Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6MART2001SAU
OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
T. Fikret'te Felsefe ve Eğitim Sevgisi-1
Arslan KAYNARDAĞ Fehefea
T
evfîk Flkret bugün
müze olan evinin
mimarlığını ve kal-
fahğını kendisi yap-
raıştır. Bu evde do-
laşırken bir pence-
re hemen ilgimizi çekiyor. Büyük
şair, bir mağara ağzıru andıran bu
yere "Sokrat'ın Penceresi" adını
venniş. Biraz yaklaşıp bakınca bo-
ğazı görüyorsunuz.
O dönemde Istanbul'daki bir evin
sevilen bir köşesine böyle bir adın
verilmesi, bunun dostlanna duyu-
rulması gerçekten önemli bir olay-
dır. Böylece Fikret'in felsefeye
duyduğu sevginin güzel bir kanı-
tıyla karşılaşmış oluyoruz.
Tevfik Fikret, şiir yazarken, şiir
üzerine düşünürken felsefeden de
yararlanıyordu. Bunun örnekleri
çoktur. Öyle ki, kimi zaman dize-
lerinde filozof adlannı anmaktan
hoşlanır. Gûzellik (Hüsn-ü An)
başlıklı şiirinde bakın neler söylü-
yor:
"tnsanın önünde secdeye vardı-
ğj, kendinden geçtiği gûzellik ne-
dir?Kıışku\ayervermeyenbirger-
çeğinışığı mı? Yoksayaradıhşın sır-
lannı bizden saklayan görûnüşû
mü? Bunu ben bilmiyorum, Efla-
tun (Platon) da, Hegel de bilmiyor.
Onlar ki aklı kılavuz edinerek ev-
rendeki her şeyi araşürnuşlar, dü-
şûmnûşler, dûşüncenin en üst dü-
zeyine erişmişler. Ama konu güzel-
liğe getince susmak zorunda kal-
mışlar_." (1)
Başka bir şiirinde yine Platon'un
adını anarak "güzeUiğin gerçekle-
rin gerçeği" olduğuna değinir (2).
O yıllarda Türkiye'de Batı dü-
şüncesinden etkilenen bir felsefe or-
tamının oluşmaya başladığına işa-
ret etmeliyiz.
Felsefe kitaplan az da olsa yayım-
lanıyor, felsefe yazılan yazılıyor,
çeviriler yapılıyordu. Genç aydın-
lann evinde, Batı'dan gelen felse-
fe kitaplan az değildi.
Yalnız Fikret değil başka şairler
de şiirlerinde felsefe yapmaktan,
felsefeye yer vermekten hoşlanıyor-
lardı. Ancakbunlardan hiçbiri, "ay-
dınlanma" felsefesinin önemini
onun kadar algılayamamıştı.
O, aydınlık özlemi içindeydi.
Dünya görüşünde, düşüncelerinde
aydınlanmacı oldu. Yaşadığı yüz-
yıldaki umutlann özünü aydınlan-
manın oluşturduğunu anlamışu (3).
Tevfik Fikret Fransızca biliyor-
du. Galatasaray Lisesi'nde, Robert
Kolej'de öğretmenlik yaparken yurt-
dışından getirilen kitaplan izleyip
görmesi zor olmadı.
Rıza Tevfikgibi felsefeci dostla-
nyla yaptığı konuşmalar da yarar-
lı oluyordu onun için. Kültür da-
ğarcığına felsefe tarihinden epey-
ce şey aktarmış, özellikle etik de-
ğerlerin önemini kavramıştı. Bu
bakımdan Sokrates'e ruh ve kafa
yakınlığı duyması bana şaşırtıcı
gelmedi. Kendisinin felsefeci oldu-
ğunu söyleyemeyiz, ama şairliği
ile birlikte düşünür kimliği taşıdı-
ğını rahatlıkla söyleyebiliriz. Şiir-
leri bir düşünürûn şiirleridir. Yaz-
dığı şiirler, düşûnceyi yaymarun
ve eğitimin en güzel, en iyi araç-
lanndan biri olmuştur.
Felsefeye ve felsefeciye her za-
man saygı duydu. Yakın dostu fel-
sefeci Rıza Tevfik'le Zekâ başlık-
lı şiirinde tatlı tatlı alay etti, ama
onun başına kötü bir olay gelince
yapılan hareketi kınadı.
Olay şu idi: Rıza Tevfik'e dü-
şûncelerini dile getirdiği konuş-
masuıdan dolayı Edime'de hakaret
etmişler, onu taşlamışlar, yüzünü
kan içinde bırakrruşlardı.
Fikret bunu duyunca, taşlananm
"biricik filozofuınuz" olduğunu
söyleyerek "Hakikat YddnT şi-
irini yazdı ve şiirin sonunda şöyle
dedi: "KutsaDasan bu yüzde, kan-
sız bir nokta kalmışü, zalimlerin
görüp bulamadıklan o nokta Ha-
kikatın Yıldızı gibi parhyordu."
Edebiyatımızda önemli bir ye-
nilik akımına adını veren Servet-i
Fünun dergisinin yayın sorumlusu
uzunca bir sûre Tevfik Fikret idi.
Dergide, edebiyatçılann yanında
düşünürlerin, felsefecilerin yazı-
lanmn da yer almasrnı istedi. Ör-
neğin felsefeci ve eleştirmen Ah-
met Şuayip'in yazılan orada çıktı.
Ahmet Şuayip yazılannı kitaplaş-
tırmak istediğinde onu özendirdi
(4).
Fikret şiirlerinde çeşitli felsefe-
lerin yanmda tarih felsefesi ve din
felsefesi de yapmış, onlarla ilgili
kavramlan sorgulamaktan çekinme-
miştir. Toplumun birey, devlet, ta-
rih ve din anlayışına karşı çıkmış,
egemen sınıfa başkaldırmıştır.
Tarih-i Kadim (eskiçağ) başlık-
lı şiirinde tarihi bir yanıyla filozo-
fa, bir yanıyla da vahşi bir hayva-
na benzetir ve son dizelerinde şöy-
le der:
"Bu dûnyada zorbahk olmadan
da yaşanabilir.Ağalıkve köleük or-
tadan kaldınlmabdır. Ne tapan ol-
mahdır ne de tapılan~."
Hep akıldan ve bilimden yana
olduğu için yöntemsel şüphenin
önemine işaret eder.
Descartes'ın dediği gibi "Akıl
şüphevi bir yöntemolarakkullanır-
sa aydınhğa ulaşm Şöphe nura doğ-
ru koşmakür".
Din anlayışnıa gelince, bu konu-
daki eleştirel tavn hemen göze çar-
par. Dinleri, bu arada Islamlığı da
eleştirir. Ama dinsiz değildir; ya-
şamak dini'dir onunki (5).
"Doğaya tapbğım, Idtabımn do-
ğanmkitabı olduğunu
n
söyler. "İyi
ve kötü ne varsa, nedeni ûısandır.
tnsanın düşûnerek hareket etmesi
gerekir. Ozgüriüğö kutsal saymak
da bir ibadettir."
Özgûrlüğü, kendi kişiliğinin te-
mel öğesi olarak nitelendinr. "Bo-
yun eğmek, köteUkten de ağır bir
yûktüronun için. Düşüncesi özgür,
kûhûrü özgür,vicdanı özgür bir şa-
irdir." Yabıız kendisinin değil, bü-
tün toplumun özgürlüğe kavuşma-
smı hep beklemiştir: Ozgürlük ge-
lecek, yeni ve temiz bir kuşak her
şeye egemen olacaktır.
19O8'de beklenenin geldiği sa-
nıldı. Oysa Meşrutiyet, çetin ahlak
sorunlannı da birlikte getirmişti.
Birçok kimse bu sorunlar içinde
kirlenip dururken Fikret, her za-
manki gibi tertemiz kaldı ve büyük
insanlık umuduna doğru yönelme-
yi sürdürdü. "Bu yönelme", Ah-
met Hamdi Tanpınar'ın dediği gi-
bi "onun yaşamının yüksek ve in-
sancılbirdeneyimhaline" gelme-
sini sağladı (6).
tnsana, insanlığa, özellikle genç-
liğe hep inandı. Onun gözünde bü-
tün insanlar önemliydi, ama genç-
liğin ayn bir yeri vardı. Gençleri,
"yannuı de\Tİm ordusunda çarpı-
şacak. yannki sağhkfa toplumu ku-
racak kahramanlar" olarak görü-
yordu (7). "Işık arayan toplumun
gelecekteki elektrikçisi gençlik ola-
cakü" (8). "Bugünkü adımlar ya-
nnı hazuiryordu, gençliğin genişçe
bir adım annasıtoplumu kurtarma-
yayetecektT(9).
Oğlunu öğrenim için yurtdışma
gönderirken ona şöyle seslenmiş-
ri: "Durduğun yerde kalma; sıçra,
aüL Bir ışık kervanı bul, ona kaüL
Düşünce evrenini gez dolaş. Sanat,
bilim. cesaret, umut ne bulursan
yanuıa aL Çünkü hepsi bu yurda ge-
rekiidir.OzeDikle bol bol ışıkkucak-
la getir. Düşmek etrafi görmemek-
tendir"(10).
Ferda (yann, gelecek) şiiri, baş-
tan sona gençliğe seslenişin coşkun
ve yüceltici içeriğiyle doludur. Fik-
ret orada gençliğe önce şöyle der:
"Yannlar senin, devrim senin, ye-
nilikler hep senin, her şey senin."
Gençlik için nice övgüleri böyle
sürüp giderken bir yer gelir, söy-
leyişinde ilginç bir değişme olur,
şöyle konuşmaya başlar:
"Yannlarsenin dedim, beni alkış-
ladın. Hayır yannlar senin değil-
dir, sana emanettir. Emaneri iyi de-
ğeriendir, çünkü yannlar senden
de hesap soracakür. Şunu unutma
ki sen kasırgalaıia sarsüan bir ku-
şağın oğlusun. Yükselmelisin, al-
nın göklere değmeli. İnsan öyle bir
variıktır ki yükselmeye doymaz.
Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş,
aöl, bağjr. Durmak zamanı çoktan
gcçfi, şimdi çahşmak zamanıdır"
ve hemen şu sözleri ekler: "Vatan
tembellerin değil,çahşan insanlann
omzunda yükselir."
Yukanda da değinmiştim, Fik-
ret'in üzerinde önemle durduğu
kavramlardan biri "yaşamak" kav-
ramıdır. Yaşamın anlamını, ne gi-
bi sorunlar içerdiğini düşünür ve şi-
irlerinde sıkça dile getırir. Ona gö-
re yaşam "savaşma, uğraşıp çalış-
ma" demektir. Dolayısıyla dertler-
le doludur. Insan ydmamalı, en bü-
yük zevki bu savaşta üstünlük ve
utku kazanmakta aramalıdır.
Yukandaki düşünceler bize Dar-
win'i ve Nietzsche'yi çağnştınyor
(11).
Konuyu yannki yazımda sonlan-
dıracağım.
(1) Bu incelemeyazısında T. Fik-
ret 'in şiirlerindenyaptığım alıntıla-
rı düzyazıya çevirmenin daha uy-
gun olacağım düşündüm.
(2) Zekâ başlıklı şiirine bakınız.
(3) Sabah Olursa şiirine bahnız.
(4) AhmetŞuayip, HayatveKitap-
lan adıyla yayımladığı yapıtmda
T. Fikret 'e teşekkür etmekte, ondan
saygı ile söz etmektedir.
(5) Niyazi Berkes bu düşünceleri
"deizm " olarak nitelendiriyor. Ben
de bu değerlendirmeye katılıyorum.
Deizm, yaratıcı Tanrı 'yı kabul eder,
dinlerin Tann sına karşı çıkar. (N.
Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma,
Istanbul, 379~s.)
(6) Ahmet Hamdi Tanpmar, Ede-
biyat Üzerine Makaleler, Istanbul,
1969, 290 s.
(7) Haluk 'un Vedaı şiirine bahnız.
(8) T. Fikret 'in Prometeşiirinden.
(9) Haluk'un Vedaı şiirine bahnız.
(10) Haluk'un Vedaı şiirine bah-
nız.
(11) O yıllarda Danvin 7e ilgili
ilk kitabımız yayımlamyordu. Ni-
etzsche 'nin çarpıcı düşünceleri de
aydınlarımızın ilgisini çekmeye baş-
lamıştı. Bufılozojhakhndaki ilk ki-
tabımız yine o yıllarda yayımlan-
mıştır.
Daha düne kadar işler yolundaydı! Hükümetin çok başanlı ol-
duğu yazılıyordu! Enflasyon otuzlara inmişti! Bakanlar, bürok-
rat kadrolar ülkeyi kurtuluşa götürüyorlardı!.. Derken, tepede-
ki bir kavga mı, yoksa gidişin hiç de söylendiği gibi olmadığı mı,
neyse, bir de baktık her şey bozukmuş, her şey kötüymüş... Cot-
tarelli'ninönerileri, IMF'nin kontrolleriyararsızmış... Herşeyiyı-
lop yeni baştan kurmak gerekliymiş!..
Şaşkına dönmez misiniz, kısa sürede bunca değişiklik, bun-
ca hayal kınklığı karşısında?.. Suçlu kimlerdi denildiğinde, kar-
şımıza Merkez Bankası Başkanı'nı, Hazine Müsteşan'nı çıkar-
dılari Ardından Bankalan Denetleme Kurulu Başkanı Temizel
kendiliğinden çekti gitti. Bütün kusur bu üç kişide miydi?
Şimdi Türk halk) yeniden umut arayışında! ABD bize yeni bir
kurtancı yolladı. Bu ilk kez olmuyor. Bir zamanlar yine Dünya
Bankası'ndan, IMF'den ülke sorunlannı çözümleyecek birçok
"Prens " getinmiştik. Hepsi büyük öğrenimlerden geçmiş, Ame-
rika'larda yetişmiş, önemli görevler üstlenmiş genç insanlardı.
Şimdi de biryenisi ekonominin dümenine geçirildi, hem de bü-
yük yetkilerle donatılmış bakan olarak!..
ABD'den getirilen ya da gönderilen kurtancılar ne oldu, diye
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Hoptfaklara Yer YokL
sormakboşuna... Hepimizbiliyoruz bu "Prens"lerden hiçbirya-
rarsağlanmadığını, pekçoğunun birtakım kanşıkyollardan ken-
dilerini zengin etmeyi becerdiğini! Kiminin adalet önünde mah-
kûm olduğunu, kiminin de soluğu yurtdışında aldığını... Yeni kur-
tancımız bakalım ne yapacak, ülkeyi bunalımlardan nasıl çekip
çıkaracak, göreceğiz birlikte!..
Gazetemizin genç bir yazan var, yazıiannı yararianarak oku-
duğum; Vedat Ozdemiroğlu... "Issız Oda"sından arada bir
sesleniyor... Son yazısında "seçenek" arayışlannı ele almış. He-
pimiz bir kurtancı peşindeyiz. O mu, bu mu? Ama ortadaki par-
titerden, siyasetçilerden kimsenin umudu yok! Hepsini dene-
dik, hepsinin içini dışını, yarannı yararsızlığını ezberiedik...
Ikide bir TV'lerde, meydanlarda, kendini "umut" olarak gös-
termeye kalkan biri var; DYP lideri Çiller! "Bana altı ay işi tes-
Ikn edin, sizi kurtarayım" diyesi!..
Evet bir zamanlar büyük ekonomi uzmanı diye ortaya çıkanl-
mıştı. Bakanltğını, başbakenhğını görmüştûk, elimiz, cebimiz,
umudumuz boş çıkmıştı. Şimdi kırk kez denenmişi bir daha mı
deneyeceğiz! Bizler, hiç geçmişten bir şeyler öğrenemez miyiz?
ozdemiroğlu, "Yanlış mı hatıriıyonjm, hırsı ve beceriksizliğiy-
le Türkiye'yi ekonomik bunalımlarta beraber siyasal çalkantı-
lann içine sokmaktan, 'light' asken darbe yaşatmaktan, daha
öncesi hakaretler ettiği dinci partiyle koalisyon yapıp toplum-
salgerilimi tavana çıkarmaktan, yolsuzluktan, şaibeden, sol ve
aydınlık düşmanlığından sonımlu tutulan politikacı değil mi
bu?" diyor.
Temiz bir politikacı, bir uzman kişi kendiliğinden çekip gidiyor,
ABD'den bir kurtancı geliyor, bu arada Bayan Çiller yeniden hal-
kın umudu, güvenı olmaya, halkımızı bir kez daha aldatmaya kal-
kışıyor! özdemiroğlu'nun, benim de, sizlerin de içtenlikle katıla-
cağı şu satırianyla bitireyim: "Demek kigerçekten ağırbirkrizya-
şanıyor, yoksa Tansu Çiller imajı hortlamazdı."
PENCERE
Bayramlık...
Sinyor Ubaldo Ciani, 1532 yılının güzel bir ba-
har günü Venedik'te gondola bindi; Rialto köprü-
sünün ayağında nhtıma çıktı; elindeki bozuk para-
yı gondolcunun şapkasına attıktan sonra sıra sıra
dizilmiş dükkânlann önünde yünümeye başladı; ta-
nıdık tanımadık gelen geçen, sinyora selam veri-
yordu.
Herkes kaygılıydı.
Dile getirilemeyen bir dayanışma duygusu orta-
lığı sarmıştı.
Ubaldo Ciani herkese soruyordu:
- Ne haber?..
- KötûL
Bir esnaf:
- Sinyor, dedi, bakm şu karanfillerbirhaftadırmüş-
teri beldiyohar, solacaklar...
Başka biri:
- Hindistan 'dan gelen bütün baharat günlerden
beri durduğu yerde duruyor, kimse başını çevirip
bakmıyor, bu gidişle dükkânın kapısına kilit vura-
cağım.
•
Sinyor Ciani çarşıdan koyu bir karamsarlıkla ay-
nldı; geceleyin uykusu kaçtı; sağa döndü, sola
döndü, sonra kalkıp anı defterine şu satırian yaz-
dı:
"Portekiz'e yeni gelişmeleri izlemek için bir uya-
nık elçi yollamıştık. Çünkü bu gelişmeler Türkler-
le yaptığımız savaşlardan daha önemliydi. Elçi,
dedelerimiz zamanında bilinmeyen yeni denizyol-
lannın keşfedildiğini, gemiler dolusu değerii mal
ve baharatın geldiğini yazıyor. LJzbon alım-satım-
da öne geçecek, baharat ticaretinin kesilmesiyle
Venedik'te yaşayan emzikteki bebek, ana sütün-
den olacak..."
Kristof Kolomb ile Macellan'ın keşifleri, dün-
ya dengelerini altüst etmişti.
Venedik devleti Türklerie deniz savaşlannı sür-
dürüyordu; ama, Akdeniz önemini yitirmişti.
Sıradan Venedikli uyuyordu..
Rialto pazanndaki karanfiller, müşteri beklerken
soluyordu.
•
Bugün bayram..
Gazetelerin yazdıklanna, TV'lerin dile getirdikle-
rine göre kurbanhk koçlar müşteri bekliyoriarmış...
Ancak müşten yokmuş!..
1532'de Venedik'te Rialto pazanndaki esnaf ya-
kınıyordu:
- Karanfiller bir haftadır müşteri bekliyohar, so-
lacaklar...
2001 'de Istanbul'un pazaryerinde kurbanhk ko-
yununa alıcı bekleyen satıcı yakınıyon
- Müşteri yok!..
Arada nefark var?..
Satılamayan karanfil solar, satılamayan kurban-
hk koyun kurtulur.
1532'de Venedik'teki tüccar durgunluğun nede-
nini bilemiyordu; yeni denizyollan keşfedilmişti,
dünya dengeleri değişmişti, Venedik devletinin
ekonomide bunalıma sürüklenmesi doğaldı.
Peki; 2001 'de Türkiye'de yaşanan ekonotnjk kri-
zin nedenlerini tam tamına biliyor muyuz?..'
4
- :
• • » ı
Istanbul bayramda kan revan...
Arap çöllerinde vakti zamanında kesilen kurba-
nın kanını kumlaremiyordu...
Kaçak beton apartıman aralığı kanı kusuyor...
Yine gazetelerde okudum, TV'lerde izledim; ki-
mi satıcı bir kurbanhk koyun alana bir cep telefo-
nu armağan ediyor...
İlginç bir pazariama!..
2001'de, teknolojik devrim çağında, neden ge-
ri kalarak ekonomik krizde bogulduğumuzu açık-
layacak daha çarpıcı bir gösterge bulunabilir mi?..
Vedat Günyol 90 Yaşında
Av.CelalÜLGEN
9
0 yaşına karşm
genç ve bu den-
li üretken ola-
bilen başka bi-
ri olabilir mi diye dü-
şünüyorum. Mülkiyet
tutkusu olmadan geçen
onca yıldan sonra 'bir
hırka bir ekmek'le ye-
tinebilen aydınlanma
dönemimizin önde ge-
len emekçilerinden Ve-
dat Günyol'un yaşam
biçemi hepimize örnek
olmalı.
Azla yetinmek, kü-
çük umutlarla mutlu
olabilmek, yanılgılan
bağışlamak, sınırsız bir
hoşgörünün ortasında
olmak ve de insanlan
olabildiğince sevmek
yaşam felsefesini oluş-
turmakta Günyol'un...
Sami Karaören ve
MehmetBaşaran'labir-
likte her hafta alışıla-
gelmiş toplantımızda
onun hafta içinde ya-
zıp, okunmak üzere bi-
riktirdiği yazıları bü-
yük bir erinçle okumak
EczaneCELL
OÜ I I
Kesin açıktır
TURKCELL
bana düşer. Kısa ve de
öz tümcelerle yazıyı
çatmış, yanm sayfayı
bulan bir boyutta oku-
ra ulaştırmak istediği
iletiyi çoktan bulmuş,
şaşırtıcı bir anlak (ze-
kâ) ile yazıyı sonlan-
dırmıştır bile...
Ona göre çok yazı
eşek yüküdür. Kısacık
tümcelerle ve okuduğu
kitaplardan çıkardığı
'özsu'larla okura kes-
tirmeden ulaşmak us-
talık işidir.
Bu nitelikteki bir ya-
zısmı dün bu sayfada
okudunuz. Vedat Öğ-
retmen'in en önemli
özelliği ise yazdıkla-
nndan çok okumasıdır.
Yazısını vurgulara
özen göstererek oku-
maya çalıştığım srrada
Vedat Hoca da el ve baş
imlerini kullanarak vü-
cut diliyle bana eşlik
eder.
90 yaşuıda ve iki ya-
şamsal eylemi aksat-
madan sürdüren kişiye
ne denir? İki yaşamsal
eylem ki okumak ve
yazmak, kısaca düşün-
selüretim...
Okuduğunu anlamak,
düşündüğünü anlata-
biknek. Kaç gencimiz
yirmisinde ya da otu-
zunda Vedat Öğretmen
gibi üretken olabilir?
Okumak için seçtikle-
ri kitaplar, yazmak için
geliştirdiği dil ise bir
başka ateşin çemberin-
den geçmiştir.
Aydnılanmamn sön-
mez ışığı bakışlanndan
hiç eksik olmaz. Yaşam
boyu dostlan arasından
doğruluk ve gerçekçflık
hiç eksiknemiştir. Dev-
letin unuttuğu, dostla-
rının unuttuğu Vedat
Hoca, yüzünde eksil-
meyen gizemli gülücü-
ğü ile hep hoşgörülü ol-
muştur.
İyi ki var Vedat Gün-
yol. Bugün 90. yaşgü-
nünü kutluyoruz. Ya-
şadığı çağa tanıkhk
eden, gördüklerini, bil-
diklerini kitaplan ile
gelecek kuşaklara bı-
rakan Vedat Günyol ile
bugün yine birlikte olup
yazılannı okuyacağız.
Sami Karaören Ağabey
ve Başaran Hoca ile...
Kim bilir belki başka
dostlar da unutulmuş-
luk çemberini kırmak,
alışılmış birlikteliğimi-
ze katılmak isteyebi-
lir...
Mülkiyet tutkusu, pa-
ra pul tutkusu olmadan
da yaşamayı bize öğre-
ten Günyol Öğretme-
nimiz, yolsuzluklann
insanlan boğduğu, ban-
kalann 'hortumlandı-
ğı', vurdu kırdılı bir
dünyada ne denh yalnız
ve "insan" olan bütün
insanlarla birlikte...
Sağlıklı daha nice yıl-
lar birliktelik dilekle-
rimizle, içten saygılan-
mızla...
3 DUC
Ortddoğu
Ortadoğu öyle bir yer hi!
Tarih. sauas ilan etmeh icin
yeterli nedendir."
Ortadoğu hafızası
asla unutmaz.
asla affetmez.
Her sey hatırlanır.
her seyin intihamı alınır.
Sınırları cetuelle çizilmiş
olan ülheler seması.
•>.*
belgeseli
+
21:00