23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6MART2001SAU OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr T. Fikret'te Felsefe ve Eğitim Sevgisi-1 Arslan KAYNARDAĞ Fehefea T evfîk Flkret bugün müze olan evinin mimarlığını ve kal- fahğını kendisi yap- raıştır. Bu evde do- laşırken bir pence- re hemen ilgimizi çekiyor. Büyük şair, bir mağara ağzıru andıran bu yere "Sokrat'ın Penceresi" adını venniş. Biraz yaklaşıp bakınca bo- ğazı görüyorsunuz. O dönemde Istanbul'daki bir evin sevilen bir köşesine böyle bir adın verilmesi, bunun dostlanna duyu- rulması gerçekten önemli bir olay- dır. Böylece Fikret'in felsefeye duyduğu sevginin güzel bir kanı- tıyla karşılaşmış oluyoruz. Tevfik Fikret, şiir yazarken, şiir üzerine düşünürken felsefeden de yararlanıyordu. Bunun örnekleri çoktur. Öyle ki, kimi zaman dize- lerinde filozof adlannı anmaktan hoşlanır. Gûzellik (Hüsn-ü An) başlıklı şiirinde bakın neler söylü- yor: "tnsanın önünde secdeye vardı- ğj, kendinden geçtiği gûzellik ne- dir?Kıışku\ayervermeyenbirger- çeğinışığı mı? Yoksayaradıhşın sır- lannı bizden saklayan görûnüşû mü? Bunu ben bilmiyorum, Efla- tun (Platon) da, Hegel de bilmiyor. Onlar ki aklı kılavuz edinerek ev- rendeki her şeyi araşürnuşlar, dü- şûmnûşler, dûşüncenin en üst dü- zeyine erişmişler. Ama konu güzel- liğe getince susmak zorunda kal- mışlar_." (1) Başka bir şiirinde yine Platon'un adını anarak "güzeUiğin gerçekle- rin gerçeği" olduğuna değinir (2). O yıllarda Türkiye'de Batı dü- şüncesinden etkilenen bir felsefe or- tamının oluşmaya başladığına işa- ret etmeliyiz. Felsefe kitaplan az da olsa yayım- lanıyor, felsefe yazılan yazılıyor, çeviriler yapılıyordu. Genç aydın- lann evinde, Batı'dan gelen felse- fe kitaplan az değildi. Yalnız Fikret değil başka şairler de şiirlerinde felsefe yapmaktan, felsefeye yer vermekten hoşlanıyor- lardı. Ancakbunlardan hiçbiri, "ay- dınlanma" felsefesinin önemini onun kadar algılayamamıştı. O, aydınlık özlemi içindeydi. Dünya görüşünde, düşüncelerinde aydınlanmacı oldu. Yaşadığı yüz- yıldaki umutlann özünü aydınlan- manın oluşturduğunu anlamışu (3). Tevfik Fikret Fransızca biliyor- du. Galatasaray Lisesi'nde, Robert Kolej'de öğretmenlik yaparken yurt- dışından getirilen kitaplan izleyip görmesi zor olmadı. Rıza Tevfikgibi felsefeci dostla- nyla yaptığı konuşmalar da yarar- lı oluyordu onun için. Kültür da- ğarcığına felsefe tarihinden epey- ce şey aktarmış, özellikle etik de- ğerlerin önemini kavramıştı. Bu bakımdan Sokrates'e ruh ve kafa yakınlığı duyması bana şaşırtıcı gelmedi. Kendisinin felsefeci oldu- ğunu söyleyemeyiz, ama şairliği ile birlikte düşünür kimliği taşıdı- ğını rahatlıkla söyleyebiliriz. Şiir- leri bir düşünürûn şiirleridir. Yaz- dığı şiirler, düşûnceyi yaymarun ve eğitimin en güzel, en iyi araç- lanndan biri olmuştur. Felsefeye ve felsefeciye her za- man saygı duydu. Yakın dostu fel- sefeci Rıza Tevfik'le Zekâ başlık- lı şiirinde tatlı tatlı alay etti, ama onun başına kötü bir olay gelince yapılan hareketi kınadı. Olay şu idi: Rıza Tevfik'e dü- şûncelerini dile getirdiği konuş- masuıdan dolayı Edime'de hakaret etmişler, onu taşlamışlar, yüzünü kan içinde bırakrruşlardı. Fikret bunu duyunca, taşlananm "biricik filozofuınuz" olduğunu söyleyerek "Hakikat YddnT şi- irini yazdı ve şiirin sonunda şöyle dedi: "KutsaDasan bu yüzde, kan- sız bir nokta kalmışü, zalimlerin görüp bulamadıklan o nokta Ha- kikatın Yıldızı gibi parhyordu." Edebiyatımızda önemli bir ye- nilik akımına adını veren Servet-i Fünun dergisinin yayın sorumlusu uzunca bir sûre Tevfik Fikret idi. Dergide, edebiyatçılann yanında düşünürlerin, felsefecilerin yazı- lanmn da yer almasrnı istedi. Ör- neğin felsefeci ve eleştirmen Ah- met Şuayip'in yazılan orada çıktı. Ahmet Şuayip yazılannı kitaplaş- tırmak istediğinde onu özendirdi (4). Fikret şiirlerinde çeşitli felsefe- lerin yanmda tarih felsefesi ve din felsefesi de yapmış, onlarla ilgili kavramlan sorgulamaktan çekinme- miştir. Toplumun birey, devlet, ta- rih ve din anlayışına karşı çıkmış, egemen sınıfa başkaldırmıştır. Tarih-i Kadim (eskiçağ) başlık- lı şiirinde tarihi bir yanıyla filozo- fa, bir yanıyla da vahşi bir hayva- na benzetir ve son dizelerinde şöy- le der: "Bu dûnyada zorbahk olmadan da yaşanabilir.Ağalıkve köleük or- tadan kaldınlmabdır. Ne tapan ol- mahdır ne de tapılan~." Hep akıldan ve bilimden yana olduğu için yöntemsel şüphenin önemine işaret eder. Descartes'ın dediği gibi "Akıl şüphevi bir yöntemolarakkullanır- sa aydınhğa ulaşm Şöphe nura doğ- ru koşmakür". Din anlayışnıa gelince, bu konu- daki eleştirel tavn hemen göze çar- par. Dinleri, bu arada Islamlığı da eleştirir. Ama dinsiz değildir; ya- şamak dini'dir onunki (5). "Doğaya tapbğım, Idtabımn do- ğanmkitabı olduğunu n söyler. "İyi ve kötü ne varsa, nedeni ûısandır. tnsanın düşûnerek hareket etmesi gerekir. Ozgüriüğö kutsal saymak da bir ibadettir." Özgûrlüğü, kendi kişiliğinin te- mel öğesi olarak nitelendinr. "Bo- yun eğmek, köteUkten de ağır bir yûktüronun için. Düşüncesi özgür, kûhûrü özgür,vicdanı özgür bir şa- irdir." Yabıız kendisinin değil, bü- tün toplumun özgürlüğe kavuşma- smı hep beklemiştir: Ozgürlük ge- lecek, yeni ve temiz bir kuşak her şeye egemen olacaktır. 19O8'de beklenenin geldiği sa- nıldı. Oysa Meşrutiyet, çetin ahlak sorunlannı da birlikte getirmişti. Birçok kimse bu sorunlar içinde kirlenip dururken Fikret, her za- manki gibi tertemiz kaldı ve büyük insanlık umuduna doğru yönelme- yi sürdürdü. "Bu yönelme", Ah- met Hamdi Tanpınar'ın dediği gi- bi "onun yaşamının yüksek ve in- sancılbirdeneyimhaline" gelme- sini sağladı (6). tnsana, insanlığa, özellikle genç- liğe hep inandı. Onun gözünde bü- tün insanlar önemliydi, ama genç- liğin ayn bir yeri vardı. Gençleri, "yannuı de\Tİm ordusunda çarpı- şacak. yannki sağhkfa toplumu ku- racak kahramanlar" olarak görü- yordu (7). "Işık arayan toplumun gelecekteki elektrikçisi gençlik ola- cakü" (8). "Bugünkü adımlar ya- nnı hazuiryordu, gençliğin genişçe bir adım annasıtoplumu kurtarma- yayetecektT(9). Oğlunu öğrenim için yurtdışma gönderirken ona şöyle seslenmiş- ri: "Durduğun yerde kalma; sıçra, aüL Bir ışık kervanı bul, ona kaüL Düşünce evrenini gez dolaş. Sanat, bilim. cesaret, umut ne bulursan yanuıa aL Çünkü hepsi bu yurda ge- rekiidir.OzeDikle bol bol ışıkkucak- la getir. Düşmek etrafi görmemek- tendir"(10). Ferda (yann, gelecek) şiiri, baş- tan sona gençliğe seslenişin coşkun ve yüceltici içeriğiyle doludur. Fik- ret orada gençliğe önce şöyle der: "Yannlar senin, devrim senin, ye- nilikler hep senin, her şey senin." Gençlik için nice övgüleri böyle sürüp giderken bir yer gelir, söy- leyişinde ilginç bir değişme olur, şöyle konuşmaya başlar: "Yannlarsenin dedim, beni alkış- ladın. Hayır yannlar senin değil- dir, sana emanettir. Emaneri iyi de- ğeriendir, çünkü yannlar senden de hesap soracakür. Şunu unutma ki sen kasırgalaıia sarsüan bir ku- şağın oğlusun. Yükselmelisin, al- nın göklere değmeli. İnsan öyle bir variıktır ki yükselmeye doymaz. Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, aöl, bağjr. Durmak zamanı çoktan gcçfi, şimdi çahşmak zamanıdır" ve hemen şu sözleri ekler: "Vatan tembellerin değil,çahşan insanlann omzunda yükselir." Yukanda da değinmiştim, Fik- ret'in üzerinde önemle durduğu kavramlardan biri "yaşamak" kav- ramıdır. Yaşamın anlamını, ne gi- bi sorunlar içerdiğini düşünür ve şi- irlerinde sıkça dile getırir. Ona gö- re yaşam "savaşma, uğraşıp çalış- ma" demektir. Dolayısıyla dertler- le doludur. Insan ydmamalı, en bü- yük zevki bu savaşta üstünlük ve utku kazanmakta aramalıdır. Yukandaki düşünceler bize Dar- win'i ve Nietzsche'yi çağnştınyor (11). Konuyu yannki yazımda sonlan- dıracağım. (1) Bu incelemeyazısında T. Fik- ret 'in şiirlerindenyaptığım alıntıla- rı düzyazıya çevirmenin daha uy- gun olacağım düşündüm. (2) Zekâ başlıklı şiirine bakınız. (3) Sabah Olursa şiirine bahnız. (4) AhmetŞuayip, HayatveKitap- lan adıyla yayımladığı yapıtmda T. Fikret 'e teşekkür etmekte, ondan saygı ile söz etmektedir. (5) Niyazi Berkes bu düşünceleri "deizm " olarak nitelendiriyor. Ben de bu değerlendirmeye katılıyorum. Deizm, yaratıcı Tanrı 'yı kabul eder, dinlerin Tann sına karşı çıkar. (N. Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Istanbul, 379~s.) (6) Ahmet Hamdi Tanpmar, Ede- biyat Üzerine Makaleler, Istanbul, 1969, 290 s. (7) Haluk 'un Vedaı şiirine bahnız. (8) T. Fikret 'in Prometeşiirinden. (9) Haluk'un Vedaı şiirine bahnız. (10) Haluk'un Vedaı şiirine bah- nız. (11) O yıllarda Danvin 7e ilgili ilk kitabımız yayımlamyordu. Ni- etzsche 'nin çarpıcı düşünceleri de aydınlarımızın ilgisini çekmeye baş- lamıştı. Bufılozojhakhndaki ilk ki- tabımız yine o yıllarda yayımlan- mıştır. Daha düne kadar işler yolundaydı! Hükümetin çok başanlı ol- duğu yazılıyordu! Enflasyon otuzlara inmişti! Bakanlar, bürok- rat kadrolar ülkeyi kurtuluşa götürüyorlardı!.. Derken, tepede- ki bir kavga mı, yoksa gidişin hiç de söylendiği gibi olmadığı mı, neyse, bir de baktık her şey bozukmuş, her şey kötüymüş... Cot- tarelli'ninönerileri, IMF'nin kontrolleriyararsızmış... Herşeyiyı- lop yeni baştan kurmak gerekliymiş!.. Şaşkına dönmez misiniz, kısa sürede bunca değişiklik, bun- ca hayal kınklığı karşısında?.. Suçlu kimlerdi denildiğinde, kar- şımıza Merkez Bankası Başkanı'nı, Hazine Müsteşan'nı çıkar- dılari Ardından Bankalan Denetleme Kurulu Başkanı Temizel kendiliğinden çekti gitti. Bütün kusur bu üç kişide miydi? Şimdi Türk halk) yeniden umut arayışında! ABD bize yeni bir kurtancı yolladı. Bu ilk kez olmuyor. Bir zamanlar yine Dünya Bankası'ndan, IMF'den ülke sorunlannı çözümleyecek birçok "Prens " getinmiştik. Hepsi büyük öğrenimlerden geçmiş, Ame- rika'larda yetişmiş, önemli görevler üstlenmiş genç insanlardı. Şimdi de biryenisi ekonominin dümenine geçirildi, hem de bü- yük yetkilerle donatılmış bakan olarak!.. ABD'den getirilen ya da gönderilen kurtancılar ne oldu, diye EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Hoptfaklara Yer YokL sormakboşuna... Hepimizbiliyoruz bu "Prens"lerden hiçbirya- rarsağlanmadığını, pekçoğunun birtakım kanşıkyollardan ken- dilerini zengin etmeyi becerdiğini! Kiminin adalet önünde mah- kûm olduğunu, kiminin de soluğu yurtdışında aldığını... Yeni kur- tancımız bakalım ne yapacak, ülkeyi bunalımlardan nasıl çekip çıkaracak, göreceğiz birlikte!.. Gazetemizin genç bir yazan var, yazıiannı yararianarak oku- duğum; Vedat Ozdemiroğlu... "Issız Oda"sından arada bir sesleniyor... Son yazısında "seçenek" arayışlannı ele almış. He- pimiz bir kurtancı peşindeyiz. O mu, bu mu? Ama ortadaki par- titerden, siyasetçilerden kimsenin umudu yok! Hepsini dene- dik, hepsinin içini dışını, yarannı yararsızlığını ezberiedik... Ikide bir TV'lerde, meydanlarda, kendini "umut" olarak gös- termeye kalkan biri var; DYP lideri Çiller! "Bana altı ay işi tes- Ikn edin, sizi kurtarayım" diyesi!.. Evet bir zamanlar büyük ekonomi uzmanı diye ortaya çıkanl- mıştı. Bakanltğını, başbakenhğını görmüştûk, elimiz, cebimiz, umudumuz boş çıkmıştı. Şimdi kırk kez denenmişi bir daha mı deneyeceğiz! Bizler, hiç geçmişten bir şeyler öğrenemez miyiz? ozdemiroğlu, "Yanlış mı hatıriıyonjm, hırsı ve beceriksizliğiy- le Türkiye'yi ekonomik bunalımlarta beraber siyasal çalkantı- lann içine sokmaktan, 'light' asken darbe yaşatmaktan, daha öncesi hakaretler ettiği dinci partiyle koalisyon yapıp toplum- salgerilimi tavana çıkarmaktan, yolsuzluktan, şaibeden, sol ve aydınlık düşmanlığından sonımlu tutulan politikacı değil mi bu?" diyor. Temiz bir politikacı, bir uzman kişi kendiliğinden çekip gidiyor, ABD'den bir kurtancı geliyor, bu arada Bayan Çiller yeniden hal- kın umudu, güvenı olmaya, halkımızı bir kez daha aldatmaya kal- kışıyor! özdemiroğlu'nun, benim de, sizlerin de içtenlikle katıla- cağı şu satırianyla bitireyim: "Demek kigerçekten ağırbirkrizya- şanıyor, yoksa Tansu Çiller imajı hortlamazdı." PENCERE Bayramlık... Sinyor Ubaldo Ciani, 1532 yılının güzel bir ba- har günü Venedik'te gondola bindi; Rialto köprü- sünün ayağında nhtıma çıktı; elindeki bozuk para- yı gondolcunun şapkasına attıktan sonra sıra sıra dizilmiş dükkânlann önünde yünümeye başladı; ta- nıdık tanımadık gelen geçen, sinyora selam veri- yordu. Herkes kaygılıydı. Dile getirilemeyen bir dayanışma duygusu orta- lığı sarmıştı. Ubaldo Ciani herkese soruyordu: - Ne haber?.. - KötûL Bir esnaf: - Sinyor, dedi, bakm şu karanfillerbirhaftadırmüş- teri beldiyohar, solacaklar... Başka biri: - Hindistan 'dan gelen bütün baharat günlerden beri durduğu yerde duruyor, kimse başını çevirip bakmıyor, bu gidişle dükkânın kapısına kilit vura- cağım. • Sinyor Ciani çarşıdan koyu bir karamsarlıkla ay- nldı; geceleyin uykusu kaçtı; sağa döndü, sola döndü, sonra kalkıp anı defterine şu satırian yaz- dı: "Portekiz'e yeni gelişmeleri izlemek için bir uya- nık elçi yollamıştık. Çünkü bu gelişmeler Türkler- le yaptığımız savaşlardan daha önemliydi. Elçi, dedelerimiz zamanında bilinmeyen yeni denizyol- lannın keşfedildiğini, gemiler dolusu değerii mal ve baharatın geldiğini yazıyor. LJzbon alım-satım- da öne geçecek, baharat ticaretinin kesilmesiyle Venedik'te yaşayan emzikteki bebek, ana sütün- den olacak..." Kristof Kolomb ile Macellan'ın keşifleri, dün- ya dengelerini altüst etmişti. Venedik devleti Türklerie deniz savaşlannı sür- dürüyordu; ama, Akdeniz önemini yitirmişti. Sıradan Venedikli uyuyordu.. Rialto pazanndaki karanfiller, müşteri beklerken soluyordu. • Bugün bayram.. Gazetelerin yazdıklanna, TV'lerin dile getirdikle- rine göre kurbanhk koçlar müşteri bekliyoriarmış... Ancak müşten yokmuş!.. 1532'de Venedik'te Rialto pazanndaki esnaf ya- kınıyordu: - Karanfiller bir haftadır müşteri bekliyohar, so- lacaklar... 2001 'de Istanbul'un pazaryerinde kurbanhk ko- yununa alıcı bekleyen satıcı yakınıyon - Müşteri yok!.. Arada nefark var?.. Satılamayan karanfil solar, satılamayan kurban- hk koyun kurtulur. 1532'de Venedik'teki tüccar durgunluğun nede- nini bilemiyordu; yeni denizyollan keşfedilmişti, dünya dengeleri değişmişti, Venedik devletinin ekonomide bunalıma sürüklenmesi doğaldı. Peki; 2001 'de Türkiye'de yaşanan ekonotnjk kri- zin nedenlerini tam tamına biliyor muyuz?..' 4 - : • • » ı Istanbul bayramda kan revan... Arap çöllerinde vakti zamanında kesilen kurba- nın kanını kumlaremiyordu... Kaçak beton apartıman aralığı kanı kusuyor... Yine gazetelerde okudum, TV'lerde izledim; ki- mi satıcı bir kurbanhk koyun alana bir cep telefo- nu armağan ediyor... İlginç bir pazariama!.. 2001'de, teknolojik devrim çağında, neden ge- ri kalarak ekonomik krizde bogulduğumuzu açık- layacak daha çarpıcı bir gösterge bulunabilir mi?.. Vedat Günyol 90 Yaşında Av.CelalÜLGEN 9 0 yaşına karşm genç ve bu den- li üretken ola- bilen başka bi- ri olabilir mi diye dü- şünüyorum. Mülkiyet tutkusu olmadan geçen onca yıldan sonra 'bir hırka bir ekmek'le ye- tinebilen aydınlanma dönemimizin önde ge- len emekçilerinden Ve- dat Günyol'un yaşam biçemi hepimize örnek olmalı. Azla yetinmek, kü- çük umutlarla mutlu olabilmek, yanılgılan bağışlamak, sınırsız bir hoşgörünün ortasında olmak ve de insanlan olabildiğince sevmek yaşam felsefesini oluş- turmakta Günyol'un... Sami Karaören ve MehmetBaşaran'labir- likte her hafta alışıla- gelmiş toplantımızda onun hafta içinde ya- zıp, okunmak üzere bi- riktirdiği yazıları bü- yük bir erinçle okumak EczaneCELL OÜ I I Kesin açıktır TURKCELL bana düşer. Kısa ve de öz tümcelerle yazıyı çatmış, yanm sayfayı bulan bir boyutta oku- ra ulaştırmak istediği iletiyi çoktan bulmuş, şaşırtıcı bir anlak (ze- kâ) ile yazıyı sonlan- dırmıştır bile... Ona göre çok yazı eşek yüküdür. Kısacık tümcelerle ve okuduğu kitaplardan çıkardığı 'özsu'larla okura kes- tirmeden ulaşmak us- talık işidir. Bu nitelikteki bir ya- zısmı dün bu sayfada okudunuz. Vedat Öğ- retmen'in en önemli özelliği ise yazdıkla- nndan çok okumasıdır. Yazısını vurgulara özen göstererek oku- maya çalıştığım srrada Vedat Hoca da el ve baş imlerini kullanarak vü- cut diliyle bana eşlik eder. 90 yaşuıda ve iki ya- şamsal eylemi aksat- madan sürdüren kişiye ne denir? İki yaşamsal eylem ki okumak ve yazmak, kısaca düşün- selüretim... Okuduğunu anlamak, düşündüğünü anlata- biknek. Kaç gencimiz yirmisinde ya da otu- zunda Vedat Öğretmen gibi üretken olabilir? Okumak için seçtikle- ri kitaplar, yazmak için geliştirdiği dil ise bir başka ateşin çemberin- den geçmiştir. Aydnılanmamn sön- mez ışığı bakışlanndan hiç eksik olmaz. Yaşam boyu dostlan arasından doğruluk ve gerçekçflık hiç eksiknemiştir. Dev- letin unuttuğu, dostla- rının unuttuğu Vedat Hoca, yüzünde eksil- meyen gizemli gülücü- ğü ile hep hoşgörülü ol- muştur. İyi ki var Vedat Gün- yol. Bugün 90. yaşgü- nünü kutluyoruz. Ya- şadığı çağa tanıkhk eden, gördüklerini, bil- diklerini kitaplan ile gelecek kuşaklara bı- rakan Vedat Günyol ile bugün yine birlikte olup yazılannı okuyacağız. Sami Karaören Ağabey ve Başaran Hoca ile... Kim bilir belki başka dostlar da unutulmuş- luk çemberini kırmak, alışılmış birlikteliğimi- ze katılmak isteyebi- lir... Mülkiyet tutkusu, pa- ra pul tutkusu olmadan da yaşamayı bize öğre- ten Günyol Öğretme- nimiz, yolsuzluklann insanlan boğduğu, ban- kalann 'hortumlandı- ğı', vurdu kırdılı bir dünyada ne denh yalnız ve "insan" olan bütün insanlarla birlikte... Sağlıklı daha nice yıl- lar birliktelik dilekle- rimizle, içten saygılan- mızla... 3 DUC Ortddoğu Ortadoğu öyle bir yer hi! Tarih. sauas ilan etmeh icin yeterli nedendir." Ortadoğu hafızası asla unutmaz. asla affetmez. Her sey hatırlanır. her seyin intihamı alınır. Sınırları cetuelle çizilmiş olan ülheler seması. •>.* belgeseli + 21:00
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle