Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURlYET 6MART2001SAU
L4 lVXJLjİL YJYA. kuJtur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Bayramhk: KiıLtür ^kurban' ım?Özalizmle başlayıp küre-
selleşmeyle süren son 20 yü
içinde yaşadığımız kaçıncı
Kurban Bayramı?
Bu süre içinde benim ve
eşimin gücü, iki çocuğu iyi
okutupadametmeyeyettiyal-
nızca. Malımız mülkümüz,
dolarlanmızolmadı. Kıdem-
li üniversite öğretim üyeliği
karşüığı olarak devletten al-
dığımız "yüksek" aylıklann,
ho: ücTet zammı döneminde
bindolarvnbirazûstûneçıkar
gibiolup, doların anındayu-
kanfirlamasıylabin dolann
epeyce altına düşmesine alı-
şa alışabugûnlere geldik. Bu-
naldık, ama sürünmedik, eko-
nomikkrizdönemlerinde ona
bunamilyarlarca TL borç ta-
kıpyurtdışınakaçmadık, doğ-
ru bildiklerimizden şaşma-
dık. Okumaktan yazmaktan,
kalabalık sınıflarda ses ve so-
luktüketmektenyılmadık. Bu
ülkeye "düşünmeyi büen",
düşüncesüü dile getinneyi
öğrenmiş insanlar kazandır-
ma avuntusu içinde. Yetişip
yerimize geçeceğini umdu-
ğumuzgençlennbugünküay-
hk ücreti 300 dolar dolayın-
da. Onlar enflasyon-öncesi
Türkiye'yi hiç tammadnar.
Bizim gibi dayanabilecekler
mi? Kültür, kurbanlık koyun
gibi debeleniyor...
Oysabuyirmi yü içinde, iri-
liufakhbirdoluvatandaşımız
"büyük" birerişadamına dö-
nüştü. Gözümüzüniçine, *sen
defconohryorsun,tstesembü-
tün sülalenisatmahnm* dcr-
cesine bakar oldular. Sülale-
mizisatınalabileceklerini san-
dılar. Son ikiyd içinde ikisiy-
leyüdızlarımız çatıştı. Baba-
mın devlete 40 yühk emeği-
nin ardından anneme kalan
bir apartman dairesinin ve
yurtdışındabuhınanbir yakı-
mm adına ilgilendiğim bir
başka apartman dairesininki-
racılan. Yasa\ işleme geçişi-
mizinilk aşamasında ikiside
milyarlarca borç ve zarar bı-
rakıp izlerini kaybettirmeyi
başardılar. Bir süre sonrayi-
ne "burnundankdaldırmaz''
işadamı olarak boy göster-
mek ûzere şimdilik ortadan
yok oldular... Özalizm "ah-
bk"v tt
para"ya kurbanetmiş-
ri. "AMak", kültürûn vazge-
çilmez bileşeni...
Son yirmi yülık dönemin
kültüre vurduğu ilk büyûk
darbe 1402'likler olayıydı.
Meslek yaşamınuı doruğun-
daki bir dolu bilim, sanat ve
düşünce adamı san zarflar
içinde gelenkısa bireryazıy-
la,yaşamlaruu adadıklan gö-
revlerinden,bir dahadönme-
mecesine uzaklaştmldılar.
Kızgmlık, kırgmhk, isyan
duygusu'. Korkunçparasal sı-
kıntüar. Sarsılan, dağılan,yı-
kılan aüeler. Onanlamamış
bir onur yarası toplumumu-
zun. Söz ve düşünce özgür-
lüğünün 12 Eylül'le ortadan
kaldınldığı baskıcı bir orta-
mın sessızliğiiçindepaylaşıl-
dı yaşananacılar. Üniversite-
lere "hiyerarsik'' ilişkileTde-
ki belirleyiciliğin bir daha
çıkmamacasrnagirdiğisancı-
lı, sanctlarmkâğıda, söze dö-
külemediğigünler... 1402'nin
neyikime kurban verdiğinin
açıkça tartışılmasına yıllar
sonra başlanabilecekti.
1990'lara gelindiğinde kü-
reselleşme çoktan gündem-
deydi.. Medya organlannın
devleştiği, îkitelli semalan-
nı uzay üssübenzeri yapıla-
rın ışıldattığı, düşüncerûnTV
kanallannvnkakofonisi için-
de biçimlendvrildiği, "ağn
olanherkesinher şeyikonuş-
tuğu", "demokrasi" ve "söz
özgüriüğü" patlamasınrnya-
şandığı 'parütüı' dönem.
Özalcıliberalizme özgü des-
teksiz atma ve çığrrtkanlık,
'sözözgüriüğü' yaftası altın-
da devreye sokulmuş, ken-
dimizi "ifade etme" biçimi-
miz de Amerikanca ve so-
kakjargonu kırması bozuk -
doğrusunu unutturacak dü-
zeyde bozuk- Türkçe olarak
neredeyse kurumsallaşrnaya
başlamıştı.
Kültürerozyonuahlakeroz-
yonuyla buluşup en değerli
ve en vazgeçümez ulusal var-
lığımız olan dilimizi kıymık
kıymık yontuyordu.
Özal döneminin "gelecek
vaatedenmeskğT olanişlet-
mecüiğrn yerini "•iktişimct-
fik" almıştı. Bir dolu genci-
miz, dahadoğrudürüstTürk-
çe öğrenmeden, panltılı TV
kanallarından birinde prog-
ram yapımcısı-sunucusu ya
daçoksatangazetelerdenbi-
rinde köşe yazan oVma düş-
leri görmeye başlamıştı. En
kolay ün ve en çokpara geti-
ren meslek... 2000'lere böy-
le ulaştık...
Ama böyle bitiremedik...
2001'e varamadanbasın ve
medyadanciddi orandaişten
çıkarmalar başladı. İki hafta
önceyaşanan ekonomik kriz
gerekçesiyle basın ve med-
yadaki iştençıkarmalar3000'i
epey aşmışbulunuyor. Daha-
sı, işine sonverilenler arasın-
Henrl Rousseaunun Tüblnoende başlayan serglsl Avrupanın ötekl kentlerlnde de serflUenece*
Rousseau'nunMeksikacangıllanndanetidlenerekyaratüğıegzotikpeyzajlar vebaşkaresinüerdenesinknerekyaptiğı kopyalar,modernresmemasumiyetkatnnşbr.
Resimyapanbir gümrükçü
Küttür Servisi - Ya HenriRousse-
au resme yeteneği olmayan, sıradan,
beceriksiz,hattadüpedüzsahtekârbir
gümrükçü olsaydı? Naif sanatın pa-
pasıresmisayesinde ömrünüzindan-
lardatüketmektenkurtuîdu. 1909 yı-
lındabirdolandvncılık suçundan mah-
kemede yargılandr. Hiçbir ricasma
hayır diyemeyeceği bir arkadaşı on-
danFransaBankası'ndanöçalmakiçin
yalvaryakaryardımdiledi... Sahteci-
likten iki yü tecillihapis cezası yedi.
Cezasırunhafıfolmasrnınsebebiavu-
katının, onun bir tuvalini jüri üyele-
rine göstermeyi akıl etmesiydi. Bu
resimde Rousseau, mahkemeyi hin-
distancevizi ağaçlannın üzerindebir
maymun sürüsü gibi resimlemişti.
Tabloherkesigüldürdü. Rousseau ise
kurtuîduvehiç istifrni bozmadanşöy-
le dedi: "Eğer benimahkûm etseler-
di busanatdünyasıiçinyeridoiduru-
lamaz bir kayıp olurdur Mahkeme
başkanı ona temyızebaş\r
urması için
üç günüolduğunu söyleyince de onu
şöyleyanıtladı: *Çoknazikaınz,ister-
sentz eşinmn bir portresini yapabifi-
rim."
Rousseau, 1893'e kadar Porte de
Vanves'e gelen mallan kontrol eden
küçükbır memurdu. Butarihte, 49ya-
şmdayken emekli olup kendisini ta-
mamen sanatına adamaya karar ver-
di. 1891 yılındaBağvmsızSanatçılar
Sergisi'nde (Salondeslndependants)
yedi resmi sergilenmişti. Birkaç haf-
ta sonra basındanParisBelediyesi'nin
gümüş madalyasını bir başka Henri
Rousseau'nun kazandığını ögrendi.
Hiç umursamadan keyıfle kendisine
üzerinde "MadalyakazannBştır'' ya-
zan kartvizitler bastvrttı. Aym şeyi
akademik nişanlar için de yaptı; bir
adaşmabu nişanverildi, Henribunu
öğrendivehemenbireflatunnişan ta-
kıpherkese göstererek etrafta dolaş-
ü.
Ama en ilginci Meksikamacerası-
drr. Henri 1867'de Angers kentinde-
dir. Beş yıl önce Imparator Maximi-
Ven'edestekolmalaniçin Meksika'ya
gönderilmişolanikiFransıztaburun-
dan sağ kalanlar kente henüz ulaş-
tnışlardır. Rousseauaskerlere sorular
sorar, savaşı, askerkantinini,yemek-
ten sonra yapılan şakalan, her şeyi
onlarabirbir anlattınr. Sonrada şöy-
le bir hikâye uydurur. Güya Meksi-
ka'ya sefere gönderilen bir bvrliğin
bandosunda yedi sene boyunca mü-
• Gümrükçü Rousseau, Apollinaire için dâhibir ressamdı, ama
Max Jacob onun 'avambir tarzı' olduğunu söylemişti.
Yapıtlanna bugün paha biçilemiyor. Gümrükçü Rousseau'nun ne
bir sanatçı kültürü vardı ne de meslektendi. Ama bu kendi
kendini yetiştiren adamın, dehasına ve başanh olacağına olan
inancı tamdı. En güzeli bunu başardı da. Naif ressamınbütün
eksik yönleri, onun en önemli nitelikleri olarak görüldü.
zisyen olarak çalışmıştır ve resimle-
rindeki egzotikpeyzajlan da-kien gü-
zelyapıüandaonlardrr-Meksika can-
gıllanndan etkilenerek yaratmıştır.
Ama gerçek hiç de öyle göz boya-
yıa degüdir.Hiç grtmediğiMeksika'da
hiç görmediği aslanı -ki zaten orada
aslan da yoktur- Gallimard Yaymevi
tarafındanyayımlanan "birçocukld-
tabma" bakarakresmetmiştir-buki-
tap hâlâmirasçılannınelindedir."Je-
unefiDeenro8e"daki(Pembeli Genç
Kız)yabani koyun,
tt
Eve"daki (Hav-
va)yılan, "Lionaflame"daki (Aç As-
lan)baykuş, Paris'te en sevdiğigezin-
ti yerlerindenbiri olan BotanikBah-
çesi'nin sakinleridir. "Guerre" (Sa-
vaş) admdaki tablosunu oldugu gibi
bir gazetede yayımlanan popüler bir
tefrikadan kopya çekmiş. "Bohenn-
enne endornüen
yi (Uyuyan Çinge-
ne) ise LeonGwome adlı çokbeğen-
dığibir ressamınbirtablosundan ne-
redeyse buebir esinlenerek yapmış-
tır. Rousseaubu yolda her şeyi dene-
miştir.hemdeinarulmazbirsaflikla...
1892 yıhndaki Bağımsız Sanatçı-
lar sergisinde ^Centenairedel'Inde-
pendance" (Bağımsızlığın Yüzüncü
Yüdönümü) adlı tablosu bir skanda-
layol açar;buresimdeRousseau ata-
lannı kısa pantalonla resmetmıştir.
Herkesona güler, *Defiherif,$engûnı-
rüğünegeridön, gümrükçübozuntu-
su" diyedalga geçerler. Amao hiç al-
dırmaz. asla gücenmez, yarattığı et-
kiden de çok memnundur.
1908'de Pkasso'nun, Bateau-La-
voir'daki atölyesinde, onun şerefine
verdiği şöleninkendisiyle dalga geç-
mek üzere düzenlendiğinden de hiç
şüphelenmez. Apoffinaire. MarieLa-
urencin, Braque. Max Jacob, Andre
Satmon herkes oradadır. Gümrükçü
elinde bir küçük kemanla çıkageldi-
ğinde, Picasso onu bir sabun sandı-
ğuun üzerine koyduğu bir sandalye-
ye doğru nazıkçe itekler ve ona. "lş-
te senin tahtm" det. O da kemamyla
o gece içinbestelediği bir valsı çalar,
gece boyunca çok mutludur, sabaha
doğruevinedönmekiçinkapıdan çı-
karkenPicasso'ya dönerekşöyleder.
K
Senvebençağpnızınenbüyâkikire$-
sanuyız: Sen Mısır tarzmda resimkr
yapryorsun,bensemodernresimkr!"
Katalan öylesine şaşrnr ki yanıtbile
veremez!
GümrükçüRousseau'nunne birsa-
natçıkültürü vardı, ne de meslekten-
di. Ama bu kendi kendini yetiştiren
adamın, dehasınavebaşanh olacağı-
na olaninancı tamdı. En güzeli bunu
başardı da. Naif ressamın bütün ek-
sik yönleri, onun en önemli nitelik-
leri olarak görüldü. Gauguin, Jarry,
Apollinaire daha sonra da gerçeküs-
tücülerona övgüteryağdırdılar. Hep-
sionunresimdehasınıkutsadılar. Re-
simlerindeki o köylü, yontulmamış,
arkaik hava, onun meslekten gelme-
mişohnasınabağlandı. Gerçektende
modem resme öncesi olmayan bir
raasumiyetkatmıştır; birressamla re-
simyapanbirgümrükçüarasındaki o
sınınaşamamıştır, ama resmi 'rahat-
latüğı' dabir gerçektir. Bando müzi-
ği gibi...
dayalnız genç gazeteciler ya
dateknikgörevlerde çalışan-
lardeğil,yıUanm düşünce ve
kültür dünyamızahizmet et-
meyeadamış,Türkçemiziya-
zı dilinde en yetkin biçimde
değerlendirmiş, yürekli, di-
rençliyazar ve çizerlerdevar.
Birbirini izleyen haberleri
Cumhuriyet'tenizledikçe gö-
zümkaranr gibioluyor. Açı-
yorum televizyonlan, hiçbir
haberyok. Alıyorum son za-
manlarda gitgide artan ekle-
riyle taşıması güçleşen çok
sayfalı gazeteleri, hiçbir ha-
beryok, Bugazeteleri okuyup
TV kanaUannıizleyenler,kay-
dırudondurmuşAmerikan fi-
lolojisı (ne demekse) öğren-
cisi manken Deniz Akka-
ya'nm gazete röportajcüığı-
na başlamasvmn nedenini,
herhalde basm ve medyada
yeterinceyetişmiş elemanol-
mamasma bağhyorlardır.
Çünkü olan bitenden haber-
leri bile yok.
Yann öbür gün, bu gazete-
lerinokurlan sormayacakmı,
ne oldu Kurthan Fişek Ho-
ca'ya,YalçmI>oğan'a,Umur
Talu'ya, NUgün Cerraho|-
hı'na.DuyguAsena'ya,Şahin
YahmEralp'e,Z«vnepOrala
diye?Sorununyarutı, "Onlar
gazeteleriokumuyortar,'pro-
mosyon'teriçma]ıvoriar,fark
etmezter büe" mi, ya da, 12
Eylül döneminde olduğu gi-
bi, "görükn lüzum üzerine
i^erinesonverildi"mi olacak?
Hani 'küreseUeşme' yolun-
daydık, hani baskı dönemle-
ri sona ermişti, hani Sovyet-
ler Birliği çökünce "demok-
rasT, gitmemecesine geVmış-
ti?Neredebasınvesöz özgür-
lügü?Neredehızhhabercilik?
Nerede kansınm küçük par-
mağınıkesip yutan manyağı
haber yapan televizyoncula-
rm habervçrme sorumİTÜufa"
ve nerede kamuoyunun ha-
ber ahna hakkı?
Sıkıyönetim yasalarınca
susturuhnuş düşünce ve söz
özgürlüğüyle, küreselleşme-
nin temel baskı aracı paraya
endekslenmişmedyapatron-
lannca ve/ya da bilmediğim
başkalannca kısıtlanmış dü-
şünce ve söz özgürlüğü ara-
sındabir fark göremıyorum.
Ekonomik kriz bağlamın-
da, ağustosböceği ılekannca
öyküsünü anımsamak da işe
yaramıyor. Yaşammı "karm-
ca" olarak geçirmiş biri ola-
rak bile, "Yazuı calan kışın
oynar" diyemiyorum. Çün-
küpiyasadaki "hesap şaşma-
lan" öncelikle kültür ve sa-
natı etkiliyor. insanlar tiyat-
roya, sinemaya gitmiyor, ki-
tap almıyor, devletbütçesin-
den kültüre aynlan pay aza-
lıyor, Devlet Tiyatrolan'run
yapımharcamalannasınırge-
tiriliyor, devlet üniversitele-
ri kemersıkmaya zorlamyor,
sanat dergileri yaşamaklaÖl-
mek arasmdabocahyor. Oy-
sa ülkenin geleceğine kala-
cakolan *nürasw
,kimilerinin
oğullanna kızlanna bıraka-
caklan trilyonlar değtl, dü-
şünceden,bilimden, sanattan
süzülen duyarlık...
tşlerinesonverilmiş olanve
şuandadüşünceleriniifade et-
me olanağvndan yoksun ya-
zarlanmıza ve çizerlerimize
teşekkür etmekistiyorum. Ül-
keyi aydmhkta tutma adına
kalemlerini esirgemedikleri
için... Özel teşekkürüm ise
30. yaşına yaklaşan Milliyet
SanatDergisi'ninnitelikli çiz-
gisini var etme ve sürdürme
yolundayıllardır olağanüstü
çaba gösteren, 12 Eylül dö-
nemindebile okurlannı,ülke-
nin gelecegini düşünen, özü
sözü doğruyazarlarla buluş-
turmak için ilkeli ve özveri-
li bir çalışmaya baş koymuş
olan sorumluyazı işleri mü-
dürü,yazar ve tiyatro eleştir-
meni Zeynep Oral'a, yazı iş-
leri müdürü Bülent Berk-
man' a, genelyayın danışma-
nıAkalAtiBa'ya...
Milliyet SanatDergisi'nin,
onlann değerli katkılanyla
üç kuşağa sanathizmeti ver-
miş, artık odalara sığmayan
sayıları "kûltûr"ün "kur-
ban"lık olmadığmı kanıtlı-
yor...
YAZI ODASI
SELtM tLERt
HattriadığımTurşular (1)
Turşu bende bir şiir olarak kalmıştır. Çocuklu-
ğumun ev turşuları, yapılışlan başlı başına tören
olmuş turşulardır.
Biber turşusu yapıtacakl Balıkpazan'ndan bol-
casivribiber alınmış. Biberierinsaplankesiliyor, son-
ra uçları da hafri kesiliyor. Bir yandan da ince in-
ce deliniyor biberter. Sonrayıkanacak, süzgece ko-
nacaklar.
Evin emektan, bizimte birlikte BahariyeCadde-
si'ndeki evden Cihangir'e gelmiş büyük turşu ka-
vanoztanmızdan biri mutfağın tezgâhında-. Sirke-
ler, suiarboşattılıyor, sarmısak dişterikonuyor, ka-
lıncakesümtş limon ditimleriserpiştirilecek ve siv-
ribiberler döşenecek kavanoza.
Bütün bu işlemler yaz sonuna rastlardı. O za-
manlar sebzeler, meyveler dört mevsim bulun-
mazdı. Her sebzenin, her meyvenin kendi mevsi-
mi vardı.
Uhan Eksen, Çokkültûriü Istanbul Mutfağj'nda
ne güzel anlatıyor.
"Seracıltğın gelişmemiş olduğu o gönlerde,
sebzeler de meyvelergibi doğanın kendileri için
öngörmüş olduğu bir sıra ile çıkardı manav tez-
gâhlanna. Turfanda diye adlandınlan bu öncü
meyve ve sebzelerigörünce eskibir dostakavuş-
muş gibi sevinirdik ama fıyatian bize ulaşılmaz
gelirdi. Derken bakia, kabak; arkadan bezelye ve
nihayetyeşil fasulye ile bahargeçidi tamamlantr-
dı."
IştehatırtadıŞımsivribiberler,yazgünlerinin siv-
ribiberiydi. Yaz biterken, turşusu kış için hazırta-
nıyordu.
Amabirdeyalancı biberturşusuvardı;yazgün-
ieri ye nirdi. Yalancı turşu çarçabuk yapılırdı. Bir
bardak sirke, bir bardak su, tencerede kaynatıla-
cak. Biberterkaynayan bu sirke-suda birsüre,ya-
ni iyicesararıpyumuşayıncaya kadar bekletilecek.
Sonrasüzgece çıkarılacak,yenidensirketeniptuz-
lanacak, dövülmüş sarmısakla beslenecek...
1950'ler istanbul'undaki insanlar turşunun ka-
derini tuzun hazıriadığına inanıriardı.
Çünkü, onca emekten sonra, tuzunu fazla ka-
çırdınızmı, turşuyenmezhalegelebılir. Geçmişgün-
lerin hanımlan tedbirli davranırlar, kavanoza belli
bir miktar tuz koyup erimesini beklerter, tada ta-
da, tuz miktannı arttırırlardı.
Kavanoz kapaklannın öyte kaç kez açılıp sonra
yeniden sıkıcakapanışını hattrianm.Tuzu iyi...Tu-
zu az...
Bakın, öylesi bir tarif, çok eskibir yemekdefte-
rinden, defterin turşular bolümünden'.
"Hıyar Turşusu
10adethtyar(körpe), 1 adetlimon, 1 salkımko-
ruk, kâfi miktar tuz.
İnce, küçük salatalıktar iğne ile delinir, kavano-
za itina ile sıralanır. Kabuğu soyulmuş, kesilmiş li-
mon, bir salkım koruk, içilecekderecede tuziu su
hepsinin üstüne çıkacak derecede bol konur. İki
gün sonra, tuzu az geleceğinden, bir miktar da-
ha konur, üzerine toplanan beyaz köpükleri alınır.
Bir nafta sonra yenir."
• TufşuTürksotrasındaiştehaçıcrydı.Ozâman-
lar sağlık sorunlan, perhizler, hekim yasaklan bu-
günkü kadar çok degildt herhalde; bol bol turşu
yenirdi. Dahası, bardak bardakturşu suyu içilirdi.
Turşu suyunun vitamin deposu olduğuna inanılır-
dt.
Biz küçüklere yine de bazı yasaklar getirilmişti.
Okul kapısındaki seyyar turşuculardan turşu ye-
memiz, turşu suyu içmemiz kesinlikle yasaklan-
mıştı. Hoş, boza da, salep deiçemezdiksokak sa-
tıcılanndan. Okumuş yazrnış büyüklerimizin bur-
nubüyükyasağı yanı başında, "aşaği tabaka "dan
arkadaşlanmız hem turşulan atıştınr hem turşu
suyu içerler, biz de alık alık bakınırdık...
Hem iştah açıcı olduğuna inanılan, hem de bi-
raz fazla yediğimızde, "Çok yemel Iştahın kapa-
nır"denilenturşu bazan rüyalanmabile girerdi; ka-
vanoz kavanoz, çeşit çeşit turşular görürdüm...
Takvimde tz Bırakan:
"Çocukluğumda benim için bahar önce Be-
yoğlu Balıkpazan'nda manavtezgâhlannda görün-
meye başlayan çağla ve erikle gelirdi Istanbul'a."
ilhanEksen, Çokkültûriü IstanbulMutfağı, Sel Ya-
yıncılık, 2001.
Brooktyn FunkEssentials ve
LaçoTayfa konserteri
• Kültür Servisi - Brooklyn Funk
Essentials ve Laço Tayfa, hayranlarıyla
Istanbul, Ankara ve lzmir'de tekrar
buluşmaya hazırlanıyor. iki grubun
birlikte hazırladıklan, Türkiye'de ve
Amerika'da çıkan "In The Buzzbag" adlı
albüm 1998'de Doublemoon Records'tan
çıktı. Tin Tin Tinimini Hanun, Kâtibim,
Konyalım gibi geleneksel Türk parçalarmdi
derlenmiş ömekleri Laço Tayfa grubu
ile birlikte Türk müziği enstrümanlan
eşliğinde yorumlayan BFE, iki farklı
türde müziği kaynaştvnrken, melodiyi ön
planda tutarak altyapısı sağlam,
başanh bir sonuç çıktı ortaya. tki grubun
birlikte verecekleri konserler Istanbul'da
16-17-18 Mart'ta Babylon'da, Ankara'da
20 Mart'ta Saklıkent'te, lzmir'de 21 Mart
tsmet Inönü Kültür Merkezi'nde
gerçekleşecek.
Dn. Boa TevtiK'm arşivi Oxto
üniversitesi'nde
• Küttür Serviâ - Yaşamını New York't
sürdüren Leyla Safa, büyükbabası Dr. R
Tevfik'e ait arşivi Oxgord Üniversitesi'i
Bodleian Kütüphanesi'ne bağışladı. Te\
uzun yıllar Oxford'da öğretim üyesi ola
çalıştı. Tevfik Ingiltere'de Cambridge,
Amerika'da Princeton Üniversitesi'nde
çalışmış bulunduğundan, arşivin Bodle
Kütüphanesi'ne bagışlanması yerinde 1
seçim olmuştur. Arşiv Dr. Rıza Tevfik
(doğumu 1868) yaşadığı döneme ilgı
duyanlann, bilim adamlannm, şairleri
öğretim üyelerirün kullanımına açık
tutulacakhr. Arşivde Kemalist dönem
sırası ve sonrasındaki sürgün dönemn
şiirler, makaleler, mülakatlar, mektup
fotoğraflar ve çeşitli yazılar yer amıal