17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURlYET 6MART2001SAU L4 lVXJLjİL YJYA. [email protected] SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Bayramhk: KiıLtür ^kurban' ım?Özalizmle başlayıp küre- selleşmeyle süren son 20 yü içinde yaşadığımız kaçıncı Kurban Bayramı? Bu süre içinde benim ve eşimin gücü, iki çocuğu iyi okutupadametmeyeyettiyal- nızca. Malımız mülkümüz, dolarlanmızolmadı. Kıdem- li üniversite öğretim üyeliği karşüığı olarak devletten al- dığımız "yüksek" aylıklann, ho: ücTet zammı döneminde bindolarvnbirazûstûneçıkar gibiolup, doların anındayu- kanfirlamasıylabin dolann epeyce altına düşmesine alı- şa alışabugûnlere geldik. Bu- naldık, ama sürünmedik, eko- nomikkrizdönemlerinde ona bunamilyarlarca TL borç ta- kıpyurtdışınakaçmadık, doğ- ru bildiklerimizden şaşma- dık. Okumaktan yazmaktan, kalabalık sınıflarda ses ve so- luktüketmektenyılmadık. Bu ülkeye "düşünmeyi büen", düşüncesüü dile getinneyi öğrenmiş insanlar kazandır- ma avuntusu içinde. Yetişip yerimize geçeceğini umdu- ğumuzgençlennbugünküay- hk ücreti 300 dolar dolayın- da. Onlar enflasyon-öncesi Türkiye'yi hiç tammadnar. Bizim gibi dayanabilecekler mi? Kültür, kurbanlık koyun gibi debeleniyor... Oysabuyirmi yü içinde, iri- liufakhbirdoluvatandaşımız "büyük" birerişadamına dö- nüştü. Gözümüzüniçine, *sen defconohryorsun,tstesembü- tün sülalenisatmahnm* dcr- cesine bakar oldular. Sülale- mizisatınalabileceklerini san- dılar. Son ikiyd içinde ikisiy- leyüdızlarımız çatıştı. Baba- mın devlete 40 yühk emeği- nin ardından anneme kalan bir apartman dairesinin ve yurtdışındabuhınanbir yakı- mm adına ilgilendiğim bir başka apartman dairesininki- racılan. Yasa\ işleme geçişi- mizinilk aşamasında ikiside milyarlarca borç ve zarar bı- rakıp izlerini kaybettirmeyi başardılar. Bir süre sonrayi- ne "burnundankdaldırmaz'' işadamı olarak boy göster- mek ûzere şimdilik ortadan yok oldular... Özalizm "ah- bk"v tt para"ya kurbanetmiş- ri. "AMak", kültürûn vazge- çilmez bileşeni... Son yirmi yülık dönemin kültüre vurduğu ilk büyûk darbe 1402'likler olayıydı. Meslek yaşamınuı doruğun- daki bir dolu bilim, sanat ve düşünce adamı san zarflar içinde gelenkısa bireryazıy- la,yaşamlaruu adadıklan gö- revlerinden,bir dahadönme- mecesine uzaklaştmldılar. Kızgmlık, kırgmhk, isyan duygusu'. Korkunçparasal sı- kıntüar. Sarsılan, dağılan,yı- kılan aüeler. Onanlamamış bir onur yarası toplumumu- zun. Söz ve düşünce özgür- lüğünün 12 Eylül'le ortadan kaldınldığı baskıcı bir orta- mın sessızliğiiçindepaylaşıl- dı yaşananacılar. Üniversite- lere "hiyerarsik'' ilişkileTde- ki belirleyiciliğin bir daha çıkmamacasrnagirdiğisancı- lı, sanctlarmkâğıda, söze dö- külemediğigünler... 1402'nin neyikime kurban verdiğinin açıkça tartışılmasına yıllar sonra başlanabilecekti. 1990'lara gelindiğinde kü- reselleşme çoktan gündem- deydi.. Medya organlannın devleştiği, îkitelli semalan- nı uzay üssübenzeri yapıla- rın ışıldattığı, düşüncerûnTV kanallannvnkakofonisi için- de biçimlendvrildiği, "ağn olanherkesinher şeyikonuş- tuğu", "demokrasi" ve "söz özgüriüğü" patlamasınrnya- şandığı 'parütüı' dönem. Özalcıliberalizme özgü des- teksiz atma ve çığrrtkanlık, 'sözözgüriüğü' yaftası altın- da devreye sokulmuş, ken- dimizi "ifade etme" biçimi- miz de Amerikanca ve so- kakjargonu kırması bozuk - doğrusunu unutturacak dü- zeyde bozuk- Türkçe olarak neredeyse kurumsallaşrnaya başlamıştı. Kültürerozyonuahlakeroz- yonuyla buluşup en değerli ve en vazgeçümez ulusal var- lığımız olan dilimizi kıymık kıymık yontuyordu. Özal döneminin "gelecek vaatedenmeskğT olanişlet- mecüiğrn yerini "•iktişimct- fik" almıştı. Bir dolu genci- miz, dahadoğrudürüstTürk- çe öğrenmeden, panltılı TV kanallarından birinde prog- ram yapımcısı-sunucusu ya daçoksatangazetelerdenbi- rinde köşe yazan oVma düş- leri görmeye başlamıştı. En kolay ün ve en çokpara geti- ren meslek... 2000'lere böy- le ulaştık... Ama böyle bitiremedik... 2001'e varamadanbasın ve medyadanciddi orandaişten çıkarmalar başladı. İki hafta önceyaşanan ekonomik kriz gerekçesiyle basın ve med- yadaki iştençıkarmalar3000'i epey aşmışbulunuyor. Daha- sı, işine sonverilenler arasın- Henrl Rousseaunun Tüblnoende başlayan serglsl Avrupanın ötekl kentlerlnde de serflUenece* Rousseau'nunMeksikacangıllanndanetidlenerekyaratüğıegzotikpeyzajlar vebaşkaresinüerdenesinknerekyaptiğı kopyalar,modernresmemasumiyetkatnnşbr. Resimyapanbir gümrükçü Küttür Servisi - Ya HenriRousse- au resme yeteneği olmayan, sıradan, beceriksiz,hattadüpedüzsahtekârbir gümrükçü olsaydı? Naif sanatın pa- pasıresmisayesinde ömrünüzindan- lardatüketmektenkurtuîdu. 1909 yı- lındabirdolandvncılık suçundan mah- kemede yargılandr. Hiçbir ricasma hayır diyemeyeceği bir arkadaşı on- danFransaBankası'ndanöçalmakiçin yalvaryakaryardımdiledi... Sahteci- likten iki yü tecillihapis cezası yedi. Cezasırunhafıfolmasrnınsebebiavu- katının, onun bir tuvalini jüri üyele- rine göstermeyi akıl etmesiydi. Bu resimde Rousseau, mahkemeyi hin- distancevizi ağaçlannın üzerindebir maymun sürüsü gibi resimlemişti. Tabloherkesigüldürdü. Rousseau ise kurtuîduvehiç istifrni bozmadanşöy- le dedi: "Eğer benimahkûm etseler- di busanatdünyasıiçinyeridoiduru- lamaz bir kayıp olurdur Mahkeme başkanı ona temyızebaş\r urması için üç günüolduğunu söyleyince de onu şöyleyanıtladı: *Çoknazikaınz,ister- sentz eşinmn bir portresini yapabifi- rim." Rousseau, 1893'e kadar Porte de Vanves'e gelen mallan kontrol eden küçükbır memurdu. Butarihte, 49ya- şmdayken emekli olup kendisini ta- mamen sanatına adamaya karar ver- di. 1891 yılındaBağvmsızSanatçılar Sergisi'nde (Salondeslndependants) yedi resmi sergilenmişti. Birkaç haf- ta sonra basındanParisBelediyesi'nin gümüş madalyasını bir başka Henri Rousseau'nun kazandığını ögrendi. Hiç umursamadan keyıfle kendisine üzerinde "MadalyakazannBştır'' ya- zan kartvizitler bastvrttı. Aym şeyi akademik nişanlar için de yaptı; bir adaşmabu nişanverildi, Henribunu öğrendivehemenbireflatunnişan ta- kıpherkese göstererek etrafta dolaş- ü. Ama en ilginci Meksikamacerası- drr. Henri 1867'de Angers kentinde- dir. Beş yıl önce Imparator Maximi- Ven'edestekolmalaniçin Meksika'ya gönderilmişolanikiFransıztaburun- dan sağ kalanlar kente henüz ulaş- tnışlardır. Rousseauaskerlere sorular sorar, savaşı, askerkantinini,yemek- ten sonra yapılan şakalan, her şeyi onlarabirbir anlattınr. Sonrada şöy- le bir hikâye uydurur. Güya Meksi- ka'ya sefere gönderilen bir bvrliğin bandosunda yedi sene boyunca mü- • Gümrükçü Rousseau, Apollinaire için dâhibir ressamdı, ama Max Jacob onun 'avambir tarzı' olduğunu söylemişti. Yapıtlanna bugün paha biçilemiyor. Gümrükçü Rousseau'nun ne bir sanatçı kültürü vardı ne de meslektendi. Ama bu kendi kendini yetiştiren adamın, dehasına ve başanh olacağına olan inancı tamdı. En güzeli bunu başardı da. Naif ressamınbütün eksik yönleri, onun en önemli nitelikleri olarak görüldü. zisyen olarak çalışmıştır ve resimle- rindeki egzotikpeyzajlan da-kien gü- zelyapıüandaonlardrr-Meksika can- gıllanndan etkilenerek yaratmıştır. Ama gerçek hiç de öyle göz boya- yıa degüdir.Hiç grtmediğiMeksika'da hiç görmediği aslanı -ki zaten orada aslan da yoktur- Gallimard Yaymevi tarafındanyayımlanan "birçocukld- tabma" bakarakresmetmiştir-buki- tap hâlâmirasçılannınelindedir."Je- unefiDeenro8e"daki(Pembeli Genç Kız)yabani koyun, tt Eve"daki (Hav- va)yılan, "Lionaflame"daki (Aç As- lan)baykuş, Paris'te en sevdiğigezin- ti yerlerindenbiri olan BotanikBah- çesi'nin sakinleridir. "Guerre" (Sa- vaş) admdaki tablosunu oldugu gibi bir gazetede yayımlanan popüler bir tefrikadan kopya çekmiş. "Bohenn- enne endornüen yi (Uyuyan Çinge- ne) ise LeonGwome adlı çokbeğen- dığibir ressamınbirtablosundan ne- redeyse buebir esinlenerek yapmış- tır. Rousseaubu yolda her şeyi dene- miştir.hemdeinarulmazbirsaflikla... 1892 yıhndaki Bağımsız Sanatçı- lar sergisinde ^Centenairedel'Inde- pendance" (Bağımsızlığın Yüzüncü Yüdönümü) adlı tablosu bir skanda- layol açar;buresimdeRousseau ata- lannı kısa pantalonla resmetmıştir. Herkesona güler, *Defiherif,$engûnı- rüğünegeridön, gümrükçübozuntu- su" diyedalga geçerler. Amao hiç al- dırmaz. asla gücenmez, yarattığı et- kiden de çok memnundur. 1908'de Pkasso'nun, Bateau-La- voir'daki atölyesinde, onun şerefine verdiği şöleninkendisiyle dalga geç- mek üzere düzenlendiğinden de hiç şüphelenmez. Apoffinaire. MarieLa- urencin, Braque. Max Jacob, Andre Satmon herkes oradadır. Gümrükçü elinde bir küçük kemanla çıkageldi- ğinde, Picasso onu bir sabun sandı- ğuun üzerine koyduğu bir sandalye- ye doğru nazıkçe itekler ve ona. "lş- te senin tahtm" det. O da kemamyla o gece içinbestelediği bir valsı çalar, gece boyunca çok mutludur, sabaha doğruevinedönmekiçinkapıdan çı- karkenPicasso'ya dönerekşöyleder. K Senvebençağpnızınenbüyâkikire$- sanuyız: Sen Mısır tarzmda resimkr yapryorsun,bensemodernresimkr!" Katalan öylesine şaşrnr ki yanıtbile veremez! GümrükçüRousseau'nunne birsa- natçıkültürü vardı, ne de meslekten- di. Ama bu kendi kendini yetiştiren adamın, dehasınavebaşanh olacağı- na olaninancı tamdı. En güzeli bunu başardı da. Naif ressamın bütün ek- sik yönleri, onun en önemli nitelik- leri olarak görüldü. Gauguin, Jarry, Apollinaire daha sonra da gerçeküs- tücülerona övgüteryağdırdılar. Hep- sionunresimdehasınıkutsadılar. Re- simlerindeki o köylü, yontulmamış, arkaik hava, onun meslekten gelme- mişohnasınabağlandı. Gerçektende modem resme öncesi olmayan bir raasumiyetkatmıştır; birressamla re- simyapanbirgümrükçüarasındaki o sınınaşamamıştır, ama resmi 'rahat- latüğı' dabir gerçektir. Bando müzi- ği gibi... dayalnız genç gazeteciler ya dateknikgörevlerde çalışan- lardeğil,yıUanm düşünce ve kültür dünyamızahizmet et- meyeadamış,Türkçemiziya- zı dilinde en yetkin biçimde değerlendirmiş, yürekli, di- rençliyazar ve çizerlerdevar. Birbirini izleyen haberleri Cumhuriyet'tenizledikçe gö- zümkaranr gibioluyor. Açı- yorum televizyonlan, hiçbir haberyok. Alıyorum son za- manlarda gitgide artan ekle- riyle taşıması güçleşen çok sayfalı gazeteleri, hiçbir ha- beryok, Bugazeteleri okuyup TV kanaUannıizleyenler,kay- dırudondurmuşAmerikan fi- lolojisı (ne demekse) öğren- cisi manken Deniz Akka- ya'nm gazete röportajcüığı- na başlamasvmn nedenini, herhalde basm ve medyada yeterinceyetişmiş elemanol- mamasma bağhyorlardır. Çünkü olan bitenden haber- leri bile yok. Yann öbür gün, bu gazete- lerinokurlan sormayacakmı, ne oldu Kurthan Fişek Ho- ca'ya,YalçmI>oğan'a,Umur Talu'ya, NUgün Cerraho|- hı'na.DuyguAsena'ya,Şahin YahmEralp'e,Z«vnepOrala diye?Sorununyarutı, "Onlar gazeteleriokumuyortar,'pro- mosyon'teriçma]ıvoriar,fark etmezter büe" mi, ya da, 12 Eylül döneminde olduğu gi- bi, "görükn lüzum üzerine i^erinesonverildi"mi olacak? Hani 'küreseUeşme' yolun- daydık, hani baskı dönemle- ri sona ermişti, hani Sovyet- ler Birliği çökünce "demok- rasT, gitmemecesine geVmış- ti?Neredebasınvesöz özgür- lügü?Neredehızhhabercilik? Nerede kansınm küçük par- mağınıkesip yutan manyağı haber yapan televizyoncula- rm habervçrme sorumİTÜufa" ve nerede kamuoyunun ha- ber ahna hakkı? Sıkıyönetim yasalarınca susturuhnuş düşünce ve söz özgürlüğüyle, küreselleşme- nin temel baskı aracı paraya endekslenmişmedyapatron- lannca ve/ya da bilmediğim başkalannca kısıtlanmış dü- şünce ve söz özgürlüğü ara- sındabir fark göremıyorum. Ekonomik kriz bağlamın- da, ağustosböceği ılekannca öyküsünü anımsamak da işe yaramıyor. Yaşammı "karm- ca" olarak geçirmiş biri ola- rak bile, "Yazuı calan kışın oynar" diyemiyorum. Çün- küpiyasadaki "hesap şaşma- lan" öncelikle kültür ve sa- natı etkiliyor. insanlar tiyat- roya, sinemaya gitmiyor, ki- tap almıyor, devletbütçesin- den kültüre aynlan pay aza- lıyor, Devlet Tiyatrolan'run yapımharcamalannasınırge- tiriliyor, devlet üniversitele- ri kemersıkmaya zorlamyor, sanat dergileri yaşamaklaÖl- mek arasmdabocahyor. Oy- sa ülkenin geleceğine kala- cakolan *nürasw ,kimilerinin oğullanna kızlanna bıraka- caklan trilyonlar değtl, dü- şünceden,bilimden, sanattan süzülen duyarlık... tşlerinesonverilmiş olanve şuandadüşünceleriniifade et- me olanağvndan yoksun ya- zarlanmıza ve çizerlerimize teşekkür etmekistiyorum. Ül- keyi aydmhkta tutma adına kalemlerini esirgemedikleri için... Özel teşekkürüm ise 30. yaşına yaklaşan Milliyet SanatDergisi'ninnitelikli çiz- gisini var etme ve sürdürme yolundayıllardır olağanüstü çaba gösteren, 12 Eylül dö- nemindebile okurlannı,ülke- nin gelecegini düşünen, özü sözü doğruyazarlarla buluş- turmak için ilkeli ve özveri- li bir çalışmaya baş koymuş olan sorumluyazı işleri mü- dürü,yazar ve tiyatro eleştir- meni Zeynep Oral'a, yazı iş- leri müdürü Bülent Berk- man' a, genelyayın danışma- nıAkalAtiBa'ya... Milliyet SanatDergisi'nin, onlann değerli katkılanyla üç kuşağa sanathizmeti ver- miş, artık odalara sığmayan sayıları "kûltûr"ün "kur- ban"lık olmadığmı kanıtlı- yor... YAZI ODASI SELtM tLERt HattriadığımTurşular (1) Turşu bende bir şiir olarak kalmıştır. Çocuklu- ğumun ev turşuları, yapılışlan başlı başına tören olmuş turşulardır. Biber turşusu yapıtacakl Balıkpazan'ndan bol- casivribiber alınmış. Biberierinsaplankesiliyor, son- ra uçları da hafri kesiliyor. Bir yandan da ince in- ce deliniyor biberter. Sonrayıkanacak, süzgece ko- nacaklar. Evin emektan, bizimte birlikte BahariyeCadde- si'ndeki evden Cihangir'e gelmiş büyük turşu ka- vanoztanmızdan biri mutfağın tezgâhında-. Sirke- ler, suiarboşattılıyor, sarmısak dişterikonuyor, ka- lıncakesümtş limon ditimleriserpiştirilecek ve siv- ribiberler döşenecek kavanoza. Bütün bu işlemler yaz sonuna rastlardı. O za- manlar sebzeler, meyveler dört mevsim bulun- mazdı. Her sebzenin, her meyvenin kendi mevsi- mi vardı. Uhan Eksen, Çokkültûriü Istanbul Mutfağj'nda ne güzel anlatıyor. "Seracıltğın gelişmemiş olduğu o gönlerde, sebzeler de meyvelergibi doğanın kendileri için öngörmüş olduğu bir sıra ile çıkardı manav tez- gâhlanna. Turfanda diye adlandınlan bu öncü meyve ve sebzelerigörünce eskibir dostakavuş- muş gibi sevinirdik ama fıyatian bize ulaşılmaz gelirdi. Derken bakia, kabak; arkadan bezelye ve nihayetyeşil fasulye ile bahargeçidi tamamlantr- dı." IştehatırtadıŞımsivribiberler,yazgünlerinin siv- ribiberiydi. Yaz biterken, turşusu kış için hazırta- nıyordu. Amabirdeyalancı biberturşusuvardı;yazgün- ieri ye nirdi. Yalancı turşu çarçabuk yapılırdı. Bir bardak sirke, bir bardak su, tencerede kaynatıla- cak. Biberterkaynayan bu sirke-suda birsüre,ya- ni iyicesararıpyumuşayıncaya kadar bekletilecek. Sonrasüzgece çıkarılacak,yenidensirketeniptuz- lanacak, dövülmüş sarmısakla beslenecek... 1950'ler istanbul'undaki insanlar turşunun ka- derini tuzun hazıriadığına inanıriardı. Çünkü, onca emekten sonra, tuzunu fazla ka- çırdınızmı, turşuyenmezhalegelebılir. Geçmişgün- lerin hanımlan tedbirli davranırlar, kavanoza belli bir miktar tuz koyup erimesini beklerter, tada ta- da, tuz miktannı arttırırlardı. Kavanoz kapaklannın öyte kaç kez açılıp sonra yeniden sıkıcakapanışını hattrianm.Tuzu iyi...Tu- zu az... Bakın, öylesi bir tarif, çok eskibir yemekdefte- rinden, defterin turşular bolümünden'. "Hıyar Turşusu 10adethtyar(körpe), 1 adetlimon, 1 salkımko- ruk, kâfi miktar tuz. İnce, küçük salatalıktar iğne ile delinir, kavano- za itina ile sıralanır. Kabuğu soyulmuş, kesilmiş li- mon, bir salkım koruk, içilecekderecede tuziu su hepsinin üstüne çıkacak derecede bol konur. İki gün sonra, tuzu az geleceğinden, bir miktar da- ha konur, üzerine toplanan beyaz köpükleri alınır. Bir nafta sonra yenir." • TufşuTürksotrasındaiştehaçıcrydı.Ozâman- lar sağlık sorunlan, perhizler, hekim yasaklan bu- günkü kadar çok degildt herhalde; bol bol turşu yenirdi. Dahası, bardak bardakturşu suyu içilirdi. Turşu suyunun vitamin deposu olduğuna inanılır- dt. Biz küçüklere yine de bazı yasaklar getirilmişti. Okul kapısındaki seyyar turşuculardan turşu ye- memiz, turşu suyu içmemiz kesinlikle yasaklan- mıştı. Hoş, boza da, salep deiçemezdiksokak sa- tıcılanndan. Okumuş yazrnış büyüklerimizin bur- nubüyükyasağı yanı başında, "aşaği tabaka "dan arkadaşlanmız hem turşulan atıştınr hem turşu suyu içerler, biz de alık alık bakınırdık... Hem iştah açıcı olduğuna inanılan, hem de bi- raz fazla yediğimızde, "Çok yemel Iştahın kapa- nır"denilenturşu bazan rüyalanmabile girerdi; ka- vanoz kavanoz, çeşit çeşit turşular görürdüm... Takvimde tz Bırakan: "Çocukluğumda benim için bahar önce Be- yoğlu Balıkpazan'nda manavtezgâhlannda görün- meye başlayan çağla ve erikle gelirdi Istanbul'a." ilhanEksen, Çokkültûriü IstanbulMutfağı, Sel Ya- yıncılık, 2001. Brooktyn FunkEssentials ve LaçoTayfa konserteri • Kültür Servisi - Brooklyn Funk Essentials ve Laço Tayfa, hayranlarıyla Istanbul, Ankara ve lzmir'de tekrar buluşmaya hazırlanıyor. iki grubun birlikte hazırladıklan, Türkiye'de ve Amerika'da çıkan "In The Buzzbag" adlı albüm 1998'de Doublemoon Records'tan çıktı. Tin Tin Tinimini Hanun, Kâtibim, Konyalım gibi geleneksel Türk parçalarmdi derlenmiş ömekleri Laço Tayfa grubu ile birlikte Türk müziği enstrümanlan eşliğinde yorumlayan BFE, iki farklı türde müziği kaynaştvnrken, melodiyi ön planda tutarak altyapısı sağlam, başanh bir sonuç çıktı ortaya. tki grubun birlikte verecekleri konserler Istanbul'da 16-17-18 Mart'ta Babylon'da, Ankara'da 20 Mart'ta Saklıkent'te, lzmir'de 21 Mart tsmet Inönü Kültür Merkezi'nde gerçekleşecek. Dn. Boa TevtiK'm arşivi Oxto üniversitesi'nde • Küttür Serviâ - Yaşamını New York't sürdüren Leyla Safa, büyükbabası Dr. R Tevfik'e ait arşivi Oxgord Üniversitesi'i Bodleian Kütüphanesi'ne bağışladı. Te\ uzun yıllar Oxford'da öğretim üyesi ola çalıştı. Tevfik Ingiltere'de Cambridge, Amerika'da Princeton Üniversitesi'nde çalışmış bulunduğundan, arşivin Bodle Kütüphanesi'ne bagışlanması yerinde 1 seçim olmuştur. Arşiv Dr. Rıza Tevfik (doğumu 1868) yaşadığı döneme ilgı duyanlann, bilim adamlannm, şairleri öğretim üyelerirün kullanımına açık tutulacakhr. Arşivde Kemalist dönem sırası ve sonrasındaki sürgün dönemn şiirler, makaleler, mülakatlar, mektup fotoğraflar ve çeşitli yazılar yer amıal
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle