Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 MART2001 PAZAR
O L A Y L A R V E GORUJŞLJjjR olay.gorus@cumhuriyetcom.tr
Mahalle Bakkâİımızı Geri İstiyoruz!
Orhan ÖZKAYA Harita-Kadastro Mühendisi, EsH^
T K d t G l Md YdTapn-Kadastro Genel Md. Yrd.
G
ünümüzde artık,
mahalle kavramı
yok edilerek yenne
birbirine sırtmı dön-
müş, yabancdaşmış,
soğuk taş sütunlar
halinde yan yana dizilmiş dikey bi-
nalardan oluşan sitelertüretiliyor. Ne
tarihi kent dokusu ne de "SİT" uy-
gulamalan bu tür oluşumlan önle-
yememektedir. Cumbalı evlerle çev-
relenmiş o "amavutkaldınmlı" sokak-
lartarihinderinliklennde kaybolup git-
tiler.
Bir iki eski sokakta, tek tük kalan
o tahta (ahşap), yan kambur, başı öne
sarkmış, kışın bacasından ince belli
dumanlann eksik olmadığı konaklar
da, son yangınlarla yok olup gittiler.
Oysa onlar mahallemizi süsler, geniş
avlulara açılan tarihi kapılanyla, gül
kokulu bahçeleriyle, fesleğenlerin
sarktığı balkonlanndan yüreklere in-
san sevgisini, insan sıcakhğını dol-
dururlardı...
Bugünlerde ise mahallemizi sü-
permarketler istila etti. Bütün eski
ve tarihsel yapılar birbiri ardına dev-
rilerek yok edilip yerlerine kaba gö-
rüntülü dev kutular yapılıyor (inşa
ediliyor). Süpennarket adı verilen
bu yapılar, mahallemizde ne kadar kıs-
kançlıkla korumak istediğimiz gü-
zellik varsa yıkıp yok edıyor...
Bize birer tüketim tuzaklan olarak
kurulan bu süpermarketlerde, çılgın-
ca tel arabalan tıka basa doldurmak
için manyetik kartı kullanıyoruz. Bil-
miyoruz ki bu alanlarda, konuşma-
yan, birbiriyle iletişim kuramayan,
sessiz birer robote dönmekteyiz; ağ-
zı kilitli tüketirnjköleleri durumuna
dönüşmekteyizr. Birer tüketim sar-
hoşu olup gerekli geteksiz-elimizi
attığımız her sevi, arabaya doldur-
maktayız... Satm almaîutkumuzun do-
yumuna yoğunlaşmaktayız. Buralar-
dane bir dostumuzla, şöyle bir iki da-
kikalık söyleşi yapar, ne de birbiri-
mizle karşılıklı saygı ve sevgi kura-
rız!..
Bütün yüzler gergin, borç batağı-
na saplanmanın ezikliğiyle bankala-
nn manyetik alanlanna zincirlenir,
bir de üstüne üstlük kuyruklarda sı-
ra için birbirimizi yediğimiz olur...
Örümcek ağına düşen kelebekler gi-
bi, yeni bir yaşam felsefesiyle bun-
dan sonraki yaşamımız artık, taksit
sarmalına takılı kalarak geçip gide-
cektir. Ülkemize gelen turistlere öze-
nip duracağız; yurtdışına çıkmak bi-
ze hayal olacak... Güzel günlere ulaş-
mak birdüş olarak kalacak... Bizler,
hep banka kuyruklannda borç öde-
mek için aylan, yıllan ipe dizer gibi
dizeceğiz. Kurtulmak için çabaladık-
ça yeni borçlara gömüleceğiz. Oysa,
bize "tüketimvirüsü"nün aşılandığı-
nın farkında değiliz!.. Dünyanın "glo-
bal devteri" özenerek bezenerek, yıl-
larca kafa patlatarak, nice bilım ada-
mmı seferber ederek bu tuzaklan bi-
ze hazırladılar.
Ceplerimizden nakit para çıkmadı-
ğı için, sanki bedava alıyormuşçası-
na ne gördüysek arabaya indiriyo-
ruz. Canımızı yakan hesap kesim cet-
velleri, posta kutusunda elimize geç-
tiğinde, kanımızın donduğunu, işte o
an, bitmeyen ödemeler tuzağına düş-
tüğümüzün ayırdma vannz. O tarih-
ten sonra arabamızı eskisi kadar ge-
lişigüzel, cesurcadolduramayız. An-
lanz ki biz, tath bir düş evrenine çı-
kanlmışız, yaşantımıza ipotek ko-
nulmuş. Işin o kadar kolay olmadığı
kafamıza dank ediverir. Sahte bir
dünya önümüze konuhnuş, sanal bir
ortamda her istediğimize kavuşma-
mız istenmekte!.. Ama bütün para-
mıza ve gelecek zamanlanmıza zin-
cir çekihnekte... Tutsak alınıp birer
tüketim kölelerine dönüştürülmek-
teyiz. Artık bundan böyle kolay ko-
lay istediğimizi alamayacağız, iste-
diğimiz kadar harcayamayacağız.
Alın terimiz, göz nurumuz "kredi fa-
ia"ne akacak. Daha çok "arudeğer-
ler" üretip iliklerimize kadar sömü-
rüleceğiz; ne geleceğimiz ve ne de ço-
cuklanmızın yaşamı borç batağın-
dan kurtulabilecek. Hayatımız ipotek
altına alınmış olarak yaşayacağız bu
yeni "manyetik" dönemde... İşte, bu
kartın bizi ne denli çekim alamnda
erittiğinin bilincine vanp "mahalle
bakkahmız
n
ı geri istesek de bir an-
lamı kalmayacak.
Modern toplum bu mu olmalı idi?..
Çağdaşlaşma bu mu? Mılyonlarca
insan, "manyetik kötekr" şekline dö-
nüştürülerek, tüketim tezgâhlannda
sevgiden saygıdan uzaklaştınlarak
sadece kredi harcaması yaptınlan ro-
botlar haline mi dönüşmeliydi?.. Ma-
hallemizin bakkalmı, manavım, ka-
sabnıı, öbür komşulanmızı içine alıp
yutuveren süpermarketler, bizim o
eski güzel dostlanrruzı işsiz bıraktı-
nız, onlardan bizleri uzaklaştırduıız,
bizim sevgi dolu, vefa dolu, o erişil-
mez dostluğumuzu yıkıp attınız!..
Mahallemizde. haftada bir kuru-
lan semt pazarlanmız da şimdilerde
tehlikede. Yavaş yavaş onlar da tari-
he kanşacak. Çünkü paramız kalma-
dı artık, "manyetik yaşam"la borca
battık; oysa biz, pazaryerlerimizde
nakit harcama yapar, onun için de
borç nedir bilmezdik, ayağımızı yor-
ganunıza göre uzatırdık. Kredili ya-
şam uzaktı buralara. Bu nedenle de
bütçemiz denk, başımız dinç olurdu.
Semt pazarlannda az alır, öz alınz.
Sebzenin, meyvenin ederi (fiyatı)
hiçbir zaman tek olmaz, daimabir es-
neklik, pazarlık payı bulunur; her-
kes daha ucuzunubirbirine haber ve-
rir; gerçek ahşveriş yapar. İşte buna
"pazar ekonomisi" denebilir ancak.
Seçme hakkı ve çeşitlilik ohır, onlar-
ca kurulu tezgâhta hem daha ucuza
abna olanağı ve hem de bir ürünün
çok çeşidi bulunur. Pazarlık yapıla-
rak oluşan bir "pazar ekonomisi".
Oysa sûpermarket ekonomisi *tekd"
yaratmakta... Seçme hakkı vermedi-
ği gibi seçenek de sunmamakta. Semt
pazarlannda renkli bir hava oluşur, her
tarafta konuşan, daha iyisine, ucu-
zuna çağn yapan satıcı dostlanmız,
yaşamı bizimle paylaşır, içimizden bi-
rileri gibidir, onlar. Mahallemizin bü-
tün sakinleri orada buluşur, dostluk-
lar sürer gider. Semt pazarlannda
ahşveriş, "sosyal iletişim'' olgusuna
dönüşür.
Yaşamın canlı renkleri tüm yüzle-
re yansır, yaşamdan canlı bir kesit
çizilir buralarda. Mahallemizin bak-
kah, manavı, kasabı, kundura tamir-
cisi, berberi, kuruyemişçisi, kâğıt hel-
vacısı, bozacısı, şıracısı artık yoksu-
nuz?.. Uzun bir süredir geçmeyen
yoğurtçular, sucular!.. Sizleri özlüyo-
ruz. Şu tüketim tuzaklan bir bir dö-
şeniyor mahallemize.
Birkaç günde kuruluveren prefab-
rike marketler zinciri; çeşit çeşit, çe-
kılişli, kuponlu her türlü göz boya-
macıhk... Ne pazarlık şansı var, ne de
seçme olanağı!.. Standda, reyonda
ne bulduysan onu alabiliyorsun. Op-
tik okuyucular fışleri dolduruyor ve
kredili yaşam oluşuyor. Oysa mahal-
le bakkalımızda pazarlık yapabili-
yor, deftere yazdırabıliyor, hatta çok
dar zamanlanmızda borç para bile
alabiliyorduk. Onu yıllardır tanırdık;
içimizden birisi gibi idi, o. Dertleşir,
pahalıhğı tartışır, siyasileri eleştirir,
ahkâm keser, felsefe yapardık ara sı-
ra da... Anlayacağınız yaşam mer-
cek altına alınırdı bizim mahalle bak-
kahmızda. Bu süpermarketler döne-
mi ile bizim konuşmayan, gülmeyen
sosyal birey ohnaktan çıkmamız mı
isteniyor?.. Kuzular gibi sıralarda
ömür tüketmemiz mi öneriliyor?..
Sadece sandığa giren figürler mi ol-
mamız amaçlamyor?.. Parası olma-
yanın siyaset yapamadığı, siyasal
parti kurmanın korkunç sermaye is-
tediği bir demokrasi, sadece "san-
dık demokrasisi", sür git devam mı
edecek?.. Artık bütün bunlan anla-
mamak için saf olmak gerekir. Biz-
lerin, sunulana nza göstermemiz is-
tenmekte. Ne alacağımıza, nasıl ala-
cağımıza, nereden alacağımıza bi-
zim adımıza karar verenler, işleri pro-
jelendirmekte, tuzaklan döşemek-
te...
Bizleri birbirimize kazandıran,ild
çift laf etmemizi sağlayan, yani dfi-
şünceyi keşfetmemize, feisefe yapma-
mıza ortam hazırlayan mahaOe bak-
katamızı geri istiyoruz!»
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Kitap, En Yakın Dost...
Koca kitaplık geçen 17 Ağustos depreminde
yıkıldı. Binlerce kitap yerlere döküldü. Geçmiş
yıllarda da, bir yerden başkayere taştrken yağmurda
perişan olmuşlardı. Kitap bu, başına ne gelirse
getein niteliğini koaır, solsa da sararsada, orasından
burasından yırtılsa da, içınde birkaç yaprağı eksilse
de, o, hep okunan, hep size dost olan, hep elinizin
uzanacağı yerde sızi bekleyen yakın bir dostunuzdur.
. Kitaplanmın btrini bile elden çıkarmaya kjyamam.
Ne çare, yaş Herledi, eskiden sevip okuduklanmı
yine de bir kez daha okumak isterim. Heryaştayken
aldığımız değişik tatlar vardır kitaplarda... Kimi de
olduğu yerde durur, öksüz bir çocuk gibi karşıdan
bakar size... Her kitap önemlidir. Her kitaptan
alınacak bir şeylervardır. Ama başa çıkılmaz duruma
gelince, bir daha okumak olanağı da ortadan
kalkmışsa, o zaman onlan dostlara, kitapseveıiere
vermekten başka çare yoktur! Kişilerden çok
kitaplıklara, belediye, okul kitaplıklanna... Benim
ve yakın dostların kitaplarının pek çoğu şimdi
Esenyurt Belediyesi'nin Kültür Kitaplığı'nda...
Gazetelerin, TVIerin kitaplarla ılgilenen sorumlulan
olmalı, ama yok! Hele yeni çıkan yayınlan ele alıp
doğru dürüst tanıtan, hiç yok! Kimi köşe yazarian,
o da çok güncet kitaplardan arada bir söz ederler,
ama gazete vedergilerimizin çoğunda kitap eteştirisi
yapan yok! Hatta kitap tanıtan da, şöyle beş on
satırla olsun...
•• •
Son günlerde okuduğum birkaç kitap var... Biri
Leyta Saz Hanım'ın "Anılar"\... 19. yy'da saray
yaşamtnı bir şair hanımın gözüyletanımak isterseniz,
bu kitap, bir belge. Şair Leyla Saz, içinde yaşadığı
saray günlerini, kişileri bir öykü tadında anlatıyor.
Sizi bambaşka bir dünyaya götürecek bir kitap.
•
Memet Fuat da bugüne dek yayımladığı
eleştirilerden, denemelerden tanınmış kişilerie ilgili
parçalan bir araya getirmiş, "Aydınlar Sözlüğü"
(Adam Yayınlan)... Birbiriyle ilgisiz, tutarsızyargılar,
görüşler... Kiminde biryazann kitabını dil açısından
yermiş, bir başkasının yaşantısını, tutumunu
eleştirmiş. "Aydın" saydığı insanlar için çok daha
önemli düşünceler belirtmeliydi, daha doğrusu o
insanlar üstüne doğru, yararlı yorumlaryapmalrydı.
•
İşte, gerçek bir roman: Kemal Bekir'in "Kanlı
Düğün"ü (Ceylan Yayınlan)... Kemal Bekir, hem
tanınmış bir tiyatro sanatçısı hem de roman
yazandır... Ttyatrocu yönü yazarlığını gölgeler. Oysa
öyküleri, özellikle romanlan kendine özgü bir nitelik
taşır. "Kanlı Düğün"öe canlı kişiler var, gözler
önündeyaşanmış olaylarvar. Bu olaylann ve kişilerin
yorumlanması var. Kemal Bekir'in romanını
değeriendiren bir eleştirici niye çıkmadı, bilmem.
Nice entipüften kitaplar için sayfalar ayıranlar
gerçek değerieri görmekten neden kaçınıyoriar?
Yoksa işin içine "televole" biçimi hesaplar mı
giriyor?
•
Gerçek adaleti arayan bir kişidir Turgut Inal...
Bir hukuk adamı, bir avukat. Ama yazılarıyla,
konuşmalarıyla gerçek bir hukuk uygulanması
özlemi içinde... "Adaletin Bu mu Adalet" adlı
kitabında bu arayışın örnekleri var... Güzel, yararlı
ditekler, özlemler! "Adaletin bakanlığı olmaz" diyen
Inal, 20O0'li yıllara bu yasalarla "girilemeyeceği"
kanısında... Oysa o yıllara eski yasalarla girdik bile!
•
Bir de ilginç bir araştırma, "Romancılar
Konuşuyor" (Kaktüs Yayınlan), M. Nuri Yardım,
çağdaş yazarlanmızla yaptığı konuşmalan, pek
çoğunun bu konudaki düşünce ve görüşlerini bir
araya getirmiş... Başvurulacak birel kitabı. Olumlu
yanı, Nuri Yardım'ın kişisel görüşlerini belirtmekten
kaçınması, değişik egilimler karşısında oldukça
'yansız' kalabilmesi...
•
Değerli, yararlı kitaplar çok, ama ne yazık ki
medyadabu yapıtlan okurlaratanıtan, değeriendiren
yokJ..
Bilgelik Üstüne Bir Düş
Prof. Riişen DORA Mimar Sinan Üniversitesi
S
abah alacakaran-
lık. Bir ormanda-
yız. Uzaktan ka-
ranlık bir dağ silueti se-
ziliyor. Ağaçlarm sey-
reldiği küçük bir mey-
dancıkta, ikilı üçlü gmp-
lar kanşık ve sırasız ko-
nuşmalar yapıyorlar.
Yaklaşıyoruz.
Montaigne: Bilgelik
nedir?
Yanıtlar: Çalışkan,
dindar, ruh üstünlüğü,
dürüst, zevkh olmak, ha-
zır cevap, akıllılık vb.
Montaigne: Bilgelik
bence erdemlerdir. Er-
dem ise doğTulardır.
Ama bana doğru gibi ge-
len, eğri gibi de gelir.
Hele gözüme şöyle bas-
tırsam her şey başka olur.
Bir konuşmacı: tyi de
nerede yanıldm? Buben-
zetme tam ohnadı.
Horatius: Kimilerin-
ce erdem, sadece bir söz
ve onlara göre kutsal or-
manlar sadece odun...
lusculenus: Erdem ki,
saymalan gerekir. An-
lamasalarda...
Blaise Paskal: Erdem
Tannsal temizgönüldür.
Descartes: Akıl yaş-
lanmaz, beden yaşlanır.
Ruh aklın kendısıdir. Er-
dem, ruhtur.
Gruplann arasma bir
türlü giremeyen ufak te-
fek biri, Dante, dışan-
dan kendi kendine söy-
lenir: Bilgelikekmeğinin
ne denli tuzlu ve bilge-
lik merdiveninden çık-
manm ne denli zor oldu-
ğunu biliyor musunuz?
Bir merdivenden çıkıl-
mazsa oradan inen de
obnaz.
Montaigne: Pergel,
gönye ve cetvel bozuk-
sa bunlara uyan her şey
kusurlu olur. Kimi için
en iyi olan erdem, kiîni
için en kötü (zehir) ya da
boş şeymiş, der.
David Humer (1717-
1776): Tann akıldır. Bil-
gelik Tann'ya özgüdür.
Kant lnsanın ergin ol-
mayıştan kurtulup aklın
kendisini kullanmaya
başlaması bilgeliktir.
Bu konuşmalar sürer-
ken telaşla koşan yaşlı
biri, kalabalığı yararak
ilerler.
L Konuşmaa: Bu ol-
gun yaşına karşın şu
adam hâlâ bir şey öğ-
renmeye koşuyor. Ne za-
man "bilge" olacak?..
Kimdiro!
ILKonuşmaa: Galib#
onun adı Sokrat'tır.
Diyojen: Birgünmey-
haneye gelen saygın bir
kişi, kimseye görünme-
mek için sinerek en ar-
kalara gitti. Oysa ne ka-
dar derinlere giderse çe-
kindiği o yere, o kadar
çok girmiş olmuyor mu
idi?
Ufak adam (Dante):
Değerler yavaş yavaş
hazmedilip öğrenilme-
lidir. Her şeyi birden is-
teyen çabuk yorulur. Ey
sizler! Bilgelik üstüne
hemen bir şeyler öğren-
mek istiyorsanız şimdi o
sofrada biraz bekleyin.
Doymazdan önce yorul-
mak istemiyorsanız size
sunulacaklan biraz dü-
şünün. Çünkü ondan
sonra kendi başımza yi-
yeceksiniz.
TJS. Eliot: Ey sizler,
şu küçük adamı (Dan-
te'yi gösterir) görüyor-
sunuz. Siz onu önemse-
meyip aranıza bile al-
madınız. Ama o; şiirsel-
likte Shakespeare ile
dünyayı paylaşan kişi-
dir.
Bir üçüncüsü de yok-
tur (aslında çoktur da
onlar da çok büyüktür).
Bu sözleri 'D' biraz
uzaklaştiğı için duymaz.
Çünkü karanlıklar ara-
sında haşmetli bir kapı
görmüş ve oraya doğru
yaklaşmaktadır.
Oysa kapıda aslan-
kaplan ve kurttan olu-
şan üç canavar vardır
(Divina Komedya). Ka-
pı yanında bir tümsek
üstünde üzeri hafif pa-
nldayan harmaniyeli
saygm biri (VTrgfl) ayak-
tadu- ve herkesi üzmek-
tedir. 'D'nin kapıya yak-
laşması üzerine Sayguı
kişi: Ey yabancı, bura-
ya neden geliyorsun?
Buradan ötesi acılar di-
yandır. Burası cehenne-
min kapısıdır. Buradaki
dertlerbize yeter. Zevk,
eğlence, keyifyerleri du-
rurken senin burada ne
işin var? Vakit varken
geri git. Bundan ötürü
sana kimse bir şey de-
mez. Hem bil ki şu gör-
düğün canavarlar çok
acımasızdırlar. Kimseyi
buradan geçirtmezler.
Dikkatliol!..(Ilahi Ko-
medya, Dante).
T.S. Eliot'un yanında-
ki biri: Hem bilir misi-
niz ki, o kişi (Dante) için
(cehennem-arafve cen-
nette) işlemek üzere ol-
duğu üç günah için yol-
'culuk yapmıştır.
Birinci günahı akıl ve
hile metin rehberliğin-
den yoksunlukla kibir
ve gurura kapılmadır.
îkinci günahı hilekârh-
ğa yenik düşmelerdir.
Uçüncügünahı doğuştan
gelen içgüdüsel sapma-
lar ve zayıflıklardır.
Saygın Kişi: - Ey ya-
bancı! Şu arkamdaki
ufukta görünen kurtuluş
dağına giden yol bu gi-
rişten başlar. O çetin yol-
da herkes ilerleyemez.
Cehennem azaplan o
yoldadır. O yolu acıma-
sızca kesen, şu üç cana-
vardır.
Aslan birinci, kaplan
ikinci ve aç vahşi kurt da
üçüncü günahkârlan acı-
masızca engeller. Kişi
belki ilk iki günahından
annabilir. Ama sonuncu-
su için iki rehber şarttır.
Tann'mn desteği ile ilk
rehber, akıl ve ikinci reh-
ber güzellik-aşk-istek-
tir. Hâlâ ileriemek istiyor
musun?
- Biraz daha ilerleyen
küçük adam, o koca ka-
pının üstündeki siyah
harflerle yazılmış şu
cümleyi şaşkınlıkla
okur:
Ey yüce yaradan
Sen
En yüksek Akl-ı Hik-
met
En yüce güç.
Ve
ilk (aşk-sevgi) güzel-
liksin.
Şaşkın 'D' arkasına
döner ve yüksek sesle
söylenir,
'D':-Ey sizler! Sizler
ki sağlıklı bir akla sa-
hipsiniz. Şutuhafmısra-
lann ardmdaki saklı dü-
şûnceyi (doktrini) anla-
yınız.
'D':-Bilgelikhidaye-
te (Tannsal saflık) er-
mektir. Bu ise akıl-kuv-
vet-güzelliğe eklenen
bilgi-tecrübe-eğitim ile
kazanılır.
Zevkler ise ödül çi-
çekleridir.
Şimdi şöyle bir çev-
renize bakın; köşe dö-
nenler, kapkaççılar, hır-
sız, namussuz ve o ka-
dar da burnu havadalar,
sen benim kim olduğu-
nu biliyor musun? Seni
babama söylersem çe-
neni, ağzını kırar diyen-
ler. Sanat mı, o da ne?
Hadi o dediğin sanat ba-
na fon olsun, patlat flaş-
lan da derler.
Ey eğlenceciler! Bil-
gehğe, değerlere, erdem-
lere sıra geliyor mu? Of,
ofkiof, of.
PENCERE
Parlamaya Hazır
Katmanlar...
Ülkenin uzak yöresinde yaşayan bir ermişin
olağanüstü marifetlerini krala anlatmışlar.
Kral buyruk veımiş: -/.
- Bulun getirin şunu!..
Ermişi bulmuşlar, getirmişler, apartopar huzu-
ra çıkarmışlar.
Kral sorgulamış: , - - • - . "
- Sen rüzgâriann sesini dinleyerek gelecekte
neler olacağını seziyormuşsun..
- Öyle diyorlar majesteleri..
- Hayvanlann dilinden anlıyormuşsun.. <fİ
- Sanınm.. ,
- Insanlann düşüncelerini okuyormuşsun..
- Biraz..
Kral:
- Oyleyse, şimdi arkamda kavuşturduğum el-
lerimin arasındaki kuşun canlı mı cansız mı ol-
duğunu bana söyle bakalım!..
Ermişduraksamış.. " '•
Cansız dese, kral canlı kuşu gösterecek; can-
lı, dediği anda kuşu boğup öldürecek..
Ne desin?..
- Majesteleri, demiş, sonınuzun yanıtı avucu-
nuzun içindedir.
•
Aklı başında insanımızın rüzgâriann sesini din-
lemesine, hayvanlann dilinden anlamasına, yaban-
cılann düşüncelerini okumasına gerek yok!.. Tür-
kiye'nin yazgısı kimin elindedir, biliniyor. 200 mil-
yar dolar ulusal geliri olan bu ülkeyi 120 milyar
dolar dış, 56 milyar dolar iç borca yüksek faizle
bağtayanlarortahkta dolaşıp ahkâm kesiyoriar. Şim-
di bir derviş bukjuk, Amerika'ya gönderdik, yine
borç üstüne borç istiyoruz. . . - .,
Halk bezgin, yorgun..
Inançsız, güvensiz..
Oysa bu halk geçmişte neler yapmış?.. Falih
Rıfkı usta kalemiyle "Çankaya'da anlatıyor;
1920'lerde Istanbul'da yaşayıp işini tıkınna koyan-
lar, Anadolu'yia nasıl alay ederlermiş:
"Anadolu'da Mustafa Kemal..
Istanbul'daAliKemal.. '"' '
Asayiş berkemal.."
Mustafa Kemal'i ve arkadaşlannı ülkeyi ma-
ceraya sürükleyen "deliler" olarak görenlerin yaz-
dıklan, mantığa ve sağduyuya uygun görülüyor;
ama bir de halk var ki Falih'in kalemiyle şöyle an-
latılıyor:
"Kılıksız kıyafetsiz, yoksul ve biçare halk, ba-
tan bir devletinyerine geçecekyeni bir Tün\ dev-
letinin temelleriniatbklannı bilmeksizin, dişi ve tr-
nağı ile uğraşıyordu. Bu, komutanlann ve su-
baylann erierle omuz omuza, kara namlu deliği
ve süngü pınltısı önünde insan cesaretini tarife
ihtiyaç bırakmadıklan bir ölüm kalım boğuşma-
sıidi."
Türkiye Cumhuriyeti böyle kuruldu; şimdi tüm
olanaklanmızla yazgımıza sahip çıkamayacak mı-
yız?..
•
Evet, siyasei bitti; liderler düşkün, âdz ve bi-
tik; Türkiye borca batık; ama, sosyal güçler ke-
siminde ilk kez işçi-işveren dayanışması günde-
me giriyor, sivil toplum kuruluşlan uyanıyor, genç
nüfus kendisine yol gösterecek önderleri bekli-
yor; dinci ve bölücü muhalefetin tuzağına düş-
meyecek çok geniş kitleler yaşama heyecanı ve
direnciyle diriik ve düzen için istençlerini birteş-
tirmeye hazır...
Bir kibrit çaksan, Türkiye aydınlanabilir...
Parlamaya hazır toplum katmanlanna doğru
yolu kim gösterecek?.. . .. _.
Spor Gazetesi
Haftanmtüm
spor olayları.
lig maçlarmın
öncesi. sonrasr
haber yorum ue
röportajlar.
sürpriz honuhlar...
Hepsi Spor Ulüdürü
Crsan Çelik'in sunduğu
"Spor Gazetesi'nin
sayfalarında.