Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 MART2001 PAZAR CUMHURtYET SAYFA
KULTUR kultur(S cumhuriyet.com.tr 15
Roman Polanskij şirndiye dek anlatamadıklarını aktardığıyenifilmine çokgüveniyor
• 'Piyanist', miizik düşkünü bir Alman subayının yardımıyla Nazi ölüm kamplanndan sağ çıkan Polonya'nın en büyük piyanistlerinden
Wladyslaw Szpilman'ın yazdığı özyaşamöyküsü "Bir Kentin Ölümü" başlıklı çok satan kitabı üzerine kurulu. Film, Polanski'nin geçraişiyle
de paralellik taşıyor. Amlarına doğru bir yolculuk yaptığını belirten yönetmen, "Her bir parçası çocukluğumu anımsatıyor. Benim için bir
fantezi gibi. Özgeçmişimi anlatmadan o devir ile ilgili bilgilerimi kullanabiliyorum" diyor.
_ j
nılaradoğru.GÖNÜL DÖNMEZ - COLIN
Polonyah yönetmen Roman Polanski'nin ye-
ni fılmi 'Piyanist', raüzik düşkünü bir Alman
subayınm yardımıyla Nazi ölüm kamplann-
dan sağ çıkan bir müzik dehası. Polonyah pi-
yanist \VTadyslaw Szpüman'ın kendi kalemin-
den özyaşamöyküsü çok satan kitap "Bir Ken-
tin Öhlmü" üzerine kurulu.
Filmin eski Doğu Almanya'nın tarihsel Ba-
belsberg Stüdyolan'ndaki setinde Polanski,
eleştirmenlerin "Piyanist" (The Pianist) ile il-
gili sorulannı cevaplandırdı:
-FilminizinedenBabelsbergwBrandenburg
stüdyolannda çekmeye karar verdiniz?
ROMAN POLANSKİ - Bazı sahneleri stüd-
yoda çekmemiz gerekiyordu. Berlin yakınla-
nnda bulunduğumuz yıkıntılarda dev bir set kur-
duk. Eğer Polonya'da kalsaydık bunu yapa-
mazdık. Aynca birçok oyuncu Ahnan. Beş haf-
ta Berlin'de ve on bir hafta da Polonya'da çe-
kim yapacağız. Beş yıl önce filmi Polonya'da
çekebilirdik, ama tüm eski binalan yıktılar Var-
şova'da. Tek kalan, Sovyet ordusunun Polon-
yahlann nasıl öldüğünü izlediği Praise. Savaş
öncesinden kalma binalar var, ama yanı başın-
da modern biryapı dikili. En iyisi stüdyoda bir
sokak seti kurmaktı. Karmaşık bir film. Büyük
bir yapım. tki Varşova seti hazırlıyoruz. Biri sa-
vaş öncesi görünümü -görkemli binalar, bolluk.
îkincisi, savaş sonrası yerle bir olmuş bir kent.
tki ayn durumu gösteren 800 metrelik iki so-
kak. Yapım tasarımcımız "Schindler'in liste-
s " ile Oscar alan Allan Starski.
umut ve lylmserlllcle dolu bir film
- Nazi kamplanndan sağ çıkan biri olarakbu
konu özgeçmişinize çok yakın. Fibnin öyküsü-
ne Idsjsel anılaruuzın ne denli etkisi olacak?
POLANSKİ - Özgeçmişimi anlatmayı hiç-
bir zaman istemedim. Bana çok yakın bir ko-
nu ve çalışma biçimime uygun değil. Amacım
o dönem üzerine bir fılm yapmaktı. Konulu fil-
me yakın olmayı yeğliyorum. Öte yandan, bu
fılm gerçek anılar üzerine kurulu. Aynı zaman-
da anılanma doğru bir yolculuk. Her bir par-
çası çocukluğumu anımsatıyor. Benim için bir
v
fantezi gibi. Özgeçmişimi anlatmadan o devir
ile ilgili bilgilerimi kullanabiliyorum. Yapmak
istediğim film de buydu. Senaryo yalnız-
ca bir çalışma belgesi. Yazar Ronakl
Hanvood ile bir ay kapandık Pa-
ris'te. Her zaman yaptığım gibi bir
şeylerçiziyordum. Szpilman'ın
yazmadığı birçok şey koyduk
fihne. Hemen her sahnenin
üzerinde çalıştık. Bu. bir ki- ,
şinin her şeye karşın ve bir
Alman subayınyardımıy- /
la yaşamda kalabilme-
sinin öyküsü. Gerçeğe
sadık kaldık. llk kez
stüdyodan 'yarananot-
lar' almadım. Istedi-
ğimi yaptım. Kim-
seye hesap vermek
zorunda değildim.
Tümünden ben
sorumluyum. Te-
dirginim, ama da-
ha önceki hiçbir
filmimde olma-
dığı gibi güveni-
yorum kendime.
Çünkü şimdiye
dek anlatmak is-
tediğim ve anlata-
madığıms^eyleri
anlattım.
- "Schindler'in
Listesi'' fümine ka-
tümayı kabul etme-
miştiniz. Neden yi-
ne bir soykınm öy-
küsü?
POLANSKİ -
Krakovv gettosunu
anlatan bir öykü ba-
na çok yakındı. Bir
alay insan tanıyorum
oradan. Bazılan yaşı-
yor. Konu çok yaİcın ve
acıydı. Yapamazdım. Bu
öykü amlann derlendiği bir
kitaptan esinleniyor. Umut ve
iyimserlik do-
lu bir film. Kor-
kunç olaylara ta-
nık oluyorsunuz, ama
sonunda umut ışığı
bırakıyor. Öyküye
beni çeken de bu.
-İyimsertikde-
vince"HayatGü-
zddir"dekiryim-
serlikten mi söz
ediyorsunuz? Bu
ve benzeri film-
' lerüzerinenedü-
şünüyorsunuz?
POLANSKİ -
Başkalannın
fılmleri üzerine
ne düşündüğümü
eleştirmenlerle
paylaşmam. Eğer
bir konu ilgimi çe-
kerse başkalarınm da
aynı konuyu işlemiş olma-
lan önemli değil.
- Hiç karşılaşünız mı VVTadys-
law Szpilman Ue?
POLANSKİ - Üç kez. Bu film or-
tada yokken, 25-30 yıl önce, o ve ben da-
ha çok gençken, bir kez Los Angeles'ta
karşılaştık. Szpilman, dörtlüsüyle turnedey-
dı. Ikınci kez de Polonya'da. O zamanlar öy-
küsünü bibniyordum. Kitap savaş ertesi yazıl-
mış, ama komünistlerin hoşuna gitmediği için
rafa kaldınlmış. Sonra Szpilman'ın oğlu yayım-
lıyor.
- Filmin müziğinden söz edebiKr misiniz?
POLANSKİ - Müzik çok önemli. Kitapta
müzik, kahramanın hayatını kurtanyor. Öykü
Polonya'nın en büyük piyanistlerinden birinin
ölüm kalım savaşı ve bu birinci kişi tarafından
anlatılır. Biz de öyle yaptık, gerçi bu, birinci
kişi öyküyü anlatacak demek değildir. Szpil-
man, Chopin çalar. Biz de Chopin'den par-
çalar kullanacağız. Filmin özgün müziği de
olacak.
- "Ekmek ve Güller", "înce Kırmızı
Hat" ve "Harrison'un Çiçekleri" gibi
fılmlerdekiroUeriyleünlenen Adrien Brody'yi
başrole seçmenizm nedenlerL. Piyanoyu gerçek-
ten o mu çalacak?
POLANSKİ-Başlangıçta filmi tümüyle Av-
rupalı ve tanınmayan oyuncularla yapmayı dü-
şündüm. Fihn yine bir Avrupa serüveni, Adri-
en'den başka okyanusun ötesinden hiçbir öğe
yok. Ortak yapım nedeniyle Ingilız oyuncu an-
yorduk. Londra'da genç piyanistlerin okuyaca-
ğı dergilere ve The Guardian gazetesine ilan koy-
dum. 1400 kişi geldi, ama aradığım yeteneği
bulamadım. Haber internete ulaşuıca Montre-
al'den îsrail'e, kadm-erkek, kara-ak derili 5
bin-6 bin kişi kuyruk oldu. Listeyi 30 kişiye in-
dirdik, ama olumlu bir sonuç alamadık. So-
nunda kahramana benzeyen oyunculara baktık.
Adrien başka bir filmde çahşıyordu. Kasetle-
rini gördük ve olumlu bulduk. Adrien Brody
gerçekten çalacak piyanoyu.
Avrupa slneması daha Hglnç
- Filmin yaponına hangi ülkeler katınyor?
POLANSKİ - Yapım anamah açısından ve
şimdiki ülkem olarak Fransa, öykünün geçtiği
yer olarak Polonya, başrolü oynayan Amerika-
lı Adrien Brody'nin dışuıda sanatçılann katkı-
sıyla Ingiltere ve yine yapım anamalına katkı-
sı ile Babelsberg Stüdyolan-Almanya.
- Siz de fılminİ7J İngilizce çekiyorsunuz~
POLANSKİ-Ingilızce dünya dıli şimdi, he-
le intemet gelişmelerinden sonra. Anadilimde
çekmek isterdim, ama bütçe aynı olmazdı. 38
milyon Euro gibi bütçemiz var. Amerikan fil-
mi için orta, ama Avrupa için büyük bir bütçe.
- Filmin bir iletisi okhığu söylenebUir mi?
POLANSKt-Bir ileti yok. Kitap nesnel. Ya-
zar sanki bir başkasının yaşammı anlatıyor-
muş gibi yazıyor. Eğer bir ileti varsa özellikle
gizlenmiş.
- Avrupa film endüstrisi üzerine ne düşünü-
vorsunuz?
POLANSKİ-Avrupa sineması parlak değil,
ama birçok ılgınç fıhn var. Amerika'da bir alay
fılm yapılıyor. Avrupa'da izlediklerimiz bun-
lann çok ufak birbölümü. Tüm Amerikan film-
lerini izleseyduıiz, Avrupa sineması ile hoşnut
olurdunuz. .. . _ ..
Türk Balesinin kurulması ve gelişiminde önemli bir yeri olan Ninette de Valois yaşamını yitirdi
Bu zaman başka zaman mı?ŞEBNEM SELIŞK AKSAN
8 Mart saat 23.00, Yüdız Alpar tele-
fon ediyor; Dame Ninette de Valois ve-
fat etmiş 103 yaşında! Ne zamandır
bekleniyordu diyorum ıçımden, bekle-
diğimizi bile unutmuş olarak... Nasıl
bir süreç yaşadı acaba, son on yıldır
kimseleri tanımadan o parlak zekâh ka-
dın, bir zamanlann muhteşem görüntü-
lü otoritesi?
Ankara, yıl 1959. bir kültür merke-
zinde Ayla Erduran ve Guy Fallot iki-
lisinin konserinı dınliyoruz. Karşımda
gri dantel, açık dekolte bir gece elbise-
si içinde dimdik oturuyor Dame Ninet-
te, omuzlan üzerinde taşıdığı o vakur
ve güçlü başı, her milimetresi anlam
yüklü yüzü izlemekten gözümü alamı-
yorum ve tüm kapasitemle inceliyorum
bu şaheser varhğın duruşunu -arada sı-
rada göz göze gelerek ve dikkatini çe-
kebilmiş olmanın başansıyla bir çeşit uta-
narak-. Az buz değil heyecanım, ilk kez
bu kadar yakın geliyorum böyle ünlü bir
dans ustasına!
Sonra, kalkıp dans ediyorum kendı
kendime boğazın parlayan ışıklan kar-
şısında, Debussy'nin Reverie adh pi-
ano parçasıyla, ve bakıyorum camlar-
da yansıyan kadına, Dame Ninette'nin
o hayranlık duyduğum büstü gehyor
gözümün önüne ve diyorum bir zaman-
lar ne kadar etkileyiciydi, ne kadar be-
nimsemiştim o duruşu... Oysa bugün
artık o resim başka bir zamana ait ola-
rak duruyor. Benim vücudum bugün o
duruşu içine almayı reddediyor, değiş-
ken ve akışkan bir var oluş gelişmekte
içimizde, diye düşünüyorum. Bu bana
• Onun yönetmenliği ve ışığı
altında çeyrek bir asır yaşandı,
uzaktan kumandayla bütün
tecrübesini, olanaklannı
ülkemize akıttı.
ait bir oluşum olabilir ama bu zaman,
başka zaman!
Düşünüyorum, o güçlü kadının var
oluş biçimi, o yıllarda kendini taşıyışı
nelere mal olmuş olabilir Ninette de
Valois'ya? Yetmişli, seksenli yıllarda
Londra'da birkaç kez kendisiyle buluş-
ma imkânım olmuştu, Türkiye konula-
nyla hem ilgileniyor hem de uzak dur-
maya çahşıyordu. Boynunda başmı ta-
şıyabihnesi için aparey bulunuyordu ve
hep baş ağnsı çekerek yaşadığını söy-
lemişti. O baş yüklü bir baştı.
Gençhk bugün motivasyon eksikliğin-
den bahsediyor. Dışardan birilerinin on-
lara bu motivasyonu sağlaması gerek-
tiği gibi bir anlayış var sanki... Ingilte-
re gibi kadın haklannm sınırh olduğu
bir ülkede, yirmilı yıllarda.. Ninette de
Valois, tiyatroya olan aşkı, Diaghilev Ba-
lesi'nden aldığı ilham ve bilgilerle bir
hayal kurmuş (oturup kendi başına şi-
ir veya kitap da yazmamış), önce ufak
bir dans stüdyosuyla başlamış ve on-on
beş yıl gibi kısa bir sürede hiç yoktan,
sonradan adı Ingiliz Kraliyet Balesı ve
Kraliyet Bale Okulu olan kurumlan ger-
çekleştirmış. Bunlar iki dünya savaşı
arasında olmuş, temsülere ara verihne-
miş Londra bombalanırken... Bugün sa-
nal şirketler kurup batınyoruz müthiş bir
hızla. sanki dünya savaş alanı! Çünkü
bu zaman başka zaman mı?
llk üç kuşak Türk dansçılan için Ni-
nette de Valois'nin çok özel bir yeri var-
dır. Onun yönetmenliği ve ışığı altında
çeyrek bir asır yaşandı, uzaktan kuman-
dayla bütün tecrübesini, olanaklannı
ülkemize akıttı. Bale sanatı köklerini
saldı. Sonra da hep özledik öylesine gü-
venebileceğimiz bir yönetmeni. Kim
istemez, hele biz Atatürk'ün çocukla-
n, inanabileceğimiz bir üderi!.. Zanne-
diyorum 1971 yılında belki son kez sa-
nat yönetmeni hüviyetiyle (ki bu resmi
ohnasa da mutlak ona ait olan bir un-
vandı) Türkiye'ye gehnişti. Istanbul'da
baleyi düzene sokacak bir yol, birkaç söz
söylesin diye ağzına bakıyorduk. O da
bize bakıyordu, istemiyordu artık ana-
hk babalık etmek. İçimizde en büyüğü-
müz olsa olsa 35 yaşındaydı o zaman-
lar. Anlayamazdık onun ağzına bakar-
ken aklından neler geçtiğini, başının ne
kadar ağndığını.
Tuğçetelefon ediyor: "Ninette deVa-
Bos'nun8MartKadmlarGünüvefatet-
miş oknası ne kadaruyumhı bir tesadüf,
değü mi?" Saat 22.00, 9 Mart. Ninette Valois 1971 yılında sanat yönetmeni olarak Türkiye'ye gelmişti
KUŞBAKIŞI ^
MEMET BAYPUR
EvÖdeviIşim gereği yalnız Cumhuriyet"i değil, üç beş baş-
ka gazeteyi de okumak zorunda kalıyorum genellik-
le. Son günlerde acıklı-gülünç bir durumla karşı kar-
şıya kaldım. "Büyük", renkli, çok satan gazeteleri-
mizde birçok yazar-çizerin işine son verildi pat diye.
İçlerinde yok yok, uzun bir liste. Umur Talu'dan Nil-
gün Cerrahoğlu'na, Duygu Asena'dan Zeynep
Oral'a kadar birçok değerli yazar bir anda işsiz bı-
rakıldılar. Eh burası vahşi kapitalizmin Dünya Ban-
kalı, kredili, IMF'Iİ, güçlü ve özgür basınlı az demok-
ratik bir ülkesi. Buraya kadar iyi hoş da, sonra pek
anlamadığım bir durum çıktı ortaya. Bu arkadaşla-
nn işine aniden son verildiğini (Cumhuriyet hariç)
hiçbir gazete yazmadı. Yirmiye yakın yazar, Güney-
doğu'daki kimi yurttaşlanmız gibi buharlaşıp yok ol-
muştu sanki. Cumhuriyet okuru olmayaniar bu de-
ğerli yazarlann işten atıldıklannı, artık gazetelerinde
yazmayacaklannı o gazetelerden, onlann televiz-
yonlanndan ve dergilerinden öğrenemediler. O ga-
zetelerde yazan, demokrasi, insan haklan meraklısı
postmodern yazarlanmız da muhafaza ettikleri kö-
şelennde bu meseleye hiç mi hiç değinmeden gü-
zel güzel, hiçbir şey olmamış gibi yazmaya devam
ettiler. Adanalı futbol antrenörünün Italyanca öğret-
meni çevresinde bir dayanışma zinciri kuranlar, bu
basın çalışanlan kıyımına sessizce seyirci kalmak
zorunda kaldılar. Durum hem acıklı, hüzünlendirici
hem de komik.
Olup bitenlere elbette üzüldüm ama, çok şaşırtı-
cı gelmedi bana. Bu patronlarla, bu genel yayın yö-
netmenleriyle başka türlüsü beklenemezdi. Milliyet,
Abdi Ipekçi ile olan son bağlannı da kopanp temiz-
ledi ışte. Geçenlerde bu gazetelerden birinde ilginç
bir haber vardı. YÖK toplantısında gündemde olan
maddelerden biri şöyle: Bir büyük üniversitemızin ile-
tişim fakültesine Aydın Doğan Fakültesı isminin ve-
rilmesi Cumhurbaşkanımızın YÖK'e atadığı yeni üye-
lerin oylanyla reddedilmiş! Gazete patronunun Içiş-
leri Bakanı'nı canlı yayında azarladığı, özgür basın-
lı bir ülkede yaşıyoruz nasıl olsa. Bence bütün ileti-
şim faküttelerine bu beylerin isimleri verilmeli, ayn-
ca heykelleri de dikilmelidir.
Bütün bu olup bitenleri doğru dürüst haber eden
tek gazete Cumhuriyet'ti. Onun da sahibi, çalışan-
lan. Bu gazeteye küçük de olsa, ucundan kıyısından
yıllardır bir katkıda bulunduğum için bir kez daha ke-
yiflendim, sevindim kendi kendime. öte yandan ek-
şimiş, kekre bir duygu bu. Işlerine son verilen arka-
daşlan düşündüm, geride kalan ve patronlanna kat-
lanan başka arkadaşlan düşündüm. Bir süre yalnız-
ca Cumhuriyet okuyacağım.
•••
En iyisi bu Kuşbakışı'nı da kitaplardan söz ederek
kapatmak sevgili okur. "En basmakalıp ömeği ve-
receğim: Ağaçlardan gelen esintinin hışırtısını, bir
derenin hafifçağıltısını, birkuş şakımasını işittiğimiz-
de duyduğumuz haz. Bütün bunlar hoşumuza gider,
bizi eğlendirir, zevk verir. Hatta 'Ne de tatlı müzik!'
bile diyebiliriz. Doğal olarak, bunu yalnızca bir kar-
şılaştırma ilişkisı içinde söylehz. Ne var ki 'karşılaş-
tırma', 'idrak' demek değildir. Eğer bu seslerden
zevk alıp onlaria haşır neşir olmamızın bizi müzis-
yen, hatta -bir an için- yaratıcı bir müzisyen yapa-
'' cağını hâyal edersek, kendimizi aptalyerine koymuş
olacağımızı itirafetmeliyiz. Bunlar mûziğin vaadidir,
onlan saklamak için bir insan gerekir."
Yukandaki satıriar, IgorStravinskinin Attı Ders-
te Müztğin Poetikası adlı kitabından. (Pan Yayıncı-
lık. Türkçesi: Cem Taylan.) Müzıkle ilgisi olsun ol-
masın, füg sanatını bilsin bilmesin, ıslık çalmayı bi-
len her insanın okumasında yarar olan enfes bir ki-
tap bu. Geçen hafta bunun yanı sıra Sayın Nurdan
Gürbilek'in üç önemli, değerli kitabını okudum art
arda. Vıtrınde Yaşamak I Yer Değiştiren Gölge I Ev
Odevi. 1980'lerin kültürel iklimi, Ahmet Hamdi Tan-
pmar, Oğuz Atay, Yusuf Atlgan, Bilge Karasu'nun
yazdıklan üstüne enfes bir "dikey okuma" girişimi;
Oğuz Atay'da, Latife Tekin'de, Tezer Özlü'de ve Bil-
ge Karasu'da ev/oda izleğinde bir imgeler güldes-
tesi. Sayın Gürbilek, nicedir özlemıni çektiğimiz bir
işi başanyla kotanyor: Derinlemesine okuyup dü-
şündüğümüz temiz bir dille anlatma işini...
Van Gogh'un Venüslü
tablosunun tarthi belirlendi
• PARİS (AFP) - Astronomlar, Vincent Van
Gogh'un Venüs gezegenini resmettiği
tablolannm yapıldığı tarihi tam olarak
saptadılar. St. Petersburg Hermitage
Müzesi'nde bulunan 'The White House At
Night', gökyüzünden yansıyan san bir ışık
halesinin aydınlathğı bir evi gösteriyor.
Güneybatı Teksas Eyalet Üniversitesi'nden
astronomlar bu yıldızın Venüs olduğunu ve
Van Gogh'un bu resmi 1890 yılının haziran
aymda yaptığını belirlediler. Araştırmacılar
Donald Ulson ve Russell Doescher, tuvalin
öğleden sonradan akşamüstüne kadar geçen
süreçte yapılmış olduğunu belirttiler.
Bilgisayar programlaruım yardımıyla
astronomlar, Venüs'ün 16 Haziran 1890
tarihinde bu konumda bulunduğunu saptadılar.
Bu tarih, sanatçmın kendisini öldürmesinden
altı hafta öncesini işaret ediyor.
12ildegençtikkorove :
opkestralam kuruluyor
• ANKARA (AA) - Kültür Bakanlığı,
aralannda Van, Diyarbakır, Sıvas ve
Malatya'nın da bulunduğu 12 ilde, çocuk ve
gençlik korolan ile orkestralan kuracak.
Öluşturulacak koro ve orkestralan, müzik
öğretmenleri, düzenlenecek seminer ve
kurslarla eğitecekler.
BUGÜN
• TV8'de saat 17.30'da eleştirmen yazar
Hikmet Altınkaynak'm sunduğu 'Yıkhz'da
Sohbet' adlı programın ilkine Bülent Ecevit
şiirleriyle konuk olacak
• YUNUS EMRE KÜLTÜR MERKEZİ'nde
saat 10.00'da Oyun Bozan Borazan ile saat
15.00 'te Ivan lvanoviç var mıydı, Yok muydu
isimli oyunlar izlenebilir. (661 38 94)
• ALTAN ERBULAK SAHNESİ'nde saat
15.30'da Mary Mary isimli oyun izlenebilir.
(543 73 28)