16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 MART2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Siyaset Kanada'dan Engin Aşkın bildiriyor: "llerici Muhafazakâr Parti'den yerel hükümette başbakan yardımcılığı da yapan Senatör Eric Bentson, 1997 yılında yapmadığı harcamalardan yolluk alarak devleti 42 bin dolar zarara uğrattığı için 1 yıl hapis ve 66 bin 845 dolar para cezasına çarptnldı. Yargıç Frank lacobucci, aynca senatöre hakkı olmadan aldığı 42 bin dolan devlete geri ödemesi için bir yıl süre tanıdı ve senatonun vereceği yıllık 87 bin 694 dolar masraf tazminatını da iptal etti. Mahkeme, senatörün sahtekârlığına göz yuman 21 bürokrat ve alt düzey hükümet yetkilisi hakkında da vergi mükelleflerine karşı dolandıncılık ve kamusal hırsızlık suçlanndan sekiz ay ile bir buçuk yıl arasında değişen hapis cezalan verdi. Partisinin eyalet seçimlerinde ağır yenilgiye uğramasından sonra siyasetten uzak kalan senatör Eric Bentson, ağır cezalık suçlarda siyasilerin dokunulmazlığı olmadığı için cezasını çekmeye başladı." Etektronik posta: dwiizsomecuntfsjriyeLcofn.tr TeJ; 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Baykal CHPyi, siyasetin Galatasaray'ı yapacakmış... "Birkaç vabancı transferivle mutlaka vapari" F ıkra bu ya, köy halkı kahvede bir yandan pişpirik oynuyor bir yandan da televizyon- dan haberleri izliyormuş. Mustafa Abi, ek- 1 randa Bülent Ecevit'i görünce, "Başba- kan oldu, yüzümüze bakmıyor" demiş. Kahvedeki- ler "Nereden tanıyorsun" diye sormuşlar. Mustafa Abi, "Gençliğinde az mı abilik ettim ona" diye ya- nıtlamış ama bakmış ki kimse inanmıyor - Gelin, Ankara'ya gidelim, görürsünüz. Gerçekten de Ecevit, Başbakanlığın kapısında Mustafa Abi'yi görmez boynuna sanlmasın mı: - Abim, Mustafa Abim; birdakika boş bırakmıyor- lar; kusuruma bakma abi... Başka bir gün yine kahvede ahali pişpirik oyna- yıp televizyon seyrederken ekrana Mesut Yılmaz'la Devlet Bahçeli çıkmış... Mustafa Abi: - Bunlar da hayırsız çıktı... Kahvedekiler "Hadi canım. Ecevit'i belki şans ese- ri tanıyorsun ama bu kadan da fazla" deyince yine Mustafa Abi Ankara'nın yolunu tutmuşlar... Meclis'in kapısında Yılmaz'la Bahçeli, Mustafa Abi'nin eiine sanlıp öp- mesin mi: - Abi, valla ziyaretine gelecektik... Mustafa Abi, köyde el üstünde tututurken televiz- yonda haberiere sıra geldiğinde ekranda ABD Baş- kanı George W. Bush görünmüş... Mustafa Abi, pişpirik kâğıtlannı kenara koyup: - Eski günleri ne çabuk unuttun... Az mı yardım ettim sana... Zengin olup, Amerika'nın başına ge- çince unutursun tabii; hayırsız herif! Kahvedekiler "Yok" demişler "buna inanmıyoruz". Inanırsın, inanmazsın derken iş inada binmiş... Imece usulü para toplayıp Mustafa Abi'yle bera- ber bir grup köylüyü Amerika'ya göndermeye karar vermişler. Beyaz Saray'ın kapısına geldiklerinde görevliye Bush'la görüşmek istediklerini söylemişler... Görev- li içeriye telefon etmiş, bir kişinin girebileceğini söy- lemiş; Mustafa Abi'yi içeri göndermişler... Aradan bir saat geçmiş, ıki saat geçmiş Mustafa Abi Beyaz Saray'dan çıkmamış... Kapıdaki köylüler sıkılmaya başlamış... O sıra yoldan çok uzun boylu bir adam geçiyormuş; bizimkilerden biri "Ben bu ada- mı basket maçlarından tanıyorum, Michael Jor- dan" demiş... Yanına gitmişler: - Jordan Abi. Camdan baksana içerde neler olu- yor? Jordan pencerenin önüne gelmiş: - Valla ne olduğunu bilmiyorum. İçerde beş- altı kişi var. Oturmuş konuşuyorlar. Biri Mustafa Abi ama ötekileri tanımıyorum... Fıkradaki Mustafa Abi'nin adı yoksa Kemal Der- miş miydi? SESSIZ SEDASIZ (!) NURtKURTCEBE Yüksek Yerilim Hatt erdincutku@ yahoo.com Bin yine düğmeye bastı: Karnımızın zil çalması da mı ondan? DünyaLjgfndeüstsralardaoynamak! Türkiye Odalar ve Borşalar Birli- ği'nin aylık yayın organı Ekonomik Forum'dan, danışmanlık kuruluşu Pri- ce VVaterhouse Coopers'ın yayımla- dığı rapora göre "Dünya Yolsuzluk Li- gi'nde sıralamaya giren ülkeler ve bunlann iş hayatını güvence altına alan yasalar, makro ekonomik politi- kalar, şirketlerin rapor yapılan, yol- suzluk, hükümet düzenlemeleri aianın- daki ölçülere gore verılmiş "gayrişef- faftık noflan: 1 -Çin Halk Cumhuriyeti (87), 2-Ftus- ya (84), 3-Endonezya (75), 4-Türkiye (74), 5-Güney Kore (73), 6-Romanya (71), 7-Çek Cumhuriyeti (71), 8-Ken- ya (69), 9-Ekvator (68), 10-Tayland (67), 11-Guetemala (65), 12-Hindis- tan (64), 13-Polonya (64), 14-Venezü- ella(63), 15-Pakistan (62), 16-Tayvan (61), 17-Arjantin(61), 18-Brezilya(61), 19-Güney Afrika (60), 20-Kolombiya (60), 21-Japonya (60), 22-Peru (58), 23-ütvanya (58), 24-Mısır (58), 25- Yunanistan (57), 26-Uruguay (53), 27- Israil (53), 28-Macaristan (50), 29-ltal- ya (48), 30-Meksika (48), 31-Hong Kong (45), 32-lngiltere (38), 33-Ame- rika Birleşik Devletleri (36), 34-Şili (36), 35-Singapur (29). Aynı rapordan: Türk insanı yolsuz- luklar nedeniyle yüzde 36 oranında faz- ladan vergi ödemek durumun- da kalıyor... 26.5 katrilyon lira- lık vergi gelirinin yaklaşık 9.5 katrilyon liralık bölümü fazla- dan ödenen ve yolsuzluğa akan vergi miktarını oluşturuyor. ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCl Bize de yakışmadı, Bakû'ya da... Bakû'da yapılacak yeni "büyükelçilik" binamıza ait projelerin "ulusal yarışmay- la" elde edilmesi yönündeki Mimarlar Odası teklifıni Ba- yındırjık ve Iskân Bakanlı- ği üyğttn görmedi... Oda'ya Kora^'Aydın imzasıyla gelen bakanlık yazısında özetle de- nıyor kı; "Dışişleri Bakanlı- ğımız acele ettiği için yarış- maya zaman ayıramıyoruz... Ancak, iyi bir projenin uy- gulanması için de Türk Ser- best Mimarlar Müşavirler Derneği'yle (TSMMD) işbir- liği içindeyiz..." "Serbest mimarlann" or- tak çıkarları için kurulmuş bir derneğin, üstelik başında "Tirk" sözcüğü ola ola Tür- kiye'deki tüm serbest mimar- lann "Bakû için" yanşmala- nnı engelleyen böylesi bir "iş- birliğine" nasıl girebildiğini, yen, bizim siyasetçilerin de ikide bir kürsülere çıkıp "Biz iki devletiz ama tek mille- tiz" sözleriyle konuşmaya baş- ladıklan bır ülkeye "vefasız- ük" değil midir?.. -•-•- Nafid«luyor da bir ^milU- yetçi" bakan işte böylesine "milli sorumluluklar" duy- duğumuz bır "Başkent" için- de yer alacak "Türk" bina- sının tasanmı için "Bütün Türk mimarları yarışsın" şeklindeki teklifi "zaman dar" diyerek reddediyor?.. Nasıl oluyor da bu gerekçe "Bakû'dan daha değerli" görülebilıyor?.. 'Şarkılara' saygı gerek Azeriler için Bakû, sadece bir başkent değil, bir sevda, bir aşk, bır tutku ve "ulusal bir sevgili" gıbidir... Anado- lu'nun adeta Hazar'a doğru Mimarlanmızın bu güzd- liği dfişle\erek Bakû için yanşmalannı engelkdiler. herhalde Demek Başkanı Coş- kun Erkal ile 2. Başkan Tur- han Kayasu açıklayacaktır. Çünkü bu iki mimar, bir de tutup Bayındırlık BakanlığVrun "değerlendirme jürisinde" görev almışlar. Şimdi bakan- lığın, çoğu yine "TSMMD üyeleri" arasmdan "seçtiği" mimarlardan alacağı "avan proje tekliflerini" inceleyip uygulanacak projeyi belirle- yecekler... Böylece. hem "daha iyisi- nin" elde edilmesi olanağını engelleyen hem de "isteyen her mimarımızın" Bakû'da- ki büyükelçilik binamıza yö- nelik düşünce, fıkir ve tasanm üretmesi "coşkusunu" orta- dan kaldıran "meslek etiğine de aykın" ve "şaibeli" bir organizasyona katkıda bulun- muş olacaklar... 'Milliyetçilere' sorular... Peki, hem "Azerbaycan" hem de "Bakû" kenti, ulusal yakmlığımızm yanı sıra, sa- hip olduklan "kültürel de- ğerler" bakımından da bu tür oyunlarla elde edilecek bir pro- jeye "layık"larmıdır?.. Dahası, hemen her sözlerin- de Türkiye için "kardeş" di- devamı gibi duran Apşaron Yanmadası'nın güneyinde- ki geniş körfezde denizi bir ta- rih ve uygarhk kenti olarak kucaklayan Bakû'yu gezdi- ğinizde, kendinizi bır Avrupa kentinde sanırsınız; mimari mirasa ve "kültürel peyzaja" gösterilen özen karşısında siz de duygulanır, kıskarur ve şa- şınrsınız... Bu tutku ve bağlılık, sade- ce şehircilikte değil, şiirde, ya- zında ve müzikte de öylesine zengindir ki orada sevgililer bile birbirlerine olan aşklan- nı sayısız "Bakû şarkılany- la" dillendirirler... Örneğin Bakû gecelerini anlattıklan bir "lirik mahnı"da, el ele tutu- şup şöyle söylerler: "Hoş etirli (kokulu) yaza benzer, Yüz nağmeli saza benzer, Gara gözlü gıza benzer, Birim Bakû geceleri..." İşte bu güzelliğin tam orta- sma, şimdi Türkiye'den de bir "mimari katkı" olacak... Bu "sanatsal" katkı için şarkı- lardaki Bakû sevgisini bile "önemsemeyen" bir proje el- de etme yöntemiyle acaba na- sıl bir "kardeşlik" (!) kuru- lacak?.. HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ [email protected] KtM KlME DUM DUMA BEHİÇAK ' *- [email protected] ÇtZGtLtK KÂMtL MASARACI HARBİ SEMtHPOROY v> [email protected] TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN UMart Org.Cmırm( Tuntl DEM/REL. "12MART*IN MİMARINI ATADIİ İ969OA BUGÜM, ZAMAM/A/ SAÇB<4KAW SULEYAMM PEMlÇ£L, 6£ CEMAL 7V&AL '/<V Org. TağmaÇ. OtSfMI siÇtlCLAM/şn. GEREK.ÇESİMOE, TÜ/SK Sİt^HCt 6ÖGEV £Ü/e££lNİN OOt.t>UĞUMU GÖSrEJeMİSTİ. rUKAt., ÛÇ YtLLIK. BAÇKAfiJt/Ğ/M/ rXM4ML4X4G4K yClKSEK. ACICEKt \7aNMI£7~1. OKGCEVML TUKAL , AYNt YILlN AYtNDA &MEKLIYE Ar*tL*CA*:rtK. fEMi GEMELKU£M4y 8AÇKAM O/eeENEKAL MEUIPUH 7T4&MAÇ, -1971 M/utr MUHTneA£r"Nt Kuvtrer HE&EAJ PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU 7oplanmalap' (3) Zorlandığımız o kadar çok şey vardı ki hayatta... Buna ne kadar gönüllüymüşüz gibi görünsek de, "Amerikanlaşma" çabalanmız bile bir zorlanma de- ğil miydi aslında? Doğru dürüst, aklı başında insan- lar gibi kendi halimizde yaşamak varken, nasıl ol- muştu da bir anda kapılıvermiştik o conili momili ha- yatlann hayallerine... Kılığımız, kıyafetimiz, sokakta yürüyüşümüz, her şeyimiz nasıl da değişivermişti bir- den... Dilimizden bile utanır olmuştuk... Onlar gibi konuşmak, onlar gibi olmak istiyorduk. Başbakan- lanmız, bakanlanmız bile Teksaslı sığır çobanlanna özeniyorlar, kafalannda "cowboy" şapkalanyla poz veriyorlardı basın fotoğrafçılanna... Kapılarımızı ardına kadar açmıştık onlara... Uçak- lan, gemileri, askerleri, banş gönüllüleri, pantolon- lan, çikletleri, ekmek arası köfteleriyle geliyorlardı... Başlartığımız her eğitim seferberliğinin de özünde yatan, bir an önce "Amerikanlaşıvermek" umudu değil miydi? Ülkenin dört bir yanında Amerikanca eğitim veren kolejler, okullar açılıyordu. Anne baba- lar, çocuklan bu okullarda okuyup ileride kendileri- ne benzemesinler diye çuval dolusu para harcıyor- lar, dilleri dışarıda ömür tüketiyorlardı. "Oğlumuz Amehka'da okuyor" diyebilmek, her Türk ailesı için en büyük "gurur" nedenıydi. Amerikalılar iyi, güzel ve rahat yaşıyorlardı. Türklenn de iyi, güzel ve rahat yaşamaya hakları vardı. Amerikanlaşmak da işte bu iyi, güzel ve rahat hayata bir an öce kavuşmak yo- lunda atılan en önemli adımdı... Gerisı, kendiliğin- den gelirdi zaten... Amerikanlaşmak ugruna sava- şa bile girmiştik Amerikalılann yanında... Bir koyup otuz üç almayı düşlerken, üçün birini almıştık an- cak... Ama bazen olurdu böyle şeyler... • * • Hızla Amerikanlaşırken bir "fey"i de gözden ka- çırmıştık. Kaçınyorduk. Amerikalılar salt "Amerika- lı" olduklan için değil, sanayileştiklen, sanayılerini en ileri teknolojilerie donattıklan, zengin bir ekonomi- ye sahıp olduklan ve kendılerini ilgilendiren her iliş- kide hem akılcı, hem de çıkarcı davrandıklan için iyi, güzel ve rahat yaşıyoriardı. Bizler de onlar gibi ya- şayacak olsak, kendilerinin artık aiıştıklan gibi iyi, gü- zel ve rahat yaşayamayacaklannı biliyorlardı. "Kü- reselleşme" denilen şey de bunun bir diğer adı de- ğil miydi aslında? Ulus devletler ortadan kalkacak, sınıriar kaldınlacak, para serbestçe dolaşacak, mal akışı hızlanacak, -iletişim teknolojisi de bir yandan- dünyamız bir "köy"e dönüşecekti. Ama bu "küresel köy'ün merkezinde Amerika oturacak, Amerikan Dolan en "yüce değer" bihnecek, "küresel köy'de neyin nasıl olması gerektiğine -bombaysa bomba, askerse asker, ambargoysa ambargo-, Amerika ka- rar verecekti... Bunu kabullenerek yaşamak da bir "yo/"du ve biz 20 yıldır bu "yo/"da ilerlemeye çalışıyorduk. önümü- ze sürülen, dayatılan "köyleşme" projelerine hiç iti- razsız dört elle sanlmıştık... Küresel görevimiz, kat- ma değeri en düşük mallan satıp, karşılığında kat- ma değeri en yüksek mallan satın almaktı bizim... Hesap hiçbir zaman tutmuyordu tabıi. Dolaria borç- lanıyor, berberçıraklarına bile bahşişlerini "dolar \a ödüyorduk. Topunun gucü bir "Deutsche Bank" et- meyen 84 bankamız devlete hiç durmadan para sa- tıyor, deMötde bunlara borçlarmı ödemek için tiiç 1 durmadan para basıyordu. Ama buna rağmen ba- tıyordu bankalanmız... Hazırianan, amaherdefasın- dadaçuvallayan "ekonomikistikrarprogramlan'run amacı da bu tutmayan hesaplan biraz olsun den- gelemek, bu batışlan biraz olsun engellemekti... Ba- şımız sıkışınca IMF, Dünya Bankası gibi, "küreselköy- /eşme"nin "mali mimartık bürolan"na koşuyor, yal- var yakar, yardım istiyorduk. Geliyorlardı tabii. Ma- salar kuruluyor, heyetler gidip gelmeye başlıyordu. Kurulan o "krizmasalan", bütün o gıdip gelmeler, alı-' nan yeni borçlar, ilerideki yeni çöküşlerin, yeni ba- tışlann habercileriydi. • • • Dünya Bankası'nın 26 başkan yardımcısından bi- ri olan Sayın Kemal Derviş'ın, bu görevını bırakıp "küresel köy" yolunda bata çıka yol alan ekonomi- mizin kaptan köprüsüne geçmesiyle birfikte yeşe- ren umutlanmız, son zamanlarda eski coşkusundan bir şeyler yitirır gibi olan Amerikancı ruhumuzun ye- niden şahlanmasıydı da aynı zamanda. Bizı ancak Amerıka'dan gelecek bir kurtarıcı kurtarabılırdi. Umutlarımızın artık sönmeye başladığı bir noktada koşup gelmişti kurtancımız. Zil takıp göbek atma- ya başlamıştık sevinçten. Kurtulacaktık!.. Kurtula- bilecek miydik sahi? Söylemeye dilim varmıyor ama bu kafayla, bu ruhla "nah" kurtulurduk biz... Faks: 0212 - 723 84 97 (e-posta: dkavukcuoglu(a tuyap.com) B U L M A C A SEDATYAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 1/ Hınt mutfa- ğının gelenek- sel baharatla- rından hazırla- nan karışım... Yankı. 2/ Eski yapıyadakent 5 kalınnsı... Has- 6 talığı iyileştir- 7 meye yarayan şey. 3/ Kuzu 8 sesi... tzmir'in g Selçuk ilçesin- de, Aydınoğullan dö- neminden kalma ünlü camı. 4/Kurnaz, açık- 2 göz... Avcının av bek- 3 lemek için taş yığınla- 4 nndan yaptığı pusu. 5 5/Havaalanlanndabu- g lunan ve çevredeki uçuşlan denetlemeye ğ yarayan sistem. 6/ Eğ- rilmekte olan yün, ke- ten gibi şeylerin tutturulduğu, bır ucu çatal değnek... Güzel kadın. II Ev giysileri ve sabahiık yapımın- da kullanılan dökümlü bir kumaş... Akıl. 8/ Bir iş- te yetkili olan... Hintli kadınlann ulusal gıysisi. 9/ Karadeniz'e özgü bir tekne... Ileri gelenler. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Cevizli sucuk... Bir metnin kısaltılmış biçımi. 2/ Başıboş gezen hayvan sürüsü... Kurtuluş. 3/ Bir no- ta... tğdiş edilmiş hayvan. 4/ Küçük erkek kardeş... Bir pamuk cinsi. 5/ Büyük sopa. 6/ Bir ilimiz... Üs- tün bir yetkinin gücünü sımgeleyen değnek. II Ak- deniz yöresinde yetişen ve gebreotu da denilen bit- ki... "Soğuk — öptü beyaz ensesinı / Sardı her uz- vunu ince bir sızı" (Yahya Kemal). 8/ Bır çeşit si- nek... Bir çeşit küçük atmaca. 9/ Gölge... lçe doğ- mayla akla gelen yaratıcı duygu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle