Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 28 ŞUBAT 2001 ÇARŞAMBA
U i\ kultur@cumhuriyet.com.tr
îstanbul Şehir Tiyatrolan'nda Eugene Labiche'in 150 yıllık oyunuyla burjuvazinin mizahı
Başa belabir lıasırşapkaGAMZEAKDEMİR
Îstanbul Büyükşehir Belediyesi Şe-
hir Tiyatrolan, EugeneLabkhe'in 'Ha-
sır Şapka' adlı oyununu Oktay Ak-
bal'ın çevırisı ve AHTaygun'un rejisiy-
le sahneliyor. Prömıyeri 21 Şubat'ta
yapılan ve Harbiye Muhsin Ertuğrul
Sahnesi'nde sahnelenmeye başlanan
oyunun dekor tasarımı Aül Aykut'a,
kostüm tasanmı Nüşün Gürkan'a ve
ışık tasanmı Murat Işçi'ye ait.
Oyunda kısa bir aradan sonra tiyat-
ro sahnelerine dönen SunaPekuysal ve
Kenan Işık'ın istifasının ardından Şe-
hir Tiyatrolan'nın genel müdürlüğüne
atanan Şükrû Türen'in yanı sıra Aziz
San an. Metih Çoban. Sükan Kahra-
man, Cem Karakaya. Erkan Sever,
Ergün Işıldar. Ersin Umutiu, Bestem
Tûren, Ayşen Çetiner, Sevgi Sakarya,
Müge Akyamaç, Mahperi Mertoğlu,
Şehnaz Bölen. Vonca Avdan ve Murat
Bavh" rol alıyorlar.
Oyunda, 'Fadinard' admda evlen-
mek üzere olan bir burjuvanın, evine
dönerken mola verdiği bir sırada atı-
nın, ormanda teğmen arkadaşıyla soh-
bet eden bir kadının ağaca ashğı şap-
kasını kemirmesiyle gelişen trajiko-
mikolaylaranlatılıyor. 19.yüzyılFran-
sız tıyatrosu 'vodvil' türûnün ilk örne-
ği olan 'Hasır Şapka'. bu türe özgii
yanhş anlaşılmalar, komik denebilecek
bir sebep üzennde dönüp dolaşan ka-
labalık karakterler arasındaki gelgitler
çerçevesinde gelişirken, seyirci Labic-
he tiyatrosunun mizahına tanıklık edi-
yor.
- 'HasırŞapka'yı sahndemevekarar
vermenizde ne etİdü oldu ?
ALİT\YGUN-'HasırŞapka', ilk kez
1851 yüında sahnelenmiş ve 'rodviP tar-
zuıın ilk, en büyük eseri olarak bilini-
yor. 15. yüzyılda tiyatronun panayır
yerinde doğan bir tarzı, vodvil. Bu an-
lamda çok ılgi çekıciydi. ilk zamanlar
diyalog yasak olduğu için şarkıyla söy-
lenerek sahnelenmiş. Diyalog sadece
'ComedieFrançaise'e vehlmiş birhak.
yun, vodvil tarzının ilk, en büyük örneği. Biz aynı
şekilde müzikli olarak yapmıyoruz ama o tarzı ve zamanı
günümüze getirmeye çahştık. 150 senelik bir oyunun hâlâ
bütün canlılığını, bütün geçerliliğini koruduğunu seyircilere
göstermek amacıyla yola çıktık.'
Onun için de büyük kartlann üzerine
sözler yazılarak, 'karaoke' gibi halkla
beraber şarkılar söylenerek sahnelen-
miş, Biz aynı şekilde müzikli olarak yap-
mıyoruz ama o tarzı ve zamanı günü-
müze getirmeye çalıştik. 150 senelik bir
oyunun hâlâ bütün canlılığını, bütün
geçerliliğini koruduğunu seyircilere
göstermek amacıyla yola çıknk
-Sizin için bu oyunun diğerovıınlar-
dan farta nedir ?
TAYGUN-Farkı, son derece yeni ve
ayru zamanda eski olması. Bu tarz gü-
nümüzdeki sitcom'larda da devameden
bir üsluptur. Halk tiyatrosunun ve ab-
sürd tiyatronun ilk büyük örneğidir.
- Oyunda, 'hasır şapka' imgesiyle
yainız burjuvazrye değfl toplumun her
kesimine göndermede buhınuluyor.
TAYGUN - Kesınlıkle. Vodvil, do-
ğası gereği içinde bulunduğu toplu-
mu, burjuvasından köylüsüne ayırt et-
meksizin, komediyi kullanarak eleşti-
rir. 'Hasır Şapka'da da bu böyledir.
- Oyunda değişiklik yapönız mı?
TAYGUN-Metnetamamen sadıkka-
lmakla birlikte bir büyük değişiklik
yaptik Başrolü Suna Pekuysal oynu-
yor. Esas eserde Suna Pekuysal'ın baş-
rolünde olduğu 'kaymvalide' karakte-
ri yerine 'kayuıpeder' karakteri baş-
roldedir.
- 'HasırŞapka'yısabndemenin zor-
luklan oldu mu?
TAYGUN - Günümüzde de tiyatro-
larda bu tarz oynanıyor. Ama uyarla-
narak, ama farklı. Bu benim vodvil
tarzı sahnelediğim ilk oyun. Ben o çağ-
da oynandığı gibı oynanmasına çalış-
tım. Komikliğe kaçmadan komik ol-
mak zordur. Mizahın gerçeği bu. El-
bettene kadar başanlı oldugumuzu se-
yirci belirleyecek.
-'HasırŞapka'da kalabahkbir oyun-
cu kadrosu vefarklıkarakterlerdikkat
çekiyor.
TAYGUN-Karakterlerin fazla olma-
sı, oyun örgüsünün dallanıp budaklan-
ması, hayret ettirici boyutta yanlış an-
laşılmalann ve kanşıkhklann bu örgü-
deoturmasınayardıma olmakanlamın-
da önemli bir faktör. Bunlar oyunu
vodvil yapan noktalar.
-Olaylar ortak bir mekânda gerçek-
teşiyor.
TAYGUN-Evet. 'Hasır Şapka'beş
perde bir oyun. Beş ayn dekoru kul-
lanmamız mümkün olmadığı için de-
korda belli bir sadeleştirmeye gittik.
*Seyirdyte kolaylıkla buhışuyor'
-Olaylarcanlandınüğııuz Fadinard
karakterinin etrafinda gelişivor_
ŞÜKRÜ TÜREN - Çehov ya da
Shakespearekarakterindeherkes ki-
şisel deneyimlerine göre bir başka
derinliğe ulaşabilir. Fadinard'ın ise
aynntılı sosyolojik açılımlara, ruhi
sentezlemelere girilmiş çok derin bir
kişiliği yok. Başına türlü absürd olay
gelen zengin, egemen sırufin temsil-
cisi ve çapkın bir burjuvadır Fadi-
nard. Evlenmek üzereyken hasır bir
şapka yüzünden peşinde bir dolu dü-
ğün alayıyla oradan oraya sürükle-
nen ve vodvilin ince mizah anlayışı-
na özgü karmaşıklıklar çerçevesinde
seyirciyle kolaylıkla buluşabilen bir
karakterdir.
- Daha önce vodvil tarzı bir oyunda
rol akhnız mı?
TÜREN - Doğrudan vodvil tarzı
değil de benzeri Haldun Taner'in
'Gözterimi Kapanm Vazifemi Yapa-
nm'da Efruz karaktenni oynamıştım.
HaldunTaner'in daha geleneksel tad-
lar içeren, seyirciyle daha doğrudan
buluşan, fars vodvil özellikleri de ta-
şıyan biroyunudur. Labiche Tiyatro-
su'yla dolaylı olarak etkisi vardır ama
sonuçta bu bahsettiğimizin güldürü bi-
çiminin Türkiye kökenlisidir.
UFA, 25 yıllık gecmisine ve dönemin tarihsel olaylarma ışık tutacak iki etkinlik düzenliyor
Afiş ve film prömiyerleri sergisi
Kühür Senisi - îstanbul Goethe Enstitüsü, 14-
30 Mart arasmda sinema tarihinde seçkin bir
yere sahip olan UFA'nın (Universium Film AG)
geçmişine yönelik iki etkinlik düzenliyor; UFA
Afîşleri /1918-1943 Film Prömiyerleri Sergisi
ve UFA Filmleri.Sergide dışavurumculuktan
yeni nesnelliğe ve fotomontaja kadar olan
stilleri kullanmış, Robert L. Leonard, Theo
Matejko, Josef Fenneker, Werner Graui, Heinz
Schurz-N'eudamm ve Peter Pewas gibi zamanın
en iyi grafikerlerinin yaptığı fihn afişleri yer
ahyor. Sergilenen toplam otuz afış, fihn
tarihinin yirmi beş yılını belgeliyor. UFA
sinema gösterilerine başladığı zaman çok büyük
bir reklam kampanyası başlatmışü. Büyük
yapımlarda daha çok üç grafıkere sipariş
verilirdi. Berlin ve Viyana'da UFA'nın fihn
prömiyerleri için özel afişler bastınlırdı ve
bunlar sokaklara film gösterime girmeden
haftalarca önce asıürdı. 1918-1943 yıllan
arasında yapılmış en önemli UFA afişleri ilk
kez bir sergide bir arada gösteriliyor. Bunların
arasında Hollywood yönetmenlerinin
fılmlennin afişleri de bulunuyor: Ernst
Lubitsch- 'Cannen' (1918), 'Madame Dubam'
(1919), 'Sunnırum' (1919), Friedrich VVîlhdm"
Murnan-'Der Letzte Mann' (1924), 'Faust'
(1926). Sergide aynca ilk kez Fritz Lang'a ait
UFA filmlerinin çeşitli afişlen de bir araya
geliyor: 'Dr. Mabuse', 'Der Spieier' (1922), 'Dıe
Nibehıngen' (1924), 'Metropofis' (1925 / 26),
'Spkme' (1928) ve 'FYau im Mond' (1929).
Sergi süresince, yönetmenliğini Envin Leiser'in
yaptığı 45'er dakika süren üç bölümlük 'UFA-
Söylence ve Gerçek' adh belgesel film
(Almanya, 1993) izlenebilir. (249 20 09)
Sanatçının Maçka Sanat Galerisi'ndeki son sergisindeki resimlerinde bir yenilenme fark ediliyor
Farkhlığın özdeşleşmesi:Adnan Çokerdengesi
AIİAKAY
AdnanÇoken Türk resminin soyuta doğru yö-
neldiği, 1950'li yıllann ikinci yansında; kalig-
rafik ve geometrik yönlerinin ağır bastığı bir dö-
nemden geçerken, bu topraklara ve tarihe ait bir
çalışmalar dizisini, modernizmin gelişim süre-
cinde, Avrupa resminin espası ile kanşmayan,
ama yine de Barılı diye adlandınlabilecek bir
yöntemle gerçekleştirmiş bir sanatçıdır. Somut
olanı soyuta çevirerek; buradan somutu yaka-
lamaya çalışan bir anlayışı Türk resmine geti-
rerek, hocası Zeki Kocamemi'run Anadolu pey-
sajlannı soyut bir dılle aktarmayı tercih edişi-
ni(SoyutMudanya, 1952)neyebağlayabiliriz?
Bir bakıma 1927 doğumlu olan sanatçının Tür-
kiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllannın ivme-
sini alarak çalışmalanna yön verdiği düşünü-
lebilir. Aynca buna, Batı yönteminin bu ükede
uygulamasındaki deneysel girişimleri eklendi-
ğinde; bir tür senteze doğru giden aşamalı dü-
şüncenin Çoker'in resmini etkilemiş olduğu hi-
potezi ileri sürülebilir. Hars ve mederuyetin ay-
nmı üzerinden gelişen bir cumhuriyet eğitimi-
nin sanatçı üzerindeki etkisi düşündürücü ola-
bilir. Batı yöntemlerinin ve Batı'da gelişen so-
yut dışavurumculuğun, Selçuklu ve Osmanlı
etkileriyle harmanlandığı, cumhuriyetin Gö-
kalp'vari sentezleşmesi Adnan Çoker'in doğu-
batı sentezinde bir görüntüyü ortaya koyma-
sındaki etkenlerden biri olabilir. Adnan Ço-
ker'in soyut minimalizm etkilerini hissettiren
çalışmalan ve minimalizmdeki tekrarlarm fark-
lılıklara doğnı sürüklenen düzenlemesi, bunlar
Anadolu kültürel yapısınm Cumhuriyet Türki-
yesi'ndeki aldığı önemi ortaya koyan resimsel
öğelerden bazılan olarak gözükmektedir. Espas
ve kompozisyon içinde öğelerin bir tür "kom-
binasyonu" Adnan Çoker'in resimsel espasını
belirlemekte değil midir?
Bir başka açıdan baktığımızda da 1960'h yıl-
ğişen sadece
yeni bir
kombinasyonun
kurulmasıdır.
Ancak devr-i daim
tamamlandığında,
denge kendi
kendisini tatmin
ettiğinde, kurulan
yine Adnan Çoker
resmi olarak
durmaktadır.
lann toplumsalcı etkisi içinde, resim sanatının
gelişiminde, Adnan Çoker, sanatı bir "dil soru-
nu" olarak ortaya koyduğunda, kendisinin Sa-
ussure'cü ve yapısalcı bir söyleme ne kadar ya-
kmda durduğunu düşünmeden geçemeyiz. Bu
yıllarda, Akademi'de düzenlenen "Sanat ve
Toplum" semineri bağlammda, İdrisKüçûkö-
mer'in yanmda konuşmacı olan Adnan Ço-
ker'in, sanatın bir "dfl" sorunu olarak gösteri-
lişindeki yeri, bugün açısmdan önemli bir veri
olarak gözükmektedir. Dil ve yapı, bu yıllarda
Ayrupa'da ve özellikle de Fransa'da sistematik
düşüncenin en temel kavramlanndan sayılmak-
taydı.
Geometri ara>işının kıvTaklıklan
1970'li yıllara gelindiğinde Vücutdizileri ha-
tırlanmaktadır. Siyah bir espası ön plana çıka-
ran resimler hacimsel bir geometriyi tamamen
hissettirmektedir. 1980'li yıllara doğru gelirken
Selçuklu - Osmanlı mimari yapılanmalan re-
simsel öğenin ışığmda ve düzenlenişinde te-
mel bir mesele olarak gözükmektedir. Bir tür
"kahp biçimcüik''ten bahsettiğinde, mimari ve
resim arasındaki aynmı da senteze sokmak fık-
ri, kültürel senteze eklenmektedir. "Askıbiçinı-
ler" siyah bir espasta ışığıru içeriden alan ge-
ometrik formlardaki simefriyi arayış ile alaka-
lıdır diyebiliriz. Bu formlar yan yana veya ait
alta duran, havada kalan ama dengeyi de boz-
madan yan yanalığını sürdürebilen formlardır.
Yüzey üzerinde "kapahformlan"oluşturan bu
dönemde, Çoker'in resimlerinde geometri ara-
yışının kıvraklıklannı sergilemektedir.
Kubbe biçimleri ise mimarinin bu toprakla-
nn Islami biçimlerine yaptığı göndermelerle
tamamlanmakta ve yukan veya aşağı dönük
kubbelerin irili ufaklı yan yanalığı formlarda-
ki ışık ve kompozisyon dengesini ararken, bir
başka açıdan dâ barok ışığa göndermeler yapar
gibi durmaktadır. Barok'un özellikleri arasm-
da sayılan iç mekân ile cephe arasındaki bağım-
sız ilişki, bu resimlerde dış yüzey olarak sunan
formlann hacimsel olarak espasta yer aldığım
düşündürtürbakanlara. Bu şekilde, simetrik şe-
killerle de kontrpuan problemini hallermek is-
temektedir. Bir tür denge arayışıdır söz konu-
su olan.
Maçka Sanat Galerisi'ndeki son sergisinde Ad-
nan Çoker'in resimlerinde bir yenilenmenin
hislerini fark ermekteyiz. Bu görsel olarak ken-
disinirenklerdeele verir gibi durmakta, ama bel-
li bir sürekliliğin de, bu değişikliği engellerce-
sine hareket etmekte devam ettiğini göstermek-
tedir. Kozmoz ve kozmetik arasmdaki arayış,
sergide ışık ve formlann sitnetrilerindeki yanl-
malarla kendisini açığa çıkanr gibidir: Imlenen
simetrik geometrik formlar merkez ve merkez-
kaç güçlertarafından çalıştınlmaktadır. Her bir
tablo kendi merkezini oluşturmasma rağmen,
merkezkaç kuvvetler bu kaçışı dengeli bir şe-
kilde zorlamaktadır. Burçlartakımyıldızlar şek-
linde kendi devinimlerini oluştururken, "devr-
i daim" yani başka bir şekilde söylersek, Fran-
sız Devrimi'nden önceki anlamıyla "ravoluti-
on", yıldızlann dağıldıktan sonra tekrar takım-
yıldızlan oluşturarak dengenin yeniden kurul-
duğunu işaretlemesidir. Burada anlam kapalı bir
şekilde gibi görünse de burçlar ve takımyıldız-
lanmn yeni bir kozmoz yaratmaktaki rolleri
resmin değişen öğesini ifade ermektedir: De-
ğişen sadece yeni bir kombinasyonun kurul-
masıdır. Ancak devr-i daim tamarnlandığında,
denge kendi kendisini tatmin ettiğinde, kuru-
lan yine Adnan Çoker resmi olarak durmakta-
dır. Bu anlamda değişimin sadece bir yeniden
düzenlenmeden başka bir şey olmadığmı ileri
sürebiliriz. Üslubun bir kez daha kendisini ifa-
de eden güçle buluşmasıdır bu.
Maçka Sanat Galerisi değişmiştir, ama aynı
mimari yapısıyla aynı işlevi sürdürmektedir,
tıpkı Adnan Çoker resminde izleyebildiğimiz
değişiklikgibi. Farkhhklar, bu anlamda, Hegd'ci
ohnaya devam etmektedir. Özdeşlikler oluştur-
maktadır.
DEFNE GÖLGESt
TURGAY FİŞEKÇt
Sıkınh
Ne bankalarda param var ne de cebimde, ka-
sarnda istiflenmiş dövizlerim.
Ücretiyle yaşamaya çalışan biriyim.
Yine de günlerdir televizyonun başında ge-
ce yanlanna dek süren ekonomi programlarını
izlemeden yapamıyorum.
Sinirlerim bozuldu.
Hayatıma, ülkeme dair bir şeylerin değiş-
mekte oldugunu, daha da kötü günlerin gele-
ceğini seziyorum yalnızca.
Geçen yıl, Denizli'de görevli eşime yeni bir ev
tutmuştuk. Ev sahibi ısrarla kiranın Alman Mar-
kı üzerinden belirienmesini istedi.
Bense, hükümetimizin a/dığı "Ekonomik is-
tikrar programı" kararlan nedeniyle geleceği
"iyi bildiğimden", ev sahibine 2001 'in HazJran
ayına dek döviz kuriannın belli oldugunu, artı-
şın çok az olacağını, markla kira ödemenin bi-
zim yaranmıza, kendisinin ise zaranna olaca-
ğını söyledim.
Dinlemedi, ısraretti. Kira sözleşmesini mark
üzerinden yaptık.
2001 'in yılbaşında benim işverenim ücretimi
yüzde on arttırdı.
Devlet memuru olan eşim ise devletinden
yüzde on beş artış aldı.
Üzerinden iki ay geçmedi ki bir gecede üc-
retlerimizin yüzde kırkı gitti. Kira giderimiz de
bir gecede yüzde kırk arttı.
Bu gelişmeler olağan değil.
Olağan olmadığı için, altmış milyon insanın
hayatını kötüleştirdiği için de sorumlulan olma-
lı. Bu sorumlular da olanlann hesabını verme-
di.
Kimler sorumlular?
Başta bu kararlan alan hükümet. 2001 Hazi-
ranı'na dek dövizin günden güne ne kadar ar-
tacağını önceden belirieyerek yükümlülük artı-
na giren, sonra da bu sözünde durmayan hü-
kümet. Sonra onun bu düzenlemelerini yapan
memurtan.
Bunlar sorumluluklannın gereği olarak ve de-
mokratik gelenekler uyannca görevierini bırak-
malıdırlar.
Hatta hiçbir sorumluluklan olmamasına kar-
şın, televizyonlarda sürekli olarak uygulanan
programı överek yurttaşlan yanlış biçimde yön-
lendiren ekonomi profesörleri de hiç değilse bir
süre susmayı denemelıdirier.
Benim işim edebiyat.
Ben birkaç gün zorunlu olarak ara verdiğim
işime dönüyorum.
Yaşar Kemal'in yeni bir romana başlamadan
önce evrensel bir beğeniyle kalemini yıkamak
için Stendhal okuması gibi, ben de üç gün bo-
yunca televizyon seyretmenin içimde uyandır-
dığı sıkıntıdan kurtulmak için kitaplığıma yöne-
liyorum.
*••
Son haftalarda sahnelerimiz gözle göföt&^f-
verimlilik içinde. Peş peşe yeni oyunlaria kar-
şılaşıyoruz.
Tiyatrokare'de yeni bir oyun başladı: Tuncer
Cücenoğlu'nun yazdığı Neyzen Tevfik. Tek ki-
şilik bir oyun. Burak Sergen oynuyor.
Tek kişilik oyunlarda ıkı saat boyunca izleyen-
len sahneye bağlayabilmek kolay değil. Burak
Sergen'in başanlı oyunculugu, yönetmen Işıl Ka-
sapoğlu'nun başanlı yönetimiyle birieşince or-
taya ilgiyle seyredilen bir oyun çıkmış.
Yönetmen bunun için bütün hünerlerini gös-
teriyor Kuklalar, oyuncaklar, oyun kişileri olu-
yor, mavi kumaşlardan denizler sahneye yayı-
lıyor, oyun gereği seyirciye kahve, rakı ikram edi-
lip repiikler okutuluyor, çiçekler, sopalar konu-
şuyor vb.
Sonunda ilginç bir yaşamöyküsünden ilgiy-
le izlenen bir sahne oyunu ortaya çıkmış.
Yunanistan'da TÜPk FHmlerf
Festivali gerçekleştirnecek
• Kültür Servisi - TC Kültür Bakanlığı ve
Yunanistan Kültür Bakanlığı'mn katkılanyla
Günizi Film, Akademi Îstanbul ve Grek Fihn
Center'ın birlikte organize ettikleri 'Türk
Filmleri Haftası' etkinliği 1-10 Mart 2001
tarihleri arasmda Atina'da yapılacak. Etkinlik
kapsamında şu filmler gösterilecek. 'îstanbul
Kanatlanmm Altında', 'Eşkiya', 'Işıklar
Sönmesin', 'Hoşçakal Yarm', 'Gemide',
'Laleli'de Bir Azize', 'Kaç Para Kaç', 'Tabutta
Rövaşata', 'Kaçıklık Diplomasisi' ve
'Kayıkçı'. Etkinliğe Türkiye 'den Mustafa
Altıoklar, Derviş Zaim, Serdar Akar, Reis
Çelik, SESAM Başkanı Kadri Yurdatap ve TC
Kültür Bakanlığı yetkilisi ile organizasyonun
Türkiye sorumlusu Murat Kadıoğlu, Grek Fihn
Center'ın davetlisi olarak katılacak.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K Â M l L M A S A R A C I