25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 28 ŞUBAT 2001 ÇARŞAMBA U i\ [email protected] îstanbul Şehir Tiyatrolan'nda Eugene Labiche'in 150 yıllık oyunuyla burjuvazinin mizahı Başa belabir lıasırşapkaGAMZEAKDEMİR Îstanbul Büyükşehir Belediyesi Şe- hir Tiyatrolan, EugeneLabkhe'in 'Ha- sır Şapka' adlı oyununu Oktay Ak- bal'ın çevırisı ve AHTaygun'un rejisiy- le sahneliyor. Prömıyeri 21 Şubat'ta yapılan ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde sahnelenmeye başlanan oyunun dekor tasarımı Aül Aykut'a, kostüm tasanmı Nüşün Gürkan'a ve ışık tasanmı Murat Işçi'ye ait. Oyunda kısa bir aradan sonra tiyat- ro sahnelerine dönen SunaPekuysal ve Kenan Işık'ın istifasının ardından Şe- hir Tiyatrolan'nın genel müdürlüğüne atanan Şükrû Türen'in yanı sıra Aziz San an. Metih Çoban. Sükan Kahra- man, Cem Karakaya. Erkan Sever, Ergün Işıldar. Ersin Umutiu, Bestem Tûren, Ayşen Çetiner, Sevgi Sakarya, Müge Akyamaç, Mahperi Mertoğlu, Şehnaz Bölen. Vonca Avdan ve Murat Bavh" rol alıyorlar. Oyunda, 'Fadinard' admda evlen- mek üzere olan bir burjuvanın, evine dönerken mola verdiği bir sırada atı- nın, ormanda teğmen arkadaşıyla soh- bet eden bir kadının ağaca ashğı şap- kasını kemirmesiyle gelişen trajiko- mikolaylaranlatılıyor. 19.yüzyılFran- sız tıyatrosu 'vodvil' türûnün ilk örne- ği olan 'Hasır Şapka'. bu türe özgii yanhş anlaşılmalar, komik denebilecek bir sebep üzennde dönüp dolaşan ka- labalık karakterler arasındaki gelgitler çerçevesinde gelişirken, seyirci Labic- he tiyatrosunun mizahına tanıklık edi- yor. - 'HasırŞapka'yı sahndemevekarar vermenizde ne etİdü oldu ? ALİT\YGUN-'HasırŞapka', ilk kez 1851 yüında sahnelenmiş ve 'rodviP tar- zuıın ilk, en büyük eseri olarak bilini- yor. 15. yüzyılda tiyatronun panayır yerinde doğan bir tarzı, vodvil. Bu an- lamda çok ılgi çekıciydi. ilk zamanlar diyalog yasak olduğu için şarkıyla söy- lenerek sahnelenmiş. Diyalog sadece 'ComedieFrançaise'e vehlmiş birhak. yun, vodvil tarzının ilk, en büyük örneği. Biz aynı şekilde müzikli olarak yapmıyoruz ama o tarzı ve zamanı günümüze getirmeye çahştık. 150 senelik bir oyunun hâlâ bütün canlılığını, bütün geçerliliğini koruduğunu seyircilere göstermek amacıyla yola çıktık.' Onun için de büyük kartlann üzerine sözler yazılarak, 'karaoke' gibi halkla beraber şarkılar söylenerek sahnelen- miş, Biz aynı şekilde müzikli olarak yap- mıyoruz ama o tarzı ve zamanı günü- müze getirmeye çalıştik. 150 senelik bir oyunun hâlâ bütün canlılığını, bütün geçerliliğini koruduğunu seyircilere göstermek amacıyla yola çıknk -Sizin için bu oyunun diğerovıınlar- dan farta nedir ? TAYGUN-Farkı, son derece yeni ve ayru zamanda eski olması. Bu tarz gü- nümüzdeki sitcom'larda da devameden bir üsluptur. Halk tiyatrosunun ve ab- sürd tiyatronun ilk büyük örneğidir. - Oyunda, 'hasır şapka' imgesiyle yainız burjuvazrye değfl toplumun her kesimine göndermede buhınuluyor. TAYGUN - Kesınlıkle. Vodvil, do- ğası gereği içinde bulunduğu toplu- mu, burjuvasından köylüsüne ayırt et- meksizin, komediyi kullanarak eleşti- rir. 'Hasır Şapka'da da bu böyledir. - Oyunda değişiklik yapönız mı? TAYGUN-Metnetamamen sadıkka- lmakla birlikte bir büyük değişiklik yaptik Başrolü Suna Pekuysal oynu- yor. Esas eserde Suna Pekuysal'ın baş- rolünde olduğu 'kaymvalide' karakte- ri yerine 'kayuıpeder' karakteri baş- roldedir. - 'HasırŞapka'yısabndemenin zor- luklan oldu mu? TAYGUN - Günümüzde de tiyatro- larda bu tarz oynanıyor. Ama uyarla- narak, ama farklı. Bu benim vodvil tarzı sahnelediğim ilk oyun. Ben o çağ- da oynandığı gibı oynanmasına çalış- tım. Komikliğe kaçmadan komik ol- mak zordur. Mizahın gerçeği bu. El- bettene kadar başanlı oldugumuzu se- yirci belirleyecek. -'HasırŞapka'da kalabahkbir oyun- cu kadrosu vefarklıkarakterlerdikkat çekiyor. TAYGUN-Karakterlerin fazla olma- sı, oyun örgüsünün dallanıp budaklan- ması, hayret ettirici boyutta yanlış an- laşılmalann ve kanşıkhklann bu örgü- deoturmasınayardıma olmakanlamın- da önemli bir faktör. Bunlar oyunu vodvil yapan noktalar. -Olaylar ortak bir mekânda gerçek- teşiyor. TAYGUN-Evet. 'Hasır Şapka'beş perde bir oyun. Beş ayn dekoru kul- lanmamız mümkün olmadığı için de- korda belli bir sadeleştirmeye gittik. *Seyirdyte kolaylıkla buhışuyor' -Olaylarcanlandınüğııuz Fadinard karakterinin etrafinda gelişivor_ ŞÜKRÜ TÜREN - Çehov ya da Shakespearekarakterindeherkes ki- şisel deneyimlerine göre bir başka derinliğe ulaşabilir. Fadinard'ın ise aynntılı sosyolojik açılımlara, ruhi sentezlemelere girilmiş çok derin bir kişiliği yok. Başına türlü absürd olay gelen zengin, egemen sırufin temsil- cisi ve çapkın bir burjuvadır Fadi- nard. Evlenmek üzereyken hasır bir şapka yüzünden peşinde bir dolu dü- ğün alayıyla oradan oraya sürükle- nen ve vodvilin ince mizah anlayışı- na özgü karmaşıklıklar çerçevesinde seyirciyle kolaylıkla buluşabilen bir karakterdir. - Daha önce vodvil tarzı bir oyunda rol akhnız mı? TÜREN - Doğrudan vodvil tarzı değil de benzeri Haldun Taner'in 'Gözterimi Kapanm Vazifemi Yapa- nm'da Efruz karaktenni oynamıştım. HaldunTaner'in daha geleneksel tad- lar içeren, seyirciyle daha doğrudan buluşan, fars vodvil özellikleri de ta- şıyan biroyunudur. Labiche Tiyatro- su'yla dolaylı olarak etkisi vardır ama sonuçta bu bahsettiğimizin güldürü bi- çiminin Türkiye kökenlisidir. UFA, 25 yıllık gecmisine ve dönemin tarihsel olaylarma ışık tutacak iki etkinlik düzenliyor Afiş ve film prömiyerleri sergisi Kühür Senisi - îstanbul Goethe Enstitüsü, 14- 30 Mart arasmda sinema tarihinde seçkin bir yere sahip olan UFA'nın (Universium Film AG) geçmişine yönelik iki etkinlik düzenliyor; UFA Afîşleri /1918-1943 Film Prömiyerleri Sergisi ve UFA Filmleri.Sergide dışavurumculuktan yeni nesnelliğe ve fotomontaja kadar olan stilleri kullanmış, Robert L. Leonard, Theo Matejko, Josef Fenneker, Werner Graui, Heinz Schurz-N'eudamm ve Peter Pewas gibi zamanın en iyi grafikerlerinin yaptığı fihn afişleri yer ahyor. Sergilenen toplam otuz afış, fihn tarihinin yirmi beş yılını belgeliyor. UFA sinema gösterilerine başladığı zaman çok büyük bir reklam kampanyası başlatmışü. Büyük yapımlarda daha çok üç grafıkere sipariş verilirdi. Berlin ve Viyana'da UFA'nın fihn prömiyerleri için özel afişler bastınlırdı ve bunlar sokaklara film gösterime girmeden haftalarca önce asıürdı. 1918-1943 yıllan arasında yapılmış en önemli UFA afişleri ilk kez bir sergide bir arada gösteriliyor. Bunların arasında Hollywood yönetmenlerinin fılmlennin afişleri de bulunuyor: Ernst Lubitsch- 'Cannen' (1918), 'Madame Dubam' (1919), 'Sunnırum' (1919), Friedrich VVîlhdm" Murnan-'Der Letzte Mann' (1924), 'Faust' (1926). Sergide aynca ilk kez Fritz Lang'a ait UFA filmlerinin çeşitli afişlen de bir araya geliyor: 'Dr. Mabuse', 'Der Spieier' (1922), 'Dıe Nibehıngen' (1924), 'Metropofis' (1925 / 26), 'Spkme' (1928) ve 'FYau im Mond' (1929). Sergi süresince, yönetmenliğini Envin Leiser'in yaptığı 45'er dakika süren üç bölümlük 'UFA- Söylence ve Gerçek' adh belgesel film (Almanya, 1993) izlenebilir. (249 20 09) Sanatçının Maçka Sanat Galerisi'ndeki son sergisindeki resimlerinde bir yenilenme fark ediliyor Farkhlığın özdeşleşmesi:Adnan Çokerdengesi AIİAKAY AdnanÇoken Türk resminin soyuta doğru yö- neldiği, 1950'li yıllann ikinci yansında; kalig- rafik ve geometrik yönlerinin ağır bastığı bir dö- nemden geçerken, bu topraklara ve tarihe ait bir çalışmalar dizisini, modernizmin gelişim süre- cinde, Avrupa resminin espası ile kanşmayan, ama yine de Barılı diye adlandınlabilecek bir yöntemle gerçekleştirmiş bir sanatçıdır. Somut olanı soyuta çevirerek; buradan somutu yaka- lamaya çalışan bir anlayışı Türk resmine geti- rerek, hocası Zeki Kocamemi'run Anadolu pey- sajlannı soyut bir dılle aktarmayı tercih edişi- ni(SoyutMudanya, 1952)neyebağlayabiliriz? Bir bakıma 1927 doğumlu olan sanatçının Tür- kiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllannın ivme- sini alarak çalışmalanna yön verdiği düşünü- lebilir. Aynca buna, Batı yönteminin bu ükede uygulamasındaki deneysel girişimleri eklendi- ğinde; bir tür senteze doğru giden aşamalı dü- şüncenin Çoker'in resmini etkilemiş olduğu hi- potezi ileri sürülebilir. Hars ve mederuyetin ay- nmı üzerinden gelişen bir cumhuriyet eğitimi- nin sanatçı üzerindeki etkisi düşündürücü ola- bilir. Batı yöntemlerinin ve Batı'da gelişen so- yut dışavurumculuğun, Selçuklu ve Osmanlı etkileriyle harmanlandığı, cumhuriyetin Gö- kalp'vari sentezleşmesi Adnan Çoker'in doğu- batı sentezinde bir görüntüyü ortaya koyma- sındaki etkenlerden biri olabilir. Adnan Ço- ker'in soyut minimalizm etkilerini hissettiren çalışmalan ve minimalizmdeki tekrarlarm fark- lılıklara doğnı sürüklenen düzenlemesi, bunlar Anadolu kültürel yapısınm Cumhuriyet Türki- yesi'ndeki aldığı önemi ortaya koyan resimsel öğelerden bazılan olarak gözükmektedir. Espas ve kompozisyon içinde öğelerin bir tür "kom- binasyonu" Adnan Çoker'in resimsel espasını belirlemekte değil midir? Bir başka açıdan baktığımızda da 1960'h yıl- ğişen sadece yeni bir kombinasyonun kurulmasıdır. Ancak devr-i daim tamamlandığında, denge kendi kendisini tatmin ettiğinde, kurulan yine Adnan Çoker resmi olarak durmaktadır. lann toplumsalcı etkisi içinde, resim sanatının gelişiminde, Adnan Çoker, sanatı bir "dil soru- nu" olarak ortaya koyduğunda, kendisinin Sa- ussure'cü ve yapısalcı bir söyleme ne kadar ya- kmda durduğunu düşünmeden geçemeyiz. Bu yıllarda, Akademi'de düzenlenen "Sanat ve Toplum" semineri bağlammda, İdrisKüçûkö- mer'in yanmda konuşmacı olan Adnan Ço- ker'in, sanatın bir "dfl" sorunu olarak gösteri- lişindeki yeri, bugün açısmdan önemli bir veri olarak gözükmektedir. Dil ve yapı, bu yıllarda Ayrupa'da ve özellikle de Fransa'da sistematik düşüncenin en temel kavramlanndan sayılmak- taydı. Geometri ara>işının kıvTaklıklan 1970'li yıllara gelindiğinde Vücutdizileri ha- tırlanmaktadır. Siyah bir espası ön plana çıka- ran resimler hacimsel bir geometriyi tamamen hissettirmektedir. 1980'li yıllara doğru gelirken Selçuklu - Osmanlı mimari yapılanmalan re- simsel öğenin ışığmda ve düzenlenişinde te- mel bir mesele olarak gözükmektedir. Bir tür "kahp biçimcüik''ten bahsettiğinde, mimari ve resim arasındaki aynmı da senteze sokmak fık- ri, kültürel senteze eklenmektedir. "Askıbiçinı- ler" siyah bir espasta ışığıru içeriden alan ge- ometrik formlardaki simefriyi arayış ile alaka- lıdır diyebiliriz. Bu formlar yan yana veya ait alta duran, havada kalan ama dengeyi de boz- madan yan yanalığını sürdürebilen formlardır. Yüzey üzerinde "kapahformlan"oluşturan bu dönemde, Çoker'in resimlerinde geometri ara- yışının kıvraklıklannı sergilemektedir. Kubbe biçimleri ise mimarinin bu toprakla- nn Islami biçimlerine yaptığı göndermelerle tamamlanmakta ve yukan veya aşağı dönük kubbelerin irili ufaklı yan yanalığı formlarda- ki ışık ve kompozisyon dengesini ararken, bir başka açıdan dâ barok ışığa göndermeler yapar gibi durmaktadır. Barok'un özellikleri arasm- da sayılan iç mekân ile cephe arasındaki bağım- sız ilişki, bu resimlerde dış yüzey olarak sunan formlann hacimsel olarak espasta yer aldığım düşündürtürbakanlara. Bu şekilde, simetrik şe- killerle de kontrpuan problemini hallermek is- temektedir. Bir tür denge arayışıdır söz konu- su olan. Maçka Sanat Galerisi'ndeki son sergisinde Ad- nan Çoker'in resimlerinde bir yenilenmenin hislerini fark ermekteyiz. Bu görsel olarak ken- disinirenklerdeele verir gibi durmakta, ama bel- li bir sürekliliğin de, bu değişikliği engellerce- sine hareket etmekte devam ettiğini göstermek- tedir. Kozmoz ve kozmetik arasmdaki arayış, sergide ışık ve formlann sitnetrilerindeki yanl- malarla kendisini açığa çıkanr gibidir: Imlenen simetrik geometrik formlar merkez ve merkez- kaç güçlertarafından çalıştınlmaktadır. Her bir tablo kendi merkezini oluşturmasma rağmen, merkezkaç kuvvetler bu kaçışı dengeli bir şe- kilde zorlamaktadır. Burçlartakımyıldızlar şek- linde kendi devinimlerini oluştururken, "devr- i daim" yani başka bir şekilde söylersek, Fran- sız Devrimi'nden önceki anlamıyla "ravoluti- on", yıldızlann dağıldıktan sonra tekrar takım- yıldızlan oluşturarak dengenin yeniden kurul- duğunu işaretlemesidir. Burada anlam kapalı bir şekilde gibi görünse de burçlar ve takımyıldız- lanmn yeni bir kozmoz yaratmaktaki rolleri resmin değişen öğesini ifade ermektedir: De- ğişen sadece yeni bir kombinasyonun kurul- masıdır. Ancak devr-i daim tamarnlandığında, denge kendi kendisini tatmin ettiğinde, kuru- lan yine Adnan Çoker resmi olarak durmakta- dır. Bu anlamda değişimin sadece bir yeniden düzenlenmeden başka bir şey olmadığmı ileri sürebiliriz. Üslubun bir kez daha kendisini ifa- de eden güçle buluşmasıdır bu. Maçka Sanat Galerisi değişmiştir, ama aynı mimari yapısıyla aynı işlevi sürdürmektedir, tıpkı Adnan Çoker resminde izleyebildiğimiz değişiklikgibi. Farkhhklar, bu anlamda, Hegd'ci ohnaya devam etmektedir. Özdeşlikler oluştur- maktadır. DEFNE GÖLGESt TURGAY FİŞEKÇt Sıkınh Ne bankalarda param var ne de cebimde, ka- sarnda istiflenmiş dövizlerim. Ücretiyle yaşamaya çalışan biriyim. Yine de günlerdir televizyonun başında ge- ce yanlanna dek süren ekonomi programlarını izlemeden yapamıyorum. Sinirlerim bozuldu. Hayatıma, ülkeme dair bir şeylerin değiş- mekte oldugunu, daha da kötü günlerin gele- ceğini seziyorum yalnızca. Geçen yıl, Denizli'de görevli eşime yeni bir ev tutmuştuk. Ev sahibi ısrarla kiranın Alman Mar- kı üzerinden belirienmesini istedi. Bense, hükümetimizin a/dığı "Ekonomik is- tikrar programı" kararlan nedeniyle geleceği "iyi bildiğimden", ev sahibine 2001 'in HazJran ayına dek döviz kuriannın belli oldugunu, artı- şın çok az olacağını, markla kira ödemenin bi- zim yaranmıza, kendisinin ise zaranna olaca- ğını söyledim. Dinlemedi, ısraretti. Kira sözleşmesini mark üzerinden yaptık. 2001 'in yılbaşında benim işverenim ücretimi yüzde on arttırdı. Devlet memuru olan eşim ise devletinden yüzde on beş artış aldı. Üzerinden iki ay geçmedi ki bir gecede üc- retlerimizin yüzde kırkı gitti. Kira giderimiz de bir gecede yüzde kırk arttı. Bu gelişmeler olağan değil. Olağan olmadığı için, altmış milyon insanın hayatını kötüleştirdiği için de sorumlulan olma- lı. Bu sorumlular da olanlann hesabını verme- di. Kimler sorumlular? Başta bu kararlan alan hükümet. 2001 Hazi- ranı'na dek dövizin günden güne ne kadar ar- tacağını önceden belirieyerek yükümlülük artı- na giren, sonra da bu sözünde durmayan hü- kümet. Sonra onun bu düzenlemelerini yapan memurtan. Bunlar sorumluluklannın gereği olarak ve de- mokratik gelenekler uyannca görevierini bırak- malıdırlar. Hatta hiçbir sorumluluklan olmamasına kar- şın, televizyonlarda sürekli olarak uygulanan programı överek yurttaşlan yanlış biçimde yön- lendiren ekonomi profesörleri de hiç değilse bir süre susmayı denemelıdirier. Benim işim edebiyat. Ben birkaç gün zorunlu olarak ara verdiğim işime dönüyorum. Yaşar Kemal'in yeni bir romana başlamadan önce evrensel bir beğeniyle kalemini yıkamak için Stendhal okuması gibi, ben de üç gün bo- yunca televizyon seyretmenin içimde uyandır- dığı sıkıntıdan kurtulmak için kitaplığıma yöne- liyorum. *•• Son haftalarda sahnelerimiz gözle göföt&^f- verimlilik içinde. Peş peşe yeni oyunlaria kar- şılaşıyoruz. Tiyatrokare'de yeni bir oyun başladı: Tuncer Cücenoğlu'nun yazdığı Neyzen Tevfik. Tek ki- şilik bir oyun. Burak Sergen oynuyor. Tek kişilik oyunlarda ıkı saat boyunca izleyen- len sahneye bağlayabilmek kolay değil. Burak Sergen'in başanlı oyunculugu, yönetmen Işıl Ka- sapoğlu'nun başanlı yönetimiyle birieşince or- taya ilgiyle seyredilen bir oyun çıkmış. Yönetmen bunun için bütün hünerlerini gös- teriyor Kuklalar, oyuncaklar, oyun kişileri olu- yor, mavi kumaşlardan denizler sahneye yayı- lıyor, oyun gereği seyirciye kahve, rakı ikram edi- lip repiikler okutuluyor, çiçekler, sopalar konu- şuyor vb. Sonunda ilginç bir yaşamöyküsünden ilgiy- le izlenen bir sahne oyunu ortaya çıkmış. Yunanistan'da TÜPk FHmlerf Festivali gerçekleştirnecek • Kültür Servisi - TC Kültür Bakanlığı ve Yunanistan Kültür Bakanlığı'mn katkılanyla Günizi Film, Akademi Îstanbul ve Grek Fihn Center'ın birlikte organize ettikleri 'Türk Filmleri Haftası' etkinliği 1-10 Mart 2001 tarihleri arasmda Atina'da yapılacak. Etkinlik kapsamında şu filmler gösterilecek. 'îstanbul Kanatlanmm Altında', 'Eşkiya', 'Işıklar Sönmesin', 'Hoşçakal Yarm', 'Gemide', 'Laleli'de Bir Azize', 'Kaç Para Kaç', 'Tabutta Rövaşata', 'Kaçıklık Diplomasisi' ve 'Kayıkçı'. Etkinliğe Türkiye 'den Mustafa Altıoklar, Derviş Zaim, Serdar Akar, Reis Çelik, SESAM Başkanı Kadri Yurdatap ve TC Kültür Bakanlığı yetkilisi ile organizasyonun Türkiye sorumlusu Murat Kadıoğlu, Grek Fihn Center'ın davetlisi olarak katılacak. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M l L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle