Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25ŞUBAT2001PAZAR CUMHURİYET SAYFA
kultur(â cumhuriyet.com.tr 15
ALLEGRO EVtN İLYASOĞLU
Kendidoğrunu keıuiin bulacaksın
H
iç kimse senin için bir imaj yaratamaz, ya da lobi oluşturamaz. Sen kendi
tekniğini ve kendi kimliğini kendin yarattrsın. Kendine sağladığın güvenle de
lobi oluşturursun. Bizim çalıştığunız büyük hocalar, mûziğin felsefesini
yaptılar, bizi dinlediler ve kendi yolumuzu bulmamıza yardım ettiler.
Gfiher-Süher Pekinel, geçen salı ak-
şamı Boğaziçi Üniversitesi'de bir re-
sital verdiler. Her zaman kolay bulu-
namayan bu sanatçılan yeni kuşaklar
sesleriyle değil, ancak adlanyla tanı-
yorlar. Bu nedenle öniversitede çalma-
lannın anlarru büyüktû. Kaşe almak
yerine 12 depremzede Boğaziçi öğren-
cisine üç yıl boyunca burs verilmesi-
ni öngörmüşlerdi. Üniversıtenin düzen-
lediği konser, Yapı Kredi Sigorta'nın
sponsorluğu ile bir imece sonucu ger-
çekleşebildi. Konser sonrası onlan
kutlayanlar arasındakıvırcık uzun saç-
h, tel gözlüklü benzer ikiz olan iki kız
öğrenci vardı. îkiz olmaktan biraz ya-
kınvyorlardı. Birbirlerine benzeme-
mek için uğraştıklannı, ayn kimlik
geliştirmeye çahştıklannı söylediler.
Pekineller ise onca yılın ikizlik dene-
yimine dayanarakonlarabu "nnneften
yararlanmalannı önerdi: "Dûnyamnen
başanbbflgisayarcılan,enbaşanhiş-
ktmecierivereldanKilanikiz. Bir ara-
daaynıdahseçin-Birbirinizedestek
OIUIL Birbirinizi tamamlayın. Çok
büyük başanlarekkedersiniz." Ikiz-
ler ayrılırken gözleri sevinçle parh-
yordu!
Pekineller ile on iki yıl önce yap-
tığrauz söyleşiye bakıyorum, ge-
çen haftakı yakınmalannaba-
kıyorum. Değişen bir şey
yok: Türkiye'deki piya-
no sorunu. Güçsüz pi-
yanolar. Tınısı birbiri-
ni tutmayan, ses ren-
gi farklı piyanolar.
Uzun yıllardu" benzer ve nitelikli pi-
yano bulanamadığmdan Türkiye'de
çahnaktan vazgeçmişler. Boğaziçi'nde-
ki konserde de aynı huzursuzluğu ya-
şadılar.
Türkiye'de onlann özlediği düzey-
de piyanolara sahip olmak gerçekten
bir lüks. Buakın iki tane birbirine ben-
zer tuulı piyanoyu bir arada bulmayı,
henüz hiçbir televizyon, radyo veya
plak kayıt stüdyosunda doğru dürüst
tekpiyano bile yok. Pekineller'in umu-
du, îstanbul Festivali'nde 24-25 Ha-
ziran'da çalacaklan Michel Plasson
yönetimındekı OrchestreNationaldu
Capitole de Toulouse eşlığmdekı kon-
serlerinde. Orada kendi gerçek yo-
rumlanru sunma
firsatıbulabi-
mız randımam
Türkiye'de alamı-
yoruz. Bizim asıl
kinüiğunizi, ger-
çek piyanisttik
düzeyirniziTürki-
ye'dekiler tanınu-
yor.Tona,rengcdaya-
h yorumumuzu göste-
remiyoruz. Bizim yapü-
ğmnziş ton üretmek. Sade-
ce parînak tekniğine dayah
bir yorum değfl. Tnularla derin-
Bgiölçûyoruz. Bir tonu kaçırdığı-
mız an, konsantrasyon mahvohı-
yocMûzikcûmlesininanlamıyok
oluyor. Eğer çalgı seni anlamryor-
sa sen de ona veremiyorsun. Vere-
meyince de sonuç alamryorsun." Pi-
yanolar benzeşmeyince, yetersiz ka-
lrnca son derece huzursuz oluyorlar.
lecekler. Festival dinleyicisi de onla-
n gerçek kimliklerinde izleyebilecek.
Gençlere öğüder
Yeni parlayan genç sanatçılar için bir
öğütleri var: "Önceklasikyaprtianen
kusursuz şeküyle icra ederek kendile-
rini kamüamahlar. Mozart, Beetho-
ven, Brahms gibi besteciiere en ince
aynnnsına kadar çahşıp en güzel yo-
rumu yapabiküklerini ortaya koyma-
talar. Kabcıbir şey bırakuklanna inan-
dırdıktan sonra rahatça kendilerini
uzun zaman gündemde tutabilirler.
Yoksaher yıl ortayaçıkano kadar genç
var kL Değişik bir şey getirerek parla-
yan, sonra da menajeıier ya da plak
şirkefleri tarafindan harcanan o bir
doluyetenek."
Onca yıl dünyanın dört bir yarun-
da çalıp, birçok plak şirketiyle çalı-
şan PekineUer, kazandıklan deneyim-
le sanatçının kendi lobisini de kendi-
sinin yapması gereğine inanıyorlar.
"Kendi doğrunu kendin bulacaksın.
Bununbir formülü yok ki! Yaşayarak
öğreniyorsun. Kimse senin için bir
imaj yaratamaz, ya da lobi oluştura-
maz. Sen kenditekniğinivekendikim-
liğini kendinyaranrsın.Kendine sağ-
ladığui güvenle de lobi oluşturursun.
Bizim çahşüğnmzbüyük bocalar, ör-
neğin Claudio Arrau ya da Ru-
dof Serkin, hiçbir zaman pi-
yanoya oturupda bumı böy-
kyap,diyetuşlannüstün-
debir şey göstermediler.
Ancak müziğin felse-
fesini yapnlar, bizi
dmfedfler veken-
di yolumuzu
buhnamıza
yardnnetnleıf
Pekıneller'in
çalışma mer-
kezi son birkaç
yıldır Londra. Avru-
paW bir mûzik "baş*
kentinde yaşamakla mü-
zik dünyasının nabzını elle-
rinde tutabiliyorlar. "Avrupamü-
zîkkültürününbeşiğL.Vmerika'dan
çıksa ya da Amerika'ya gHse bile
müzikçiyineAvrupa'dald lastasb-
ra göreyargılamyor, yine Avrupa'da
odaklanmış durumda. Dünyanın
neresinde ne yaparsan yap yine Pa-
ris, Londra, VTyana gibi başkent-
lerde aldığm puanlarla değeıiendi-
rinyorsun."
"Gerçek piyanBtSk düzeyimizi Türkrye'dekfler tanımryor."
Caz renkleriTake Bach albümünden söz
ediyoruz. "Tabu ki o yoHa
devam etmiyonız. Bir
denevimdL Ritmik olayt, caz
renkkrini duyıunsamayı,
bunlan kendi süzgecimizden
geçirip yaşatmayı istedik
Klaakçflerin de nehrin öbür
yakasuıa atlaym cazalann
dönvasma gjnneye haklan
var. Pek çok üniü caza ktasik
ejptimden geüniştir. Caz
yorumuyia Bach çakfaktan
sonra, kiasikteşmiş Bach
anlaytşma döndüğümüzde
Bach'ı başka tüıiü duymaya,
onda yeni renkler bubnaya
başladık, ŞimcB bu yeni
duygularla Bacb'ın piyano
kftnçertolannı yeniden ptağa
kaydetmekistiyoruz.
Geçenfcrde Dresden
Füarmoni Orkestrası ile
çaidığnmz Bach
konçertosunda trflleri başka
uslüpta çatarakve non-tegato
bir yorum yaparak
idasHdeşmiş anlayışa incecik
aynnülaria değişiktik ektedik.
Bütün bunlar kiasikteşmiş
Bach anlayışuun üsrüne
edîlldi^nfcyenirenlderm
birikinü. Dresden gibi tutucu
bir ortamda büyük övgfi
kazandık. Zaten geleneğe
bağh bir altv-apm varsa ve bu
yapı güçlüyse, üstüne
ekkdilderin bir yenilik olarak
antmaz. YeniUk
yokmuşçasma, küçücük
aynnülarda yorum farkuu
ortaya koyarsm. Yoksa
herkesin çaldığı notalar aynLw
Deutsche Gramophon
firmasının önce uzunçalar
olarak yayımladığı ardından
üç kez CD olarak yeniden
bastığı Rachmanmof Süitleri
ve Stravinski Bahar Ayini ilk
kez Türkrye'de bugünlerde
piyasaya sürüldü. Şu sıralarda
da Brahms'ın sonatı, valsleri,
danslan; Johann Christian
Bach'ın bir sonatı ve
Beethoven'in bir teması
üstüne Saint-Saens'ın
çeşitlemelerinden oluşan yeni
bir kayıt yapmışlar. Boğaziçi
Oniversitesi konserinde de bu
programı seslendirdiler.
PekineUer, bu yıl 40 civannda
konser vermişler. Gelecek yıl
3O'da dondurmak istiyorlar.
"Dçak yolcuhıldan, uçak
gecüaneletihava
umanlannda, uçaklarda geçen
zaman çok yıprabcı. Salonu ve
dinieyiciyi seçerek çahnak
jstiyoruz. lyi piyanotarda,
akustiği gûzd sakmlarda ve
anlay&nbirdinle>iciyekarşı
yaifhgiTnı? zaman kendimiz de
başka türtü haz abyoruz."
Işte böyle, Türkiye'de ne
yazık ki onlann istegine
uygun tüm koşullan
yaratamıyoruz. Biz onlan
yurtiçinde dinleyemesek de
hiç değilse yurtdışmdaki
güzel piyanolarda
çaldıklannda ve CD'leri
önemli fırmalar tarafindan
basıldıkça Türk sanatçısının
adı evrensellik kazanıyor.
evini@bouiLedu.tr
Politilv kimlik oyunculuğa yansır
Sean Connery, Gus Van Sant'ın 'Finding Forrester' filminde bir yazarı canlandmyor
GÖNÜL DÖNMEZr COLIN
"Size dümanuı en seksi erkeği diyorlar. Di-
ğer erkekkre verecek öğüdünüz var mı?" Ün-
lü James Bond 007 Sean Connery'ye 51. Ulus-
lararası Berlin Film Festivalı basın toplantısuı-
da yöneltilen ilk soru buydu. Hem de genç bir
bayandan. Soruyu alçakgönüllü bir gülümse-
me ile karşılayan Connery'nin yanıtı ise şöy-
le: "Korkarun mezara götüreceğim bu gizL"
Connery, "DrugstoreCowboy", "BenimÖzd
tdahomn
(My Own Private Idaho) gibi bağım-
sız az bütçeli filmlerle tanınıp "Good WD1
Hunting"(Can Dostum) gibi büyük bütçeli ve
Hollyv/ood yıldızh filmlerle üne ulaşan Gus
Van Sant'ın "Forrester'ı Bubnak" (Fmding
Forrester) filmindeki başrolü nedeniyle gelmiş-
ti Berlin'e. Daha doğrusu, başrolü genç oyun-
cu RobertBrovm ile paylaşıyordu yaşama küs-
kün, kabuğuna çekilmiş, tek romanla ünlü bir
yazar rolünde. Canlandn-dığı karakter, J. D.
Safin^,ThomasPyTKhonyada\ViliamS.Bur-
roughs gibi eksantrik Amerikalı yazarlara ya-
kın olsa da senaryo özgün bir öyküye dayanı-
yordu.
Festivalin belki de en kalabalık basuı toplan-
tısında Sean Connery sorulanmızı şöyle yanıt-
ladı:
- Bunca ydhk dev bir kariyeriniz var. Rob
Brornıgibiçokgençbir oyuncuileçahşmak na-
südı?
SEAN CONNERY - Hiç beklemediğim bir
keyif aldım ilk kez oyunculuğa soyunan genç
yetenek Rob Brown ile çalışmaktan. En iyi
deneyimlerimden biriydi diyebilirim. Onu se-
çene dek binlerce genç gördük. Birçoğu, on al-
ö yaşında birini oynayabilmek için çok olgun-
du. Rob ise henüz on beş yaşındaydı. Bilme-
cenin eksik parçasnıı bulmuştuk sanki.
'SaKngfer ve Burroughs'u örnek aldım'
• FOmtn ana konusu ya da başoyuncusu ya-
zm sanata. Aynı zamanda kuşaklar arasmda
MtÜjUuönemMroloynuyor.
CONNERY -Kuşaklar arasında iletişim ko-
nusu her zaman aynıdır. Herkes her yerde bir
şeye karşı baş kaldırma durumundadır. Bura-
da genç kahraman üstün yazın yetenekli bir ka-
raderili, ama yeteneğinden kımsenin haberi
yok. Yaşh adam ise kabuğuna çekilmiş bir ya-
zar. Senaryo çok ilginç bir noktadan yola çık-
tı. Yaşlı ve genç kuşak karşı karşıya geldiğin-
de ortek neler bulabilirler? Bunu anlatmak için
anlamlı, hicivli ve iyi yazılmış bir senaryo ge-
rekir. Elimizde bu vardı.
-Oynadığınız Forresterkarakteri gerçek bir
yazarm >aşamöyküsünden esinlenmiş olabitir
mi? Amerikan yazmmda böyle tiplere sık rast-
lanırçünkü.
CONNERY - Rolüm için Salinger ve Bur-
roughs'u örnek aldık.
- Son bölüm üzerine ne dOşünüyorsunuz?
Forrester İskoçya'ya dönünce fihn bitmehydi
belki de.
CONNERY - Tartışmasız şeyler zevkli de-
ğildir. Forrester, Park Avenue'de pedal çevirir-
ken kamera yavaş yavaş geri çekiliyor, izleyi-
ci filmin bittiğini sanıyor. Aldatmaca bir son.
Film devam ediyor.
'Spielberg'le çahşmak çok keyiflrydP
- "Forrester'ı Buhnak"a yapnncı olarak da
katkuuz var. Buna nasd karar verdiniz?
CONNERY - Daha önce bazı yapımlara üst
düzeyde katıldım. Bu filmde denetim payun
daha çok olsun istedim.
- Sizi bir gün aydm obnayan biri rolünde gö-
recekmryiz?
CONNERY -Oldukça güç, çünküben bir ay-
duıım.
- En sevdiğiniz 007 kim?
CONNERY - Benimkilerden çok diğerleri-
ninkileri izlemeyi yeğlerim. Gerçi ölçüm yük-
sek belirlendiği için her biri zorluklarla karşı-
ilmdeki genç, üstün yazın
yetenekli bir karaderili, ama : --
yeteneğinden kimsenin haberi yok.
Yaşlı adam ise kabuğuna çekilmiş
bir yazar. Senaryo çok ilginç bir
noktadan yola çıktı. Yaşh ve genç
kuşak karşı karşıya geldiğinde
ortak neler bulabilirler?'
laşıyor. 007'yi yarattığımı söylemek zorunda-
yun. Londra'da James Bond öteberisini satışa
çıkardılar. 600.000 Ingiliz Sterlini kazanıldı.
- Sinema kariyerinizin en doyumlu deneyi-
mi?-
CONNERY-Spielberg ile "Indiana Jones"
fdminde çalışmak. Spielberg müthiş profesyo-
nel bir yönetmen. Çok keyiflı bir çahşmaydı.
- Ya ilk sinema deneyiminiz?
CONNERY - "Tann Ona Bn- Köpek Verdi"
(God Gave Hım a Dog) diye bir film. Eminim
berbat bir filmdi.
- Sinema çahşmalarunzm yanı sıra etkin bir
pootikacısınız. Bu iki ağır yük arasında nasü bir
denge sağjayabiliyorsunuz?
CONNERY - Dört elle sanldığtnız her şey
oyunculuğunuza yansu-, iyi ya da kötü açıdan.
Benim yaşamımda özgür bir îskoçya görece-
ğimize inanıyorum.
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
Memleketim
Memleketim
Türk Işbirliği ve Kalkınma Ajansı'nın Moğolis-
tan'da yürüttüğü kazı çalışmalannda Türk küttü-
rüne ilişkin elde ettiği yeni bilgilerveTürklerin sem-
bolünün dağkeçisi olduğu iddialan tartışma yarat-
mış. Türk Dünyası Araştırmalan Vakfı Başkanı bir
profesör, "Türiderin sembolünün dağkeçisi oldu-
ğu" iddialannı yalanlamış. FP milletvekili veAydın-
larOcağı eski genel başkanı bir başka profesör ise
yeni bulguyu olumlu karşılamış. Birinct profesör Türk
kültürûnün keçi ile hiçbir alakası olmamıştır" de-
miş. Türklüğün tek sembolü bozkurtmuş. MHP'li
bir deviet bakanı da tartışmaya şöyle katılmış: °O
dağ keçisi değil bir kere. Geyiktir."
Saygıdeğer bilim adamlarımızın bu konudaki
tartışmalannı derinleştirip bilimsel bir sonuca var-
malannı içtenlikle temenni ediyorum. Bozkurt mu,
dağkeçisi mi, geyik mi bir karara vanlması hepi-
mizi rahatlatacaktır. Karşımızda duran sembolün
hangi hayvanın sembolü olduğunu bilmek hakkı-
mızdır.
••*
Çetin Altan'ın geçenlerdeki bir yazısından alın-
tı: "Valilik gibi, müsteşartık gibi, generallik gibi;
yûrütme erkine bağlı kadrolann pozisyonlan (ger-
çek) mesleklerden çok daha üstün görülüyor. Di-
yelim bir yanda marangoz, terzi, elektrik teknis-
yeni; bir yanda da vali... Hazine'den geçinmeli bir
vali olmak; geçimini çıplak hayattan sağlayan bir
marangoz, yahut bir terzi ya da bir elektrik teknis-
yeniolmaktan çok daha önemli. Oysa valilikbir mes-
lek değil, birpozisyondur. Hiçbir vali, Vıyana'ya ya-
hut Roma'ya, yahut Paris'e gidip: 'Benim mesle-
ğim valiliktir, sizde boş valilik var mı?' diye iş bu-
lamaz kendine. Marangoz, terzi, elektrik teknisye-
nioralarda da çalışabilır." İlginç bir ikilem değil mi?
• • •
Bir de Nâzım meselemiz var. Nâzım, Türk va-
tandaşiığına geri alınstn mı alınmasın mı? Mezan
Türkiye'de olsun mu olmasın mı? MHP'li bir dev-
let bakanı "Dirisi işimize yaramadı, ölüsü mû ya-
rayacak? ölüsü ne işe yarayacak? Tann Türk'ü ko-
rusun" demiş. Bence en güzel yazıyı Hürriyet ga-
zetesinde Bekir Coşkun yazdı bu konuda. Nâzım'ı
Kurtann.. başlıklı yazı tümüyle benim görüşlerimi
de yansıtıyor. Şöyle yazıyor Sayın Coşkun: "Ben-
ce Nâzım Hıkmet bu adamlann eline düşmemeli.
Toplum zaten Nâzım Hıkmet'i kendi şaıri, kendi par-
çası, kendisoyundan-sopundan görüyorsa görü-
yor. Eğer o akılsız şom ağızlı adamın izni ile Nâ-
zım Türkiye'ye dönecekse.. dönmesin. (...) Nâ-
zım'ı Türitiye'ye getirme ya da vatandaşlığını iade
etme onurunu bunlara vermeyin... Bırakın kalsın.
(...) Toplumun vefası gibi o yüce duyguda, o tari-
hi belgede, o sevgi ve banş isteyen girişimde, bu
adamlann imzası olmasın. Bence Nâzım'ı bunla-
nn elinden kurtann... Kalsın." Böyle bitiyor Sayın
Bekir Coşkun'un güzelim yazısı.
"Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi,
ne yollannı taşımış ayakkabım,
son mintanım da sırtımda paralandı çoktan
Şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
infarktında yüreğimin, - •
alnımın çizgilerindesin memleketim, , '
memleketim,
memleketim..."
Bu şiin yazan bir insan için, bu adamlann fikri
sorulmaz gerçekten.
•••
ödünç kedi fare tutmaz diyor bir atasözü. Şim-
di nereden aklımageldiyse... Bilinçaltı işte, ne halt
edeceğı bilinmez. Ardında yüz köpek havlama-
yan kurt, kurt değıldir diyor bir başka atasözü. öte
yandan bir bambaşka atasözümuz ise "An\ası ya-
ra olan hayvan, karganın nereden geldiğini bilir'
diyor. Bayılıyorum atalanmızın, Anadolulu atalan-
mızın sözlerine.
*••
Cüneyt Abi'nin, CüneytArcayûrek'in Büyükle-
re Masallar/Küçüklere GerçeWerdizisinin dördün-
cü ve beşinci krtaplannı bir solukta okudum. Bek-
leyen Adamın Gerçekleşen Düşü ve Etekli De-
mokrasi adını taşıyan bu iki kitabı oğluma, torun-
lanmave onlann çocuklanna bırakmaya karar ver-
dim. Yakın tarihimize birinci elden tanıklık eden bir
büyük gazetecinin notlan aracılığiyla "büyükleri-
mizi", bizleri yönetenleri, bugünümüzü ve gelece-
ğimiziyönlendirenleriyakından, çok yakından, faz-
la yakından tanıyorsunuz okurken. Korkuyla kan-
şık bir acı güldürüye dönüşüyor yakın tarih. Hepi-
miz, aklı başında herkes Sayın Arcayürek'e gönül-
den bir teşekkür borçludur. Şimdi kukumav kuşu
gibi oturdum altıncı cildi bekliyorum! lyi pazariar
sevgiliokur. • -
Yönetmen Robert EnıHco öMü
• PARİS (AA) - Fransız film yönetmeni
Robert Enrico Paris'te 69 yaşında öldü.
Fransa'nın kuzeyindeki Lievin kasabasmda
1931 yılında Italyan bir göçmen ailenin çocuğu
olarak dünyaya gelen Enrico, film kariyerine
bir dizi kısa film çekimiyle başladı.
'La Riviere du Hibou'adlı fıhniyle 1962
yılında Cannes Fihn Festivali'nde 'Altın
Pahniye' ödülü kazanan yönetmen, 2 yıl sonra
'En lyi Kısa Film' dalında Oscar abnıştı.
Robert Enrico, 1960'h yıllann ortasmda uzun
metrajlı fılmler yapmaya başladı ve bu
çalışmalannın bir çoğu Fransa'da büyük başan
sagladı.Yönetmenin en önemli filmleri
arasında, 'Les Grandes Gueules', 'Les
Aventuriers ' ve 1976 yılında, Fransa'da sinema
daluıda en iyi filmlere verilen 'Sezar' ödülünü
aldığı 'Le Vieux Fusil' bulunuyor.
BUGÜN
• CEMAL REŞtT REY'de saat 20.00'de Los
Activos Flamenko Topluluğu'nun konseri
dınlenebilir. (232 98 30)
• BEYKOZ KONAKLARISOSYAL
TESİSLER CAFE'de saat 11.00-16.00'da
Neşet-Nüket Ruacan'ın konseri gercekleşecek.
(216 539 00 39)