Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 ŞUBAT 2001PAZAR
10 P A Z A R J L A Z J L L A R I dishab@cumhuriyet.com.tr
'Şarkıcı Soytan' Trenet de 'külah' çıkardı"Le Fou Chantant / Şarkı Söyleyen Deli,
Kaçık veya Soytan" Fransız şarkıcılığının son
devi olduğu söylenen Charles Trenet'ye
(Trene okunur) takılmış en ünlü Iakaptı. 18
Mayıs 1913'te Narbonne'da Fransız-Ispanyol
kanşımının tipik örneği Katalan kökenli,
müzik meraklısı noter bir babanın oğlu
olarak dünyaya geldiğinde, hiç kimse bu
bebeğin 20. yüzyıl Fransız müziğine
damgasını vurabileceğini kestiremezdi.
Geçen pazan pazartesiye bağlayan gece (bir
noktada kendi eliyle) 88 yaşına birkaç hafta
kala hayata gözlerini yumduğunda
"kamuoyu"nun gösterdiği ilgiyi ise kendisi
de hayal edemezdi. TV'lerin, 30 dakikalık
akşam 20.00 haberlerinin 28 dakikasıru
ayırması; radyoların yayınlannı devamlı
ayırması, günlük gazete ve diğer süreli
yayınlann kapaklannı, manşetlerini bir
"Soytan Şarkıcrya ayırması, ekler
dağıtmalan; devlet büyûkleri ve "ileri
gelenler'' ile "karar veridler silsilesTnin
birbirleriyle yanşırcasına "Sanat Güneşi''
(Bu ismi sanatçıya 2 hafta önce, "VTctoires de
la Musique
rı
ödülleriyle yılın en başanlı
albüm sahibi ve şarkıcısı seçilen 83'lük
delikanlı Henry Salvador takmıştı. Aslında o
"Müziğin Güneş Kraü" ifadesini
kullanıyordu. Biz haddimiz olmayarak
uyarladık.) hakkında demeçler vermeleri,
olsa olsa General De GauDe'ün (Fransızlann
çağdaş atası) vefatı sonrasıyla (1969)
karşılaştınlabilecek bir "olgu*'ydu.
"Ebediyerin ŞairT, "Yüzyıhn Şartaasr,
"Trenet Efsanesi", "Dans Eden Ölûm", "Bir
Devrimcinin Ölümü", "Arük Sevinç-Neşe-
Keyif Yok", "Artık Hûzün Var", "Şarkı
Öksüz™ başlıklan, Trenet'nin ardından
kullanılan onlarca ifadeden birkaç seçme.
Gerek mesleki yaşamının başmdan kamuya
mal olmuş eşcinsellik tercihi, gerek 2. Dünya
Savaşı sırasında, gerekse de daha yakın
dönemlerdeki siyasi yakınlıklan ve tavırlan
bu sıra dışı insanın Fransa tarihinin çok
sayıda "en" popüler melodisini imzalamasını
önlemedi. 15 yaşından itibaren toplumun ağır
basan değerlerine "ayktn" gözüken Trenet,
aslında her devirde hem sosyal, hem politik
PARIS
UĞUR
HÜKÜM
açılardan hem de
sanat açısından
merkezde, iktidarda
olmayı başarmış bir
kişilik. 16yaşında
annesi ve Alman
sinemacı üvey
babasıyla Berlin'de
geçirdiği günler onu
belirli bir siyasi hassasiyete yaklaştırırken bu
yakınlığı 2. Dünya Savaşı'nda işgalci
Almanlar ve Maurice Chevaner, Edith Piaf
(Bu sanatçılar örneğin Alman gönüllü (!)
çalışma kamplannda -aslında hapishaneler-
çalıştınlan Fransızlara "moraT konserleri
gibi faaliyetlere katılmışlar) gibi bazı
sanatçılarla "işbiriikçi Vichy" hükümetiyle iç
içe yaşamasuu kolaylaştırmış, ancak
1943'ten itibaren "direnişçüer'' ile
dayanışmasmı da engellememişti. Veya
1970'lerde siyah ırka karşı sarf ettiği
neredeyse ırkçı sözlere rağmen, "Şarkıcı
Soytan", sosyalist cumhurbaşkanı adayı
François Mıtterrand'a "desteğmi" ve
Sosyalist Partisi'nin Jack Lang gibi "epeyce"
önde gelenlerinden "dosthığunu"
esirgemiyor. Ressam (annesince gerçek
mesleği), yazar, şair, gazeteci, sinema
asistanı gibi sıfatlarla başlayan mesleki
hayatmda dönûm noktası, Isviçreli piyanist
Johnny Hass ile oluşturduğu "ildK" oluyor.
Kendi bestelerini yorumlamadığı gösteriler
ve konserlere başlıyor. Vefat ettiğinde Telif
Haklan Dairesi'ne kayıtlı, tescilli 900'e
yakın bestesi olan Trenet, hiç solfej
bilmezken örneğin Berlin'de tanıştığı Kurt
Wafl ve George Gershwin'in etkisiyle
kendine has "hafif
T>
bir "jazzy/svHng"
havasını, Fransız şarkı geleneğine katmay»
başanyor. Bazı mûzik tarihçileri ve
eleştirmenler, Trenet'yle gerçek anlamda
popüler, "hafîf Fransız müzigrnın
doğduğunu ileri sürüyor. On beş bestesi
dünya müzik tarihinin en çok yorumlanan ve
en sevilen parçalan arasmda yer alırken "La
Mer/Deniz" adlı bestesinin onlarca dilde tam
4230 farklı yorumunun yapıldığı saptamyor.
10 yü öncesine kadar "Fransabesk" (!)
Yaşasın,
sonunda
'manşetteyiz'
LONDRA
ZAFER
ARAPKtRLt
Gurbetçi
psikozu
işte...
Yaşadığmız
yabancı
ülkenin
basınında
neden
"sevgffi
vatanınız ile ilgpUL, iki sabrcık da olsa
bir haber çıkmaz* diye tasalanıp
durursunuz. Hele ki, benim gibi her
sabah 15 tane gazetenin içine
gömülüp, bir o kadar web sitesinde
sıkıcı bir "domdoad" cefası
çekiyorsanız, sonuçta tek satır bir
şeyle karşılaşmadığınızda büyük bir
hayal kınklığı yaşarsınız.
"Yok abi! Bu herifkr bizi adam
yerine koymuyor. Dönyada neler olup
birtiği bunlaruı umurunda bik değiL
Hele ki benim memleketimi hiç
iplemiyorlar. O yüzden, gazeteierde
haber olabflmek için ancak çok
büyük bir doğai fclaket gerekiyor''
deyip kahrolur ve gününüzü
zehredersiniz. Oysaki bu ülkelerde
olup biten hemen hemen her şey, bir
köylünün köpeğini ısırması, bir
sanatçının ünlü bir film galasında
giydiği kostüm, bir politikacımn
trafıkte kırmızı ışıkta geçtiği için
ceza alması filan, bunlann hepsi
bizim gazetelerimiz için haberdir.
Hatta, gurbetçi-habercilerin değer
görüp geçmedikleri durumlarda,
haber merkezlerinden "firça"
yenilmeye neden olacak "atianmış
haber"dir...
Fakat, o da ne? Günlerdir gâvur
basını işı gücü bırakmış canım
memleketimden söz ediyor. Canım
memleketimin parasına ne olmuş,
canım memleketimin borsasında
neler olmuş, canım memleketimin
politikacılanndan hangisi hangisine
ne fırlatmış, en ince detayına kadar,
sütunlar dolusu, sayfalar dolusu
malzeme ile dolu. Anlı şanlı Batı
basını, Financial Times'ından The
Times'ına, Wall Street Journal'ından
The Daily Telegraph'ına, başmakale
köşelerini bile bize ayırmışlar.
Neler oluyor? Bizi sonunda
"keşfettüer" mi? Önemimizi aniden
"kavradılar" mı? Bizim
sorunlanmıza "üzülüyor" ve "Ya
bunlann başına bir şey geiir de
aranuza alamazsak" diye endişe
içine mi düştüler?
Ah keşke! Dünyanın en hızlı
büyüyen ve günlük hatta birkaç
saatlik spekülasyonlarla paralannı en
hızlı büyüten Istanbul borsasuıda,
"bas parayı al karoyu" sistemiyle
oynadıklan ve bir gecede "bavulla
banknot ticaretT çevirdiği
kameralara yakalanan Las Vegas
kumarhanesi benzeri "rulet oynatan"
bankalanmıza yatırdıklan paralann
derdindeler.
Kendi başkentlerinde yazdıklan
sahte reçetelerin komaya soktuğu
hastanın can çekişmesini keyifle
seyreden katil doktorlar gibi acımasız
bir soğukkanhlıkla "Hımmm,
batanuz eks ohnak üzere_"
teşhisleri koymanın uğraşı içindeler.
Sevgili memleketime ilgileri,
"ayakkabısını bile kendisi
bağlavamayacak kapasitede"
politikacılann "iki damla gözyaşı"nı,
alay ederek haber yapmaya gelince
fevkalade artar. "Kriz var, bunalım
var, işte bunlann resmi budur"
başlıklan, zaten çekmecelerinde
hazırdır. Ama, yine de haklannı
yemeyelim... O başlıklan dizen
makineler, ne yazık ki Çankaya'da,
Oran'da, Tahtakale'de, Ikitelli'de,
yani binlerce kilometre ötededir.
İsveç
Palme'yi
anıyor
Isveç'in bir suikasta kurban
giden eski başbakanı Oktf
Pahne, 28 Şubatta
anılacak. Palme, 28 Şobat
1986'da,başkent
Stockhohn'de, eşiyle
sineınadan çüap evine
doğnı yûrürken silahlı
sakhrganlar taranndan
öldürülmüştü. tsveç'in
sosyal demokrat
başbakanınm öldürülmesm
dekisırperdesibilâ
kaldınlamadı. Palme
suikast, çözükmeyen
cinayetlerden biri oldu.
15 yil öncesini yansıtan
fotoğrafta, OiofPatane'nin
ölümünden bir gün sonra,
katiedfldiği yerde gece
dûzenienentörenyer abyor.
(Fotoğraf: REUTERS)
olduğu gerekçesiyle "Şarkıcı Soytan"ya
sürekli giydiren komünistler, bugün
Trenet'nin Fransız müziğinde "devrim"
yaptığını gazetelerinin birinci sayfasmdan
manşet olarak veriyorlar. 1930'lardan beri
kafasına ters taktığı şapkasıyla palyaço
havalannı ve uslanmaz/yaşlanmaz çocuk
edalarını asla bırakmayan Fransız müzik ve
gösteri dünyasmın iflah ohnaz "Peter Pan"ı,
1938-1943 arasında 10 da film çeviriyor.
Sonra kendini yalnızca müziğe hasrediyor.
Son derece basit sözcüklerle bezenmiş
şiirlerinden bestelediği şarkılar en azından üç
nesli "beşikten mezara" taşıyor.
"ffidefe/Sadık" şarkısını ithaf ettiği doğduğu
topraklara olan olağanüstü sadakati, geçen
hafta yakılan küllerinin (vasiyetine göre)
doğduğu kent Narbonne'daki aile
mezarlığında annesinin yamna gömühnesiyle
bir kez daha kanıtlandı. Onomatope (ses
yansımalan, gürültü taklitleri) yöntemiyle
geliştirdiği nakaratlan, terennürnleri dillere
destan oluyor. Sözgelimi "Boum":
"Saat edertik-tak-tik-tik,
Göl kuşlan şaknr pik- pak-pik-pik,
Küçûk hinditer der glu- glu-glu,
Gfizel çanlar çalar ding- deng-dong
Ama-. bum
Kalplerimiz ettiğinde bum - •
Onunla ber şey eder bum
Ve aşk uyanır bum
Bum
Tüm dünya eder bum
Onunla her şey bum
Kalbimiz etfj mi bum
Bum bum!"
1993'te sekseninci yaşgünü, Fransa'da
ulusal bayram gibi kutlanmıştı.
18 Şubat günü gece yansını az geçe son
şaklabanlığmı yapıp son kez külahı
devirdiğinde "L'Ame des Proetes/Şairlerin
Ruhunu" okuyordu:
"Şairler yıtirüdikten
uzun zaman, uzun zaman, uzun zaman
sonra bile
şiirieri konuşulacaktır, sürtecektir
sokaklarda,
Birazdalgın
vazarmı bilmeksizin
şarkılarnn söyleyecekler
yığmlar
kaiplerinin niçüı çarpnğmı
bümcksizin"...
Hadi oradan "Şarkıcı Soytan", koca şair
sende! Toprağın bol ve için rahat olsun,
daha yüzyıllarca dınlşneceksın...,
Hollanda-Belçika-Türkiye hatüGeçen hafta sonu Süreyva
DaMiicuoğiu, Mehmet Özbek ve Ali
Ekber Çiçek konserini izlemek üzere
eşimle birlikte Amsterdam'daydık.
Şubat, mart, nisan ve mayıs aylan
boyunca Hollanda'nın 10 ayn
kentindeki etkinliklerle dûzenienen
Türkiye Festivali'nde ülkemizin
"Doğu ile Ban arasında köprü"
olduğu vurgulanacak. Sabahat
Akidraz ve Yunan sanatçılann . •
oluşturduğu Anadolu Feneri grubu,
Tombaz topluluğu tango konseri ve
Nurhan Damcıoğlu kantolan, Musa
Eroğlu ve Alevi semah grubu, Okay
Temiz Orkestrası (Mehter Marşı da
çalacaklar). Adnan Şenses, Müjdat
Gezen ve Roterdamlı Bındallı folklor
ekibi "Türkiye'deki farklı küitürei
renlderin uyumunun oluşturduğu
zenginliği" önyargılı Batılıya
anlatmaya çalışırken ünlü fotoğraf
sanatçımız Ara Gürel de 6 Mart-2
Nisan tarihleri arasında
Amsterdam'da açacağı sergide,
"Türk toplumsal yaşamının çoksesli
sosyoetnik \apısının
gözler önüne
serecek. Hollanda'da başanlı
etkinlikleriyle dikkat çeken
KULSAN'm (Kültür Sanat Vakfi)
çabalanyla gerçekleşen Türkiye
Festivali'nde Büient Akso>, Melih
Duygulu ve Can Kozanoğhı'hun
katılacağı panelde "Türkiye ve Ban
Avrupa arasındaki küitürei etkfleşün"
elealınacak. MuratBardakçıyia
Cem Bahar Osmanlı müzik mirasını
ve müziğimizdeki çokkültürlülüğü,
Orfıan Gencebay ve Murat Betge ise
arabesk müzik konusunu tartışacaklar.
Amsterdam Tropeninstitut
Tiyatrosu'na Süreyya Davufcuoğhı,
Mehmet ÖOttk ve Ali Ekber Çiçek
konserini izlemek üzere adım
attığımızda davul zurna ekibiyle
karşılandık. Tıpkı köy düğünlerinde
misafırlerin karşılandığı gibi. Daha
konser başlamadan coşan Hollandalı
ve Türkler oynamaya başlamışlardı
bile. Konser ise sözcüğün tam
anlamıyla bir ezgi cümbüşüydü.
Karadeniz, Kerkük ve Anadolu Alevi
müziğinin Mehmet Özbek eli değdiği
fark edilen birlikteliğinden doğan
güzellik görülmeye değerdi. Ancak
Sabahat Akkıraz ve Jasperina de Jong
konserini kaçırdığıma üzülmedim
desem yalan olur. Bu iki dev kendi
parçalannın yanında birbirlerinin
eserlerini de seslendirmişler.
Akkiraz'ın bazı türküleri Hollandaca
olarak De Jong tarafmdan, De Jong'ın
bazı parçalan da Türkçe olarak
Akkiraz tarafından yorumlanmış.
Dünyanın küçük olduğu, henüz
küreselleşme ortalarda yokken
dilimize girmişti. Amsterdam
ziyarerimizde bunu bir kez daha
kanıtlamış olduk. Davul zurna
eşliğinde İconserin başlamasını
beklerken 10 küsur yıl önce
Ankara'daki üniversiteli mizahçılarla
çıkardığunız amatör mizah dergisi
denememizde yer alan bir çizer
arkadaşıma rastladık. Hollanda'ya
yerleşmiş. Eski günleri andık. Konser
sonrası sohbeti daha da koyulaştırdık.
Sohbete biraz daha devam etseydik
neredeyse hemen oracaktı iki dilli bir
mizah dergisi çıkaracaktık.
Arkadaşımla "Avrupah Türklerin
sorunlanyla Ugili bir karikatür sergisi
açması" konusunda anlaştık. Ufukta
Türkiye Festivali'ndeki ilginç
etkinlikler nedeniyle önümüzdeki
aylarda Hollanda ziyaretleri
görünüyor. Ancak bu Belçika'da
BRUKSEL
ERDtNÇ
UTKU
yaşadığımız gerçeğini göz ardı
ettirmesın. Belçika Ulusal Havayollan
kuruluşu SABENA'nnı ekonomik
krizle boğuştuğu şu günlerde, Belçika
Merkez Bankası Başkanı Guy
Quaden sunduğu yılık raporunda,
"geçen yıl Belçika ckonomisinin Euro
böigesi ortalamasmdan daha iyi bir
performans göstererek yüzde 3.9
buyüdüğünü" açıkladı. Aynı yıl
ihracat yüzde 10, hane halkı geliri
yüzde 2.5 ve tüketim yüzde 2.9 arttı.
Tam 40 yıldır rastlanmayan bir rekor
kınlarak 68000 yeni iş olanağı
yarahldı. Quaden kamu borçlannın
düzene sokulmasından da memnun.
Yahıız petrol fiyatlanndaki artış ve
ABD ekonomisindeki durgunluk
konusunda kaygılı. Enflasyon
konusunda da pek sevinemiyor
başkan: Belçika enflasyonu Euro
böigesi ortalamasından yüzde 2.9
daha fazla. Merkez Bankası'na göre
kadınlar, yaşlılar ve eğitim düzeyi
düşük Belçikahlara iş sağlamaya
yönelik önlemler alınmalı ve kamu
borçlan daha da azaltıunalı. Quaden
başan çıtasım daha da yükseltmek
istiyor. Başkan'a göre Belçika Kuzey
Avrupa örneğini izlemeli ve zaten
bunu da yapabilecek güçte.
Belçika'nın sığınmacılann ve
kaçaklann çekim merkezi olmasının
olumlu ekonomik gelişrnelerle ilgisi
var mı dersiniz? Hafta içinde yerel ve
federal polisin Belçika çapında 140
Pakistanlı benzin istasyonu
işleticisinin evine baskın yaparak
aramasını ve 10 kaçak Paİustanhnın
tutuklanmasını nasıl açıklamalı
öyleyse. Savcılık Pakistanh Khan
ailesine ait ucuzcu benzin
istasyonlannın Pakıstan'dan
Belçika'ya kaçak olarak adam
sokulmasında paravan olarak
kullanıldığından şüpheleniyor. Bunun
bir tür insan ticareti ağı ohnasından
korkuluyor. Zaten kaçak Kazaklan ve
Ukraynalılan askeri uçağa doldurup
ülkelerine postalamak artüc
Belçika'da sık rastlanan bir uygulama.
Geçen yıla ilişkin ekonomik
göstergeler dışmda birkaç ilginç
gelişme daha dikkatimi çekti:
Belçika'da Viagra hapı tüketimi rekor
artışla yanm milyona ulaştı.
Brüksel'de bir sorgu yargıcınm geçen
yıl haber kaynağını açıklamayan La
Derniere Heure gazetesinden Phiüppe
Creteur adlı muhabirin telefonlannı
dinlettiği ortaya çıktı. (Gazeteciler
Cemiyetine göre yargı. gazetecilerin
haber kaynağını koruma hakkını
tanımıyor. Bu da AvTupa İnsan
Haklan Mahkemesi'nin 1996 yılında
lngilız gazeteci VVUüam Goodwin
başvurusu üzerine verdiği haber
kaynağını saklı tutma ile ilgili
bağlayıcı karara aykın.) Brüksel'de
trafik kazalannda can verenlerin üçte
birinin yayalar olduğu saptandı. Bu
oran Belçika'nın diğer bölgelere göre
beş kat daha fazla. Ancak Brüksel
yoğun şehiriçi trafiği yüzünden hız
yapılamaması nedeniyle sürücüler
açısından diğer bölgelere oranla daha
güvenli. Yolunuz Brüksel'e düşerse
ve canınız da tathysa sokağa
çıkmadan önce 5 kat daha fazla
düşünmemiz gerek. Hollanda'daki
konser sonunda Süreyya Davulcuoğlu
"Geünişsin Hollanda'ya / Almışsm bir
araba / Deden çank giyerdi / Bunlan
unuttun mu" diyerek -hiç de yeri ve
zamanı değilken- Alamancı
mantığına bir gönderme yapnuştı.
Ancak görülen o ki Avrupa
kentlerinde otomobille dolaşmak yaya
gezmekten çok daha güvenli.
Deli dalgalar ve istiridyedeki okyanus kokusu
Her ne kadar, "Eski bir İspanyol sahfl
kasabasrymış, rurizm sayesinde kent olmuş"
dense de La Coruna gerçekten insanı etkileyen
bir görüntüye sahip. Eğer ütopik davranıp
Atlantik Okyanusu'ndan deniz yolu ile
Coruna'ya vamıa niyetinde değilseniz,
Avrupa'yı, hatta hatta tüm Ispanya'yı bir
ucundan diğerine kat etmek zorundasınız.
Hele vaktiniz ve biraz da paranız var ise
hızınızı alamayıp Porto'ya, yani Portekiz'e
bile gidersiniz, sahilin göz alıcı güzelliğine
kapılıp. Gerçi La Coruna'ya sadece deniz ve
karayolu ile gidilmiyor. Madrid'den 1.5,
Barcelona'dan da 2 saatlik bir uçuşla önce
Santiago bölgesine, oradan da 55-60
kilometrelik bir aktarma ile okyanusa
ulaşu^ınız. Ama dönüş biraz etkiler sizi.
Aracınız La Coruna'nın sahilinden aynlıp
üzüm bahçelerinın arasındaki otoyolda
süzüJürken bir gün önce yediğiniz okyanus
lezzetleri aklınıza gelir. Eğer
yanında 70'lik bir Albina (kırmızı
şarap, ama insanın ağzını
burmuyor) ve karşıruzda da 2 eski
dost var ise deniz üriinlerinin tadı,
şarapla pekişiverir. Hatta balıklı
böreğin 'bize göre değişik' yapısı
bile keyfınizi kaçırmaz. En çok da _ _ _ ^ _
okyanusun tuzlu suyunu
hissettiğiniz istiridyeler geçer gözünüzün
önünden. "Acaba bir gün daha mı
kakaydnn?" dersiniz tarifeli uçağınıznı
kalkmasına 1.5 saat kala. Ardından yine dalar
gidersiniz Matador (Mezbaha) Sahili'ni döven
deli dalgalara bakarken. Acaba, 300 yıl önce
La Coruna'ya sahip ohnak isteyen Portekizli
korsan ben miydim, diye düşünürsünüz.
Yanmay biçimindeki La Coruna'mn okyanusa
açılan penceresi için yapılan savaşlar canlanır
gözünüzün önünde. Tepelere kurulu toplann
LA CORUNA
dövdüğü sahil, kalyonlanm atış
mesafesine yaklaştırmaktansa
küçük, ama hızlı sandallarla sahile
inmek isteyen denizciler, kuru
kafa işaretli bayrak. Bir bacağını
şarapnele kurban veren kör
kaptan; belki fitoılerden alıntı
sahne yorumu yapılabilir bu
ifadeler üzerine, ama o sahilin,
Matador Sahili'nin nice deniz savaşına sahne
olduğunu tahmin etmek için çok iyi tarihçi
olmaya inanın hiç gerek yok.
Ve îspanya ile Portekiz arasındaki dostane
ohnayan ilişkilere de "Ne gereği var?"
demezsiniz. Çünkü ister ispanyol olun ister
Portekizli, o sahile sahip ohnak için inanın
mücadelenizi verirsiniz, hangi dönemde
olursamz olun.
Günümüze dönersek; La Coruna, tüm tatilciler
için cennet. Otel fıyatlannın çok pahalı
ohnadığını söylersek abartmış olmayız.
Anlaşamamak gibi bir sorun ise asla
yaşamazsmız, çünkü bildiğiniz 3-5 kelime
rngilizce ya da Fransızca ile inanın La
Coruna'da çevirmenlik bile yapabilirsiniz.
îspanyolca doğal olarak kullanılan dil, ancak
kente akın eden Kolombiyah, Kübalı,
Salvadorlu ile anlaşmak, îspanyolca
konuşsanız bile zor. Yine de insanlann gülen
yüzleri sizi mutlu edecek bir ortam yaratıyor.
Yiyecek mi? O da sorun değil, mutfağı
özellikle deniz ürünü sevenler için bulunmaz
bir nimet. Balık sevmez misiniz? O zaman
Italyan lokantalan ya da asla uğramadığun (!)
Istanbul Kebapçısı bile damak zevkinize
sanıyorum değişik seçenekler sunar.
1. sınıf taksilerle ucuza kent turu yapıp
Matador Sahih'ne bakan tepedeki müze/e de
gidebilir, La Domus'un önünde fotoğraf
çektirebilirsiniz...