25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 ŞUBAT 2001PAZAR 10 P A Z A R J L A Z J L L A R I [email protected] 'Şarkıcı Soytan' Trenet de 'külah' çıkardı"Le Fou Chantant / Şarkı Söyleyen Deli, Kaçık veya Soytan" Fransız şarkıcılığının son devi olduğu söylenen Charles Trenet'ye (Trene okunur) takılmış en ünlü Iakaptı. 18 Mayıs 1913'te Narbonne'da Fransız-Ispanyol kanşımının tipik örneği Katalan kökenli, müzik meraklısı noter bir babanın oğlu olarak dünyaya geldiğinde, hiç kimse bu bebeğin 20. yüzyıl Fransız müziğine damgasını vurabileceğini kestiremezdi. Geçen pazan pazartesiye bağlayan gece (bir noktada kendi eliyle) 88 yaşına birkaç hafta kala hayata gözlerini yumduğunda "kamuoyu"nun gösterdiği ilgiyi ise kendisi de hayal edemezdi. TV'lerin, 30 dakikalık akşam 20.00 haberlerinin 28 dakikasıru ayırması; radyoların yayınlannı devamlı ayırması, günlük gazete ve diğer süreli yayınlann kapaklannı, manşetlerini bir "Soytan Şarkıcrya ayırması, ekler dağıtmalan; devlet büyûkleri ve "ileri gelenler'' ile "karar veridler silsilesTnin birbirleriyle yanşırcasına "Sanat Güneşi'' (Bu ismi sanatçıya 2 hafta önce, "VTctoires de la Musique rı ödülleriyle yılın en başanlı albüm sahibi ve şarkıcısı seçilen 83'lük delikanlı Henry Salvador takmıştı. Aslında o "Müziğin Güneş Kraü" ifadesini kullanıyordu. Biz haddimiz olmayarak uyarladık.) hakkında demeçler vermeleri, olsa olsa General De GauDe'ün (Fransızlann çağdaş atası) vefatı sonrasıyla (1969) karşılaştınlabilecek bir "olgu*'ydu. "Ebediyerin ŞairT, "Yüzyıhn Şartaasr, "Trenet Efsanesi", "Dans Eden Ölûm", "Bir Devrimcinin Ölümü", "Arük Sevinç-Neşe- Keyif Yok", "Artık Hûzün Var", "Şarkı Öksüz™ başlıklan, Trenet'nin ardından kullanılan onlarca ifadeden birkaç seçme. Gerek mesleki yaşamının başmdan kamuya mal olmuş eşcinsellik tercihi, gerek 2. Dünya Savaşı sırasında, gerekse de daha yakın dönemlerdeki siyasi yakınlıklan ve tavırlan bu sıra dışı insanın Fransa tarihinin çok sayıda "en" popüler melodisini imzalamasını önlemedi. 15 yaşından itibaren toplumun ağır basan değerlerine "ayktn" gözüken Trenet, aslında her devirde hem sosyal, hem politik PARIS UĞUR HÜKÜM açılardan hem de sanat açısından merkezde, iktidarda olmayı başarmış bir kişilik. 16yaşında annesi ve Alman sinemacı üvey babasıyla Berlin'de geçirdiği günler onu belirli bir siyasi hassasiyete yaklaştırırken bu yakınlığı 2. Dünya Savaşı'nda işgalci Almanlar ve Maurice Chevaner, Edith Piaf (Bu sanatçılar örneğin Alman gönüllü (!) çalışma kamplannda -aslında hapishaneler- çalıştınlan Fransızlara "moraT konserleri gibi faaliyetlere katılmışlar) gibi bazı sanatçılarla "işbiriikçi Vichy" hükümetiyle iç içe yaşamasuu kolaylaştırmış, ancak 1943'ten itibaren "direnişçüer'' ile dayanışmasmı da engellememişti. Veya 1970'lerde siyah ırka karşı sarf ettiği neredeyse ırkçı sözlere rağmen, "Şarkıcı Soytan", sosyalist cumhurbaşkanı adayı François Mıtterrand'a "desteğmi" ve Sosyalist Partisi'nin Jack Lang gibi "epeyce" önde gelenlerinden "dosthığunu" esirgemiyor. Ressam (annesince gerçek mesleği), yazar, şair, gazeteci, sinema asistanı gibi sıfatlarla başlayan mesleki hayatmda dönûm noktası, Isviçreli piyanist Johnny Hass ile oluşturduğu "ildK" oluyor. Kendi bestelerini yorumlamadığı gösteriler ve konserlere başlıyor. Vefat ettiğinde Telif Haklan Dairesi'ne kayıtlı, tescilli 900'e yakın bestesi olan Trenet, hiç solfej bilmezken örneğin Berlin'de tanıştığı Kurt Wafl ve George Gershwin'in etkisiyle kendine has "hafif T> bir "jazzy/svHng" havasını, Fransız şarkı geleneğine katmay» başanyor. Bazı mûzik tarihçileri ve eleştirmenler, Trenet'yle gerçek anlamda popüler, "hafîf Fransız müzigrnın doğduğunu ileri sürüyor. On beş bestesi dünya müzik tarihinin en çok yorumlanan ve en sevilen parçalan arasmda yer alırken "La Mer/Deniz" adlı bestesinin onlarca dilde tam 4230 farklı yorumunun yapıldığı saptamyor. 10 yü öncesine kadar "Fransabesk" (!) Yaşasın, sonunda 'manşetteyiz' LONDRA ZAFER ARAPKtRLt Gurbetçi psikozu işte... Yaşadığmız yabancı ülkenin basınında neden "sevgffi vatanınız ile ilgpUL, iki sabrcık da olsa bir haber çıkmaz* diye tasalanıp durursunuz. Hele ki, benim gibi her sabah 15 tane gazetenin içine gömülüp, bir o kadar web sitesinde sıkıcı bir "domdoad" cefası çekiyorsanız, sonuçta tek satır bir şeyle karşılaşmadığınızda büyük bir hayal kınklığı yaşarsınız. "Yok abi! Bu herifkr bizi adam yerine koymuyor. Dönyada neler olup birtiği bunlaruı umurunda bik değiL Hele ki benim memleketimi hiç iplemiyorlar. O yüzden, gazeteierde haber olabflmek için ancak çok büyük bir doğai fclaket gerekiyor'' deyip kahrolur ve gününüzü zehredersiniz. Oysaki bu ülkelerde olup biten hemen hemen her şey, bir köylünün köpeğini ısırması, bir sanatçının ünlü bir film galasında giydiği kostüm, bir politikacımn trafıkte kırmızı ışıkta geçtiği için ceza alması filan, bunlann hepsi bizim gazetelerimiz için haberdir. Hatta, gurbetçi-habercilerin değer görüp geçmedikleri durumlarda, haber merkezlerinden "firça" yenilmeye neden olacak "atianmış haber"dir... Fakat, o da ne? Günlerdir gâvur basını işı gücü bırakmış canım memleketimden söz ediyor. Canım memleketimin parasına ne olmuş, canım memleketimin borsasında neler olmuş, canım memleketimin politikacılanndan hangisi hangisine ne fırlatmış, en ince detayına kadar, sütunlar dolusu, sayfalar dolusu malzeme ile dolu. Anlı şanlı Batı basını, Financial Times'ından The Times'ına, Wall Street Journal'ından The Daily Telegraph'ına, başmakale köşelerini bile bize ayırmışlar. Neler oluyor? Bizi sonunda "keşfettüer" mi? Önemimizi aniden "kavradılar" mı? Bizim sorunlanmıza "üzülüyor" ve "Ya bunlann başına bir şey geiir de aranuza alamazsak" diye endişe içine mi düştüler? Ah keşke! Dünyanın en hızlı büyüyen ve günlük hatta birkaç saatlik spekülasyonlarla paralannı en hızlı büyüten Istanbul borsasuıda, "bas parayı al karoyu" sistemiyle oynadıklan ve bir gecede "bavulla banknot ticaretT çevirdiği kameralara yakalanan Las Vegas kumarhanesi benzeri "rulet oynatan" bankalanmıza yatırdıklan paralann derdindeler. Kendi başkentlerinde yazdıklan sahte reçetelerin komaya soktuğu hastanın can çekişmesini keyifle seyreden katil doktorlar gibi acımasız bir soğukkanhlıkla "Hımmm, batanuz eks ohnak üzere_" teşhisleri koymanın uğraşı içindeler. Sevgili memleketime ilgileri, "ayakkabısını bile kendisi bağlavamayacak kapasitede" politikacılann "iki damla gözyaşı"nı, alay ederek haber yapmaya gelince fevkalade artar. "Kriz var, bunalım var, işte bunlann resmi budur" başlıklan, zaten çekmecelerinde hazırdır. Ama, yine de haklannı yemeyelim... O başlıklan dizen makineler, ne yazık ki Çankaya'da, Oran'da, Tahtakale'de, Ikitelli'de, yani binlerce kilometre ötededir. İsveç Palme'yi anıyor Isveç'in bir suikasta kurban giden eski başbakanı Oktf Pahne, 28 Şubatta anılacak. Palme, 28 Şobat 1986'da,başkent Stockhohn'de, eşiyle sineınadan çüap evine doğnı yûrürken silahlı sakhrganlar taranndan öldürülmüştü. tsveç'in sosyal demokrat başbakanınm öldürülmesm dekisırperdesibilâ kaldınlamadı. Palme suikast, çözükmeyen cinayetlerden biri oldu. 15 yil öncesini yansıtan fotoğrafta, OiofPatane'nin ölümünden bir gün sonra, katiedfldiği yerde gece dûzenienentörenyer abyor. (Fotoğraf: REUTERS) olduğu gerekçesiyle "Şarkıcı Soytan"ya sürekli giydiren komünistler, bugün Trenet'nin Fransız müziğinde "devrim" yaptığını gazetelerinin birinci sayfasmdan manşet olarak veriyorlar. 1930'lardan beri kafasına ters taktığı şapkasıyla palyaço havalannı ve uslanmaz/yaşlanmaz çocuk edalarını asla bırakmayan Fransız müzik ve gösteri dünyasmın iflah ohnaz "Peter Pan"ı, 1938-1943 arasında 10 da film çeviriyor. Sonra kendini yalnızca müziğe hasrediyor. Son derece basit sözcüklerle bezenmiş şiirlerinden bestelediği şarkılar en azından üç nesli "beşikten mezara" taşıyor. "ffidefe/Sadık" şarkısını ithaf ettiği doğduğu topraklara olan olağanüstü sadakati, geçen hafta yakılan küllerinin (vasiyetine göre) doğduğu kent Narbonne'daki aile mezarlığında annesinin yamna gömühnesiyle bir kez daha kanıtlandı. Onomatope (ses yansımalan, gürültü taklitleri) yöntemiyle geliştirdiği nakaratlan, terennürnleri dillere destan oluyor. Sözgelimi "Boum": "Saat edertik-tak-tik-tik, Göl kuşlan şaknr pik- pak-pik-pik, Küçûk hinditer der glu- glu-glu, Gfizel çanlar çalar ding- deng-dong Ama-. bum Kalplerimiz ettiğinde bum - • Onunla ber şey eder bum Ve aşk uyanır bum Bum Tüm dünya eder bum Onunla her şey bum Kalbimiz etfj mi bum Bum bum!" 1993'te sekseninci yaşgünü, Fransa'da ulusal bayram gibi kutlanmıştı. 18 Şubat günü gece yansını az geçe son şaklabanlığmı yapıp son kez külahı devirdiğinde "L'Ame des Proetes/Şairlerin Ruhunu" okuyordu: "Şairler yıtirüdikten uzun zaman, uzun zaman, uzun zaman sonra bile şiirieri konuşulacaktır, sürtecektir sokaklarda, Birazdalgın vazarmı bilmeksizin şarkılarnn söyleyecekler yığmlar kaiplerinin niçüı çarpnğmı bümcksizin"... Hadi oradan "Şarkıcı Soytan", koca şair sende! Toprağın bol ve için rahat olsun, daha yüzyıllarca dınlşneceksın..., Hollanda-Belçika-Türkiye hatüGeçen hafta sonu Süreyva DaMiicuoğiu, Mehmet Özbek ve Ali Ekber Çiçek konserini izlemek üzere eşimle birlikte Amsterdam'daydık. Şubat, mart, nisan ve mayıs aylan boyunca Hollanda'nın 10 ayn kentindeki etkinliklerle dûzenienen Türkiye Festivali'nde ülkemizin "Doğu ile Ban arasında köprü" olduğu vurgulanacak. Sabahat Akidraz ve Yunan sanatçılann . • oluşturduğu Anadolu Feneri grubu, Tombaz topluluğu tango konseri ve Nurhan Damcıoğlu kantolan, Musa Eroğlu ve Alevi semah grubu, Okay Temiz Orkestrası (Mehter Marşı da çalacaklar). Adnan Şenses, Müjdat Gezen ve Roterdamlı Bındallı folklor ekibi "Türkiye'deki farklı küitürei renlderin uyumunun oluşturduğu zenginliği" önyargılı Batılıya anlatmaya çalışırken ünlü fotoğraf sanatçımız Ara Gürel de 6 Mart-2 Nisan tarihleri arasında Amsterdam'da açacağı sergide, "Türk toplumsal yaşamının çoksesli sosyoetnik \apısının gözler önüne serecek. Hollanda'da başanlı etkinlikleriyle dikkat çeken KULSAN'm (Kültür Sanat Vakfi) çabalanyla gerçekleşen Türkiye Festivali'nde Büient Akso>, Melih Duygulu ve Can Kozanoğhı'hun katılacağı panelde "Türkiye ve Ban Avrupa arasındaki küitürei etkfleşün" elealınacak. MuratBardakçıyia Cem Bahar Osmanlı müzik mirasını ve müziğimizdeki çokkültürlülüğü, Orfıan Gencebay ve Murat Betge ise arabesk müzik konusunu tartışacaklar. Amsterdam Tropeninstitut Tiyatrosu'na Süreyya Davufcuoğhı, Mehmet ÖOttk ve Ali Ekber Çiçek konserini izlemek üzere adım attığımızda davul zurna ekibiyle karşılandık. Tıpkı köy düğünlerinde misafırlerin karşılandığı gibi. Daha konser başlamadan coşan Hollandalı ve Türkler oynamaya başlamışlardı bile. Konser ise sözcüğün tam anlamıyla bir ezgi cümbüşüydü. Karadeniz, Kerkük ve Anadolu Alevi müziğinin Mehmet Özbek eli değdiği fark edilen birlikteliğinden doğan güzellik görülmeye değerdi. Ancak Sabahat Akkıraz ve Jasperina de Jong konserini kaçırdığıma üzülmedim desem yalan olur. Bu iki dev kendi parçalannın yanında birbirlerinin eserlerini de seslendirmişler. Akkiraz'ın bazı türküleri Hollandaca olarak De Jong tarafmdan, De Jong'ın bazı parçalan da Türkçe olarak Akkiraz tarafından yorumlanmış. Dünyanın küçük olduğu, henüz küreselleşme ortalarda yokken dilimize girmişti. Amsterdam ziyarerimizde bunu bir kez daha kanıtlamış olduk. Davul zurna eşliğinde İconserin başlamasını beklerken 10 küsur yıl önce Ankara'daki üniversiteli mizahçılarla çıkardığunız amatör mizah dergisi denememizde yer alan bir çizer arkadaşıma rastladık. Hollanda'ya yerleşmiş. Eski günleri andık. Konser sonrası sohbeti daha da koyulaştırdık. Sohbete biraz daha devam etseydik neredeyse hemen oracaktı iki dilli bir mizah dergisi çıkaracaktık. Arkadaşımla "Avrupah Türklerin sorunlanyla Ugili bir karikatür sergisi açması" konusunda anlaştık. Ufukta Türkiye Festivali'ndeki ilginç etkinlikler nedeniyle önümüzdeki aylarda Hollanda ziyaretleri görünüyor. Ancak bu Belçika'da BRUKSEL ERDtNÇ UTKU yaşadığımız gerçeğini göz ardı ettirmesın. Belçika Ulusal Havayollan kuruluşu SABENA'nnı ekonomik krizle boğuştuğu şu günlerde, Belçika Merkez Bankası Başkanı Guy Quaden sunduğu yılık raporunda, "geçen yıl Belçika ckonomisinin Euro böigesi ortalamasmdan daha iyi bir performans göstererek yüzde 3.9 buyüdüğünü" açıkladı. Aynı yıl ihracat yüzde 10, hane halkı geliri yüzde 2.5 ve tüketim yüzde 2.9 arttı. Tam 40 yıldır rastlanmayan bir rekor kınlarak 68000 yeni iş olanağı yarahldı. Quaden kamu borçlannın düzene sokulmasından da memnun. Yahıız petrol fiyatlanndaki artış ve ABD ekonomisindeki durgunluk konusunda kaygılı. Enflasyon konusunda da pek sevinemiyor başkan: Belçika enflasyonu Euro böigesi ortalamasından yüzde 2.9 daha fazla. Merkez Bankası'na göre kadınlar, yaşlılar ve eğitim düzeyi düşük Belçikahlara iş sağlamaya yönelik önlemler alınmalı ve kamu borçlan daha da azaltıunalı. Quaden başan çıtasım daha da yükseltmek istiyor. Başkan'a göre Belçika Kuzey Avrupa örneğini izlemeli ve zaten bunu da yapabilecek güçte. Belçika'nın sığınmacılann ve kaçaklann çekim merkezi olmasının olumlu ekonomik gelişrnelerle ilgisi var mı dersiniz? Hafta içinde yerel ve federal polisin Belçika çapında 140 Pakistanlı benzin istasyonu işleticisinin evine baskın yaparak aramasını ve 10 kaçak Paİustanhnın tutuklanmasını nasıl açıklamalı öyleyse. Savcılık Pakistanh Khan ailesine ait ucuzcu benzin istasyonlannın Pakıstan'dan Belçika'ya kaçak olarak adam sokulmasında paravan olarak kullanıldığından şüpheleniyor. Bunun bir tür insan ticareti ağı ohnasından korkuluyor. Zaten kaçak Kazaklan ve Ukraynalılan askeri uçağa doldurup ülkelerine postalamak artüc Belçika'da sık rastlanan bir uygulama. Geçen yıla ilişkin ekonomik göstergeler dışmda birkaç ilginç gelişme daha dikkatimi çekti: Belçika'da Viagra hapı tüketimi rekor artışla yanm milyona ulaştı. Brüksel'de bir sorgu yargıcınm geçen yıl haber kaynağını açıklamayan La Derniere Heure gazetesinden Phiüppe Creteur adlı muhabirin telefonlannı dinlettiği ortaya çıktı. (Gazeteciler Cemiyetine göre yargı. gazetecilerin haber kaynağını koruma hakkını tanımıyor. Bu da AvTupa İnsan Haklan Mahkemesi'nin 1996 yılında lngilız gazeteci VVUüam Goodwin başvurusu üzerine verdiği haber kaynağını saklı tutma ile ilgili bağlayıcı karara aykın.) Brüksel'de trafik kazalannda can verenlerin üçte birinin yayalar olduğu saptandı. Bu oran Belçika'nın diğer bölgelere göre beş kat daha fazla. Ancak Brüksel yoğun şehiriçi trafiği yüzünden hız yapılamaması nedeniyle sürücüler açısından diğer bölgelere oranla daha güvenli. Yolunuz Brüksel'e düşerse ve canınız da tathysa sokağa çıkmadan önce 5 kat daha fazla düşünmemiz gerek. Hollanda'daki konser sonunda Süreyya Davulcuoğlu "Geünişsin Hollanda'ya / Almışsm bir araba / Deden çank giyerdi / Bunlan unuttun mu" diyerek -hiç de yeri ve zamanı değilken- Alamancı mantığına bir gönderme yapnuştı. Ancak görülen o ki Avrupa kentlerinde otomobille dolaşmak yaya gezmekten çok daha güvenli. Deli dalgalar ve istiridyedeki okyanus kokusu Her ne kadar, "Eski bir İspanyol sahfl kasabasrymış, rurizm sayesinde kent olmuş" dense de La Coruna gerçekten insanı etkileyen bir görüntüye sahip. Eğer ütopik davranıp Atlantik Okyanusu'ndan deniz yolu ile Coruna'ya vamıa niyetinde değilseniz, Avrupa'yı, hatta hatta tüm Ispanya'yı bir ucundan diğerine kat etmek zorundasınız. Hele vaktiniz ve biraz da paranız var ise hızınızı alamayıp Porto'ya, yani Portekiz'e bile gidersiniz, sahilin göz alıcı güzelliğine kapılıp. Gerçi La Coruna'ya sadece deniz ve karayolu ile gidilmiyor. Madrid'den 1.5, Barcelona'dan da 2 saatlik bir uçuşla önce Santiago bölgesine, oradan da 55-60 kilometrelik bir aktarma ile okyanusa ulaşu^ınız. Ama dönüş biraz etkiler sizi. Aracınız La Coruna'nın sahilinden aynlıp üzüm bahçelerinın arasındaki otoyolda süzüJürken bir gün önce yediğiniz okyanus lezzetleri aklınıza gelir. Eğer yanında 70'lik bir Albina (kırmızı şarap, ama insanın ağzını burmuyor) ve karşıruzda da 2 eski dost var ise deniz üriinlerinin tadı, şarapla pekişiverir. Hatta balıklı böreğin 'bize göre değişik' yapısı bile keyfınizi kaçırmaz. En çok da _ _ _ ^ _ okyanusun tuzlu suyunu hissettiğiniz istiridyeler geçer gözünüzün önünden. "Acaba bir gün daha mı kakaydnn?" dersiniz tarifeli uçağınıznı kalkmasına 1.5 saat kala. Ardından yine dalar gidersiniz Matador (Mezbaha) Sahili'ni döven deli dalgalara bakarken. Acaba, 300 yıl önce La Coruna'ya sahip ohnak isteyen Portekizli korsan ben miydim, diye düşünürsünüz. Yanmay biçimindeki La Coruna'mn okyanusa açılan penceresi için yapılan savaşlar canlanır gözünüzün önünde. Tepelere kurulu toplann LA CORUNA dövdüğü sahil, kalyonlanm atış mesafesine yaklaştırmaktansa küçük, ama hızlı sandallarla sahile inmek isteyen denizciler, kuru kafa işaretli bayrak. Bir bacağını şarapnele kurban veren kör kaptan; belki fitoılerden alıntı sahne yorumu yapılabilir bu ifadeler üzerine, ama o sahilin, Matador Sahili'nin nice deniz savaşına sahne olduğunu tahmin etmek için çok iyi tarihçi olmaya inanın hiç gerek yok. Ve îspanya ile Portekiz arasındaki dostane ohnayan ilişkilere de "Ne gereği var?" demezsiniz. Çünkü ister ispanyol olun ister Portekizli, o sahile sahip ohnak için inanın mücadelenizi verirsiniz, hangi dönemde olursamz olun. Günümüze dönersek; La Coruna, tüm tatilciler için cennet. Otel fıyatlannın çok pahalı ohnadığını söylersek abartmış olmayız. Anlaşamamak gibi bir sorun ise asla yaşamazsmız, çünkü bildiğiniz 3-5 kelime rngilizce ya da Fransızca ile inanın La Coruna'da çevirmenlik bile yapabilirsiniz. îspanyolca doğal olarak kullanılan dil, ancak kente akın eden Kolombiyah, Kübalı, Salvadorlu ile anlaşmak, îspanyolca konuşsanız bile zor. Yine de insanlann gülen yüzleri sizi mutlu edecek bir ortam yaratıyor. Yiyecek mi? O da sorun değil, mutfağı özellikle deniz ürünü sevenler için bulunmaz bir nimet. Balık sevmez misiniz? O zaman Italyan lokantalan ya da asla uğramadığun (!) Istanbul Kebapçısı bile damak zevkinize sanıyorum değişik seçenekler sunar. 1. sınıf taksilerle ucuza kent turu yapıp Matador Sahih'ne bakan tepedeki müze/e de gidebilir, La Domus'un önünde fotoğraf çektirebilirsiniz...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle