18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 ŞUBAT 2001 CUMA 14 l. U K . [email protected] Ali Arif Ersen'den dünyanın en kalabalık kentlerinde çekilmiş fotoğraflar seçkisi: 'Fotoğrafi' Gözün ucu, partnağm ucu Yalın fotoğraflar ve her biri ancak doksan dokuzuncu bakışta kimi gizlerini açığa vuruyor! * .:;, • Ben büyük key ifle, günlerce baktım bu fotoğraflara. kışta kimi gizlerini açığa vuruyor! Calder'i gördüm. Sokaklan gördüm. Yağmuru, balığı, Ersen'm sanatı istiridyeyemeyi operayı gördüm. Geceyi gördüm, otelı gördüm. Ama ÖTİ&^İSJÎFE hepsinden çok, insancıl bir estetiğin gücünü gördüm. keyifle, günlercebaktımbu fotoğ- MEMET BAYDUR n u bir ^ e r e c 'a ^a sessizce önümü- raflara. Calder'i gördüm. Sokak- zesürüyor. Ersen'inresimlerigi- lan gördüm. Yağmuru, balığı, Bu fotoğraflar, insanlara gözü- ^ foto ğraflan da insanlarla dolu. operayı gördüm. Metroyu, kaldı- nü kırpmadan bakmayı bilen bir Yaşama sanatını adım adım, üs- nmı, kamyonu gördüm. Geceyi sanatçının fotoğraflan. tünde düşünerek ve kesin karar- gördüm, oteli gördüm. Ama hep- AB Arif Ersen'in sanatıyla aşi- laj-a ı r o ödün vermeden iş haline sinden çok, insancıl bir estetiğin naolanlanntanıyıpseveceğibir- dönüştürerekbize, seyircisinesu- gücünü gördüm. Şiirsel anlatı- çokaynntıyı,yaşamsalönemiha- nan bir sanatçı. Burada elbette mınsonderecesıkıbirgörselmi- ız aynnrıyı banndırıyorlar. postmodern zıpırlıklara yer yok. mari ile kenetlenmesini ve bun- Yuvarlak, çember, daire kavra- Tam tersine kafamızı kendımiz- dan çıkan ürpertici görüntülerin mının/biçiminin üstüne giden, çö- den kaldınrsak her şeyın nere- yarattığı insanlan gördüm. Duru, zümleyen enfes yağlıboyalann- deysebilimselbirgüzellikteönü- damıtılmış, kendini bilen ve in- dan yola çıktık. Oteller Kenti ser- müze döküldüğünü gösteren bir san dolu fotoğraflar bütünü gör- gisi bizi şiırsel/düşünsel bir ma- göz söz konusu. Resimlerinde düm. Yansımanın, yamlsamanm, ceraya sürükledi. Şimdi de bu fo- yaptığını, bu fotoğraflarda bir bakmanın ve görmenin önemi- toğraflar. adım ileriye taşıyor Ali Arif Er- nin altını Ali Arif Ersen kendi Ali Arif Ersen, içinde son de- sen. Dünyanın en kalabalık kent- gözü ve parmağının ucuyla çizi- receözgünbirmizahı, külyutmaz lerinde çekilmiş bu fotoğraflar yor. bir gözü banndıran bu fotoğraf- seçkisi. Yalın fotoğraflar ve her Yirmibirinciyüzyılaiyibirbaş- larda kendi sanat anlayışının özü- biri ancak doksan dokuzuncu ba- langıç bu fotoğraflar. Yunus Tonkuş heykellerini ve serigmfüerini sergiliyor eykehurışm 'Güz Güncesi9 Külrür Servisi- Heykeltıraş YunusTonkuş, Galeri G'de yer alan 'Güz Güncesi' başlıklı sergısinde heykel ve serigra- fılerini sergiliyor. Yapıtlann- da, en iyi mimari yapının in- san olduğu ve insan gözünün vücuda oranı, eylemı ve vur- guyu çok iyi algıladığı düşün- cesiyle yola çıkan sanatçı, hey- kelde boyutlara, açılara ve mal- zeme kalıtesine önem veriyor. Tonkuş'unbu sergisinde yer alan heykellerinde kolaj tav- n, serigrafilerinde de heykel- tıraş yansımalan egemen. Ay- nca boyutu küçük, geometrik formlarla organik formlann birbiriyle kaynaştvğı yeni bir çalışma da yapmış. - HeykeUerinizde kuOandığ)- nız malzemeleri, doğada var oluş halleriyle kullanmanızm sebebi nedir? YUNUS TONKUŞ - Sanat geniş bir süreyi kaplayacak birolay ve malzemeleri ona gö- re seçmek istiyorum. Plastik, sentetik... doğaya zarar veren şeyleri kullanmamaya çalışı- yorum. Aynca heykelde üç boyut, tunç, bronz, ahşap gi- bi belirli malzemelerde daha çok ortaya çıkıyor ve güzelle- şiyor. Bu, insanlığın denediği bir olay. -Çeşitii malzemeter kullan- mak, kendinizi daha geniş bir alanda ifade etme olanağı mı sağhyor? TONKUŞ-Elbette. Prensi- bim hem konu hem de malze- me olarak kendime geniş bir çerçeve çizmek. Dairenin bü- Bir ressam gibi değü, bir heykeltraş gibi resim yapmayı tercih ediyor. yüklüğü ne kadar geniş olursa o kadarbüyük bir alan- da yer alırsınız. Çok malzeme kullanmanın bence yaratıcıya katkısı fazla. Aynca kalıcılık çok önem- li. iyi form ve iyi malzemeyle bu yapılabilir. Devam- h aynı malzemeleri kullanarak hem sanatçı hem de seyredenler açısından bıkkınlık yaratılmamah. Mal- zemeyi kullanamamanın veyatanımamanın getirdi- ği birtakım sıkıntılar veya gerilimlerin ortadan kalk- ması için farklı konularda farklı malzemeler kulla- nılması gerektiğini düşünüyorum. - Bu serginizde diğer sergikrinizden farkb olarak serigrafDerinizide sergüiyorsunuz. HeykeUıraşyönü- nüz resimlerinize ne öJçüde yansıdı? TONKUŞ - Heykel, malzemenin, formun gerek- liliğinden dolayı uzun bir süreç gerektiriyor. Ama desenlerde insanın içindeki spontane şeyleri çok ça- buk vurgulanabilir. Bir ressam gibi değil, bir hey- keltıraş gibi resim yapmayı tercih ediyorum. Be- nim için resim tadından daha çok, hacim tadı önem- li. - Bundan sonraki projeleriniz nekr? TONKUŞ - Türkiye'de, yüzyıllardır yurtdışmda önem verilmiş çeşme anıt olayı eksik. Eskiden çok klasik formlar vardı, şimdi daha çağdaş formlara ge- çildi. Bununla ilgili, sulann akacağı özel düzenek- lerle bir çalışma yapmayı düşünüyorum. Türkiye'nin 80li yıllardan günümüze portresi Tiyatroyu birlikte düşünmek ÖZLEM HEMtŞ ÖZTÜRK "Efeştirmenler sanatm yargdan- masmdawkavraıunasındakullant- iacakdeğeıieryaratmakla kahnaz, aynı zamanda sanat ve yaznun an- bmboimasnusa^ayan süreçleri ve füü koşuBan, bugün, kendi yazıian içindedsnnleştirir- ter" (*) dıyor Ed- wardSaid.Eleştır- menin yaşadiğı ça- ğa duyarlı bir en- telektüel olarak yalnızca belirli ku- ramlan sanatyapıt- lanna uygulamak- la yetinmeyeceği bir gerçek. Özel- likle Türkiye gibi otoriterdevlet yapı- sıyla sanatın dar alana çekildiği bir ülkede eleştirmen. bugünkü tiyatroyu irdelerken sorunla- nn kökeninde günü kurtaran politika- lann, eğitimin ve siyasi erkin yattığını bulguluyor. Dünyayı izleyen bir aydın, derede- ki taşlan sayarken başımızı kaldı- np da denizi göremeyişimizin bizi nasıl kolaycıhğa ıttığını ve ataletin yannlan tehlikeye attığını görebi- liyor. Doç. Dr. DUanenGürün'ün 1980 sonrası Cumhuriyetgazetesı ve çe- şıtli sanat dergüennde çıkan yazı- lanndan derlediği Tiyatro Yazıian (Mitos Boyut, 2000) yalnızca kendi alanıy- la sınırlı kalmıyor, Tür- kiye'nin 1980'li yıllar- dan günümüze birport- resıni çiziyor. Gürün'ün yöntemi, geçmişle bağ- lan gözdenkaçırmadan bugüne bakmak. Bu ne- denle yazılar "80 son- rasmaaKoisalarda da- ha uzakgeçmişm izteri- ni taşıyor". Tiyatro Yazıian üç ana başlıkta toplanıyor: tlk bölüm tiyatronun ülkemizdeki profilini - yapıtaşlanna ayırarak- çıkanyor; oyun yazarlığı, tiyatro eleştirisi, sa- nat ve sanatçı, seyirci. kültürsüz kültür bakanlannın kültür yaşamı- na etkileri, ödenekli tiyatrolann ya- pısı, özel tiyatrolann sorunlan, ti- yatro eğitimi gibi çeşitli konulara de- ğiniyor. Ikincibölümünkonusu ise 2000'li yülarda hâlâgüncelolabilmesi üzün- tü veren bir başlık taşıyor: Baskı ve Sansûr. Kitapta belirtildiği gibi, ilk kez Tanzimat döneminde Namık KemaTin VatanyahutSflistre'sinin karşılaştığı sarsür mekanizması, varlığını -demokratikleşmesi daha uzun yıllar sürecek olan ülkemiz- de- ne yazık ki koruyor. Tiyatroya yönelenbaskı ve sansürü, ülkemiz- de ve dünyada tarihsel bir perspek- tifle izleyen Gürün, "Tapmaktann yanı başında doğan ölümsüztiyatrogi- derek insan yaşa- temiefcşnrenbirva- pıya bürünecek ve tarihselsüreçiçinde karanhkideolojBe- ri ürküten bir güç olarak yerini ala- cakür"diyor ve ek- liyor: "Tiyatroya uygulanan her tür- lü baskı, onun top- kunumana karak- terinden kaynak- bnmaktadKmsan- brm biBnçknroeâ, yaşamaeJeştirdaç* dan bakması, sor- gulaması, çağdaş tophımohnaıunölçutkrinden.Buö)- çûderingüdükkahnasınazenünha- zniayan yönetimlerde çağdaşhğa açuan kepenklerin kapanması ise kaçııulmaz." Kitabın ilk iki böliimü (Yapuan- ma, Baskı ve Sansür) arka arkaya okunduğunda "çûrüyenbirşeyler'' olduğu anlaşılıyor. Bu çürümenin ge- leceği nasıl kararttığı ise Festivafler başlıklı üçüncü bölümde anlaülıyor. Bu bölümde dünyada- ki çeşitli oluşumlardan, konferans ve festival- lerden sözediliyor. Zü- rih Tiyatro Festiva- li'nde Tunus. Suriye, Mısır, Fas, Bahreyn ve Irak'tan gelen konuk- lann tiyatrolanndan ör- nekler sunarak "Arap tiyarrosunun zenginak- ferini" tartışmaya aç- tıklan sempozyumdik- kat çekıyor. Birdiğer il- ginç örnek, Akdeniz festıvaller zin- ciriyle "rehavetiçindeld"Akdeniz- lileri bir araya getirme çabalan ve alınan yol. Bir soru beliriyor ister istemez: Türkiye bu oluşumlann neresinde duruyor? Tiyatro Yazda- n bittiğinde karamsar bir tablo çı- kıyor ortaya. Ancak bu çalışmayı, tartışmaya kapsamlı bir davet ola- rak kabul edebilirsek doyurucu so- nuçlara ulaşabiliriz. (*) Said, Edward, Çev. Tuncay Birkan, Kış Ruhu, Metis Yayınları, îstanbul, 2000, Syf. 145. VtCTOR EROTEEV'İN ROMANI FÎLME ÇEKtLDİ Italyanların erotik 'RusGüzeli'MOSKOVA (AFP) - Rus yazar Vlktor Eroteev'in en çok satan romanı 'Rus GüzdT ("Russian Beauty") filme çekildi. Bir Rus-Italyan ortak yapımı olarak filme çekilen 'Rus GûzeH'nin dünya prömıyennde Eroteev, izleyenlere filmin 'ttalyanlann erotik Rusya fantezisi' olarak çekildiğini ifade etti. Moskova'daki "Facesof Love Fflm FestivaKT> nde gösterilen film, Brejnev döneminde Sovyet seçkinlerinin yatak odalanna giren kızlar ve oluşan karmaşıklıklar çerçevesinde bir çeşit ahlaki sorgulama şeklinde gelişiyor ve Sovyetler Birliği'nde hayatın o zamanlar iyi olduğu. herkesın büyük evleri ve büyük arabalanyla mutlu bir şekilde yaşadığı ızlenimini vererek şimdi neden her şeyin böyle yıkıldığını düşündürüyor. Filmde Italyan yönetmen Cesare Ferrario ile çalışan Eroteev, kitabın herkesin kendi saklı yüzünü bulabileceği binlerce 'yûz' içerdiğini ve kendi ttaryan bakış açısını yansıtarak filme çeken Ferrario'nun çok başanlı bir çalışma ortaya çıkardığını söyledi. 1982'de yazılmasına rağmen Rusya'da, 1991 'de yayımlanan 'Rus GüzetT, bu zaman zarfinda 'çok gizli' olarak elden ele dolaşmış. Yayımlandıktan sonra ise Sovyet Rusyası'nda çok büyük bir başan elde ederek 1.5 milyon kopya satan kitap bugüne kadar 28 dile çevrildi. Kitabı filme çekmek isteyen bir Hollywood yapımcısıyla 1992'de Londra'da buluşan Eroteev, kontrat imzalama aşamasındayken Amerikahlann filmde çok fazla değişiklik yapacaklannı hissedince vazgeçmiş. Daha sonra birçok Rus yapımcının uyarlama haklan için talepte bulunduğu kitabını filme çekmesi için Ferrario'da karar kılan Eroteev, "Beyazperdeye uyarianan tüm ldtaplar tam bir kathama uğruyor. Bu vüzden khabunm katüi olarak Ferrario'yu seçtim. En a/ından bu, iyi ve profesyonel bir katliam oktu" diyerek verdiği karardan pişman olmadığmı ifade etti. Y4ZIODASI SELİM tLERİ Kış geldi mi ille salep. Sözcük, Arapça "hus'ü's-sa'leb'den geliyormuş. Salep, tilki demekmiş. Satafatlı ilk sözcükten esin- lenme, bazı yörelerimizde, tilkı kesesi deniyormuş. Şemsettip Sami Bey salebe üç anlam yüklü- yor Salepgillerin örnek bitkisi; ' > Bu bitkinin kökünden elde edilen toz; *--* Bu tozla yapılan şekerli içecek. Salepçiye gelince, o da, salep pişirip gezdirerek satan adam. O adamı bazı soğuk kış gecelerinden, daha dünün Istanbul'undan hatıriıyoaım. Dahası, o adamın "Salep!" diye bağıran sesi, bugün bile, şehrin bazı semtlerinde yankır. Çocukluğumda, süper marketlerde satılan, pa- ket paket, hazır salep yoktu. îstanbul daha kışlıy- dı. Hemen kasım ortasında keskin soğuklar baş- lardı. Kar, aralık gelir gelmez yağardı. Kar uzun sü- rerdi. Martı bıliyorsunuz, kapıdan baktı mı kazma kürek yaktınr. Böylece, ekimden, kasımdan nisan başına, salep her evde saltanat kurardı. Benim salep anılarım arasında, evlerin değişik deöişik salep içiş zamanlan vardır. Ortce, annemin geçimsiz, huysuz babaannesi Fe- ride Hanım'ın Aksaray'daki çini sobalı evi. Yaşlı babaannemiz için kış pek erken gelirdi. Ziya Os- man Saba, "Bakarsın, biryazın ağaçlannda şim~ di I Ûç beş kunı yaprak çırpınır durvr" diyor. Der- ken yaprakdökümu. Feride Hanım yaprakdökümü günlerinde salep içmeye başlardı. Salepçiler sokaktan henüz geçmeye başlama- dığından babaanne salebini kendi yapardı. Uzun bir törendi. Sonunda kızıl tarçın serpintileriyle be- zenirdi birfincan salebi. Komşumuz Güzide Hanım da uzun uzadıya sa- lep törenlerine girişir; bu salepler hep sulu olur, pi- rinç çorbasını hatırlatır; canı salep içmek isteyen zavallı Güzide Hanım, salepçinin Kumrulu Yokuş Sokağı'mızdan geçmesinı beklemeye koyulurdu... Anneannemlerde salep kış sabahlannda ıçilirdi. Güzide Hanım'ın tersine, anneannem salebi çar- çabuk yapar, hatta cezvede yapardı. Gerçi öteki- terin salebi nerede kotardıklannı bilmiyorum... An- neannemin cezve salepleri pek baygın tatlı olur- du. Hem çok sıcak, dumanı tüter-tüter, hep çok şe- kerli, şuruplu. Biryudumu boğazınızı kavurur, ikin- ci yudumu içinizi bayıltır... Salepçi bazen Firuzağa llkokulu'nun kapısına gelirdi. Bununla biıiikte evden tembihliydim: ''Sa- lepçinin pis salebinden içilmez!" Arkadaşlarım agc burun yalayarak salep içerken salepçinin "pis" salebinden içmez, alık alık bakınırdım. Salepçinin salebinden içilmezken, o karlı kış ge- ceierinde, komşu evterine gidilmişse, tam o sıra so- kaktan salepçi geçer ve salep altnırsa, bizimkiler tavır değiştirifier, salebi içtikleri yetmiyormuş gibi, "Lezzetine doyulmuyor canım!" demeyi de ihmal etmezlerdi... Yeniyuva Sokağı'nda oturan geçkin kız -roman kahramanım- Solmaz Hanım salebi kış boyunca her akşamüzeri içerdL Saat on altı-on yedi sula- nnda ona uğrarsanız, siz de çtçek kokulu salep- ten içerdiniz. Ah o Solmaz Hanım, hiç yuvası olmadan, bir is- tihza gibi, ömür boyu Yeniyuva Sokağı'nda otur- du. Iç burkucu romanlar söyledi... Yine hiç evlenmemiş ıkı kardeş, Sahir Bey'le Sahire Hanım, Güneşli Sokak'taki hiç güneş gör- meyen evlerinde, salebi daima gece yansı içerler, sonra uykuya dalarlarmış. Balgam söktürücü sa- lep yüzünden sabaha kadar öksürüp dururlar; her ikisi de birbiıierinin öksürüğünden yakınırmış. 'Mış' dedim, ama onlann öyle birbirlerinin öksü- rüklerini gizli gizli çekiştirdiklerini çok dinlemiş- tim... Evet, hayli soğuk bir kış, yıllardan 1965 filan, Saray Sineması'ndan çıkmışız, o çok acıklı aşk fil- mi, aşksız günlerimizde Saray muhallebıcisine gi- dip salep ıçiyoruz. Biraz daha tarçın. Ve hayalleri- mizvarl.. Takvimde tz Bırakan: "Gün gelir, hatıriamak bile bir acı olur." Ziya Osman Saba, Nefes Almak ("Gün Ge//O. Varlık Yayınlan, 1957. New Yorh narmonrye Kırt Masır yerine Lorin Maazel • NEW YORK (AFP) - New York Filarmoni Orkestrası müzık direktörlüğünden aynlan Kurt Masur'un boşluğunu, Amerikalı besteci ve kemanist Lorin Maazel dolduracak. Orkestra yaptığı açıklamada Maazel'le anlaşmaya vanldığını ve dört yılhk bir sözleşme yapıldığını belirtti. Çalışmalan nedeniyle Madrid'de bulunan 70 yaşındaki Lorin Maazel, çok sevdiği bir kent olan New York'a geleceği için duyduğu mutluluğu belirterek tüm enerjisini senfoni orkestrasının müzik direktörlüğüne adayacağını söyledi. K Ü L T Ü R ÇtZİK K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle