18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 ŞUBAT 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Kanuni Sultan Süleyman, Justinianus'tan daha büyük olduğunu gösterip Avasofvanın görkemini geride bırakmak için 400 bin duka alünına Sükymaniye'yi yapürdı. Mimar Sinan. Ayasofya'nın kubbe çapını geçemedi ama suhanın şanma yakışır muhteşem bir eser ortaya çıkardı... Bugün, dûnya küMr mirası olarak kabul edilen Sükymaniye, tüm görkeniiyte yıOarm çirkinliğine direnmeye çalışıyor» SultanSüleyman'abileyâr eönediler rakvim yapraklan kışı gösterirİcen Istanbul'da güneş bırkaç günlüğüne yüzünü gösterince sol- gun yapraklannı tü- müyle dökmeye fırsat bulamamış ağaçlar bahan yaşamaya, kara kuru dallarda kar taneleri gibi çiçekler aç- maya başladı... Süleymanıye Cami- sı de üstüne vuran güneşten nasibını alıyor; mınare, kubbe, kule, kemer ve pencerelerinın kıvnmlanyla gün ortasmda büyüleyici bir gölge oyu- nuna ev sahıpliğı yapıyor... Yontulmuş her taşm üzennde ışı- " r "ğİın dkhsı farklı ve başka güzeldir. Süleymanıye'deki fark ıse aktörle- rinden kaynaldanıyor olsa gerek... Süleymaniye Camisi'nde sahneye, dönemınde dünyada tek imparator olduğu kabul edilmiş Süleyman'ın serveti ve büyük usta olduğu kabul edilmiş Sinan'ın dehası çıkıyor... Yıl 1550. Sultan Süleyman 55 ya- şında ve saltanatının 30'uncu yılın- da; Fransa vilayetinin kralı Ferdi- nand, Macaristan vilayetinden çekil- mesi için yılda 50 bin duka altını ver- gi vermeyi önerirken o çıkartıp 400 bin duka altını veriyor Sinan'a... Mi- mar Sınan padışahtan belki birkaç yaş büyük belkı küçük ve mesleğinın doruğunda... Inşaatı yedi yıl sürecek Süleymanıye Camısi'nın temeli atı- lırken Süleyman 'ın amacı Ayasof- ya'dan daha görkemli bir mabetle ta- rihte Justinianus'un önüne geçmek. Sinan'ın hesabı ise kubbeyi oturtur- ken tedbiri elden bırakmamak... Mühür Süleyman'daysa da hende- senınendazesı Sinan'da; Süleymani- ye'de kubbenin çapı 26.5 metre, ki- lit taşının yerden yüksekliği 49.5 metre oluyor... Ayasofya'nın elips kubbesınin ortalama çapı 31.2 met- re ve kılıt taşının yerden yüksekliği 55.5 metre. Estetik arşınla ölçülme- se de Sınan sonradan Süleymani- ye'yı 'kalfahk dönemi'ne oturtuyor, ustalık ıçın kubbede Ayasofya'nın çapını Edirne'de yakalayacağı Seli- mıye'yi beklıyor... Kâbe den getlrllen taş... Süleymaniye ile caminin ötesinde Haliç'in Unkapanı sırtında 70 dönü- me yayılmış bir küllıye ve külliyenin ötesinde dar sokaklarda ahşabı yan- gınlarla tükenecek evleriyle bir ma- halle çıkıyor ortaya... Süleyman ve Sinan, yaratıp fakat yaşamadıklan bu mahallede yatıyor... Biri yaptırdı- ğı caminin bahçesindeki türbesinde, öteki yaptığı caminin alt sokağında- ki köşe başında... Ve ikisi de yalnız değil; galiba ikisi de bedenlerinin sonsuz dinlenmelerinde huzurlu de- ğil. Belki üçüncü bir kişiylebirlikte... Nasıl olsun ki... Sultan Süleyman. Hûrrem admı alan en sevdiği kadını ve entrikalar sultanı Roksalan ya da Aleksandra Lissovska'yı 1558'de Süleymani- ye'nin bahçesınde yaptırdığı türbeye defhetmış, kendisi için de yine Si- nan'a ayn bir türbe yaptırmış. Sultan Süleyman ki Tann'nın dün- yadakı gölgesı, Kâbe'de yüz sürülen 'Hacer-ûl esved'den bir parça getirt- mış; taşı Mevlevı sikkesi şeklinde kestirtıp türbesinin gınş kapısının üs- tüne yerleştirtmış... Sinan da öylesi- ne özenmiş ki, kesme taştan sekiz köşeli, çevresı revaklı, her cephesi beş sütunlu, kapısı fildişi kakmalı, dolap kapaklan abanoz, duvarlan Iz- nik çinisi, tavanı kalem işi bir eşi ol- mayan şaheser yaratmış... Sultan Süleyman, 1566'da 72 ya- şında çıktığı son sefennde ölünce iç organlan Zıgetvar'da gömülüp naaşı birkaç ayda Istanbul'a getırilrniş; bir büyük sandukanın ıçinde türbesine yerleştinlmiş... Hürrem türbesinde tek başına, Sü- leyman türbesinde tek başına ıken ardıllan 'ebedi saltanat'ı yıkmış; Hürrem'in yanına torunu Meh- med'le Süleyman'ın kız kardeşi Ha- tfce'nın kızı Hannngömülmüş... Sul- tan Süleyman'ın türbesine ise ilk kez 1578'de kızı Mihrimah'ı getirmiş- ler; 1691 'de Sultan II. Süleyman'ı, 1695'te Sultan IL Ahmet'ı. aynı yıl II. Ahmet'in Rabia'dan olma kızı Asiye'yi, 1698'deILSükyman'ınan- nesı Saliha'yı ve 1712'de Rabiayı demetmişler... Kış ortasında kara kuru dallan kandıran yalancı bahar gibi yalan dünya... Bu dünya 'Muhteşem Süky- man'a bile türbesinde rahat vermıyor işte... Yükselişten duraklamaya geçen Osmanlı'da türbe yaptıracak para kalmadı dersenız yanlış olur... Çün- kü Osmanlı çöküşe geçtiğınde I. Mahmut Nuruosmaniye Cami- si'nden önce türbesini yaptırmış ama ardılı nLOsmantarafindan Yenı Ca- mi'dekı türbeye gömdürülmüş; Nu- ruosmaniye'deki türbe, camiyi bitir- ten III. Osman'a da nasip olmamış; Nuruosmaniye'nin türbesine hiçbir padişah gömülmemış... 19. yüzyıl duyarsızlıflı Süleymaniye'nin 'Hazire' denilen gömü yenne ıkı yanı toprak bir yol- dan ginlıyor; yol sağa dönünce önce orta yerde Süleyman'ın sonra Hür- rem'in türbesi, bir köşede de türbe- dann binası duruyor... Ne ki Osmanlı, türbelenn ıçı gıbı dışını da doldurmuş... 500'den fazla mezar bahçede açacak çıçeklere yer bırakmamış... Belli ki Osmanlı, Müslüman kullan için 'asri me- zar'lıkla epey geç tanışmış ve eski padışahlann hazırelerine dadanmış... Dört dönüm kadar bahçe, Abdülme- cid'ın saltanatında 1850'den başla- yarak mezarlığa dönüştürülmüş... Öncelikle saray çalışanlan, yüksek rütbelı memurlar ve zevceleri gömül- müş... Hazire gırişinin iki yanında bir za- manlar, mezar taşlan yerine Sultan Süleyman için dıkılen gül ağaçlan olmalıydı... Ötekı dünyadan geriye dönüş yok... Gıttiği gibi kalmak el- de olsaydı eğer Süleyman, kendi sü- lalesmin değil ulus olmuş ahalınin yönetimine sığınırdı herhalde.. Cumhunyet türbelen korumaya alıp el sürdürtmediğı için. Yme 19. yüzyılda lstanbul'u mes- ken tutmuş Gümüşhaneli, Nakşiben- dı tarikatından bır Şeyta Ahnıet Bya- üddin ı gömmüşler Süleyman'ın tür- besinin hemen yanj başına ve kansı- nı da ve hatta öyle gömmüşler ki gü- zelim türbenin renkli sütunlannın ır- zına geçmişler koyduklan demir par- maklıklarla... Hem türbenin estetiği- ni bozmuşlar hem de sütununu... Bir de yeşile boyamışlar, göze batsın da içindeki iki taş parçası türbenin ya- nmda arsızca sıntsın dıye. Nakşibendiliğı 14. yüzyılda Buha- ralı Muhammet Bahaüddin Nakşi- bendkurmuş; seçtiğı yol içinden dur- maksızın Alİah diyerek zikretmek ve her nefes alıp verişte Allah demeyı alışkanlık haline getirmek... Tasav- vufla ilgisi olmayan ortaçağ bağnaz- lığında bir sofuluk... Yüzyıllar bo- yunca herkes kendine göre yontup dallandırmış... 19. yüzyılda Istan- bul'da Ebul Baha Hafit Ziyaüddin canlandırmış... Tarikatlann kollan ahtapotla yanşır; Halit'ten Halidiy- ye türemiş... Süleyman'ın türbesinin sütununu kıran Ziyaüddin, Nakşi- bendiliğin Halidiyye'sinden gelen Gümüşhanevi dergâhının şeyhi... Gümüşhaneli birkaç kışıye daha bah- çenin Süleyman'la Hürrem arasın- daki boşluğunda mezar yeri veril- miş... Sonra bunlann müritleri top- lanmışlar, her birine demir parmak- lık yapıp yeşile boyamışlar... Bahçe- de de sıntıyorlar! Kenan Evren'ln fermanıi Bahçeyı de şeyhlerinin malı san- mışlar... Hürrem'in türbesinin önüne bir tabela dikip ok koymuşlar: 'Mu- hammed Zahid Kotku KJS' diye. K.S. Kanuni'den Sonra anlamında değil; Kaddesa'llahu Sırrahui-aziz... Allah'ın kutsadığı ve insan aklının ermediği ermışlığe yükseltmişler adamı... Ahiret gününde ancak Tann'nın verebileceği bir karan bu dünyada bir ara Sultan Süleyman gibi hüküm süren Kenan Evren'e de onaylatmış- lar! Cumhuriyet'in kapattığı türbeleri Bay Kotku'yla yeniden 'hizmet'e açan Sayın Evren'i kutlamak gerek... Peki bu 19. yüzyılda Ahmet'le Gü- müşhanevi dergâhından başlayan ve 20. yüzyılda Kotku ile tskenderpaşa dergâhına uzanan Nakşibendilerle Sultan Süleyman'ın ilgısı ne, Sultan Süleyman Nakşi miydi? EvKya Çetebi'nin dediğine bakılır- sa 16. yüzyılda 140 kadar tarikat var... Bektaşiler, Mevleviler, Kadin- ler, Hurufiler, Halvetiler, Rifailer, Şadililer, Kalendiriler, Melametiler... Süleyman kuyumcu ustası olarak ahı kuşağı bağladığı için bir bakıma Bektaşi; türbesinin kapısına Hacer-ül esved'in taşını Mevlevi sikkesi biçi- minde kestirttiğine göre Mevlevile- re yakın... Ama hiçbıri değil.. Ken- dini Tann'nın dünyadakı gölgesi ka- bul ettiği için kendi ifadesiyle 'Tariki Hakk'tan yana... tktidan için Alevileri de kesmiş, oğlunu da boğazlatmış... Çünkü bu dünyada güç onda... Fakat öhneye gör... Nakşiler bile gelir türbenin du- vanna yapar! Mimar Sınan'ın türbesini sorarsa- TOZ... Caminin alt sokağındaki köşe- nin başında, Sinan'ın kendi elleriyle yaptığı sebilin arkasında dört yanı açık küçük bir anıt... Yanına, Cum- huriyet kurulmadan bir yıl önce bir mimar gelip yatmış... Kültür Bakan- lığı da sebilin üstüne 'Mimar Sl- nan'm Tûrbesi' yazmış... Sinan'ın da kemikleri sızlıyor ol- malı; türbe ile sebilin ayırdında ol- mayan kültürsüzlerin eline kaldığı için! GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ İyisi ve Kötüsüyle BB1 Hafta Anayasa ve yasalara boş verip kendi hukukunu geçerli kılmaya çalışan bir yönetim anlayışının ana- forunda sürükleniyoruz. Son örneğini, Nakşibendi tarikatı şeyhi ile dama- dına tanınmak istenilen ayncalık çabalan nedeniyte yaşadık. Neredeyse göz açıp kapayıncaya kadar ge- çen sürede hazırianan ayncalık karamamesi, laıklik yandaşlannı can evlennden vuracaktı kı Sayın Cum- hurbaşkanı yıne saygın hukukçu kımliğıyle "dur" de- yiverdi. Tarikatçı cumhurbaşkanlannın siyasal bir gösteri amacıyla kullandıklan, şeyhlerin ve bağlılannın Sü- leymaniye Camisi avlusuna gömülmesi geleneğini başlatmalan, aslında laik Türkiye anlayışını kıyisın- dan köşesinden delme gırişımiydi. Atatürk döneminde de benzer izinlerin verildığini öne sürerek kendilerini savunmaya çaJışanlar, ger- çekleri saptırmak istiyorlar. O dönemdeki izinler, insanca bır yaklaşımla ve "ölüye saygı" kapsamında verilmişti. Bugünkü gibi, tarikatçılığı özendirip yaygınlaştır- mak, sonra da oy deposu olarak kullanmak niyetle- riyle hıçbır ilişkisi yoktu. Tıpkı masum bir istek olarak çok uzun yıllardır uy- gulanan sıkmabaş anlayışının, bir süredirsiyasal din- ci bir simgeye dönüştürülmesı gibi, Süleymaniye av- lusu da tarikatçılık anlayışının açık türbesi haline ge- tirilmek isteniyor. Sayın Cumhurbaşkanı'nın kararlı tutumu, bu oyu- nu açığa çıkaran bir mihenk taşı oldu. Yasalann alt alta sıralandığı gerekçe karşısında, şe- riatçılar mantıklı bır açıklama bulamayınca, karan Sayın Cumhurbaşkanı'nın "Cumhunyet yazarı ve okuru" oluşuna, Cumhunyet'in yayınından etkilen- mesıne bağlayıverdiler. Bağlayıverdiler ama, baltayı da taşa vurdular. Ma- demkı kişiler okuduklan gazeteden etkileniyortar, kendi gazetelennde hedef gösterdiklenne yöneltıle- cek eylemlerden sorumlu olduklannı da peşınen ka- bul etmiş durumuna düşüverdiler. Sayın Cumhurbaşkanı'nın eleştinlecek yönunün bulunmasındaki sıkıntı, dincilen şımdı de kullandığı Türkçenın eleştirisine yöneltti. Bu tutum, kararname- nin reddine göstenlen geçicı bır tepki mi yoksa bır kampanyanın başlangıcı mı, ılende göreceğiz. • • • Ermeni soykınmı gıbı ıpe sapa gelmez bir iddıanın ardından şimde de Yunanistan soykınm iddiasını gündeme getirdi. Batı Anadolu'ya hiçbir tutarlı gerekçe yokken çı- kıp Birinci Dünya Savaşı'nın nımetlennden yararlan- dınlmak için büyük devletlenn sırtınt sıvazladığı Yu- nanistan'ın yaptıklannın belgeleri, çok şükür kı Tür- kiye Büyük Millet Meclısı hükümetinin girişimıyle dünyaya dağıtılmış durumda. Lozan'a gıden Türk delegasyonu, gorüşmelerde Yunanlılann işgal ettikleri topraklardan yenilerek çe- kilirken yaptıklannı "Yunanlılann Anadolu 'da yaptık- lan zulümlerveyıkımlar" adlı 46 sayfalık fotoğraflı bir broşüıie gözler önüne senmiş. 1923'te Lx>zan'da bas- tınlan broşürde, Afyonkarahisar, Dumlupınar, Uşak, Manisa, Eşme, Alaşehır, Salihlı, Kasaba ve Söke'de yakılıp yıkılan evlerte hastaneler, sokaklarda yatıp kalmış süngülertmiş çocuk ölüleri, rasgele süngulen- miş ihtıyarlaria kadın yaralılar yer alıyor. Bu belgelı vahşete karşın Türkiye'nın uzattığı dost eli, ısırmaya kalkışılır mı, diye hayıfianıyor ınsan... • • • İki has Cumhuriyetçıyı art ardatoprağa verdik. Vtı- ral Saygılı, bütün idare ve teknik kadrolann çalışan- lan gibi vrtrin gensındeki özverinin sımgesiydi. 1963 yılında girdiği Cumhunyet'te Ankaralı okurlara ve An- kara taşrasına bır yandan gazeteyı bastırarak ulaş- tırmak, bir yandan da gelışen haberleri son şekliyle yetiştirmek için emdığı sütün burnundan gelmesını gülerek mutlulukla karşılardı. Spor muhabırlığını ıse amatör bir zevkle yapardı. Yılmaz Gümüşbaş da aynı yıl Cumhunyetçi ol- muştu. Gazeteciliğı kadar sendikacılıkta da başanlı olmuş, TGS adına Türk-lş Yönetim Kurulu'nda ba- şanlı hizmetler vermişti. Bir süredir hayata küsmüş gibiydı. Oglu, Vural'ın cenazesinde Ankaralı gazetecı amcalanndan yar- dım ıstıyordu. Ayakustü hastaneye yatınlması için kandınlması konusunda söz birliği edildi ama, Yılmaz bizlen bırakıp gıtmeyi yeğledi. Tam bu acılanmızla baş başa kalmışken üzerine bir acı daha tuz biber ekti. Mesleğimizin duayenle- rinden Nezih Demirkent de kalbine yenik düşmüş- tü. Hepsinı saygı ve sevgi ile anıyor, yakınlarına baş- sağlıgı diliyoruz. Ruhlan şad olsun... [email protected]. ?nm Bugün depremin günü Profesyonel lûllulerimiz hâlâ depremzedelerin vanında!. 1976'da, 20.000 kışiyı yok eden bir deprem geçiren VAN'ın ÇALDIRAN ilçesine yapılan veparası, 23 Nisan 2000de, NTVnin TELETON programı ile sağlanan, ÇAĞDAŞ ÇOCUK MERKEZİ'mız tamamlandı ve 22 Ocak 2001 de, karlar altında, -15 derecede, törenle hizmete açıkjı. Bir büyük çok amaçlı salonun etrafında, ana sınıfı, bilgjsayar laboratuvarı, kitaplığı ve atölye ve derslikleri olan bu merkez, SHÇEK (Sosyal Hizmetler Çocuk Esırgeme Kurumu) ve ÇYDD'nın ışbirliğiyle Çaldıranlılar'a hizmet verecek. Yar(tmtannc Içın. (1212)2*217 27-292 08 91 (i| gOnlari sâ«110 00/17 00 arası)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle