Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12ŞUBAT2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
i l LJ M\ kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Tl Küçük, ama has bir ressamın gerçek resimlerinden oluşan bir sergi
AiknetMualla için birkaç sözcük
FERİTEDGÛ
Fikret Mualla, 26 Tenunuz 1967 günü, sa-
baha karşı, Fransa'nın güneyinde Mane kasa-
basının düşkünler yurdunda yaşama gözlerini
kapadı. Altmış dört yaşındaydı.
Ardından binlerce desen, guvaş, birkaç yüz
de yağlıboya resün ve dostlanna yazdığı mek-
tuplar bıraktı. Fikret Mualla yaşamının son
kırk yılını Fransa'da geçirdi. Sanatçı kişiliği-
ni bu ülkede buldu. Bugûn, 'FikretMualla res-
mi' dediğimiz resimleri Fransa'da gerçekleş-
tirdi. Ama hiçbir zaman resim sanatının yere-
li, evrenseli; Fransız'ı, Türk'ü olabileceğini
düşünmedi. Herhangi bir akım içinde yer al-
madı. Hiçbir okula, hiçbir gruba katılmadı.
Ama eninde sonunda bir Paris ressamıydı. Bu
kentin insanlannı, barlannı, berberlerini, so-
kaklannı, 'bordel'lerini resmetti. Yaşamının
son birkaç yılını geçirdiği, Fransa'nın güneyin-
de, resim üretimi karşılığında kendisine veril-
miş olan köy evi hariç, hiçbir zaman gönül ra-
hatlığıyla çalışacağı bir atölyesi olmadı. Yatıp
kalktığı daracık hizmetçi odalan ya da kenar
mahalle otellerinin odalannda gerçekleştirdi tüm
resimlerini.
Boya bulamadığmda desenler çizdi
Hiçbir zaman, hiçbir şeye sahip olmadı. Ne
bir eve, ne bir kadına, ne bir kediye, ne bir kö-
peğe. Türkiye'de olsun, Fransa'da olsun onu se-
ven, ona yardımcı olmaya çalışan dostlan var-
dı. Bir de bağımlısı olduğu alkol. Dostlanna,
iki eli boyada da olsa mektup yazdı. Alkolü ise
yaşama karşı bir koruyucu melek bildi.
Türkiye'de de, Fransa'da da yolu, zaman za-
a'uvaş, yağlıboya ve
desenlerden oluşan
çalışmalar 26 Şubat'a dek
Garanti Sanat Galerisi'nde
görülebilir. Yapıtlann
büyük bir bölümü ilk kez
sergilenecek.
man akıl hastanelerine düştü. Ama o, burada
Bakırköy'de, orada Sainte Anne Hastanesi'nde
de sürdürdü çahşmalannı. Boya bulamadığın-
da desenler çizdi. 'Dtşardayken', o korkunç
delirium tramens'lerini yaşamadığı günlerde,
her sabah, bir gece önceden hazırladığı kâğıt-
lan önüne alıp kafasındaki tablolar'ı gerçek-
leştırmeye koyulurdu. Genellikle, küçük boyut-
ta, bugün 'A4' diye adlandınlan mektup kâğıt-
lanna. Ya da biraz daha büyükçe, kahvelerden
topladığı sergı afışlerinin arka yüzüne.
Kimi kez bir portre, kimi kez bir çıplak; ki-
mi kez bir bar, Döme ya da Coupole kahvesi.
Hayvanlan insanlara yeğlediği günlerde, ayı-
lan, papağanlan, tokat tavuklannı, babahindi-
leri resmetti. Nevrozu ve alkol bağunlılığı, re-
simlerine hiç yansımadı.
Hiçbir deseninde, hiçbir resminde titreyen el
izi yoktur. (Belki, son birkaç yılı hariç.) Dü-
rüst, tutarlı, oyuna kaçmayan, yeteneğiııin sı-
nırlannı bilen bir sanatçıydı. Büyük ressam-
lar arasında, kendisinin de küçük bir yeri ol-
sun istedi.
Gelecekten hiçbir şey bekkmiyordu
Busergide yer alan çıplak desenleri, 1940'lar-
dan. Montparnasse'daki Grande Chaumiere
benzeri. sanatçılann, kış günleri hem soğuk-
tan kofunmak hem de modelden çalışmak için
birkaç frank verip gittikleri atölyelerde ger-
çekleştirilmiş olsa gerektir. Sainte Anne Akıl
Hastanesi'nde yattığı yıllarda çizdiği (çoğu
mavi tükenmezkalemle) desenler dramatik ya-
pıtlanyla Van Gogh'u, çizgileriyle de Giaco-
metti'yi hatırlatır nitelikte. Onlar kadar sahi,
onlar kadar derin, onlar kadar ressamca.
Fikret Mualla, ne yazık ki, ölümünden on yıl
kadar sonra başlayan ve her geçen gün artan
bu ilginin, yaşarken küçük bir parçasını bile
görmemişti. Gözleri açıkgitti, diyeceğim, ama
hayır, gelecekten hiçbir şey beklemiyordu o.
Fikret Mualla'nın Istanbul ve Paris'teki ka-
ra gün dostu Abidin Dino, sanatçuıın yaşamı
ve sanatını anlattığı kitabuıa 'Gören Göz İçin
Fikret Mualla' adını vermişti.
Gören, görmesini bilen; çizgilerin, renkle-
rin, ifadelerin dilini sökenler için, sanatçınm
ölümünden otuz dört yıl sonra, işte, küçük bir
Fikret Mualla sergisi. Küçük. ama has bir res-
samın gerçek resimlerinden oluşan bir sergi.
Olmak ya da olmamak...
AYŞEEMELMESÇİ
Hamlet'in 1. perdesiyle fınalini ar-
ka arkaya okudum. 1. perde Ham-
let'in şu sözleriyle sona eriyor: "Çıg-
nndan çıknuş bir zaman bu/Ne kara
talihim vannış kL/Bana düşüyor onu
düzetanek/Pekâlâ, hijvdi.gjdeüpı hep
beraber." Ve oyunun firialîndeHam-
let'in ölmeden önceki son sözleri:
"An ölüyorum Horatio! Korkunç ze-
hir kemirdi, bitirdi canımı/lngiltere
haberkrini duyamam arnk/Ama For-
tinbras'ın yüdızı parlayacak sanı-
runVCan çeldşen oyumu ona veriyo-
rum ben de./Söyle ona bunu. Olan bi-
tende benim de az çok.Jüst tarafL.
sessiz bir dünya."
Shakespeare yeni kurulmakta olan
dünyanın temel yasasını, anlaşılan ru-
hunun derinliklerinde öylesine his-
setmiş ki, Hamlet'in geleceğe ege-
men olacağını gördüğü Fortinbras'a,
altını çize çize önemli bir sözcük söy-
letmiş, "firsat"! "Bana gelince, yüre-
ğim szlayarak da oka/ Kucakbyorum
açüan bahümL/ Unutulmanuş hakla-
run var benim bu kralhktaV Fu*sat bu
firsat hakkunı aramaya."
Hamlet'in "dünyayıdüzeltıne" ka-
ran verişiyle bunu uygulamaya geçi-
, sjarasmdâki oJDaruünazihesaplaşma
süreci, o eylemıne tüm insanlığın ma-
cerasıyla bütünleşecek bu- anlam kat-
ma uğraşı, o görünürdeki "kararsız-
uğm" içine sığdınlan ve her birimi-
zin bir parçasını tarif eden o tüketici
"süreç'', "sonuç*a teslım olmuştur ar-
tık, ancak galibin izniyle ve onun izin
verdiği kadar duyurulacaktır Dani-
marka halkına. '"CMan bitende benim
azçokpayım var" bile diyemez sonu-
na dek, onun sesinı kesen sadece da-
marlanndaki zehir değil, sonuçlan
süreçlere egemen kılan yeni bir düze-
nin Fornnbras ordulannın top sesle-
rinde yankılanan adımlandır. Belki
de Hamlet'in asıl trajedisi öldükten
sonra başlamaktadır. Unutulmak, ha-
tırlanmak ve bellek üzerine bir traje-
didir bu, henüz yazılmamış, söylen-
memiş, son nefesle gırtlakta düğüm-
lenmiş bir çığlık. Sonrası "sessiz bir
dünya". Düşünüyorum, süreçlerin
kendisinden çok sonuçlanna odak-
,Âanmış birdüayada, arkasında kim bi-
ür nasıl birtrajediyle ıntihar etmek için
dama çıkmış insana "haydi atia" di-
ye bağınp, "seyrin sonunu" izlemek
isteyen kalabalıklara Fortinbras'tan
çok Hamlet'in seslenebilme şansı var
mıdır?
•••
Hızla kayıp gidiyoruz. Ne belirgin
bir ufuk çizgisi var önümüzde, ne de
yanımızdan karmakanşık televizyon
görüntüleri halinde akıp geçen man-
zarayı yakalayabiliyoruz. Gözlerimiz
herhangi bir gelecek perspektifıne dö-
nemiyor, ya da hayatımızı bir süreç,
bir yeniden üretim olarak algılama
yeteneğini yitiriyoruz giderek. Dün,
sadece bugün pazarlanacak bir meta
olabildiği ölçüde hayat hakkı bulu-
yor. Inanılmaz bir açgözlülükle tüke-
tiyor, inanılrnaz bir hızla unutuyoruz.
Zaman denizinde gemisi batmış bel-
leksiz kazazedeler gibi dişlerimizle
tırnaklanmızla sanlıyoruz "bugün"e.
Taribçi Eric Hobsbavvn -Kısa. 20.
Yüzyıl 1914-1991, Aşınlıklar Çagı-
adh kitabında şöyle diyor: "Geçmişin
ya da daha çok, kişinin çağdaş dene-
yimini önceki kuşaklann deneyimine
bağlayan toplumsal mekanizmalann
yok olması, geç 20. yûzyıhn en karak-
teristik ve ürkütücü fenomenierinden
biridir. Yüzyıhn sonunda çoğu genç
erkek ve kadın, içinde yaşadıklan za-
manın gecmişrvlc her türlü organik
Uişldden yoksun, bir tür sürekli şim-
diİd zaman içinde yetişti." Yazar bu
saptamanın ardından, 2000'in sonla-
rında tarihçilerin eskisinden daha
önemli hale geleceğini ekliyor. Ben-
ce bu "beUeksiz" ortamda sadece ta-
Laetitia Casta. Raoul Ruizin 'Ames Fortes' adlı filminde başrolü üstlendi
Kendini keşfetmeyi sürdürüyor
Külrür Servisi - Jean Giono'nun
'Ames Fortes'(Güçlü Gönüller) roma-
nından uyarlanan flhnde Raoul Ruiz
başrole Laetitia Casta'yı seçti. Cas-
ta, sinemadaki ilk başrolünü Diefent-
hal, Dombasle, Malkovkh ve Beıüng
ile paylaşıyor.Kuşku ve entrikanın kol
gezdiği tuhaf bir aşk, cömertlik ve
öfke hikâyesini anlatan romanı okur
okumaz eödlenen Laetitia Casta, film-
de oynamak için yönetmeni bir öğle
yemeğinde ikna etmiş: "Therese'ka-
rakteri hemenhoşumagitti,güçlü ka-
rakteriericanlamnnnakistediğhniçm.
Bu şekilde kendimde henüz keşfetme-
diğim yerkre ulaşıp henüz hiç göster-
mediğim duygulan ifade edebilirim.
Sonuna kadar gidip içimde ne varsa
onlan dışa dökmek istiyonım!"
Sinemaya geçmekle birmesleği bı-
rakıpötekine başladığmı düşünmüyor.
" Sadece kişisel serüvenini derinleşti-
riyor. "Buaktörlerk beraber obnanm
ne kadar büvük şam olduğunun far-
kmdayım,amaçokfaziaetkiienmeme-
ye çalıştım. Etldlenirsek kendimizi
umuturuz)
pa>Tmızadüşcnialmayıunu-
turuz~ Ysâabendiim! OynarkenJohn
Malkovkh'i göreceğime M. Numan-
ce'yigörüyorum,böyleceyaptığmı da-
ha iyihissediyorum veben dedahaçok
veriyorum. O anı yaşamak gerçek bir
zevk. İoşkilerimiz roman kahraman-
lanmnki gibi saygı ve çekingeniikle
dohı."
Cekimden çok zevk almış. 'Mavi H-
siklet'teki deneyiminden sonra bu
filmde oynamak daha az acı vermiş
ona. Oyuncu ohnaya biraz daha hak-
kı varmış duygusunu yaşamış, Raoul
Ruiz ve ekip sayesinde. "Raoul çok
garip bir varak! Sizi izöyor ve siz far-
kma varmadan sizden bir şeyler çao-
yor. Size tamamen özgür olduğunuz
his»ni\criyorveaynızamanda sizden
tam istediğini elde ediyor." Casta, sinemadald ilk başrotfinü John Malkovkh'le paylaşryor.
rihe değil, sanata ve tiyatroya da çok
iş düşüyor. Tabii piyasa kurallanna,
yani sadece hemen ve şimdi tüketil-
meye, metalaştınlmaya direnebilen
bir sanattan söz ediyorum. Üretimi-
ne tüm bilgisini, becerisini, düşünme
yeteneğini katan; onunla yaşayan, du-
yargalan yaşadığı dünyaya canını acı-
tacak, ruhunu kanatacak denlı, her an
kendini reddeden ve yeniden üreten
bir sanattan... Böyle bir sanat bellek-
siz ve tarihsiz yaşayamaz. Çünkü ger-
çek sanatsal üretim hem kendi içinde
bir süreç, bir *tarih"tir, hem de zaman
ve uzam ötesi birdünyaya sıçrama, ölü-
mü yenme isteğinin ifadesidir. Kişi-
sel tarihini tüm insanlık tarihi içine kat-
manm ve zaman denen o canavan
yenmenin kavgasıdır sanat. Bir ya-
nıylayenilgıye mahkûm ve umutsuz,
ama diğer yanıyla bu trajik özelliğiy-
le insanı yücelten bir kavgadır bu,
Hamlet'inki gibi...
Türkiye ne yazık ki ürkütücü bir ruh
hali (ya da halleri) yaşıyor. 1980'ler-
den, esas olarak da 1990'lardan bugü-
ne değin tüm dünyanın şu ya da bu öl-
çüde içine sürüklendiği kasvetli "bir
çağnı son perdesi" havası bizi çok da-
ha yoğun ve sert dalgalar halinde sar-
sıyor. Bir ulusun zorlu firtınalarda
önemli lımanlannı oluşturan eğitim
ve kültürün sığlığı, gemi her an kara-
ya oturabilirmiş izlenimini uyandın-
yor. Belki de tarihimizın en büyük
kimlik bunalımını yaşıyoruz. Ne *de-
ğişen" (ya da değiştiği iddia edilen)
dünyada bir yere oturtabiliyoruz ken-
dimizi, ne de kendı tarihimiz ve coğ-
rafyamız içine. Yıkık bir köprünün
kenannda, neredeyse kurumuş bir de-
renin dibindeki bir avuç çamurlu su-
yu hangimiz içeceğiz diye düşmanca
bakışlarla süzüyoruz birbirimizi. Ba-
şımızı soktuğumuz ahşap konağuı du-
varlan isli, döşemeleri delik deşik.
Çünkü söküp söküp yakmışız tahta-
larını.. kimi zaman ısınmak, kimi za-
man da isterik toplu ayinlerde etrafin-
da dönebileceğimiz bir ateşi tutuştur-
mak için. Ve yerlerine ne koyacağımı-
zı bilemiyoruz, zaten tek derdimiz
"ân"ı yaşamak, bugünü atlatmak, ar-
kadaşlanmızın yenilgismden zevk al-
mak.. kanatmak, acıtmak, güçlü ve
haklı olduğunu kanıtlamak.. aşkı tut-
saklayıp, sevgiyi zehirlemek... Buz
gibi bir yel doluyor delik deşik duvar-
lardan içeri. Yıkık köprüyü onaramı-
yoruz, harç kalmamış elimizde ve biz
harç nasıl kanlır bihniyoruz; ama, bu
konuda fikir sahibiyiz hepimiz.. saat-
ler, günler, aylar, yıllar boyu tartışıyo-
ruz ve tartıştıkça düşman oluyoruz
daha çok; çünkü bilmeden fikir sahi-
biyiz. Bu yıkık dökük konakta Çe-
hovyen hüzünlere bile yer yok.. sade-
ce mantıksız, kötü yapılmış, kötü oy-
nanan bir korku fılmınin kâbus dolu
kareleri izliyor birbirini.
•••
Ne dersiniz, gündelik hırslan bir
kenara bırakıp bu ülkenin yüzlerce
yıllık taşlan arasına sanat ve tiyatroy-
la, nasıl bir kürek harç atılabilir diye
düşünmenin vakti gehnedi mi artık?
Homantizm Yeniden' haftast
bugün İzmir'de başlıyor
• tZMtR(AA)-
Izmir'de, 12-18
Şubat tarihlerinde,
"Romantizm
Yeniden" haftası
gerçekleştirilecek.
Etkinlikler, Prof.
Dr. Ismail
Tiınalı'nın bugün
Izmir Sanat'ta
vereceği "Kültür
Felsefesi
Bakımından
Romantizm"
konulu
konferansla
başlayacak. Aynı
günün akşamı Izmir Devlet Opera ve Balesi
solistleri, romantik bestecilerin eserlerinin yer
aldığı bir şan konseri verecek. Devlet Sanatçısı
kemancı Suna Kan, 14 Şubat'ta piyanoda Cana
Gürman eşliğinde Grieg ve Schumann'ın
eserlerinden oluşan bir konser verecek. Hafta
süresince, Cyrano de Bergerac, Sefiller, Büyük
Umutlar, Damdaki Süvari, Othello, Looking
For Richard, Leaving Las Vegas, One Night
Stand adlı filmlerin gösterimleri ve
konferanslar ücretsiz ızlenebilecek.
Uçan Süpürge Rlm FestivaH
hanrlıklan başladı
• ANKARA (ANKA) - Uçan Süpürge 4'üncü
Kadın Filmleri Festivali, 3-10 Mayıs tarihleri
arasmda Ankara'da gerçekleştirilecek.
Festival Kültür Bakanlığı, TRT. Avrupa
Komisyonu ve Çankaya Belediyesi'nin
katkılanyla yapılıyor. Gösterim programı altı
ana başlıkta toplanan festivalde, 23'e yakın
ülkeden uzun. kısa ya da belgesel alanında
55-60 film sunulacak. Uçan Süpürge 4'üncü
Kadın Filmleri Yanşması'na Türkiye'de ya da
yurtdışında yaşayan herkes katılabilecek.
Senaryolar üç kişilik bir "Ön Değerlendirme
Kurulu'" tarafından incelenecek.
Kurulda lnci Demirkol, Gülden Treske ve
Sevna Akpınar yer alıyor. Sonuçlan 30 Mart
2001 tarihinde açıldanacak olan yanşmanın
son katılım tarihi 28 Şubat.
t s
faip Play Karikatür Yarışması
Ödıülü Karikatüpler Sergisi'
• Kültür Servisi - Türkiye Milli Olimpiyat
Komitesi, Karikatür Yanşması Ödüllü
Karikatürler Sergisi 25 Şubat'a dek Fatih'teki
Karikatür ve Mizah Müzesi Sergi Salonu'nda
yer alacak. Bu sene altı dalda gerçekleşecek
yanşma ilk kez uluslararası nitelikte yapılacak.
Sergide, beş yıldır yapılan yanşmalarda ödül
almış tüm karikatürlerle birlikte jüri tarafından
seçilmiş olan eserler de bulunuyor. Karikatür
ve Mizah Müzesi'nde aynca 27 Şubat'ta saat
16.00'da Cemal Nadir Güler'i anma toplantısı
yapılacak ve 27 Şubat-16 Mart tarihleri
arasında da 'Cemal Nadir Güler Sergisi'
izlenime açılacak.
Melmet İkiz & VoHcan
Hüpseven Ouartet Istanbul'da
• Kültür Servisi - Kerem Görsev Jazz Bar,
13-17 Şubat tarihleri arasında yeni ve dinamik
bir gruba ev sahipliği yapıyor. Davulda Isveçli
genç müzisyen Mehmet Ikiz, kontrbasta
Volkan Hürsever'in yer aldığı kuvartetin diğer
iki elemanı ise Isveçli müzisyenler Linus
Lindblom ve Gustav Lundgren. ilk kez
Istanbul'da bir araya gelecek olan dörtlü,
konserde eski ve yeni standartlar dışında kendi
kompozisyonlanna da yer verecek.
Coca-CoJa Şişeleri sepgisi
Anadolu turuna çıkıyor
• Kültür Servisi - ' Türkiye'den
Coca-Cola Şişeleri' sergisinin
Anadolu turunun açılışı, Ankara
Palas Devlet Konuk Evi'nde
düzenlenen bir davetle yapıldı.
Sergi. yedi yerel ustanın
Türkiye'nin geleneksel el
sanatlannı kullanarak ürettiği dev
boyutlardaki Coca-Cola
şişelennden oluşuyor. Sergi 18
Şubat tarihine kadar Ankara
Migros Alışveriş Merkezi'nde
izlenebilecek.
'Sessiz Amerikalı' film olııyor
• HANOİ (AFP) - Vietnam'ın komünist
yetkilileri, Graham Greene'in 'Sessiz
Amerikalı' adlı romarunın Amerikan
varlığının Vietnam'da ilk hissedihneye
başladığı dönemleri başanyla yansıttığı ve
ıdeolojik açıdan kabul edilebilir olduğu
gerekçesiyle filme çekilmesine izin verdi.
Avustralyalı 'The Very Quiet Production Ply-
Ltd Co.' film şirketi, aynı adla beyazperdeye
taşınacak filmin çekimlerine şubat ayı
sonlannda başlayacak. Çekim yapılacak
şehirler ise Hanoi, Ho Chı Minh City, Hoi An
ve Nınh Binh olarak beliriendi.