Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 ŞUBAT 2001 PAZAR CUMNURfYET SAYFA
HABERLER
Demet Akbağ, yıllardır güldürdüğü seyircilerini Vizontele filminde ağlatıyor
Her rolüıı kadııiıBERATGÜNÇIKAN
Matematikçi soruyor: Bu
üçgenin dik açılannın toplamı
kaç? Bayağıkesir Gûlseren
yarutlıyor: Dik açılann topla-
mını bırak hoca, sen biliyor
musun, bir insanın iç acılan-
nın toplanu kaç? Espri. kah-
kahalann ortasına sert ve kes-
kin bir hamleyle dahyor, du-
daklarhangı eylemin eşiğınde
olduğunu unutuyor, ağlasa ol-
mayacak. gülse hiç olmaya-
cak...
Gûlseren, "Sen Hiç Ateşbö-
ceği Gördün mü?"nün Baya-
ğıkesir'i. Oyunu görmeyenJer,
bilmeyenler için, "Bir Demet
Tîyatro''nun Lütfiye ve Feriş-
tah'ı, Vizontele'nin de Siti
Ana'sı, yani ber tipin taşıyıcı-
sı Demet Akbağ. Primleri ek-
siksiz yatırılmışsa beş yıl son-
rasının emekli oyuncusu...
-Öylemi?
Ben hıçbir oyuncunun 'A-
man ikiyıl çalışır. sonra emek-
li olurum, iki rol daha oyna-
sam hayatım kurtulur' diye
düşündüğünü sanmıyorum.
Böyle bir şey yoktur, bütûn
oyuncular sahnede ölmek is-
terler... Her oyuncuyu tavla-
yan bir rol mutlaka vardır ve
ona asla 'hayır' diyemez, hiç
para kazanmayacağını bilse de
gider o rolü kabul eder...
Oyuncular böyle de safhrlar,
çünkü çok severler işlerini.
Bence oyuncularda, araştınl-
ması gereken başka bir psiko-
lojik bozukluk var...
- Kimde yok ki, hayaün vit-
• 'Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?'de 250.
kez Bayağıkesir Gülseren, 'Bir Demet
Tiyatro'da dört-beş yıldır Lütfiye ve Feriştah...
Her tipten bir şeyler taşıyor Demet Akbağ ya da
her tipte ondan bir şeyler var... Seyirci vitrininde
bu kadar uzun süre kalmasına yol açan sırrı 'iyi
gözlemci' olmaya dayandınyor.
• Şimdiki rolü ise gişe kapattıran Siti Ana...
Her karakterin güldürmek için yanştığı
Vizontele'de, Demet Akbağ, ağlatmasa da
gözyaşı bezlerini harekete geçiriyor...
rininde olmak mı bozukluğu
ortaya çıkanyor?
Oyuncu her zaman çok tat-
minsiz, çok mutsuzdur. Zaten
ben oyunculuğu kendisıyle bir
derdi olan insanın yapacağı iş
olarak görûyorum, çok da
normal bir insanın yapacağı
iş olduğuna inanmıyorum.
Ben bir şey yapıyorum, beni
alkışlayın iddiasıyla sahneye
çıkıyorum, bu çok müthiş bir
şey... Bir sıkıntı, yeni bir şey-
ler, daha iyilerini yapmak sı-
kıntısı...
Buluşmak için kaçmak
- Oyıuıculuk kendisiyle
proUemi olan insanın kendin-
den kaçışı nu, sahnede kendi-
siyle buluşması mı?
Belkı kaçmaktır, belki de
buluşmaktır...
-Siziniçin?
Ben her rolde bırazcık ken-
dimle buluşuyorum. O rolü çı-
karma sürecinde kendimi sını-
yorum, rol başanb olduysa ve
çok örtüştûyse bunda mutlaka
benim içimden bir parça var-
dır, buna inanıyorum, başka
türlûsü olmaz. Çok derinlerde
bir yerde bir şey vardır ve o-
nun için o kadar işi örtüşmüş-
tür...
- Sonra bu örtüşmenin izini
sürûyor musunuz? Yok yok,
kişilik bölûnmesine uğrama-
mak için uzatmıyorum...
- Bir de bir rolûn oyuncuya
yapışıpkalmasıvar,buözettık-
k de komedi için geçeıü, o ağ-
lasa da seyirciyi güldürüyor_
Yıbnaz'ın bir lafı vardır,
" YapOğmızişin en büyûk dûş-
manı yeni bir iştir, yeni bir iş
mutlaka bundan dahagûzelve
üstûn oimalı ki, eskisini unut-
turabilsin" der. Eğer o rol ki-
şinin ûzerine yapışıp kalmış-
sa, ya yeni bir şey üretmemiş-
tir ya da ürettiği şey sevilme-
miştir.
- Seyirci sirin her kadmmızı
kabul ediyor, örneğin Feriş-
tah'ı?
Kırsal kesimden biraz sivri,
biraz aykın, özgürlüğüne düş-
kün, birtakım şeyleri kırmaya,
yıkmaya çalışan bir insan...
- Aynı zamanda bedeninin
çağnsma uyanbirkadm~ Ona
çirkrâbirffrikgiydirmek, özel-
likle de yûze kocaman bir leke
kondurmak şart nuydı?
Öyle olması gerekiyordu,
Yılmaz onu özellikle çirkin
yazdı ki, o güzelliğinden emin
olsun. Feriştah çok emin güzel
olduğundan, o bir çelişkı ve
Yılmaz'ın düşündüğü bir
şey...
Lütflye tlpl
-Lütfiye?
Orta halli bir ailenin, okuma
şansı fazla olamamış, dünya-
yı kendınce takıp eden, pratik
zekâlı kızı. Aslında ev hanı-
mı, ama asla bunu kabul et-
meyen, sadece aldığı eğitim ve
çıkmazlan gereği böyle davra-
Cnlü Fikret Orvam, sol gözünden
Anadolu}
nungoznycnılendı ^ ^O " yıllardır. Resim yaptun, fiun çektim, kitaplar yaz-
. dun. Birçok da kitap okudum, gazeteleri taradım her gûn. Yine iyi dayandı canun gözüm" diyen Oryam, "Sol gözûmü ye-
• niledimy^şundisarılar daha bir saı%ma\ik^ daha bir c a n u " d ^ ^
miş olsun" mesajlanna,
u
ÖnemB değjl ki, her şey dahil 15 dakikada Mtti" karşıhğını verirken ameliyat anmı da "Masaya
, yanrdıkiannda üzerime kat kat yeşil renkü ameüyat örtüleri serdiler ya lahana gibi oldıun diye bir güleâm gddi sormayın.
Znr tıırfnm kenriimi"riiypgiiterek ammsıynr. Sanıkiığının aksâne Fikref Otyam'm, sağ gnzüylpripgflsol gnzfinfı vfann- da-
yayıpfotoğrafçekfjğinideöğreniyonız. ResnnJerinde ağırhkla yer ventiği kara gözhl Doğulu kadmiann bulunduğu bir tab-
losunun önûnde fotoğrafinı çekerken de Otyam, ameliyat olan gözünfi kapatti. (Fotoğraf: BÜLENT ECEVtT)
nan biri. Bir tûrlü yırtamıyor,
çıkıp gitse ama yapamıyor.
- Vizontele'nin Siti Ana's-
Her rol seyirciyi güldürmek
için çırpınırken o ve diğer ka-
dınlar kederi sutlanıyor... On-
lar da toparlayıcı kadınlar...
Her zamanki gibi. Bu, tabii
ki kadınlar, daha duyarlı, da-
ha zeki, dünyaya daha geniş
gözlüklerle bakabilen yaratık-
lar olduklan için böyle...
- KomikUğe dönersek, bu,
erkekiere mahsus biralan mı?
Son yıllarda kadın komikler
de daha arttı, ama haklısuuz,
bir aktörün oynaması gereken
rol için on oyuncu sayarsınız,
ama kadın oyuncu sayamazsı-
nız. Mizah olayında erkekler
biraz daha öndeler.
-Neden?
Stand-up türü ülkemizde
yaygınlaştığından beri sahne-
de, kendi kişilikleriyle var
olanlar, sadece erkekler... Ben
de onlardan biri olabilirdim,
ama ben, tek başıma Demet
olarak sahnede bir şeyler söy-
lemeyi sevmiyorum, ben biri-
lerini konuşturmayı seviyo-
rum, birilerini yaşatmayı, biri-
lennde bir ruh bulmayı sevi-
yorum, bu benim tercüıim...
Erfcekler ve kadınlar
-Stand-up'ta sahneyierkek-
ierebırakmanm,toptuınsalya-
pıyla da bir bağLanbsı yok mu,
ahşıhnış hayat rolleri, sahne
roUerini darahnuyor mu?
Tabii ki bu durum, bizim er-
kek egemen toplum oluşu-
muzla çok ilgili, çünkü, en
azından birtipleme serisi yap-
tığınız zaman bir aktöre oyna-
tabileceğiniz milyonlarca tip
var. Kadınlarda bu kadar yok.
Ikınci Bahar kasap kadın tip-
lemesiyle bunu biraz kırdı, a-
ma kasabın erkek oluşu da
kimseyi şasırtmazdı... ;.
Çocuklann anası kadın
- Kasap kadmdı ama, femi-
nenüğinin ûzeri örtûbnüştiL.
Tabii kı, Türkıye yalnızca
Istanbul, Ankara ve Izmir'den
oluşmuyor, genele yaydığı-
mızda kadın hâlâ çocuklann
anası. Eve bakan, hayatın için-
de olan erkek... Bizim toplu-
mumuz hâlâ bu. Bu, yapılan
işe, sosyal hayata, her şeye
yansıyor; mizaha, oyunculuğa
da yansıyor...
- Ne çeüşki, iktidariannı
asıksuradanyia pekiştiren er-
kek toplumunda güldürmeyi
iş edinenlerin çoğunhığu er-
kekler^
Komedi de işte bu zıtlıktan
çıkıyor, bu terslik mizahı ya-
raüyor. Bunun için bir erkek
oyuncu eşcinsel bir karakteri
oynadığında çok sempatik ge-
liyor ama, aynı rolü bir kadın
oynadığında çok antipatik ge-
liyor. Erkeksi tavırlanyla bil-
diğimiz aktör, eşcinsel rolü
oynadığında ortahğı kınyor
geçiriyor. Aynı şeyleri bir ka-
dına uyarlayamazsınız, kabul
görmez...
Sanatçı Selçuk Başar, sıradışı işlerle sınırlan zorlayarak birçok başanya imza attı
Yerli popa sıruf adaüııışüKüJrürServisi-Türk pop müziği ge-
çen hafta, ustalanndan Selçuk Başar ı
yitırdı. Kırklı yaslanna gelrniş yerli po-
pun en önemli isimlerinden biriydi Sel-
çuk. 1944 Ankara doğumlu olan Sel-
çuk Başar, profesyonel müziğe Şerif
Yüzbaşıoğlu Orkestrası'nda başlamış-
U. Kısa sürede gitardakı yeteneği ka-
dar müzik bilgisi ve düzenlemeci tara-
fı da fark edilince aranan bir müzisyen
haline gelmişti.
1968'de Yunanistan'da Apollonia
Müzik Festıvali'nde Ajda Pekkan'ın
yorumladığı Özleyiş adh bestesiyle
üçüncü olan Başar, Durul Gence Beş-
lisi'nde de çaldıktan sonra kendi gru-
bunu kurmaya karar vermişti. Orkest-
ralarrn çok tutulduğu bir dönemde, pi-
yasada yeni yeni sivrilmeye başlayan
yetenekli genç müzisyenJerle birlikte
'efsanevf Istanbul Gelişim Orkestra-
sı'nı (1970) kurdu Başar ve grup, ga-
zinolann hâlâbir 'müzikhol1
işlevi gör-
düğü günlerde ünlü solistlerle aynı sah-
neyi paylaşarak, plak kayıtlan yaparak
şöhrete ulaştı. Orkestra, kaliteli müzi-
ğin merkezi haline gelmişti; Batı'yla
birlikte Doğu'yu da iyi özümseyen Ba-
şar ve arkadaşlan'yerli popa adeta sı-
nıfatlatmışlardı.
Selçuk Başar, piyasanın popüler ta-
leplerini göz ardı etmeden, aralara ser-
piştirdiği sıradışı işlerle sınırlan zorla-
mayı her zaman hedef edinmişti. Ga-
roMafyan,AsnnEkren,ArillaOzdemi-
roğlu, Neco, Fatih Erkoç, Yalçın Ateş,
UğurBaşar ve son döneme yetışen Fa-
hir Atakoğnı gibi isimlerin yer aldığı
Istanbul Gelişim Orkestrası'nın adını,
uzun yıllar yerli popun en prestijli de-
ğerlendirmesi kabul edilen Hey dergı-
sinin ödüllerini de kazanarak tarihe
yazdırmışlardı. 70'lerin ikinci yansın-
da tanıştığımız Eurovision Şarkı Ya-
nşması'nın en sadık yanşmacılanndan
biriydi Selçuk Başar. Kardeşi UğurBa-
şar'la birlikte süreklı bu yanşmaya bes-
te göndererek arabeske teslim olmuş
piyasada popa eski gücünü kazandır-
Seiçuk Basar (soJdan ikind) Eurovision'an en sadık yanşmacılanndandL
maya ve ülke dışına açılmaya çabala-
mıştı.
1984'te Beş Yıl Önce On Yıl Son-
ra'nın yorumladığı Halley adh beste-
siyle birinci olup TRT adına Lüksem-
burg'da yanşmıştı. llginç koreografisi
ve basit ritmik yapısıyla tam 'Eorovt-
sion'luk bir çalışma olan beste, yanş-
mayı 12. suBdatamamlamıştı. 1980'de
Gelişim Stüdyosu'nu açarak kardeşi
Uğur Başar'la Türk popu için çok
önemli işler yapü. Stüdyo, o günlerin
kurak ortamı içinde gerek pop çalışma-
lan gerekse reklam cıngıllan alanında
sıradışı işlerin üretildiği merkez hali-
ne gelmişti. Ardından piyanist şantör-
ler piyasayı istila edince grup dağıl-
mış, Başar da tüm gücünü stüdyo işle-
rine vermişti.
Son dönemde Istanbul Gelişim yeni-
den dınltılmeye çalışıldı ama sağlık
sorunlan nedeniyle buprojede yerala-
madı. Birsüredir kansertedavisi görü-
yordu ve ardmda çok parlak bir kari-
yer bırakarak Türk pop tarihindeki
benzersiz serüvenini noktaladı Selçuk
Başar.
BİR YOL HİKÂYESİ
TAYFUN TAIİPOĞLU
YoHar, Ses Veriyop.
Artık, çocuklanmıza anlatabilece-
ğimiz
örnek bir isim var...
"Benim katilim iyidir..."
"Benim hırsızım iyidir...'
"Verdimse ben verdim..."
"AJdımsa ben aldım..."
"Bu, benim aile fotoğrafım..."
"Bir kere delmekle bir şey olmaz
anayasayı..."
demeyen, "cumhur" kelimesinin
anlamını veren,
bu yüzden kimi zaman sağ,
kimi zaman sol tarafından eleştiri-
len,
ama doğruluktan hiç taviz verme-
yen,
"bir gûn inip de politika yapanm"
• ••
düşüncesiyle
halk dalkavukluğu yapmayan,
geçmiştekılerden Mustafa kemal
ve Ismet Inönii dışında
hepsinden daha çok sevilen,
sessiz çoğunluğun sesi, birCum-
hurbaşkanımız var.
Zaman zaman "bu Cumhuriyetin
ne kadan bizim"
diye düşunduğümuz günler, geri-
de kaldı.
Ama bir kaygıyı da belirtmek
gerek.
Sokaktaki insanın bize söylediğini
şimdi söyleyelım:
"Sakın değişmeyin Cumhurt>aş-
kanım!"
Çünkü bize insan lazım...
CHFnJn sağcılığı
Şeyh Edebali'nin öğütteri,
Baykal'ın sağa partinin kapılannı
açması,
partide ismi yeni geçenlerin,
"CHP sağa kaymadı, biz solcu o/-
duk"
beyanlanna karşı
yollardan gelen sesi aktarmak bi-
ze düşer.
Bu toplum, çok çekti...
Bbette banşacak, yetişmiş insan-
lanndan yararianacak
ama CHP'ye profesyonel politika-
cı lazım değil.
Hele DYP'deyken Mesut Yılmaz'a
küfreden,
A^4AP'a geçince Tansu Çiller'e
soven,
amiyane tabiriyle "herpistte dans
eden",
kimin atına ya da ansına biniyorsa
onun türküsünü söyleyen,
bu halkın nefret ertiği politikacı ti-
pine
hiç ihtıyaç yok.
"Banşacağız" diyeAtatürk'ün par-
ttsine
"siyasi komedyenleri" doldurmak
kimsenin harcı değil.
Ülke için bir politika üretin de onu
görelim!
Aksi takdirde,
"basında ve televizyonlardayeral-
stn"
diye toplantılanna, düğünlerine ve
şölenlenne
Televole ekibi davet eden,
sonradan görme işadamlanndan
farkjnız kalmayacak.
Aldıklannızla değil, yaptıklannızla,
ürettiklerinizle gundeme gelin de
dişimizi kıralım!
Ve, kadın bienali...
Bir grup arkadaş,
1. Istanbul Kadın Bienali için
harekete geçtıklerinde,
beni de aradılar.
Ve"Düzenleme Komitesi Başkanı
seçtikterini"
söylediler.
lyi niyetli olduklan kesindi.
Birçok kadın demeğinden de
tepkı almışlardı.
Hatta bazılan, "Böyte birharekette
ehceklerin ne işi var" diyerek
baltalamaya kalkışmışlardı.
Bütün bunlan, "hareketin içinde
adım geçiyoT diye
bikjilennize sunuyorum.
"Kim yaparsa yapsın, kim düzen-
terse düzenlesin,
Istanbul'da gerçekleştirilecek
medyatik toplantılann ve eylemierin
entelektüel masturbasyondan öte-
ye geçemeyeceği,
Anadolu'da, özellikle kırsal kesimde
çalışılması gereğıni hatırlatarak
bu tûr çalışmalann da
Devlet Bakanı Hasan Gemici ön-
cülüğünde
zaten var olduğunu,
ona destek verilmesınin doğrv ola-
cağım" söyledım.
Yanlış anlaşılmasın,
hareketin iyi niyetinden kuşkum
yok,
ama "vaktim olmadığı ıçın
düzenleme komıtesindeyeralama-
yacağımı* bildırdim.
Gelelim hikâyemize...
Antalya'nın herhangi bir lokanta-
smda,
kulağınıza geten sese kulak verin...
"Hanfendiye bir çiçek sunmak is-
termisiniz?"
Ofumlu bir tavır sergilerseniz
devamı gelecektir:
"Beyazgül: Saf ve temiz duygular.
San gûl: Nadide bulunan insanla-
ra verilir.
Pembe: Gönlüm sende... ' *
Kırmızı: Teksin, birsin, seniseviyo-
nım.
Yedi san arasında bir kırmızı:
Dûnyanın sekizinci harikası sen-
sin!"
ÇiçekJerden çok, sunucusuna ta-
kılacaktır gözünüz.
1.85 boylannda,
hep takım elbiseli ve tertemiz,
yakışıklı bir genç göreceksiniz.
Yaptığı ışe saygısı
her hareketınden belli olan
Meftun Demir ile tanışmamız,
yedinci karşıfaşmamıza denk geJir.
Yaşam hikâyesi,
örnek alınabileceklerden...
özellikle de sürekli devletten iş
bekleyen, yaşamak için birilerinden
lütuf bekleyenler için.
"Ağlayarak değil, çalışarak para
kazanılır"
diyen Meftun,
1971 yılında, Balıkesir'in
Mustafakemalpaşa ilçesi,
Koşuboğazı Köyü'nde doğmuş.
llk ve ortaokulu da
orada okumuş.
Liseyi Bandııma'da bitirip
Antalya Meslek Yüksekokulu
Turizm Bölümü'nden mezun ol-
muş.
Bir iki yıl barrneniik yapmış.
Ama hiç içki içmezmiş.
Kanada Barmenler Federasyo-
nu'na kadar, ismini yazdırmış.
"Yaptğım işin en iyisini yapmaya
çalışınm" diyor.
Sonra, restoranlarda, gece kulüp-
lerinde gül satmaya başlamış.
Biz de ondan öğrendık.
Bu, topraksız tanmla yetiştirilen,
sapı 70 cm'nin üzerinde,
Bakara Gülü'ymuş.
"Şansa inanmıyorum" diyor.
"Yüzde ellısi istemek, yüzde ellisi
kişisel başandır.
Her akşam 20.15'te, aksatmadan
İşe çıkarım.
Ben, etiketi aştım.
Kimi otomobıl satar, kimi çiçek...
Hiç fark yok...
Istanbul'da bir Yahudıyaparmış bu
işi,
öyle duymuştum.
Bir de benim gibi çalışan,
Bam Teli'nde izledığım,
Oyuncakçı Hüseyin Fidan var Is-
tanbul'da. Ben, bu ışın Vakko'su-
yum..." .. . ^ ,*^
Meftun Demir, evlı.
Sekiz yaşında bir oğlu,
üç yaşında bir kızı var.
Geceleri evınde olmadığı için
pek aile dostlan yok.
Ama eşi Arzu,
onun en büyük destekçisiymiş.
Gündüzleri kitap da okurmuş.
En son okuduğu "Bir Çift Yü-
rek"ten
alıntı da yapıyor
kendisini anlatırken:
"Herkes, kan ve kemikten yaratıl-
mıştır.
Fark, yürek ve nıyettır."
Işsizliğe ınanmadığını belirten
Meftun'u kutlarken
biranısryla noktalıyoruzsohbeti: Bir
gün, bir restoranda oturan erkeğın,
"Bunlar bizim kanlanmız...
Ne gerek var çiçeğe..."
dediğini bir türiü unutamıyormuş.
Ve bu hikâyeden,
anlayana,
ağlamayt ve beklemeyi
yaşam biçimi haline getirenlere
ve kadınını böyle görenlere
çok ders çıkıyor...