19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 ŞUBAT 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Kayrtsız yaratık Fıkra elektronik postadan geldi; kaynakça için "telif hakkı" varsa gönderenlerin boynuna... Efendim, fıkra bu ya, güzelleşmek için herfırsatta estetik ameliyatı olan ve ününü yapay güzelliğine borçlu olan bir şarkıcı sonunda bu dünyadan göçmüş... Öteki dünyaya grttiğinde iki melek koluna girip hiç düşünmeden cehennemin kapısına getirmişler... Kapıdakiler kara kaplı kalın deftere bakmışlar, sayfalan bir daha çevirmişier fakat adını bulamamışlar, "Sizin adınız burada yok, sizi çehenneme alamayız" demişler... Bunun Ozerine melekler tekrar iki koluna girip şarlacıyı cennetin kapısına getirmişler... Cennete giriş defterinde de adı buiunmayinca, meteklerden biri, kayıtlarda bir kanşıklık olduğunu sanıp Tann'nın katina çıkıp sormalıyim" demiş... Çıkmış sormuş... Tann, mefeğe şöyle bir bakrruş; "Kayıtlarda kanşıklık yok; onu ben yaratmadım ki!" T«t: 0.21L512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Bektronik posta: denizsomecumhuriyetcom.tr - Baykal, Beyaz'ın elinden pasta yemiş... "Ekmek bulamadıöı Jcirtl" ankaya Köşkü'nde birgün... Başbakan Is- met Paşa, biraz yorgun biraz da sinirti ge- liyor Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'i zi- yarete... Kahveler içilirken Gazi "Hayır ola lsmet"diyor, "Sendebirfevkaladelikvarbugün... Ne oldu? Neye siniriendin?" Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen, tanık ol- duöu bu görüşmeyi anılannda anlatıyor: "Tnönü yumuşamıştı. Gülümsemeye çalışarak: - Türk Hava Kurumu'nun Genel Yönetim Kurulu toplantısı vardı da... Gazi üsteledi: - Eee, ne olmuş varsa? - Fuat Bey'i epey terfettim. Istifaya filan kalktı." (Fu- at Bey, Türk Hava Kurumu Genel Başkanı ve Rize Milletvekıli Ahmet Fuat.) "Gazi: - Çafışkan çocuktur Fuat... Cemiyeti de diğer mil- letvekili arkadaşlan ile iyi yönetiyor. 40para - Bunlara bir diyeceğim yok. Fakat canımı sıkan bir husus oldu. - Neymiş o? - Hesaplarda 40 para oynuyordu. - Kırk para... Yani 1 kuruş... - Evet... Toplantıya sabah 10'da girdik, saat 17'yi geçiyordu çıktık. Daha önceki toplantıda dikkatimi çekmişti. Bu 1 kuruşun nereye gittiğini öğrensinler diye talimat vermiştim. Bulamamışlar. Bugünü de onunla geçirdik. Fuat Bey'in hassasiyetini anlıyo- rum ama milietimiz ondan daha hassastır. Verdiği paranın nereye gittiğini behemehal bilmek ister. Is- tifa bu gibi hallerde en kolay çıkar yoldur. Ama kim- seyi rahatlatmaz. Hatta söylentifere bile neden olur. Yurttaş bu parayı Türk Hava Kurumu yücelsin diye veriyor. Gazi Paşa gülümsedi: - Demek mesele bu. 40 paranın hesabı seni bu kadar yorup üzdü. Tam adamını bulup bunlann ba- şına getirmişim. Haklısın. 40 para günün birinde 40 lira, 40 lira da 400 lira olur. Bu da giderek büyük hal- kın ağızında. Böyle kuruluşlara olan güveni sarsar. Biz cumhuriyeti kurarken, böyle 40 paralara çok ih- tiyacımız oldu. Peki ne yaptın sonunda? - Muhasebeciyi çağırttım. Memurlan seferber et- tim. 40 paranın yanlışlıkla bir başka hesaba geçi- rildiğini bulup çıkarttım. Bundan sonra da bu gibi hatalan affetmeyeceğimi söyiedim kendilerine. Bi- zim milietimiz gerçekten de elindekini avucundaki- ni verir. Ama verdiğinin doğru dürüst yerlere sarfe- dildigini hem görmek ister hem de buna inanmak ister." Uzun yıllar sonra Ahmet Necdet Sezer'le anıla- nn tazelenmesi ne güzel... . . SESSİZSEDASIZ(Î) Yüksek Yerilim Hattı erdincutkuıa yahoo.com "Merrdeketin haline üzülme işi"ni de ihaleyle yabancı sermayeye verelrm! Milli ve manevi değerlerin maddjyatı Ülkücülerin ölümsüz başbuğu, Milliyetçi Hareket Partisi'nin merhum genei başkanı Alparslan Tûrkeş'in paylaşılamayan "miras"ı mahkemelik olunca ilginç bir durum ortaya çıktı... Paylaşılamayan miras "dokuz ışık" değil... Miras, Ingiltere'de açılmış banka hesaplanndaki sterlin, mark ve dolar cinsinden 1 trilyon 200 milyar liralık bir servetmiş... Savcının hazırladıgı iddianameye göre bu para emekli albay Alpaslan Tûrkeş'in servetinin bir bölümü... Iddiaya göre Tûrkeş'in ilk eşinden olan kızlan, son eşinden olan kızından bu serveti kaçırmak için sahte bekjeyie parayı kendi hesapianna transfer etmiş... Habere göre son duruşmada sanık avukatı, müvekkilelerinin aftan yararlanmasını istemiş... Yani ortada, bir bölümü 1 trilyon 200 mityar lira olan bir servet var... Servetin bir bölümü 1 trilyon 200 milyar lira ise bütününü vann siz düşünün... Varoşlardaki yoksul çocuklar "milli ve manevi" degeıierle yüklenip ülkücü yapıldıktan sonra ellerinde silah sokak aralannda devletin güvenlik güçlerine yardımcı olurken Ingiltere'deki bankaJann da mudileri "başbuğ"a yardımcı olmalan ilginç... Türkiye'nin bir dönem tarihini yazacak olanlar "maddi" gerçekleri de gözardı etmemeli! ÇED KOŞESI OKTAY EKİNCt Meclis'teki Kavga ve 'Mimari'... TBMM'de bir milletvekıli- nin ölümüyle noktalanan " Yum- ruklaşma" konusunda Başba- kan Ecevit'in Meclis salonu- nun "mimarisini" de sorum- lu tutması tanıdığım mimarlar arasında değişik tepkilerle kar- l kş Kirru gûldü geçti; kımi önce inanmadığını söyledi; kımı de içini dökerek hem Ecevit adına hem ûlke adına kaygı duyduğu- nubelirtti.. Sonra düşündûm... Aslında bu farklı tepkilerin "tûmü" de durumun "vabim" olduğunu göstermekte ''ortak" değiller miydi?.. Orneğin "gülüp geçenler"... Demek ki mimarlar arasında, insanlann boğazlaşmasından "mimariyi" suçlayan böylesi- ne "üst düzey" bir görûşe bi- le "aldırmayacak" kadar mes- leki bağlanndan uzaklaşanlar vardı... Dûnya mimarhk tarihinin "beşiği" olan bir ülkede, bu köklü ve evrensel sanata bugü- düzen. 1995 > tekıbır' 4 projeya- nşması" ıle elde edilen tasan- ma göre yapıldı... TBMM Ge- nel Kıırul Salonu'na "daha de- mokratik bir oturma dfize- ni" kazandırmak için yapılan bu değişikliğı destekleyenler arasında Ecevit de bulunuyor- Ç ü artık milletvekilleri birbirlerine "arkalannı" dö- nerek değil, "yüz yüze baka- rak" oturacaklar, böylece yine Ecevit'in şu son yıllarda üst- lendiği "her görüşü uzlaştır- ma" (CHP'liler hariç) görevi- ne de uygun düşen bir "insan- cıl hava" salona egemen olacak- tı... Gelin görûn ki bu "banşı, diyaloğu ve demokrasiyi" gö- zeten oturma dûzeni bile millet- vekillerindeki "kavga ve ça- tışma kültürünü" yumuşat- maya vetmedı... O halde şimdi artık •'sorgulanmasr gereken, böylesı kışilcrin nasıl milletve- kili olabıldikleri ve "Iiderle- rin " de neden hep bu tür "ynm- Salon eski dûzendeyken de "kavgalar" eksik olmadı... ne dek görülmemiş bir "misyo- nun" (milletvekillerini birbi- rine düşûrmek) yüklenmesi bi- le önemsenmiyorsa, aynı zen- gin tanhten beslenen "uygar- bkbilinci" deterkediliyorde- mekti... Ecevit'in böyle bir söz söy- leyeceğine "önce inanmayan- bu-" için de durum pek farklı sa- yılmazdı. Demekki "şair" kökenli Baş- bakanımız, sadece siyası geçmi- şi acısından değil, "kültür gec- mişi" acısından da artık "ina- nılmaz" yenı görüşler ıçındey- di. Yakın geçmişinde, "insan yaratıcılığına" verdiği değer ncdeniyle tüm sanatçılarla bir- likte sayısız mimann da sevgi- sini kazanan Bülent Ecevit şim- di TBMM'yi adeta "arenaya" çeviren milletvekillerini koru- ma güdüsüyle "sanata" yük- leniyorsa, o tarihe geçen "mnu- dun" son kınntılan da yok ol- mak üzereydi... ••• Başbakan'ın sözlerinden açık- ça " kaygı duyduklaruu" söy- leyen mimarlann ise altını çiz- dikleri çok önemli bir "aynn- ü " var. Şimdi "kavga nedeni" ola- rak eleştirilen yeni mimari iç ruklaşma meraklısf kişileri milletvekili adaylan olarak be- lırledıkleri değil midir?.. ••• TBMM bınası da 1930'lar- dakı bir "proje yanşmasıyla" seçilen tasanma göre inşa edıl- dj. Miman Clemens Holzme- ister olan bu projedeki genel kurul salonunda da 1995 'e ka- dar sayısız benzer kavgalar ya- şandı. Biraz da bu kavgaların artık bıtmesı ve mılletvekJllerinin "göz göze" gelerek "İnsan" olduklannı anımsamalan için de 1995'teki yanşma düzenlen- di. Hüsamettin Cindoruk'un (TBMM Başkanı 'ydı), Fahri Köprülü'nün ve Celal Oku- tan'ın danışmanlığında, Mus- tafa A.Aslaner, Sezer Aygen, Işılay Saygm, Gönül Tankut ve Yıldınm Yavuz'dan oluşan jüri, yanşmaya katılan 20 pro- jeden mimar İlhami Ural ve mimar Adnan Ural'ın tasanm- lannı Genel Kurul Salonu'nun yeni iç miman düzeni olarak belirledi. Acaba Ecevit de bu jüride yer alsaydı, karara katılmayıp; •'Yapmayın, bu insancü dü- zende daha fazla kavga çıkar" mı diyecekti?.. KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behlcak(d turk.net ÇtZGtLİK KÂMtL MASARACl HARBİ SEMİH POROY semihporoyfâyahoo.com TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN llşubat SAH 'IN SON MSBAK4NI.. 1973'DA BueÜM, İKAN ÇAHt'HtN &OH &AŞ&AKA- M ŞAHPÜK SAffrtYA* SrİFA £rM&C ZOeüMOA KAUtrşrr. y/uN iuc GüNLEfiiHoe uûKÜMer tcu RAU BAHTİyAfZ, HiUAeYNI 'A/f'V /KAKJ'A DÖMt1£~ SİrtS HEMEN HBMEA/ İŞLeVİNİ y/ri&MİŞTf. HUMEYHJ'MİM GEÇiCi 8ÂÇBAK4MU5A GSTİB- DİĞI MEHbİ &EZİfZGAN 'LA ASALARIHPA İfC- TfOAR. MÜCAD€l££i BAÇLAMtçrl. OCAYLA& ALSVUEUİUCE. gAHny^/S OUU T t A A tSÇtf ASBUÇ NCAK, GeU_ÇM£L0Z BE2İ&6AN LEHfNEYDİ- YAYtMLADtSi P&OGKAMDA BAH- TİYAR. 'fN isrrfHSfN/ tsrsuiş, ÇAH.esiz KA- LAN 8AŞBAICAN ÇEK(LM££ ZoeuNLUGUNU OUY- MUŞTtJ: Yanda,8aMiaar't /Hdkamındaâü suHta. ArkasnHkık' resim *fusad/,& 'a en KÜÇÜKÇEKMECE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo:2000/l093 Davacı: Niyazı Şüküroğlu. Davab: llknur Doğru, Cennet mahallesi Yahya Kemal Beyath Cad No: 41/A Küçükçekmece/lstanbul. Dava: Velayetin nez'i. Davalının yukandaki adresıne çıkartılan davetiye bila tebliğ iade edılmış, emniyetçe yapılan tahkikat neticesi sanh adresı tespit edile- medıginden dava dılekçesının ılanen tebbğıne karar verilnuş olup duruşması 21.02.2001 günü saat 10.00'a bırakıliTUŞtır Mezkûr gün ve saatte duruşmaya gelmeniz, gelmediginiz veya kendinizı bir vekille temsil ettinneniz hususu dava dilekçesinin tebliği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 22 01.2001. Basın:6174 PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Üzülmek'd) Çağnldığı toplantıda, karşısındaki seçkin toplulu- ğa son yaprtlan üzerine kısa bir konferans veren dostum Hıfzı Topuz'a, konuşması sonrasında yö- neltilen ilk sorunun, "Fransız Pariamentosu 'nun soy- kmmkaran"na iltşkin olmastnı yadırgamamıştım... Hıf- zı Topuz uzun yıllar Paris'te yaşamıştı. Fransa'yı da, Fransızlan da çok yakından tanıyordu. "Siz ne dü- şünüyorsunuz?" cümlesiyte başlayan soruyu, "soy- kınm savının kabul edilemeyeceğini, Fransız Paıia- mentosu'nun aldığı karann günceliçpolitikalara dö- nük ucuz bir oyun olduğunu, buna karşı mutlaka tepkigösterilmesigerektîğini" söyteyerek yanıtladık- tan sonra, "Fransızlann aslında Türkiye'ye ve Türk- lere karşı olumsuz duygular beslemediğini..." ekle- mişti sözlerine. Söylenenleri buraya kadar sessiz- ce ve paylaştığını belli ederek dinleyen topluluk, "Ama bizim de eksikliklerimiz var..." cümlesiyle bir- likte dikkat kesilmiş, ardından gelen "...geçmişte, bu olan bitenler nedeniyle 'üzüntülerimizi' dile getir- seydik, iş bu kadaruzamazdı belki de..." sözleri üze- rine kıpırdanmaya başlamıştı... Bunun üzerine ben de söz almış, bunun, geçmişte olduğu gibi günü- müzde de birçok örneği görülen bir "ûslup" oldu- ğunu söylemiştim. Devlet başkanlan, başbakanlar, hükümet sözcüleri, parlamentolar, diplomatlar, si- vil toplum kuruluşlan ya da tek tek bireyler yeri gel- diğinde, tarihi çok eskilere de uzansa, geçmişte ya- şanmış bir olaydan, -üzüntü duymuşlar ya da du- yuyorlarsa-, duyduklan "üzûnfû'yü dile getiriyor- lardı... Bu sözlerim üzerine tepkiler daha da büyü- müştü salonda... insanlann, özellikle duyarlı olduklan konularda karşısındakilerin farklı düşünceler taşıyabileceğini, farklı öneriler getirebileceğini kabul etmekte zor- landıklanna bir kez daha tanık olmuştum... önce- den verilmiş, kesinleşmiş kararlarla başlayan tartış- malarçoğu zaman bu nedenle sonuçsuz kalıyordu. Tartışılan konuya ilişkin duyartılığımız yoğunlaştık- ça, "Insanlar konuşa konusa anlaşıriar..." yaklaşımt yerini, "Tartışmayla bir yere vanlmaz..." çıkmazına bırakıyordu. Çok duyarlı olduğumuz birçok konuda kendimizi gene/likle "çıkmaz"da hissetmemizin bir nedeni de buydu kuşkusuz... "Uzlaşma kûltürü", "çatışma kûltürü'nün yerini almadıkça hiddetlenerek, öfkelenerek dışa vurdu- ğumuz çaresizliklerimizden kurtulmamız kolay de- ğildi... Çıkmazlarımızdan kurtulmamız, ancak yeni kapılaraçmamızla mümkündü. Oysa hep aynı olan, hep aynı kalmasında direndiğimiz düşüncelerimizi ne kadar sık yinelersek yineleyelim, ne kadar büyük bircoşkuylasavunursaksavunalım, bunlaryeni ka- pılann açılmasına yetmiyordu. Dolayısıyla da bir çı- kışa varamıyorduk. Tartışmalanmız farklı düşünce- lerle, farklı önerilerle, farklı katkılarla beslenmeyip, zenginleşmedikçe, hep yerimizde sayıyorduk... Yıl- lardır içinde bulunduğumuz, "Biz bize benzeriz!", "Tûrk'ün dünyada Türk'ten başka dostuyokturi" gi- bi sözlerte yansıttığımız "yalnızlık sendromu'rnuzun kaynağı da bu değişmezlik, bu degişemezliğimiz değil miydi, aslında?.. 1915 olaylannda, bugün bizim, Türkiye Cumhu- riyeti yurttaşlan olarak sahip çıktığımız Anadolu top- raklannda çok sayıda Osmanlı Ermenısı gıbı çok sayıda da Osmanlı Türk'ü ve Osmanlı Kürt'ü telef olmuştu. Bu, biçbir tarihçi tarafından yadsınmayan, yadsınması da mümkün olmayan bir gerçekti. O çok kanlı, çok acılı dönemde gerçekleşmiş insan kı- yımlan, olaylara kimin neden olduğundan, kimin ilk başladığından, kimler tarafından kışkırtıldığından, ki- min çıkarlarına hızmet ettiğınden, kimin kaç ölü ver- diğinden bağımsız olarak duyulan bir "ûzüntü"ye ne- den olmamış mıydı? Çok eskilerde kalmış bu olay- lardan, bu olaylann günümüze kadar uzayan sonuç- larından hiç "üzüntü'' duymuyor muyduk? Kuşku- suz benzer duyguları Ermenistan'daki, diaspora- daki Ermeniler gibi birtikte yaşadığımız Ermeni yurt- taşlanmız da taşıyortardı... "Konu" ne zaman açılsa, hepimizin anlatacağı "birşeyleri" oluyordu... Kimimiz o acılı yılların Ana- dolu'sunda şehit düşmüş dedelerin torunlarıydık... Kimilerimizin dedeleri, nineleri zordurumdaki Erme- nilere kucak açmışlar, onlan ölümden kurtarmışlar- dı... Kimimiz eski mahallemızde Ermeni çocuklany- la birlikte büyümüştük. Arkadaşlıklar, dostluklar, "akrabadan yakın komşuluklar" kurulmuştu aramız- da. Kimilen de Amerika, Kanada, Avrupa dönuşle- rinde, oraJarda karşılaştığı Ermenilerin, nasıl "bizden daha fazla biz" olduklannı anlatıyordu çevresine... Eğer bütün bunlar doğruysa, eğer bu duygulan ger- çekten paylaşıyorsak, ama yüreğimizin birköşesin- de de bir parça "hüzün ", bir parça da "üzüntü" sak- lıysa eğer, bunu dite getirmenin ne tür bir sakınca- sı olabilirdi ki? Faks:0212-723 84 97 (e-posta: [email protected]) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDA* SAĞA: 1/ Bir ülkenin 1 yabancılarca sömürülmesi- 2 ne aracılık 3 edenkimse. 2/ . Başlıca, temel niteliğinde 5 olan... Leylak 5 rengı, açık mor. 3/Parlak ' larmızı renkte 8 bir süs taşı... g Fiziksel ya da kimyasal bir dış etke- nin etkisiyle hayvarun 1 yer değiştirmesi. 4/ 2 Ilave... Tombul fındık 3 grubundan bir findık 4 çeşidi. 5/ Can Yü- 5 cel'in bir şiir kitabı. g 6/ Erzurum'un bir il- 7 çesi...Cıvanınsimge- „ si. II Içine ok konulan torbayadakılıf... 1 2 3 4 5 9 - Güler": Fotoğraf sanatçımız. 8/ Sağlıklı... Kuru soğuk. 9/ Kapitalist rejimde ûretim araçlanna sa- hip obnası nedeniyle egemen sınıfkonumunda olan toplumsal sınıf. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Denizli'nin bir ilçesi... Eski dilde yedi sayısı. 2/ Japonya'da bir kent... F.H. DağJarca'nın bir şiir ki- tabı. 3/ Ticaret eşyası... Yol yapımmda kullanıJan bir makine. 4/ Polonya'nın plaka işareti... Kimi ûl- kelerde yan askeri siyasal örgütlere verilen ad. 5/ Bir şeyin oyuk durumda bulunan iç bölümü. 6/ Yoz- gat ilindeki ünlü höyük... Tuzağa dü^ürülen şey. 7/ Afyon'un bir ilçesi... Avuç içi. 8/ tspanyollann se- vinç ünlemi... Sağır ve dilsiz. 9/ Eski dildegizli şey, sır... " — Yaşargil": Hekimimiz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle