Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 ŞUBAT 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Kayrtsız
yaratık
Fıkra elektronik
postadan geldi;
kaynakça için "telif
hakkı" varsa
gönderenlerin
boynuna... Efendim,
fıkra bu ya,
güzelleşmek için
herfırsatta
estetik ameliyatı
olan ve ününü
yapay güzelliğine
borçlu olan bir şarkıcı
sonunda bu dünyadan
göçmüş... Öteki
dünyaya grttiğinde iki
melek koluna girip hiç
düşünmeden
cehennemin kapısına
getirmişler...
Kapıdakiler kara kaplı
kalın deftere
bakmışlar, sayfalan
bir daha çevirmişier
fakat adını
bulamamışlar, "Sizin
adınız burada yok, sizi
çehenneme alamayız"
demişler... Bunun
Ozerine melekler
tekrar iki koluna girip
şarlacıyı cennetin
kapısına getirmişler...
Cennete giriş
defterinde de adı
buiunmayinca,
meteklerden biri,
kayıtlarda bir
kanşıklık olduğunu
sanıp Tann'nın katina
çıkıp sormalıyim"
demiş... Çıkmış
sormuş... Tann,
mefeğe şöyle bir
bakrruş; "Kayıtlarda
kanşıklık yok; onu ben
yaratmadım ki!"
T«t: 0.21L512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Bektronik posta: denizsomecumhuriyetcom.tr
- Baykal, Beyaz'ın elinden
pasta yemiş...
"Ekmek bulamadıöı Jcirtl"
ankaya Köşkü'nde birgün... Başbakan Is-
met Paşa, biraz yorgun biraz da sinirti ge-
liyor Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'i zi-
yarete... Kahveler içilirken Gazi "Hayır ola
lsmet"diyor, "Sendebirfevkaladelikvarbugün... Ne
oldu? Neye siniriendin?"
Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen, tanık ol-
duöu bu görüşmeyi anılannda anlatıyor:
"Tnönü yumuşamıştı. Gülümsemeye çalışarak:
- Türk Hava Kurumu'nun Genel Yönetim Kurulu
toplantısı vardı da...
Gazi üsteledi:
- Eee, ne olmuş varsa?
- Fuat Bey'i epey terfettim. Istifaya filan kalktı." (Fu-
at Bey, Türk Hava Kurumu Genel Başkanı ve Rize
Milletvekıli Ahmet Fuat.)
"Gazi:
- Çafışkan çocuktur Fuat... Cemiyeti de diğer mil-
letvekili arkadaşlan ile iyi yönetiyor.
40para
- Bunlara bir diyeceğim yok. Fakat canımı sıkan
bir husus oldu.
- Neymiş o?
- Hesaplarda 40 para oynuyordu.
- Kırk para... Yani 1 kuruş...
- Evet... Toplantıya sabah 10'da girdik, saat 17'yi
geçiyordu çıktık. Daha önceki toplantıda dikkatimi
çekmişti. Bu 1 kuruşun nereye gittiğini öğrensinler
diye talimat vermiştim. Bulamamışlar. Bugünü de
onunla geçirdik. Fuat Bey'in hassasiyetini anlıyo-
rum ama milietimiz ondan daha hassastır. Verdiği
paranın nereye gittiğini behemehal bilmek ister. Is-
tifa bu gibi hallerde en kolay çıkar yoldur. Ama kim-
seyi rahatlatmaz. Hatta söylentifere bile neden olur.
Yurttaş bu parayı Türk Hava Kurumu yücelsin diye
veriyor.
Gazi Paşa gülümsedi:
- Demek mesele bu. 40 paranın hesabı seni bu
kadar yorup üzdü. Tam adamını bulup bunlann ba-
şına getirmişim. Haklısın. 40 para günün birinde 40
lira, 40 lira da 400 lira olur. Bu da giderek büyük hal-
kın ağızında. Böyle kuruluşlara olan güveni sarsar.
Biz cumhuriyeti kurarken, böyle 40 paralara çok ih-
tiyacımız oldu. Peki ne yaptın sonunda?
- Muhasebeciyi çağırttım. Memurlan seferber et-
tim. 40 paranın yanlışlıkla bir başka hesaba geçi-
rildiğini bulup çıkarttım. Bundan sonra da bu gibi
hatalan affetmeyeceğimi söyiedim kendilerine. Bi-
zim milietimiz gerçekten de elindekini avucundaki-
ni verir. Ama verdiğinin doğru dürüst yerlere sarfe-
dildigini hem görmek ister hem de buna inanmak
ister."
Uzun yıllar sonra Ahmet Necdet Sezer'le anıla-
nn tazelenmesi ne güzel... . .
SESSİZSEDASIZ(Î)
Yüksek Yerilim Hattı
erdincutkuıa yahoo.com
"Merrdeketin haline üzülme işi"ni de
ihaleyle yabancı sermayeye verelrm!
Milli ve manevi değerlerin maddjyatı
Ülkücülerin ölümsüz başbuğu,
Milliyetçi Hareket Partisi'nin
merhum genei başkanı Alparslan
Tûrkeş'in paylaşılamayan "miras"ı
mahkemelik olunca ilginç bir durum
ortaya çıktı... Paylaşılamayan miras
"dokuz ışık" değil...
Miras, Ingiltere'de açılmış banka
hesaplanndaki sterlin, mark ve
dolar cinsinden 1 trilyon 200 milyar
liralık bir servetmiş...
Savcının hazırladıgı iddianameye
göre bu para emekli albay Alpaslan
Tûrkeş'in servetinin bir bölümü...
Iddiaya göre Tûrkeş'in ilk eşinden
olan kızlan, son eşinden olan
kızından bu serveti kaçırmak için
sahte bekjeyie parayı kendi
hesapianna transfer etmiş... Habere
göre son duruşmada sanık avukatı,
müvekkilelerinin aftan
yararlanmasını istemiş...
Yani ortada, bir bölümü 1 trilyon
200 mityar lira olan bir servet var...
Servetin bir bölümü 1 trilyon 200
milyar lira ise bütününü vann siz
düşünün...
Varoşlardaki yoksul çocuklar
"milli ve manevi" degeıierle
yüklenip ülkücü yapıldıktan sonra
ellerinde silah sokak aralannda
devletin güvenlik güçlerine yardımcı
olurken Ingiltere'deki bankaJann da
mudileri "başbuğ"a yardımcı
olmalan ilginç...
Türkiye'nin bir dönem tarihini
yazacak olanlar "maddi" gerçekleri
de gözardı etmemeli!
ÇED KOŞESI
OKTAY EKİNCt
Meclis'teki Kavga ve 'Mimari'...
TBMM'de bir milletvekıli-
nin ölümüyle noktalanan " Yum-
ruklaşma" konusunda Başba-
kan Ecevit'in Meclis salonu-
nun "mimarisini" de sorum-
lu tutması tanıdığım mimarlar
arasında değişik tepkilerle kar-
l kş
Kirru gûldü geçti; kımi önce
inanmadığını söyledi; kımı de
içini dökerek hem Ecevit adına
hem ûlke adına kaygı duyduğu-
nubelirtti..
Sonra düşündûm... Aslında
bu farklı tepkilerin "tûmü" de
durumun "vabim" olduğunu
göstermekte ''ortak" değiller
miydi?..
Orneğin "gülüp geçenler"...
Demek ki mimarlar arasında,
insanlann boğazlaşmasından
"mimariyi" suçlayan böylesi-
ne "üst düzey" bir görûşe bi-
le "aldırmayacak" kadar mes-
leki bağlanndan uzaklaşanlar
vardı...
Dûnya mimarhk tarihinin
"beşiği" olan bir ülkede, bu
köklü ve evrensel sanata bugü-
düzen. 1995
>
tekıbır'
4
projeya-
nşması" ıle elde edilen tasan-
ma göre yapıldı... TBMM Ge-
nel Kıırul Salonu'na "daha de-
mokratik bir oturma dfize-
ni" kazandırmak için yapılan
bu değişikliğı destekleyenler
arasında Ecevit de bulunuyor-
Ç ü artık milletvekilleri
birbirlerine "arkalannı" dö-
nerek değil, "yüz yüze baka-
rak" oturacaklar, böylece yine
Ecevit'in şu son yıllarda üst-
lendiği "her görüşü uzlaştır-
ma" (CHP'liler hariç) görevi-
ne de uygun düşen bir "insan-
cıl hava" salona egemen olacak-
tı...
Gelin görûn ki bu "banşı,
diyaloğu ve demokrasiyi" gö-
zeten oturma dûzeni bile millet-
vekillerindeki "kavga ve ça-
tışma kültürünü" yumuşat-
maya vetmedı... O halde şimdi
artık •'sorgulanmasr gereken,
böylesı kışilcrin nasıl milletve-
kili olabıldikleri ve "Iiderle-
rin " de neden hep bu tür "ynm-
Salon eski dûzendeyken de "kavgalar" eksik olmadı...
ne dek görülmemiş bir "misyo-
nun" (milletvekillerini birbi-
rine düşûrmek) yüklenmesi bi-
le önemsenmiyorsa, aynı zen-
gin tanhten beslenen "uygar-
bkbilinci" deterkediliyorde-
mekti...
Ecevit'in böyle bir söz söy-
leyeceğine "önce inanmayan-
bu-" için de durum pek farklı sa-
yılmazdı.
Demekki "şair" kökenli Baş-
bakanımız, sadece siyası geçmi-
şi acısından değil, "kültür gec-
mişi" acısından da artık "ina-
nılmaz" yenı görüşler ıçındey-
di. Yakın geçmişinde, "insan
yaratıcılığına" verdiği değer
ncdeniyle tüm sanatçılarla bir-
likte sayısız mimann da sevgi-
sini kazanan Bülent Ecevit şim-
di TBMM'yi adeta "arenaya"
çeviren milletvekillerini koru-
ma güdüsüyle "sanata" yük-
leniyorsa, o tarihe geçen "mnu-
dun" son kınntılan da yok ol-
mak üzereydi...
•••
Başbakan'ın sözlerinden açık-
ça " kaygı duyduklaruu" söy-
leyen mimarlann ise altını çiz-
dikleri çok önemli bir "aynn-
ü " var.
Şimdi "kavga nedeni" ola-
rak eleştirilen yeni mimari iç
ruklaşma meraklısf kişileri
milletvekili adaylan olarak be-
lırledıkleri değil midir?..
•••
TBMM bınası da 1930'lar-
dakı bir "proje yanşmasıyla"
seçilen tasanma göre inşa edıl-
dj. Miman Clemens Holzme-
ister olan bu projedeki genel
kurul salonunda da 1995 'e ka-
dar sayısız benzer kavgalar ya-
şandı.
Biraz da bu kavgaların artık
bıtmesı ve mılletvekJllerinin
"göz göze" gelerek "İnsan"
olduklannı anımsamalan için
de 1995'teki yanşma düzenlen-
di. Hüsamettin Cindoruk'un
(TBMM Başkanı 'ydı), Fahri
Köprülü'nün ve Celal Oku-
tan'ın danışmanlığında, Mus-
tafa A.Aslaner, Sezer Aygen,
Işılay Saygm, Gönül Tankut
ve Yıldınm Yavuz'dan oluşan
jüri, yanşmaya katılan 20 pro-
jeden mimar İlhami Ural ve
mimar Adnan Ural'ın tasanm-
lannı Genel Kurul Salonu'nun
yeni iç miman düzeni olarak
belirledi.
Acaba Ecevit de bu jüride yer
alsaydı, karara katılmayıp;
•'Yapmayın, bu insancü dü-
zende daha fazla kavga çıkar"
mı diyecekti?..
KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behlcak(d turk.net
ÇtZGtLİK KÂMtL MASARACl
HARBİ SEMİH POROY semihporoyfâyahoo.com
TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN llşubat
SAH 'IN SON MSBAK4NI..
1973'DA BueÜM, İKAN ÇAHt'HtN &OH &AŞ&AKA-
M ŞAHPÜK SAffrtYA* SrİFA £rM&C ZOeüMOA
KAUtrşrr. y/uN iuc GüNLEfiiHoe uûKÜMer tcu
RAU BAHTİyAfZ, HiUAeYNI 'A/f'V /KAKJ'A DÖMt1£~
SİrtS HEMEN HBMEA/ İŞLeVİNİ y/ri&MİŞTf.
HUMEYHJ'MİM GEÇiCi 8ÂÇBAK4MU5A GSTİB-
DİĞI MEHbİ &EZİfZGAN 'LA ASALARIHPA İfC-
TfOAR. MÜCAD€l££i BAÇLAMtçrl. OCAYLA&
ALSVUEUİUCE. gAHny^/S OUU T t A A
tSÇtf ASBUÇ NCAK, GeU_ÇM£L0Z BE2İ&6AN
LEHfNEYDİ- YAYtMLADtSi P&OGKAMDA BAH-
TİYAR. 'fN isrrfHSfN/ tsrsuiş, ÇAH.esiz KA-
LAN 8AŞBAICAN ÇEK(LM££ ZoeuNLUGUNU OUY-
MUŞTtJ: Yanda,8aMiaar't /Hdkamındaâü
suHta. ArkasnHkık' resim *fusad/,& 'a en
KÜÇÜKÇEKMECE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo:2000/l093
Davacı: Niyazı Şüküroğlu.
Davab: llknur Doğru, Cennet mahallesi Yahya Kemal Beyath Cad No: 41/A Küçükçekmece/lstanbul. Dava: Velayetin nez'i.
Davalının yukandaki adresıne çıkartılan davetiye bila tebliğ iade edılmış, emniyetçe yapılan tahkikat neticesi sanh adresı tespit edile-
medıginden dava dılekçesının ılanen tebbğıne karar verilnuş olup duruşması 21.02.2001 günü saat 10.00'a bırakıliTUŞtır Mezkûr gün ve
saatte duruşmaya gelmeniz, gelmediginiz veya kendinizı bir vekille temsil ettinneniz hususu dava dilekçesinin tebliği yerine kaim olmak
üzere ilan olunur. 22 01.2001. Basın:6174
PANO
DENİZ KAVUKÇUOGLU
Üzülmek'd)
Çağnldığı toplantıda, karşısındaki seçkin toplulu-
ğa son yaprtlan üzerine kısa bir konferans veren
dostum Hıfzı Topuz'a, konuşması sonrasında yö-
neltilen ilk sorunun, "Fransız Pariamentosu 'nun soy-
kmmkaran"na iltşkin olmastnı yadırgamamıştım... Hıf-
zı Topuz uzun yıllar Paris'te yaşamıştı. Fransa'yı da,
Fransızlan da çok yakından tanıyordu. "Siz ne dü-
şünüyorsunuz?" cümlesiyte başlayan soruyu, "soy-
kınm savının kabul edilemeyeceğini, Fransız Paıia-
mentosu'nun aldığı karann günceliçpolitikalara dö-
nük ucuz bir oyun olduğunu, buna karşı mutlaka
tepkigösterilmesigerektîğini" söyteyerek yanıtladık-
tan sonra, "Fransızlann aslında Türkiye'ye ve Türk-
lere karşı olumsuz duygular beslemediğini..." ekle-
mişti sözlerine. Söylenenleri buraya kadar sessiz-
ce ve paylaştığını belli ederek dinleyen topluluk,
"Ama bizim de eksikliklerimiz var..." cümlesiyle bir-
likte dikkat kesilmiş, ardından gelen "...geçmişte, bu
olan bitenler nedeniyle 'üzüntülerimizi' dile getir-
seydik, iş bu kadaruzamazdı belki de..." sözleri üze-
rine kıpırdanmaya başlamıştı... Bunun üzerine ben
de söz almış, bunun, geçmişte olduğu gibi günü-
müzde de birçok örneği görülen bir "ûslup" oldu-
ğunu söylemiştim. Devlet başkanlan, başbakanlar,
hükümet sözcüleri, parlamentolar, diplomatlar, si-
vil toplum kuruluşlan ya da tek tek bireyler yeri gel-
diğinde, tarihi çok eskilere de uzansa, geçmişte ya-
şanmış bir olaydan, -üzüntü duymuşlar ya da du-
yuyorlarsa-, duyduklan "üzûnfû'yü dile getiriyor-
lardı... Bu sözlerim üzerine tepkiler daha da büyü-
müştü salonda...
insanlann, özellikle duyarlı olduklan konularda
karşısındakilerin farklı düşünceler taşıyabileceğini,
farklı öneriler getirebileceğini kabul etmekte zor-
landıklanna bir kez daha tanık olmuştum... önce-
den verilmiş, kesinleşmiş kararlarla başlayan tartış-
malarçoğu zaman bu nedenle sonuçsuz kalıyordu.
Tartışılan konuya ilişkin duyartılığımız yoğunlaştık-
ça, "Insanlar konuşa konusa anlaşıriar..." yaklaşımt
yerini, "Tartışmayla bir yere vanlmaz..." çıkmazına
bırakıyordu. Çok duyarlı olduğumuz birçok konuda
kendimizi gene/likle "çıkmaz"da hissetmemizin bir
nedeni de buydu kuşkusuz...
"Uzlaşma kûltürü", "çatışma kûltürü'nün yerini
almadıkça hiddetlenerek, öfkelenerek dışa vurdu-
ğumuz çaresizliklerimizden kurtulmamız kolay de-
ğildi... Çıkmazlarımızdan kurtulmamız, ancak yeni
kapılaraçmamızla mümkündü. Oysa hep aynı olan,
hep aynı kalmasında direndiğimiz düşüncelerimizi
ne kadar sık yinelersek yineleyelim, ne kadar büyük
bircoşkuylasavunursaksavunalım, bunlaryeni ka-
pılann açılmasına yetmiyordu. Dolayısıyla da bir çı-
kışa varamıyorduk. Tartışmalanmız farklı düşünce-
lerle, farklı önerilerle, farklı katkılarla beslenmeyip,
zenginleşmedikçe, hep yerimizde sayıyorduk... Yıl-
lardır içinde bulunduğumuz, "Biz bize benzeriz!",
"Tûrk'ün dünyada Türk'ten başka dostuyokturi" gi-
bi sözlerte yansıttığımız "yalnızlık sendromu'rnuzun
kaynağı da bu değişmezlik, bu degişemezliğimiz
değil miydi, aslında?..
1915 olaylannda, bugün bizim, Türkiye Cumhu-
riyeti yurttaşlan olarak sahip çıktığımız Anadolu top-
raklannda çok sayıda Osmanlı Ermenısı gıbı çok
sayıda da Osmanlı Türk'ü ve Osmanlı Kürt'ü telef
olmuştu. Bu, biçbir tarihçi tarafından yadsınmayan,
yadsınması da mümkün olmayan bir gerçekti. O
çok kanlı, çok acılı dönemde gerçekleşmiş insan kı-
yımlan, olaylara kimin neden olduğundan, kimin ilk
başladığından, kimler tarafından kışkırtıldığından, ki-
min çıkarlarına hızmet ettiğınden, kimin kaç ölü ver-
diğinden bağımsız olarak duyulan bir "ûzüntü"ye ne-
den olmamış mıydı? Çok eskilerde kalmış bu olay-
lardan, bu olaylann günümüze kadar uzayan sonuç-
larından hiç "üzüntü'' duymuyor muyduk? Kuşku-
suz benzer duyguları Ermenistan'daki, diaspora-
daki Ermeniler gibi birtikte yaşadığımız Ermeni yurt-
taşlanmız da taşıyortardı...
"Konu" ne zaman açılsa, hepimizin anlatacağı
"birşeyleri" oluyordu... Kimimiz o acılı yılların Ana-
dolu'sunda şehit düşmüş dedelerin torunlarıydık...
Kimilerimizin dedeleri, nineleri zordurumdaki Erme-
nilere kucak açmışlar, onlan ölümden kurtarmışlar-
dı... Kimimiz eski mahallemızde Ermeni çocuklany-
la birlikte büyümüştük. Arkadaşlıklar, dostluklar,
"akrabadan yakın komşuluklar" kurulmuştu aramız-
da. Kimilen de Amerika, Kanada, Avrupa dönuşle-
rinde, oraJarda karşılaştığı Ermenilerin, nasıl "bizden
daha fazla biz" olduklannı anlatıyordu çevresine...
Eğer bütün bunlar doğruysa, eğer bu duygulan ger-
çekten paylaşıyorsak, ama yüreğimizin birköşesin-
de de bir parça "hüzün ", bir parça da "üzüntü" sak-
lıysa eğer, bunu dite getirmenin ne tür bir sakınca-
sı olabilirdi ki?
Faks:0212-723 84 97
(e-posta: dkavukcuoglu@tuyap.coni)
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLDA* SAĞA:
1/ Bir ülkenin 1
yabancılarca
sömürülmesi- 2
ne aracılık 3
edenkimse. 2/ .
Başlıca, temel
niteliğinde 5
olan... Leylak 5
rengı, açık
mor. 3/Parlak '
larmızı renkte 8
bir süs taşı... g
Fiziksel ya da
kimyasal bir dış etke-
nin etkisiyle hayvarun 1
yer değiştirmesi. 4/ 2
Ilave... Tombul fındık 3
grubundan bir findık 4
çeşidi. 5/ Can Yü- 5
cel'in bir şiir kitabı. g
6/ Erzurum'un bir il- 7
çesi...Cıvanınsimge- „
si. II Içine ok konulan
torbayadakılıf...
1 2 3 4 5
9
- Güler": Fotoğraf sanatçımız. 8/ Sağlıklı... Kuru
soğuk. 9/ Kapitalist rejimde ûretim araçlanna sa-
hip obnası nedeniyle egemen sınıfkonumunda olan
toplumsal sınıf.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Denizli'nin bir ilçesi... Eski dilde yedi sayısı. 2/
Japonya'da bir kent... F.H. DağJarca'nın bir şiir ki-
tabı. 3/ Ticaret eşyası... Yol yapımmda kullanıJan
bir makine. 4/ Polonya'nın plaka işareti... Kimi ûl-
kelerde yan askeri siyasal örgütlere verilen ad. 5/
Bir şeyin oyuk durumda bulunan iç bölümü. 6/ Yoz-
gat ilindeki ünlü höyük... Tuzağa dü^ürülen şey. 7/
Afyon'un bir ilçesi... Avuç içi. 8/ tspanyollann se-
vinç ünlemi... Sağır ve dilsiz. 9/ Eski dildegizli şey,
sır... " — Yaşargil": Hekimimiz.