14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11KASIM2001PAZAR 10 PAZAR YAZILARI Marie George,Robert,Bernardve JeannettePARİS - Batı dünyasının "ismi'' gibi kendisi de yıpranmış, ancak adını s(ş)anını değiştirmeden halen ayakta durabilen tek komünist partisi, üstelik yıllardır sol bir hükümette iktidar ortaklığı yapan Fransız Komünist Partisi (FKP) geçen 26-27-28 Ekım tarihlerinde 31. Kongresi'ni tamamladı. Uzman gözlemciJere göre, üst yönetimini "devrimd'' (!) bir değişimle iki- başlı eden 31. Kongre ve FKP son "jokerierini" oynuyor. Fransa'nın 2. Dünya Savaşı sonrasında bir çeyrek asır süresince en büyük ve güçlü siyasi hareketi olan FKP, 1968'den itibaren geliştırdiği "OrtakSol- tktidar-Program''la düşüşe geçtı. FKP'nin motor rolü oynadığı süreçte kendisi küçülürken "OrtakSol" büyüdü. Fransa'da iktidar oldu. Parti Staünci yapısı kadar, dünya konjonktürünün, tanhsel gelişmelerin etkisiyle yüzde 28.6 oy oranlanndan yüzde 8.7'lere kadar düştü. Ancak komünistler de dahil, belli sol çevTelerin "acep parti sonun başında mı?" sorusunu sorması (ki çoktan sorulan ve/veya sorulması gereken bir soruydu) ve telaş önümüzdeki mart aymda yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri etrafında ilk kamuoyu araştırmalan sonuçlannın yayımlanmasıyla başladı. Yüzde 5'e güçlükle ulaşan partinin geleceği hiç parlak gözükmüyordu. Sorun yalnızca, 80 yıldır marjinal addedilen Troçkist aşın solcu gruplardan "Lutte Ouvriere" adayı Ariette Laguiere veya Yeşillerin adayı Noel Mamere'in, hatta Yurttaşlar Hareketi kurucusu eski Sosyalist Partili Içişleri Bakanı Jean-Pierre Chevenemet'ın FKP'nin resmi adayı Robert Hue'den daha fazla oy potansiyeline sahip olması değildi. Ülke düzeyinde yüzde 5'in altına düşen siyasi hareketlere "mali yardnn" verilmiyordu. Işte o zaman, zaten suni teneffiisle yaşıyor da olsa "oksijen" kesildi mi, parti için her şey bitebilırdı... Sizler "oralarda" 2001 'de hâlâ "komünist" sözcüğü yasalara uygun mu değil mi kafa- göz yaradurun; adamlar, "buralarda" îtalya, îspanya, Portekiz, Almanya gıbi ülkelerde çoktan defteri dürülmüş "Komünist Parti"yi iktidar eliyle yaşatmaya çalışıyor, dersek karnımız ağnmaz. Ammmmaaa.. 1920 yılında Tours kongresiyle kurulduğundan beri "îkriemiş Baü Dünyas"nın "sosyal laboratuvar"ı olmuş bir ülkede, 1940-44 arasında Nazilere karşı PARİS direniş hareketini geniş oranda örgütlemiş, 1945-46 senelerinde bir milyona yakın üyeye sahip, saflarında Picasso, Aragon, Elouard, Montadnd, JoBot- Curie ailesi gibi sayısız çağımıza damgasını \airmus aydın banndırmış; eğitim, sosyal haklar, yerel yönetimlere getirdiği demokratik açılımlarla tüm dünyaya bilerek bilmeyerek örnek olmuş bir politik örgütün o kadar kolay postu bırakacağını sanmakta safdillik UĞUR °' u r Ü ste lik- HÜKÜM Pans'ın Manhattan'ı diye _ _ ^ ^ _ _ ^ ^ _ ^ ^ ^ bilinen La Defense'da 138 756 üyeyi temsilen toplanan FKP Kongresi'nin 800 delegesinden yaklaşık 650'si partinin adının değiştirilmesıne karşı olduklannı, hatası sevabıya bu sözcüğün halen "Hümanist bir ideal"in simgesi olduğuna olan inançlannı yineliyor. Artı; partinin şu anda kamuoyunda en popüler kişiliği, tamamen örgüt içınden yetişmiş, 4 yıldır gençlik ve spor bakanlığı yapan, 52 yaşındaki Marie- George Buffef yi ulusal sekreterlik görevine getiriyorlar. Yaşından büyük gösteren, kısacık saçlı, mavi çipil gözlü her daim gülen yüzü, fabrikada iki büklüm çalışmaktan hafif kamburu çıkmış zayıf vücuduyla, çocuklanna yemek yetiştirmek üzere evine koşmaya hazırlanan bir işçi kadın izlenimi veren Marie-George "Çogııl sol hükümet"in en sevilen kişiliklerinden. Son kongrede. ömrünün son senelerinde hastahğı nedeniyle genel sekreterlik görevini terk ettiği ıçin genel başkan seçilen VValdeck Rochett'nin (1964- 1972) dışında partinin tanhınde ilk kez bir başkanlık makamı ıhdas edildi. Eski Ulusal sekreter (Genel Sekreterlik deyimi değişti) Robert Hue hem başkan hem de cumhurbaşkanhğı seçimJerinde FKP'nin resmi adayı oldu. Böylelikle merkez komitesini tepesinde başkan ve ulusal sekreterden oluşan ikibaşlı yeni bir yönetim yapılanmasuıa gidildi. Yapıcı ve ılımlı tavırlanyla tanınan Marie-George ilk verdiği demeçlerde partıyi önümüzdeki seçimJerde yüzde 15-16 seviyesine çekmeyi hedeflediğini açıkladı. FKP'nin gerçekJeştirdiği bir başka "devrim"de, Fransa'nın en güçlü sendikası CGT'nin üst- yöneticilerinin parti merkez komitesinden uzaklaşmasıydı. Böylelikle 80 yıldır sürüp giden, "sendika partinin dümen suyunda" imajuıın yıkılması hedeflenıyordu. Örneğin CGT'nin bir numarası Bernard Thibauft, bağunsız bir demokratik kitle örgütünün üst- yöneticisi sıfatıyla herhangi bir siyasi örgütün tepesinde görev alamayacaktı. Her ne kadar seçim sonuçlan onaylamamış da olsa 1994'ten beri yapılan bütün parti içi reformlara karşı çıkan, tarihi lider Maurice Thorez'in (1930-64) eşı, Stalınci eski tüfeklerden, direnişçi, eğitimci, yazar Jeannette Thorez-Venneersch geçen pazartesi 91 yaşında öldüğü zaman kuşkusuz ardından bir sevgı dalgası bırakıyordu. Ancak birkaç ay öncesine kadar "Staün'in ideaMst bir insan oMuğunu" savunması arduıda bırakacağı saygı dalgalannı asgariye indiriyordu. İki ucunda iki kadının yer aldığı FKP dönüm noktasında, Jeannette'lerin bittiği bir dünyada Marie- George'un başını çektiği bir eğitim ve yaklaşım Robert ve Bernard'lan "gülen yannlara T> taşıyabilir mi? ugur.hukumCa paris.com Irkçılann kalesinde Turk külturu ruzgan Ne 1991'dekı yasa değişıklıği sayesinde Belçika tahtına geçme şansı bulunan ilk kadın olan Prenses EHsabeth'in dünyaya gelmesinden ne de Belçika Havayollan Sabenanınyılan hikâyesine dönen öyküsünün, iflas ile sonuçlanmasından bahsedeceğim. Brüksel'de AvTupa-Akdeniz Bakanlar Konferansı'na katılan Dışişleri Bakanı tsmail Cem'in temasları da umurumda değil. Türk kökenli senatör Meryem Kaçar'ın I. Dünya Savaşı'na sahne olan ve değişik dinlerden askerlerin can verdiği leper'deki askeri mezarlıkta düzenlediği çok dinli törende Müslüman, Yahudi, Katolik, Ortodoks, Protestan ve özgür düşünenleri bir araya getirerek sembolik de olsa dinleri yakınlaştırmaya çalışması ve "savaşın dininin, imanmın obnadıgını' 1 göstermesi dikkatimi çekse de görmezden geleceğim. Belçika siyaset yaşamındaki parti bölünmelerine ayıracak zamanım yok. Çünkü ırkçı Vlaams Blok partisinin en çok oy aldığı kalesi "Rubens kenti"An\ers"te, 1993'te gazetemız yazan Zeynep Oral'ın, "Anvers'in Avrupa kühiir başkenti ohnası nedeniyle düzenlenen Nuh'un Gemisi projesinde" estirdiğı çağdaş Türk kültür ve sanatı rüzgânndan yıllar sonra benzeri bir rüzgâr. "Türk Kültür Günleri"yle esiyor. Oral'ın 1993'te Belçikah organizatörlere önerdiği, tiyatro (AylaAlgan'lı. GencoErkal'Iı), sinema, caz, modern dans gösterilerinden " ~ ~ ^ ^ ~ oluşan programm tadı hâlâ damaklanmızdayken Anvers Başkonsolosu thsan Sakarya'nın güişimleriyle, Anvers Valiliği ve Belediyesi ve bazı Türk kurum ve işadamlannın destegiyle kotardığı Türk Kültür Günleri, 11 Eylül saldınsı sonrası daha da artan ırkçılık ortamında, Türkiye'nin "genç yüzünü" Belçikalıya sunarak Belçikah Türkierin imdadına yetişti. Ankara Devlet ve Heykel Müzesi koleksiyonunda yer alan 50 Türk ressamının 50 yapıtından oluşan "Çağdaş Türk Resim Sergisryle başlayan Türk Kültür Günleri, 5 Kasım'da Prof. Dr. Talat Hahnan ve sanatçı Yüdız Kenter'in, dia eşliğinde Ingilizce olarak verdikleri "Çağlar Boyu Türk SanatT konferansıyla devam etti. 13 Kasım'da ise programda Ankara Devlet Balesi sanatçılannın tarihi Vlaamse Operası'nda sunacaklan "Yoz Döngü" ve "Beethoven 7. Senfoni" isimli yapıtlardan oluşan bale gösterisi yer alıyor. Türk Kültür Günleri 8 Aralık'ta tdil Biret'in, Kraliçe Elisabeth Salonu'nda Macar şef Balazs Kocsar yönetimindeki Flaman Kraliyet Filarmoni Orkestrası eşliğinde vereceği piyano konseriyle sona erecek. Resim sergisinde, Nevzat Akoral'ın Ankara Kalesi resmınde "tutuklu kahp" BRÜKSEL ODTÜ'deki üniversite yıllanma gidip geldim. Sonra da Abidin Dino'nun resminin karşı suıa geçip içimden "Aynhğın resmini yapabüir misin Abidin?" diye seslendim. "Çağlar Boyu Türk Sanaü" konferansında, Orta Asya'dan Anadolu'ya Türk sanatı, destanları, şiiri, mimarisi, minyatürü, tasavvuf edebiyatı, çinileri, kaligrafisi, dekoratif sanatlan, gölge oyunu, tiyatrosu vb. Halman-Kenter ikilisinin çarpıcı anlatım ve oyun gücüyle akıcı bir şekilde sunuldu. Ikili, sunulannı Yunus Emre, Nasrettin Hoca, Hacı Bektaş VelL, Mevlana, Dadaloğlu, Karacaoğlan. Baki, Nâznn vb. dehalann dizeleriyle bezeyerek ınsanlann ve sevginin her şeyin üzerinde olması gerektiğini vurguladılar. Ingilizce gösterinin sonlanna doğru, Yunus'un "Geün tanış olatam / tşi kolay kdahm, / Sevelim seviJeliin / Dünya kimseye kalmaz" dizelerini Flamancaya çevirerek okuyan ikilinin çabalan, umanm 16. yüzyılın çok kültürlü ticaret, sanayi, bilim ve sanat merkezi olan, ama şimdilerde ırkçılann kalesi konumundaki Anvers 'te hoşgörünün tekrar yeşermesini sağlar. Sunu sonrasında görüştüğümüz ikili ve onlan izlemeye gelen Idil Biret, sanatın toplumlan yakınlaştırmada ve hoşgörülü bireylerin yaratılmasında en etkili araç olduğu ve ülkemizin dış tamtımında çağdaş sanatlanmızın ön plana çıkanlması gerektiğini söylediler. Belçika'nın AB dönem başkanlığı ^ ~ ~ ^ ^ ~ sırasında düzenlenen "TürkGünleri"nin çok iyi düşünülmüş bir organizasyon olduğunu söyleyen Kenter, işi 40 günde mucize yaratmayı vaat eden politikacılara bırakmamak gerektiğini vurguladı. "11 Eylül sonrasmda >-araülan korku ve önyargı ortammda tekrar kültür bakanı olsanız ne yapardınız" sorumu yanıtlayan Talat Halman da "Tamümda Cumhuriyetin çağdaş yüzünü gösteren kültür- sanat etkmHklerine daha fazla yer verilmesi gerekir, ancak bu tür organizasyonlann profesyonel şirkeüer tarafindan yapümasını sağlardım" karşılığını verdi. 1993'te, Anvers A\nıpa Kültür Başkenti etkinlikleri sırasında, kentteki "Irkçıhğm başladıgı yerde kültür biter" yazılı afişlerden cesaret alıp bu etkinliklerin, Rubens kentinin insanlarına "dünyanın ancak tüm renklerk güzel olduğunu" kabul ettireceğini ve ırkçı partiyi destekleyenlerin sayısının azalacağını iddia etmiştim. Anversliler o zaman yüzde 25 olan desteklerini, son seçimlerde yüzde 33'e çıkararak bu savımı çürüttüler. Bizi geleceğe taşıyan, gözümüzü ve ufkumuzu açan sanatçılann uzun vadede ırkçılığı alt edeceğine inanıyorum. Çünkü "ırkçıhğın başladıgı yerde kültür". kültür ve sanatın başladıgı yerde ise ırkçılık biter! e-posta: erdincutku(Syahoo.com ERDtNÇ UTKU Senegal'e Cimbom şapkası... HER ŞEY ESKİ - SenegaTda bir kültür çatışması yaşanıyor. Eski efendileri eskimiş teknotojUerini balka bir lütuf gibi sunmuş. Her şey var ama çok eski, yenileri kullanabilecek kimse yok. (Fotoğraf: Hilda Ozdoğan Antunnes) Senegal, Fas'ın aşağılanna doğru, Ekvator'a yakm, Afrika'nın en batısındaki nokta. Siyah Afrika'nın simgelerinden biri. ÜUcenin nüfiısu 10 milyon. Bunun 2 milyonu başkent Dakar'da yaşıyor. Toplam nüfusun yüzde 95'i Müslüman. Pek fazla cami yok. Olanlar da cami mimarisinden uzak, Osmanlı tarzından eser yok. Dakar'a ilk inişimizde, havaalanında kendimi kâbus görmüş gibi hissettim. Korkunç bir sıcak ve nem. Sıcak bir ülke olduğunu biliyordum Senegal'in, ama bu kadannı beklemiyordum doğrusu. Daha ilk gecemi bir hastanenin acil servisinde geçirmek istemiyordum. Polis, pasaport kontrolünden önce bir sıgara istiyor benden. Karşılaştığınız herkes, önce "Bonjour madame" diyor, ardından hemen bir şey istiyor. Hele çocuklar, Türkiye'de bazen bir şey satmak için önünüze çıkan çocuklar, burada adeta tepenize çıkıyor. Teknoloji gehniş, ama sanki uçaİdarda bırakılmış gibi. Hazmetme zamam geçirememiş Aftikahlar. Eski efendileri, eskimiş teknolojilerini onlara bir lütuf olarak sunmuş. Afrika bir kültür ve eğitim çatışmasının tam ortasında. Her şey var, ama çok eski; yenileri kullanabilecek insan sayısı çok az. Büyük çoğunluk, bu teknolojik gelişme karşısuıda seyirci kahnayı yeğliyor. Çoğu Afrika ülkesinde, DAKAR başta Senegal olmak üzere Fransızca bihneyenler uzaylı muamelesı görüyor. "Neredensiniz'' diye soranlara Türkiye'den cevabını verince "O zaman sizin diliniz herhalde İngilizce'' diyorlar. Onlara göre, her üUte başka bir egemen ülkenin dilini konuşmak zorunda. Marketlerde, daha doğrusu bakkallarda en pahalı gıda maddesi yoğurt. Onu da Fransa'dan ithal edıyorlar. Marketlerde hiç Türk ürününe rastlamadım, yoğurt bile satamamışız Senegal'e. Fasulye, nohut vs. hep Lübnan ürünü. Lübnan çoktan girmiş bu pazara. Senegal'de eğitimle ilgili ilginç bir HtLDA ÖZDOĞAN ANTUNES durum var. Devlet fazla eğitime izin vermiyor. Parasızlık gerekçesiyle okullara giriş için belli sınırlamalar getirihniş. tlkokulu bitirince zorlu bir sınava giriyorsunuz, lisede okuyabilmek için. Aynı durum eğitimin her aşamasında devam ediyor. 100 kişi okula başlamışsa, ancak 20'si lise mezunu olabiliyor. Zorluktan değil, devletin parasızlığından. Afrika'nın diğer kentlerine göre daha çok kente benzeyen Dakar'da, caddelerde kasksız mobiletliler, kırmızı ışık ihlalleri, acı acı ve sürekli kornalar biraz bize benziyor ya da biz biraz Afrikahyız. Kendi ülkelerinde azgelişmişliğin bir göstergesi olarak gördükleri korna çalmayı, yabancılar da alışkanJık haline getirmişler. Afrikalı kadınlar geceleri çok rahat tek başına sokağa çıkabiliyorlar, ama beyazlar için gece sokağa çıkmak tehlikeli. Beyaz olmak, bol para demek çünkü. Bunlardan Afrika'nın tehlikeli bir yer olduğu sonucunu çıkarmak yanlış olur elbette. Afrika altın çağına başladı dersek yanlış olmaz. Eski efendileri kendilenne başka oyuncaklar bulduğu için Afrikahlar şimdi rahat. Başta Senegal olmak üzere pek çok Afrika ülkesi artık kendi aralannda özgürce etkinlikler düzenliyorlar. Bunlardan bin de tam 25 yıl sonra yeniden start alan Uluslararası Senegal Bisiklet Turu. Tura Fransa, Gabon, Angola ve Senegal'den toplam 8 takımla 50 sporcu katılıyor. Biz de 4 gün boyunca turun menajeri olan eşimle birlikte Afrika içlerinde bisikletçılerin peşinden rurladık. Dakar'da Senegal Cumhurbaşkanı'nın da katıldığı start anında. başımdaki Galatasaray kasketi herkesin dikkatini çekiyor, "bonneequipe" (iyi takım) şeklinde tepki alıyorum. Ve çocuklar ısrarla kasketimi istiyorlar. Aslında Cimbom bir hayır işlese de Afrika'ya bol bol kasket gönderse, fanatikleri ne kadar sevinirdi. îsveç tarafsızlığın neresinde!Isveç'in önceki savunma bakanlanndan biri, ülkenin tarafsızlığı konusunda köşeye sıkıştınlınca. "Biz tarafsızbğm Batı taranndayız" demişti. İsveç'in son yıllarda parlamento hükümerinin "güvenfik politikası^nın tanımında yaptığı değişikliklerle bu çizgiden ya^'aş ama kesin adımlarla aynldı. Şimdi geçerli olan "ittifaksEnk" ve "durumdan duruma hareket serbestisi''. Yani tsveç, gerektiğinde tarafsızhğını ilan edecek, uygun gördüğünde de savaştaki taraflardan birini destekleyecek. Ne var ki bu senaryoyu, geleneksel ve klasik "Doğu'dan geçen tehüke''. yani Rusya üzerine kurmuşlardı. 11 Eylül'den sonra durum kanştı. Tehlike ansızın bambaşka bir şekil ve boyut aldı. O zaman Başbakan Göran Persson ve Dışişleri Bakanı Anna Lindh. tşi sağlama aldı ve ABD'nin askeri operasyonunu, "de\1etier hukuku çerçevesi içinde kaldıkça ve Biıieşmiş Milletler tüzüğüne aykın düşmedikçe" desteklediklerini açıkladı. Isveç'in banş araştırmalan uzmanı VVTIhelm Agrell bakın bu gelişmeyi kısa ve öz olarak nasıl dile getiriyor: "Savaş haBnde tarafsızhk hedefi sessizce terk edildL Övie ju, nasılsa savaş olmavacakö: en azmdan Isveç'i ve komşularmı etldle>en bir savaş. — 1903'teBalkanlar'da bveçH askerler \ATO emrinde göre\- alddar. Bö>1e bir şey 2 yıl önce -AB'ye girip girnıeme konusunda halko> laması \ apılmadan önce- asla aküdan bile geçmezdi^" (Aftonblader, 24/10) Isveç'te halen parlamentoda STOCKHOLM temsil edilen siyasi partilerden yalnızca 2'si ülkenin ABD'nin askeri saldınsının desteklenmesine karşı: Sol Parti ve Çevre Partisi. Sanki kaderin cilvesidir ki, sosyal demokratlan iktidarda tutan da bu iki parti! Orta ve sağ partilerden oluşan muhalefet, ı belki de m .. tarihlerinde 11 92™$* ılk kez hükümeti ve Başbakan'ı — ^ ^ ^ - ^ - ^ ^ — alkışlıyor. Dışişleri Bakanı Anna Lindh, "Biz savaşı desteklemiyoruz. ABD'nin BM tüzüğüne uygun olarak kendini yeni terör saldınlanndan korumak için savunma hakkuıı kullanmasmı destekKyoruz" diyor. Gözler uluslararası GÜRHAN UÇKAN gelişmelere ve içinden garip tozlar çıkan zarflara çevrilmişken Isveç'e yurtdışından gönderilen bu tür zarflardan ikısi de Türkiye'den postalanmış! Yurtiçinde son 10 yıllık "refah raporu" hiç iç açıcı değil. Bu satırlann ötesinde toplumda iki grubun büyük gerileme gösterdiğini saptıyor: Çocuklu yahnz anneler ve yabancı kökenliler. Olumsuz genel gelişmeler de şöyle özetleniyor: 199O'lı \illarda yaklaşık 2 milyon kişi fbütün nüfus 3.8 milyon) en az bir süre işsiz kaldı; kamu sektöründe iş çevresi ve çalışma koşullan 10 yıl öncesinin gerisine indi; yüksek gelirlier ile orta ve az gelirliler arasındaki uçurum daha da arttı -özellikle özel sektörde- yalnız annelerin ve göçmen kökenlilerin ekonomik durumlan geriledi ve bu da çocuklannı hem ev hayatında hem de toplumsal yaşamda olumsuz etkiledi: Yüksek stresli işlerin oranı yüzde 63'ten yüzde 70"e çıktı ve ailelerin ortalama geliri ancak 1999"da 991 düzeyine ulaştı. Tek olumlu gelişme, kadın-erkek arasında eşit işe eşit ücret ilkesine biraz daha yaklaşılmış olması. Herhangi bir rapora bakmadan hemen şunu da ekleyelim: Son 5 yıldır yetişkinler için diş hekimine gitmek bir lüks haline geldi; ancak 18 yaşını doldurana dek gençlerin ve çocuklarnı diş bakımı ücretsiz. Okullarda ücretsiz öğle yemeği verilmesi de - niteliği çok kötüleştiyse de- sürüyor. Hükümet artık gelecek yılın eylül ayındaki seçimlerden sonra bu iki konuda para koparabilmenin bir yolunu bulur herhalde. tsveç modelinin dışı tanınmaz hale geldi; içi ise gevşemiş vida dolu...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle