Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11KASIM2001PAZAR
10 PAZAR YAZILARI
Marie George,Robert,Bernardve JeannettePARİS - Batı dünyasının "ismi'' gibi kendisi
de yıpranmış, ancak adını s(ş)anını
değiştirmeden halen ayakta durabilen tek
komünist partisi, üstelik yıllardır sol bir
hükümette iktidar ortaklığı yapan Fransız
Komünist Partisi (FKP) geçen 26-27-28
Ekım tarihlerinde 31. Kongresi'ni
tamamladı. Uzman gözlemciJere göre, üst
yönetimini "devrimd'' (!) bir değişimle iki-
başlı eden 31. Kongre ve FKP son
"jokerierini" oynuyor. Fransa'nın 2. Dünya
Savaşı sonrasında bir çeyrek asır süresince
en büyük ve güçlü siyasi hareketi olan FKP,
1968'den itibaren geliştırdiği "OrtakSol-
tktidar-Program''la düşüşe geçtı. FKP'nin
motor rolü oynadığı süreçte kendisi
küçülürken "OrtakSol" büyüdü. Fransa'da
iktidar oldu. Parti Staünci yapısı kadar,
dünya konjonktürünün, tanhsel gelişmelerin
etkisiyle yüzde 28.6 oy oranlanndan yüzde
8.7'lere kadar düştü. Ancak komünistler de
dahil, belli sol çevTelerin "acep parti sonun
başında mı?" sorusunu sorması (ki çoktan
sorulan ve/veya sorulması gereken bir
soruydu) ve telaş önümüzdeki mart aymda
yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri
etrafında ilk kamuoyu araştırmalan
sonuçlannın yayımlanmasıyla başladı.
Yüzde 5'e güçlükle ulaşan partinin geleceği
hiç parlak gözükmüyordu. Sorun yalnızca,
80 yıldır marjinal addedilen Troçkist aşın
solcu gruplardan "Lutte Ouvriere" adayı
Ariette Laguiere veya Yeşillerin adayı Noel
Mamere'in, hatta Yurttaşlar Hareketi
kurucusu eski Sosyalist Partili Içişleri
Bakanı Jean-Pierre Chevenemet'ın FKP'nin
resmi adayı Robert Hue'den daha fazla oy
potansiyeline sahip olması değildi. Ülke
düzeyinde yüzde 5'in altına düşen siyasi
hareketlere "mali yardnn" verilmiyordu. Işte
o zaman, zaten suni teneffiisle yaşıyor da
olsa "oksijen" kesildi mi, parti için her şey
bitebilırdı... Sizler "oralarda" 2001 'de hâlâ
"komünist" sözcüğü yasalara uygun mu
değil mi kafa- göz yaradurun; adamlar,
"buralarda" îtalya, îspanya, Portekiz,
Almanya gıbi ülkelerde çoktan defteri
dürülmüş "Komünist Parti"yi iktidar eliyle
yaşatmaya çalışıyor, dersek karnımız
ağnmaz. Ammmmaaa..
1920 yılında Tours kongresiyle
kurulduğundan beri "îkriemiş Baü
Dünyas"nın "sosyal laboratuvar"ı olmuş bir
ülkede, 1940-44 arasında Nazilere karşı
PARİS
direniş hareketini geniş oranda örgütlemiş,
1945-46 senelerinde bir milyona yakın üyeye
sahip, saflarında Picasso, Aragon, Elouard,
Montadnd, JoBot- Curie ailesi gibi sayısız
çağımıza damgasını \airmus aydın
banndırmış; eğitim, sosyal haklar, yerel
yönetimlere getirdiği demokratik açılımlarla
tüm dünyaya bilerek bilmeyerek örnek olmuş
bir politik örgütün
o kadar kolay postu
bırakacağını
sanmakta safdillik
UĞUR °'
u r
Ü
ste
lik-
HÜKÜM Pans'ın
Manhattan'ı diye
_ _ ^ ^ _ _ ^ ^ _ ^ ^ ^ bilinen La
Defense'da 138 756
üyeyi temsilen toplanan FKP Kongresi'nin
800 delegesinden yaklaşık 650'si partinin
adının değiştirilmesıne karşı olduklannı,
hatası sevabıya bu sözcüğün halen
"Hümanist bir ideal"in simgesi olduğuna
olan inançlannı yineliyor. Artı; partinin şu
anda kamuoyunda en popüler kişiliği,
tamamen örgüt içınden yetişmiş, 4 yıldır
gençlik ve spor bakanlığı yapan, 52
yaşındaki Marie- George Buffef yi ulusal
sekreterlik görevine getiriyorlar. Yaşından
büyük gösteren, kısacık saçlı, mavi çipil
gözlü her daim gülen yüzü, fabrikada iki
büklüm çalışmaktan hafif kamburu çıkmış
zayıf vücuduyla, çocuklanna yemek
yetiştirmek üzere evine koşmaya hazırlanan
bir işçi kadın izlenimi veren Marie-George
"Çogııl sol hükümet"in en sevilen
kişiliklerinden. Son kongrede. ömrünün son
senelerinde hastahğı nedeniyle genel
sekreterlik görevini terk ettiği ıçin genel
başkan seçilen VValdeck Rochett'nin (1964-
1972) dışında partinin tanhınde ilk kez bir
başkanlık makamı ıhdas edildi. Eski Ulusal
sekreter (Genel Sekreterlik deyimi değişti)
Robert Hue hem başkan hem de
cumhurbaşkanhğı seçimJerinde FKP'nin
resmi adayı oldu. Böylelikle merkez
komitesini tepesinde başkan ve ulusal
sekreterden oluşan ikibaşlı yeni bir yönetim
yapılanmasuıa gidildi. Yapıcı ve ılımlı
tavırlanyla tanınan Marie-George ilk verdiği
demeçlerde partıyi önümüzdeki seçimJerde
yüzde 15-16 seviyesine çekmeyi
hedeflediğini açıkladı. FKP'nin
gerçekJeştirdiği bir başka "devrim"de,
Fransa'nın en güçlü sendikası CGT'nin üst-
yöneticilerinin parti merkez komitesinden
uzaklaşmasıydı. Böylelikle 80 yıldır sürüp
giden, "sendika partinin dümen suyunda"
imajuıın yıkılması hedeflenıyordu. Örneğin
CGT'nin bir numarası Bernard Thibauft,
bağunsız bir demokratik kitle örgütünün üst-
yöneticisi sıfatıyla herhangi bir siyasi
örgütün tepesinde görev alamayacaktı. Her
ne kadar seçim sonuçlan onaylamamış da
olsa 1994'ten beri yapılan bütün parti içi
reformlara karşı çıkan, tarihi lider Maurice
Thorez'in (1930-64) eşı, Stalınci eski
tüfeklerden, direnişçi, eğitimci, yazar
Jeannette Thorez-Venneersch geçen
pazartesi 91 yaşında öldüğü zaman kuşkusuz
ardından bir sevgı dalgası bırakıyordu.
Ancak birkaç ay öncesine kadar
"Staün'in ideaMst bir insan oMuğunu"
savunması arduıda bırakacağı saygı
dalgalannı asgariye indiriyordu. İki ucunda
iki kadının yer aldığı FKP dönüm
noktasında, Jeannette'lerin bittiği bir
dünyada Marie- George'un başını çektiği bir
eğitim ve yaklaşım Robert ve Bernard'lan
"gülen yannlara
T>
taşıyabilir mi?
ugur.hukumCa paris.com
Irkçılann kalesinde
Turk külturu ruzgan
Ne 1991'dekı yasa değişıklıği
sayesinde Belçika tahtına geçme
şansı bulunan ilk kadın olan
Prenses EHsabeth'in dünyaya
gelmesinden ne de Belçika
Havayollan Sabenanınyılan
hikâyesine dönen öyküsünün,
iflas ile sonuçlanmasından
bahsedeceğim. Brüksel'de
AvTupa-Akdeniz Bakanlar
Konferansı'na katılan Dışişleri
Bakanı tsmail Cem'in temasları
da umurumda değil. Türk
kökenli senatör Meryem
Kaçar'ın I. Dünya Savaşı'na
sahne olan ve değişik dinlerden
askerlerin can verdiği leper'deki
askeri mezarlıkta düzenlediği
çok dinli törende Müslüman,
Yahudi, Katolik, Ortodoks,
Protestan ve özgür düşünenleri
bir araya getirerek sembolik de
olsa dinleri yakınlaştırmaya
çalışması ve "savaşın dininin,
imanmın obnadıgını'
1
göstermesi
dikkatimi çekse de görmezden
geleceğim. Belçika siyaset
yaşamındaki parti bölünmelerine
ayıracak zamanım yok. Çünkü
ırkçı Vlaams Blok partisinin en
çok oy aldığı kalesi "Rubens
kenti"An\ers"te, 1993'te
gazetemız yazan Zeynep
Oral'ın, "Anvers'in Avrupa
kühiir başkenti ohnası nedeniyle
düzenlenen Nuh'un Gemisi
projesinde" estirdiğı çağdaş
Türk kültür ve sanatı
rüzgânndan yıllar sonra benzeri
bir rüzgâr. "Türk Kültür
Günleri"yle esiyor.
Oral'ın 1993'te
Belçikah
organizatörlere
önerdiği, tiyatro
(AylaAlgan'lı.
GencoErkal'Iı),
sinema, caz, modern
dans gösterilerinden " ~ ~ ^ ^ ~
oluşan programm
tadı hâlâ damaklanmızdayken
Anvers Başkonsolosu thsan
Sakarya'nın güişimleriyle,
Anvers Valiliği ve Belediyesi ve
bazı Türk kurum ve
işadamlannın destegiyle
kotardığı Türk Kültür Günleri,
11 Eylül saldınsı sonrası daha da
artan ırkçılık ortamında,
Türkiye'nin "genç yüzünü"
Belçikalıya sunarak Belçikah
Türkierin imdadına yetişti.
Ankara Devlet ve Heykel
Müzesi koleksiyonunda yer alan
50 Türk ressamının 50
yapıtından oluşan "Çağdaş Türk
Resim Sergisryle başlayan Türk
Kültür Günleri, 5 Kasım'da Prof.
Dr. Talat Hahnan ve sanatçı
Yüdız Kenter'in, dia eşliğinde
Ingilizce olarak verdikleri
"Çağlar Boyu Türk SanatT
konferansıyla devam etti. 13
Kasım'da ise programda Ankara
Devlet Balesi sanatçılannın
tarihi Vlaamse Operası'nda
sunacaklan "Yoz Döngü" ve
"Beethoven 7. Senfoni" isimli
yapıtlardan oluşan bale gösterisi
yer alıyor. Türk Kültür Günleri 8
Aralık'ta tdil Biret'in, Kraliçe
Elisabeth Salonu'nda Macar şef
Balazs Kocsar yönetimindeki
Flaman Kraliyet Filarmoni
Orkestrası eşliğinde vereceği
piyano konseriyle sona erecek.
Resim sergisinde, Nevzat
Akoral'ın Ankara Kalesi
resmınde "tutuklu kahp"
BRÜKSEL
ODTÜ'deki üniversite yıllanma
gidip geldim. Sonra da Abidin
Dino'nun resminin karşı suıa
geçip içimden "Aynhğın resmini
yapabüir misin Abidin?" diye
seslendim. "Çağlar Boyu Türk
Sanaü" konferansında, Orta
Asya'dan Anadolu'ya Türk
sanatı, destanları, şiiri, mimarisi,
minyatürü, tasavvuf edebiyatı,
çinileri, kaligrafisi, dekoratif
sanatlan, gölge oyunu, tiyatrosu
vb. Halman-Kenter ikilisinin
çarpıcı anlatım ve oyun gücüyle
akıcı bir şekilde sunuldu. Ikili,
sunulannı Yunus Emre, Nasrettin
Hoca, Hacı Bektaş VelL, Mevlana,
Dadaloğlu, Karacaoğlan. Baki,
Nâznn vb. dehalann dizeleriyle
bezeyerek ınsanlann ve sevginin
her şeyin üzerinde olması
gerektiğini vurguladılar.
Ingilizce gösterinin sonlanna
doğru, Yunus'un "Geün tanış
olatam / tşi kolay kdahm, /
Sevelim seviJeliin / Dünya
kimseye kalmaz" dizelerini
Flamancaya çevirerek okuyan
ikilinin çabalan, umanm 16.
yüzyılın çok kültürlü ticaret,
sanayi, bilim ve sanat merkezi
olan, ama şimdilerde ırkçılann
kalesi konumundaki Anvers 'te
hoşgörünün tekrar yeşermesini
sağlar. Sunu sonrasında
görüştüğümüz ikili ve onlan
izlemeye gelen Idil Biret, sanatın
toplumlan yakınlaştırmada ve
hoşgörülü bireylerin
yaratılmasında en etkili araç
olduğu ve ülkemizin
dış tamtımında
çağdaş sanatlanmızın
ön plana çıkanlması
gerektiğini
söylediler.
Belçika'nın AB
dönem başkanlığı
^ ~ ~ ^ ^ ~ sırasında düzenlenen
"TürkGünleri"nin
çok iyi düşünülmüş bir
organizasyon olduğunu söyleyen
Kenter, işi 40 günde mucize
yaratmayı vaat eden
politikacılara bırakmamak
gerektiğini vurguladı. "11 Eylül
sonrasmda >-araülan korku ve
önyargı ortammda tekrar kültür
bakanı olsanız ne yapardınız"
sorumu yanıtlayan Talat Halman
da "Tamümda Cumhuriyetin
çağdaş yüzünü gösteren kültür-
sanat etkmHklerine daha fazla
yer verilmesi gerekir, ancak bu
tür organizasyonlann profesyonel
şirkeüer tarafindan yapümasını
sağlardım" karşılığını verdi.
1993'te, Anvers A\nıpa Kültür
Başkenti etkinlikleri sırasında,
kentteki "Irkçıhğm başladıgı
yerde kültür biter" yazılı
afişlerden cesaret alıp bu
etkinliklerin, Rubens kentinin
insanlarına "dünyanın ancak
tüm renklerk güzel olduğunu"
kabul ettireceğini ve ırkçı partiyi
destekleyenlerin sayısının
azalacağını iddia etmiştim.
Anversliler o zaman yüzde 25
olan desteklerini, son seçimlerde
yüzde 33'e çıkararak bu savımı
çürüttüler. Bizi geleceğe taşıyan,
gözümüzü ve ufkumuzu açan
sanatçılann uzun vadede ırkçılığı
alt edeceğine inanıyorum. Çünkü
"ırkçıhğın başladıgı yerde
kültür". kültür ve sanatın
başladıgı yerde ise ırkçılık biter!
e-posta: erdincutku(Syahoo.com
ERDtNÇ
UTKU
Senegal'e Cimbom şapkası...
HER ŞEY ESKİ - SenegaTda bir kültür çatışması yaşanıyor. Eski efendileri eskimiş teknotojUerini balka bir lütuf
gibi sunmuş. Her şey var ama çok eski, yenileri kullanabilecek kimse yok. (Fotoğraf: Hilda Ozdoğan Antunnes)
Senegal, Fas'ın aşağılanna doğru,
Ekvator'a yakm, Afrika'nın en
batısındaki nokta. Siyah Afrika'nın
simgelerinden biri.
ÜUcenin nüfiısu 10 milyon. Bunun 2
milyonu başkent Dakar'da yaşıyor.
Toplam nüfusun yüzde 95'i
Müslüman. Pek fazla cami yok.
Olanlar da cami mimarisinden uzak,
Osmanlı tarzından eser yok. Dakar'a
ilk inişimizde, havaalanında kendimi
kâbus görmüş gibi hissettim. Korkunç
bir sıcak ve nem. Sıcak bir ülke
olduğunu biliyordum Senegal'in, ama
bu kadannı beklemiyordum doğrusu.
Daha ilk gecemi bir hastanenin acil
servisinde geçirmek istemiyordum.
Polis, pasaport kontrolünden önce bir
sıgara istiyor benden. Karşılaştığınız
herkes, önce "Bonjour madame"
diyor, ardından hemen bir şey istiyor.
Hele çocuklar, Türkiye'de bazen bir
şey satmak için önünüze çıkan
çocuklar, burada adeta tepenize
çıkıyor. Teknoloji gehniş, ama sanki
uçaİdarda bırakılmış gibi.
Hazmetme zamam
geçirememiş Aftikahlar.
Eski efendileri, eskimiş
teknolojilerini onlara bir
lütuf olarak sunmuş. Afrika
bir kültür ve eğitim
çatışmasının tam ortasında.
Her şey var, ama çok eski;
yenileri kullanabilecek insan sayısı
çok az. Büyük çoğunluk, bu teknolojik
gelişme karşısuıda seyirci kahnayı
yeğliyor. Çoğu Afrika ülkesinde,
DAKAR
başta Senegal olmak üzere Fransızca
bihneyenler uzaylı muamelesı
görüyor. "Neredensiniz'' diye
soranlara Türkiye'den cevabını verince
"O zaman sizin diliniz herhalde
İngilizce'' diyorlar. Onlara göre, her
üUte başka bir egemen
ülkenin dilini konuşmak
zorunda. Marketlerde,
daha doğrusu bakkallarda
en pahalı gıda maddesi
yoğurt. Onu da Fransa'dan
ithal edıyorlar.
Marketlerde hiç Türk
ürününe rastlamadım,
yoğurt bile satamamışız Senegal'e.
Fasulye, nohut vs. hep Lübnan ürünü.
Lübnan çoktan girmiş bu pazara.
Senegal'de eğitimle ilgili ilginç bir
HtLDA
ÖZDOĞAN
ANTUNES
durum var. Devlet fazla eğitime
izin vermiyor. Parasızlık
gerekçesiyle okullara giriş için
belli sınırlamalar getirihniş.
tlkokulu bitirince zorlu bir sınava
giriyorsunuz, lisede okuyabilmek
için. Aynı durum eğitimin her
aşamasında devam ediyor. 100
kişi okula başlamışsa, ancak 20'si
lise mezunu olabiliyor. Zorluktan
değil, devletin parasızlığından.
Afrika'nın diğer kentlerine göre
daha çok kente benzeyen
Dakar'da, caddelerde kasksız
mobiletliler, kırmızı ışık ihlalleri,
acı acı ve sürekli kornalar biraz
bize benziyor ya da biz biraz
Afrikahyız. Kendi ülkelerinde
azgelişmişliğin bir göstergesi
olarak gördükleri korna çalmayı,
yabancılar da alışkanJık haline
getirmişler. Afrikalı kadınlar
geceleri çok rahat tek başına
sokağa çıkabiliyorlar, ama
beyazlar için gece sokağa çıkmak
tehlikeli. Beyaz olmak, bol para
demek çünkü. Bunlardan
Afrika'nın tehlikeli bir yer
olduğu sonucunu çıkarmak yanlış
olur elbette. Afrika altın çağına
başladı dersek yanlış olmaz. Eski
efendileri kendilenne başka
oyuncaklar bulduğu için
Afrikahlar şimdi rahat. Başta
Senegal olmak üzere pek çok
Afrika ülkesi artık kendi aralannda
özgürce etkinlikler düzenliyorlar.
Bunlardan bin de tam 25 yıl sonra
yeniden start alan Uluslararası Senegal
Bisiklet Turu. Tura Fransa, Gabon,
Angola ve Senegal'den toplam 8
takımla 50 sporcu katılıyor. Biz de 4
gün boyunca turun menajeri olan
eşimle birlikte Afrika içlerinde
bisikletçılerin peşinden rurladık.
Dakar'da Senegal Cumhurbaşkanı'nın
da katıldığı start anında. başımdaki
Galatasaray kasketi herkesin dikkatini
çekiyor, "bonneequipe" (iyi takım)
şeklinde tepki alıyorum. Ve çocuklar
ısrarla kasketimi istiyorlar. Aslında
Cimbom bir hayır işlese de Afrika'ya
bol bol kasket gönderse, fanatikleri ne
kadar sevinirdi.
îsveç tarafsızlığın neresinde!Isveç'in önceki savunma
bakanlanndan biri, ülkenin
tarafsızlığı konusunda köşeye
sıkıştınlınca. "Biz tarafsızbğm
Batı taranndayız" demişti.
İsveç'in son yıllarda
parlamento hükümerinin
"güvenfik politikası^nın
tanımında yaptığı
değişikliklerle bu çizgiden
ya^'aş ama kesin adımlarla
aynldı. Şimdi geçerli olan
"ittifaksEnk" ve "durumdan
duruma hareket serbestisi''.
Yani tsveç, gerektiğinde
tarafsızhğını ilan edecek,
uygun gördüğünde de
savaştaki taraflardan birini
destekleyecek. Ne var ki bu
senaryoyu, geleneksel ve
klasik "Doğu'dan geçen
tehüke''. yani Rusya üzerine
kurmuşlardı. 11 Eylül'den
sonra durum kanştı. Tehlike
ansızın bambaşka bir şekil ve
boyut aldı. O zaman
Başbakan Göran Persson ve
Dışişleri Bakanı Anna Lindh.
tşi sağlama aldı ve ABD'nin
askeri operasyonunu,
"de\1etier hukuku çerçevesi
içinde kaldıkça ve Biıieşmiş
Milletler tüzüğüne aykın
düşmedikçe" desteklediklerini
açıkladı.
Isveç'in banş araştırmalan
uzmanı VVTIhelm Agrell bakın
bu gelişmeyi kısa ve öz
olarak nasıl dile
getiriyor: "Savaş haBnde
tarafsızhk hedefi sessizce
terk edildL Övie ju,
nasılsa savaş
olmavacakö: en azmdan
Isveç'i ve komşularmı
etldle>en bir savaş. —
1903'teBalkanlar'da
bveçH askerler \ATO
emrinde göre\- alddar. Bö>1e
bir şey 2 yıl önce -AB'ye girip
girnıeme konusunda
halko> laması \ apılmadan
önce- asla aküdan bile
geçmezdi^" (Aftonblader,
24/10)
Isveç'te halen parlamentoda
STOCKHOLM
temsil edilen siyasi
partilerden yalnızca 2'si
ülkenin ABD'nin askeri
saldınsının desteklenmesine
karşı: Sol Parti ve Çevre
Partisi. Sanki kaderin
cilvesidir ki, sosyal
demokratlan iktidarda tutan
da bu iki parti! Orta ve sağ
partilerden
oluşan
muhalefet,
ı belki de
m .. tarihlerinde
11 92™$* ılk kez
hükümeti ve
Başbakan'ı
— ^ ^ ^ - ^ - ^ ^ — alkışlıyor.
Dışişleri
Bakanı Anna Lindh, "Biz
savaşı desteklemiyoruz.
ABD'nin BM tüzüğüne uygun
olarak kendini yeni terör
saldınlanndan korumak için
savunma hakkuıı
kullanmasmı
destekKyoruz" diyor.
Gözler uluslararası
GÜRHAN
UÇKAN
gelişmelere ve içinden garip
tozlar çıkan zarflara
çevrilmişken Isveç'e
yurtdışından gönderilen bu tür
zarflardan ikısi de
Türkiye'den postalanmış!
Yurtiçinde son 10 yıllık
"refah raporu" hiç iç açıcı
değil. Bu satırlann ötesinde
toplumda iki grubun büyük
gerileme gösterdiğini
saptıyor: Çocuklu yahnz
anneler ve yabancı kökenliler.
Olumsuz genel gelişmeler de
şöyle özetleniyor: 199O'lı
\illarda yaklaşık 2 milyon kişi
fbütün nüfus 3.8 milyon) en
az bir süre işsiz kaldı; kamu
sektöründe iş çevresi ve
çalışma koşullan 10 yıl
öncesinin gerisine indi;
yüksek gelirlier ile orta ve az
gelirliler arasındaki uçurum
daha da arttı -özellikle özel
sektörde- yalnız annelerin ve
göçmen kökenlilerin
ekonomik durumlan geriledi
ve bu da çocuklannı hem ev
hayatında hem de toplumsal
yaşamda olumsuz etkiledi:
Yüksek stresli işlerin oranı
yüzde 63'ten yüzde 70"e çıktı
ve ailelerin ortalama geliri
ancak 1999"da 991 düzeyine
ulaştı. Tek olumlu gelişme,
kadın-erkek arasında eşit işe
eşit ücret ilkesine biraz daha
yaklaşılmış olması. Herhangi
bir rapora bakmadan hemen
şunu da ekleyelim: Son 5
yıldır yetişkinler için diş
hekimine gitmek bir lüks
haline geldi; ancak 18 yaşını
doldurana dek gençlerin ve
çocuklarnı diş bakımı
ücretsiz. Okullarda ücretsiz
öğle yemeği verilmesi de -
niteliği çok kötüleştiyse de-
sürüyor. Hükümet artık
gelecek yılın eylül ayındaki
seçimlerden sonra bu iki
konuda para koparabilmenin
bir yolunu bulur herhalde.
tsveç modelinin dışı tanınmaz
hale geldi; içi ise gevşemiş
vida dolu...