25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 EKİM 2001 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Ekonomi uzmanları, Türkiye'nin planlı ekonomiye dönmesi gerektiğini vurguladılar Yeni bir anlayış gerekli IŞIK KANSU ANKARA Türkiye'nin içine düştüğü derin bunalımdan çıkış için yeniden "plan ve planlı ekonomiye" dönülmesi gerektiğı giindeme getiriliyor. SBF öğretim üyesi Prof. Dr. Ruşen Keleş, bugün gelinen noktada en ussal çözümün; gerck ulusal, gerek bölgesel, gerekse yerel düzeyde sorunlara ciddi bir plan anlayışı ile yaklaşmak olduğunu belirtti. Türkiye'de Dünya Bankası aracılığıyla küresel planlama uygulandığını, ancak ulusal plan ve planlamadan söz edilemeyeceğini vurgulayan TODAİE öğretim üyesi Doç. Dr. Birgül Ayman Güler, ulusal ve toplumcu bir kalkınma planına ivedi gereksinim duyulduğunu ifade etti. Eski DPT Araştırma Birimi Başkanı Ali Nejat Ölçen, 6 bin 330 kamu yatırımının sürüncemede olduğuna değinerck "Toplanı yatırım tutarı 91 katrilyon lira, aına bütçede ayrılan pay yalnızca 5 katrilyon lira. Plansızlığm planlamasıdır bu" dedi. Devlet Planlama Teşkilatı'nın 41. kuruluş yıldönümünde düzenlenen açık oturum sonrası, Türkiye'de plan ve planlamanın önemi üzerindeki tartışmalar yeni boyutlar kazandı. Cumhuriyet'in konuya ilişkin sorulannı yanıtlayan Prof. Dr. Ruşen Keleş, 1961 Anayasası'na planlama yapma ilkesinin konmasının 1960 öncesi dönemdeki plansızlığm sonucu olduğuna dikkat çekti. Keleş, 12 Eylül hükümetleri ile başlayan ve sonra süreklilik kazanan yaklaşımların, plan ve planlama düşüncesine açıktan karşı çıkmaya dönüşrüğünü ifade ederek "Bu gelişnıede, dünya çapındaki küreselleşme esintilerinin ve o GEÇMtŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Ipten Dönen THY özelleştirmeyi "küreselleşme" gerekçesinin ardına saklayarak bütçe açıklannı azaltmada kullanma niyetleri henüz sona ermiş değil. Ancak uygulamalara bakınca, başta bankacılık ve gıda sektörlerinde özelleştirildiği sanılan çok sayıda kurumun aslında özelleştirme kurbanı olduğu görülüyor. Özelleştirilen kamu bankalannın büyük bölümünü bugün yine devlet yönetiyor. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) yalnız yönetmekle kalmıyor, bankacılık sisteminin çökmemesi için milyarlarca dolariık kaynak aktarma zorunluluğunu da duyuyor. Bütçe açıklarını kapatmak ya da azaltmak ve bu arada devleti küçültmek için özelleştirmeye bağlanan umutlar, ekonomik karamsarlığı yoğunlaştırmaktan başka bir anlam taşımıyor. özelleştirmelerden sonra yapılan çalışan kıyımı ise Türkiye'nin yalnızca ekonomik görüntüsünü değil sosyal tablosunu da olumsuz bir biçimde etkiliyor. Yıllardır, zaten oksijen kafesindeyaşatılmaya çalışılan ekonomimiz, 11 Eylül'deki Ikiz Kuleler ve Pentagon saldırısıyla neredeyse komaya girmiş durumda. Bütün sektörler hep bir ağızdan "Yandım Allah" diye yüksek sesle yöneticilerimizi uyarmaya çalışıyor. Yöneticilerimiz, Uluslararası Para Fonu'nun (UPF) baskısıyla "olmaz" diye kestirip atıyorlardı, ama artık restleşmeyi bırakmış görünüyorlar. UPF'ye verilmiş olan sözleri, kıyısından köşesinden delmeye çalışmaları da bunun göstergesini oluşturuyor. Özelleştirme furyasının, adından en çok bahsedilen ve neredeyse "altınyumurtlayacak tavuk" gibi tanımlanan kurumu, milli havayolumuz Türk Hava Yolları'ydı. Hatta bir alıcı peylenmiş olduğu söylentileri bile ayyuka çıkmıştı. THY, Isviçre'nin Svvissair şirketine satılarak özelleştirilecekti. Allah'tan ki gerçekleşmemiş. 11 Eylül saldırısının yalnızca Ikiz Kuleler'le Pentagon'u vurmadığı, ulusal ve uluslararası pek çok havayolu şirketini de iflas etme noktasına getirdiği, bir gerçek olarak ortada. Bir yandan korktukları için uçağa binmekten kaçınan insanlar, bir yandan da yüksek risk nedeniyle sigorta primlerini büyük ölçüde arttıran sigorta şirketlerinin tutumu yüzünden sektör zor durumda. If lasın eşiğine gelen kuaıluşlar arasında özelleştirmecilerin gözlerine kestirdikleri Swissair de var. Yalnız kendisi değil, kontrolünde tuttuğu ile etkilediği sekiz havayolu şirketi de iflas bayrağını çekmiş durumda. Bunların arasında Fransa, Polonya, Portekiz ve Almanya şirketleri de var. Şayet acele edilmiş olsaydı, bu ülkelerin arasına Türkiye de eklenmiş ve Türk Hava Yolları da iflas tehlikesiyle karşı karşıya kalmış olacaktı. THY'nin özelleştirilmemiş olmasına üzülenler, sanırız ki boşuna üzülmüş olduklannı anlamışlardır. oerinc(a cumhuriyet.com.tr umhuriyet'in sorulannı yanıtlayan Prof. Dr. Ruşen Keleş, 1961 Anayasası'na planlama yapma ilkesinin konulmasının 1960 öncesi dönemdeki plansızlığm sonucu olduğuna dikkat çekti. Keleş, 12 Eylül hükümetleri ile başlayan ve sonra süreklilik kazanan yaklaşımlann, plan ve planlama düşüncesine açıktan karşı çıkmaya dönüştüğünü ifade ederek "Bu gelişmede, dünya çapındaki küreselleşme esintilerinin ve onun sonucu olan özelleştirme, kamu kesimini küçültme gibi önerilerin çok önemli rolü olduğunu sanıyorum. Bu akım bugün de devam etmektedir" dedi. C nun sonucu olan özelleştirme, kamu kesimini küçültme gibi önerilerin çok önemli rolü olduğunu sanıyorum. Bu akım bugün de devam etmektedir" dedi. Keleş şunlan söyledi: "Son yıllardaki gelişmeler gösteriyor kiTürkiye'nin içinde bulunduğu koşullar plana ve planlamaya gereksinmeyi dünkündcn dafıa önemli duruma getirmiş bulunmaktadır. Çünkü, yaşanan ekonomik ve toplumsal sorunların pek çoğunun kaynağında harcamaların miktarındaki vc biçimindeki hesapsızlığın, günü gün etme çabasının ve yakın geleceği görmekten kaçınma alışkanlığının payı vardır. 1980 sonrasında Türkiye'de yerleştirilmeye çalışılan dünya görüşü ve yaşam biçimi, tüketim eğilimlerini kamçılamıştır. Sanılır ki her yenilik bir ileriye gidiştir. Oysa, küreselleşmenin ve her ne pahasına olursa olsıın özelleştirmenin bizi getirdiği nokta, yenilik adı altında tam bir geriye gidiştir. Türkiye'nin bugün yaşamakta olduğu en önemli sorunlardan biri bölgeler arasındaki dengesizliktir. Cüneydoğu sorunu, bölgesel dengesizüklerin doğrudan sonucu olarak görülmek ve değerlendirilmek zorundadır. 196O'lı yülarda kısa bir süre için de olsa, kalkınma planlarına sokulan bölge planlanıası ciddi anlamda uygulama şansı bulabilseydi, bugün GAP'a bağlanan umutlar 2530 yıl önce büyük ölçüde gerçekleşmiş olabilirdi. Günümüzde ise bazı bilinı insanları ve yazarçizerler, bu kcz kent planlannın bile Türkiye için lüks ve bunların 'modernite iirünü' teknikler olduğunu ilcri sürerek düzenli kentsel gelişmeyi inıar planları ile yönlendirmekten sakınılmasını önermektedirler. Ne yazık ki, HABITAT sürccinde hükümetin bu önemli toplantıya sundugu resmi görüşü hazırlayanlar bile, bu doğrultuda görüşler belirtmişlerdir ve hâlâ da belirtmektedirler. Bu türlü görüşlerin 1961 Anayasası'nı Türkiye için lüks sayan görüşlerden hiçbir farkını görmüyorum." Küresel plan var, ulusal plan yok Türkiye'de ekonomik, toplumsal ve yönetsel planlamanın, 1980'den bu yana Dünya Bankası ile imzalanan "yapısal uyarlama vc sektörel uyarlama" kredi anlaşmalan çerçevesinde yapıldığını aktaran Doç. Dr. Birgül Ayman üüler, "Bu uyarlama kredileri ile bunları izleyen ve her biri bir sektörü baştan aşağı düzenleyen diğer proje krcdileri, tüm bu kredilerin öncüsü IMF standby anlaşmalan, 1980'dcn bu yana Türkiye ekonomisini ve toplumsal sistemini doğrudan planlayan ve yönlendiren metinlerdir. Son 20 yılda yapılan her kapsamlı değişikliğin, bu metinlerde kredi vermenin koşulu olarak öngörüldüğünü görmekiçin bu anlaşma metinlerini in celemek yeterlidir" diye konuştu. Güler, tüm bu örneklerin Türkiye'nin "küresel plan ve planlama" ile yönetildiğinin kanıtlan olduğunu, buna karşılık "ulusal plan ve planlama"dan söz edilenıeyeceğini vurgulayarak şu görüşlere yer verdi: "Türkiye'nin siyasal iradesi,TBMM kararı ile yürürlüğe giren beş yıllık kalkınma planlan ve yıllık programlar uygulaması, 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı'ndan bu yana fiilen gücünü yitirmiştir. Neoliheral politikalar ile içi boşaltılan ulusal vc toplumsal kalkınma planlanıası 'stratejik planlama' gibi kavramlar ileri sürülerek Fıkren de ortadaıı kaldırılnıaya çahşümaktadır. Ülkemizin içine düştüğü ağır bunalım, ancak seferberlik halindc uygulanacak kapsamlı bir ulusal kalkınma planı ile ortadan kaldırılabilir. Bu planııı stratejik değil, ayrıntılı ve emredici, yönlendirici, doğrudan uygulayıcı, kısaca ulusal kalkınmacı bir plan olması gerekir. Böyle bir plan geliştirebilecek temel güç, ulusal siyasal iradedir. Böyle bir planı uygulayabilecek tck meşru güç ise kamu yönetiminin kendisidir." ••• Ekonomi borsadan Ibaret deflll Eski DPT uzmanlanndan Ali Nejat Ölçen, günümüzdeki kimi iktisatçı ve siyasetçilerin ekonomiyi yalnızca menkul kıymetler borsasından ibaret sandıklarına işaret ederek "Oysa, menkul kıymetler borsası yokken, 10 Ağustos 1970'e kadar ekonomik büyüme yüzde 7'nin altına innıemiş ve enflasyon da yılda yüzde 5'in üzerine çıkniamıştır. Bütün aksaklıklarına karşın, yine de etkin bir DPT vardı ve uzmanlar üretken ekonomiye olan saygılarını henüz yitirmemişlerdi" dedi. DPT'nin temel işlevlerinin bugün IMF ve Merkez Bankası arasında bölüşüldüğünü savunan Ölçen, şöyle konuştu: "Ekonomiyi düzlüğe çıkaracak araçları elinde bulundurması gcreken DPT, 1200'ü aşkın kadrosuyla bir kenara itilmiştir. Ona danışmayı hiç kimse aklından bile geçirmemektedir. Örneğin, 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nın TBMM tarafından onaylandığı gün, IMF'ye verilen niyet mektubunda o ulusal plana laban tabana zıt kararlar alındığı halde, muhalefcttcki partilerin de sesi çıkmamış, çünkü onlar da kendi iktidarlarında DPT'yi yok saymışlardı. Kısacası, parasal ekonomiyi araç, üretken ekonomiyi amaç almalıyız. Bunu da ancak DPT başarabilir." ••• ÜLKENtN KAYNAK VE OLANAKLARI lYÎ ŞEKİLDE KULLANILDI Planlamayla gelen büyüme ANKARA (Cuınhuriyet Bürosu) Planlann ciddiye alındığı ve uygulanıaya konulduğu dönemlerde Türkiye'nin önemli sıçramalar yaptığı saptandı. Cumhuriyet döneminde ilk plan 1934'te Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde yürürlüğe girdi. Çeşitli kaynaklardan derlenen bilgilere göre, 1. ve 2. beş yıllık sanayi planlan döneminde gerçekleşen kimi atıhmlar şöyle sıralanıyor: Aralannda Turhal Şeker Fabrikası (1934), Kayseri Bez Fabrikası (1935), tzmit Kâğıt Fabrikası (1936), Ereğli Dokuma Fabrikası (1937), Malatya Dokuma Fabrikası (1937) ile Nazilli Basma Fabrikası'nın (1937) da bulunduğu 20'ye yakın tesis açıldı. Türkiye Şeker Fabrikalan Anonim Şirketi (1935) kuruldu. Rize'de Çay Araştırma Enstitüsü oluşturulduktan sonra ilk çay üretimi 1938'de gerçekieşti. Aynca özel sektör girişimi olarak Türkiye Iş Bankasf nın önderliğinde şişecam sanayii (1936) üretime geçti. Karabük DemirÇelik Fabrikası'nın kuruluşu gerçekleştirildi. 1934'te mesleki ve teknik okullarda okuyan 4 bin öğrencinin sayısı 4 katı da aşarak 1938'de 16 bin 750'ye ulaştı. Cumhuriyetüı kurulduğu 1923'te ancak 45 dolar olan kişi başına gelir, 1938'de 88 dolara ulaştı. 1940'lara doğru, devletin imalat ve madencilik işletmelerindekı istihdam hacmi 70 bin kişiye ulaştı. Yine aynı dönemde, 100 bin memur, 30 bin emekliyle birlikte kamu kesiminden ücret, maaş, emekli aylığı alanların sayısı 280 bin kişiye yükseldi. Diğer bir planlı kalkınma atağı 27 Mayıs devrimi sonrası başladı. Bu dönemde gerçekleşen kimi uygulamalar da şöyle özetlenebilir: "Ülkenin doğal, insani ve ekonomik her türlü kaynak vc olanaklarını tam bir biçimde belirleyerck i/lenecek ekonomik ve sosyal siyasa ile hedefleri saptamada hükümetc yardımcı olmak" amacıyla Devlet Planlama Teşkilatı (1960) kuruldu. 196367 dönemıni kapsayan 1. Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde, büyüme hızı ortalama (1966'da yüzde 12) yüzde 6.6 oldu, enflasyon ise ortalama yüzde 5.2'de kaldı. Iskenderun DemirÇelik, Bandırma Sülrurik Asit, Artvin Orman Ürünleri, Seydişehir Alümınyum ve Izmir Aliağa Rafinerisi gibi tesisler devreye alındı. Özel sektör sınai yatınmlan da plan hedeflerini aştı. 1. plan dönemindeki 64 milyar lirayı bulan yatırımın 30 milyar lirasını özel sektör gerçekleştirdi. Tanmda daha çok alanda endüstri bitkileri, bakiagiller, yağlı tohumlar, bağbahçe bitkileri ve yem bitkileri yetiştirilmeye öncelik verildi. Toprak reformu, toprak toplulaştınlması, dağıtılacak toprak konulanna ilişkın ılkeler benimsendi. Patronlar dorukta bulustu Bayram Meral: Türkiye daha derin krizlere sürükleniyor Bütçeyi içlerine sindiremediler tstanbul Haber Servisi Türk özel sektör önde gelen temsilcilerinin oliüjturduğu Iş Çevresi Grubu, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan ın ev sahipliğinde toplandı. tş Çevresi Grubu, 2002 mali yılı bütçesini ve son siyasi gelişmeleri değerlendirirken, 6. lstışare Toplantısı'nuı ardından, "açıklama yapılmamasına" karar verildi. Toplantıdan erken aynlanTlSK Başkanı Refik Baydur, 2001 yılı bütçesine Maliye Bakanı Sümer Oral gibi baktıklannı belirterek, "Bizim de içimize sinmlyor" dedi. Türk özel sektör temsilcilerinin bir araya gelerek oluşturduğu tş Çevresi Grubu'nun ekim ayı olağan toplantısı, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan'ın evsahipliğinde Altunizade'deki Doğan Holding'in merkez binasında dün gerçekleştirildi. 1 oplantıya Rahmi Koç, Sakıp Sabancı, Mehmet Emin Karamehmet, Bülent Eczacıbaşı, luncay Özilhan, Refik Baydur, Hüsamettin Kavi, Omer Dinçkök, Coşkun Ulusoy, ömer Sabancı, Ferît Şahenk,Tuğrul Kutadgubilig, Ali Sabancı ve Mehmet Ali Yalçındağ katıldı. Mazeretleri nedeniyle Rifat Hisarcıklıoğlu, Ersin Özince ve Mustafa Koç toplantıya katılamadı. Yaklaşık 3 saat süren toplantının ardından, TÜStAD Başkanı Tuncay Özilhan tarafından basın mensuplanna dağıtılan açıklamada, "Bu aşamada hiçbir açıklama yapılmamasına karar verilmiştir" denildi. Sıkıntılar devletçilikle aşılır ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türklş Genel Başkanı Bayram Meral, Avrupa Birliği, ABD ve Japonya'nın yaşadıklan bunalımı hafif atlatabilmeleri için Türkiye'nin daha derin ekonomik bunalıma sürüklenmek istediğine dikkat çekerek "Türkiye sıkıntılarını, Atatürk'ün planlama ve devletçilik anlayışı ile aşabilir" dedi. mmmmmmm Cumhuriyet'in sorularını yanıtlayan Meral, yatırımların durduğuna, tanmhayvancılık da dahil ekonominin tam bir çöküşle karşı karşıya olduğuna değinerek "IMF ve Dünya Bankası, 'Üretme, benim stoklanmı erit, benim malımı tüket, daha da borçlanarak borçlannı zamanındaöde' denıektedir.AB ile girilmiş bulunan gümrük hirliğinin Türkiye açısından yarattığı sakıncalar artık iyice ortaya çıkmakta " dır" diye konuşlu. Bayram Meral, dünya ve Türkiye'nin 1929 bunalımı sonrası çok büyük acılar yaşadığını anımsatarak şu görüşlere yer verdi: "O dönemde de Türkiye'de tarım ürünleri fiyatlarındaki büyük düşüş, köylülüğü tam bir sefalete sürükledi. LJretim geriledi. Türkiye, bu sıkıntıyı bağımsızlıkla, ulusal cgemenlikle ve Atatürk'ün planlama ve devletçilik anlayışı içinde aştı. Özel sektörün başarısız kaldığı yerlerde devlctimiz devreye girdi. 1934 yılında 1. Sanayi Planı kabul edildi. Bu plan doğrultusunda, devletimiz birçok yatırımı gerçekleştirdi. Osmanlı lmparatorluğu'ndan önemli bir sanayi kuruluşu devralınmamışken Türkiye büyük bir sanayilcşme ve denıiryolları inşa programını gerçekleştirdi. Günümüzdeki Türk sanayiinin krizlere sürüklenmcktedir. Özelleştirmeler nedeniyle devletimizin ekonomiye müdahale araçları tahrip edilmiş, yıllardır dcvleti küçültme gayreti içinde olanlar ekonomiyi serbest piyasa kurallarına teslim etmişlerdir. Serbest piyasa kuralları ise ulusötesi sermayedir, Türkiye'de Lozan'ı bir türlü iç ^ ^ lerine sindiremeyen, Sevr Antlaşması'nı Türkiye'nin daha hortlatmak isteyen derin ekonomik güçlerdir" diye konuştu. Çıkışın planlamada bunalıma olduğunun da altını çisürüklenmek zenTürktş Başkanı şunistendiğine dikkat lan söyledi: çeken Türklş "Türkiye bu krizden Genel Başkanı de aynen 1929 krizinBayram Meral, den sonra olduğu gibi, Türkiye Atatürkçü ekonomi sıkıntılannı, politikaları ile kurtulaAtatürk'ün caktır. tlk sanayi planlan ülkemizin sanayiplanlama ve leşmesine büyük katkıdevletçilik anlayışı larda bulunmuştıır. ile aşabilir" dedi. 1961 yılındaıı sonra ka"~~~" mu kesimi için emredici ve özel kesim için yol gösteritemelleri 1929 bunalımı sonraci nitelikteki planlar ve progsında yaşanan çöküşe panzehir ramlarla da Türkiye önemli baolarak geliştirilen Atatürkçü şarılar elde ctnıiştir. Krizi aşplanlama vc devletçilik politimanın yolu, Atatürkçü planlakalarıyla atıldı." madan ve Atatürk'ün anladığı Son yıllarda ülke kaynaklarının ve uyguladığı biçimiyle devletplansız ve programsız yatınmlar çiliktcn geçmektedir. IMF ve nedeniyle yağmalandığını, sınır Dünya Bankası politikaları, kapılarının Avrupa devletlerinin krizi çözememiş, daha da deya da Avrupa'da yatırım yapmış rinleştirmiştir." ABD ve Japon devlerinin ürünleriyle tümüyle açıldığını kaydeden Meral, atılması gerekcn adıMeral, "AB, ABD ve Japonmın, Atatürkçü politikalann beya'nın krizi hafif atlatması için, nimsenmesi ve yaşama geçirilTürkiye daha derin ekonomik mesi olduğunu sözlerine ekledi. İ/İSVİCRE HASTANESI I V . KÜLTÜR devlerin Baydur konuştu Toplantıdan erken aynlanTlSK Başkanı Refik Baydur, gazetecilenn sorulannı yanıtlarken, gündemlerinde ülkenin öncelikli sorunlarının bulunduğunu, bunların başında da ekonominin geldığını söyledi. Toplantıda sadece bütçeyi görüşmediklerini belirten Baydur, bir gazetecinin "Toplantıdan ne sonuçlar çıkar?" şeklindeki sorusu üzerine şöyle dedi: "Bana göre iki önemli sonuç çıkabilir. Bunlardan biri, Türkiye'deki yatınm ve istihdamın gelmckte olduğu tehlikeli yerin tesbit edilmesi çıkabilir. Ikincisi de üzerinde durulan ve çalışılan yasalarda herkesin keyfi davranışları yerine Türkiye'nin geleceğine sahip olma cğilimi çıkabilir." Baydur, "içeridekl hava"nın iyimser olup olmadığı sorulması üzerine ise, "Hepimizin hedefl evvela iyimser olmaktır. Tttrldye, TUrk insani böyle bir dünya içinde kötümser olma Iflksune sahip değU" karşılığuıı verdi. buiuşUjğu ,|| olmalısınız... 5Kasnn2001 Pazartesi .gun sızde , , orada Saat: 20:00 YerAKM/Taksim Bilet SanşYcri:Taksim Cumhuriyet Kitap Kulübü Bilgi İçin:0216 575 26 66 Cumhuriyet Sj@.S OV1M UCMI unnrnlı Spconfrd ARM
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle