25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKİM 2001 CUMA CUMHURİYET SAYFA J\_ |J LJL U JLl. kultur(§cumhuriyet.com.tr 15 Yönetmen Handan Ipekçi yine 'çocuk, siyasa ve sevgi' üçgeninde ırmızı entarili kız SUNGU ÇAPAN iki hafta önce sonuçlanan 38. Antalya Film : estivali'nden, başta en iyi film ödülü olmak izere 5 Altın Portakal kazanarak (en iyi fihn, senaryo-Handan tpekçi, yardımcı kadm, er- <:ek oyuncu-Füsun Demirel, tsmail Hakkı Şen, jüri özel-Dilan Erçetin ödülleriyle) dö- nen Handan İpekçi'nin "Büyük Adam Kü- çük Aşk"ı bugün sıcağı sıcağma gösterime giriyor. Zaten beylik deyışle hayli 'sıcak' bulunacak, insancıl, banşçıl özüyle, 'bir- leştirici' özellikleriyle önemsenecek, ldnıi kemikleşmiş önyargılan törpüle- yecek nitelikteki bu film, sınemasın- dan çok anlattığıyla, özüyle, ıçerdiği yoğun duygusallıkla akıllarda yer edeceğe benziyor. Sevginin yolu anlayıştan geçer Ununu elemiş eleğini asmış. bezgin, bedbin biremekli yargıçla, annesinin-ba- basının, ülkemizi 1990'h yıllarda acıya, kana, teröre boğan, Güneydoğu'daki iç sa- vaşta öldü(rüldü)ğü, küçiik bir Kürt kızının yakınlaşmasını hikâye eden filmde, dra- matik yapıyı, karşıt saflardan yar- gıç Rıfat beyle (Şükran Gün- gör) küçük Hejar'ın (Dilan Erçetin), önce çatışmalan, sonra da birbirlerini benim- semeleri üstüne kurmuş, senaryoyu da yazan yö- netmen Handan Ipekçi. Yalnız yargıç emeklisi, filmin başında bir hu- zaırevıne taşınmakla, yağhboya portresini yapan, varlıkh, dul komşu Müzeyyen ha- mmın (Yüdu Ken- ter) yakın ilgisine cevap vermek ara- sında kararsız. Yaşlı bir tanıdığınca (ts- mail Hakkı Şen) ts- tanbul'a getirilip He- jar'ın bir başka yakını olan (bu arada iki milita- nı da banndıran) bir kadın avukatın evine bırakılan Hejar, kolluk kuvvetlerince eve dü- zenlenen 'yargısız infaz'baskınını, gizlendi- ği dolabın içinden izlemek durumunda kalı- yor. Sonra da pek inandıncı gelmeyen sahne- lerle, yargıcın oturduğu karşı daireye sığını- yor, gaddar üniformahlardan kaçarak. Kürt temizlikçi kadın (Füsun Demirel), yargvçla evin yeni konuğu küçük Hejar'ın arasında çevirmenlik yapıyor. Ve biri yolun sonuna gelmiş, öteki daha hayatın ilkbaha- nndaki, gitgide birbirlerini hoşgörüyle anla- maya başlayan bu iki karşıt kahra- manın arasın- da bir sevgi filizleni- yor. Türk- çeden asla ödün vermez, otoriter Rıfat bey temizlikçi Sakine'den Kürtçe sözcükler öğrenirken He- jar'a da Türkçe belletiyor. Makul bir sona bağlanan "Büyük Adam KüçükAşk", ku- laklarda Kürtçenin melodisini estirmesiyle, göz nemlendiren boyutlara varan duygusal yoğunluğuyla ve yönetmenin çok iyi verim aldığı küçük oyuncusuyla süıema tarihimiz- de yerini alıyor. Yttrekli, gerçekçi, yahn bir füm Yine çocuk gözünden 12 Eylül dönemine baktığı, çeşitli ödüller almasına karşın göste- rimi engellenen, 1995 yapırru "Babam As- kerde"yle anımsadığımız Ipekçi, bu kez 1990larda ülkeyi kasıp kavuran acılarla Kürt sorununa 'dokunan' konusu, konusuna ol- dukça nesnelyaklaşımı ve başanlı oyunculu- ğuyla akılda kalan, ağır aksak bir tempoda seyreden, kimi gözlemlerle aynntılandınlmış, düz bir çizgide gelişen, yürekli, gerçekçi, ya- hn bir film ortaya koymuş sonuçta. Ama film kimi kusurlardan anndınlmış da değil. Ele aldığı tiplerin işlenişinde (ömeğin Cumhuriyet okuyan, na- muslu, aydm Rıfat bey, kendi dilinde annesi- ni istemekten başka bir günahı olmayan kü- çük kıza hiç öyle davTarur mı?) yer yer şema- tizme düşmekle, kimi klişelerden kurtulama- makla, tekrarlara saplanmakla ve süresi biraz fazla uzun tutulmakla birlikte, azalmayan bir ilgiyle seyrediliyor baştan sona. Yıllann de- neyimlioyuncusu gibi rolkesen, (Vıattarol ça- lan)küçük DilanErçetin'in sevimliliğiyle ışıl ışıl parlayan filmin ödüllü o> T unculanndan (F.Demirel'le I.Hakkı Şen) hiç geri kalmadı- ğını da belirtmek gerekir Şükran Güngör'ün. Antalya jürisi, yargıç Rıfat beyi olanca aksi- liği, bezgınliğiyle canlandıran Şükran Gün- gör'ü de unutmamalıydı bizce. Kimi başanlamamış sahnelerine karşın duygu dozu hayli yüksek ve uzun tutulmuş filmin anlatımı genelde aksamıyor. Şirin, bahtsız Hej ar'ın çoktekrar edilen ama her se- ferinde seyirciden bol bol alkış alan Kürtçe sövgüsü gibi ucuzluklara gelince, böylesi 'sevgiye dair bir fılm'de, artık olacak o ka- dan da denebihr. Son tahhlde "Büyük Adam KüçükAşk", seyirciyi düşünmeye iteleyen, kalıplaşmış ki- mi önyargılan kökünden değiştiremese de, biraz biraz yumuşahp ılımhlaştıran, farklı, tu- tarh bir bağımsız sinema ürünü, kesinlikle es geçilmeyecek bir film. Yer yer iç burkarak seyredilenbu dokunaklı "Büyük Adam Kü- çükAşk" (ve yaratıcılan), gerçekten kutlan- maya değer, yediden yetmişe herkese de bu filmi seyretmek düşer! Yönetmen, senaryo: Handan Ipekçi / Kamera: Erdal Kahraman / Müzik: Serdar Yalçın, Mazlum Çimen / Oyuncular: Şükran Güngör, Dilan Erçetin, Füsun Demirel, ismail Hakkı Şen, Yıldiz Kenter / Türkiye 2001 (Özen Film) Altm Portakal'ı kazanan 'BüyükAdam KüçükAşk\ CRR'deki galada 'hep birlikte' kucakladık RıfatBey, Hejarvegerçeğimiz,..OKTAY EKİNCİ "Politika" kirlendıkçe, "sanat" tam tersine güzelleşiyor... Ömeğin kamuoyu, mületvekiüerinin "ana- yasal maaşlannı" tartışırken Lüt- fi Kırdar'da hepimizin umutlannı yeşerten Fazü Say'uı bir özveri ve dayanışma ürünü olan "Nâzım" ha- rikası dakikalarca ayakta alkışlanı- yor... Benzer şekilde, Cumhuriyet'in manşetini yeni bir "akaryakıt yol- suzluğu" haberinin kapladığı 15 Ekim 2001 Pazartesi gecesi de Ce- mal Reşit Rey'deki (CRR) galasın- da "Büyük Adam Küçük Aşk"m Antalya Film Festivali'ndeki başan- sını yine herkes yürekten onayhyor ve kiıtluyor... Politika ve ekonomi batağa gö- müldükçe, sanatın sanki "buna i- nat" yükselişinitoplumbilimciler ir- delesinler... Ben ise bu kısa yazıda "Büyük Adam KüçükAşk" için kapıldığım duygulan paylaşmak istiyorum... Doğrusu, her aynntı, her mesaj, her görüntü, her rol, filmin kurgu- suyla, müziğiyle, tiplemeleriyle, me- kânlanyla... Ve elbette ki senaryoya içerikkatan "hislerle" oyunculann ve tüm ekibin bununla "özdeşleş- mesine" kadar... her şey çok iyiydi, çokbaşanhydı... Kültür Bakanhğı'nınyanı sırabu dayanışmaya destek veren Eurima- ges ve Yunan Film Merkezi de fil- min her gösteriminde teşekkürle anı- lacaklar... Sevgi dolu 'uyarüar' gıcın "Kürtçeyi yasakladığı" evin- deki "hizmetçi" kadın; polisin öl- dürdüğüKürtlerin aile büyüğü ve ts- tanbul'un en yoksul, en geri bir ge- cekondu bölgesine "devlet ve geril- la çatışmasından kaçarak" sığın- mış Hejar'uı dedesi; aynı gecekon- duda ve aynı ailenın yine yoksullu- ğun ve çaresizliğin doruğundaki di- ğer fertleri; bu "yaşanümaz geri- likteki" semtin minibüslerinde dün- yadan nefret eden yüzlerce Hejar'ın konuşmasını anlayan ama "susan" diğer yolcular ve trafik tıkandığında otomobilin camlannı silmek için ko- şuşturan çocuklar... idiler... Yine filmdeki "Türkler" ise; za- lim polisler, mesleğini Kürtçeye kin duyarak yapmış emekli yargıç, ona hayran, Hejar'ı ise se\Tiıeyen kom- şu kadın ve lüks semtinparkında sa- bahlan spor yapanlarla birlikte, san- ki diğer tüm bu "sefil ve mazlum durumda" olmayanlardıl... Acaba, "Tûrkiye gerçeği" böyle midir?.. Örneğüı bir Kürt işadamı ya da Kürt politikacı, Kürt nıafya lideri, Kürt ağa, Kürt akademis- yen, Kürt hâkim, Kürt savcı aynı lüks semtlerdeki Kürt zenginler ve diğerleri; senaryonunbir yerinde ve elbette ki yine filmin ana temasını oluşturan; "Etnik aynmcıuğı insan sevgisi yenecektir" mesajı da hiç zayıfiatılmadan, yer alamazlar mıy- dı?.. Ya da aynı sefillik \e mazlumlu- ğun, benzer gecekondu semtlerinde ya da fihnin diğer duygulu aynntı- larında "Türkler" için de geçerli olduğunu "gözden ırak" tutmaya- cak, hiç ohnazsabirkaç küçük anım- satma yapılamaz mıydı?.. Dedim ya bu saptamam, filmi ya- ratan düşünceye ve duygulara bağlı- lığımdan ötürüdür... Böylesine de- ğerlive özverili birçabanın, dahabir "gerçekçi" anlatımla hepimize ve herkese "daha insancıl gelecek" için rehber olmasıru gönülden dile- yerek bunlan da yazmadan edeme- dim... Peki, bunca güzellikleT arasında, acabahiç "eksiklik" ya da eğer "ta- mamlanması" mümkün olabüsey- di aynı güzelliği daha da doruğa çı- kartacak "boşluklar" yokmuydu?.. Kesinlikle bir "eleştiri" olsun di- ye değil, ama fibni "sevgiyle ku- caklamamn" yarattığı derin bir iç- tenlikle söylemeliyim ki "vardı"... Fihndeki "Kürt"ler; tüm yakınla- nnı "hukuk dışı" bir polis operas- yonuyla yitirmiş 5 yaşındaki Hejar; bu katliama tanık olan ve "Cumhu- riyet gazetesi" okuyan emekli yar- İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK Yapay zekâ mı? Yapay duygular mı?.. Steven Spielberg günümüzün önemli bir konusuna "yapay zekâ"ya el attığını dü- şündüren bir ad vermiş fihnine: Artificiel Intelligent. Ancak film daha çok "doğal duygular" ı öncelikli konu olarak işlemiş görünüyor. Fantastikve karmaşık bir senar- yo, modenüze ediUniş bir Pinokyo masah üzerine kurulmuş. Çok gelişmiş bir "me- ka" (mekanik insan) bu kez duygulan da olan bir çocuk olarak yapılıyor ve çocukla- rı çok hasta olan bir aileye veriliyor. Bu "mekanik Pinokyo", evlat edinilmişbir ço- cuğun anne özlemini bütün da\Tanışlanyla dile getiriyor. Annesinin gözüne girmek için çaba gösteriyor, annesininonu sevmesini is- tiyor. Bu arada evine dönen ailenin doğal çocuğuyla kıskançlık rekabeti içine düşü- yor. Filmin gelişen bölümlerinde fantastik öğelerin en çarpıcılanmn yer aldığı sahne- lerle bu "yapay çocuk", içine yerleştiril- miş "yapay duygular"la doğal bir çocuk gibi annesini özlüyor, anyor vePinokyo ma- salmdaki "mavi peri"yi bularak onu "me- ka'dan orga"ya çevirmesini dilemek isti- yor. Orga sözcüğü de "organik-doğal" an- lammda kullamlıyor. Film birkaç açıdan ilgi çekici ama ben "yapay zekâ" ile pek ilgisini göremedim, filmin ana teması "yapay duygular". On- lar da doğal duygulardan farksız, annesini pek çok nedenle özleyen, isteyen küçük bir çocuğun Japon çizgi filmlerinde olduğu gi- bi dokunaklı, iç burkan serüvenleri. Önem- li bir paradoks da, insana benzetilmek iste- nen gelişmiş bir robotun becerilerini anlat- makiçin, robotabenzetilmeye çalışılmış in- sanlann becerilerine başvunılması. Çocuk robotu oynayan Haley Joel Osment inarul- ması güç derecede başanlı bir oyun oynuyor. Jigolo Joe rolünde Jude Law da çok başa- nlı. Her ikisi de çok başanlı robotlar, ama aslında "orga"lar. Oysa rollerin gerçek sa- hipleri robotlar olacaktı. Bu durum da robot teknolojisinin insana benzer beceriler ka- zanması, hele de "zekâ" gibi, "duygular" gibi karmaşık konularda gelişmesinin zor- luğunu bir kez daha gösteriyor. Fihn, insanlannticarigösteri amaçlan için "et fuarlan"nda meka'lara çok kötü dav- randığuıı görselliği güçlü sahnelerle ortaya koyuyor. lnsarnn "faydacı yaklaşımını" gözler önüne sererken robotlara acıyorsu- nuz. Kullanıp kullanıp bir yana atmanın na- sıl bir insan davranışı olduğunu görüyorsu- nuz. Robotlann insanlaşmasına çalışılırken in- sanlann robotlaşması da filmin gizli mesaj- lanndan birisi olabilir. Ya da siz filme böy- le bir mesaj yükleyebilirsiniz. Spielberg imzasınm bu yeni filmi de "Pi- nokyo Harikalar Diyannda" masalmm yeni versiyonu olarak izlenmeli. Görsel bir şöleni görürken insanlığın geleceğine ilişkin fanteziler de düşündürmeli. KEDt GOZU VECDt SAYAR Bağımsız Sinema Antalya Festivali'nde izlediğimiz filmlerden yola çıkarakson dönem sinemamızın eğilimlerini yorum- lamaya çalıştık son birkaç yazımızda. Festivalin so- nuçlannı değeriendiren yazımızın başlığı, "Bağımsız Sinemanın Zaferı" idı. Çarşamba günü Sabah'ta Hıncal Uluç'un köşesine konuk olan Yılmaz Erdo- ğan'ın, "Bu adamlar bent sevmiyor, bu yüzden 'Ba- ğımsız Sinemanın Zafeıf diye çığlıkatıyoriar" deme- si, bu konuya yeniden dönmemizi gerekli kıldı. (Oy- sa, bu hafta sanatçıların savaşa karşı ortak tavır al- malarının gerekliliğinden söz açacaktım.) Yümaz Erdoğan, mektubunda "Antalya Film Fes- tıvali'ne yıllardır egemen olan, sinemamızı ısraria ve inatla seyirciden uzaklaştıran zihniyeti" eleştiriyor. Bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Antalya'da son yıllarda ödül kazanan "Tabutta Rövaşata", "Ha- mam", "Yara". "Salkım Hanım'ın Taneleri" gibifilm- ler, farklı sinema anlayışlannı temsil eden, birbirle- rinden çok farklı ürünler. Ama, hepsinde ortak bir kaygı seziliyor: Sinemanın işlevini, "eğlenceendüst- ris/"nın gerekleri ile sınırtamayan, bellı ölçülerde sa- nat kaygısı taşıyan filmler olmalan. Kanımca, Erdoğan da bu kaygılan taştyan bir sa- natçı. Geçen haftakiyazımda, "Wzonte/e"yi, ticari si- nema ile sanat sineması arasında bir sentez arayışı içinde olan filmler içinde saymış ve bunun bir "suç" olmadığını belirtmiştim. (Yınelemekteyarar var, "sa- nat sineması", şematik, kaba birtanım ve ancak tar- tışmayı kolaylaştırmak için kullanılmalı.) Zaten Erdo- ğan da Uluç'a yazdığı mektupta, "Çok seyirci gel- mesı, bir filmi başyapıt yapmadığı gibi, suçlu ve de- ğersizdeyapmaz" diyor. Aynen katılıyorum. Ama Er- doğan'dan, "sanat sineması" anlayışına da aynı es- neklik ve hoşgörü ile yaklaşmasını beklerdim. Yani, "Bir ülme çok seyırcı gelmemesionu suçluya da de- ğersizyapmaz" demesini... Yılmaz Erdoğan, "Bağımsız sinemadan söz edil- diğine göre bir de bağımlı sinema var demek ki" di- yerek savunmaya geçiyor ve kimseye bağımlı ol- madığını,filmintüm maliyetini kuruşu kuruşuna ce- binden ödediğini belirtiyor. Oysa, "bağımsız sine- ma "nın tarifini, saltyapım koşullanna bağlamak doğ- ru değil. öyle olsaydı, büyük stüdyolann egemenli- ğinın geçerli olmadığı Yeşilçam'ın ürunlerinin -seks filmlerı dahil- tümüyle bağımsız sinema urunleri ol- duğunu soylemek gerekırdı. "Bağımsız sinema", en başta düşünsel olarak yeıieşık düzenin kurallarına karşı çıkan, ticari sinema pıyasasının istemlerineta- vizvermeyen bir sinemadır ve •'sanafs/nemas/"ndan ayrı bir yerde değildir. Elbette, Erdoğan'ın "Benım popülaritemden nef- ret edenler, kıskançlıktan ne yapacağını şaşıranlar" derken beni kastetmedığının farkındayım, ama ge- ne de sevdiğim bir dost veyetenekli bir sanatçı olan Yılmaz Erdoğan'a ve onunla aynı kulvarda koşan öteki yönetmenlere şunu hatırlatmak isterim: insan, egosuna bir yerde dur diyebilmeli (ya da Bienal'in önerisı ile: ondan u kaçabilmeli")ye hayatta her şeyi birden istemekten vazgeçmeli. Odül alamaymca, et- rafı suçlamak yenne, senaryolar üzerinde biraz da- ha fazla çalışılsa, fılmlenn "bütünlüğüne" biraz da- ha özen gösteritse, her şey haltolacak. Yani, hem eleştirel başan hem de ticari başan mümkun. HalAshby'denTerryGilliam a. FrankCapra dan Doris Donrie'ye, Pedro Almodovar'dan YavuzTur- gul'ayüzlerce yönetmen sıralayabilıriz bu kulvarda. Ustelik bana kalırsa, "Vızontele "nin iki yaratıcısı, Yıl- maz Erdoğan ve Ömer Faruk Sorak, birikimleri ve yetenekleri ile çok daha iyi filmleryapmaya aday yö- netmenler. Yeter ki, sinemada farklı kulvarlar oldu- ğunu kabul etsinler, yan kulvardaki "radikal bağım- sızlar"a -Ömeğin Zeki Demirkubuz gibi yönetmen- lerin variığına- tahammül gostersınler. Kavga çıkartmaya hiç mi hiç gerek yok! vecdisayar(n yahoo.com GELECEĞtN ROBOTLARI - Jigolo Joe'yu Ju- de Law, çocuk robotu H. Joel Osment oynuyor. Htonan'ın üçüncüsü yolda • Kültür Servisi -Arnold Schvvarzenegger, 1982'de çekilen 'Conan'ınüçüncüsünü çekmeyi planlıyor. Filmin senaryosu ve yönetmenliği, ilk filme imzasını atan John Milius tarafından gerçekleştirilecek. Bu filmde Schwarzenegger'in yanında 'The Rock' isimlı eski bir güreşçinin de oynaması düşünülüyor. Ancak filmde Conan'ın oğlu 'Kon' rolünü üstlenmesı beklenenThe Rock'un yaşı tutmuyor. Eğer Schvvarzenegger isterse, senaryoda değişiklik yapılabileceği söyleniyor. İlk Conan filmi, tüm dünyada 70 milyon dolarlık bir hasılat yapmıştı. Schvvarzenegger'in son filmi 'Collateral Damage' 5 Ekim'de gösterime girecekken 11 Eylül saldınlanndan sonra geri çekihnişti. Filmin en erken Şubat 2002'de gösterime girmesi planlanıyor. KısaCca) & İyi • Kültür Servisi - Goethe Enstitüsü'de 'Kısa(ca) & İyi' başlığı altında kısa fihn derlemelerinin gösterimi dün 'Tricky Germany' ile başladı. Topluca ele alındığında programdaki fihnler, Alman kısa fimılerinin ulaştığı kalite düzeyinin bir kesitini veriyor ve Almanlann 9O'lı yıllann sonundaki ruh halini yansıtıyor. 23 Ekım'e dek sürecek etkinlik kapsammda, bugün saat 19.00'da 7 kısa filmden oluşan 'Kaderin Cilvesi', 22 Ekim saat 19.00'da 8 kısa filmden oluşan 'Aşk ve Diğer Zulümler'. 23 Ekim saat 19.00'da ise 8 kısa filmden oluşan 'Politika? Politika!' adlı derlemeler izlenebilecek. BUGÜTN • ALMAN KÜLTÜR MERKEZt'nde saat 19.00'da Kaderin Cilvesi başlığı altında 7 kısa film gösterilecek. (0 212 249 20 09) • AKSANAT'ta saat 18.30'da Metin And ve Kubilay Tunçer'in 'Usta ile Çırak tllüzyon Gösterisi' izlenebilır. (0 212 252 35 00) ' • BABYLON'da saat 23.00'te Smiht & Mighty'ninkonseri var. (0 212 292 73 68) • BİLGİ ÜNtVERSİTESİ KUŞTEPE KAMPUSU'nda saat 20.30'da Kim Longinotto ve Ziba Mir Hoseini'nin yönettiğı 'Iran Usulü Boşanma' adlı film gösterilecek. (0 212 292 33 03)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle