Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 EKİM 2001 SALI
14 KULTUR kurtur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Nâzım'la görkemli buluşmaSanatta "sıradışı" olanı ürete-
bilmek için yaratıcının bilgi ve be-
cerisini aklının ve yüreğinin hiz-
metiııe vermesi önkoşuldur. Ama
yetmez. Duyarhhğın sınırlannı
zorlayarak ayak değmemiş olanla-
ra girmesi gerekir. Ankara'da 4-5
Ekim'de Selim Sırn Tarcan Spor
Salonu'nda, Istanbul'da da 8-9
Ekim'de Lütfi Kırdar Konser Sa-
lonu'nda "açılış" yapan "Nâ-
zıın", işte böylesine yürekli bir sı-
nır tanımazlığın ürünü.
Fazıl Say, Kültür Bakanlığı'nın
önerdiği "Nâzım" projesine
"evet" derken "Otunıp bcstemi
yapanm, belki de çalanm" diye
düşünmemiş. "Genco Erkal'ia
birlikte çalışmak isterim" de-
miş. Erkal, "Ben Nsbam'ı zaten
yıllardır sahnede yaşatıyorum"
dememiş; "Fazıl Say'ın olduğu
yerde vanm" diyerek açık kart
sunmuş. Sertab Erener ve bari-
ton Tuncer Tercan, "Biz kendi
alanımızda yıldız solistleriz,
projede bize verilen sınırlı göre-
ve zaman ayıramayız" dememiş-
ler. TRT Ankara Radyosu Çokses-
li Korosu ve Kültür Bakanlığı
Devlet Çoksesli Korosu ile Nad
Özgüç'ün yönetimindeki CSO'-
nun da katılımıyla "Nâzım" ben-
zersiz bir sanat olayı olarak kota-
nlmış.
Fazıl Say doruğu yakalıyor
Yapıtın Cumhurbaşkanı'nın da
katıldığı "dünya açılışı"na tanık-
lık etmiş olmanın kıvancını yaşa-
yanlardanım. Spor salonunun
akustik sorunlan nedeniyle, yapı-
tı birkaç gün sonra îstanbul'da
Lütfi Kırdar koşullannda izleye-
ceklere özendik önceleri. Oysa bir
"ayrıcaük" yaşıyorduk. Tüm ic-
racıları aynı anda kuşbakışı izle-
yebiliyorduk.
Onlann yalnız müzikal düzlem-
de değil, teatral düzlemde de kur-
duklan iletişimi bu nedenle yakın-
dan gözlemleyebildik. Yapıtın alı-
şılagelmiş türden "dinleti" özel-
liğinin ötesine geçen bir "toplu
performans" estetiği içinde ta-
sarlandığını daha iyi duyumsadık
sanınm.
Fazıl Say'ın yapıtmı "özel" kı-
lan, şiirden, şarkıdan, piyanodan,
orkestradan ve korodan yükselen
"toplu enerji". Öğelerden birini
çıkarsanız, enerji eksilecek. Fazıl
Say yaratma sürecine dramaturg
duyarlığı katmış. Çünkü yaman
bir söylemin (Nâzımca "söz"ün)
müzik yoluyla sırtlandığı bir kon-
sept üstüne kurmuş yapıtını. An-
cak, müziğin dramı destekleyen
bir "araç" olarak kullaruldığı alı-
şılagelmiş "melodram" türiinün
çağnştırdıklannın ötesinde bir ta-
sanm söz konusu. "Araç" ile "a-
maç" arasında bir hiyerarşi gö-
zetmeyen.
Dram ile müziği buluşturmuş
müzik türlerinin bilinen kurallan-
na ve trüklerine yüz vermeyen.
"Amaç", Nâzım'ın dehasıyla Fa-
zıl Say'ın dehasının buluştuğu do-
ruğa ulaşacak "enerji"yi yakala-
mak...
Fazıl Say doruğa doğru yol alır-
ken, çağdaş Batı müziğinin atonal
vurgulanndan Anadolu müziğinin
coşku ve hüzün esintilerine dek
uzanan "ses" zenginliğiyle ivme-
lenerek orkestra, büyük koro, pi-
yano ve solistlerin iç içe geçmiş
işlevleriyle "epik", "dramatik"
En doğal 110 kare
Sahne
arkası
fotoğraflar
Kültür Servisi -
Fotoğraf sanatçısı
Mehmet Çağlarer'in
'Sizden Önce,
Bizden Sonra'
adlı fotoğraf sergisi
18 Ekim'den itibaren
Iş Sanat Kültür
Merkezi üst
fuayesinde yer alacak.
Mehmet Çağlarer'in
HOfotoğraftan
oluşan sergisi,
30 Kasun'a dek
sürecek.
Çağlarer, bir sokak
fotoğrafçısı tavnyla,
sanatçılann
kendilerini ele
veren ve bilinmeyen
yönlerini konu ediyor.
Barbara Bonney'den
YoYoMa'ya,
Rabih Abou -
Khalil'den Dave
Holland ve Gidon
Kremer'e, bir
konser sezonu
boyunca Iş Sanat
sahnesinden gelip
geçen ünlü
müzisyenlerin en
doğal anlannı
fotoğraflayan
Çağlarer, her
sanatçıyı kendisi
olarak görüntülemek
kaygısıyla hareket
ettiğini, bu nedenle
çekim süresince,
doğal ortam ve
koşulları tercih
ettiğini
söylüyor.
Değişmeyen mekânın,
her sanatçıyla, farklı
bir havaya
büründüğünü
belirten sanatçı, bu
nedenle, farklı
sanatçılann aynı
yerdeki duruşlannı
fotoğraflayarak,
bu tekdüzelik içinde
kisilerin, nesnelerin
ve bulunduklan
çevrenin nasıl
değişebileceklerini
vurguluyor.
Kutsal, ilk albümü 'Susuzluğun Geçti mi?' ile 'rock'a farklı bir soluk getiriyor
Hüzünden besleniyor
GAMZEAKDEMİR
Müziğe profesyonel an-
lamda 1995'de, Boğaziçi
Üniversitesi'nde psikoloji
okuduğu sırada başlayan
Kutsal'ın,' Susuzluğun
Geçti mi?' adlı ilk albümü
TMC Film Müzik'ten çık-
tı. Sanatçı, albümünde yer
verdiği 'ney' ile rock'a ye-
ni bir soluk getiriyor. Sa-
natçının albümde tüm söz
ve bestelerinin kendisine
ait olduğu dokuz çalışma-
sı yer alıyor: 'Susuzluğun
Geçti mi?', 'Bırak Kınl-
sınlar', 'Boşversem Nere-
ye Kadar', 'Bu Kadınlar
Aşkın Değil', 'Rüya',
'GözlerimAğhyor', 'Aşk
Bitince', 'Ne Zaman Sev-
sem', 'HadiBeniVurun'.
Çahşmalanna 1998'de
başlanan albümün beste ve
demo çalışmalan iki yıllık
bir ön hazırlık döneminde
tamamlanmış. Yapımda
Serdar Öztop ve Alper
Çakır aranjör ve müzik di-
rektörü olarak yer almış.
Davul, bas, gitar, perküs-
yon ve ney kayıtlan Klik
Müzik'te Öztop, yaylı ve
vokal kayıtlan ise Kar-
ma'da Murat Bulut tara-
fından yapılmış. Mixing
Öztop'a, mastering ise Ça-
kır'a ait. Janis Joplin,
Pink Floyd hayranı olan
sanatçı, Boğaziçi Üniver-
sitesi'nde psikoloji okur-
ken kurduğu Ain't Blon-
de adlı kız grubuyla iki yıl
kadar barlarda çalmış.
Grubun dağılmasının ar-
dından kurduğu 'Kutsal
Hazine AvcıJarı' adlı bir
başka grupla da 6 yıl çalı-
şan sanatçı bir yandan da
albümü için besteler yap-
maya başlamış. Bu dönem-
de tanıştığı Sezen Aksu,
Nazan Öncel, Şebnem
Ferah ve Teoman a da vo-
kaller yapan Kutsal, müzi-
ğe vokalle başlamadığı
için oldukça zorlandığını
söylüyor. "Eğer Sezen
Aksu, Nazan Öncel gibi
büyük isimlerle çabştıy-
sanız, insanlar sizi ba-
ğımsız işler başaran biri
gibi değil de sadece bu
isimlerin vokalisti gibi
görüyorlar. Bir smıfa
sokmaya çabşıyorlar. Bu
sanatçüarla çaûşmak çok
öğretici bir tecrübeydi el-
bette. Ama ben müziğe
vokal yaparak başlama-
dım. Vokal, bambaşka
bir olay. Farklı bir ses
tekniği kullanmak zo-
rundasınız. Onun için ay-
rıca çalışmak zorunda
kaldım ve başlarda çok
zorlandım."
Albümdeki tüm şarkıla-
nn söz ve bestesi Kutsal'a
ait. Sanatçı bunu özellikle
tercih ettiğini söylüyor.
"Prodüktörler genelde
hazır besteler almayı ter-
cih ediyorlar. Ben ise
özellikle kendi besteleri-
mi kullandım. Bunu yap-
masaydım yere sağlam
basmadığımı hissedecek-
tim."
Kutsal, Sezen Aksu'nun
kendisi için sarf ettiği ve
bazı çevrelerce yanlış anla-
şıldığını vurguladığı "Sa-
natçı dediğin teşhirci ol-
mab" sözüne Aksu gibi
müzikal anlamda özelliği-
ni paylaşmak, duygusal
dünyasını dinleyicilere
tüm samimiyetiyle açmak
anlamında inandığını söy-
lüyor. "Albümümde, duy-
gulanmı en özelime ka-
dar anlattım. Bunu ya-
parken de yapay, abartı
ve özenricilikten uzak ka-
larak samimi ve doğal ol-
maya çalıştım. Bence bir
sanatçı sahneye çıkıyor
ya da bir albüm yapıyor-
sa, özellikle de kendi şar-
kılannı yazıyorsa bu
mutlaka kendi iç dünya-
sını teşhir etmektir. Baş-
tan duyguiarınızı dinle-
• Tüm
şarkılann söz ve
bestesinin ken-
disine ait olduğu
albümde Kutsal,
özeline kadar
açtığmı söylüyor.
Sanatçı bunu ya-
parken de yapay,
abartı ve özenti-
cilikten uzak
kalarak samimi
ve doğal olmaya
çahşmış.
yicilerinize açmak, pay-
laşmak kabulüyle hare-
ket etmek zorundasınız.
İçime sinen bir albüm
oldu. Sonrasında da yine
niteükli şarkılara imza
atmak ve en önemlisi de
şarkılanm şaygı görsün
istiyorum. Özellikle he-
deflediğim bir kitle var.
Düşünmeyi, okumayı se-
ven insanlann saygı gös-
tereceği albümler yap-
mayı istiyorum."
Sanatçı müzikal anlam-
da 'hüzün'le beslendiğini
söylüyor. "Beni genellik-
le şarkı yazmaya iten se-
bepler üzüntüler, hüzün-
ler oldu. Çok mutluyken
şarkı yazamıyorum. Bu
aslında dünvada da tartı-
şılan bir konu. Sanatçı
hüzünden, acıdan mı bes-
lenir? Herkes farklı ce-
vaplar verebilir ama ben
hüzünden besleniyo-
rum."
İlk klibini 'Gözlerim
Ağlar' adlı şarkısına çe-
ken Kutsal, sonraki klibin
hangi şarkıya çekileceğini
dinleyicilerin oy kullan-
malannın sağlandığı "kut-
sal.net" web sayfasuıdaki
sonuçlann belirleyeceğini
belirtiyor.
Kutsal, 1998'de başrol-
lerinde Halil Ergün, Ah-
met Uğurlu gibi isimlerin
yer aldığı Avusturya - Türk
ortak yapuru 'Gökten Dü-
şen Hazine' adlı fantastik
bir çocuk filminde rol al-
mış. Avusturya ve Alman-
ya'da gösterilen, filmde sa-
natçınm 'Bırak Kırılsın-
lar' ve 'Bu Kadınlar Aş-
kın Değil' adlı iki şarkısı
da kullanılmış. Filmde,
Avrupa'dan tatile gelen bi-
ri Türk asıllı üç çocuğun,
bir hazine yüzünden hır-
sızlarla yaşadıklan kaçıp
kovalamaca konu ediliyor.
Filmde Uğurlu çocuklann
iyilik meleğini, Ergün
Arap bir kaçakçıyı, Kut-
sal'sa çocuklardan birinin
rock şarkıcısı ablasuıı can-
landırmış.
ve "lirik" olanı "toplu perfor-
mans"la buluşturuyor. Yapıtı mü-
zik türleri bağlamında tanımla-
mak olanaksız görünüyor. Ama
dramatik türlergözetildiğinde, ya-
pıt en çok antik Yunan tragedya-
suıa yakın duruyor.
Mitolojik gizemliliği duyumsa-
tan bant kaydı "rüzgâr" sesiyle,
orkestral ve koral öndeyiş ve son-
deyişle çerçevelenmiş, koronun
ve orkestranın denetleyici gücü al-
tmda biçimlenen -solistlerin yer
aldığı- beş episod yoluyla "insan-
cı", "barışçı", "banş adına kav-
gacı", "yaşamsever" bir insa-
noğlunu dile getiren söylem.
Yazgısını kendi elleriyle yoğur-
muş, yaptığı seçimin bedelini gö-
ğüslemiş, acı çekmiş ama kişisel
bütünlüğünden ödün vermemiş
birkahramanın "trajik" söylemi.
"Trajik", çünkü antik tragedya-
dan tanığız: "Sürgün"lük
"ölüm"den daha "kahredici"...
Genco Erkarın önemi
Genco Erkal'm sahneyi şiire be-
zediği anlarda yayli çalgılar sur-
dinlenmiş etkisi verirken Fazıl
Say, bir eşlik piyanisti alçakgönül-
lülüğüyle katıhyor Nâzım'm söy-
lemine. Şiirpiyanoyla, oyuncu Er-
kal besteci ve piyanist Say'la Nâ-
zım üstüne söyleşiyor.
Genco'nun yıllar boyunca Stra-
vinski'den "Askerin Oyküsü"nü
ve ProkofiefFten 'Peter ve
Kurt'u orkestrayla birlikte seslen-
dirirken sergilediği müzik bilinci,
Fazıl Say'ın Genco Erkal'dan ya-
na yaptığı seçimin yalnızca bir
Nâzım ve Genco hayranlığından
kaynaklanmadığını gösteriyor.
Genco'nun sesi, görüntüsü ve
devinimi, müziğin ezgi ve uyumu-
nun "dramatik" bir parçası olu-
yor.
Şiirlerin arasına kimi zaman şar-
kı giriyor. Ister Sertab Erener'in
güçlü sesinin, isterse çocuk solis-
tin çocuk icracılar eşliğindeki na-
ifseslenişinin ürünü olsun, şiirler-
den yükselen çığlık çoğalıveriyor.
Erener ve çocuk solistler traged-
yanın vazgeçilmez öğesi "duy-
gu"yu (lirik duyarlılığı) perçinli-
yorsa, bariton Tuncer Tercan da
korobaşının sorumlu konumunu
çağrıştıran yorumuyla tragedyada
duyguyu denetleyen "sağdu-
yu"nun (epik duyarhhğın) din-
ginliğini vurguluyor.
Kültürümüzün dünya düzeyin-
de alkışlanacak bir ürününü ulus-
lararası arenaya çıkarmada ilk fır-
sat 2002'de Türkiye'de yapılacak
festivaller. "Nâzım"ı, açıklama-
ya çalıştığım özellikleri nedeniy-
le, Istanbul Uluslararası Tiyatro
Festivali'nin "açıbş"ına yaİaştı-
nyorum en çok. Yapıtın, "açıbş"ı,
başka sanat türlenyle tiyatroyu
buluşruran gösterilerle yapma
doğrultusunda oluşan tiyatro fes-
tivali geleneğüıe uygun düşeceği-
ni düşünüyorum.
Bugüne dek "öncelik" hep ya-
bancı topluluklarda oldu. Fazıl
Say'ın "sanatları buluşturucu"
dehasıyla yakaladığı bu önceliği
başkalanndan önce biz değerlen-
dirmeliyiz.
YAZI ODASI
SELİM İLERt
jstanbul'da Bir
Isyankâr(i)
Istanbul'da yaşamına uzaktan daplsa tanıklık et-
tiğim en ilginç kişilerden biri Fîkret Ürgüp'tü.
Behçet Necatigil, sözlüğünde, "Cumhuriyetdev-
ri hikâyecilerinden, 1914-8 Mart 1977, doğ. veölm.
Istanbul"diyor.
Fikret Ürgüp'ü ilk kez görüşümü, Kemal Tahir'in
evındeki bu tanışmayı yıllar önce yazmıştım. Bu ya-
zı sönüp giden kitaplarımdan Seni Çok özledim'de
yer aldı.
Şimdi gözlerimi kapayınca, lacivert ceketini, bo-
yunbağını, beyaz gömleğini, gri pantolonunu hatır-
lıyorum. Ve Fikret Urgüp biraz dumanlı gibiydi.
Biz 'derlitoplular'ın dünyasında sözcükleri yaya
yaya kpnuşan bu adam hem ürkütücü, hem şaşırtı-
cıydı. Ürkütücü: Çünkü kurallarla donmuş hayatla-
rımızda bizden başka türlü yaşadığı hemen duyum-
sanıyordu. Şaşırtıcı: Dumanlılığı içinde olağanüstü ki-
bar...
İki arada birderede Kemal Tahir, konuğunu savun-
mak ihtiyacıyla, Fikret Ürgüp'ün saygın, seçkin aile-
sinden, Osmanlı hanedanından bir hanımla evliliğin-
den söz açıyordu. Hekım oluşundan, Şizofreni adlı,
Türkçe'de kendi alanında "pek güzel" bir eser yaz-
mışolduğundan...
Fikret Urgüp bir kadeh konyak istemiş, Kemal Ta-
hir'in sözlerini uzaktan dinlemişti.
Kemal Tahir'in 'hikâyeci' Fikret Ürgüp'e değinme-
mış olmasını nasıl yorumlamam gerektığini düşünü-
yorum bugün. Belki Van'dan haberı yoktu. Ya da, bu
öyküleri kendi yazarlık anlayışının hayli dışında say-
dığından, Fikret Ürgüp'ün edebi yazarlığı üzerinde
durmamıştı.
Bir gün Behçet Necatigil'in aracılığıyla Şizofreni'yi,
Van'ı okuyunca Fikret Ürgüp'ün birinci tekil kişiden
üçüncü tekil kişiye dönüşümünü, bu, yazıya, edebi-
yata yansımış evrimi (ya da kişisel devrimi) ayırt ede-
cektim.
Necatigil'den adresini almış, Fikret Ürgüp'e kitap-
lanndan edinebilmek için mektup yazmıştım. Kitap-
larınt gönderdi. Daha Şizofreni, bilimselle yazınsal
arasındakı gelgitinde çok farklı şeyler söylüyordu.
Fikret Ürgüp biz derlitoplulann dünyasına sövgü-
ler yağdırmıyordu ama, o dünyada var olmadığını
açık açık söylüyordu.
Van bir korkular kitabıdır. Necatigil, "Dr. Ürgüp,
çağımızinsanınınyalnızlıklannı, geçerliktekideğerle-
re karşı yabancılaşmasım simgeleyen, mecazlı, ale-
gorili ve özgün hikâyeleryazdı" diyor,
Küçük dunyalarına sunulanla yetinen okur kalaba-
lıklan ve o okur kalabalıklarından ün, kazanç bekle-
yen muhteris yazarlar öbeği o zaman var mıydı, kes-
tiremiyorum. Ama Van o zaman da okura ulaştırıla-
mamıştı. Söz konusu okur topluluğunun kendisine
sunulandan, dayatılandan ote pek bir istemi olma-
dığı için Van da, Kısa Lodos Hikâyeleri de has ede-
biyata gönül açmış tek tük kitabevinin raflarında toz-
lanıp görünmeden yitmiş olmalı.
Nitekim demin söylediğım gibi, Van'a ancak ya-
zarından rica ederek ulaşabilmiştim.
Van'da mekândan kurtuluş vardır. özellikle "Yol-
culuk"ve "Hatıriayış" hikâyelerinde, anlatıcı, bizi ku-
şatan dörtduvar arasında olmaktan kurtulur. Herke-
sin her günkü dünyası değildır dile gelen. Herkesin
herkes gibi olmak için yanştığı her günkü hayat, bu
hikâyelerde, 'reddetmeyi' bilen bir insanın gözüyle
görülmektedir
Necatigil'in "geçerlikteki değerlere karşı" dediği
bu olsa gerek.
Takvımde Iz Bırakan:
"Az sonra, Keklik, bıktı insanla yaşamaktan. Sıkıl-
dı. Gitti. Dönmedi..." Fikret Ürgüp, "Sevgili Keklik
Hikâyesi".
Batıkent 2. Sanat Bayramı
• ANKARA (ANKA) - Kent Kooperatıfleri
Birliği'nin (Kent-Koop) bu yıl ikincisini
düzenleyeceği, 'Batıkent 2. Sanat Bayramı'
20-21 Ekim günlerınde Refika Aksoy
llköğretim Okulu'nda yapılacak. Gençleri
sanata yöneltmeyi hedefleyen etkinlik
çerçevesinde, Batıkentli sanatçılann resim
sergisi açılışı, Atatürkçü Düşünce Derneği
Batıkent Şubesi'nin şiir dinletileri, Polifonik
Korolar ve Batıkentli Sanatçılar Derneği Gitar
Grubunun konserleri yer alacak. Kent-
Koop'un hazırladığı ve iki gün sürecek
'Batıkent 2. Sanat Bayramı', Ankara Deneme
Sahnesi'nde Nâzım Hikmet'in 'Sevdalı Bulut'
adlı oyunuyla sona erecek.
lîyatpo Simupg gösterimde
• Kültür Servisi - Geçen yüzyılın önde gelen
oyuncularından Helene Weigel'in,yaşam öyküsü
ve sergilediği oyunlardan yola çıkılarak
oluşturulan 'Helene Weigel'in Sahnedeki Izleri'
adlı oyunun gösterimini gerçekleştiren Tiyatro
Simurg, yeni dönem çahşmalanna başlıyor. Yeni
dönemde önce 'Helene VVeigel'in Sahnedeki
Izleri' oyununu Istanbul'un değişik sahnelerinde
sergileyecek olan topluluk, bu çahşmanın
ardından Amatör Tiyatrolar Çevresi (ATÇ)
topluluklanyla ortak hazırladıklan Rıfat Ilgaz'ı
konu alan bir projeyi sahneleyecek. Mehmet
Esatoğlu'nun derleyip yönettiği 'Helene
Weigel'in Sahnedeki îzleri' oyununun çevre
düzeni Timur Ölkebaş'a ait. Oyunun ilk
gösterimi Halkalı Toplu Konutlar Kültür
Merkezi'inde 20 Ekiın'de yapılacak. Oyunun
başlamasaati 19.00.
Şafak Işriay resim sergisi
• Kültür Servisi - Şafak Işılay'ın kişisel resim
sergisi 27 Ekim'e kadar Nelli Sanat Evi'nde,
yer alacak. Akademik ohnayan ressam Işılay,
özgünleşme yolundaki çabalanyla tanmıyor.
Ressamın sekizinci kişisel sergisinde
izleyiciyle buluşaçak resimleri için, Özkan
Eroğlu, 'îlginç bir ressamla karşı karşıyayız.
Çünkü o, klasik Batı minyatürünün hislerini,
çağdaş pop sanat anlayışının içinde eritmeye
çalışıyor, kanımca bunda da başanlı oluyor.
Böylece parça-bütün ilişkisi eşliğinde, renkçi
yan da kullanılanarak, alan ve alancıklan
boyamaya dayalı, içindekilerin içindekiler
tanımlamasını farklı bir anlayışla geliştiren
ressamlardan biri oluveriyor. Bu, bir kimlik
kazanma yönündeki doğru dışa vurmalardan
biridir' diyor. Sergi, pazar ve pazartesi
haricinde her gün 12.00- 18.00 arasında
gezilebilir. Nelli Sanat Evi: Atiye Sokak Uzay
Apt. 3/2 Teşvikiye.fö 212 227 73 75)