23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 OCAK 2001 ÇARŞAMBA HABERLER Suikast timi uyamsı • ANKARA (AA)- Irak'tan gelecek suikast timine mensup 6 kişinin Türkiye'de eylem düzenleyeceği belirlendi. Kimliği saptanan bir bombacının da aralannda yer aldığı suikast timinin yasadışı yollardan elde ettikleri ABD pasaportu taşıdığı saptanırken, emniyet birimleri uyanldı. Emniyet Genel Müdürlüğü, gümrük kapılannda görev yapan güvenlik birimleri ve ilgili diğer birimlerden, konuya karşı "müteyakkız" olunmasını istedi. ABD pasaportu taşıyan Irak uyruklu kişilere dikkat edilmesi talep edildi. KitaphKüba savunması • ANKARA (AA)- DSP Istanbul Milletvekili ve Türkiye- Küba Dostluk Grubu Başkanı Rıdvan Budak, tartışmalı Küba gezisine yönelik eleştirileri bir kitapla yanıtladı. Budak, 28 sayfalık kitapçıkta gezinin heyete gösterilen ilgi, programın içeriği ve yapılan görüşmeler bakunından son derece seviyeli ve verimli geçtiğini, iki ülke parlamentolan arasındaki ilişkilere yeni ve kalıcı boyutlar kazandınldığını ifade etti. Günlük biçiminde hazırlanan kitapçıkta, 25 Kasım-1 Aralık tarihleri arasında yapılan gezi sırasında turizm bölgesinde sadece üç saat kalındığı belirtildi. Dr. Aftan Günalp amldı • ANKARA (AA)- Öğrenci Seçme ve \ferieştirme Merkezi'nin (ÖSYM) kurucusu ve "e'slti başkanlanndah merhum Prof. Dr. Altan Günalp, 68. doğum gününde, eşi, yakınlan, OSYM çahşanlan ve öğretim üyelerince anıldı. Hacettepe Üniversitesi Kültür Merkezi'nde düzenlenen törende . ÖSYM Başkanı Dr. Fethi Toker, slayt gösterisi eşliğinde Prof. Dr. Günalp'i anlattı. Mllletvekillepi ifade verdl • ANKARA (AA)- "Düşünceye Özgürlük: Herkes lçin" kitabına yayıncı olarak imza atan, aralannda FP'li milletvekilerinin de bulunduğu 14 kişi, ifade vermek için Ankara DGM'ye geldi. Bu şahıslardan 12'sinin milletvekili olması nedeniyle sadece kimlik tespitleri yapıldı, diğer 2 kişinin ise ifadesi alındı. FP'li milletvekili Nazlı llıcak, kitabın altına imza atarken hiç kimseyi hedef almadıklannı, hedeflerinin düşûnce özgürlüğü olduğunu söyledi. Meclis'te Türk dili furyası • ANKARA (ANKA)- MHP'lilerden sonra ANAPlzmir Milletvekili Işılay Saygın da okullarda yabancı dille eğitim öğretimin kaldınlması için yasa önerisi hazırladı. ANAP'lı Işılay Saygın, uygulanmakta olan yabancı dil eğitim politikasının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini belirterek yabancı dil derslerinden istenilen verimin alınamadığını, öğrenciye daha fazla yarar sağlamadığı gibi devlete ve kişiye zaman ve para bakımından çok pahalıya mal olduğunu kaydetti. Bolu Valisi Miroğlu, tokatladığı Gülşen Güler'e 500 milyon lira ödeyecek Tazminat depremzedeye Bakan Turk'e tepki 'Baro eylem karan almadı' tstanbol Haber Servisi - Istanbul Barosu Başkanı Yücd Sayman, Adalet Bakanlığı'nın, îstanbul Ba- rosu Yönetim Kurulu hakkında 'F tipi cezaevlerini protestoetmek yö- nünde karar aküğını' öne sürmesi ile bu karann Avukatlık Yasası'na aykın ve illegal olması gerekçesiy- le soruşturma başlatılması istemi- ne tepki gösterdi. Sayman, Istanbul Barosu'nun F tipi cezaevlerini pro- testosu yönünde bir karan olmadı- ğını belirterek "Biz, F tipi cezaev- lerini infaz, haklar ve savunma açı- sından eteştirdik. İnfaz bukuku ile UgUenmek görevimizdir. Böyle bir karar olsa bile amaçlara aykın de- ğüdir" dedi. Sayman, Adalet Bakanhğı'nca Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılı- ğı'na gönderilen yazıda yer alan 'iltegaT iddiasının yakışık olmadı- gıru vurguladı. Baro yönetim kuru- lu hakkında dava açılabileceğini, ancak yönetim kurulunun yargı yoluyla görevden alınamayacağını belirten Sayman, "İstanbul Baro- su Yönetim Kurulu seçimle işbaşn na geldL Seçilmiş organlar yargı ka- ranyla görevden alınamaz. Yöne- tim kurulu üyeleri hakkında dava açılabilir, ancak Adalet Bakanlı- ğı'nın yargı yoluyla yönetim kuru- hınu görevden ahna yetkisi yokrur. Biz konuyu genel kurula götürerek genel kurulda bir karar çıkmasını sağlayacağız'",diye konuştu. Mahkemeye göre vali tokat atmamış 12 Kasım 1999 depreminden sonra tarüşûğı Bohı VaH'si Nusret Miroğlu'nun ken- dini tokatladığı savryla da> a açan depremzede Gülşen Gfiler 500 milyon lira ma- nevi tazminat alacak. Mahkeme başkanı, tazminatm az tutulmasının nedenini ise gerekçeK kararlannda açıklayacaklannı belirterek, yaşanan olayda vali beye karşı bir tahrik olduğu kanaatinin oluşmasunn etkili olduğunu da kaydetti. • Gülşen Güler mahkeme çıkışında eski Bolu Valisi Miroğlu'ndan kazandığı tazminatı depremzedelere dağıtacağını söyledi. BOLU (AA) - Eski Bolu Valisi tarafindan 12 Kasım depremi sonrasında tokatlandığını iddia ederek tazminat davası açan depremzede Gülşen Güler 500 milyon lira manevi tazminat kazandı. Bolu Asliye Mahkemesi'nde eski Bolu Valisi Nusret Miroğlu hakkında depremzede Gülşen Güler'in açtığı 10 milyar liralık manevi tazminat davasının karar duruşması yapıldı. Karar öncesinde görüşlerini açıklayan Vali Nusret Miroğlu'nun avukatlan, mahkemeye gönderilen bilirkişi raporunda Vali'nin, Gülşen Güler'e tokat atmadığının ve provakotör demediğinin anlaşıldığuu ifade ettiler ve davacı Gülşen Güler'in olay anında Vali'yi tahrik ettiğinin karar öncesinde gözönünde bulunduruhnası gerektiğini söylediler. Mahkerrie Başkanı, mahkemeye gönderilen bilirkişi raporlannı inceleyen mahkeme heyetinin, Vali'nin Gülşen Güler'e tokat atmadığı ve provakatör demediği kanaatına ulaştığını belirterek, "Gülşen Güler'in olay anında gözalona ahnmasuu özgürlüğün geçici olarak kısıtlanması olarak kabul eden bilirkişi karan doğrultusunda davalı Nusret Miroğlu'nun 500 milyon Bra manevi tazminat ödemesine, bu tazminatm olay tarihiden itibaren biriken yasal faideriyle tahsil edilerek davacıya verilmesine karar verdi" dedi. Manevi tazminat kazanan depremzede Güler ise mahkeme çıkışında, kazandığı tazminatı depremzedelere dağıtacağını söyledi. Üç bankanın özelleştirilmesi FP'densatışa ANKARA (Cumhu- riyet Bürosu) - FP. Zira- at Bankası. Halk Ban- kası ve Emlak Banka- sı'nın özerkleştirilmesi ve özelleştirilmesini öngören yasanın tama- mının iptali ve yürür- lüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açtı. FP Grup Başkanve- kili Yasin Hatipoğlu. dava dilekçesini dün Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Sadri Büyükeren'e verdi. Hatipoğlu, daha sonra yaptığı açıklamada, söz konusu yasanın önemli düzenlemeler getirdiğini ve birçok kesimi ilgilendirdiğini, onun için dava açtıkla- nnı söyledi. "İktidar ortaklan yanb ve yanlış baktıkça dava açmaya devam edeceğiz"' diyen Hatipoğlu, kamu ban- kalanna yönelik bu ya- sanın yaklaşık 2 bin yan kuruluş ile 50 bin çalışanı ilgilendirdiği- ni ifade etti. Hatipoğlu, hayat standardı uygu- lamasını yeniden geti- ren, özel işlem ve ileti- şim vergisinin süresini iki yıl uzatan ve LPG'li taşıtlarda vergi oranla- nnı yükselten yasanın iptali istemiyle cuma günü dava açacaklannı bildirdi. FP'nin dilekçesinde, söz konusu kanunun "özelleştinne kanunu oldugu, ancak bumın özenle gizlenmeye çab- şıldıg!* 1 savunuluyor. Kanunun, anayasanın 7. maddesinde düzen- lenen yasama yetkisi- nin devredilemeyece- ğine ilişkin ilkesine ay- kın oldugu ileri sürül- dü. Yasanın, anayasa- nın mülkiyet haklannı düzenleyen 35. madde- sine de aykın oldugu belirtiliyor. tĞNELt FIRÇA ZAFER TEMOÇtN \StFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislareyahoo.com Istanbul Üniversitesi Rektö- rü Kemal Alemdaroğtu'nun Fransız Meclisi'nin kararının hemen ardından Fransa'yla her türiü bilimsel ilişkiyi kesti- ğini açıkJaması garip değil mi? Aslında Alemdaroğlu'nun bu tür davranışlanna alıştık. Yu- nanistan'la da benzer bir tavır içine girmiş, istanbul Üniver- sitesi öğretim üyelerinin Yuna- nistan'a bilimsel amaçlı top- lantılara gitmesini yasaklamış- tı. Yunanistan'la ilişkiler yumu- şayınca da Yunanistan Dışiş- leri Bakanı Papandreu'yu üniversiteye davet edip kapı- larda karşılamıştı. Bilim insanı ile politikacı ara- sında bir fark olması gerekmi- yor mu? Siyasetçi, siyasi iliş- kilerin yön göstericiliğinde işi- ni yapar. Bilim insanını ise bi- limsel ihtiyaçlar yönlendirir. Fransa ile Yunanistan'la ya da bir başka ülke ile siyasi ilişki- ler bozulabilir, ama bilimsel iliş- ki kesilmez. Yann Ingiltere, Al- manya, ABD de böyle bir ka- rar alsa ya da yine siyasi ilişki- leri zedeleyecek bir gerilim YÖK mü, îstihbarat Teşkilatı mı? oluşsa ne yapılacak? Bütün bu ülkelerle bilimsel ilişki kesi- lecek mi? Fransızcadan son- ra Yunanca, daha sonra ise In- gilizce ve Almanca da mı ya- saklanacak? Bu nasıl bir akıl- dır, bu nasıl bilim mantığıdır? • • • Istanbul Üniversitesi'nin "milliyetçi" rektörünün neden böyle davrandığı bir yana, önümdeki bazı belgeler, YÖK'ün bir bilim kurumu gibi değil, bir istihbarat örgütü gi- bi çalıştığını gösteriyor. YÖK Başkanvekili Ismail Tosun imzalı bir metinde benim de adım geçiyor. Geçen yılın 17 Haziranı'nda Paris'te bir top- lantıda Ermeni sorunu konu- sunda yaptığım konuşma giz- li bir metin gibi bütün üniver- site rektörlüklerine dağıtılmış. Ben o konuşmayı kamuya açık bir toplantıda yaptım. O toplantıyı izleyenler arasında Türkiye'nin Fransa Büyükelçi- liği Müsteşan dahil çok sayı- da resmi yetkili de vardı. Şim- di YÖK yönetimine soruyo- rum: 1) Bu metni nereden al- dınız? 2) Neden gizli bir metin gibi benim bilgim ve haberim olmadan rektörlüklere dağrtı- yorsunuz? 3) Bu metnin bana ait olduğunu kime sorarak öğ- rendiniz? Örneğin bana ne- den sormadınız? O toplantıda konuşan Pro- fesör Mete Tunçay, gazeteci Ragıp Zarakolu, Profesör Gerard J. Libaridian, Jan- Claude Kebapdjian, Hagop Tchakrian ve Lavrenti Bar- seghian'na ait oldugu söyle- nen metinler de dağıtılmış. Bütün bunlardan onların da haberdar olduğunu sanmıyo- rum. YÖK Başkanı Kemal Gü- rüz başJıklı bir başka metinde ise üniversite rektörlüklerine şu talimatlar veriliyor: "Sözde Ermeni soykınmı iddialanna karşı yapılan faaliyetlere ve aiınan tedbirlere ilave olarak konuyla ilgilenen üniversite- niz öğretim elemanlannın aşağıda bildirilen işlevleri de yerine getirmeleri uygun gö- rülmektedir. - Gerek Ermeni, gerek diğer yabancı tarihçilerin, sözde soykınm iddialan konusunda- ki sûreli/süresiz yayınlannın (kitap, makale vb.) Dışişleri Bakanlığı ve başkanlığımızın da katkılanyla sürekli takip edilmesi, bu yayınlarda ileri sürûlen yeni argümanlann tespit edilerek doğruluğunun araştınlması, karşı argüman- lann hazırianması ve bu bul- gulann yabancı dilde biryayın şektinde ortaya çıkanlması; ...Özellikle, ABD ve Avrupa ülkelerindeki akademik çev- relehe mümkün oldugu ölçü- de yakın temas kurularak Er- meni iddialanna ilişkin görûş- lerimizin dikkate alınmalannm sağlanması." Fransız Meclisi'nin aldığı 'soykınmı' karan siyasi ola- rak tartışılabilir. Böyle bir kara- nn 85 yıl sonra nereden akıl- lanna geldiği sorulabilir. Bu- nun arkasındaki siyasi hesap- lar sçrgulanabilir. Ancak bü- tün bunlann yapılacağı yerler siyasi platformlardır. 1915 yı- lında ne olup ne olmadığını ise tarihçiler tartışmalı, bilim in- sanlan tartışmalı. Bilim insanının görevi, milli ihtiyaçlara uygun(!) araştırma yapmak ve siyasi telkinlerde bulunmak olabilir mi? Hele bi- lim kurumunun başındaki kimse, "Ermeni soykınmı iddi- alanna karşı yapılan faaliyetle- re ve aiınan tedbirlere ila- ve..işlevler" yerine getirmek için rektörlere emir verebilir mi? ••• YÖK Başkanı Kemal Gü- rüz'den benim konuşmamı hangi yetkiye dayanarak da- ğıttığını öğrenmek istiyorum. Bana sormadan ve benden izin almadan böyle bir metni dağıtma hakkını kendisine kim verdi, onu da çok merak ediyorum... GLOBAI^OLİTtKÜLTİJR ERGtN YILDIZOĞLU m Sıvı Modernite' Modernite ve postmodemite arasındaki ilişki- ye bakınca en az üç önemli paradoks dikkati çe- ker. Birincisi, K. Marx'\n Komünist Manifesto'da- ki o çok bilinen paragrafta (Katı olan her şey eri- yor...) betimlediği akışkan, değişken dünya ile (ki bu, birçok yazara göre, Marshall Berman'ın da işaret ettiği gibi, ilk ve en kapsamlı modernite ta- rrfidir) bugünkü dünya arasında çok büyük ben- zerlikler var. Ancak nedense, postmodernistlerıs- rarla, moderniteyi katı, sistem yaratıcı bir eğilim olmaklasuçluyoriar. Ikincisi, postmodernizmin öz- günlüğü olarak görülen temel/betimleyici özellik- lerinin hemen hepsini modernizmde de bulmak mümkündür. öyleyse postmodernizm neden "ye- n/"dir? Üçüncüsü, postmodernizm, siyasete, ide- olojiye ve öznelliğe öncelik tanıyarak insan eyle- mini özgürieştirdiğini ileri sürer. Ancak gerçeğin herkese göre değiştiği, toplumsal yasalann birbi- riyle rekabet eden söylemler olarak görüldüğü bir dünyada postmodernizm, insan eylemini, tarıf edilebilir bir hedeften yoksun bıraktığı, gerekçe- sini ortadan kaldırdığı için felç eder; en iyi koşul- larda da siyasi-artistik eylemi anamalcı demokra- sinin sınırian içine hapseder. ••• Zygmunt Bauman'ın yeni kitabı Liquid Mo- dernity -Sıvı Modernite- (2000, Polity Press) bu paradokslann özellikle birincisine yönelik gnemli ipuçlan, çıkış noktalan sunuyor. Liquid Moder- nity'ye daha yakından bakmadan önce diğer iki paradoksa kısaca değinmek istiyorum. En be- nimsenen genel tariflerinden birine göre (örneğin mimari tarihçisi Christopher Jenks'inki) post- modernizm çrfte kodlamadır (double-coding): Ev- rensel stilin reddedilmesine bağlı olarak tüm fark- lı stiller (örneğin Antik Yunan sütunlan, Bauhaus stili beton bloklar, art-nouveaux süslemeler) bir- likte kullanılabilir! Bu tarifi, "yapısalcılık-sonra- s/"nın, teoriler aslında gerçekliği kavramaya ve değiştirmeye değil siyasi, ideolojik nedenlerle bir- biriyle rekabet eden söylemlere ilişkindir (gerçek- lik ve akıl zaten illüzyondur, kurgusaldır) ve Aydın- lanma geleneği, insanı, önceden saptanan plan ve projelere esir etmiştirtezleriyle birleştirerek ge- nişletsek bile yine ortaya çıkan tarifin tüm özellik- lerini modernizmin başyapıtlannda bulabiliriz. Postmodernistlerin çok övündükleri ironik ve mesafeli turumu da bu tariflere ekleyelim, durum yine değişmeyecektir. Bileşenleri açısından post- modernizm kesinlikle hiçbir yenilik içermez. Ör- neğin, James Joyce'un Ulysses'inin içinde tüm çrfte kodlamalan, ironik mesafeli duruşları, dile ilişkin oyunlan bulmak mümkün. Ama bence yine de iki fark var. Ulysses'teki teknikler, gerçekliğin anlaşılmazlığını vurgulama çabasının değil, aksi- ne tüm zenginliğiyle, boyutlanyla yakalama niye- tinin ürünüydü. Ikinci fark ise postmodernizmin bu (modernist) özelliklerini bir araya koyan bakış açı- sında ortaya çıkıyor. modernizm ve sonra avant- garel, itenVe ddhük, toplumsal dönüşürrrtetföek- leyen, devrimci bir damartaşıdılar. Buna karşılık, postmodernizm pasifbir nihilizm- den, "yapıyorlar, ne yaptıklannı biliyorlar, ama yapmaya devam ediyorlar" ideolojisine uygun "si- nik" bir durum olmaktan (ideolojiler bitti demesi- ne rağmen) öteye gidemedi... Bu yüzden postmo- dernizmin, özellikle Marksizmi hedef alarak üret- tiği, ekonomik determinizmi reddederek özgürieş- tirici olma iddiasının içi boştur. Tüm referans nok- talannı göreli kılarak postmodernizm insan eyle- mini nafile ve gereksiz hale dönüştürür. Postmo- dernizmin girdiği kapıdan, toplumsal dönüşüm dinamiği, özgürleşme umudu ve projeleri dışan çı- kar. "Bugün" ebedileşir. • • • Bauman, katı sistem kurucu modemite ve sıvı, (sürekli-devrimci - E. Y.) moderniteyi birbirinden ayınyor. Aydınlanma ve modernite ilk ortaya çık- tıklannda eleştirel, akışkan/sıvı ve devrimciydiler. Bireyi eski rejimin katı sisteminden, devletten, ki- liseden özgürleştirme süreciydiler. Sonra (yeni re- jimin kurulmasıyla - E. Y.) modernite katılaştı, Ay- dınlanma da eleştirelliğini kaybetti, birlikte sistem kurucu hale geldiler. Bauman moderniteyi bu ilk akışkanlığı içinde kavrayıp benimsemek gerekti- ğini düşünüyor. Aydınlanmaya ilişkin olarak date- oriye/akla karşı, teorik/akılcı-eleştirel birtutum al- mak, bunlann sınıriarını, kapasitelerini yine teori- ye ve akla dayanarak sorgulamak gerektiğini vur- guluyor. Bauman'a göre, bugün sistem kurucu moder- niteye baş kaldıran bir sıvı modernite, serbest pi- yasanın yaygınlaşmasının, yeni teknolojilerin de katkısıyta gelişiyor. Ancak bir taraftan bu sıvı mo- dernite bireysel özgürleşme olanaklannt geliştirir- ken diğer taraftan, sermayenin egemenliği, bu olanaklann kullanılmasının koşullarını ortadan kal- dınyor: teoride özgüriük, gerçekte iktidarsızlık! Bu çelişkinin arkasında, serbest piyasa sisteminin (neo-liberalizm ve postmodernizm - E. Y.) kamu alanını tahrip ederek bireyin ve bireysel özgürlü- ğün olmazsa olmaz önkoşulu olan vatandaşlığı zayıflatması var. İlk modernizm, katılaşan modernitenin krize gir- diği anda, krize tepki olarak gelişmişti. Hem mo- dernite öncesini özleyen sağcı hem de ileri dö- nük, katılaşmayı reddeden, sürekli değışmeden, dönüşümden yana solcu bir tepkiyi içeriyordu. Bu solcu tepkiyi, Stalinist bürokrasi, sosyalizmi bir süreç (sıvı modernite- "sürekli devrim") olarak de- ğil de kurulan bir sistem olarak tanımlayıp kendi sınrf iktidannı inşa etmeye başlayana kadar, esas olarak sosyalizm ifade etti. Stalinizm yalnızca Rus- ya'da değil tüm dünyada "sıvı modernizmin" son kalıntılannı da yok etti. ••• Sıvı moderniteye dönersek, Bauman'agöre bu- gün bu sıvı moderniteye uygun tepki ("modernist refleks"), özgürleşme olanakları artarken özgür- lüklerin gerçekleşmesini engelleyen süreçlere kar- şı, sanattan siyasete kadar her alanda d renmek- tir. öyleyse 20 yıldır sürekli yok edilen kamusal alanın, bireysel özgürlükleri olanaklı kılan kolektif vatandaşlığın yeniden "sıvı modemizme" uygun bir biçimde kazanılması gerekiyor. Bauman'ın, be- nim biraz da nalıncı keseri misali ve seçerek ak- tardığım çalışması tabii ki çok daha zer>gin, hern umut verici hem de düşünmeye zorlayeı yakla- şımlarla dolu... Umanm Türkçeye de çevrilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle