17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2OCAK2001SAU HABERLER DIMtADA BUGUN ALİ SİRMEN Hoş Geldin 21. Yüzyıll Siz bakmayın, geçen yılki yeni yüzyıl ve milen- yum kutlamalanna.. onlann nafıle namazından faz- la bir hükmü yoktu. Aslında geçen pazar gecesi hem ikinci binyılı hem de yirminci yüzyılı geride bı- raktık. Her türlü falın meraklıları, yeni yüzyılın da yeni binyılın da encamını, kimi işaretlere bakarak tes- pit etmeye çalışıyorlar. Biz "Anasına bak, kızını al" deyiminden yola çı- kıp, yani 20. yüzyıla bakarak, 21. yüzyılda neler olacağını kestirmeye çalışalım. 20. yüzyılda insanlığın düşlerinin birçoğu ger- çekleşti. 20. yüzyıla insanlığın altın çağı olarak bakmak da mümkün. Teknolojik gelişmeler, gen teknolo- jisindeki olağanüstü ilerlemeve nihayet topyekûn nükleer savaş tehlikesinin, hiç değilse şimdilik, ortadan kalkmış olması, insanlığın birçılgınlıkso- nucu birden yok olması tehdidini, hiç değilse bir süre için, saf dışı etmiş, daha rahat, daha uzun bir yaşam olasılığı, belki tüm insanlık ailesi için değil, ama varsıl ülkeierin en varlıklı kesimleri için yakın- da ulaşılabilir bir hedef haiine gelmiştir. Ama dünyanın önemli bir bölümü hâlâ açlığın pençesinde kıvranmaktadır. Ne var ki teknolojide- ki gelişmeler, artık tanm ürünleri üretimindeki ar- tışı, küresel nüfus artışının üstünde bir düzeye var- dırmanın eşiğine getirmiştir insanlığı. Gelecek yüzyılda, geçen yüzyılın açlık tablola- rıyla karşılaşılmaması olasılığı çok büyüktür. ••• Ama gelecek yüzyılın hiç değilse başlangıcının önemli bir bölümünde, geçen yüzyıldakine ben- zer, belki de onu aratan eşitsizlikleri yaşayacağı- mız kesindir. Insanların eşitlik ve daha adil bir dünya emelle- ri yirminci yüzyılda güçlenmiş, kapitalist ülkeierin çoğu bile, karşıtı rejimle rekabet edebilmek endi- şesiyle, sosyal devlet kavramını geliştirerek çağ- daş insanın temel gereksinimleri olan sağlık ve eğitimi devletin sağlamak zorunda olduğu haklar arasına katmışlardır. Ama kendine sosyalist adını veren (ne kadar sosyalist oldukları ayn bir tartışma konusu) dev- letler blokunun çöküşü veteknolojinin ulaştığı dü- zey ile birlikte, büyük sermayenin önündeki bü- tün engeller kalkmıştır. Küreselleşme adını verdiğimiz ve gerçek yüzü- nü birçoğunun göremediği gelişme aşamasında, artık büyük sermaye için dünya küçük bir köye dö- nüşmüştür. 21. yüzyılda dünya, hemen her yerinde, herke- sin, geliri düzeyinde aynı şeyleri yiyip içtiği, aynı maddeleri tükettiği bir diyar olacaktır. Ve 21. yüzyılın dünyasının egemenleri, ulus dev- letler değil, çokuluslu ya da çok uyruklu büyük şir- ketler olacaktır. Büyük bölümü ABD merkezli olan, senmayesi de çalışanı da çokuluslu olan şirketlerin, daha şimdiden kimileri, kimi ülkeierin zenginliğini geç- tiler. Önümüzdeki yüzyılda birkaç şirketin servet top- lamı, bir ya da birkaç düzine devletin toplamından fazla olacak. ••• Bu gücün önünde ne bireyler durabilecek ne sendikalar ne de tek başına münferit devletler... Ulus devletler, bu büyük sermayenin müsaade ettiği ölçüde varlıklarını ve etkilerini koruyacaklar, onu da, onlar lehine kullanmak zorunda kalacak- lardır. Kamu hizmeti kavramı, ancak sermaye için kâr- lı olmayan alanlarda geçeıii olacak; devlet, eko- nomiye karışamadığı gibi, eğitim ve sağlığı da ka- mu hizmeti olmaktan, yani bireyin hakkı olmaktan çıkarıp özel sektöre bırakacak. Böylelikle herkes eşit eğitim almak hakkına da sağlık hakkına da sahip olamayacak; insanlar, var- lıkları ölçüsünde sağlıklı ve eğitimli olacaklardır. Bu durum, yalnızca, küreselleşme olgusu baş- ladığından bu yana merkez ile çevre arasında bü- yümekte olan uçurumu daha da büyütmekle kal- mayacak, aynı zamanda aynı ülke içinde varsıl- larla yoksullar arasında, o zaman tarihe karışa- cak olan sosyal devletin azaltmaya çabaladığı uçurumu da daha keskinleştirecektir. Işte kollarımızı açıp "Hoş geldin!" diye karşıla- dığımız 21. yüzyılın ana özelliği bu olacak, 20. yüz- yılın eşitlik ve adil dünya düşleri bu yüzyılda sola- caktır. Küreselleşmenin bedeii 'Yoksulülkeierin sayısı ortiyor' PEKÎN (AA) - Küre- selleşmenin olumsuz özellikleri geçen 10-11 yılda iyice su yüzüne çıktı. Fakirleşen ülkeie- rin sayısı artarken, dün- yada mal ve hizmet üre- timi giderek daha sınırlı sayıdaki ellerde toplan- maya başladı. Birleşmiş Milletler'in verilerine göre, en az ge- Hşmişler grubundaki ül- keierin sayısı 1990 yılın- da36ikenl995'te42'ye, 2000 yıhndada48'e çık- tı. Enformasyon teknolo- jisindeki gelişmelerin yarattığı 'dijitaluçurum' nedeniyle. zengin-yok- sul ülkeler aynmının da- ha da derinleşmesi bek- leniyor. Türkiye'nin de üyesi bulunduğu Dünya Bankası'nın istatistikle- rine göre, dünya nüfusu- nun yansından fazlasmı oluşturan düşük gelir grubundaki ülkeierin gayn saf i yurtiçi hasılası dünya toplamının yüzde 6'sında kahrken global nüfustaki payı altıda bir olan gelişmiş ülkeler toplam üretimin yüzde 80'inikarşıhyoT. Ekonomik küreselleş- me sürecinde, 1994 yı- lında 40 bin olan çoku- luslu şirket sayısı 1999'da 63 bine, bunla- nn ana faaliyet merkezi dışmda olan ülkelerdeki bağlı fırma ve şubeleri- nin sayısı da 250 binden 700 bine çıktı. Birleşme dalgasına tutulan çoku- luslu şirketierin 2000 yı- lındaki birleşme ve saü- nalma operasyonlannın mali portesi 3.31 trilyon dolara ulaştı. Dengesiz küreselleş- me karşısında kalkın- makta olan ülkeler, ge- lişmiş ülkelerden sorum- îuluklannı yerine getir- melerini istiyor. Global gelişme-kalkınmada adalet ve eşitliği hedefle- yen yeni bir uluslararası ekonomik düzen talebi dünya genelinde giderek daha çokdestek buluyor. Avrupa Konseyi şeref üyesi Cevdet Akçalı; AB, KOB ve AGSK'yi Cumhuriyet'e değerlendirdi 4 AB masasmda boynıımıız eğik' BÜLENTSAR1OĞLU ANKARA - Avrupa Konseyi şeref üyesi ve TBMM Dışişleri Komisyo- nu üyesi Cevdet Akçalı, Helsinki ve Katılım Ortaklığı Belgeleri'ne göre Türkiye'nin Kıbns ve Ege konusun- da Yunan tezlerini kabul ettiğini söy- ledi. Türkiye'nin sözlerini tutmama- sı nedeniyle "masada boynu eğik oturduğunu" öne süren Akçalı, Batı demokrasisinin sivil toplum örgütle- rinin (STÖ) üzerinde durduğunu, Türkiye'de STÖ'lerin devlet güdüm- lü ohnasmın demokrasinin en önem- li eksiklerinden biri olduğunu belirt- ti. Akçalı, uluslararası ilişkilere 2000 yılından itıbaren "halk diplomasisi- nin" eklendiğini, AB'ye üye olabil- mek için "Tûridye'ninAsya veOrta- doğu'ya açdan demokrasi koridoru olması gerektiğmi" vurguladı. Cezaevleri Eski Avrupa Konseyi Başkanveki- li, TBMM Dışişleri Komisyonu üye- si, Kütahya Milletvekili Cevdet Ak- çalı, Cumhuriyet'in sorulannı yanıt- ladı. - Özellikle Kıbns ve Ege açısından Helsinki belgesi ile Kanlım Ortaklığı Belgesi arasındaki farknedir? Bu ko- şullann sonucu nereye vanyor? - KOB ile Helsinki'de ortaya konu- lan şartlar arasında büyük bir deği- şiklik yok. Fark şurada, KOB ile bu şartlar biraz öne alındı ve daha öne çıkanldı. 20 seneden beri "ild eşit toplum arasında çözüm'' tezini savunurken Helsinki belgesi ile bunu toplumlar arası ikili ilişkilerden çıkanp AB me- selesi haiine getirdik. Işte burada çok yanlış bir adım artık. Ege meselesin- de de aynı şekilde. Bu meselenin 4 sene sonra Lahey Adalet Divanı'na gitmesini kabul ettik. Her iki konu- da da Yunanistan'ın tezlerini kabul etmiş bulunduk. KOB'de değişiklik şurada oldu: 2004'e kadar müzakerelerin devam etmesi, bir solüsyon bulunmadığı takdirde AB'nin meselesi haiine ge- tirilmesi şartı bir seneye indirildi ve bu da öncelikler arasına alındı. Bu- nun başımıza ilerde problem açaca- ğına kaniyim. - Rum yönetiminin Kıbns'ı temsi- len AB'ye alınması gibi mi? - Ihtilafın iki yönü vardır. tki taraf bir araya gelmezse ihtilaf halledil- mez. Ihtilafın hallini bir taraftan bek- lemek, bu ihtilafm halledilmemesini zaten başlangıçta ortaya koymak de- mektir. Yunanistan AB girdiğinde de Kıbns meselesi vardı, Yunanistan'a bu şart ileri sürülmedi. Bırakalım Yu- nanistan'ı, Günev Kıbns'a "Bu ihti- lafi halledin de öyle geHn" demiyor, Türkiye'ye "Halledin'' diyor. Ikili ihtilaflar dışardan hazır solüs- yonlar getirilerek halledilemez. Her topluluk kendi istikbalini kendisi ta- yin etmek hakkına sahiptir. Biz bu- nu Kıbnslılann elinden alıyoruz. Bu milletlerarası hukuka da aykın. - Türkiye'nin KOB koşullan üze- rinde esueklik, direnme noktalan ne- lenör? - iki konuyu birbirine kanştınyo- ruz. Birisi standartlanna uygun bir Türkiye'yi vücuda getirmek, ikinci- si AB'ye girmek. Bunlar birbirinden ayn şeylerdir. Avrupa 'nın standartla- nna uygun bir Tüîkiye oluşturmak bir insanın doğumu gibidir. AB'ye girmek ise nüfusa kaydı. Evvela ken- dimizi Batı standartlanna uygun bir demokratik sisteme uydurmamız la- zım. Maalesef AB'nin ileri sürdüğü Ülkücü mafya liderleri içeriyi ve dışanyı haraca bağlamış Cezaevi ticarethane gibi gününde istanbulHaberServisi-F tipi cezaevlerine kar- şı başlaülan ölüm orucu eylemi 75'inci gününe girerken operasyon sonrası F tipi cezaevlerine sevk edilen tutuklu ve hükümlülerin aileleri, ya- ralı yakınlannın tedavilerinin yapılması, sağlık durumlan hakkında kamuoyunun bilgilendiril- mesi için Türk Tabipleri Birliği'nden bir heyet oluşturulmasını istedi. Özgür TAYAD'dan yapı- lan açıklamada, Kartal özel Tip Cezaevi'ne ya- pdan bir operasyonla ölüm orucunda bulunan 6 kadın tutuklunun zorla Lütfü Kırdar Kartal Eği- tim ve Araştırma Hastanesi'ne götürüldüğü be- lirtildi. Cezaevlerinde ve hastanelerde 2 bin 18 tutuk- lu ve hükümlünün ölüm orucu ve açlık grevi ey- lemi sürüyor. Birinci ölüm orucu ekibindeki 90 tutuklu ve hükümlünün ölmek üzere olduklan belirtildi. TAYAD'lı aileler, TTB'ye bir dilekçe göndererek ölüm oruçlan sırasında operasyonla F tipi cezaevlerine sevk edilen tutuklu ve hüküm- lülerin, oluşturulacak doktor heyeti tarafından kontrol ve tedavilerinin yapıhnasını istediler. Zorla mûdahak iddiası TAYAD'dan dün akşam saatlerinde yapılan bir başka açıklamada da dün sabaha karşı Kartal Özel Tip Cezaevi'ne yapılan bir operasyonla ölüm orucundaki 6 kadın tutuklunun zorla mü- dahale için Lütfü Kırdar Kartal Eğitim ve Araş- tırma Hastanesi'ne götürüldüğü belirtildi. Açık- lamada Kütahya Cezaevi'nde zorla müdahale edilen Semra Askeri'nin kendine geldiğinde se- rumu çektiği belirtilerek "Tedavi-tedavinin red- di süred, başh başına tşkencedir. Aynca Kütahya Cezaevi'ndeki Fatma Ersoy ve Ayşe Baştimur'a cezaevi revirinde zorla müdahale edilmek isten- mektedir. Bu, sakat bırakma ve işkence operas- yonudur" denildi. Ümranıye Cezaevi'ne düzen- lenen operasyonda yaralanan ve Haydarpaşa Nu- mune Hastanesi'nde tedavi altına alınan Rıza Poyraz'ın ailesi, evlatlannın kendilerine gösteril- mediğini söyleyerek ölmüş obnasından endişe et- üklerini belirttiler. Insan Haklan Demeği (ÎHD) Istanbul Şubesi'nde avukat Eren Keskin ile bir- Ukte bir basın toplantısı düzenleyen Rıza Poy- raz'ın annesi EMPöyraz, "Oğjum belki öldü. Bel- kideölecek,Sonbirkezdeolsagörmekistiyorum. Doktorlar, eviadımın ağır yaralı olduğunu söylû- yorlar. Öyleyse, bana gösteranler" dedi. Niğde Cezaevi'nde tutuklu bulunan Zeynep Gûngönnez'in annesi CennetGüngörmezde ga- zetemize gelerek operasyondan sonra aralannda kızının da bulunduğu tutuklu ve hükümlülere iş- kence yapıldığını iddia ederek operasyonlardan önce açlık grevinde olan tutuklulann ölüm oru- cu eylemine başladıklannı söyledi. Güngörmez, kızıiun da 1996 yılındaki ölüm oruçlannda sa- kat kaldığını belirterek "Operasyondansonrace- zaevinegiderek kızımla görüştüm. Knım,operas- yonlardan sonracezaevindeki tutuklu ve hüküm- lülerin, askerler taranndan elleri. ayaklan. gözle- ri bağlanarak cezaevi dışuıa çıkarnldığını ve iş- kence yapıldığını anlatn. 1996 yüındaki ölüm orucunda sakat kalanlara af çıkarümah" dedi. • Cezaevlerini ticarethaneye çeviren mafya liderleri, cezaevinin bulunduğu yerlerdeki esnafı da haraca bağlıyorlar. • Çoğunluğunu ülkücülerin oluşturduğu mafya liderlerinin her biri, ayn bir cezaevinde hâkimiyet kurmuş durumda. ECEVTTKIHÇ Cezaevlerine düzenlenen ve 31 kişinin hayatnıa mal olan operas- yonlann ardmdan sol örgüt üyele- ri F tipi cezaevlerine konulurken, çete liderlerinin cezaevlerindeki hâkimiyetleri sürüyor. Cezalannı çektikleri cezaevlerini ticarethane- ye çeviren mafya liderleri, cezaevi- nin bulunduğu yerlerdeki esnafı da haraca bağlıyorlar. Çoğunluğunu ülkücülerin oluş- turduğu mafya liderlerinin her biri ayn bir cezaevinde hâkimiyet kur- muş durumda. Cezaevlerindeki birçok etkinliği kontrolleri altında tutan mafya liderleri, özellikle ce- zaevine sokruklan cep telefonla- nyla milyarlarca lira para kazanı- yor. Bu cep telefonlanndan tutuklu ve hükümlüleri dakikası 10-20mil- yon liradan yakınlanyla görüştü- ren çete liderlerinin günlük harca- malan 100 ile 500 milyon lira ara- smda değişiyor. Çete liderleri ve hâkimiyet kur- duklan cezaevleri şöyle: Bayrampaşa Cezaevi: Bu cezaevi uyuşturucu kaçakçı- sı Burhanettin Saral'ın ve çek-se- net tahsilatçısı Sedat Peker'in adamlannın hâkimiyeti altında bu- lunuyor. Saral, en son "teşekkül oluşturarakıryuşturu- cu satmak" suçundan 20 yıl 6 ay hapis ve 7 miryar lira da ağır para cezası aldı. Çete oluşturmak su- çundan yargılanan Sedat Peker ise Bayrampaşa Cezaevi'nde bir süre tutuklu kaldıktan sonra 24 Mayıs 1999'da tahliye edildi. Peker, 17 Ağustos depreminde memleketi Adapazan'na aşevi çadın kurup Konyalı Şirketi'nin yemeklerini dağıtınca Mali Şube, hakkında so- ruşturma başlatmıştı. Kartal Cezaevi: Ülkücü çete lıdenAlaartin Çakı- a ve arazi mafyasınm önde gelen BayTampaşa Cezaevi'nde Burhanet- tin Saral ve Sedat Peker'in adamlan, Kartal Cezae\i'nde ise ülkücü mafya lidcri Alaartin Çakıcı (üstte) hâkim- iyet kurdu. Kartal'ın ünlü konuğu Slehmet Aü Ağca da (altta) Çakı- cı'nın korumasmda. isimlerinden olan Ayvaz Korkmaz Kartal Cezaevi'nde etkin durumda. "Cürüm işlemekamacıyla teşekkül oluşturmak ve yönetmek" suçun- dan aldığı 5 yıl hapis cezası kesin- leşen Alaartin Çakıcı, Karagümrük Spor Kulübü'ne yönelik silahlı sal- dınya azmettirmekten 304.5 yıl- dan 384 yıla kadar hapis istemi ile yargılanıyor. Ukrayna'dan Türki- ye'ye iade edilen Ayvaz Korkmaz ise îstanbul Anadolu Yakası'nda faaliyet yürütüyor. Esldşehir Cezaevi: Bu cezaevi ise Yakup Süt'ün kontrolünde bulunuyor. FanıkSin- car grubuyla girdiği çatışmayla admı duyuran Süt, Esenyurt, Hal- kalı ve Küçükçekmece çevresinde faaliyet yürütüyor. Ordu Cezaevi: Yakup Süt'ün adamlannın kont- rolünde. Niğde Cezaevi: Bu cezaevi bir süre önce tahliye olan uyuşturucu kaçakçısı Sedat Şahin'in adamlannm hâkimiyetin- de bulunuyor. Almanya'da yakalanan Şahin'in kardeşi VedatŞahin de uyuşturucu kaçakçısı Haa Çapan'ın öldürül- mesinin azmettiricisi olarak yargı- landı. Şahin'in adamı Muzaffer Dagdeviren, uğradığı suikast sonu- cu yaşammı yitiren gazetemiz ya- zan Uğur Mumcu cinayetinin ola- rak gözaltına alındı. Bergama Cezaevi: Bu cezaevinde Karagümrük çe- tesi lideri Nur» Ergin etkin durum- da. Ergin kardeşler, Uşak Ceza- evi'inde yattıklan sırada, "cezaevi- ne Alaattin Çakıcı'mn kendflerini öldürmesi için adam gönderdiği'' gerekçesiyle isyan çıkarmış, 5 tu- tuklu ve hükümlüyü işkenceyle ö1- dürmüşlerdi. Ergin ile Çakıcı'mn arası Er- gin' in Nesim MaUti cinayetininaz- mettiricisi olan Erol Evcil'den 100 bin dolar haraç istemesi üzerine bozuldu. Dışanda da Ergin ve Çakıcı'mn adamlan arasındaki çatışmalarda olaylarla ilgisi olma- yan 6 kişi öhnüş, 50'ye yakın kişi de yaralanmıştı. Uşak Ceza- evi'ndeki olaylardan sonra Ödemiş Cezaevi'ne sevk edilen Vedat Er- gm ise bu cezaevinde etkinlığini arttınyor. Nevşehir Cezaevi: "Matador Operasyonu" kapsa- mında yakalanarak tutuklanan uluslararası uyuşturucu kaçakçısı Urfi Çetinkaya'nın hâkımiyetinde bulunuyor. Burdur Cezaevi: Bu cezaevinde ise ülkücü çete lideri KürşatYıbnaz etkin durum- da. şartlar öne geçerek bizim asıl ikinci hedefimizi geriye atmaktadır ve hat- ta onu geciktirmektedir. "ABbizden ne şartlar istedi, istemedi" meselesi- ni bir kenara bırakarak Batı demok- ratik ailesine dahil bir ülke olabil- mek için neler yapmamız lazmı, onu gündemimize alıp bitirmeliyiz. On- dan sonra bizi ister alsınlar, ister al- masuılar. Avrupa standartlanna uygun bir demokratik ülke kurduğumuz zaman Avrupa üyeliğe ahnaya mecbur ol- duğu gibi asıl olarak Türkiye'nin üzerine düşen bir görev var: Türki- ye'ye herkes enerji koridoru diyor, halbuki Türkiye'nin bütün Asya'ya ve Ortadoğu'ya açılan bir demokra- si koridoru olması lazım. Türkiye bu rolü oynamaya soyunduğu zaman Batı mecburen Türkiye'yi içine ala- caktır. -Anadfldeeğitimkoşu- hı ve serbest dolaşun hak- kı gibi temel sonınlann çözüme kavuşma olasılı- ğı sizce nedir? - Bunlar AB'ye girme şartlan içinde öncelikli konular değil. Öncelikli problemimiz anayasamı- zm, hukuk sistemimizin ve buradaki uygulamala- nn Batı ölçütlerine uy- gun olup olmadığı. Esasen şöyle bir tez var: Bir memlekette de- mokrasi var ise o memle- kette diğer meseleler kendiliğinden hallolur. Deniyor ki karakollarda dayak var. Bunun nedeni memlekette Batı ölçütle- rinde demokrasi olmayı- şından, olsa kendiliğin- den hallolur. Hatta etnik meseleler dahi demokra- tik çözümler içinde hal- ledilir. Ama tutup da de- mokrasiyi tamamlama- dan bir etnik meseleye, herkesin kendi dilinde konuşmasına girdiğiniz zaman, onu halledeme- yiz. Meseleyi içinden çı- kılmaz hale getiririz. -Anadikkeğitim çözö- lebilecek bir konu mu? " : - Resmi eğitimle özel eğitimi birbirine kanşnr- mamak lazım. Dünyamn her yerinde resmi eğitim resmi dille olur. Mesela AK'de iki dil var: Ingiliz- ce, Fransızca. Türki- ye'den bundan fazlasını istemek yanlıştır. Bunun faydası da yok. Kürtçe eğitim verdik diyelim, Kürtçe konuşmaya kim- se kanşmıyor, kanşmak yanlıştır. Kürtçeye verdiğiniz hakkı, bütün azmlık dil- lerine vermeniz lazım. Çeçenistancaya da vere- ceğiz Arapçaya da vere- ceğiz. Laik inkılaplan yapmış bir idareye Arap- çayı eğitim dili olarak ka- bul ettirmek mümkün mü, değil mi? Kimse bu- nu düşünmüyor. Bugün Türkiye'de 3 milyon Ar- navut var. Arnavutlara bu hakkı vermezsek? Resmi dili öğretmek devletin görevi, özel müessesele- re de devletin müsaade etmesi devletin görevi- dir. Batılı ölçütlerin yan- sını alıp yansını alma- mak mümkün değil. Ya Batı'yı aynen alacağız veya diyeceğiz ki bizim rejimimiz kendine göre budur. SÜRECEK SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR [email protected] 21. yüzyılayeni başladığımızı söyteye- biliriz. 20. yüzyıl önceki gün sona erdi. Ar- tık insanlığın önünde uzun bir yeni yüzyıl bulunuyor. 20. yüzyılın hemen başında Osmanlı Imparatorluğu, değişim ve dö- nüşüm sancılan içindeydi. 1908 yılında2. Meşrutiyet'in ilantyla yeni bir ulusal süre- cin yolu açılmışb. Onu 1914 yılında baş- layan Birinci Dünya Savaşı iztedi. Osmanlı Imparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı'nagirerek kendi sonunu da hazır- lamış oldu. Enver Paşa'nın Sankamış macerası ve ardmdan büyük yenilgi, ar- tık değişimi kaçınılmaz hale getirmişti. Anadolu'nun ve Istanbul'un işgali ve ar- dından Mustafa Kemal önderliğinde başlayan Kurtuluş Savaşı, Osmanlı'nın noktalanması ve yeni ulusal cumhuriye- tin yaratılmasıydı. 19. yüzyıl biterken ve 20. yüzyıl baş- larken çokuluslu imparatorluklar (Os- manlı, Âvusturya-Macaristan, Prusya, Rusya vb.) can çekişiyordu ve bu impa- ratortuklann yerine yeni ve farklı türde devletler kuruluyordu. Avrupa için ulus- devletler, demokrasi arayışlannı da bera- berinde getirdi. Türkiye, bir ulus-devlet Yeni Yılı Umutla Karşılamak yaratmanın heyecanını, Sovyetler sos- yalizmin çekiciliğini yaşryordu. 21. yüzyılın başında Avrupa, demok- rasi sorununu, çeşitli felaketlerden ge- çerek büyük orandaçözdü, Manc'ın ön- gördüğü Avrupa Birleşik Devletleri bir başka bağlamda hayatageçiyor. 20. yüz- yılın insanlık için büyük umudu sosya- lizm, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla hayal kınklığına dönüştü. 20. yüzyılın so- nu, yine Marx'ın öngördüğü, çokuluslu şirketierin gerçek egemenliğinin yaşan- dığı bir süreçle noktalandı. Büyük şirketierin ve zengin kuzeyli devletlerin egemenliğini daha da pekiş- tiren küreselleşme, bir dizi yeni tartışma ve sorunu da gündeme getirdi. Bir küre- sel köye dönüşen dünyada, zenginlerle yoksullar arasındaki fark açılırken, altta- kilerin sesi biraz daha kısıldı. Bu ses kı- sılmasının hemen ardmdan Seattle'da, Prag'da küresel egemenlik karşıtlan sah- neye çıktılar. Insanlığın yeni arayışlannın ilk mesajlannı verdiler. 20. yüzyılın sonunda askeri darbeler eski etkisini yitirirken, insanlık bazı değer- leri daha fazla sahiplenmeye başladı. "Demokrasi", "insan haklan", "azmlık haklan", "düşünce özgürtüğü" kavram- lan, daha çok vurgulanır hale geldi. Artık, bu haklar hemen her uluslararası forum- da gündemin ön maddelerine yerteşti. • • • Globalleşmenin yarattığı zengin ege- menliğine karşı, çeşitli tepkiler oluştu. Bir tepki, çokuluslu şirketierin evrenselliği- ne karşı çokuluslu direnişin gündeme gelmesi. Marx'ın sözünü ettiği "Bütün ül- keierin işçileri ve ezilen halklar birieşin" sloganınm bugün daha anlamlı bir boyut kazanması. Bir başka tepki ise içine ka- panık bir milliyetçilik oldu. Sermayenin saldınsına karşı içine kapanan milliyetçi yönetimler, her türlü evrensel değeri de reddettiler. Insan hakları, demokrasi, azmlık haklan, düşünce özgürlüğü gibi uluslarüstü değerter, milliyetçilerin hedef tahtası haiine geldi. • • • Türkiye, 21. yüzyıla yeni arayışlar ve değişim istekleriyle ve buna karşı direnen güçlerin baskılanyla giriyor. Türkiye, bir değişimin eşiğinde, tpkı 19. yüzyılın so- nunda olduğu gibi yeni bir sıçramanın arefesinde. Eskiyle yeni, değişmek iste- meyenle değişim isteği çarpışıyor. Türki- ye 20. yüzyılı ulus-devleti güçlendirerek tamamladı. Ancak artık bu ulus-devletin yeniden şekillenmesi ve yeni değerterte zenginleşmesi gerekiyor. Bir yönüyle baktığımız zaman durum çok zor. Aşın milliyetçiliği ve saldırganlı- ğı kendisine sembol edinen bir parti ikti- darda. Toplumda muhafazakârlık ege- menliğini sürdürüyor. lç kamplaşma ve gerilim her olayda yeniden gündeme ge- liyor. Ancak bu gerilim ve kamplaşma, bir yandan da toplumun açmazlannı gözler önüne seriyor. Giderek banş ve demok- rasi isteği toplumun çeşitli kesimlerinde gerekli görülmeye başlıyor. Ahmet Nec- det Serer'in hukuk devletinde ısrareden tutumu ve onun toplumdan gordüğü bü- yük destek bu eğilimi de gözler önüne seriyor. Evet, 20. yüzyılı çok acı olaylarla kapa- dık. Cezaevleri, ekonomik açmaz, çete- leşmenin yarattığı umutsuzluk günümü- zün gerçeği. Bir başka gerçek ise artk bunun boyle gitmeyeceğı. Unutmayalım, 20. yüzyılın başında 2. Abdülhamit'in 40 yıllık iktidan yıkılmaz gibi görünüyordu. Her şey umutsuzdu. Kısa süre içinde 2. Abdülhamit'in yerinde yeller esti. Bugün de yerinden oynamaz sanılan güçlerin, artık altının boşaldığını söyle- yebiliriz. 21. yüzyıl umut yüzyılı olacak. Demokrasi, özgüriük ve eşitlik yüzyılı ola- cak. Bunu boş bir hayal olarak görmü- yorum. Geçen yüzyılın deneyine bakarak söylüyorum. Türkiye de değişecek, hem de çok uzun olmayan bir süre içinde. Aa ama umutla başladığımız bir yeni yüzyıla gir- dik. Mutluluklar dilryorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle