Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2OCAK2001SAU
HABERLER
DIMtADA BUGUN
ALİ SİRMEN
Hoş Geldin 21. Yüzyıll
Siz bakmayın, geçen yılki yeni yüzyıl ve milen-
yum kutlamalanna.. onlann nafıle namazından faz-
la bir hükmü yoktu. Aslında geçen pazar gecesi
hem ikinci binyılı hem de yirminci yüzyılı geride bı-
raktık.
Her türlü falın meraklıları, yeni yüzyılın da yeni
binyılın da encamını, kimi işaretlere bakarak tes-
pit etmeye çalışıyorlar.
Biz "Anasına bak, kızını al" deyiminden yola çı-
kıp, yani 20. yüzyıla bakarak, 21. yüzyılda neler
olacağını kestirmeye çalışalım.
20. yüzyılda insanlığın düşlerinin birçoğu ger-
çekleşti.
20. yüzyıla insanlığın altın çağı olarak bakmak
da mümkün. Teknolojik gelişmeler, gen teknolo-
jisindeki olağanüstü ilerlemeve nihayet topyekûn
nükleer savaş tehlikesinin, hiç değilse şimdilik,
ortadan kalkmış olması, insanlığın birçılgınlıkso-
nucu birden yok olması tehdidini, hiç değilse bir
süre için, saf dışı etmiş, daha rahat, daha uzun bir
yaşam olasılığı, belki tüm insanlık ailesi için değil,
ama varsıl ülkeierin en varlıklı kesimleri için yakın-
da ulaşılabilir bir hedef haiine gelmiştir.
Ama dünyanın önemli bir bölümü hâlâ açlığın
pençesinde kıvranmaktadır. Ne var ki teknolojide-
ki gelişmeler, artık tanm ürünleri üretimindeki ar-
tışı, küresel nüfus artışının üstünde bir düzeye var-
dırmanın eşiğine getirmiştir insanlığı.
Gelecek yüzyılda, geçen yüzyılın açlık tablola-
rıyla karşılaşılmaması olasılığı çok büyüktür.
•••
Ama gelecek yüzyılın hiç değilse başlangıcının
önemli bir bölümünde, geçen yüzyıldakine ben-
zer, belki de onu aratan eşitsizlikleri yaşayacağı-
mız kesindir.
Insanların eşitlik ve daha adil bir dünya emelle-
ri yirminci yüzyılda güçlenmiş, kapitalist ülkeierin
çoğu bile, karşıtı rejimle rekabet edebilmek endi-
şesiyle, sosyal devlet kavramını geliştirerek çağ-
daş insanın temel gereksinimleri olan sağlık ve
eğitimi devletin sağlamak zorunda olduğu haklar
arasına katmışlardır.
Ama kendine sosyalist adını veren (ne kadar
sosyalist oldukları ayn bir tartışma konusu) dev-
letler blokunun çöküşü veteknolojinin ulaştığı dü-
zey ile birlikte, büyük sermayenin önündeki bü-
tün engeller kalkmıştır.
Küreselleşme adını verdiğimiz ve gerçek yüzü-
nü birçoğunun göremediği gelişme aşamasında,
artık büyük sermaye için dünya küçük bir köye dö-
nüşmüştür.
21. yüzyılda dünya, hemen her yerinde, herke-
sin, geliri düzeyinde aynı şeyleri yiyip içtiği, aynı
maddeleri tükettiği bir diyar olacaktır.
Ve 21. yüzyılın dünyasının egemenleri, ulus dev-
letler değil, çokuluslu ya da çok uyruklu büyük şir-
ketler olacaktır.
Büyük bölümü ABD merkezli olan, senmayesi
de çalışanı da çokuluslu olan şirketlerin, daha
şimdiden kimileri, kimi ülkeierin zenginliğini geç-
tiler.
Önümüzdeki yüzyılda birkaç şirketin servet top-
lamı, bir ya da birkaç düzine devletin toplamından
fazla olacak.
•••
Bu gücün önünde ne bireyler durabilecek ne
sendikalar ne de tek başına münferit devletler...
Ulus devletler, bu büyük sermayenin müsaade
ettiği ölçüde varlıklarını ve etkilerini koruyacaklar,
onu da, onlar lehine kullanmak zorunda kalacak-
lardır.
Kamu hizmeti kavramı, ancak sermaye için kâr-
lı olmayan alanlarda geçeıii olacak; devlet, eko-
nomiye karışamadığı gibi, eğitim ve sağlığı da ka-
mu hizmeti olmaktan, yani bireyin hakkı olmaktan
çıkarıp özel sektöre bırakacak.
Böylelikle herkes eşit eğitim almak hakkına da
sağlık hakkına da sahip olamayacak; insanlar, var-
lıkları ölçüsünde sağlıklı ve eğitimli olacaklardır.
Bu durum, yalnızca, küreselleşme olgusu baş-
ladığından bu yana merkez ile çevre arasında bü-
yümekte olan uçurumu daha da büyütmekle kal-
mayacak, aynı zamanda aynı ülke içinde varsıl-
larla yoksullar arasında, o zaman tarihe karışa-
cak olan sosyal devletin azaltmaya çabaladığı
uçurumu da daha keskinleştirecektir.
Işte kollarımızı açıp "Hoş geldin!" diye karşıla-
dığımız 21. yüzyılın ana özelliği bu olacak, 20. yüz-
yılın eşitlik ve adil dünya düşleri bu yüzyılda sola-
caktır.
Küreselleşmenin bedeii
'Yoksulülkeierin
sayısı ortiyor'
PEKÎN (AA) - Küre-
selleşmenin olumsuz
özellikleri geçen 10-11
yılda iyice su yüzüne
çıktı. Fakirleşen ülkeie-
rin sayısı artarken, dün-
yada mal ve hizmet üre-
timi giderek daha sınırlı
sayıdaki ellerde toplan-
maya başladı.
Birleşmiş Milletler'in
verilerine göre, en az ge-
Hşmişler grubundaki ül-
keierin sayısı 1990 yılın-
da36ikenl995'te42'ye,
2000 yıhndada48'e çık-
tı. Enformasyon teknolo-
jisindeki gelişmelerin
yarattığı 'dijitaluçurum'
nedeniyle. zengin-yok-
sul ülkeler aynmının da-
ha da derinleşmesi bek-
leniyor. Türkiye'nin de
üyesi bulunduğu Dünya
Bankası'nın istatistikle-
rine göre, dünya nüfusu-
nun yansından fazlasmı
oluşturan düşük gelir
grubundaki ülkeierin
gayn saf i yurtiçi hasılası
dünya toplamının yüzde
6'sında kahrken global
nüfustaki payı altıda bir
olan gelişmiş ülkeler
toplam üretimin yüzde
80'inikarşıhyoT.
Ekonomik küreselleş-
me sürecinde, 1994 yı-
lında 40 bin olan çoku-
luslu şirket sayısı
1999'da 63 bine, bunla-
nn ana faaliyet merkezi
dışmda olan ülkelerdeki
bağlı fırma ve şubeleri-
nin sayısı da 250 binden
700 bine çıktı. Birleşme
dalgasına tutulan çoku-
luslu şirketierin 2000 yı-
lındaki birleşme ve saü-
nalma operasyonlannın
mali portesi 3.31 trilyon
dolara ulaştı.
Dengesiz küreselleş-
me karşısında kalkın-
makta olan ülkeler, ge-
lişmiş ülkelerden sorum-
îuluklannı yerine getir-
melerini istiyor. Global
gelişme-kalkınmada
adalet ve eşitliği hedefle-
yen yeni bir uluslararası
ekonomik düzen talebi
dünya genelinde giderek
daha çokdestek buluyor.
Avrupa Konseyi şeref üyesi Cevdet Akçalı; AB, KOB ve AGSK'yi Cumhuriyet'e değerlendirdi
4
AB masasmda boynıımıız eğik'
BÜLENTSAR1OĞLU
ANKARA - Avrupa Konseyi şeref
üyesi ve TBMM Dışişleri Komisyo-
nu üyesi Cevdet Akçalı, Helsinki ve
Katılım Ortaklığı Belgeleri'ne göre
Türkiye'nin Kıbns ve Ege konusun-
da Yunan tezlerini kabul ettiğini söy-
ledi. Türkiye'nin sözlerini tutmama-
sı nedeniyle "masada boynu eğik
oturduğunu" öne süren Akçalı, Batı
demokrasisinin sivil toplum örgütle-
rinin (STÖ) üzerinde durduğunu,
Türkiye'de STÖ'lerin devlet güdüm-
lü ohnasmın demokrasinin en önem-
li eksiklerinden biri olduğunu belirt-
ti. Akçalı, uluslararası ilişkilere 2000
yılından itıbaren "halk diplomasisi-
nin" eklendiğini, AB'ye üye olabil-
mek için "Tûridye'ninAsya veOrta-
doğu'ya açdan demokrasi koridoru
olması gerektiğmi" vurguladı.
Cezaevleri
Eski Avrupa Konseyi Başkanveki-
li, TBMM Dışişleri Komisyonu üye-
si, Kütahya Milletvekili Cevdet Ak-
çalı, Cumhuriyet'in sorulannı yanıt-
ladı.
- Özellikle Kıbns ve Ege açısından
Helsinki belgesi ile Kanlım Ortaklığı
Belgesi arasındaki farknedir? Bu ko-
şullann sonucu nereye vanyor?
- KOB ile Helsinki'de ortaya konu-
lan şartlar arasında büyük bir deği-
şiklik yok. Fark şurada, KOB ile bu
şartlar biraz öne alındı ve daha öne
çıkanldı.
20 seneden beri "ild eşit toplum
arasında çözüm'' tezini savunurken
Helsinki belgesi ile bunu toplumlar
arası ikili ilişkilerden çıkanp AB me-
selesi haiine getirdik. Işte burada çok
yanlış bir adım artık. Ege meselesin-
de de aynı şekilde. Bu meselenin 4
sene sonra Lahey Adalet Divanı'na
gitmesini kabul ettik. Her iki konu-
da da Yunanistan'ın tezlerini kabul
etmiş bulunduk.
KOB'de değişiklik şurada oldu:
2004'e kadar müzakerelerin devam
etmesi, bir solüsyon bulunmadığı
takdirde AB'nin meselesi haiine ge-
tirilmesi şartı bir seneye indirildi ve
bu da öncelikler arasına alındı. Bu-
nun başımıza ilerde problem açaca-
ğına kaniyim.
- Rum yönetiminin Kıbns'ı temsi-
len AB'ye alınması gibi mi?
- Ihtilafın iki yönü vardır. tki taraf
bir araya gelmezse ihtilaf halledil-
mez. Ihtilafın hallini bir taraftan bek-
lemek, bu ihtilafm halledilmemesini
zaten başlangıçta ortaya koymak de-
mektir. Yunanistan AB girdiğinde de
Kıbns meselesi vardı, Yunanistan'a
bu şart ileri sürülmedi. Bırakalım Yu-
nanistan'ı, Günev Kıbns'a "Bu ihti-
lafi halledin de öyle geHn" demiyor,
Türkiye'ye "Halledin'' diyor.
Ikili ihtilaflar dışardan hazır solüs-
yonlar getirilerek halledilemez. Her
topluluk kendi istikbalini kendisi ta-
yin etmek hakkına sahiptir. Biz bu-
nu Kıbnslılann elinden alıyoruz. Bu
milletlerarası hukuka da aykın.
- Türkiye'nin KOB koşullan üze-
rinde esueklik, direnme noktalan ne-
lenör?
- iki konuyu birbirine kanştınyo-
ruz. Birisi standartlanna uygun bir
Türkiye'yi vücuda getirmek, ikinci-
si AB'ye girmek. Bunlar birbirinden
ayn şeylerdir. Avrupa 'nın standartla-
nna uygun bir Tüîkiye oluşturmak
bir insanın doğumu gibidir. AB'ye
girmek ise nüfusa kaydı. Evvela ken-
dimizi Batı standartlanna uygun bir
demokratik sisteme uydurmamız la-
zım. Maalesef AB'nin ileri sürdüğü
Ülkücü mafya liderleri içeriyi ve dışanyı haraca bağlamış
Cezaevi ticarethane gibi
gününde
istanbulHaberServisi-F tipi cezaevlerine kar-
şı başlaülan ölüm orucu eylemi 75'inci gününe
girerken operasyon sonrası F tipi cezaevlerine
sevk edilen tutuklu ve hükümlülerin aileleri, ya-
ralı yakınlannın tedavilerinin yapılması, sağlık
durumlan hakkında kamuoyunun bilgilendiril-
mesi için Türk Tabipleri Birliği'nden bir heyet
oluşturulmasını istedi. Özgür TAYAD'dan yapı-
lan açıklamada, Kartal özel Tip Cezaevi'ne ya-
pdan bir operasyonla ölüm orucunda bulunan 6
kadın tutuklunun zorla Lütfü Kırdar Kartal Eği-
tim ve Araştırma Hastanesi'ne götürüldüğü be-
lirtildi.
Cezaevlerinde ve hastanelerde 2 bin 18 tutuk-
lu ve hükümlünün ölüm orucu ve açlık grevi ey-
lemi sürüyor. Birinci ölüm orucu ekibindeki 90
tutuklu ve hükümlünün ölmek üzere olduklan
belirtildi. TAYAD'lı aileler, TTB'ye bir dilekçe
göndererek ölüm oruçlan sırasında operasyonla
F tipi cezaevlerine sevk edilen tutuklu ve hüküm-
lülerin, oluşturulacak doktor heyeti tarafından
kontrol ve tedavilerinin yapıhnasını istediler.
Zorla mûdahak iddiası
TAYAD'dan dün akşam saatlerinde yapılan bir
başka açıklamada da dün sabaha karşı Kartal
Özel Tip Cezaevi'ne yapılan bir operasyonla
ölüm orucundaki 6 kadın tutuklunun zorla mü-
dahale için Lütfü Kırdar Kartal Eğitim ve Araş-
tırma Hastanesi'ne götürüldüğü belirtildi. Açık-
lamada Kütahya Cezaevi'nde zorla müdahale
edilen Semra Askeri'nin kendine geldiğinde se-
rumu çektiği belirtilerek "Tedavi-tedavinin red-
di süred, başh başına tşkencedir. Aynca Kütahya
Cezaevi'ndeki Fatma Ersoy ve Ayşe Baştimur'a
cezaevi revirinde zorla müdahale edilmek isten-
mektedir. Bu, sakat bırakma ve işkence operas-
yonudur" denildi. Ümranıye Cezaevi'ne düzen-
lenen operasyonda yaralanan ve Haydarpaşa Nu-
mune Hastanesi'nde tedavi altına alınan Rıza
Poyraz'ın ailesi, evlatlannın kendilerine gösteril-
mediğini söyleyerek ölmüş obnasından endişe et-
üklerini belirttiler. Insan Haklan Demeği (ÎHD)
Istanbul Şubesi'nde avukat Eren Keskin ile bir-
Ukte bir basın toplantısı düzenleyen Rıza Poy-
raz'ın annesi EMPöyraz, "Oğjum belki öldü. Bel-
kideölecek,Sonbirkezdeolsagörmekistiyorum.
Doktorlar, eviadımın ağır yaralı olduğunu söylû-
yorlar. Öyleyse, bana gösteranler" dedi.
Niğde Cezaevi'nde tutuklu bulunan Zeynep
Gûngönnez'in annesi CennetGüngörmezde ga-
zetemize gelerek operasyondan sonra aralannda
kızının da bulunduğu tutuklu ve hükümlülere iş-
kence yapıldığını iddia ederek operasyonlardan
önce açlık grevinde olan tutuklulann ölüm oru-
cu eylemine başladıklannı söyledi. Güngörmez,
kızıiun da 1996 yılındaki ölüm oruçlannda sa-
kat kaldığını belirterek "Operasyondansonrace-
zaevinegiderek kızımla görüştüm. Knım,operas-
yonlardan sonracezaevindeki tutuklu ve hüküm-
lülerin, askerler taranndan elleri. ayaklan. gözle-
ri bağlanarak cezaevi dışuıa çıkarnldığını ve iş-
kence yapıldığını anlatn. 1996 yüındaki ölüm
orucunda sakat kalanlara af çıkarümah" dedi.
• Cezaevlerini
ticarethaneye çeviren mafya
liderleri, cezaevinin
bulunduğu yerlerdeki esnafı
da haraca bağlıyorlar.
• Çoğunluğunu ülkücülerin
oluşturduğu mafya
liderlerinin her biri, ayn bir
cezaevinde hâkimiyet
kurmuş durumda.
ECEVTTKIHÇ
Cezaevlerine düzenlenen ve 31
kişinin hayatnıa mal olan operas-
yonlann ardmdan sol örgüt üyele-
ri F tipi cezaevlerine konulurken,
çete liderlerinin cezaevlerindeki
hâkimiyetleri sürüyor. Cezalannı
çektikleri cezaevlerini ticarethane-
ye çeviren mafya liderleri, cezaevi-
nin bulunduğu yerlerdeki esnafı da
haraca bağlıyorlar.
Çoğunluğunu ülkücülerin oluş-
turduğu mafya liderlerinin her biri
ayn bir cezaevinde hâkimiyet kur-
muş durumda. Cezaevlerindeki
birçok etkinliği kontrolleri altında
tutan mafya liderleri, özellikle ce-
zaevine sokruklan cep telefonla-
nyla milyarlarca lira para kazanı-
yor.
Bu cep telefonlanndan tutuklu
ve hükümlüleri dakikası 10-20mil-
yon liradan yakınlanyla görüştü-
ren çete liderlerinin günlük harca-
malan 100 ile 500 milyon lira ara-
smda değişiyor.
Çete liderleri ve hâkimiyet kur-
duklan cezaevleri şöyle:
Bayrampaşa Cezaevi:
Bu cezaevi uyuşturucu kaçakçı-
sı Burhanettin Saral'ın ve çek-se-
net tahsilatçısı Sedat Peker'in
adamlannın hâkimiyeti altında bu-
lunuyor. Saral, en son
"teşekkül oluşturarakıryuşturu-
cu satmak" suçundan 20 yıl 6 ay
hapis ve 7 miryar lira da ağır para
cezası aldı. Çete oluşturmak su-
çundan yargılanan Sedat Peker ise
Bayrampaşa Cezaevi'nde bir süre
tutuklu kaldıktan sonra 24 Mayıs
1999'da tahliye edildi. Peker, 17
Ağustos depreminde memleketi
Adapazan'na aşevi çadın kurup
Konyalı Şirketi'nin yemeklerini
dağıtınca Mali Şube, hakkında so-
ruşturma başlatmıştı.
Kartal Cezaevi:
Ülkücü çete lıdenAlaartin Çakı-
a ve arazi mafyasınm önde gelen
BayTampaşa Cezaevi'nde Burhanet-
tin Saral ve Sedat Peker'in adamlan,
Kartal Cezae\i'nde ise ülkücü mafya
lidcri Alaartin Çakıcı (üstte) hâkim-
iyet kurdu. Kartal'ın ünlü konuğu
Slehmet Aü Ağca da (altta) Çakı-
cı'nın korumasmda.
isimlerinden olan Ayvaz Korkmaz
Kartal Cezaevi'nde etkin durumda.
"Cürüm işlemekamacıyla teşekkül
oluşturmak ve yönetmek" suçun-
dan aldığı 5 yıl hapis cezası kesin-
leşen Alaartin Çakıcı, Karagümrük
Spor Kulübü'ne yönelik silahlı sal-
dınya azmettirmekten 304.5 yıl-
dan 384 yıla kadar hapis istemi ile
yargılanıyor. Ukrayna'dan Türki-
ye'ye iade edilen Ayvaz Korkmaz
ise îstanbul Anadolu Yakası'nda
faaliyet yürütüyor.
Esldşehir Cezaevi:
Bu cezaevi ise Yakup Süt'ün
kontrolünde bulunuyor. FanıkSin-
car grubuyla girdiği çatışmayla
admı duyuran Süt, Esenyurt, Hal-
kalı ve Küçükçekmece çevresinde
faaliyet yürütüyor.
Ordu Cezaevi:
Yakup Süt'ün adamlannın kont-
rolünde.
Niğde Cezaevi:
Bu cezaevi bir süre önce tahliye
olan uyuşturucu kaçakçısı Sedat
Şahin'in adamlannm hâkimiyetin-
de bulunuyor.
Almanya'da yakalanan Şahin'in
kardeşi VedatŞahin de uyuşturucu
kaçakçısı Haa Çapan'ın öldürül-
mesinin azmettiricisi olarak yargı-
landı. Şahin'in adamı Muzaffer
Dagdeviren, uğradığı suikast sonu-
cu yaşammı yitiren gazetemiz ya-
zan Uğur Mumcu cinayetinin ola-
rak gözaltına alındı.
Bergama Cezaevi:
Bu cezaevinde Karagümrük çe-
tesi lideri Nur» Ergin etkin durum-
da. Ergin kardeşler, Uşak Ceza-
evi'inde yattıklan sırada, "cezaevi-
ne Alaattin Çakıcı'mn kendflerini
öldürmesi için adam gönderdiği''
gerekçesiyle isyan çıkarmış, 5 tu-
tuklu ve hükümlüyü işkenceyle ö1-
dürmüşlerdi.
Ergin ile Çakıcı'mn arası Er-
gin' in Nesim MaUti cinayetininaz-
mettiricisi olan Erol Evcil'den 100
bin dolar haraç istemesi üzerine
bozuldu. Dışanda da Ergin ve
Çakıcı'mn adamlan arasındaki
çatışmalarda olaylarla ilgisi olma-
yan 6 kişi öhnüş, 50'ye yakın kişi
de yaralanmıştı. Uşak Ceza-
evi'ndeki olaylardan sonra Ödemiş
Cezaevi'ne sevk edilen Vedat Er-
gm ise bu cezaevinde etkinlığini
arttınyor.
Nevşehir Cezaevi:
"Matador Operasyonu" kapsa-
mında yakalanarak tutuklanan
uluslararası uyuşturucu kaçakçısı
Urfi Çetinkaya'nın hâkımiyetinde
bulunuyor.
Burdur Cezaevi:
Bu cezaevinde ise ülkücü çete
lideri KürşatYıbnaz etkin durum-
da.
şartlar öne geçerek bizim asıl ikinci
hedefimizi geriye atmaktadır ve hat-
ta onu geciktirmektedir. "ABbizden
ne şartlar istedi, istemedi" meselesi-
ni bir kenara bırakarak Batı demok-
ratik ailesine dahil bir ülke olabil-
mek için neler yapmamız lazmı, onu
gündemimize alıp bitirmeliyiz. On-
dan sonra bizi ister alsınlar, ister al-
masuılar.
Avrupa standartlanna uygun bir
demokratik ülke kurduğumuz zaman
Avrupa üyeliğe ahnaya mecbur ol-
duğu gibi asıl olarak Türkiye'nin
üzerine düşen bir görev var: Türki-
ye'ye herkes enerji koridoru diyor,
halbuki Türkiye'nin bütün Asya'ya
ve Ortadoğu'ya açılan bir demokra-
si koridoru olması lazım. Türkiye bu
rolü oynamaya soyunduğu zaman
Batı mecburen Türkiye'yi içine ala-
caktır.
-Anadfldeeğitimkoşu-
hı ve serbest dolaşun hak-
kı gibi temel sonınlann
çözüme kavuşma olasılı-
ğı sizce nedir?
- Bunlar AB'ye girme
şartlan içinde öncelikli
konular değil. Öncelikli
problemimiz anayasamı-
zm, hukuk sistemimizin
ve buradaki uygulamala-
nn Batı ölçütlerine uy-
gun olup olmadığı.
Esasen şöyle bir tez
var: Bir memlekette de-
mokrasi var ise o memle-
kette diğer meseleler
kendiliğinden hallolur.
Deniyor ki karakollarda
dayak var. Bunun nedeni
memlekette Batı ölçütle-
rinde demokrasi olmayı-
şından, olsa kendiliğin-
den hallolur. Hatta etnik
meseleler dahi demokra-
tik çözümler içinde hal-
ledilir. Ama tutup da de-
mokrasiyi tamamlama-
dan bir etnik meseleye,
herkesin kendi dilinde
konuşmasına girdiğiniz
zaman, onu halledeme-
yiz. Meseleyi içinden çı-
kılmaz hale getiririz.
-Anadikkeğitim çözö-
lebilecek bir konu mu? "
:
- Resmi eğitimle özel
eğitimi birbirine kanşnr-
mamak lazım. Dünyamn
her yerinde resmi eğitim
resmi dille olur. Mesela
AK'de iki dil var: Ingiliz-
ce, Fransızca. Türki-
ye'den bundan fazlasını
istemek yanlıştır. Bunun
faydası da yok. Kürtçe
eğitim verdik diyelim,
Kürtçe konuşmaya kim-
se kanşmıyor, kanşmak
yanlıştır.
Kürtçeye verdiğiniz
hakkı, bütün azmlık dil-
lerine vermeniz lazım.
Çeçenistancaya da vere-
ceğiz Arapçaya da vere-
ceğiz. Laik inkılaplan
yapmış bir idareye Arap-
çayı eğitim dili olarak ka-
bul ettirmek mümkün
mü, değil mi? Kimse bu-
nu düşünmüyor. Bugün
Türkiye'de 3 milyon Ar-
navut var. Arnavutlara bu
hakkı vermezsek? Resmi
dili öğretmek devletin
görevi, özel müessesele-
re de devletin müsaade
etmesi devletin görevi-
dir. Batılı ölçütlerin yan-
sını alıp yansını alma-
mak mümkün değil. Ya
Batı'yı aynen alacağız
veya diyeceğiz ki bizim
rejimimiz kendine göre
budur.
SÜRECEK
SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@yahoo.com
21. yüzyılayeni başladığımızı söyteye-
biliriz. 20. yüzyıl önceki gün sona erdi. Ar-
tık insanlığın önünde uzun bir yeni yüzyıl
bulunuyor. 20. yüzyılın hemen başında
Osmanlı Imparatorluğu, değişim ve dö-
nüşüm sancılan içindeydi. 1908 yılında2.
Meşrutiyet'in ilantyla yeni bir ulusal süre-
cin yolu açılmışb. Onu 1914 yılında baş-
layan Birinci Dünya Savaşı iztedi.
Osmanlı Imparatorluğu, Birinci Dünya
Savaşı'nagirerek kendi sonunu da hazır-
lamış oldu. Enver Paşa'nın Sankamış
macerası ve ardmdan büyük yenilgi, ar-
tık değişimi kaçınılmaz hale getirmişti.
Anadolu'nun ve Istanbul'un işgali ve ar-
dından Mustafa Kemal önderliğinde
başlayan Kurtuluş Savaşı, Osmanlı'nın
noktalanması ve yeni ulusal cumhuriye-
tin yaratılmasıydı.
19. yüzyıl biterken ve 20. yüzyıl baş-
larken çokuluslu imparatorluklar (Os-
manlı, Âvusturya-Macaristan, Prusya,
Rusya vb.) can çekişiyordu ve bu impa-
ratortuklann yerine yeni ve farklı türde
devletler kuruluyordu. Avrupa için ulus-
devletler, demokrasi arayışlannı da bera-
berinde getirdi. Türkiye, bir ulus-devlet
Yeni Yılı Umutla Karşılamak
yaratmanın heyecanını, Sovyetler sos-
yalizmin çekiciliğini yaşryordu.
21. yüzyılın başında Avrupa, demok-
rasi sorununu, çeşitli felaketlerden ge-
çerek büyük orandaçözdü, Manc'ın ön-
gördüğü Avrupa Birleşik Devletleri bir
başka bağlamda hayatageçiyor. 20. yüz-
yılın insanlık için büyük umudu sosya-
lizm, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla
hayal kınklığına dönüştü. 20. yüzyılın so-
nu, yine Marx'ın öngördüğü, çokuluslu
şirketierin gerçek egemenliğinin yaşan-
dığı bir süreçle noktalandı.
Büyük şirketierin ve zengin kuzeyli
devletlerin egemenliğini daha da pekiş-
tiren küreselleşme, bir dizi yeni tartışma
ve sorunu da gündeme getirdi. Bir küre-
sel köye dönüşen dünyada, zenginlerle
yoksullar arasındaki fark açılırken, altta-
kilerin sesi biraz daha kısıldı. Bu ses kı-
sılmasının hemen ardmdan Seattle'da,
Prag'da küresel egemenlik karşıtlan sah-
neye çıktılar. Insanlığın yeni arayışlannın
ilk mesajlannı verdiler.
20. yüzyılın sonunda askeri darbeler
eski etkisini yitirirken, insanlık bazı değer-
leri daha fazla sahiplenmeye başladı.
"Demokrasi", "insan haklan", "azmlık
haklan", "düşünce özgürtüğü" kavram-
lan, daha çok vurgulanır hale geldi. Artık,
bu haklar hemen her uluslararası forum-
da gündemin ön maddelerine yerteşti.
• • •
Globalleşmenin yarattığı zengin ege-
menliğine karşı, çeşitli tepkiler oluştu. Bir
tepki, çokuluslu şirketierin evrenselliği-
ne karşı çokuluslu direnişin gündeme
gelmesi. Marx'ın sözünü ettiği "Bütün ül-
keierin işçileri ve ezilen halklar birieşin"
sloganınm bugün daha anlamlı bir boyut
kazanması. Bir başka tepki ise içine ka-
panık bir milliyetçilik oldu. Sermayenin
saldınsına karşı içine kapanan milliyetçi
yönetimler, her türlü evrensel değeri de
reddettiler. Insan hakları, demokrasi,
azmlık haklan, düşünce özgürlüğü gibi
uluslarüstü değerter, milliyetçilerin hedef
tahtası haiine geldi.
• • •
Türkiye, 21. yüzyıla yeni arayışlar ve
değişim istekleriyle ve buna karşı direnen
güçlerin baskılanyla giriyor. Türkiye, bir
değişimin eşiğinde, tpkı 19. yüzyılın so-
nunda olduğu gibi yeni bir sıçramanın
arefesinde. Eskiyle yeni, değişmek iste-
meyenle değişim isteği çarpışıyor. Türki-
ye 20. yüzyılı ulus-devleti güçlendirerek
tamamladı. Ancak artık bu ulus-devletin
yeniden şekillenmesi ve yeni değerterte
zenginleşmesi gerekiyor.
Bir yönüyle baktığımız zaman durum
çok zor. Aşın milliyetçiliği ve saldırganlı-
ğı kendisine sembol edinen bir parti ikti-
darda. Toplumda muhafazakârlık ege-
menliğini sürdürüyor. lç kamplaşma ve
gerilim her olayda yeniden gündeme ge-
liyor.
Ancak bu gerilim ve kamplaşma, bir
yandan da toplumun açmazlannı gözler
önüne seriyor. Giderek banş ve demok-
rasi isteği toplumun çeşitli kesimlerinde
gerekli görülmeye başlıyor. Ahmet Nec-
det Serer'in hukuk devletinde ısrareden
tutumu ve onun toplumdan gordüğü bü-
yük destek bu eğilimi de gözler önüne
seriyor.
Evet, 20. yüzyılı çok acı olaylarla kapa-
dık. Cezaevleri, ekonomik açmaz, çete-
leşmenin yarattığı umutsuzluk günümü-
zün gerçeği. Bir başka gerçek ise artk
bunun boyle gitmeyeceğı. Unutmayalım,
20. yüzyılın başında 2. Abdülhamit'in 40
yıllık iktidan yıkılmaz gibi görünüyordu.
Her şey umutsuzdu. Kısa süre içinde 2.
Abdülhamit'in yerinde yeller esti.
Bugün de yerinden oynamaz sanılan
güçlerin, artık altının boşaldığını söyle-
yebiliriz. 21. yüzyıl umut yüzyılı olacak.
Demokrasi, özgüriük ve eşitlik yüzyılı ola-
cak. Bunu boş bir hayal olarak görmü-
yorum. Geçen yüzyılın deneyine bakarak
söylüyorum.
Türkiye de değişecek, hem de çok
uzun olmayan bir süre içinde. Aa ama
umutla başladığımız bir yeni yüzyıla gir-
dik. Mutluluklar dilryorum.