Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2OCAK2001SAL
12 KULTUR kulturCg cumhuriyet.com.tr
TİYATRO DÜNYASINDAN DtKMEN GÜRÜN
w
Hikâyeııiıı sonu başında gizliclir'5. Sokak Tiyatrosu tarafından Is-
tanbul Sanat Merkezi 2. Kat'ta oynan-
makta olan Özen Viıla'nm "Ay Tedir-
ginliği'', sankı bırbirine teğet geçen
yaşamlar içinden ikısinin 'Tedirgin-
ler Kapısı önündc anlık duraksama-
lannın dondurulmasıdır. 'Tuhafrast-
lanolar kunıcusu' ADAM, daha son-
ra kapılardan bınni seçecektirkuşku-
suz, ama hangisini.
Özen Yula, ADAM'la KADIN ara-
sındaki ılişkiyi ve onlann kendi ya-
şamlanna dönük dünyalannı bir po-
lisiye roman gibi ilgiyi hep ayakta tu-
tan bir dille işlemiştir. Oyunun başın-
dan ıtibaren 'cinayet' eylemine sık-
ça atıfta bulunulur ama yıne de
1950'lerin saflığı, inceliğı ön plan-
dadır. Garip bir sıradanlıkla söz edi-
lir cinayetten, mecazi cinayetten, kuy-
tu köşe cinayetlerinden... Ve oyunun
sonunda sıradan bir biçimde, sıra-
dan bir sûrpnzle durur zaman. Sanı-
nm. yazann yaşamlan sıkıştıran ka-
lıplara, anlamsızlıklara göndermesi-
dırböyle bir son. Aslında, oyunun bü-
tünü yaşamı, 'zaman' ıçinde yaşa-
mı, yaşam içinde 'zaman'ı irdele-
mezmi?
Anlamlı bir buluşma
Oyunun yönetmenı MustafaAvkı-
ran "Ay Tedirginliği''nde tiyatro ile
sınemayı buluşturmuş. Tiyatro sah-
nelenmizde bu tür buluşmalara yö-
nelinmesi yenı açılımlara kapılar
araladığı için benı heyecanlandınyor.
Burada da çakışmanın doğru kotanl-
mış olması ve de sınema, tiyatro ve
dublaj tekniğınm aynı düzlemde iler-
lemesi "Ay Tedirgjnliği''ni ilgiyle iz-
Ienen, özenJi bir çalışma olarak be-
lirliyor. Avkıran, oyunu sinema ola-
rak düşünürken Özen Yula'nın oyu-
nunda altını önemle çizdiği dönem-
den yola çıkmış. ADAM'la KADIN
arasındaki bu duygusal ve polisiye bu-
luşmayı, metinden aldığı esinle,
1950'lerde çevrilen bir film zemini-
neoturtmuş. 1950'lerin duyarlıres-
mını çok ıyi yakalamış. Avkıran'ın
oyunu izleyen-izlenen/oyun- oyun-
"zen Yula'nın
'Ay Tedirginliği'
adlı iki kişilik
oyununda ADAM
elindeki kâğıtları
birer birer suya
bırakırken "Her
hikâye biterl...
Hikâyenin sonu
başında gizlidir ve
başladığı an .
bitmiştir her
hikâye..." der.
Zamanla gizli bir
hesaplaşmadır bu
sözlerin altında
yatan ve
ekranın alt
köşesindeki gerçek
zaman göstergesi
geriye doğru
akmaya başlar.
cu ilişkisi üzerine kurmuş olması ız-
leyicinin oyunu ve oyuncuyu, oyun-
cunun da kendi oyununu ızlediği bir
bütün oluşturuyor.
a
Ay Tedirginliği'' kapalı bir me-
kânda üç değişık açıdan bir kerede
çekilmiş bir film. Görüntünün par-
çalanarak üç ekranda birden aynı an-
da göstenlmesi de dikkat çeken bir
husus. Ortadaki ekranda ADAM ve
KADIN'ı sanki bir tiyatro sahnesın-
de gibi karşılıklı izleyebiliyorsunuz.
Dığer ıkı ekran, sağ taraf KADIN' ın
ve sol taraf ADAM'ın, yakın plan
görüntülere yer veriyor. Iç dünyala-
nnı okuyabıliyoruz bu insanlann.
"Ay Tedirginliği''nın ilginç boyut-
lanndan bın de az önce belirttiğim
gibi, 1950'lerin Ayhan Işık'lı, Sezer
Sezin'lı Yeşilçam filmlerini çağnştır-
ması.
Yakası kalkık-beli sıkılmış trenç-
kot, ince bıyıklar, tepede toplanmış
saçlar, yay gibi çekilmiş kaşlar, bele
oturmuş tayyör gibi göstergelerin ay-
nı zamanda o dönemin Clark Gab-
le'lı, Joan Fontaine'lı Holywood film-
lenne göz kırptığı da bir gerçek. Bu
bakış açısını o dönemlere hem eleş-
tirel hem de duyarlı bir göz atış ola-
rak algılamak mümkün.
Dublaj tekniğl
Özen Yula'nın okuyucuyla (izle-
yiciyle) arasına mesafe koyan bir
biçemı var. Bu biraz da yazarm ele
aldığı yıllardakı yaşam biçimine, o
yıllann sinema dilıne bir gönderme
olarak tanımlanabilir. Bu açıdan ba-
kıldığında da ADAM ve KADIN
ekranda farklı bir zaman dilimini
yansıtırken sahnede kurulu küçük
dublaj stüdyosunda 'şimdi', 'şu an'
olgusu öne çıkmaktadır.
Yönetmen Mustafa Avlaran bu
boyutu dublaj tekniği ile yakalıyor.
îzleyicı bir yandan filmde oynayan
Derya Alabora ve MuratKarasu'yu
öte yandan rollennin dublajmı yap-
makta olan Alabora ve Karasu'yu
izlemektedir. Ve de onlann rolle-
riyle olan hesaplaşmalannı. Bir an-
lamda üç boyutlu bir buluşmadır
bu. Dikkat çeken bir başka husus da
oyunculann ekranda yaşattıklan in-
sanlarla çok farklı bir ilişki içine
girmiş olmalandır. Murat Karasu
ile ADAM arasındaki ilişki mesa-
felidır. Karasu; ekranı izler, kahve-
sini yudumlar, bekler, ADAM'la
fazla bir alışverişi yoktur, sırası ge-
lince devreye girer. Alabora, KA-
DIN 'la daha yakın bir ilişki kur-
muştur, onunla bazı şeyler paylaşır,
duygulan daha aşındır, heyecanlı-
dır, sanki kabına sığamaz. Bunlar iki
oyuncu arasındaki ilişkiyi güçlen-
diren farklılıklardır. Gerek Murat
Karasu'nun gerekse Derya Alabo-
ra'nın ekranla. rollenyle kurdukla-
n iletişim etkileyicidir, sağlamdır,
yapaylıktan uzaktır.
Oyun boyunca Mustafa Avkıran'ın
sahnede bulunmasının onun oyun-
cularla film arasında bağlantı kur-
masının ötesinde teknik bir gereksi-
nım olduğunu da sanıyorum. Söz tek-
nıkten açılmışken, dublajda bilinçli
olarak yapılan senkron şaşmalan-
nal950'ler sinemasına anlamlı bır
gönderme olarak gülümsüyorum.
Ama, bunun çok daha ötesinde, senk-
ron şaşmalannı zamanın atlanması
olarak değerlendiriyorum. Bilinçli
susmalan, atlamalan, o anlarda oyu-
nun akmasını ama zamanın durma-
sını yaşamla bir hesaplaşma olarak
gözleml iyorum.
Robert De Niro'nun kahkahalarla dolu son fîlmi, uzun bayram tatilinin en gözde yapıtı oldu
Böyle
6
zor' kayınpeder düşman başuıa
CUMHUR CANBAZOĞLU
UIP şırketınin, mevsımin
uzun tatillennden bınncısı ıçin
'ağırtop' olarak seçtiğı Zor Ba-
ba, seyırcıyı kahkahalara bogan,
temposunu hıç düşürmeyen bir
'Robert De Niro'filmi
Nedenı de şu; son yıllarda
De Nıro'nun komedılerde da-
ha fazla görülmesi bir bölüm
eleştırmcn tarafından 'kariye-
rinin inişe geçtiği' şeklınde de-
ğerlendınlmıştı ve iki tarafara-
sında tatsız bir polemık yaşan-
mıştı. Daha da ıleri gıdıp böy-
le usta bır dram oyuncusunun
komediyi beceremeyıp kendi-
nı komık duruma düşürdüğünü
söyleyenler bıle oldu. Işte De
Niro, bizce bir 'kahkahalar kra-
h' olmasa da bu filmde kome-
dide de rüştünü tamamıyla ıs-
patlayıp kargaşaya son venyor.
Zor Baba gerçekten çok eğ-
lendiricı bır film; damadın ga-
np soyadı ya da erkek 'hemşi-
re' olması gıbı 'kaba malze-
me'ye yüklenen senaryosuyla
'ezflenin' düştüğü kötü duru-
ma gülmeyi, sevenlen fazla-
sıyla memnun edeceğinı söy-
leyebıliriz.
Konu çok basıt ve sade; genç
erkek 'sakar' hemşıre (Stiller)
bu- hafta sonu müstakbel kan-
sıyla beraber onun anne ve ba-
basını ziyarete gidiyor. Ama-
cı, kızlanyla evlenmek arzu-
sunu aileye 'resmen' açıkla-
mak.
Ancak Jack Byrnes (De Ni-
ro) adlı baba, o güne kadar kar-
şısına çıkmış damat adaylan-
nın hiçbirini beğenmeyen, ha-
yata asılmayan insanlandan nef-
ret eden, mükemmeliyetçı, bır
de son derece kuşkucu bir es-
ki CIA ajanı olunca bu 'hafta
sonu komedisi'nde hiçbir şe-
yin yolunda gıtmeyeceği, iki-
linin yıldızlannın banşmayaca-
ğı daha baştan bellı oluyor.
Filmdeki birçok şey saçma gel-
se de öyküde yetişkin herkesin
üç aşağı beş yukan yaşadığı
bir hatırası bulunduğu için an-
latılanlar sempatiyle karşıla-
nabiliyor. Zaten öykünün tüm
numarası da burada; kaç 'şans-
h' kişi acaba, sevdiğinin aıle-
siyle ılk kez karşılaşmanın sı-
kıntısını çekmemiştir?
Bunun dışında film son de-
rece iyi akıyor ve 'felaket'e
doğru genelde hoş esprilerle
ilerliyor öykü. Yönetmen Jay
Roach ise (Avanak Ajan-Aus-
tin Powers sensınden anımsa-
nacak) birçok komediden şab-
lon sahneler alarak ve iki baş-
rolü adeta kendi hallerine bıra-
kıp 'ne isterseniz yapm' diye-
rek doğaçlamaya pnm tanıyor.
Gerek De Nıro gerek de Tery
Stiler(AhMaryVahMar\),za-
yıf senaryodan hoş bir iş çıkar-
mayı başanyor.
Yapımcılan arasında De Ni-
ro'nun da bulunduğu ve ne ka-
dar doğrudur bilınmez, ama
Jim Carrey için yazıldığı söy-
lenen filmden hangi sahne ge-
leceğe kalacak diye sorulsa,
biz hemen son bölümdeki ha-
vaalanı ve uçak sahnesi denz.
Tam bir aile komedisi.
Zor Baba- Meet The Parerrts/ Yönet men: Jay Roach/ Senaryo: Jim Herzfeld,
John Hamburg/ Görüntü: Peter James/ Müzik: Randy Newman Oyuncular:
Robert De Niro, Ben Stiller, Teri Poio, Blythe Danner, James Rebhorn, John
Abrahams, Phyllis George, Owen Wil son/ 2000, ABD yapımı/108 dakika.
Özkaya'nın daha önce Kopenhag'da sergilediği işi 19 Ocak'a kadar Dulcinea'da görülebilir
6
Bitmez Tükeınnez Kaynak Olarak Sanatçı9
Özkaya'nın işi Duchamp'ın 'Pisuar'ma da gönderme yapıyor.
Kûhür Servisi - Fransa'nın
Nantes kentınde Robert Fleck
ile çalışan Serkan Ozkaya, ül-
kemiz çağdaş sanatmın genç
temsilcilerinden biri.
Çağdaş sanat izleyicüeri onu,
Kadıköy Mühürdar Sokak'ta
açtığı Slide Show Galerisi ile
tanıyor. Özkaya 1 Aralık-19
Ocak tarihleri arasında çağdaş
sanatlar için özgür mekân Dul-
cinea'da.
Küratörlüğünü Vasıf Kor-
tun'un üstlendiği, 'tzieyenin
ttiraflan' sergisinde Özkaya,
daha önce Kopenhag'da 'Er-
ken Banar' başhklı sergıde yer
alan 'Bitmez Tükenmez Kay-
nak Olarak Sanatçf başhklı
işini sergiliyor. Ilk Kez Mayıs
2000'de Kopenhag'da sergile-
nen 'Bitmez Tükenmez Kay-
nak Olarak Sanatçf. daha son-
ra yine Vasıf Kortun'un küra-
törlüğunde Ankara'da düzenle-
nen 'Genç Sanat-3"te izleyi-
cilerle buluşmuştu.
Özkaya bu yapıtında, yüz-
yıllardır süregelen sanatçı üret-
kenliğine ve günümüz sanat ta-
rihine ironik bir bakış açısıyla
yaklaşıyor. Sanatçının aynca
erkek egemen sanata karşı bir
eleştiri getirdiği de söylenebi-
lir. Özkaya'nın yapıtında ele
aldığı bir diğer nokta ise dil
çevnlen üçlemenın oluşturdu-
ğu düzlemı çağdaş sanat, dil
ve modern kültür bağlamında
ele alıyor.
Sanatçının diğer işlerinde de
ortaya çıkan belli başlı sanat
yapıtlannı bir 'sanatsever' ola-
rak tekrar üretme düşüncesi
• Çağdaş sanatın genç temsilcilerinden biri olan
Serkan Ozkaya küratörlüğünü Vasıf Kortun'un
yaptığı 'Izleyenin Itiraflan' adlı sergiye 'Bitmez
Tükenmez Kaynak Olarak Sanatçı' adlı işiyle
katılıyor. Özkaya ironik bir dille ele aldığı
yapıtında bugünün sanat tarihini ve sanatçı
üretkenliğini irdeliyor.
bağlamında ortaya çıkıyor:
Marcel Duchamp'ın Türkçe-
ye 'Pisuar' olarak çevrilen 'Fo-
untain-Çeşme' adlı yapıtı ve
Bruce Nauman'ın Duc-
hamp'tan etkilenerek gerçekleş-
tirdiği yine aynı adlı çalışma-
sı. Burada sanatçı, Türkçede
çeşme, kaynak ve pisuar olarak
'Bitmez Tükenmez Kaynak
Olarak Sanatçı' adlı yapıtın da
çıkış noktası.
Serkan Özkaya önceki çahş-
malannda, Side Show Galeri-
si'nde sadece dialan sergiliyor
ve sergileme işlemi için bir vit-
rin kullanarak, ahşılagelmiş sa-
nat galerisi kavramını ortadan
kaldırmayı ve sanatçı, sanat ga-
lerisi ve sanat yapıtı üçgeninin
ezici bütünlüğünü ortadan kal-
dırmayı amaçlıyordu. Aynı dü-
şünceyi geçen ay Yapı Kredi
Sanat Galerısi'nin camlannı
bütünüyle diayla kapladığı 'Bir
SanatGalerisinin Gerçekte Na-
sıl Olması Gerektiği'(yerleştir-
me) işinde de yansıttı.
Özkaya'nın ilk video filmi
'Kendi Yolunda Gidenkr' ise
hem birey hem de toplumsal
olarak dil ve yabancılaşma so-
rununu irdeliyor. Bir yandan
sanatçı-eleştirmen olan ya da
olmak isteyen bir grup ınsan,
öte yandan yaşamın ta kendi-
si... Burada elbette Hollyvvo-
od kriterleri ve sinemanın ko-
numu da işin içinde.
Özkaya videosunda aslında
film olmayan bir filmle sine-
ma atmosferinde bir yabancı-
laşma yaratıyor. Kısa bir süre
önce cadde olan kamusal alan
günümüzde sinema salonunu
kapsıyor.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Dans Sahneleri \
Geçen yazımda söz açtığım ansiklopedide upu
zun bir "Dans" maddesi var. Fransız edebiyatçıla-
nnın dansla ilintileri, yapıtlanndan yola çıkarak irde
leniyor.
On dokuzuncu yüzyılın handiyse bütün Fransız ro-
mancılan dans üzerinde duımuşlar. Özellikte Zola
ve Flaubert partak sayfalar işlemişler.
Romanlann benim için en güzel dans sahnesi An-
na Karenina''dadır. Onu asla unutamam. Aslında kö-
tücül bir danstır, genç bir kızın aşkını ezip geçer. Ger-
çi Anna için de korkunç yıkımlar hazıriayacaktır;
ama şimdi, vals devam ederken, Anna ve Wonski>
aşkı birdenbire başlamaktadır...
Sirtemada, televizyon dizisinde birkaç Anna Ka-
renina uyariaması izledim. O dans sahnesi hiçbirin-
de mutlu kılmadı beni.
Kendi senaryolanmda yaşatmaya çalıştım Tols-
toy'un yazdıklannı. Kınk BirAşk Hikâyesi'nde Hü-
meyra'yla Kadir Inanır ilk danslarında hissederleı
aşkı. Seni Kalbıme Gömdüm'de de öyle bir sahne
olacak...
Derken edebiyatımıza dalıp gittim. Halid Ziya'nın
dans serüvenini anımsadım. Modem edebiyatımı-
zın en eski dans sahnesi belki de bu anılardır.
Romancımız Kırk Yri'ûa anlatır. Genç Halid Ziya
önceleri aşk yıkımlannı konu edinen tiyatro yaprtla-
nnı okumaya tutkunken, sonralan balolara ve dan-
sa tutulacaktır.
Çat pat söktüğü Fransızcası sayesinde ecnebi
ahbaplar, kendisinden yaşça büyük dostlar edinir.
Hekım Fano Bey'le avukat Jaba bir hafta arayla ba-
lo verirler. Semt, Izmir'de Karşıyaka'dır.
Ah o balolar! Beyier, hanımlar, mösyöler, madam-
lar, matmazeller, hatta küçük oğlanlar, "minl mini"
kızlar baloda hep birlikte, kol kola girmiş, el ele ver-
miş, çılgıncasına dans ederier.
Yeniyetme Halid Zıya bir köşeye çekilmiş, aygın
baygın, birbiri ardınca coşan dans gösterilerini iz-
lemektedir. Daha doğrusu izlemekle yetinmek du-
rumdadır. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yansında
Müslüman Türk çocuğunun, hele Izmir'de, kalkıp oy-
naması yakışık alır işlerden degildir.
Madam Fano'ya gelince, askerî hekimin zevcesi,
din ve milliyet farkını unutarak, delikanlının eline ya-
pışır; Halid Ziya'yı "çılgın birgalop"un arasına sü-
rükler.
Romancımız karşı koymaz, dahası, olasryagonenç-
lidir. Birbirine kanşan, dolanan adımlarla dans etme-
ye koyulmuştur. Galop sırasında beklenen talihsiz-
lik olur; Halid Ziya genç bir kızın önce sağ, hemen
ardından sol ayağına basar, adamakıllı azar işrtir.
Genç kız bu beceriksiz kavalyenin dansı hâlâ sür-
dürüyor oluşuna şaşmıştır...
Halid Ziya'nın dans seruveni burada bitmiyor. Kırk
Yıl o serüvenlere birçok sayfa ayırmıştır.
Romanlanmızdakı en guzel dans sahnesi bence
Akşam Güneşf'ndedir. Reşat Nuri, romanın kahra-
manı genç kızı yürek yakıcı dans sahnesinde hepi-
mize âşık ettirir. Baş döndürücü sahneyi, Ada, Her
Yalnızlık Gibfde hayatımın tek dansı olarak anlat-
maya, yaşatmaya çalıştım. Şimdi yine esriyip gidi-
yorum.
Unutulmuş Zavallı Necdefte de bir sahne olma-
lı. Kim kiminle dans ediyordu? Bir dansın adı kal-
mış aklımda: Kadril.
1930'larla birlikte dans sahneleri romanlanmızda,
öykülerimizde artmaya başlar. Özellikle aşk roman-
larında. Muazzez Tahsin'in /<ezöan'ında danslar-
la donanmış nişan gecesi vardır.
Doğu-batı kutuplan arasına sıkışıp kalmış dansı
ve baloyu, Server Bedi ımzalı, kimbilir kaç kez oku-
duğum Cumbadan Rumbaya'da yakalanz. Her şey
evlere şenliktir. Hem içiniz titrer, hem gülmekten
gözleriniz yaşanr.
Dünya edebiyatının eşsız balo-dans öyküsü ise,
Katherine Mansfietd'ın "ilk Balosu"dur, Memet Fu-
at'ın çevirisinden:
"Leila kısa bir kahkaha attı, ama pek öyle kahka-
ha atacakgibi hissetmiyordu kendini. Doğru muy-
du - doğru olabilirmiydi bütün bunlar? Korkunç de-
recede doğru görünüyorlardı. Bu ilk balo, sadece
son balosunun başlangıcı mıydı? Müzik değişiver-
mişti; bir üzgünlük gelmişti seslere; orkestradan
sanki büyük bir iç çekişi yükseliyordu. Ah, her şey
ne kadar çabuk değişiyori Niçin saadet sonsuz de-
ğil? Sonsuz olsa, hiç de uzun gelmezdi insana."
Casablanca'nın senaryo
yazanoldu
• LOS ANGELES (AA) - Başrollerini Ingrid
Bergman ile Humphrey Bogart'ın oynadığı ünlü
'Casablanca' filmınin Amerikah senaryo yazan
Julius Epsteın 91 yaşında öldü. Epstein, Los
Angeles Cedars-Sinai Hastanesi'nde hayatını
kaybetti.
BedPi Baykam'ın Kemik'i
ikinci baskısında
• tSTANBUL (AA) - Yaklaşık bir ay önce
çıkardığı 'Kemık' adlı ılk romanının ikinci
baskısını yapan ressam Bedri Baykam,
okurlanndan gelen ilk tepkilerden oldukça
memnun kaldığuu belırterek her şeyi 'kemiğine'
kadar ınceledığini ve geniş bir yelpazede
sunduğu kitabına karşı asıi tepkileri tutucu
çevrelerden beklediğinı söyledı. Kıtabını
yayıncılara verdiğinde cinselliğin yoğun işlendiği
yerlerde şifre kullanmadığını, bunun daha sonra
aklına geldiğini anlatan Baykam, kıtabın halka
ulaşmasını ıstedığı ıçin bazı bölümlerinde şifre
kullandığını ve bunu kıtabın suni bir kazaya
uğramaması için yaptığını belirtti.
Kankura Nakamura'dan
Kabuki gösterisi
NARUTO
(Reuters) - 'Japon
Kabuki' aktörü
Kankura Nakamura
ve oğullan,
Kujukurihama
sahilindeki
geleneksel Sanat
Tiyatrosu'nda, 1
Ocak 200l'de bir
gösteri yaptılar.
Nakamura'nın yüzlerce hayranı, gösteriyi izlemek
için gece yansından ıtibaren tiyatro bınasına geldi.
'Japon Kabuki' sanatı, Japonya'da çok sevılen ve
geleneksel şarkılann, renkli kıyafetler eşliğinde
sunulduğu bır gösteri sanatı.