23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14OCAK2001PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur(n cumhuriyet.com.tr 15 AksanatProdüksiyon Tiyatrosu, Jorge Goldenberg'in 'Knepp' adlı oyununu sahneliyor Türkiye'de Maria Elenalar dolu' HASİBE EREN/ ORKUN YEŞİM Özel bir kurumun sponsorluğunda bir ekip ça- bşması yüıüterek hem ödenekli hem de özel ti- yatrolar ıçin ilginç bir öraek teşkil eden Aksa- nat Prodüksiyon Tiyatrosu'nda, 10 Ocak'tan iti- barenArjantinlı yazar JorgeGoMenberg'ın'Bay Knepp' isimli oyunu sahneleniyor. Oyunun pro- valan sırasında Tilbe Saran, Cüneyt Türel, Kök- sal Engûr ve Işıl Kasapoğlu'yla söyleştik. - Yeni oyununuz 'Bay Knepp' repertuvanııı- zmçizgismenasubirkatfcıdabuhınacak? TİLBE SARAN - Dığer oyunlarunızın çizgi- sinde bir oyun. Her şeyden önce öyle olmak zo- runda. Sahnemize uygun bir eserden yola çıkmak zorunda olduğumuz için zaten başta birtakım benzerlikler var. Belki de en büyük fark, bize ka- ölan iki yeni oyuncu (Gûler Ökten ve Yavuz Pekman), onlann getirdığı yeni soluk olacak. CÜNEYT TÜREL- Her oyunumuz beklenti- yi yükselten düzeyde olmaya başladı ya da öyle bir izlenim ediniyoruz. Bu bizim için en büyük sakınca şu anda. Ben kişisel olarak bu oyunun da beklentiyi yükselteceğini tahmin ediyorum. Bundan sonraki oyunumuzun daha yüksekbir çı- tada olması beklentisi oluşursa ışte biz o zaman yandık! Şu andatiyatrodagördüğümüz kâbus bu. SARAN -Evet, kâbus, ama bence ıçinde bulun- duğumuz konum bu riski almayı ödev haline ge- tiriyor. Biz tekst olarak bulabileceğimizin en iyi- sini bulmaya, gönlümüzün sesini dinleyip yapa- bileceklerimizin de en iyisini yapmaya gayret edip, her alanda -dekoruyla, kostümüyle- bejli riskleri taşunak zorundayız. Ödenekli tiyatrola- rm zaten böyle olması gerekiyor. Herkesı hoş- nut etmek üzere tiyatro yapmıyoruz. PoBtik ortamda bireyin davranışı - llk kez politik bir oyun sahneHvorsunuz. Ne- den? TÜREL - Bu, politik bir ortamda bireyin dav- ranışına ılişkin bir oyun. Bu oyunun politik bir baza oturması politik olduğu anlamına gelmez. Oyunda hiçbir politik çözüm, öneri, politik bir taruşma, ideolojik bir gönderme yok bana göre. Ancak bireyin bu ortamda var olabilme savaşı- mının çok dramatık, hatta trajıkomik bir duru- mu söyleniyor. Toplumsal bir kazanın içinde bi- rey hangi durumda kalır ve hangi çıkış yollannı bıilabilır ya da çıkışsızlığı nasıl yaşar, nasıl ak- tanr?Temel amaçlanmızdan biri oyunlann ilk gösterimlerini yapmak olduğu ıçin öyle bir ay- nm yapma endışemiz de yok. En politik oyunu da oynayabiliriz, hiçbir politik içenk taşımayanı da. Yeter ki istediğimiz teatral düzeyi taşısın. SARAN - Oyunun kendisi şu iyidir, bu kötü- dür gibi belli bir ideolojiyle bakmıyor. Zaten bence oyunun en zarif, en kelebek kanadı olan yeri orası. Çok ciddi bir çevresel durum yaratıl- mış, çok net bir biçimde ortaya konmuş. Bu net- likten o bireylerin tek tek nasıl bir çözüm ya da çözümsüzlük yarattıklan üzerine bır oyun bu. -\fenioyununuzun metnmdeöncekfleregöreda- ha komik, hatta absurd öğeler var. Bu farkhhk oyuıraıluktarzmızdadadeğişfldiğeyolaçacakını? TÜREL - Sanınm. SARAN - Ben sanmıyorum, onlann... TÜREL- Işte birlikte çalışmanın getirdiği çok özel bir dezavantaj ya da avantaj. Ben bu oyu- nun Komeaı gıoı annmasından yanayım. Ama ta- bii bu komedimn çızgısinde. ışte politika belki orada de\Tede, yaşanan atmosferin ağırlığıyla iç ıçelik önem kazanıyor. Onun ıçin sorunuz ger- çekten önemli. Bizim için de zurnanın zırt dedi- ği yer orası. Oyunculuğumuzun hangi aşamasın- da olduğumuzu belki bu oyunda biraz daha iyi görmüş olacağız. Arjantin'de askeri yönetim sırasında... SARAN - Ben 'Maria Elena' olarak, o duru- mu yaşayan birinin olayın komedısını yakalama- sı çok zor diye düşünüyorum. Komedi gibı algı- lanacak şeyler ne kadar iç burkar hale gelecek, kestiremiyorum. Katılıyorum, gerçekten hep ol- madık, uyumsuz ve hatta uygunsuz şeyler ola- gelmekte. Ama bu, bütün o atmosfer içensinde nasıl algılanacak hilemiyonun. Yazar 1976-83 ara- sında Arjantın'de askeri yönetim sırasında yaşa- nan olaylardan esinlenmiş. Maria Elena'nın ay- nldığı kocası kayıp. Bu nedenle terkedılmış ılişki öne çıkıyor, yeni ilişkinin önüne geçıyor, sürdü- rülemeyecek hale geliyor. Asken yönetim son- rasında hemen sergilenen oyun, çeşıtlı dıllere çevrilmiş, şu anda New York'ta sahneleniyor. Yazar büyük bir ıhtimalle şubatta Istanbul'a ge- lecek. - 'Bay Kneep', ülkemizde pek tamnmayan bir yazarm, Jorge Goldenberg'in bir oyunu. Tekstie buluşmanız nasıl gerçeldeşti? SARAN - Aşağı yukan iki yıl önce Işıl buldu. ir takım şeyleri hiçbir zaman kendi istediği gibi yaşayamayıp bir sürü baskının altında ezilmiş, sıkışmış; iyilik yapmaya çahşırken bu kendisine dönen, bir karar alırken mutlaka başkasını göz önünde bulunduran yüzlerce, binlerce Maria Elena var Türkiye'de. Ama Maria Elena sadece kadınlar olarak görülmemeli. Maria Elena aynı zamanda Luis, aynı zamanda Ahmet, Ayşe... Bir çok insan aynı durumda. Kendi hayatlarına kendileri karar veremiyorlar. Ya da görmüyorlar, gördükleri zaman da çok geç oluyor.' Ben 'MoDy S.'ten sonra yemin ettim, "Yeter, çok ağır, kakuramryorum!'' dedim. Geçen yıl Bflge Karasu'yla buluşunca ferahladık, bir Türk ya- zann oyununu çalışmak istiyorduk. Unutmaya ça- lıştığımız bir sırada bu tekst Işıl taraftndan ye- niden önümüze konuldu. Tabii, çok etkilenme- mek elde değil. Ben tekstin çok iyi yazılmış ol- duğunu düşünüyorum, çok zarif olduğunu. Böy- le hiçbir şeyi bağırarak söylemeyen tekstler be- ni çok heyecanlandınyor. 'MoDyS.'e tiyatro ede- biyatındaki bir şaheser diye bakıyorum. Bu oyun da bambaşka bir biçimde öyle. Ciddi bir sinema- tiyatro yakınlığı var bu tekstte. Sanıyorum ya- zann sinemacı da olmasından kaynaklanıyor. Bu tekstin de en az 'MoDy S.' kadar zarif olduğunu düşünüyorum. Hiçbır şeyın doğrudan söylen- memesiyle, çok katmanlı olma şansını daha baş- tan elde tutuyorsunuz. l$te bizim görevirruz de onlardan bırini seçmemek olmalı. Bırini seçtigi- niz zaman oyuncu da, reji de çok rahatlıyor, ama bence o, metne büyük bir haksızlık oluyor. Çün- kü o metin gerçekten çok farklı biçimlerde oku- nabılir. - Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu kendisini diğertiyatrolararasında nasıl konumlandınyor? SARAN - Belki de tam ıkı arada bır derede. Burası özel bir tiyatro gibı gözüküyor, oysa ki değıl. Tamamen özel bir kurumun, Akbank'ın şemsıyesi altında. Dolayısıyla kültür hizmetı yapmak amacında, gişe kaygısı yok. Yani bır özel tiyatro mantığıyla işletilmıyor. Yani sürekli zarar ediyor, tıpkı ödenekli tiyatrolaf gibi. TÜREL - Ama sponsorluk kurumlan için çok önemli bır örnek oluşruruyor. Çünkü burada repertuar anlamında hiçbir denetıme tabi değiliz. Bize güveniyorlar, siz nasıl bir tiyatro yapmak ıstiyorsanız öyle yapın, diyorlar. Bizim istediğimiz; hiçbir özel ya da ödenekli tiyatronun oynamaya cüret edemeyeceği, Türkiye'de ilk kez oynanan, telif ya da çeviri birtakım oyunlann tiyatro dünyasına kazandınlması. Ikınci amacımız da, bu tiyatronun bır butik tiyatro olması. Genel beğeni çızgisinin üstünde, teatral özene gereküği kadar önem veren bir tiyatro yapmak. Bu tiyatronun amacı, Türkiye'deki tiyatro çızgisinin bir baş üstünde olmaktır. 'Oynacağımız çok Türk oyunu var' - Sahneleyeceği oyunlann Türkiye'de ilk gö*\ , terimlerini yapmaya dikkat eden bir topluhıkola- rak çağdaş Türktiyatroyazmının verimli bir kay- nak okhığunu düsünüyor musunuz? TÜREL-Dünya tiyatrosunun repertuan elbet- te daha geniş, zengın ve daha olanaklı. Türkiye tiyatrosundan da örnek vermek amaçlanmızdan biri. Karasu'nun metinlerinden bir oyun metni oluşturmaya gösterdiğimiz çaba, bize piyasada dolaşan oyunlann yani sıra Türkiye tiyatrosu adına birçok yeni şeylerin de yapılabileceğinı gösterdi. Türkiye tiyatrosunun yazım çok da zayıfdeğıl. Nitekim oynamayı düşündüğümüz pek çok Türk oyunu var. 'Knepp zor bir karakter 9 -Görevini yerinegetirir- ken kişisel isteklerini bas- ünnaya çalışan, ama bunu yer yer beceremeyen bir karakteri,' Kneepp'i oynu- yorsunuz. Rolü yaranm sü- recinden söz eder misiniz? KÖKSALENGÜR-Ti- yatro metni okumaktan nefret ederim, çünkü gö- zümde bir şey canlanmaz. Üzerinde çalıştığımız za- man gözümde bir şey can- lanıyor. Bunu şunun için söylüyorum: Metni ilk eli- me aldığımda Maria Ele- na nasıl bir karakterse Knepp de öyle gelmişti. Dikkat etmemişim. Sonra derinlemesine baktığımda belirsiz bir karakter oldu- ğunu gördüm. Ama hayal mahsulü bir karakter de ol- sa gerçek bir karakter. Ha- yatta da var... Oyuna konu olan dönemde Arjantin'de de var. Fantezi bir karak- ter değil, bir bilim adamı. Devlet veya bir kurum ta- rafından bir ideoloji veya yaptınm söz konusu oldu- ğunda sistematik bir bi- çimde bilim adamlan da kullanılmış. Avukatından, tıpçısından, doktorundan, herkesten yararlamlmış. Zor bir karakter, çünkü sa- dece bir yaptınm için gel- miş olsa oyuncu için daha kolay çözümlenebilirdi. Ama işin içine cinsellik kanşıyor, daha doğrusu şehvet kanşıyor. Bunun ikisini dengelemek biraz zor. - Her yeni oyununuzda başan grafiğiniz yüksdi- yor. Üstelikbu oyunda,oyu- na adını veren karakteıi oynuyorsunuz. Oyunculu- ğunuzda bir basamak da- ha çıkabileceğinizi düşü- nüyor musunuz? ENGÜR-Teşekkür ede- rim bu izlenim için. Ben de bunu hissediyorum, daha iyi tiyatro çalıştığımı düşü- nüyorum. Ekip olarak bir- birimizi anlamamız, ne yapmak istediğimizin büin- cinde oluşumuz, bu konu- da birbirimize yardım et- memiz bu şekilde sonuç verdi. Her birimiz için bu böyle. Önce 'Alacakhlar', sonra 'MoUy S.', ardından 'Sevilmek', şimdi de bu oyun. Ama bence bunlar- dan bir yıl önce çalıştığı- mız Tartuffe'le başladı o çizgi. 7-8 yıl oldu herhal- de, Ali Poyrazoğlu Tiyat- rosu'yla 'Uzakta Piyano Sesleri'nı çalışrmştık. Çe- hov'un hayatmdan bir ke- sitti ve Çehov oyunlan gi- bi hoş bir oyundu. Ben Sta- nislavski rolünü çok seve- rek oynamışnm. Devlet Ti- yatrosu'ndan yöneönen bir arkadaşım, "Güzelbirrol, niye uçmuyorsun?" dedi. Ama kendi başma uçunca bir şey olmaz ki. Ne yapa- yım kendi başıma uçtuktan sonra. Ekiple beraber bir yere gelmek önemli. Eki- bimız öyle bir ekiptir ve oyun o seviyeye gelmiştir. Şimdi Aksanat'ta çok da- ha ilerileri arayan bir eki- biz. Hem oyunculuk olarak, hem tiyatro olarak hem de sanat olarak. 'tnsanı didiklemeye uğraşiyorurn' Oyunda Köksal Engür, Tilbe Saran ve Cünevt Türel'e iki yeni oyuncu Güler Ökten ve Yavuz Pekman kannyor. -Bu oyunu izfcyen seyirdnin ne ahm- layarak çıkmasL, size oyunda başanya ulaşükdedirtebilir? IŞIL KASAPOĞLU-lki üç yıldır şöy- le bir şeyle uğraşıyorum. Bir yaşamı sür- dürüyoruz bu ülİcede. Ama gerçek an- lamda etrafımızda ne olup bittiğinın farkına varmıyoruz. Eşimizle, arkada- şımızla uğraşmıyoruz, çocuğumuzla il- gilenmiyoruz. Dümdüz bastırdık gidi- yoruz. Oysa hemen yani başımızda da binlerce iş oluyor. Ve biz bunlan göre- mez hale geldik. Bu benim son dönem- lerde en fazla üzerinde uğraştığım konu. Arka- daşlanmıza, çocuklan- mıza ınanılmaz baskılar- da bulunuyoruz. Bu ya- şam bizi evirdi çevirdi, sonunda buraya getirdi. Biraz durup "Yahu baş- ka şeylerde var!" demek zorundayız gibi geliyor bana. Seyircinin de bunu al- gılaması önemli. Yan komşumuzun, arkadaşı- mızın ya da en yakınla- nmızın ne durumda oldu- ğunu fark etmemız gerekiyor. Çünkü kaptırmış gidiyoruz ve nereye gittiği- mizi de bilmiyoruz aslında. Son oyun- larda bu tür insan ilişkilerine girerek, özelükle satır altlanyla uğraşarak insa- nı didiklemeye uğraşıyorum. Farkına vardırmaya ya da kendım varmaya ça- lışıyonım. - Maria Elena'nın hikâyesi bugün Türkiye gündeminde sizce nereye kar- şüık geliyor? KASAPOĞLU - Türkiye'de Maria Elenalar dolu. Yüzlerce. binlerce Ma- ria Elena var. Birtakım şeylen hiçbir za- man kendi istediği gibi yaşayamayıp bir sürü baskının altmda ezilmiş, sıkışmış; iyilik yapmaya çalışırken bu kendisi- ne dönen, birkarar alırken mutlaka baş- kasını göz önünde bulunduran Maria Elenalar dolu. Ama Maria Elena sade- ce kadınlar olarak görülmemeli bence. Maria Elena aynı zamanda Luis, aynı zamanda Ahmet, Ayşe... Birçok insan aynı durumda. Kendi hayatlanna ken- dileri karar veremiyorlar. Ya da gör- müyorlar, gördükleri zaman da çok geç oluyor zaten. - Bu sezonda birçok kurumun ya da toptuluğun oynadığıoyundarejisörola- rak sizin imzanız var. Bu kadar çok re- ji yapmak, tekste yoğunlaşmanıza ya da yaraacıhğmıza engel olmuyor mu? KASAPOĞLU - Hayır. Ben yönet- menlerin dünyalan kur- taran insanlar olduklan- nı düşünmüyonım. Yö- netmenler oyunculara eş- lik etmek ıçin vardırlar. Ben de oyunculara eşlik ediyorum. Hangi oyun olursa olsun, önemli olan onlarla birlikte olabıl- mek. Bunu bir ömür bo- yu yapabilirim. Yılda bir oyun, beş oyun diye bır şeyi aklımın ucuna bile getirmiyorum açıkçası. Ama hiçbir tekstı tesa- düfle bulmuyorum. Hiç- bir metni de -çok istisnalar hariç- ba- na zorla verildiği için sahnelemiyorum. Hepsi ya benim sevdiğim, ya benim bulduğum ya da birşeyleri çok iyi pay- laştığım tekstler. Sürekli ürettikçe sü- rekli beslendıgimi düşünüyorum. Her gün her oyuncuyla yeniden beslendiği- mi, geliştiğimi düşünüyorum. Yaptı- ğmı işten aldığım zevk, ondan kazan- dığım parayı harcamaktan daha fazla. Birçok oyundan da para almıyorum. Beni ılgilendırmıyor. Tiyatro hiçbir za- man "Tamam, ben oldum, ber şeyi bi- nyorum" denebılecek bir meslek değil. Ne zaman, ben en iyi rejisörüm derse- niz iş bitmiştir. Artık amacı kalmıyor. Galiba hiçbir zaman ben oldum deme- yeceğım. Aynca, "nedenbu kadar çok iş yapıyorum"a gelınce; ben başka iş yapmayı bilmiyorum ki zaten. KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Bilim Tiyatposu Istanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü'nün gazete- mizde yayımlanan röportajından öğrendiğimize göre Devlet Tiyatrosu, Ingiliz oyun yazan Micha- el Frayn'ın Kopenhag adlı enfes oyununu Türk- çe'ye çevirtmiş, yakında sahnelenecekmiş. Bu son derece sevindirici bir haber. Aynı zamanda dü- şündürücü de... Kopenhag üç kişilik bir oyun. Bu kişiler şöyle: VVerner Karl Heisenberg. 1901 yılında Alman- ya'nın VVürzburg'unda doğmuş fızikçi. Atomun yapısı ile ilgili kuramlanyla tanınıyor. Max Born, Niels Bohr gibi dev bilim adamlarının öğrencisi. Heisenberg 1925 yılında (yirmidört yaşında!) Er- win Schrödinger'in bir yıl sonra ondan bagım- sız olarak yaptığı gibi Kuantum (Dalga) Mekani- ğini formüle eder. Ingiliz fizikçi Paul Dirac'm son- ralan (1928) geliştirecegi bu kuram evreni algıla- mamızı kökten etkileyecektir. Heisenberg 1927 yılında Leipzig Üniversrtesi'ne fizik profesörü ola- rak gelir ve aynı yıl ünlü Belirsizlik Kuramını or- taya atar. Bu kuram kimi postmodern "düşünür- lerin" sandığının aksine son derece belirii bir ol- guyu kanrtlayan bir fizik kuramıdır. Heisenberg 1932 yılında Nobel Fizik ödülü'nü alır. 1941 yılında bu- gün Max Planck Enstitüsü olarak bilinen bilim ku- rumunun yönetmenliğine getirilir. Hitler iktidar- dadır ve uygar dünya ile savaşmaktadır. Kopenhag oyununun ikinci kişisi Niels Bohr. Ni- els Henrik David Bohr. 1985 yılında doğmuş. Mustafa Kemal Atatürk henüz üç yaşında. İkin- ci Abdülhamrt sultan, Mehmed Kâmil Paşa sadrazam. Niels Bohr, fizik biliminin çağ açan büyük bir ismi. Atom yapısı üstüne kuramıyla ta- nınıyor. 1911 - 1913 yıllan arasında Cambrid- ge'de J. J. Thompson ile, sonra da Manches- ter Üniversitesi'nde Ernest Rutherford ile çalı- şıyor. Bohr 1922 yılında almış Nobel Fizik Ödü- lü'nü. Kuanta fikrini ortaya atan Max Planck'ın (1900) düşüncesine katkıda bulunarak... Kopenhag oyununun üçüncü kişisi Margret- he Bohr. 1890 doğumlu, kocası Niels Bohr gibi Danimarkalı. Altı oğlan çocuk doğunmuş. Bu al- tı yumurcaktan dördüncüsü (Aage Bohr) 1975 yılında Nobel Fizik Ödülü'nü alacaktır. Işte bu üç kişi 1941 yılında, İkinci Dünya Sa- vaşı'nın ortasında Niels Bohr'un Kopenhag civa- nndaki evinde bir araya geliyorlar. Oyun bu ka- dar! Bu kadardan ortaya çıkan oyun ise derinle- mesine bir bılım - poiıtıka - bılınç uçgeni üstüne kurulu; faşizmi - üstüne elzem olmayan olgular- dan sorumlu hissetmeyi - tarih ya da gelecek kar- şjsında bireyin rahat mı hazırol'da mı duracağı me- selesini ve daha birçok şeyi sahneye taşıyor. Ko- penhag son yıllarda yazılmış en değerli, önemli, derin oyunlardan biri. Oyunun oltasındaki "yem", kendini aydın, sol- cu ve bilgili zanneden herkesin hoşuna gidebi- lecek bir soruyu sahneye getiriyor: Heisenberg, 1941 yılında Kopenhag'a, Niels Bohr'un evine Atom Bombası hakkında bilgi almak için Hitler tarafından mı yollandı? Yoksa tam tersine Heisen- berg, "formülü" bildiği halde açıklamadığı için mi Almanlar atom bombasını patlatamadılar? Sıradan tiyatro insanlarını ve sıradan seyirciyi çekecek bu gibi soruları ortaya atar gibi yapar- ken Michael Frayn gerçekten olağanüstü bir iş kotanyor. Bilim adamlan hangi sorunlan nasıl ve ne gibi sorumluluklar yüklenerek tartışırlar? Bili- min popüler kültür ya da güncel politika karşısın- da kaybedeceği zaman var mıdır? Bilim adamı- • nın ıktidar ile ilişkisi ne olmalıdır? Bilimsel bir ka- zanç için yönet-me ödün verilebilir mi? Frayn'ın oyunu bu ve benzen sorulara eğilirken, daha da ciddi sorunlan dıle getiriyor. Örneğin, "ku- antum kuramında konum ve zaman üzerinde ol- duğu kadar, eneni ve momentum üzerinde dur- mak da önemlidir. Hatta daha önemlidir, çünkü bir atomun eneqisini ölçmek, yerini belirlemek- ten daha kolaydır" gibi büyük ve eğlenceli ve ya- şamsal önemi olan gözlemler de oyunun satır ara- lanna sinmiş. Kopenhag oyununu kim sahneye koyacak, bilmiyorum ama işi zor. Nasıl derler, "yan-okuması" bol bir oyun. Yazanna total bir say- gı gerektiriyor bu oyun. Yönetmeninin metnin üs- tüne tüy ya da kuş konduracağı oyunlardan de- 9«. Kopenhag'ı merakla bekliyorum. Bu Kuşbakı- şı'nı oyun kişilerinin "gerçek" hayatta söyledik- leri üç beş sözle kapatalım sevgili okur. Heisenberg: Bilim çok sert bir odunu delmeye benzer; aklınız, canınız acıdığı zaman bile düşün- meye devam etmeniz gerekir. Bohr: İşin içinde bir çelişki bulamıyorsak, onu anladığımızı söyleyemeyiz. (Bohr'un bu cümlesi gerçekten unutulmazdır.) Kendinizi hiçbir zaman düşündügünüzden daha belirgin rfade etmeyiniz. - (Sürekli yapılan bir yanlış.) Margarethe Bohr: Kim ne derse desin, bir dos- tun ziyareti değildi bu. Şimdi bekleyelim görelim, Kopenhag oyunu nasıl sahnelenecek. Istanbul Devlet Tiyatrosu'nu bu iyi seçiminden ötürü kutluyorum. Ote yandan işin içinde bir çelişki bulamıyorsak, onu anladı- ğımızı söyleyemeyiz! Cevdet Kudret ÖdüNeri saMplepini buldu • Kültür Servisi - 2000 yılında 'öykü' dalında verilen Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü, Zehra Tınl'm 'Odalarda Annem Yok' adlı kitabı ile Sema Kaygusuz'un 'Sandık Lekesf adlı kitabı arasında paylaştınldı. 23 Ocak Salı günü Cumhunyet Kıtap Kulübü'nde saat 18.30'da yapılacak ödül törenmde Adnan Binyazar, Konur Ertop, Dr. Handan Incı ve Alpay Kabacalı, Cevdet Kudret'in öykücülüğü, öyküye bakışı, edebiyatçı ve toplumsal kışıhği üzerine, Nursel Duruel ise seçıci kurul adına, ödülü kazanan kitaplar üzerine konuşacak. BUGUN • CEMAL REŞtT REY KONSER SALONUnda saat 19.30da Istanbul Büyükşehir Belediyesi Kent Orkestrası'nın konsen izlenebilir/232 98 30) • DOLMABAHÇE KÜLTÜR MERKEZl'nde Nurcan Çağlar'ın resim sergisinin açüışı gerçekleşecek. (216 08 5?)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle