Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14OCAK2001PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur(n cumhuriyet.com.tr 15
AksanatProdüksiyon Tiyatrosu, Jorge Goldenberg'in 'Knepp' adlı oyununu sahneliyor
Türkiye'de Maria Elenalar dolu'
HASİBE EREN/ ORKUN YEŞİM
Özel bir kurumun sponsorluğunda bir ekip ça-
bşması yüıüterek hem ödenekli hem de özel ti-
yatrolar ıçin ilginç bir öraek teşkil eden Aksa-
nat Prodüksiyon Tiyatrosu'nda, 10 Ocak'tan iti-
barenArjantinlı yazar JorgeGoMenberg'ın'Bay
Knepp' isimli oyunu sahneleniyor. Oyunun pro-
valan sırasında Tilbe Saran, Cüneyt Türel, Kök-
sal Engûr ve Işıl Kasapoğlu'yla söyleştik.
- Yeni oyununuz 'Bay Knepp' repertuvanııı-
zmçizgismenasubirkatfcıdabuhınacak?
TİLBE SARAN - Dığer oyunlarunızın çizgi-
sinde bir oyun. Her şeyden önce öyle olmak zo-
runda. Sahnemize uygun bir eserden yola çıkmak
zorunda olduğumuz için zaten başta birtakım
benzerlikler var. Belki de en büyük fark, bize ka-
ölan iki yeni oyuncu (Gûler Ökten ve Yavuz
Pekman), onlann getirdığı yeni soluk olacak.
CÜNEYT TÜREL- Her oyunumuz beklenti-
yi yükselten düzeyde olmaya başladı ya da öyle
bir izlenim ediniyoruz. Bu bizim için en büyük
sakınca şu anda. Ben kişisel olarak bu oyunun
da beklentiyi yükselteceğini tahmin ediyorum.
Bundan sonraki oyunumuzun daha yüksekbir çı-
tada olması beklentisi oluşursa ışte biz o zaman
yandık! Şu andatiyatrodagördüğümüz kâbus bu.
SARAN -Evet, kâbus, ama bence ıçinde bulun-
duğumuz konum bu riski almayı ödev haline ge-
tiriyor. Biz tekst olarak bulabileceğimizin en iyi-
sini bulmaya, gönlümüzün sesini dinleyip yapa-
bileceklerimizin de en iyisini yapmaya gayret
edip, her alanda -dekoruyla, kostümüyle- bejli
riskleri taşunak zorundayız. Ödenekli tiyatrola-
rm zaten böyle olması gerekiyor. Herkesı hoş-
nut etmek üzere tiyatro yapmıyoruz.
PoBtik ortamda bireyin davranışı
- llk kez politik bir oyun sahneHvorsunuz. Ne-
den?
TÜREL - Bu, politik bir ortamda bireyin dav-
ranışına ılişkin bir oyun. Bu oyunun politik bir
baza oturması politik olduğu anlamına gelmez.
Oyunda hiçbir politik çözüm, öneri, politik bir
taruşma, ideolojik bir gönderme yok bana göre.
Ancak bireyin bu ortamda var olabilme savaşı-
mının çok dramatık, hatta trajıkomik bir duru-
mu söyleniyor. Toplumsal bir kazanın içinde bi-
rey hangi durumda kalır ve hangi çıkış yollannı
bıilabilır ya da çıkışsızlığı nasıl yaşar, nasıl ak-
tanr?Temel amaçlanmızdan biri oyunlann ilk
gösterimlerini yapmak olduğu ıçin öyle bir ay-
nm yapma endışemiz de yok. En politik oyunu
da oynayabiliriz, hiçbir politik içenk taşımayanı
da. Yeter ki istediğimiz teatral düzeyi taşısın.
SARAN - Oyunun kendisi şu iyidir, bu kötü-
dür gibi belli bir ideolojiyle bakmıyor. Zaten
bence oyunun en zarif, en kelebek kanadı olan
yeri orası. Çok ciddi bir çevresel durum yaratıl-
mış, çok net bir biçimde ortaya konmuş. Bu net-
likten o bireylerin tek tek nasıl bir çözüm ya da
çözümsüzlük yarattıklan üzerine bır oyun bu.
-\fenioyununuzun metnmdeöncekfleregöreda-
ha komik, hatta absurd öğeler var. Bu farkhhk
oyuıraıluktarzmızdadadeğişfldiğeyolaçacakını?
TÜREL - Sanınm.
SARAN - Ben sanmıyorum, onlann...
TÜREL- Işte birlikte çalışmanın getirdiği çok
özel bir dezavantaj ya da avantaj. Ben bu oyu-
nun Komeaı gıoı annmasından yanayım. Ama ta-
bii bu komedimn çızgısinde. ışte politika belki
orada de\Tede, yaşanan atmosferin ağırlığıyla iç
ıçelik önem kazanıyor. Onun ıçin sorunuz ger-
çekten önemli. Bizim için de zurnanın zırt dedi-
ği yer orası. Oyunculuğumuzun hangi aşamasın-
da olduğumuzu belki bu oyunda biraz daha iyi
görmüş olacağız.
Arjantin'de askeri yönetim sırasında...
SARAN - Ben 'Maria Elena' olarak, o duru-
mu yaşayan birinin olayın komedısını yakalama-
sı çok zor diye düşünüyorum. Komedi gibı algı-
lanacak şeyler ne kadar iç burkar hale gelecek,
kestiremiyorum. Katılıyorum, gerçekten hep ol-
madık, uyumsuz ve hatta uygunsuz şeyler ola-
gelmekte. Ama bu, bütün o atmosfer içensinde
nasıl algılanacak hilemiyonun. Yazar 1976-83 ara-
sında Arjantın'de askeri yönetim sırasında yaşa-
nan olaylardan esinlenmiş. Maria Elena'nın ay-
nldığı kocası kayıp. Bu nedenle terkedılmış ılişki
öne çıkıyor, yeni ilişkinin önüne geçıyor, sürdü-
rülemeyecek hale geliyor. Asken yönetim son-
rasında hemen sergilenen oyun, çeşıtlı dıllere
çevrilmiş, şu anda New York'ta sahneleniyor.
Yazar büyük bir ıhtimalle şubatta Istanbul'a ge-
lecek.
- 'Bay Kneep', ülkemizde pek tamnmayan bir
yazarm, Jorge Goldenberg'in bir oyunu. Tekstie
buluşmanız nasıl gerçeldeşti?
SARAN - Aşağı yukan iki yıl önce Işıl buldu.
ir takım şeyleri hiçbir
zaman kendi istediği gibi
yaşayamayıp bir sürü
baskının altında ezilmiş,
sıkışmış; iyilik yapmaya
çahşırken bu kendisine
dönen, bir karar alırken
mutlaka başkasını göz
önünde bulunduran
yüzlerce, binlerce Maria
Elena var Türkiye'de.
Ama Maria Elena
sadece kadınlar olarak
görülmemeli. Maria
Elena aynı zamanda
Luis, aynı zamanda
Ahmet, Ayşe... Bir
çok insan aynı
durumda. Kendi
hayatlarına
kendileri karar
veremiyorlar. Ya
da görmüyorlar,
gördükleri zaman
da çok geç
oluyor.'
Ben 'MoDy S.'ten sonra yemin ettim, "Yeter, çok
ağır, kakuramryorum!'' dedim. Geçen yıl Bflge
Karasu'yla buluşunca ferahladık, bir Türk ya-
zann oyununu çalışmak istiyorduk. Unutmaya ça-
lıştığımız bir sırada bu tekst Işıl taraftndan ye-
niden önümüze konuldu. Tabii, çok etkilenme-
mek elde değil. Ben tekstin çok iyi yazılmış ol-
duğunu düşünüyorum, çok zarif olduğunu. Böy-
le hiçbir şeyi bağırarak söylemeyen tekstler be-
ni çok heyecanlandınyor. 'MoDyS.'e tiyatro ede-
biyatındaki bir şaheser diye bakıyorum. Bu oyun
da bambaşka bir biçimde öyle. Ciddi bir sinema-
tiyatro yakınlığı var bu tekstte. Sanıyorum ya-
zann sinemacı da olmasından kaynaklanıyor. Bu
tekstin de en az 'MoDy S.' kadar zarif olduğunu
düşünüyorum. Hiçbır şeyın doğrudan söylen-
memesiyle, çok katmanlı olma şansını daha baş-
tan elde tutuyorsunuz. l$te bizim görevirruz de
onlardan bırini seçmemek olmalı. Bırini seçtigi-
niz zaman oyuncu da, reji de çok rahatlıyor, ama
bence o, metne büyük bir haksızlık oluyor. Çün-
kü o metin gerçekten çok farklı biçimlerde oku-
nabılir.
- Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu kendisini
diğertiyatrolararasında nasıl konumlandınyor?
SARAN - Belki de tam ıkı arada bır derede.
Burası özel bir tiyatro gibı gözüküyor, oysa ki
değıl. Tamamen özel bir kurumun, Akbank'ın
şemsıyesi altında. Dolayısıyla kültür hizmetı
yapmak amacında, gişe kaygısı yok. Yani bır
özel tiyatro mantığıyla işletilmıyor. Yani sürekli
zarar ediyor, tıpkı ödenekli tiyatrolaf gibi.
TÜREL - Ama sponsorluk kurumlan için çok
önemli bır örnek oluşruruyor. Çünkü burada
repertuar anlamında hiçbir denetıme tabi değiliz.
Bize güveniyorlar, siz nasıl bir tiyatro yapmak
ıstiyorsanız öyle yapın, diyorlar. Bizim istediğimiz;
hiçbir özel ya da ödenekli tiyatronun oynamaya
cüret edemeyeceği, Türkiye'de ilk kez oynanan,
telif ya da çeviri birtakım oyunlann tiyatro
dünyasına kazandınlması. Ikınci amacımız da,
bu tiyatronun bır butik tiyatro olması. Genel
beğeni çızgisinin üstünde, teatral özene gereküği
kadar önem veren bir tiyatro yapmak. Bu
tiyatronun amacı, Türkiye'deki tiyatro çızgisinin
bir baş üstünde olmaktır.
'Oynacağımız çok Türk oyunu var'
- Sahneleyeceği oyunlann Türkiye'de ilk gö*\ ,
terimlerini yapmaya dikkat eden bir topluhıkola-
rak çağdaş Türktiyatroyazmının verimli bir kay-
nak okhığunu düsünüyor musunuz?
TÜREL-Dünya tiyatrosunun repertuan elbet-
te daha geniş, zengın ve daha olanaklı. Türkiye
tiyatrosundan da örnek vermek amaçlanmızdan
biri. Karasu'nun metinlerinden bir oyun metni
oluşturmaya gösterdiğimiz çaba, bize piyasada
dolaşan oyunlann yani sıra Türkiye tiyatrosu
adına birçok yeni şeylerin de yapılabileceğinı
gösterdi. Türkiye tiyatrosunun yazım çok da
zayıfdeğıl. Nitekim oynamayı düşündüğümüz pek
çok Türk oyunu var.
'Knepp zor
bir karakter
9
-Görevini yerinegetirir-
ken kişisel isteklerini bas-
ünnaya çalışan, ama bunu
yer yer beceremeyen bir
karakteri,' Kneepp'i oynu-
yorsunuz. Rolü yaranm sü-
recinden söz eder misiniz?
KÖKSALENGÜR-Ti-
yatro metni okumaktan
nefret ederim, çünkü gö-
zümde bir şey canlanmaz.
Üzerinde çalıştığımız za-
man gözümde bir şey can-
lanıyor. Bunu şunun için
söylüyorum: Metni ilk eli-
me aldığımda Maria Ele-
na nasıl bir karakterse
Knepp de öyle gelmişti.
Dikkat etmemişim. Sonra
derinlemesine baktığımda
belirsiz bir karakter oldu-
ğunu gördüm. Ama hayal
mahsulü bir karakter de ol-
sa gerçek bir karakter. Ha-
yatta da var... Oyuna konu
olan dönemde Arjantin'de
de var. Fantezi bir karak-
ter değil, bir bilim adamı.
Devlet veya bir kurum ta-
rafından bir ideoloji veya
yaptınm söz konusu oldu-
ğunda sistematik bir bi-
çimde bilim adamlan da
kullanılmış. Avukatından,
tıpçısından, doktorundan,
herkesten yararlamlmış.
Zor bir karakter, çünkü sa-
dece bir yaptınm için gel-
miş olsa oyuncu için daha
kolay çözümlenebilirdi.
Ama işin içine cinsellik
kanşıyor, daha doğrusu
şehvet kanşıyor. Bunun
ikisini dengelemek biraz
zor.
- Her yeni oyununuzda
başan grafiğiniz yüksdi-
yor. Üstelikbu oyunda,oyu-
na adını veren karakteıi
oynuyorsunuz. Oyunculu-
ğunuzda bir basamak da-
ha çıkabileceğinizi düşü-
nüyor musunuz?
ENGÜR-Teşekkür ede-
rim bu izlenim için. Ben de
bunu hissediyorum, daha
iyi tiyatro çalıştığımı düşü-
nüyorum. Ekip olarak bir-
birimizi anlamamız, ne
yapmak istediğimizin büin-
cinde oluşumuz, bu konu-
da birbirimize yardım et-
memiz bu şekilde sonuç
verdi. Her birimiz için bu
böyle. Önce 'Alacakhlar',
sonra 'MoUy S.', ardından
'Sevilmek', şimdi de bu
oyun. Ama bence bunlar-
dan bir yıl önce çalıştığı-
mız Tartuffe'le başladı o
çizgi. 7-8 yıl oldu herhal-
de, Ali Poyrazoğlu Tiyat-
rosu'yla 'Uzakta Piyano
Sesleri'nı çalışrmştık. Çe-
hov'un hayatmdan bir ke-
sitti ve Çehov oyunlan gi-
bi hoş bir oyundu. Ben Sta-
nislavski rolünü çok seve-
rek oynamışnm. Devlet Ti-
yatrosu'ndan yöneönen bir
arkadaşım, "Güzelbirrol,
niye uçmuyorsun?" dedi.
Ama kendi başma uçunca
bir şey olmaz ki. Ne yapa-
yım kendi başıma uçtuktan
sonra. Ekiple beraber bir
yere gelmek önemli. Eki-
bimız öyle bir ekiptir ve
oyun o seviyeye gelmiştir.
Şimdi Aksanat'ta çok da-
ha ilerileri arayan bir eki-
biz. Hem oyunculuk olarak,
hem tiyatro olarak hem de
sanat olarak.
'tnsanı didiklemeye
uğraşiyorurn'
Oyunda Köksal Engür, Tilbe Saran ve Cünevt Türel'e
iki yeni oyuncu Güler Ökten ve Yavuz Pekman kannyor.
-Bu oyunu izfcyen seyirdnin ne ahm-
layarak çıkmasL, size oyunda başanya
ulaşükdedirtebilir?
IŞIL KASAPOĞLU-lki üç yıldır şöy-
le bir şeyle uğraşıyorum. Bir yaşamı sür-
dürüyoruz bu ülİcede. Ama gerçek an-
lamda etrafımızda ne olup bittiğinın
farkına varmıyoruz. Eşimizle, arkada-
şımızla uğraşmıyoruz, çocuğumuzla il-
gilenmiyoruz. Dümdüz bastırdık gidi-
yoruz. Oysa hemen yani başımızda da
binlerce iş oluyor. Ve biz bunlan göre-
mez hale geldik. Bu benim son dönem-
lerde en fazla üzerinde
uğraştığım konu. Arka-
daşlanmıza, çocuklan-
mıza ınanılmaz baskılar-
da bulunuyoruz. Bu ya-
şam bizi evirdi çevirdi,
sonunda buraya getirdi.
Biraz durup "Yahu baş-
ka şeylerde var!" demek
zorundayız gibi geliyor
bana.
Seyircinin de bunu al-
gılaması önemli. Yan
komşumuzun, arkadaşı-
mızın ya da en yakınla-
nmızın ne durumda oldu-
ğunu fark etmemız gerekiyor. Çünkü
kaptırmış gidiyoruz ve nereye gittiği-
mizi de bilmiyoruz aslında. Son oyun-
larda bu tür insan ilişkilerine girerek,
özelükle satır altlanyla uğraşarak insa-
nı didiklemeye uğraşıyorum. Farkına
vardırmaya ya da kendım varmaya ça-
lışıyonım.
- Maria Elena'nın hikâyesi bugün
Türkiye gündeminde sizce nereye kar-
şüık geliyor?
KASAPOĞLU - Türkiye'de Maria
Elenalar dolu. Yüzlerce. binlerce Ma-
ria Elena var. Birtakım şeylen hiçbir za-
man kendi istediği gibi yaşayamayıp bir
sürü baskının altmda ezilmiş, sıkışmış;
iyilik yapmaya çalışırken bu kendisi-
ne dönen, birkarar alırken mutlaka baş-
kasını göz önünde bulunduran Maria
Elenalar dolu. Ama Maria Elena sade-
ce kadınlar olarak görülmemeli bence.
Maria Elena aynı zamanda Luis, aynı
zamanda Ahmet, Ayşe... Birçok insan
aynı durumda. Kendi hayatlanna ken-
dileri karar veremiyorlar. Ya da gör-
müyorlar, gördükleri zaman da çok geç
oluyor zaten.
- Bu sezonda birçok kurumun ya da
toptuluğun oynadığıoyundarejisörola-
rak sizin imzanız var. Bu kadar çok re-
ji yapmak, tekste yoğunlaşmanıza ya
da yaraacıhğmıza engel olmuyor mu?
KASAPOĞLU - Hayır. Ben yönet-
menlerin dünyalan kur-
taran insanlar olduklan-
nı düşünmüyonım. Yö-
netmenler oyunculara eş-
lik etmek ıçin vardırlar.
Ben de oyunculara eşlik
ediyorum. Hangi oyun
olursa olsun, önemli olan
onlarla birlikte olabıl-
mek. Bunu bir ömür bo-
yu yapabilirim. Yılda bir
oyun, beş oyun diye bır
şeyi aklımın ucuna bile
getirmiyorum açıkçası.
Ama hiçbir tekstı tesa-
düfle bulmuyorum. Hiç-
bir metni de -çok istisnalar hariç- ba-
na zorla verildiği için sahnelemiyorum.
Hepsi ya benim sevdiğim, ya benim
bulduğum ya da birşeyleri çok iyi pay-
laştığım tekstler. Sürekli ürettikçe sü-
rekli beslendıgimi düşünüyorum. Her
gün her oyuncuyla yeniden beslendiği-
mi, geliştiğimi düşünüyorum. Yaptı-
ğmı işten aldığım zevk, ondan kazan-
dığım parayı harcamaktan daha fazla.
Birçok oyundan da para almıyorum.
Beni ılgilendırmıyor. Tiyatro hiçbir za-
man "Tamam, ben oldum, ber şeyi bi-
nyorum" denebılecek bir meslek değil.
Ne zaman, ben en iyi rejisörüm derse-
niz iş bitmiştir. Artık amacı kalmıyor.
Galiba hiçbir zaman ben oldum deme-
yeceğım. Aynca, "nedenbu kadar çok
iş yapıyorum"a gelınce; ben başka iş
yapmayı bilmiyorum ki zaten.
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
Bilim Tiyatposu
Istanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü'nün gazete-
mizde yayımlanan röportajından öğrendiğimize
göre Devlet Tiyatrosu, Ingiliz oyun yazan Micha-
el Frayn'ın Kopenhag adlı enfes oyununu Türk-
çe'ye çevirtmiş, yakında sahnelenecekmiş. Bu son
derece sevindirici bir haber. Aynı zamanda dü-
şündürücü de...
Kopenhag üç kişilik bir oyun. Bu kişiler şöyle:
VVerner Karl Heisenberg. 1901 yılında Alman-
ya'nın VVürzburg'unda doğmuş fızikçi. Atomun
yapısı ile ilgili kuramlanyla tanınıyor. Max Born,
Niels Bohr gibi dev bilim adamlarının öğrencisi.
Heisenberg 1925 yılında (yirmidört yaşında!) Er-
win Schrödinger'in bir yıl sonra ondan bagım-
sız olarak yaptığı gibi Kuantum (Dalga) Mekani-
ğini formüle eder. Ingiliz fizikçi Paul Dirac'm son-
ralan (1928) geliştirecegi bu kuram evreni algıla-
mamızı kökten etkileyecektir. Heisenberg 1927
yılında Leipzig Üniversrtesi'ne fizik profesörü ola-
rak gelir ve aynı yıl ünlü Belirsizlik Kuramını or-
taya atar. Bu kuram kimi postmodern "düşünür-
lerin" sandığının aksine son derece belirii bir ol-
guyu kanrtlayan bir fizik kuramıdır. Heisenberg 1932
yılında Nobel Fizik ödülü'nü alır. 1941 yılında bu-
gün Max Planck Enstitüsü olarak bilinen bilim ku-
rumunun yönetmenliğine getirilir. Hitler iktidar-
dadır ve uygar dünya ile savaşmaktadır.
Kopenhag oyununun ikinci kişisi Niels Bohr. Ni-
els Henrik David Bohr. 1985 yılında doğmuş.
Mustafa Kemal Atatürk henüz üç yaşında. İkin-
ci Abdülhamrt sultan, Mehmed Kâmil Paşa
sadrazam. Niels Bohr, fizik biliminin çağ açan
büyük bir ismi. Atom yapısı üstüne kuramıyla ta-
nınıyor. 1911 - 1913 yıllan arasında Cambrid-
ge'de J. J. Thompson ile, sonra da Manches-
ter Üniversitesi'nde Ernest Rutherford ile çalı-
şıyor. Bohr 1922 yılında almış Nobel Fizik Ödü-
lü'nü. Kuanta fikrini ortaya atan Max Planck'ın
(1900) düşüncesine katkıda bulunarak...
Kopenhag oyununun üçüncü kişisi Margret-
he Bohr. 1890 doğumlu, kocası Niels Bohr gibi
Danimarkalı. Altı oğlan çocuk doğunmuş. Bu al-
tı yumurcaktan dördüncüsü (Aage Bohr) 1975
yılında Nobel Fizik Ödülü'nü alacaktır.
Işte bu üç kişi 1941 yılında, İkinci Dünya Sa-
vaşı'nın ortasında Niels Bohr'un Kopenhag civa-
nndaki evinde bir araya geliyorlar. Oyun bu ka-
dar! Bu kadardan ortaya çıkan oyun ise derinle-
mesine bir bılım - poiıtıka - bılınç uçgeni üstüne
kurulu; faşizmi - üstüne elzem olmayan olgular-
dan sorumlu hissetmeyi - tarih ya da gelecek kar-
şjsında bireyin rahat mı hazırol'da mı duracağı me-
selesini ve daha birçok şeyi sahneye taşıyor. Ko-
penhag son yıllarda yazılmış en değerli, önemli,
derin oyunlardan biri.
Oyunun oltasındaki "yem", kendini aydın, sol-
cu ve bilgili zanneden herkesin hoşuna gidebi-
lecek bir soruyu sahneye getiriyor: Heisenberg,
1941 yılında Kopenhag'a, Niels Bohr'un evine
Atom Bombası hakkında bilgi almak için Hitler
tarafından mı yollandı? Yoksa tam tersine Heisen-
berg, "formülü" bildiği halde açıklamadığı için mi
Almanlar atom bombasını patlatamadılar?
Sıradan tiyatro insanlarını ve sıradan seyirciyi
çekecek bu gibi soruları ortaya atar gibi yapar-
ken Michael Frayn gerçekten olağanüstü bir iş
kotanyor. Bilim adamlan hangi sorunlan nasıl ve
ne gibi sorumluluklar yüklenerek tartışırlar? Bili-
min popüler kültür ya da güncel politika karşısın-
da kaybedeceği zaman var mıdır? Bilim adamı- •
nın ıktidar ile ilişkisi ne olmalıdır? Bilimsel bir ka-
zanç için yönet-me ödün verilebilir mi?
Frayn'ın oyunu bu ve benzen sorulara eğilirken,
daha da ciddi sorunlan dıle getiriyor. Örneğin, "ku-
antum kuramında konum ve zaman üzerinde ol-
duğu kadar, eneni ve momentum üzerinde dur-
mak da önemlidir. Hatta daha önemlidir, çünkü
bir atomun eneqisini ölçmek, yerini belirlemek-
ten daha kolaydır" gibi büyük ve eğlenceli ve ya-
şamsal önemi olan gözlemler de oyunun satır ara-
lanna sinmiş. Kopenhag oyununu kim sahneye
koyacak, bilmiyorum ama işi zor. Nasıl derler,
"yan-okuması" bol bir oyun. Yazanna total bir say-
gı gerektiriyor bu oyun. Yönetmeninin metnin üs-
tüne tüy ya da kuş konduracağı oyunlardan de-
9«.
Kopenhag'ı merakla bekliyorum. Bu Kuşbakı-
şı'nı oyun kişilerinin "gerçek" hayatta söyledik-
leri üç beş sözle kapatalım sevgili okur.
Heisenberg: Bilim çok sert bir odunu delmeye
benzer; aklınız, canınız acıdığı zaman bile düşün-
meye devam etmeniz gerekir.
Bohr: İşin içinde bir çelişki bulamıyorsak, onu
anladığımızı söyleyemeyiz. (Bohr'un bu cümlesi
gerçekten unutulmazdır.) Kendinizi hiçbir zaman
düşündügünüzden daha belirgin rfade etmeyiniz. -
(Sürekli yapılan bir yanlış.)
Margarethe Bohr: Kim ne derse desin, bir dos-
tun ziyareti değildi bu.
Şimdi bekleyelim görelim, Kopenhag oyunu
nasıl sahnelenecek. Istanbul Devlet Tiyatrosu'nu
bu iyi seçiminden ötürü kutluyorum. Ote yandan
işin içinde bir çelişki bulamıyorsak, onu anladı-
ğımızı söyleyemeyiz!
Cevdet Kudret ÖdüNeri
saMplepini buldu
• Kültür Servisi - 2000 yılında 'öykü' dalında
verilen Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü, Zehra
Tınl'm 'Odalarda Annem Yok' adlı kitabı ile
Sema Kaygusuz'un 'Sandık Lekesf adlı kitabı
arasında paylaştınldı. 23 Ocak Salı günü
Cumhunyet Kıtap Kulübü'nde saat 18.30'da
yapılacak ödül törenmde Adnan Binyazar, Konur
Ertop, Dr. Handan Incı ve Alpay Kabacalı,
Cevdet Kudret'in öykücülüğü, öyküye bakışı,
edebiyatçı ve toplumsal kışıhği üzerine, Nursel
Duruel ise seçıci kurul adına, ödülü kazanan
kitaplar üzerine konuşacak.
BUGUN
• CEMAL REŞtT REY KONSER
SALONUnda saat 19.30da Istanbul Büyükşehir
Belediyesi Kent Orkestrası'nın konsen
izlenebilir/232 98 30)
• DOLMABAHÇE KÜLTÜR MERKEZl'nde
Nurcan Çağlar'ın resim sergisinin açüışı
gerçekleşecek. (216 08 5?)