17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14OCAK2001 PAZAR 10 K J\IJAİ\ Y A / i l l i/Vlxi [email protected] Milano'da dörtbir yanda hep'Verdi'Milano'da yer gök VerdL Eee, Busseto yakınlannda Parma Düklüğü'ne bağlı Le Roncole'de doğmuş olması neyse ne.. ama koskoca Fortinuno Francesco Giuseppe Verdi'nın bundan tam yüz yıl önce Milano'da ölmûş olması, Milanolular için öyle pek kolay unutulur bir olay değil hani! Aduu, yanı başındaki Sanla Maria della Scala Kilisesi'nden alan dünyaca ünlü opera binası La Scala'nın önüne de büyük boy bir Verdi portresi asmışlar. Üstünde "Giuseppe Verdi / L'uomo, L'Opera, C Mho (tnsan, Eser, Efsane)" yazıyor. Dûkkânlann, mağazalann vitrinlerinde de hep Verdi ya da Verdi'den bir şeyler var. Ya Fîorenze Cassotto'nun Azucena, ya Maria CaBas'ın Leonora ya da Carlo Bergonzi'nın Manrico, hatta Leone Giraldoni'nin 1853 'ten kalma Luna Kontu olarak fotoğraflan Milano'yu süslemekte. Sabotino Caddesi ûzerinde yer alan bir mağazanın, II Trovatore'nin La Scala'daki 1967 temsili için Nicola Benois tarafından yapılan ikincı perde sahne tasanmını çağnştıran vitrin dekoru da işin cabası. Dedim ya, her taraf Verdi. La Scala'da "D Trovatore'' sahnelenmekte ve kapısında, günün her saati on-on beş karaborsacı kaynaşmakta. 2001 programında "B Trovatore"nin sadece dört gösterisi var. 180 bin liretlik yere (altmış milyon Türk Lirası) 300 bin üret (yüz milyon Türk Lirası) istiyorlar. Neyse, oyun akşamı La Scala'nın kapısında beklemeye başhyorum. Bir gece önce, dostum Franco CaronhL başlama saatine on dakika kala, karaborsadan neredeyse maliyet fıyatına bilet bulabileceğimi söylemişti de, kansı Marcefla "nah" benzeri bir işaret yapmıştı, ama buluyorum. Milanolu genç karaborsacıya 220 bin lıret (72 milyon Türk Lirası) ödüyorum ve içeri girer gırmez öncelikle, 30 bin lirete (11 MİLANO w: ~ M H ÜSTÜN AKMEN milyon Türk Lirası'na) daha kıyıp, 336 sayfalık program kitabmdan ediniyorum. Üçüncü kat localannm sahneye göre sağdan ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ dördüncüsünün sol ^^"™""" ™~^~ ön koltuğu benim. XII. yüzyılın başlanyla XIII. yüzyılın sonlan arasındaki dönemde, Güney Fransa'da Provans diliyle yapıtiar veren şair müzisyenlere "Trubadur" adı verilirmiş. Lirik aşk şürleri söyleyen ve çoğu soylu ailelerden gelen bu şairler, saraylarda da büyük saygınlık kazanmışlar. Müzikleri çok yalınmış ve genellikle Fransız-Alman şarkılanndan uyarladıklan melodik ezgiler çığınrlarmış. "D Thjvatore", işte bu şarkıcılardan birinin yaşamını anlatıyordu. Oyun, çarpıcı kahramanlık eylemleriyle ilerledi, özellikle ikinci bölümde melodilerin coşkulu akışı daha belirgin farklı bir müzik duygusu yarattı. Orkestrayı ünlü şef Riccardo Muti yönetiyordu ve Leonora rolündeki Soprano Dimitra Ttaeodusshı: "Un istante almen dia loco™" dıye başlayan aryasında "rechativo secco"lar melodik, lirik nitelikli < *arioso"ya doğru yöneldi. Arya, Theodussiu'nun sesinde katı biçimsellikten sıynldı, ustalıkla Manrico'nun (Tenor Janez Lotric) aryasına bağlandı. Içünde cımbızla ayıkladığun duygular ve sevgi adına doğurduğum kuşkular, korkular.'sıkıntılar... Devrisi gün, Duomo Meydanı'ndaki "cafe"lerden birinde otururken yağmuru camdan mı izlemek daha keyifli, yoksa altında ıslanmak mı diye düşünüyordum. Başının üstünde şemsiye tutanlar mı, araçlannın içinde su tıpırtısı Sübyancılık yine gündemde5 yıl önce yakalandığında Belçıka'yı ayağa kaldıran sübyancı Marc Dutrous, 1996 yılından ben kaldığı cezaevınde "kendisine iyi davranılmadığı, hücresindeki lambanın yedi dakikada bir otomatik olarak yaküdığı ve ikide bir üzeri arandığT gerekçesıyle Belçika devletı aleyhine dava açınca, unutraaya çalıştığımız 5 yıl öncesinin iğrençliklerini istemeden de olsa yenıden anımsadık. hatta biraz da yeniden yaşadık. Türkiye'deki cezaevi eylemlerinin bastırılmasının hemen sonrasına rastlayan bu gelişme nedeniyle, tam Belçika cezaevlerindekı durumu ele alıp okurlanmıza karşılaştırma olanağı sunmayı düşünüyordum ki Marc Dutroux ve sübyancılık ağlan konusunu gün ışığına çıkaran sorgu yargıcı Jean-Marc Connerotte diğer bir sübyancılık ve aile içı cınsel ilişki olayıyla karşımıza çıktı. Bu kez kurban 14 yaşındaki bir kız çocuğu. Sübyancılar ise kızın babası, üvey annesi, onlann arkadaşlan ve ev doktorlan! Sübyancı baba. kızının annesiyle boşandıktan sonra, Saınt- Ode yakınlanndaki 500 nüfuslu Lavacherie köyünde, fuhuş dünyasından bir kadınla birlikte yaşamaya başlamış. Zaten bir yıl önce de arkadaşının seks reklamlannı finanse ettiği için fuhuşa teşvik suçundan yargılanmış. Savcılık, daha o zaman sanığı sübyancılık suçundan da yargılamak istemiş ama.. açıkgöz baba "Kız çpcuğumuz yanımızdayken hiçbir şekOde sevişmiyoruz'' diye yalan söyleyerek ucuz kurtuhnuş. Böyle ^ ^ _ _ _ _ _ bir babaya güvenerek küçük kızı teslim eden Belçikalı yetkılileri hâlâ anlamış değilim. Dutroux kurbanlannın yakınlanmn verdiği spagetti partisine katılması nedeniyle o zaman Dutroux'nun avukatının itirazı üzerine, halkın yoğun desteğine karşın, davadan el çektirilen ve üç yüz bin kişinin Belçika adalet sistemini ve sübyancılığı kınamak amacıyla "Beyaz Protesto" yaparak Brüksel sokaklanna dökülmesıne yol açan bir zamanlann halk kahramanı sorgu yargıcı Jean-Mare Connerotte, aralık ayı sonunda kız çocuğunun öz annesinin şikâyetı üzerine olaya el koyup, evde yaptığı aramada 1000'i aşkın çıplak fotoğraf ele geçirmiş. Zavallı küçük kız yargıca verdiği ifadede "îki >il boyunca evde yapılan seks partilerinde babası, üvey annesi ve onlann arkadaşjanyla seks yapmak zorunda kakuğuu" anlatmış. Kurbanı cıddiye alan ve açıklamalannı inandıncı bulan Connerotte, küçük kıza hemen bir psikiyatr bulmuş. Baba, üvey anne, onlann 4 arkadaşı ve ev doktorlannı tutukiayan Connerotte, soruşturmayı derinleştirerek sürdürüyor. Bahsi geçenler şimdilik küçüİderin cinsel suiistimalı iddiasıyla içende tutuluyor. Savcılık, tutuklananlann el konulan fotoğraflardan belirlendiğini ve önümüzdeki BRUKSEL günlerde sayırun artabileceğini açıkladı. Sanıklardan bazılan suçunu ıtiraf etti bıle. Baba da suçlamalan kabul edip "kınnı zor kullanarak para karşıhğında sarbğuu ve gerektiğinde para koparmak için, arkadaşlannın, kızryla seks yapaıiarken fotoğraflannı çektiğini" söylüyor. Tutuklular arasında bir de ev doktorunun bulunmasını ve doktorun ücretıru "ayni olarak" küçük kızla sevişerek tahsil etmesini anlamak ya da Hıpokrat yeminiyle bağdaştırmak mümkün değil. Olayın ortaya çıkmasıyla, Dutroux tutuklamasında olduğu gibi Belçika'da yer yerinden oynamadı. Kamuoyu sanki sıradan bir gelışmeymış gıbi davranıyor. Kimse durumu yadırgamıyor. Bunlan görünce ınsan "Acaba Beiçikalüar sübyancıhğa karşı bağışıklık mı kazandı" diye sormadan edemiyor. Bu soruşturmanın kapsamı dar.. sübyancı ağı ya da kayıp ve seks işkencesi yapıldıktan sonra öldürülen çocukları içermiyor denebilır? Medya, "Arakbutür haberter kabak tadı verdi, halk duymak istenüvor" ve "Belcika'nın dtşandaki imajuu ohımsuz bir şekOde etkUryor" diye konuya eskisi gıbi önem vermıyor da denebilir. Ama hiçbir mazeret Lavacherie köylülenni affettiremez. 500 nüfuslu Lavachene köyü sakinlennin iki yıl boyunca tüm olaylardan haberdar olduklan ve cafe sohbetlerinde aynntılanyla konunun dedıkodusunu yaptıklan söyleniyor. Bir Allah'ın kulu da çıkıp polise haber vermeyi ve o . ^ _ _ ^ ^ _ zaman 12 yaşında olan yavrucağı bu işkenceden kurtarmayı akıl edememış! * Çarşamba günü de bir önceki gün kaybolan 11 yaşındaki başka bir kız çocuğu yaşadığı köyün yakuunda öldürülmüş olarak bulundu. Haberi duyunca ılk tepkim "Kesin tecavüz edîklikten sonra öldürülmüştür" şeklınde oldu. Umanm dövüldüğü tespit edilen kurbanın otopsisi bu savımı çürütür. Belçika ile Türkiye, boyutlan farklı da olsa, bazı alanlarda birbırine çok benziyor: Yolsuzluk, vergi kaçırma, kara para aklama, mafya, adalet sistemindeki laçkalık, sorunlar ortaya çıktıktan sonra çözmeye çalışma, siyasi kırlenme, kimlik arayışı ve dışarıda kötü bir imaja sahip olma aklıma gelen ilk örnekler. Ancak hiç değilse sübyancılık konusunda Belçika'ya benzemediğı için Türkiye'yi şanslı sayıyorum. (Kınkkale'de polis internet cafe basıp 130 genci evine postalarken, Belçikalılann yüzde 33'ünün internet kullandığı, yüzde 53.9'unun cep telefonu sahibi olduğu. löyaşınüzerindekilerin yüzde 82'sinin gazete okudugu, sinemaya gidenlerin oranırun geçen yıl yüzde beş arttığı gibi güncel verileri ya da düşük enflasyon ve işsizlik oranlan, yüksek GSMH, oturmuş işsizlik sigortası gibi ekonomik göstergeleri sıralayıp moralinizi bozmayayım.) ERDtNÇ UTKU y Japonya'da yaklaşan smav dörtemi, öğrendler arasında heyecanm tmnanmasma neden olu- yor. Eğitim konusunda yoğun rekabetin yaşandığı, baskının zaman zaman öğrendler arasında intihar olaylanna bile ne- den olduğu Japonya'da öğrendler, smav öncesî tapmaklara akm edip buralara dfleklerini asıyoriar. (Fotoğraf: AP) dinleyenler mi daha daha bir hoştu doğrusu kestiremedim. Ama akşam Filodrammatici Caddesi'ndekı tiyatroya gıderken, yağmuru doyasıya yaşadığımı, içime bir güzel sindirdiğimi ıtiraf etmeliyım. Dino Buzzati nin 1940 yılında yayımladığı ve genelde en başanlı romanı sayılan, (ben hatırlamıyorum, siz belkı anımsarsınız) Valerio Zurlini'nın ünlü fılmine de konu olmuş "Tatar Çötü"nü izleyecektım. Gişeye 40 bin lıret (On üç milyon Türk Lirası) ödedim. 187 kişilik salon tenhaydı. Geçmiş zaman... Bir yerde Buzzati ile yapılan söyleşide okumuştum. Romanın fıkri, yazarın bir zamanlar yaptığı gazete düzeltmenliği sırasında doğmuş Her gece yapılan ayru iş... "Zaman zaman, yapmakta olduğum bu tekdüze işin yaşanumı gereksizce sömürmekte olduğunu duvumsardun" gıbılerden bir şeyler diyordu. Sonra da, hem saate bağımlı çalışan hem de tekdüze işi olan pek çok ınsanın aynı duygularla yoğrulduğunu söylemişti. Sınırdaki bir kışlada, hiç gelmeyen, belki de hiç gelmeyecek bir düşmanm bekleyişi içinde, ne ilerleyebilen ne de gen çekılebılen askerleri anlatan yapıt başladı. Başladı ve beni de bir güzel sanp sarmaladı. Ahşap perde (evet, evet ahşap tıyatro perdesi), alttan ve üstten (evet. evet alttan bir metre kadar yükseldi, üstten alttakıne ikı metre kalana kadar indi) açıldı. Ahşap perdenin arkasında Giovanni Drogo adlı genç kahramanunız, bir eylül sabahı kentten aynhnış, atının üstünde yaşammı geçireceği Bastiani'lere katılmaya gidiyordu. Bu yolculuk onu, dünyanın bir ucuna, gizem dolu bir durgunluğun, uğursuz bir havanm egemen olduğu çok eskı bir kaleye götürdü. Ara verilmeden bir saat kırk dakika süren oyunda geçen otuz kocaman yıl boyunca Drogo, Tatarlann kralhğı sayılan çölde bir şeylerin olmasını, oluşmasım bekleyip durdu. Bir de, kaledeki herkesi, ama herkesi bir bekleyiş duygusu içinde taşlaştıran o kahramanlık ve zafer umuduna kendini kaptırmaz mı! Bastiani Kalesi'ndeki insancıklar Kuzeyden gelecek düşmanı, yani Tatarlan beklerken, bir yandan da zamanın yaşamı nasıl da büyük bir açgözlülükle yiyip bitirdiğını gözlemlıyordu. Yaşamın tekdüze ve değışmez akışına kapılıp, zamanın boşuna tüketıliyor olma kaygısı Drogo'yu yedi bıtirdı. Beklentisı ancak yaşamın sınınna ulaştığı sırada gerçekleşecektı. Evet, bir şeyler kımıldadı, kıpırdadı... Onca yıl sonra evine dönerken, yol üstünde uğradığı fakır bir aşevınde sonu noktalanıverdı. Etkıleyici. yer yer alaycı bir yapıttı Mkhele Mari'nın uyarladığı, Guido de Monticelli'nın bir sıhirbaz marifetiyle sahneye taşıdığı oyun. Çıkışta, insanoğlu ister muhasebeci, ister işkembeci, ister döşemeci, ister gazeteci, isterse "sevgfli" olsun... Yani nerede olursa, nasıl olunursa, neye benzer yoğunlaşılırsa yoğunlaşılsm, içinde eksiltemediği "alegorik'' gücü, bedelini sormadan satın almayı bilebilmeli diye düşünüyorum. Ne dersiniz? Haksız mıyım? 'O'kumak var, okumak var...Televizyon bir yandan, bilgisayar oyunlan ve de internet olanaklan öte yandan. Futbol, tüketim değerleri vs. vs. de cabası... Bu devirde kaç kişi -hangi toplumda olursa olsun- vazgeçnk yetişkınlerden, çocuklann "daha fazla 'kitap' oknduklan" savuıı savunmaya cesaret edebilir? Genel kanı okur sayısının, kitap okuma oranının düştüğü merkezindedir. Bir çeyrek yüzyılı aşkındır yaşadığımız şu 'Aydınhklar Kenti' Paris'te yolda, sokakta, metroda, trende, çevremizde kitap, dergı, gazete okuyan sayısında gözîe görülür bir azalma olduğunu ileri sürebihnek için gerçekten net bir kötümser olmak gerekir. Hatta yaygın kanının aksine, kişisel gözlemlerimize göre bunun tersi bir eğilimden bile söz etmek olası. Ancak Baü Avrupa'nın en az gündelik gazete tüketicilerinden olan Fransızlann, dünyanın en çok süreli yayın, dergi vs. okuyan halkı olduğunun da altını çizmeden geçmeyelim. Hiç okuma alışkanlığı olmayan sosyal katmanlar dahi son 10 yılda yoğun bir bıçımde 'piyassvı' saran bedava reklam 'gazete-derğileri'ni (ömeğin, keşke hepsi 18 aydır Pans Metro ldaresi tarafından yayımlanan, ılanlann yanı sıra nefis bir Paris rehberi niteliği taşıyan haftalık 'A Nous Paris/Paris Binmdir' kalitesınde olsa) okumakta. Yani ortalıkta neredeyse 'okumayan' kalmıyor. tlle velakin "O'kumakla okumak" arasında bir fark olduğu yuıe bu- Fransız ağzıdır. "İş kitap okumaya geldiğinde panorama değişebüir" diye düşünebılirsiniz. Evet, 'kitap okumak' çağdaş yaşamda bir 'performans/olağanötesi bir çaba', neredeyse bir 'erdem' haline geliyor. Ama şayet baştaki önyargıdan hareket ederek* Fransa'da kitap okurunun ve satışının düştüğünü varsayarsanız yanılırsmız... Madalyonun bir yüzünde gözükenler sahıden umut verici: Henüz kesınleşmemiş resmi verilere göre 2000 yılında kitap satışlan yüzde 4.5'luk bir artışla son 10 yıluı rekor düzeyine erişmiş. 1993-95 seneleri arasındaki bir duraklama dışında 1990'dan beri 'kitap pazan' sürekli genişlemiş. 2000 yılında 1999'a oranla yüzde 3'lük bir yüksehneyle yaklaşık 40.000 yeni veya yeniden baskı kitap yayımlanmış. 1990'daburakam 21.143'müş. 2000yılının, muhtemelen de ikibinli yıllann rekortmen türü ise 'ÇocukKttaplan'.Yanhş duymadınız! Geçen yıl yüzde 7'nin üstünde bir artışla en çok satan kitaplann başında gelen 'Çocuk'lardan sonra tam yüzde 7'lik bir artışla, bu kez de 'Cep KKaplan', sektörü taşıyan ikinci motoru oluşturuyor. Hani şu Türkiye'de "Korsan Yayıncüık' denilen 'gölge' sanayinin yerini alması gereken kategori. Emektar 'Varhk' veya şimdilerde galiba maalesef yok olmuş olan 'Yeditepe' Yayınlan'nın 196O'lı yıllarda (belki de 50'li yıllann sonunda) farklı bir bıçimde de olsa yapmaya çahşnklan kategori. 'Kitap pazan'na ortalamanın (yüzde 4.5) üstünde katkıda bulunan diğer ikı türe PARİS gelince, yüzde 5.5'luk oranıyla 'Pratik Hayat' ve yüzde 5'le 'Çizgi Roman' Edebiyat ise yüzde 4.5'la ortalamayı yakalamayı başarmış. Türkiye'de henüz genel bir ad takıldı mı bilemiyoruz, ama hani şöyle cıltli. fotoğraf, desen veya resirrîlerle süslü. şatafatlı; ederleriyle dünya fiyatlannı bastıran, buradaki adıyla Beauı Iivres / Güzel Khaplar' kategorisi ise son yıllara kadar sektörün en krizli, en zor satan sınıflamasıydı. tşte bu kitaplar bile 2000'de satışlannı yüzde 3.5 çoğaltmışlar. En geride kalanlar yüzde 2.5'la ansiklopedi, sözlük gibi demirbaşlann yanı sıra tıp, teknik (bilişim hariç), sosyal ve beşeri bilimler eserleri. Bir de madalyonun öteki yüzü var. İlk bakışta olumlu gibi gözüken bir venyle girelim. 2000 yılında - _ _ ^ _ Fransa'da 57 yenı "kitapcı' veya 'saüş noktası' açılniış. 'Bayi' sözcüğünün daha yennde olacağı bu satıcılann büyük çoğunluğu. 'Auchan', 'Ledere', 'Carrefour' gibi hipermarketlere, dev ticaret zincirlerine ait. Onlann içinde kurulan bu 'endüstriyel kitapçı'lann dışında 'Franc' ve 'Virgin' esas olarak kitap ve albümde uzmanlaşmış yine uluslararası devler yeni 'şube'ler açmışlar. Bu iki türün dışında kalan 'kttapçılann' yansından çoğu ise 'Plein Ciel', 'Megadenda', 'FVance Loisirs" gibi, yine dünya tekelleriyle sermaye ilişkisi içinde olan küçük zincir mağazalan. Alanının tipik 'franchising' (şubelerde marka UĞUR HÜKÜM pazarlama) örneklen. Yeni açılan gerçek 'kitapçı'lann sayısı ıkı elin parmak sayısmı bulamazken kapanan 'bağunsız kitapçı'lann sayısı bir öncekmın ıkı mislı. Bir başka deyişle 'küresefleşmenin' çelik elleri 'kitab'ın boğazında.. öteki olumsuzluk ise hiç okumayan veya okuyamayanlann varlığında. Teorik olarak okuma-yazma oranını yüzde 100 diye duyuran Fransa, yine son 10 yılda gerçekleştirilmiş bazı bilimsel araştırmalann sonucunu kabul etmek zorunda kaldı. INSEE (Ulusal lstatıstik Enstitüsü), 2.3 milyon Fransızın yalnızca okuma-yazma değil konuşmada bile zorlandığını tespit edıyor. 12-18 yaş arasındakı gençlerin yüzde 1 'i hiç okuma-yazma bılmiyor, yüzde 10.5'i ise zorlukla okuyor. Bu zorluklan çekenlenn hangi toplumsal suııflardan veya katmanlardan geldiklerini anlamak için bir tek göstergeye bakmak yetennce aydınlatıcı. Bu ülkede ışsiz güçsüz olup da işsizlik sigortasmdan yararlanamayan yaklaşık 1 milyon kışı mevcut. Ayda İcendilerine verilen yaklaşık 25 milyon TL'lık RMI'yle (Asgan Geçim Geliri) yaşayan bu insanlann yüzde 35'i en basit bir metni bile okumakta zorluk çekiyor. Diyeceksıniz ki, evet ama bu adamlar sokakta kalmaz. Doğru! En kötü ihtimalle devlet hastanelerinde bakılu", kamuya ait aşevlerinde doyurulurlar. Hatta sokaktaki, metrodaki bedava 'gazeteler'i. biraz zorlanarak da olsa 'okur'lar. Elbette1 Fakat işte 'o'kumak var, okumak var'» NÂZIM HİKMET KÜLTÜR VE SANAT VAKFI 99. Doğum Günü'nde Müzıkli Söyleşi "Nâzım Hikmet ve Kuvayı Millıye Destanı" C. Doğan Görsev 15 Ocak 2001 Pazartesı, saat 18.30 Nâzım Hikmet Vakfı Kültür Merkezi Sıraselviler Cad. 48/1 Taksim Tel (212)252 63 14-15 Bir kitap okuyun dünyanız degişsin! IMF ve Dünya Bankası adına 30 yıl dünyanın pek çok ülkesinde ekonomik programlar uygulamış olan Prof. Dr Kenan Bulutoğlu, bu yaprtında.ulusal ve uluslararası poiHikalardaki çarpıklıklan sergiliyor, Yaşadığımız çağın bûtün temel sorunlannı mercek altına yatran yapıt bir solukia okuyacaksınız ve dünyanız değişecek Genel dağrtım: ARTI YAYIN-DAĞIT1M Tel: (0216) 349 58 55 - 349 81 86, faks: 336 61 90 Kenan Bulutoğlu ®ÜNYAKAZAN BEN KEPÇE ZarmnıveUetinaYotoAJdar Türk Böbrek Vakfı yardımlanmzı bekler. Vakıflar Bankası Taksim Şb. Hesap N<K 2006294 Emekli öğretmen, yazar, Köy Enstitülü öğretmen örgütçüsü Haşim Kanar'm eşı, yoldaşı; Ergin, Erkın, Ekim Kanar'lann örnek anneleri, tümümüzün TÖDMF, TÖS, TÖB-DER. EötT-DER örgütlenmesi ve mücadelelerinde omuzdaşımız NİMET KANAR'ı yitirdik. Adı ve mücadelesi yaşasm. Cenazesi 14.1.2001 Pazar günü öğle namazından sonra Güzeryalı Hakimefendi Camıi'nden kaldınlacaktır. DOSTLARI: Kemal Kırlangıç. Sabri Kurt, Şahap Cesur, özdmç Karasu, Bahatân Acar, Mustafa Bılen, Talat Tatar. Mevtnt Özyurt, Ha>-ati Denizkuşu. Mahmut Akaslan. Emre Özkm, Haşmet Çelik, Osman Özkan, Mustafa Gûna\dm, tsa Aykanat, Enver Aktaş, Ramazan Karakale, Muamnıer Toprakçı 29.10.1948- .... Av.Cumhur Keskin 18.Dönem SHP Hakkari Milletvekili SENİ YAZGILISIOLDUĞUN YAŞAMDAN KOPARIPDA KANINI VÜCUDUNDA BOĞDUKLARINDA BU AKKOR KESİLEN AĞAÇ SENDEN SONRA BİR TEK KEZ İNDİRMEDİ DALLARINISUYA KALDIR BAŞINIBAK YÜREKLER NASIL PARAM PARÇA SATHJK 74 VW Big orijinal >•- Helf5124498 Mavı kaıtımı kaybettıra Hukumsuzdür ERDOĞAN ARSLAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle