Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10 OCAK 2001 ÇARŞAMBA
14 JVİJ1-/J. U l \ kultur@cumhuriyet.com.tr
Sanem Çelik, Attın PortakaVdan sonra hatayapma şansının kalmadığını söylüyor
'Sinemada oyuncu adayıyım'CUMHUR CANBAZOĞLU
Sanem Çelik son dönemde te leviz-
yonda ve sinemada önemli işler ya-
pan genç bir oyuncu. 1996'da Ya-
ban'la Altın Koza'da en iyi yardımcı
kadın oyuncu ödülünü alan, geçen yıl
Antalya'dan da Filler ve Çimen'le
(yön: Derviş Zaim) Altm Portakal çı-
kartan Çelik. beyaz ekranın Kara Me-
lek'le armağan ettiği popüler bir kart-
vizite de sahip.
On bir yıl bale eğitimı aldıktan son-
ra, bir gün müzikal oyuncusuna ge-
rek olur diye bunatiyatroeğitimini de
ekleyen genç oyuncu, bu başanyı inat-
la nitelıklı ürünlerin peşinden giderek
tekrarlamakta kararlı...
- Altın Portakal'dan gelen bfiyük
ödülün etkOeri yansıdı mı yaşanünı-
za?
SANEMÇELİK- Hayatıma büyük
bir etkısı olmadı. ama ınsanlann ba-
kış açısmı değiştırdiğıni hissediyo-
rum. Ödüllü kız lafi dolaşıyor ortalık-
ta. Bu" de ödülden sonra artık hata
yapma şansım olmadığını dûşünüyo-
rum.
- Teklifler artû mı?
ÇELİK - Teklifler arttı, ama acele-
ci davTanmayı sevmıyorum. Henüz
beni heyecanlandıran teklifle karşüaş-
madığımı söyleyebilirim. Fazla hırs-
lı bir insan da değilim; önemli olan,
yapabıleceğımın iyisini ortaya çıka-
racak teklıfı değerlendirmek. Türk
sinemasında beğendiğim yönetmen-
ler ve birlikte oynamak istediğim çok
oyuncu var; ancak öncelikle projele-
rin ne derece eksiksiz gerçekleştirile-
bileceğı önemli. Ûrneğin Tabutta Rö-
vaşata'yı beğendim diye mutlaka Der-
viş Bey'le çalışmalıyım diye bır takın-
tı yoktu kafamda. Ancak onun çaba-
sı ve hazırlıklarım gördükten sonra
bu filmde de Tabutta Rövaşata kadar
başanh bır ış çıkabıleceğini gördüğüm
için oynadım Filler ve Çimen'de.
'Kamera arkasmı öğrendim'
- Peki çıkan sonucu beğendiniz mi
Filler ve Çimen'deki?
ÇELİK - Ne kadar objektif baka-
bıldığım tartışılabılır, ama Türk sine-
masının bugünkü şartlannda bencc
başanh bır film. Eksiklen, hatalan
olsa da şu anda filmin oyunculukla-
nyla, yönetmemnın bakışıyla, mesaj-
larıyla gerçekten önemli olduğuna
inanıyorum.
- Gerçek yaşamda filmdeki Hav-
va'yı, o kızı tamyor mnsıumz?
ÇELİK- Yaşadıklan zaten tophımun
aynası gibi; kırgınhklan, neşeleri, aşk-
lan, acılan hepimizin. Toplumdan bir
çünen o da. Dolayısıyla film çekilir-
ken hiçbir şey kafamda uçuşmadı; ko-
nuya özel bir ilgim yok, ama neler
olup bittiğini basından biliyordum.
-OvuncuhıkaçfintdannefcrkatuFil-
ler ve Çimen?
ÇELİK - Birinci fılmim Yaban'ı
çok ıyi algıladığım söylenemez; ti-
yatroya yenı başlamıştım ve kendimi
sınamak ıçin o setteydim. îkincisın-
de ise Kara Melek'in getirdiği bir ra-
hatlık vardı; ancak yine de herkes ya-
şam ve oyunculuk açısından benden
daha deneyımlı olduğundan onlardan
elektriği ve kamera arkasını öğren-
dim.
- Popülerliği sunmasma karşın di-
bevunnuşkalrtesivletelevizyonun ne-
ler getirip götûrdüğüne inanıyorsu-
nuz bir oyuncuya?
ÇELİK-Kara Melek oyunculuğu-
mu ileri taşıdı; her hafta farklı bir şey-
ler oynadık. Bunun dışında ben o di-
zide oynamasaydım şu anda evde otu-
ruyordum. Yönetmenler ve yapım şir-
ketleri beni tanımayacaklardı. Iyi ki
Kara Melek var ki beş sene sonra bir
başka filmde rol bulabildim. Sanat
adına doğru insanlann da bulunabil-
mesine bir derece katkısı var. Ancak
televizyon para üzennde döndüğu için
fiziğini sevmediği insanlan kabul et-
miyor. Dört yıl ışin eğitimini alrruş
oyuncular, yetenekli de olsa evde otu-
ruyor; onlann yerine bayan manken-
ler oynuyor. Erkek oyuncular arasın-
da, manken görûnümlüler pek kal-
madı ama kadınlarda böyle değil; te-
levizyon güzelleri istiyor. Tabii kı eği-
tım alan herkesin oyuncu olması ge-
rekmiyor, ama eğıtımin bu işe büyük
katkısının olduğu kesin.
'Çirkini de oynamaya hazmm'
- Fiziğinizin düzgün olması, karak-
ter oyuncusu olmahedefinizi ne dere-
ce etfcfleyecek sizce?
ÇELİK- Çocukluğumdan beri gü-
zelliğimin pek farkında değilim ben;
bugün sinemada bir oyuncu adayıyım
ve benden ne istenirse aktarmak zo-
rundayım; yani istenirse çirkini de
oynamaya hazınm. Benim derdim ro-
lü nasıl canlandırdığım.
- Türk sinemasınm yeni ürünlerini
nasıl değerlendiriyorsunuz?
yıl işin
eğitimini almış
oyuncular,
yetenekli de olsa
evde oturuyor;
onlann yerine
bayan mankenler
oynuyor.
Erkeİderde manken
görûnümlüler pek
kalmadı, ama
kadınlarda böyle
değil; televizyon
güzelleri istiyor.'
'T
J. oplumdanbir
çimen Havva da.
Film çekilirken
hiçbir şey kafamda
uçuşmadı; konuya
özel bir ilgim yok,
ama neler olup
bittiğini basından
biliyordum.'
ÇELİK - Hepsini izlemeye çalışı-
yorum ve son dönemde moda haline
gehniş popüler fümlerin sayısının art-
ması gerektiğini düşünüyonım. An-
cak yalnız işin reklamını yapıp insan-
lan sınemaya çekmekle yetinilmeme-
li. Popüler filmler ınandincı olmah ve
insanlar seyrettikten sonra Türk si-
nemasına küsmemeli.
- Sinemadan heyecanlandıran öne-
ri gebnediğini söytediniz; TVden ye-
ni öneri var mı ?
ÇELİK- Kör Talih dizisi bir yıl sü-
recekti, ancak Star dızıyı kaldırdığı gi-
bi paralanmızı da vermedi. Çok kır-
gınım, emeğimizın karşılığı bu mu?
nk beş bölümün parasını aldık, ondan
sonrakıler Star'a destekmiş meğer.
Bu proje böyle kesihnce tüm program
altüst oldu; şimdi yeni bir yol çizmem
gerekiyor.
Michelangelo'nun 8
milyon sterlinltk desenl
'Yas Tutan
Kadın'ı Iskoç
galerisi istiyor
Kühür Servisi - Howard
Kalesi'nde 250 yıl boyunca
keşfedilmeyen ve bir yıl önce
kalenin kütüphanesinde
yapılan rutin bir çalışmada
bulunan Michelangelo'nun
'Yas Tutan Kadın' adlı
desenini almak için tskoç
Ulusal Galerileri harekete
geçti. Kahverengi mürekkepli
bir kalemle çizilen desenin
1505 tarihine ait olduğu
tahrriin ediliyor. Yapıtın
1747'de Londra'da bir
müzayedede, daha sonra
Howard
Kalesi'nin
sahibi olan
DÖrdûncü
Carlislc
Earl
tarafından
satın
alındığı ve
bir defterin
arasına
konduktan
sonra
unutulduğu
tahmin ediliyor. Desen
Michelangelo'nun
karakteristik iriyan
kadınlanna ve bol dökümlü
kumaşlanna örnek
oluşruruyor. Iskoç Ulusal
Galerileri Genel Müdürü
Timothy Clififord, Howard
Kalesi'ni temsilen Sotheby's
müzayedesi tarafından
önerilen 8 milyon sterlinlik
fiyat konusunda pazarlıklannı
sürdürdüklerini açıkladı.
Iskoçya'da Michelangelo'nun
hiçbir yapıtmm
bulunmadığını belirten
Clifford, bunun çok yüksek
bir fiyat olarak
düşünülebileceğini, ama
yapıtın buna değer olduğunu
belirtti. Anlaşmaya
vanldıktan sonra yapılacak
olan bir sözleşmeyle yapıtın
satılması ve yurtdışrna
çıkanlması önlenecek.
Emine Ceylan 'ınfotoğraflarıyla Hindistan 'a zamanlar ötesi biryolculuk
X#en tipik olanı, sıradan
olanı işliyorum. Farklılığı
ortaya çıkarmak yerine ortak
olanı yakalamayı seçtim.
Onlar zaten oradaydı, onlan
olduklan yerde
fotoğrafladım. Aramızda
karşılıklı bir ritüel oluşuyor,
istediğim de buydu.
Yakalamaktan çok görürüm,
onlar bilir ve iletişim
kurulduktan sonra çekerim.
An fotoğrafçılığı değildir
fotoğrafım.'
'Fotoğraflarun öykü anlatır'ÖZLEM ALTUNOK
"Benüğimi ohışturan,yaşamıma yön veren de-
ğerierin ve eylemlerin sonsuz bir hayatla buluş-
ma ve kesişme noktalannı, dalgalann aşındıra-
madığı bir kaya gibi güçlü gururumun önem-
sizleşip siündigirü. beyhude bir hayat Ue biricik
bir hayatm belki de aynı şey olduğuna ve şimdi-
ki zamanın değerini kavramama yanhm eden,
imgelem gücümü durmadan besleyen zaman-
lar ötesi bir yoJcuhık™"
Emine Ceylan, çocukluğundan beri gitmeyi
çok istediğı Hindistan'a dair fotoğraflannı bir
yandan 13 Ocak'a kadar Vakıfbank Kemal Su-
nal Kültür Merkezi'nde sergilerken öte yan-
dan, biriktirdiği anılann yoğunluğunu da taşı-
mış Istanbul'a. Dünyanın pek çok ülkesini gör-
müş olsa da, Hindistan'ın hep ayn bir yeri ol-
duğunu söylüyor.
"GizemB ve mistik. çok karmaşık ve çok kültürlü
bir ülke olması, seyrettiğim filmler. kitaplar... Hepsi
biıieşerek Hindistan'a gitmemi sağladı sanınm. 1999
Nisanı'nda, bir ay sûresince Hindistan'daydım. Ve iz-
lediğim fUmlerdeki Hindistan'ı aynen görebildim."
Ölü yakma törenleri, festivaller ve simgeleşmiş gö-
rüntüler yerine, gittiği yerin Hindistan olduğu ger-
çeğını kendisine saklayarak yalın bir fotograf dili kul-
lanmış. "İnsanlar farkhhk beküyor. Niye Hindistan'a
kadar ghtiniz bu fotoğraflan çekmek için drvenler
de oldu. Fotoğrafçıuk anlayışunla Ugili olan bir şey
bu. Ben tipik olanu sıradan olanı işliyorum, Hindis-
tan da olsa sonuçta hepimiz aynı insaniık sülalesin-
den geliyonız, hep aynı duygular var. Farklılığı orta-
ya çıkarmakyerine ortak olanıyakalamayı seçtim."
Hindistan'ın renkliliğine karşın siyah-beyaz fo-
toğrafı tercih eden Emine Ceylan, insanlarla bire-
bir ilişki kurarak, öznel birbakış açısıylakendi man-
Ceylan, fotoğraflanyla kendi bakışunı empoze etmek istiyor.
zaralannı yansıtmış fotoğraflannda. 'Doktorttner
ve Karısı', 'Sreeraj ve Kızkardeşi'. "Muhammet ve
Daglar' bazı fotograflanmn adlan. Hepsı. insanlar-
la tanışıklığı, kurulmuş dostluklan, iz bırakan soh-
betleri. dünyanın başka bir köşesinden yaşama ta-
nıklığı ifade ediyor. Fotoğraflanyla öykü anlatıyor.
"Fotoğraflanm öykü anlabr. Bu benim varolu-
şumlada ilgili bir şey. Ben bir şey hissetmezsem, kar-
şdıkh bir ahşveriş \oksa. zaten fotograf benim için
yoktur. Varoluşuma katkıda bulunacak bir iktişime
gereksinim duyuyorum, bu özel durumu da kendi ba-
kış açnnla vermeyi seviyonım. Belki biraz iddialı bir
laf olabilir, ama kendi bakışımı empoze etmek isti-
yorum. Ben dünya>ı böyle algıhyorum, benim dün-
yaya bakışım bu dherekköprü kurabileceğim insan-
lar olabileceğini düşünüyonım.''
tnsanlan fotoğrafa malzeme yapmadan, fotograf
makinesini bir araç olarakkullanarak, objektife göz-
lerini dikmış insanlarla karşı karşıya bırakıyor
Emine Ceylan bizleri. Belki de daha derinde-
kini, evrenseli yakalamamızı sağlamak için, bi-
linçli olarak rahatsız ediyor üzerimize yönel-
miş bakışlarla varlığırruzı.
"Onlar zaten oradaydı, onlan olduklan yer-
de fotoğrafladım. Aramızda karşıbkh bir ritü-
el oluşuyor, benim istediğim de buydu. Yakala-
maktan çokgoVürüm, onlarbilirveiletişim ku-
rulduktan sonra çekerim. Anfotoğrafçılığıde-
ğfldir benim fotografim."
Fon; bir dağ, gökyüzü ya da deniz, bir kapı,
duvar ya da toz bulutu olarak çıkıyor karşuru-
za; konuyu yalın bir şekilde destekleyerek, ay-
nı zamanda masalsı bir atmosfer de oluşuyor
fotoğraflannda."Portredeçeş|manlayışlar ola-
bilir. Ben portrenin arka planla ilişki kurma-
smdan yanaynn. Yoksa çok yakından çekebi-
liryadaarkajıfhıdakullanabilirsiniz.Ben,ge-
ri plan ve ön planın ilişki içinde olduğu, bulunduğu
çevreyi de gösteren atmosferi tercih ediyorum."
Hindistan'da \ aroluş ve yokoluşa daır pek çok şe-
yi yeniden düşünen Ceylan, yeniden oralara gitmek
ve varoluşsal arayışına katkıda bulunacak daha içe
dönük çalışmalar ortaya koymak istiyor."Kendim-
den yola çıkarak bireyin anlanlamayacak duygula-
nru anlatmaya çalışacağnn. Yalnızuk, ölüm korku-
su gibi duygulan daha içe kapanarak, öznel duygu-
lanmla anlatmaya çalışacağnn.''
Fotoğraflannı sözle ifade ederken flu ve genel
şeyler söylemekten yana Ceylan izleyenin kendi
yolculuğunu yapabileceği, önü açık, belirsiz bir söy-
lemi tercih ediyor.
Ve bızı. "Fotoğraflar anlık bir etki yaratmaktan
çok, zaman zaman ortaya çıkabüen sessiz bir etki bı-
rakabilhier mi? Yoksa onlar, sadece ve sadece birer
fotograf mı?" sorulanyla baş başa bırakıyor.
DEFNE GÖLGESt
TURGAY FtŞEKÇt
İnsan Tansığı
Adnan Binyazar'ın yeni yayımlanan çocukluk
ve ilkgençlik anılan, Masalını Yitiren Dev'\ oku-
yunca bir kez daha insan denen varlığın nasıl tan-
sık (mucize) bir canli olduğunu şaşarak gördüm.
Çocukluk gerçekliğinden büyük yaprtlar çıkar-
mış nice sanatçı vardır, Gorki'nin Çocuklu-
ğum'unüan, Truffaut'nun 400 Darbe'slne... Ya-
şar Kemal'in Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı ve
Kanın Sesi'nden oluşan Kimsecik üçlüsü de ço-
cukluk evreninden yaratılmış bir büyük roman-
lar dizisidir. Kemal DemireJ'in Piyano Piyano
Bacaksız adıyia Tunç Başaran'ın başanyla fıl-
me de çektiği Evimizin İnsanlan, bir başka unu-
tulmaz çocuk dünyası anlatımıdır.
Adnan Binyazar'ın krtabında beni en çok şa-
şırtan, anlatılan yaşamöyküsünün çarpıcılığı.
1934 doğumlu yazann 1950'de on altı yaşında
Köy Enstitüsü'ne girişine dek yaşamından ke-
srtjer okuyoruz.
Üç mekânı var anlatının: Diyarbakır, Agın ve Is-
tanbul.
Bu üç çevrede Ikinci Dünya Savaşı'nın krtlığıy-
la da birieşen yokluk ve yoksulluğun sınirsız ev-
reninde süren bir varoluş savaşımına tanık olu-
yoruz kitap boyunca.
Çocugun elinden tutan, insan tansığını gerçek-
leştiren başka etkenler var: Başta ana tansığı,
"Dünyayı küçük parmağının ucuyla kaldınacak
güçte". Çünkü, "İnsan, mutluluklann yarattığı
güvenle ayakta dunır".
"Bir gün inek vurdu boynuzunu koyunun kar-
nına, yırttı attı karrıı baştan başa. Kanndan akan
kaygan, yıvışık bağırsaklar yere aktı. Çevresin-
dekilerin bağnşmalanna aldımnadan, anam ko-
yunu yere yatırdı. Tozlanmış bağırsaklan topar-
ladı.. tıktı kama. 'Çabuk, yorgan ığnesinin ucu-
nu yakın verin bana!' diye seslendi. Dediğini
yaptık. Sağlam bir iplik geçirdi iğneye. Okşaya
. okşaya, anam kuzum diye diye dikti kamı. Sa-
bahleyin ayağa kalkmış geviş getiriyordu ko-
yun."
Onca yokluk içinde bir de doğa tansığı var, ve-
rimiyle insanı ayakta tutan: "Bağın bitişiğindeki
taria, iri karpuzlar, kavunlar, bir eşeğin zor taşı-
dığı balkabaklan, gün ışığını yüzünde pahatan
domates ve salatalıklaha panayır sergilerini an-
dınrdı.. her an herkes ağzına atacak bir şey bu-
lurdu. °... "hatunparmağı, öküzgözü, meri, kına-
lı adlan verilen üzümler Ağın'ın gün vurmuşya-
maçlanndayetişiyor. Adım başı rastlanan badem
ağaçlan oyıllarda pıtrakgibi tutuyor."..."...Şim-
di, bizi aç acına ölmekten, o cılız keçiden alınan
bir tas sütün akyamaçlarda yetişen binbir renk-
li üzümlerin, altın değerindeki bir iki bademin,
düştûğü yeri değerii bir halı gibi kaplayan keh-
ribar renkli çiğitsiz (çekirdeksiz) dutlann kurtar-
dığını düşünüyonım."
Doğa tansığı, Istanbul'daki babaevindedebir
ölçüde elinden tutar küçük çocuğun. "Babam 6v6
greç getiyordu. Geldiğinde, elinde ancak bir iki
mum, hemen o gece pişirilip aç uyumamızı ön-
leyecek birpalamut oluyordu."... "Mecidiyeköy
Ue Darülaceze arasındaki incir ağaçlannın ballı
incirterinin tadını ise hiç unutmadım."
Yine de kann doyurmak 1940-42 istanbulu'nda
kolay değil. "Ekmek karneyle. Adam başı, gün-
de bir iki dilim ekmek düşüyor. Babam savsak-
layıp almadığı için nüfus cüzdanımız yok. O ol-
mayınca bize ekmek karnesi vermiyorlardı.. İki
kardeş sokaklara dökülüp Kızılay'ın yemek da-
ğıttığı okulya da cami avlulanna gidiyoruz. Kar-
nemiz olmadığı için oradan yemek alamıyoruz.
Kendi yemeğinden bize bir iki kaşık veren olu-
yor. Beş on günde bir karnımıza sıcakyemek gi-
riyor. Uzun süre yemek yemeyince insan açlığa
alışıyor." .
"Açın lokması dünyadan büyüktür."
Bu yokluklar içinde çocuğun hayatını değişti-
ren bir de öğretmen ve Köy Enstitüleri tansığı var
"1948 yılının bahar aylannda, on dört yaşında
bir ilkokul birinci sınıf öğrencisi olarak" başladı-
ğı öğrenimi, 1950'nin Eylül ayında Dicle Köy Ens-
titüsü'ne girmesiyle sürüyor.
Bundan sonrası bir mutlu değişim süreci. On
altı yaşına dek binbir zorluğun içinde yaşamış bir
gencin eğitim olanağı bulmasıyla değişen yaşa-
mı. Bir yandan duvar ören, demir büken, man-
dolin çalan, spor yapan, öte yandan Shakespe-
are, Cervantes, Dostoyevski, Balzac ve da-
ha nice klasikleri okuyan, okudukça, okumanın
yollan çözülen bir genç.
"Don Ouijote'yi okurken kimi sahnelerin bü-
yüsüne kapılır, kahkahalarla avluya iner, o o/a-
ğanüstü sahneleri üvey babama da okurdum...
Evde herkese bu büyük romandan seçilen ad-
lar konmuştu... Doğu Anadolu'nun bu küçük
avlusunda, kişileh, esprileriyle Don Ouijote'li bir
Ispanya havası yaşıyorduk."
Masalını Yitiren Dev, yürek burkan bir yaşamöy-
küsü. Insanımıza, yurdumuza çok katmanlı bir
yaklaşım.
K U L T U R ÇtZlK
K Â M İ L M A S A R A C I