23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 OCAK 2001 ÇARŞAMBA 14 JVİJ1-/J. U l \ kultur@cumhuriyet.com.tr Sanem Çelik, Attın PortakaVdan sonra hatayapma şansının kalmadığını söylüyor 'Sinemada oyuncu adayıyım'CUMHUR CANBAZOĞLU Sanem Çelik son dönemde te leviz- yonda ve sinemada önemli işler ya- pan genç bir oyuncu. 1996'da Ya- ban'la Altın Koza'da en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü alan, geçen yıl Antalya'dan da Filler ve Çimen'le (yön: Derviş Zaim) Altm Portakal çı- kartan Çelik. beyaz ekranın Kara Me- lek'le armağan ettiği popüler bir kart- vizite de sahip. On bir yıl bale eğitimı aldıktan son- ra, bir gün müzikal oyuncusuna ge- rek olur diye bunatiyatroeğitimini de ekleyen genç oyuncu, bu başanyı inat- la nitelıklı ürünlerin peşinden giderek tekrarlamakta kararlı... - Altın Portakal'dan gelen bfiyük ödülün etkOeri yansıdı mı yaşanünı- za? SANEMÇELİK- Hayatıma büyük bir etkısı olmadı. ama ınsanlann ba- kış açısmı değiştırdiğıni hissediyo- rum. Ödüllü kız lafi dolaşıyor ortalık- ta. Bu" de ödülden sonra artık hata yapma şansım olmadığını dûşünüyo- rum. - Teklifler artû mı? ÇELİK - Teklifler arttı, ama acele- ci davTanmayı sevmıyorum. Henüz beni heyecanlandıran teklifle karşüaş- madığımı söyleyebilirim. Fazla hırs- lı bir insan da değilim; önemli olan, yapabıleceğımın iyisini ortaya çıka- racak teklıfı değerlendirmek. Türk sinemasında beğendiğim yönetmen- ler ve birlikte oynamak istediğim çok oyuncu var; ancak öncelikle projele- rin ne derece eksiksiz gerçekleştirile- bileceğı önemli. Ûrneğin Tabutta Rö- vaşata'yı beğendim diye mutlaka Der- viş Bey'le çalışmalıyım diye bır takın- tı yoktu kafamda. Ancak onun çaba- sı ve hazırlıklarım gördükten sonra bu filmde de Tabutta Rövaşata kadar başanh bır ış çıkabıleceğini gördüğüm için oynadım Filler ve Çimen'de. 'Kamera arkasmı öğrendim' - Peki çıkan sonucu beğendiniz mi Filler ve Çimen'deki? ÇELİK - Ne kadar objektif baka- bıldığım tartışılabılır, ama Türk sine- masının bugünkü şartlannda bencc başanh bır film. Eksiklen, hatalan olsa da şu anda filmin oyunculukla- nyla, yönetmemnın bakışıyla, mesaj- larıyla gerçekten önemli olduğuna inanıyorum. - Gerçek yaşamda filmdeki Hav- va'yı, o kızı tamyor mnsıumz? ÇELİK- Yaşadıklan zaten tophımun aynası gibi; kırgınhklan, neşeleri, aşk- lan, acılan hepimizin. Toplumdan bir çünen o da. Dolayısıyla film çekilir- ken hiçbir şey kafamda uçuşmadı; ko- nuya özel bir ilgim yok, ama neler olup bittiğini basından biliyordum. -OvuncuhıkaçfintdannefcrkatuFil- ler ve Çimen? ÇELİK - Birinci fılmim Yaban'ı çok ıyi algıladığım söylenemez; ti- yatroya yenı başlamıştım ve kendimi sınamak ıçin o setteydim. îkincisın- de ise Kara Melek'in getirdiği bir ra- hatlık vardı; ancak yine de herkes ya- şam ve oyunculuk açısından benden daha deneyımlı olduğundan onlardan elektriği ve kamera arkasını öğren- dim. - Popülerliği sunmasma karşın di- bevunnuşkalrtesivletelevizyonun ne- ler getirip götûrdüğüne inanıyorsu- nuz bir oyuncuya? ÇELİK-Kara Melek oyunculuğu- mu ileri taşıdı; her hafta farklı bir şey- ler oynadık. Bunun dışında ben o di- zide oynamasaydım şu anda evde otu- ruyordum. Yönetmenler ve yapım şir- ketleri beni tanımayacaklardı. Iyi ki Kara Melek var ki beş sene sonra bir başka filmde rol bulabildim. Sanat adına doğru insanlann da bulunabil- mesine bir derece katkısı var. Ancak televizyon para üzennde döndüğu için fiziğini sevmediği insanlan kabul et- miyor. Dört yıl ışin eğitimini alrruş oyuncular, yetenekli de olsa evde otu- ruyor; onlann yerine bayan manken- ler oynuyor. Erkek oyuncular arasın- da, manken görûnümlüler pek kal- madı ama kadınlarda böyle değil; te- levizyon güzelleri istiyor. Tabii kı eği- tım alan herkesin oyuncu olması ge- rekmiyor, ama eğıtımin bu işe büyük katkısının olduğu kesin. 'Çirkini de oynamaya hazmm' - Fiziğinizin düzgün olması, karak- ter oyuncusu olmahedefinizi ne dere- ce etfcfleyecek sizce? ÇELİK- Çocukluğumdan beri gü- zelliğimin pek farkında değilim ben; bugün sinemada bir oyuncu adayıyım ve benden ne istenirse aktarmak zo- rundayım; yani istenirse çirkini de oynamaya hazınm. Benim derdim ro- lü nasıl canlandırdığım. - Türk sinemasınm yeni ürünlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? yıl işin eğitimini almış oyuncular, yetenekli de olsa evde oturuyor; onlann yerine bayan mankenler oynuyor. Erkeİderde manken görûnümlüler pek kalmadı, ama kadınlarda böyle değil; televizyon güzelleri istiyor.' 'T J. oplumdanbir çimen Havva da. Film çekilirken hiçbir şey kafamda uçuşmadı; konuya özel bir ilgim yok, ama neler olup bittiğini basından biliyordum.' ÇELİK - Hepsini izlemeye çalışı- yorum ve son dönemde moda haline gehniş popüler fümlerin sayısının art- ması gerektiğini düşünüyonım. An- cak yalnız işin reklamını yapıp insan- lan sınemaya çekmekle yetinilmeme- li. Popüler filmler ınandincı olmah ve insanlar seyrettikten sonra Türk si- nemasına küsmemeli. - Sinemadan heyecanlandıran öne- ri gebnediğini söytediniz; TVden ye- ni öneri var mı ? ÇELİK- Kör Talih dizisi bir yıl sü- recekti, ancak Star dızıyı kaldırdığı gi- bi paralanmızı da vermedi. Çok kır- gınım, emeğimizın karşılığı bu mu? nk beş bölümün parasını aldık, ondan sonrakıler Star'a destekmiş meğer. Bu proje böyle kesihnce tüm program altüst oldu; şimdi yeni bir yol çizmem gerekiyor. Michelangelo'nun 8 milyon sterlinltk desenl 'Yas Tutan Kadın'ı Iskoç galerisi istiyor Kühür Servisi - Howard Kalesi'nde 250 yıl boyunca keşfedilmeyen ve bir yıl önce kalenin kütüphanesinde yapılan rutin bir çalışmada bulunan Michelangelo'nun 'Yas Tutan Kadın' adlı desenini almak için tskoç Ulusal Galerileri harekete geçti. Kahverengi mürekkepli bir kalemle çizilen desenin 1505 tarihine ait olduğu tahrriin ediliyor. Yapıtın 1747'de Londra'da bir müzayedede, daha sonra Howard Kalesi'nin sahibi olan DÖrdûncü Carlislc Earl tarafından satın alındığı ve bir defterin arasına konduktan sonra unutulduğu tahmin ediliyor. Desen Michelangelo'nun karakteristik iriyan kadınlanna ve bol dökümlü kumaşlanna örnek oluşruruyor. Iskoç Ulusal Galerileri Genel Müdürü Timothy Clififord, Howard Kalesi'ni temsilen Sotheby's müzayedesi tarafından önerilen 8 milyon sterlinlik fiyat konusunda pazarlıklannı sürdürdüklerini açıkladı. Iskoçya'da Michelangelo'nun hiçbir yapıtmm bulunmadığını belirten Clifford, bunun çok yüksek bir fiyat olarak düşünülebileceğini, ama yapıtın buna değer olduğunu belirtti. Anlaşmaya vanldıktan sonra yapılacak olan bir sözleşmeyle yapıtın satılması ve yurtdışrna çıkanlması önlenecek. Emine Ceylan 'ınfotoğraflarıyla Hindistan 'a zamanlar ötesi biryolculuk X#en tipik olanı, sıradan olanı işliyorum. Farklılığı ortaya çıkarmak yerine ortak olanı yakalamayı seçtim. Onlar zaten oradaydı, onlan olduklan yerde fotoğrafladım. Aramızda karşılıklı bir ritüel oluşuyor, istediğim de buydu. Yakalamaktan çok görürüm, onlar bilir ve iletişim kurulduktan sonra çekerim. An fotoğrafçılığı değildir fotoğrafım.' 'Fotoğraflarun öykü anlatır'ÖZLEM ALTUNOK "Benüğimi ohışturan,yaşamıma yön veren de- ğerierin ve eylemlerin sonsuz bir hayatla buluş- ma ve kesişme noktalannı, dalgalann aşındıra- madığı bir kaya gibi güçlü gururumun önem- sizleşip siündigirü. beyhude bir hayat Ue biricik bir hayatm belki de aynı şey olduğuna ve şimdi- ki zamanın değerini kavramama yanhm eden, imgelem gücümü durmadan besleyen zaman- lar ötesi bir yoJcuhık™" Emine Ceylan, çocukluğundan beri gitmeyi çok istediğı Hindistan'a dair fotoğraflannı bir yandan 13 Ocak'a kadar Vakıfbank Kemal Su- nal Kültür Merkezi'nde sergilerken öte yan- dan, biriktirdiği anılann yoğunluğunu da taşı- mış Istanbul'a. Dünyanın pek çok ülkesini gör- müş olsa da, Hindistan'ın hep ayn bir yeri ol- duğunu söylüyor. "GizemB ve mistik. çok karmaşık ve çok kültürlü bir ülke olması, seyrettiğim filmler. kitaplar... Hepsi biıieşerek Hindistan'a gitmemi sağladı sanınm. 1999 Nisanı'nda, bir ay sûresince Hindistan'daydım. Ve iz- lediğim fUmlerdeki Hindistan'ı aynen görebildim." Ölü yakma törenleri, festivaller ve simgeleşmiş gö- rüntüler yerine, gittiği yerin Hindistan olduğu ger- çeğını kendisine saklayarak yalın bir fotograf dili kul- lanmış. "İnsanlar farkhhk beküyor. Niye Hindistan'a kadar ghtiniz bu fotoğraflan çekmek için drvenler de oldu. Fotoğrafçıuk anlayışunla Ugili olan bir şey bu. Ben tipik olanu sıradan olanı işliyorum, Hindis- tan da olsa sonuçta hepimiz aynı insaniık sülalesin- den geliyonız, hep aynı duygular var. Farklılığı orta- ya çıkarmakyerine ortak olanıyakalamayı seçtim." Hindistan'ın renkliliğine karşın siyah-beyaz fo- toğrafı tercih eden Emine Ceylan, insanlarla bire- bir ilişki kurarak, öznel birbakış açısıylakendi man- Ceylan, fotoğraflanyla kendi bakışunı empoze etmek istiyor. zaralannı yansıtmış fotoğraflannda. 'Doktorttner ve Karısı', 'Sreeraj ve Kızkardeşi'. "Muhammet ve Daglar' bazı fotograflanmn adlan. Hepsı. insanlar- la tanışıklığı, kurulmuş dostluklan, iz bırakan soh- betleri. dünyanın başka bir köşesinden yaşama ta- nıklığı ifade ediyor. Fotoğraflanyla öykü anlatıyor. "Fotoğraflanm öykü anlabr. Bu benim varolu- şumlada ilgili bir şey. Ben bir şey hissetmezsem, kar- şdıkh bir ahşveriş \oksa. zaten fotograf benim için yoktur. Varoluşuma katkıda bulunacak bir iktişime gereksinim duyuyorum, bu özel durumu da kendi ba- kış açnnla vermeyi seviyonım. Belki biraz iddialı bir laf olabilir, ama kendi bakışımı empoze etmek isti- yorum. Ben dünya>ı böyle algıhyorum, benim dün- yaya bakışım bu dherekköprü kurabileceğim insan- lar olabileceğini düşünüyonım.'' tnsanlan fotoğrafa malzeme yapmadan, fotograf makinesini bir araç olarakkullanarak, objektife göz- lerini dikmış insanlarla karşı karşıya bırakıyor Emine Ceylan bizleri. Belki de daha derinde- kini, evrenseli yakalamamızı sağlamak için, bi- linçli olarak rahatsız ediyor üzerimize yönel- miş bakışlarla varlığırruzı. "Onlar zaten oradaydı, onlan olduklan yer- de fotoğrafladım. Aramızda karşıbkh bir ritü- el oluşuyor, benim istediğim de buydu. Yakala- maktan çokgoVürüm, onlarbilirveiletişim ku- rulduktan sonra çekerim. Anfotoğrafçılığıde- ğfldir benim fotografim." Fon; bir dağ, gökyüzü ya da deniz, bir kapı, duvar ya da toz bulutu olarak çıkıyor karşuru- za; konuyu yalın bir şekilde destekleyerek, ay- nı zamanda masalsı bir atmosfer de oluşuyor fotoğraflannda."Portredeçeş|manlayışlar ola- bilir. Ben portrenin arka planla ilişki kurma- smdan yanaynn. Yoksa çok yakından çekebi- liryadaarkajıfhıdakullanabilirsiniz.Ben,ge- ri plan ve ön planın ilişki içinde olduğu, bulunduğu çevreyi de gösteren atmosferi tercih ediyorum." Hindistan'da \ aroluş ve yokoluşa daır pek çok şe- yi yeniden düşünen Ceylan, yeniden oralara gitmek ve varoluşsal arayışına katkıda bulunacak daha içe dönük çalışmalar ortaya koymak istiyor."Kendim- den yola çıkarak bireyin anlanlamayacak duygula- nru anlatmaya çalışacağnn. Yalnızuk, ölüm korku- su gibi duygulan daha içe kapanarak, öznel duygu- lanmla anlatmaya çalışacağnn.'' Fotoğraflannı sözle ifade ederken flu ve genel şeyler söylemekten yana Ceylan izleyenin kendi yolculuğunu yapabileceği, önü açık, belirsiz bir söy- lemi tercih ediyor. Ve bızı. "Fotoğraflar anlık bir etki yaratmaktan çok, zaman zaman ortaya çıkabüen sessiz bir etki bı- rakabilhier mi? Yoksa onlar, sadece ve sadece birer fotograf mı?" sorulanyla baş başa bırakıyor. DEFNE GÖLGESt TURGAY FtŞEKÇt İnsan Tansığı Adnan Binyazar'ın yeni yayımlanan çocukluk ve ilkgençlik anılan, Masalını Yitiren Dev'\ oku- yunca bir kez daha insan denen varlığın nasıl tan- sık (mucize) bir canli olduğunu şaşarak gördüm. Çocukluk gerçekliğinden büyük yaprtlar çıkar- mış nice sanatçı vardır, Gorki'nin Çocuklu- ğum'unüan, Truffaut'nun 400 Darbe'slne... Ya- şar Kemal'in Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı ve Kanın Sesi'nden oluşan Kimsecik üçlüsü de ço- cukluk evreninden yaratılmış bir büyük roman- lar dizisidir. Kemal DemireJ'in Piyano Piyano Bacaksız adıyia Tunç Başaran'ın başanyla fıl- me de çektiği Evimizin İnsanlan, bir başka unu- tulmaz çocuk dünyası anlatımıdır. Adnan Binyazar'ın krtabında beni en çok şa- şırtan, anlatılan yaşamöyküsünün çarpıcılığı. 1934 doğumlu yazann 1950'de on altı yaşında Köy Enstitüsü'ne girişine dek yaşamından ke- srtjer okuyoruz. Üç mekânı var anlatının: Diyarbakır, Agın ve Is- tanbul. Bu üç çevrede Ikinci Dünya Savaşı'nın krtlığıy- la da birieşen yokluk ve yoksulluğun sınirsız ev- reninde süren bir varoluş savaşımına tanık olu- yoruz kitap boyunca. Çocugun elinden tutan, insan tansığını gerçek- leştiren başka etkenler var: Başta ana tansığı, "Dünyayı küçük parmağının ucuyla kaldınacak güçte". Çünkü, "İnsan, mutluluklann yarattığı güvenle ayakta dunır". "Bir gün inek vurdu boynuzunu koyunun kar- nına, yırttı attı karrıı baştan başa. Kanndan akan kaygan, yıvışık bağırsaklar yere aktı. Çevresin- dekilerin bağnşmalanna aldımnadan, anam ko- yunu yere yatırdı. Tozlanmış bağırsaklan topar- ladı.. tıktı kama. 'Çabuk, yorgan ığnesinin ucu- nu yakın verin bana!' diye seslendi. Dediğini yaptık. Sağlam bir iplik geçirdi iğneye. Okşaya . okşaya, anam kuzum diye diye dikti kamı. Sa- bahleyin ayağa kalkmış geviş getiriyordu ko- yun." Onca yokluk içinde bir de doğa tansığı var, ve- rimiyle insanı ayakta tutan: "Bağın bitişiğindeki taria, iri karpuzlar, kavunlar, bir eşeğin zor taşı- dığı balkabaklan, gün ışığını yüzünde pahatan domates ve salatalıklaha panayır sergilerini an- dınrdı.. her an herkes ağzına atacak bir şey bu- lurdu. °... "hatunparmağı, öküzgözü, meri, kına- lı adlan verilen üzümler Ağın'ın gün vurmuşya- maçlanndayetişiyor. Adım başı rastlanan badem ağaçlan oyıllarda pıtrakgibi tutuyor."..."...Şim- di, bizi aç acına ölmekten, o cılız keçiden alınan bir tas sütün akyamaçlarda yetişen binbir renk- li üzümlerin, altın değerindeki bir iki bademin, düştûğü yeri değerii bir halı gibi kaplayan keh- ribar renkli çiğitsiz (çekirdeksiz) dutlann kurtar- dığını düşünüyonım." Doğa tansığı, Istanbul'daki babaevindedebir ölçüde elinden tutar küçük çocuğun. "Babam 6v6 greç getiyordu. Geldiğinde, elinde ancak bir iki mum, hemen o gece pişirilip aç uyumamızı ön- leyecek birpalamut oluyordu."... "Mecidiyeköy Ue Darülaceze arasındaki incir ağaçlannın ballı incirterinin tadını ise hiç unutmadım." Yine de kann doyurmak 1940-42 istanbulu'nda kolay değil. "Ekmek karneyle. Adam başı, gün- de bir iki dilim ekmek düşüyor. Babam savsak- layıp almadığı için nüfus cüzdanımız yok. O ol- mayınca bize ekmek karnesi vermiyorlardı.. İki kardeş sokaklara dökülüp Kızılay'ın yemek da- ğıttığı okulya da cami avlulanna gidiyoruz. Kar- nemiz olmadığı için oradan yemek alamıyoruz. Kendi yemeğinden bize bir iki kaşık veren olu- yor. Beş on günde bir karnımıza sıcakyemek gi- riyor. Uzun süre yemek yemeyince insan açlığa alışıyor." . "Açın lokması dünyadan büyüktür." Bu yokluklar içinde çocuğun hayatını değişti- ren bir de öğretmen ve Köy Enstitüleri tansığı var "1948 yılının bahar aylannda, on dört yaşında bir ilkokul birinci sınıf öğrencisi olarak" başladı- ğı öğrenimi, 1950'nin Eylül ayında Dicle Köy Ens- titüsü'ne girmesiyle sürüyor. Bundan sonrası bir mutlu değişim süreci. On altı yaşına dek binbir zorluğun içinde yaşamış bir gencin eğitim olanağı bulmasıyla değişen yaşa- mı. Bir yandan duvar ören, demir büken, man- dolin çalan, spor yapan, öte yandan Shakespe- are, Cervantes, Dostoyevski, Balzac ve da- ha nice klasikleri okuyan, okudukça, okumanın yollan çözülen bir genç. "Don Ouijote'yi okurken kimi sahnelerin bü- yüsüne kapılır, kahkahalarla avluya iner, o o/a- ğanüstü sahneleri üvey babama da okurdum... Evde herkese bu büyük romandan seçilen ad- lar konmuştu... Doğu Anadolu'nun bu küçük avlusunda, kişileh, esprileriyle Don Ouijote'li bir Ispanya havası yaşıyorduk." Masalını Yitiren Dev, yürek burkan bir yaşamöy- küsü. Insanımıza, yurdumuza çok katmanlı bir yaklaşım. K U L T U R ÇtZlK K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle