27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 EYLÜL 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI / ekonomiCocumhuriyet.com.tr 13 Aııtalya'da deniz daşımı projesi • ANTALYA (AA)- Deniz Ticaret Odası (DTO) Antalya Şubesi, turizm bölgesinde daha güvenli ulaşımın sağlanması amacıyla Vali Ertuğnıl Dokuzoğlu'na Antalya Körfez tçi Hızlı Deniz Ulaşımı Projesi'yle ilgili rapor verdi. Raporda, "Bölgeye gelen turistlerin konaklama bölgelerine ulaştınlması ve tunstık bölgeler arasında ulaşımlannın sağlanmasının amaçlandığı" belirtildi. Dünya ekonomisi büyüyop • ANKARA (AA)- Dünya ekonomısinın 2000 yıhnda yüzde 4.2,2001 yıhnda yüzde 3.9, dünya mal ticaretinin de yüzde 6.5 oranında büyüyeceği bildırildi. DTM'nin calışmasına göre ABD, B.Avrupa ve Japonya'nın ekonomik büyümesinin hızlanması ve böylece 2000 yıhnda sanayileşmiş ülkelerin büyüme oranının 1999'agöreartması bekleniyor. tSCdan hükümete rapor • İSTANBUL(AA)- tstanbul Sanayi Odası (İSO) üretım, istihdam ve ihracat konulanndaki sorunlar ve çözüm önerilerini içeren raporunu hükümete sunacak. Hüsamettin Kavi başkanlığındakı tSO heyeti, Başbakan Bülent Ecevit, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli ile Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılnaaz tarafından kabul edilecek. FetMye'de kaybı • FETHtYE(AA)- Fethiye'de domates üretilen seralarda 2 yıldır görülen virüsün ürün kaybına neden olduğu bildınldi Fethıye Ilçe Tanm Müdürlüğü yetkılileri, yaptıklan açıklamada, tanm ilacı kullanmanın virüsün yok edilmesini sağlamadığını, üretıcılenn gelışigüzel tanm ilacı kullanmamalannı istediler. Yumurtada kriz'raporu • KONYA(AA)- Yumurta üretiminde dünya 14'üncüsüolan Türkiye'nin, tüketimde 88'inci sıraya gerilediği bıldirildi. Konya Ticaret Borsası (KTB) ile yumurta üretıcilen tarafından hazırlananraporda,son 15 yılda yahnm teşvikleri ile Ziraat Bankası'nın ucuz ışletme kredisi sayesinde büyük gelışme gösteren sektörün, "arz fazlası" nedeniyle ciddı bir krizin içine düştüğü belirtildi. Ozelleştıiııe kurbanına ödeme • ANKARA (AA)- Çeşitli kuruluşlann özelleştirilmesiyle işini yitiren 11 bin 984 kişiye 4046 sayılı özelleştiraıe yasası uyannca, 1995 yılından bu yana toplam 6 trilyon 398 milyar 904 milyar lira "tş Kaybı Tazminatı" ödendı. Yasa uyannca, kesintisiz 550 gün çahşanlara 3 ay, 1100 gün çahşanlara 4 ay, 1650 gün çahşanlara 6 ay, 2 bin 200 gün ve üstü çahşanlara ise 8 ay süre ile çahşırken aldıklan ücret tutan iş kaybı tazminatı olarak ödeniyor. Küreselleşmenin pekiştirdiği gelir uçurumu, pek çok ülkede tehlikeli boyutlarda İsyan ettiren tafoloANKARA (AA)- Dünya ekonomik sis- teminin yönlendirilmesi ve düzenli işle- mesinden sonrmlu iki kurumun (IMF- Dünya Bankası) yıllık toplantılan Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'da devam ededursun, hem ül- keler arasındaki hem de ülke içinde gelir dağıhmındaki uçu- nım tehlikeli boyutlara ulaştı. Bazı ülkelerde gelir dağıhmı oldukça adilken, bazılannda uçunımlaryaşanıyor. Gelişmiş ülkelerin milli gelirleri 30 bin do- lan aşarken, geri kalmış bazı ülkelerin 100 dolarlarda kalması bir yana, ülke için- • En düşük gelirli yüzde 10 ile en yüksek gelirli yüzde 10 arasındaki gelir farkı Sierra Leone'de 87 katı buluyor. Türkiye'de en yüksek gelirli yüzde 10 ile en düşük gelirli yüzde 10 arasındaki gelir farkı ise 14 katı buluyor. Türkiye sıralamada bazı Afrika ülkelerinin gerisinde. deki geür dağıhmlannın da gittikçe bo- zulması, milü geliri 30 bin dolan aşan ül- kelerde bile yardıma muhtaç insanlannbu- lunması dünyadaki adaletsiz gelir dağılı- mını apaçık ortaya koyuyor. Gelir dağılımının adaletli olup olma- dığını saptayan gösterge olan Gini en- deksi, bazı ülkelerde 20'lerde kalırken (dağılımın iyi olduğu ülkeler), bazılann- da 60'ıaşıyor. Dünya Bankası'nın "Dün- ya Kalkınma Göstergekri 2000" rapo- runda yer alan ve çeşitli yıllan kapsayan 'Artık borçlan silin' • Prag'da yoğun protestolar arasında toplanan IMF Karar Komitesi petrol fiyatlan ve Euro'nun durumunu görüştü. EkonomiServisi- IMF ve Dünya Bankası'nın Prag top- lantılan yoğun protestolar arasında sürüyor. Binlerce eylemci dün düzenledıkleri "temsil" cenaze töreni ile borç batağındakı ülkelerde her yıl 7 milyon çocugun aç- lık ve bakımsızlıktan ölme- sini protesto ettiler. tt Jubike2000"adınıver- dikleri bu gösteri ile hepsi baştan aşağı siyahlara bü- rünmüş olan protestocular "yoksul ülkelerin borçlan- nın acflolaraksffinmestnT is- tediklerini tekrarladılar. Bu arada Avusturya sınınnda 500 kadar Italyan gösterici- yi taşıyan bir tren ülkeye so- kulmadığı için Çek Içişleri Bakanlığı önünde protesto- lar düzenlendi. Çek Cumhuriyeti'nin baş- kentinde süregelen toplanh- larçerçevesinde dün IMF'nin 24 üyeh karar komitesi bir araya gelerek petrol fîyatla- n ve Euro'nun istikrarsızlı- ğı konulannı görüştü. Dünya Bankası Başkanı James YVotfensohn, ulusla- rarası piyasada yüksek sey- reden petrol fıyatlannın kont- rol altına alınması içinortak hareket edilmesi gerektiğini söyledi. VVblfehnsohn yapü- ğı açıklamada, yüksek pet- rol fiyatlan ekonomileri pet- role bağlı üretici ülkelere olumlu etki etmekle bırlik- te bundan birçok yoksul ül- kenin otumsuz yöride etküen- diğinı belırttı. 'lîretim arttmlaıT Aynı konuyu görüşen G- 7 Maliye Bakanlan ve Mer- kez Bankası Başkanlan da toplantının sonuç bildirge- sinde, uluslararası piyasa- larda yaşanan istikrârsızlı- ğın önlenmesi için petrol üreticisi ülkelerin üretim- lerirü arttırmalan gerektiği- ni belirttiler. Borç batağmdaki ülkelerde çocukburn ölmesi protesto edfldi verilere göre araştırmaya dahil 104 ülke arasında en adaletli gelir da- ğılımı Slovakya, Belarus, Avus- turya, Japonya ve Iskandinav ül- kelerinde görülürken, Latin Ame- rika ve bazı Afrika ülkeleri son sı- ralarda kaldı. Türkiye, ABD'ye benzer bir gelir dağıhmı ile 70'in- ci sırada yer aldı. Gelir dağılımının en iyi olduğu Slo- vakya'da Gini endeksi 19.5, en düşük ge- lirli yüzde 10 gelirin yüzde 5.1 'ini; en yük- sek gelirli yüzde 10 gelirin yüzde 18.2 'si- ni alıyor. Slovakya'da yüzde 20'şerlik di- limler olarak da gelirin sırasıyla yüzde 11.9, yüzde 15.8, yüzde 18.8, yüzde 22.2, yüz- de 31.4'ü almıyor. Oysa, 62. 9'luk Gini endeksiyle en kötü gelir dağılımına sahip olan Siena Leone'de en düşük gelirli yüz- de 10 toplam gelirin yüzde 0.5'ini, en yüksek gelırlı yüzde 10 ise yüzde 43.6'sı- ru elde ediyor. 87 katlık uçurum Gelir dağıhmı iyi olan ülkelerde en dü- şük gelirli yüzde 10 ile en yüksek gelir- li yüzde 10 arasındaki gelir farkı 4 katta kalırken, Brezilya'da 53, Orta Afrika Cumhuriyeti'nde 68, Sierra Leone'de 87 katı buluyor. Türkiye'de toplam gelirin yüzde 2.3'ü en düşük gelirli yüzde 10'a, yüzde 32. 3'ü ise en yüksek gelirli yüzde 10'a gidi- yor. Toplam gelirin, yüzde 20'lik dilim- ler halinde dağılımı ise sırasıyla yüzde 5.8, yüzde 10.2, yüzde 14.8, yüzde 21.6, yüzde 47.7 şeklinde. ABD de benzer bir gelir dağıltmına sahip. Türkiye'nin Gini endeksi 41.5, ABD'ninkı ise 40.8 düze- yinde. Türkiye'de en yüksek gelirli yüz- de 10 ile en düşük gelirli yüzde 10 ara- sındaki gelir farkı ise 14 kaü buluyor. Türkiye Afrika'nın gerisinde Adaletli gehr dağılımında Türkiye'yi ge- ride bırakan ülkeler içinde gelişmiş ülke- ler dışında Cezayir, Bangladeş, Bulgaris- tan, Burundi, Kamboçya, Çin, Fildişi Sa- hilleri, Mısır, Etiyopya, Gana, Gine, Hin- distan, Endonezya, Jamaıka, Ürdün, Ka- zakistan, Kırgızistan, Laos, Moğolistan, Fas, Mozambik, Nepal, Pakıstan, Roman- ya, Ruanda, Tanzanya, Vietnam gibi çok sayıda düşük gelirli ülke de var. DLTNYA E K O N O M Î S t N E B A K I Ş / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA.rgin@ergin.demon.co.uk Kasım 1999'dan bu yana, Seattte, Da- vos, Washington, Bankok. Eylül başın- da Avustralya, Melboum. Kısacası, ne- rede bir uluslararası toplantı yapılsa ora- da, kitleler sokaklarda. öfke ve isyan ru- hu güçleniyor. Hava değişti! Giderek da- ha geniş kitleler, önce küreselleşmeye karşı seslerini yükselttiler, sonra bu ses htzla antikapitalist bir renk kazanmaya baş- ladı. Bu öfke ve isyan yarın Prag sokak- larını dolduracak. Eyiemler korkutuyor 1980'lerde ve 90'iarda dünya halklan- nın üzerinden buldozer gibi ve hiç gözle- rini kırpmadan geçen güçlerin öz güve- niyse hızia dağıltyor. Kapitalist toplumun en temel özelliklerinden bırini, sınrf sava- şımını, arttiemperyalıst direnışı tekraranım- sayan, küreselleşmenin öznesi dev şirket- lerie, küreselleşmenin düzenleyıcısi ulus- lararası kuruluşlann yönetim kurullan, "in- san haklannı, çevreyi ve işçi haklan- nı" korumak üzere inisiyatifler açıklama- ya başladılar. Dün burunlanndan kıl aldır- mayanlar ("Alternatif yok!"), bugün dert anlatmak için sivil toplum örgütleriyle, sendikalarla ortaktoplantılar düzenleme- ye çalışıyorlar (The Economist. 23/09). Birteşmiş Milletler, dev şırketlerle ışbir- liği içinde, insan haklannı ve çevreyi ko- rumak için bir Global Compact'ı açıkla- dı. BM'nin hiçbir yaptınm gücü olmadığı için, uluslararası şirketlere şirin gözük- mek için seve seve bu belgeyi imzalıyor- lar. IMF ve Dünya Bankası, yönelimle- nni salt büyüme hedeflerini aşacak bir şekilde yeniden gözden geçirmeye baş- ladıklarını açıklıyor (Drift at the Worid Bank: VVashington Post, 24/09). OECD1970'lerden kalma Çokuiusiu Şir- ketier Davranış Kılavuzunu raftan indir- di, herturlü kuralı ve denetim olanağını nef- retle karşılayan şirketlerin moralini bozdu. Nike, işçileri arasında bir anket yaptı ve şu hayret verici gerçeği keşfetti: "Işçiler daha iyi sağlık hizmeti ve eğitim isti- yoriar." Bu tarbşmalar, bu yıl Amerikan Mer- kez Bankası'nın saygın ekonomistlerie yaptığı yaz toplantısının gündeminde de ön sıralardaymış (The Nation, 2/10/00). Meribourn'da da aynı sahne Eylülde, Prag yaklaşırken bu korku gi- derek yoğunlaştı. 11-13 Eylül'de Melbo- um'da Dünya Ekonomik Fonımu var- dı. IMF, Dünya Bankası gibi uluslarara- sı kuruluşlar, çokuiusiu şirketlerin temsil- cileri, küreselleşmeyi tartışmak için top- landılar. Son aylarda gelenek haline gel- diği gibi, dışarıda 15-20.000 kişilik bir pro- testocu grubu polisle çatışırken içerde, Goldman Sachs'ın Başkan Yardımcısı Yarın Prag... Pragyald3ştıkça,ey1eminanti<aprtaistiçeriğte Kenneth Curtis. küreselleşme sürecine ilışkın şöyle dıyordu: "Bugün yaşanan devrim 1890-1920 dönemindeki dev- rim kadar büyüktür... 1990'larda çö- züm piyasadır demek işi basrte indir- gemekti. Gündeme alınması gereken sorunlar çok daha geniş kapsamlıdır." Avustralya Başbakanı da toplantıda yaptğı konuşmada, IMF "reformlan" üze- rine "Ekonomik reformlann amacı in- san içerikltdir, insarun mırbuluğu ve ge- Hşmesiyte ilgilidir. Reformlar halka bun- lan sağlamıyorsa uygulamaya değ- mez" dedi ve ekledi: "Uyum sağlamayı koiaylaştıracaktedbirter alınmazsa kü- reselleşmenin geleceği tehlikeye gi- rer." Uluslararası danışmanlık şirketi Art- hur Andersonun yönetim kurulu başka- nı Vemon Ellis ise daha kötümserdi: "KüreseHeşmeye karşı tepkilerin için- den derin sorunlar çıkabilir, hatta sa- vaşlar patJak verebilir..." "Kimi gerek- li düzeltmeler yapılmazsa muazzam bir karşı tepki oluşacaktr. Çünkü libe- ral piyasa ekonomistnin güçleri gelir da- ğılımında, sağlık ve eğitim hizmetleri- nin kullanımında eşrtsizlikteri derinleş- tiriyor..." "Ülketer arasındaki farklar de- rinleştikçe derin sorunlarta, belki de savaşlaria karşılaşacağız." (Aktaran WSWS, 16/09) Aynı günlerde Financial Tımes bir yo- rumda (11/09), kapitalizmin popülarite- sini kaybetmekteolduğuna dikkati çeki- yordu; "Bat'nın siyasi gündeminde şirketteri eieştiımek yakın zamana kadar maninal bir konuydu. Ama ar- tk hava değişti'' dedikten birkaç parag- raf sonra ABD ekonomisryle ilgili olarak, "Eğer, piyasa karşrtı duygular, eko- nomik büyüme sırasında bu kadar güçlüyse, gidişat tersine döndüğün- de, küreselleşme aksadığında, işsiz- lik artbğında ne olacak" diye soruyor- du. FT'nin aktardığına göre, serbest pi- yasa vaat ettiklerini verememiş ve "yük- selen refah dalgası tüm kayıklan de- ğil yalnızca yatlan kaldınmıştT. Antikapitalist tepki ürküttü Prag yaklaştıkça küreselleşmeye kar- şrt tepkilere, özellikle de bunlann antika- pitalist içenğıne ilişkın endişeler yoğun- laştı. Antikapitalizm konusunda en de- neyimli dergi şüphesiz, 1850'lerden beri yayımlanan The Economist. Bu hafta The Economist antikapitalist tepkilere bir başyazı, üç sayfalık da geniş bir özel bö- lüm ayırdı. Kapak da bu konu üzeriney- di. Dergi, küreselleşmeye karşı tepkilerin antikapitalist özelliğini hemen saptıyor, buradan hareketle, protestoculann en az iki konuda haklı olduğunu kabul ediyor- du: "Bimcisi, günümüzün en önemfi so- runu üçüncü dünyadaki yoksulluktur. Ikincisi: Küreselleşme geri çevrilebi- lir. Küreselleşme karşrtı hareketi ve onu destekleyen kamuoyunun duygu- lannı bu kadar tehlikeli yapan işte bu iki konuda haklı olmalandır." Artan yok- sulluğu salt III. Dünya'ya ait bir sorun- muş gibi sunmak ise yine derginin sık sık başvurduğu saptırmalardan biriydi. Bir ironi üzerine Son yıllarda, sıkça rastladığım ironi yük- lü bir ifade bir kez daha karşıma çıktı bu hafta: "Bugün sosyalizmden yalnızca kapitalistler korkuyor. Sosyalistlerin büyük bir kısmı ise kapitalizmin ebe- di olduğuna ikna olmuş durumdalar" (Monthly Revievv, Eylül 2000). Gerçek- ten de sol (sosyal demokratlar da dahil) açısından, bir süredir, tarihin rüzgân ke- silmiş gibiydi. özgürlük gemisi, erimiş katran yapışkanlığındaki ideolojik bir ka- ra parçasının açıklannda öylesine salla- nıyordu. Buradan, "Nediberalizmin si- ren şarkılan geliyordu: Küreselleşme, geri çevrilemez, engellenemez, her- kes için en iyi ve mümkün gelecek bu- dur"; "Kapitalizm aşılıyor, bilgi çağı başladı..." Bu şarkılann tılsımına kapı- lanlar, kısa sürede gidip bu katrana sap- landılar. Orada, önce, daha hakça, demok- ratık (eşıtlikçı, özgür, sömürüsüz) bir dün- yanın kurulabileceğine ilişkin umutlannı, sonra da hızla hafızalannı yitirdıler. Tam sol, kapitalizmin doğasına ve tarihine ilişkin hafızasını kaybederken, var olarnn değiştrilemezliğine inanmaya baş- larken bizzat kapitalizmin içinden kimi sesler yükseliyor. Milyarder yatırımcı Sorostan başlayarak I. Clinton yönetiminin çalışma bakanı Robert Reich, Dünya Bankası'nın eski baş ekonomıstı Stil- gizt, Morgan Stanley Dean Wrtter'ın baş ekonomisti Stephen Roach, That- cer'in eski danışmanlanndan, London School Economics'ten Prof. John Gray gibi birçok "saygın " ekonomist, küresel- leşmenin demokrasiyi, hatta kapitalizmi tehdit eden yıkıcı süreçlerine dikkati çekiyorlar, serbest piyasa dogmatizmine, IMF pdrtikalannın kronik başansızJığtna kar- şı uyanyorlardı. 19. yüzyılın sonunda yaşanan bir ön- ceki küreselleşme sürecinin sonuçlannı da hatırtatan kapitalizmin bu "organik ay- dınlan", adeta sosyalizmin tekrar geri gelmesinden korkmaya başlamışlardı. Şimdi, onlann korkuyla bekledikleri hava değişikliğı gerçekleşti, korktuklan kitlesel hareketler başladı. Peki ya sol? O da bu yeni dönemin özelliklerini, artan sayıda sen- dikanın küreselleşme karşıtı eylemleri desteklemeye başlamasının anlamını kav- rayabilecek, getirdiği olanaklan değer- lendirebilecek mi? www. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Küresel Yurttaş, Ulus , Türkiye küreselleşiyor. Hem de tam anlamıyla. Ba- kınız nasıl? Bizde "dilekçe" önemlidir. Dilekçe hak- kı, belki de öbür haklardan önce tüm anayasalanmı- za girmiştir. Eskiden dilekçelere damga pulu yapış- tınlırdı; sonralan kaldınldı; dilekçe vennek kolaylaş- tınldı. Diğer özgüıiükler kısılırken dilekçe özgürlüğü genişletildi, yaygınlaştnldı. Verilen dilekçelerin pek ço- ğundan hiçbir sonuç alınmasa da dilekçe hakkına halk sıkı sıkıya sanldı. O kadar ki Uğur Mumcu'nun de- yimiyle bir pulsuz dilekçe, özgürluklenmizin tek da- yanağı oldu. Geçen günlerde bir kamu görevlisi, IMF Türkiye Ma- sası Şefi Cottarelli'ye bir şikâyet dilekçesi verdi. Cot- tarelli'ye bir çalışanın dilekçe vermesi kayda alınma- lıdır; tarihsel öneme sahiptir. Neden mi? Bu dilekçe, Türkiye'nin küreselleştiğinin gerçek bir kanıtıdır. Bundan daha büyük kanrt bulunamaz. Dü- şünün ki, bir yurttaşımız, yöneticisine ya da yöneti- cilerine başvumnuyor. Onlan bir yana bırakryor. Son- ra, Millet Meclisi'nin anlı şanlı bir Dilekçe Komisyo- nu var, oraya da başvurmuyor. Sonra, hükümetine de. Bu ülkede onun dileğine yanıt verecek yönetici- ler bulunamıyor; daha doğrusu bulamayacağını bili- yor. Ya diğer başvuru noktalan? Yurttaşın sorunlan- na çözüm arayacak ve başvuracağı bir meslek ör- gütü yok. Sendikası yok; varsa bile, ondan da umu- dunu kesmiş. Başvuracağı siyasal partisi de yok; partisi duyarsızlaşmış. Yurttaşın sığınacağı yer kal- mamış; imama da gitmiyor, doktora da. Cottarelli'ye başvuruyor. Türkiye küreselleşiyor. • • • Bu işin yan-gülmece tarafı. Gelelim konunun özü- ne. Önce bir alıntı yapalım. Geçenlerde Taha Akyol Milliyet'teki yazısında (Yeni Milliyetçilik, 8 Eylül Cu- ma) "Gerçekten, hiçbir ideolojinin 'dünkü metinle- ri'nde bugünkü 'küreselleşme' öngörülmemiştir" di- yor. Bu tümcenin hemen önünde bir MHP bildirisin- den alıntı var. Şöyle: "Ziya Gökalp 'halka doğru' de- mişti. Buna birkavram daha ekliyoruz. 'Halkyukan- ya dogru' diyoruz. Bunun yolu demokrasidir, dışa açık ekonomik gelişmedir." Önce, küreselleşmenin eski metınlerde öngörulme- diği görüşünün dogruluk derecesı tartışma götürür. Kapitalizmin dünyaya yayılmasının, bu üretim biçi- minin niteliği gereği kaçınılmazlığı; kapitalizmin bir dün- ya küreselleşme tartışmalanndan çok önce sosya- list düşüncede oldukça yaygın olarak vardır. Sol dü- şünce ile ilgili olmamakla birlikte küreselleşme konu- sunda yorum yapan pek çok iktisatçı, ana başvuru kaynağı olarak K. Marks ve F. Engels'in kaieme al- dığı 1848 tarihli Komünist Parti Manifestosu'nu alı- yor. Manifesto'nun, feodalizmden kapitalizme geçiş ve kapitalizmin dünya pazan yaratması, nedenleri ve sonuçlanyla ele almıyor. Ozellikle, Manifesto'da yer alan "Burjuvazi, üretim araçlannda ve onunla üretim ilişkilerinde ve bunlarla bütün sosyal ilişkilerde sü- rekliolarakdevrimyapmazsa varolamaz"tümcesi bu- nun kanrtı olarak almıyor. Üretim araçlannı yenileme teknolojiyie olur, değişimin itici gücü yeni üretim teknolojisidir. Manifesto devam ediyor "Burjuvazi, üre- tim arçlannın hızla geliştirilmesi ve iletişim araçlan- nın kullanımında sağlanan çok büyük kolaylıklaria, en barbarolanlar da dahil, tüm uluslan uygahığa katar". Bu ve benzeri tümcelerle, Manifesto'dan çok daha geniş alıntılar yaparak küreselleşmeyi yorumlayan- lar hiç de katıksız bir Marksistler değıldir; ömeğın ABD Stanford Üniversitesi'nden Nathan Rosenberg'dir (Exploring the Black Box, Cambridge University Press, 1994, s. 89-90). Sonra, bu bağlamda halkçılık yorumuna da de- ğinilmelidir. Halkçılığın Gökalp çizgisinde yorumlan- ması doğrudur. Ancak halkı yukan çekmenin iki ara- cı, demokrasi ve ekonomide dışa açılma, yeterii de- ğildir. Burada çok önemli bir öge eksiktir Bireyin ya- ratıcı yeteneklennı gelıştırmek ve bunu toplumsal olarak yapmak. Aslında Gökalp'ın halkçılık anlayışı tarihsel kökeniyle sosyalizmin bir kolu ya da uzantı- sıdır; türevidir. Şimdilerin sağcı, çoğu kez yan faşist, Avrupa halk partileriyle bir ilgisi yoktur. Gelgelelim, Gökalp'ın halka doğru görüşünün uy- gulamaya konülduğu dönem, eğitimin biıiiği ilkesi- nin yaşama geçirildiği ve buna bağlı olarak parasız yatılı ögrenim uygulamasıyla, halk çocuklannın top- lumsal, ekonomik ve kültürel yapı içinde dikey yük- selmesinin yollannın açıldığı dönemdir. Ancak bu yöntemle, çocuklann ve gençlerin yaratıcı yetenek- leri geliştirilebilirdi. Laiklik bunun temelidir. Cumhu- riyet ile ekonomik ve toplumsal gelişmenin ana itici gücü yapılan, daha sonra Köy Enstttüleri ve Halkev- leri ile genişletilen bu anlayış, üzülerek belirtilmeli ki, 1950'lerden başlayarak, adım adım terk edildi. Gü- nümüzde de iyice yok edildi. Türkiye eğitim düzeni, çocuk sahibi ailenin parasal durumuna göre sınıflan- dı, kesitlere aynldr, bir bölümüyle çöktü; bağnazlaş- tı ve de kastlaşt. Böylelikle sınrfsal geçişler sınırlan- dı. Bu olgunun uzun dönemde ekonomik toplumsal değişimi olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmazdır. E^ger küreselleşme gerçekten isteniyorsa bunun ön- koşulu, beyin gücüyie üretimi olabildiğince yaygın- laştırmak ve toplumsallaştırmaktır. Bu da ulusal bir yenilik programıyla olur. Bunu yapamazsanız, yurt- taşlannız, beyne dayalı üretimlerryte degil, dilekçe- leriyle küreselleşir. e-posta: yakup@metu.edu.tr Tihk^MikiigikAmerika ANKARA (AA)-Ya- şam tarzı, tüketim alış- kanlıklan, televizyon ve sinema sektöründeki tar- tışılmaz hâkimiyeti bir yana, ABD'nin, Türki- ye'deki ekonomik yatı- nmlan da oldukça önem- lı düzeyde bulunuyor. Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarhğı verilerin- den yapılan derlemeye göre Türkiye yabancı sermaye toplamı 151.6 trilyon lira olan 318 ABD firması faaliyet gösteri- yor. Ithalatın yüzde 7.8'i ABD'den yapıhrken ih- racatın yüzde 11.2'si bu ülkeye gerçekleştirih'yor. Türkiye'de bu yıl hazıran sonu itibanyla giriş izni verilen toplam 26 milyar 754.7 milyon dolarlık yabancı sermayenin 3 milyar 41.2 milyon do- larını ABD sermayesi oluşturuyor. ABD, Tür- kiye'ye giriş izni veri- len yabancı sermaye için- de, 5.3 milyar dolarlık pay alan Fransa, 3.5 mil- yar dolarlık pay alan Al- manya'dan sonra üçün- cü sırada bulunuyor. .com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle