Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 EYLUL 2000 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
O
nce tüzük kurultayı
idi, sonradan mer-
kez yönetim kuru-
lunda yaşanan gü-
ven bunahmı nede-
nıyle seçimli tüzük
kurultayı yapılması karan almdı ve
CHP bir kez daha kurultaylar partisi
nitelemesine uygunluğunu sürdür-
mekte bir sakınca görmedi.
Mustafa KemaJın kurduğu, Türk
siyasal yaşamında çok önemli sorum-
luluklar yüklenmiş, devlet ile özdeş-
leşmiş, yöneticüerinın bağnazlığı so-
nucu ilk kez parlamento dışında kal-
mış CHP, çağı yakalamak, sessiz ve
umutsuz milyonlann yeniden umudu
olabılmek için, kendini yenilemek zo-
runluluğunu duyuyor. Bu olumlu bir
not ama, 2001 yılında yenilenecek se-
çımlerin erkene alınması, partinin es-
kı hastalıgı olan Bizans oyunlannı ser-
gilemek tutkusundan da vazgeçmedi-
ğini gösteriyor. Oysa halk "Nerede
CHP?" diyor. CHP'nin tam atılım ya-
pacağı, gûven duyulan bir dönemi ya-
şıyor, ülkemiz.
Türk siyasetinin temel sorunu. ûre-
temeyen yöneticflerin ülkeyi yönetme-
ye aday olmalanndan kaynaklanıyor.
CHP de bu nitelemeden kendini kur-
tarabilmiş değil. Ülkenin sorunlannı
irdeleyen, uygulamaya hazır çözüm
önerileri ortaya koyan yönetici adayı
kavraını henüz belirginleşmemiş. Yö-
netimde bulunanlar ve yönetime aday
olanlar hangi sosyoekonomik kurgu ile,
hangi kurumsal yaklaşımlar ve hangi
1
CHP'nin Kurultayı...
kadrolarla çözüm üretecekleri sorula-
nru yanıtsız bırakmaktadırlar.
Türkiye'nin bugün geleceğe güven
vermeyen sryasalortamında CHP, sos-
yal demokrat bir kimlik kazanmak,
büyümek ve kadrolaşmak zorunda-
dır Tüzük değişikliği, partinin kendi-
ni sorgulaması ve yeni bir kalıba dök-
mesi için olumlu bir başlangıç olabi-
lir.
CHP bu konuda birbiriyle çok cid-
di çelişkileri olan iki ayn tüzük tasa-
nsı hazırlamıştır. Birinci taslağın 40.
maddesi ile CHP, kendini tepeden in-
meci bir yönetim anlayışından anndır-
mak istemiştir. Oysa hazırlanan ikin-
ci tasanda bunun tam karşıtı bir tas-
lak hazırlanmış ve III-D-7 maddesi-
ne göre üst birimlerin alt birimleri gö-
revden alma yetkisi kabul edildiği gi-
bi III-D-9 maddesine göre görevden
alınan yöneticileri yeniden seçen il, il-
çe delegelerinin bile görevden alın-
ması ve yerlerine yenilerinin seçilme-
si öngörülmüştür. Delegenin görev-
den alınması bugüne değin duyulma-
dık antidemokratik bir uygulamadır.
Bir CHP'li yönetimin bunu nasıl dü-
şünebildigini anlamak son derece zor-
dur. Parti içi demokrasiyi gerçekleş-
tirmek istiyorsak bu tepeden inmeci
tutumlan terk etmek zorundayız. Tü-
Engİn UNSAL Hukukçu, Eski MUletvekili
zük tasanlan, eğitim çalışmalanna zelkişilerin parti üyeliği konusunda, ne
ağırlık vererek üyelerin bilinçlenme-
sini hızlandırmak istiyor, bu çalışma-
lara katılmayanların seçme-seçilme
hakkını kaldinyor, parti meclisini 40
kişiye indirgeyerek hızlı ve sağlıklı
karar alma olanağını yaratmak istiyor
ve en önemlisi VI-A-I maddesi ile son
tasan, önseçimlerin seçim çevresinde-
ki bütün üyelerin katılunı ile yapıl-
masıru öngörüyor. Bu öneri mutlaka
gerçekleştirilmeli ve delege ağalıgı
kavramı sona erdirilmeli, parti üyele-
ri kendini ve partiyi temsil edecek
kimselerin seçiminde söz sahibi ol-
malıdır. Önseçimlerin katılımcı bir
demokrasi anlayışı ile tüm üyelerce ya-
pılmasının, partinin kamuoyuna sun-
duğu vitrini kesinlikle daha nitelikli ve
doyurucu yapacağından kimse kuşku
duymamalıdır.
Tasanlar yeni bir yaklaşunla genel
başkan ve parti meclisi üyelerinin, ba-
şansızlık durumunda görevlerinden
aynlmalannı öngörüyor. Batı demok-
rasilerinin yazıh olmayan bu kuralını
ülkemizde yaşama geçirmek çağı çok-
tan gelmiştir ama, bunun ölçütünü iyi
koymak gerekir. Başansızlığın tanımı
iyi yapılmalıdır, yoksa uygulamada
çok ciddi kargaşalar çıkabilir. Hazır-
lanmış olan her iki tasanda da ne tü-
sivil toplum örgütlerinin parti ile ya-
pısal ilişkiler içinde olması ve ne de
parti üyelerinin ve üyeliğin emek ağır-
lıklı bir sosyal demokrat görünüm ka-
zanması için hiçbir yeniliğin öngörül-
memesi ve çalışmanın yapılmamış ol-
ması gerçekten kaygı vericidir. CHP,
sıradan öbür partilerden farklı olmak
zorundadır. CHP, orta ve alt gelir gru-
bundaki insanlarla çok yakın ilişkiler
kurmak, sivil toplum örgütlerine ya-
pısı içinde yer vermek, karar orgarila-
nna bunlann temsilcilerini taşımak
zorundadır. Türk sendikalan bugün-
lerde siyasallaşma modelini çok cid-
di olarak tarnşmaktadır. OLEYİS Sen-
dikası'nın 1 1-16 Eylül tarihleriarasın-
da Ören'de (Burhaniye) yaphğı gerüs-
letilmiş sendika temsilcileri toplantı-
sında bu yolda karar alması, çok yü-
rekli ve önemli bir adımdır. CHP'nin
bu gelişmeyi kesinlikle değerlendirme-
si gerekır. Bugüne kadar bir işçi bü-
rosu kuramamış, üye profilini emek-
çilerden ve onların yandaşlanndan
oluşturamamış bir siyasal partinin ken-
dini nasıl sosyal demokrat sayacağı-
nı anlamak olası değildir.
Ülkemizde küreselleşme ülküsüne
kendini adamış yerli ve yabancı ser-
maye sahipleri ve yandaşlan, Türki-
ye'de bir sol partinin parlamentoda
temsilini ve halkının çıkarlarını ödün-
süz savunmasını içlerine sindiremeye-
bilir ve bunu önlemek için sinsı çalış-
malar yapabilirler. Bunun en kolay
yolu, çözüm üretemeyen bugünkü par-
lamentonun yeni bir seçime gitmesi du-
rumunda kendini yenilemiş bir
CHP'nin birinci parti olmasının önü-
nü kesmektir. CHP'nin sol kulvarda
koşmasını önlemek, sosyal demokrat
özünü boşaltmak, partiyi bir arkadaş
grubu, mezhepçilik, bölgecilik anla-
yışma tutsak etmek, CHP için besle-
nen umutlan bitirir.
CHP tabulan yıkmak, bazı dar ka-
lıplann dışına çıkmak, kişileri değil il-
keleri öne çıkarmak zorundadır. CHP
bunu sosyal demokrasi adına, kendi
onurlu geçmişi adına ve geçmişte sü-
rekli üstlendiği öncülük adına yapmak
zorundadır. CHP kişilerin adına tutsak
olmamah, kişilerin siyasal başarısı
için bir adak olarak sunulmamalıdır.
Kişiler gider ama, ilkeler ve kadrolar
kalır. CHP, ilkeleri ve kadrolan araba-
nın önüne koşmalıdır, ardına değil!
Bunlar yapılmazsa korkanm bir gün
gelir bazılan, "Keşke 9 Eylül 1992 ta-
rihinde CHP'nm 25. kurultayını yap-
masaydık ve partiyi yeniden açmasay-
(bk" diyebilir. Biz, akıllı kararlann
alınacağı ve sağduyunun egemen ola-
cağı 30 Eylül kurultayından sonra
CHP'nin daha uzun yıllar Türkiyeyi
aydınlatacağına inanıyoruz, halkımız
da yurdumuzun her yerinde bunu bek-
liyor.
ARADABİR
CENGİZ ALATLJ Y. Müh. Mimar
Baü'da Dbısel Eğfflm
Tavuk, altına konan ördek yumur-
tasından çıkan civciv suya dalınca
şaşkınlaşır. Politikacılar tavuk değil
ki. Onlar 1946 seçimlerinden beri oy
uğruna ödün vererek laik curnhuri-
yet karşıtı dördüncü kuşağı eğitir-
ken "Bu irtica da nereden çıktı"
diye yalnızca şaşkın tavuk rolünde
oynuyorlar.
Din adamlığı mesleğe, din eğiti-
mi örgün eğitime, din politikaya,
politika köşe dönme aracına dönüş-
türüldü. 1923-1946 arası dönemin
23 yıllık kazanımı 1950-1973 arası
23 yıllık dönemde yok edildi ve 1973
seçimlerinde laikcumhuriyet karştt-
lan iktidara ortak kılındı. Cumhur-
başkanı Sayın Ahmet Necdet Se-
zer, "Ben politikacı değilim" der-
ken butılan anlatmak istemiş olsa
gerek...
Aralarına kabul edilmek için po-
litikacılann, onurumuz pahasına yal-
var yakar olduğu Batı'da din eğiti-
mi, örgün öğretim kapsamında de-
ğildir, din adamının (özellikle tek tür
bir din adamının) ücretini devlet
ödemez, imar kanunlan, imarplan-
tennda yalnızca tek bir tür dinsel
yapı için yer aynlmasını öngörmez
ve vatandaşın taşınmaz mülkiyet
hakkı, ilgilı olmadığı tek tür bir din-
sel yapı için elinden zoria alınmaz
(3194 Sa. İmar Kanunu m. 18,19,
ANAP çoğunluğunda yürüriüğe ko-
nuldu).
Kanun hükmünde karamame ile,
olmadı kanun ile, laik cumhuriyet
karşrtlan kamu görevlerinden uzak-
laştınlarak önlem alınacakmış. Aca-
ba, görevlerinden uzaklaştınlacak
birkaç yüz kamu görevlisinin yeri-
ni, örgün din öğretimi kökenli bir-
kaç bin kaymakam, hâkim, savcı,
hekim ve teknik eleman almaya-
cak, bunlar dinci sermayenin şem-
siyesi altında ışlevlerini sürdüreme-
yecekler, beceremezlerse hiç ol-
mazsa politikacılann arasına katı-
lıp çok daha tehlikeli olmayacaklar
mı?
Demokrat Parti, büyük çogarT-*
lukla hükümet oldu. Ancak, Ata-
türk dönemi öğretim kurumlannda
yetişmiş kamu görevlilerinin direni-
şi karşısında hiç iktidar olamadı.
Silahlı Kuvvetler'in örgün din öğre-
timi kökenlileri harp okullanna niçin
kabul etmediği çok iyi anlaşılıyor.
Yaygın öğrenime başlama yaşı
en az 16 olarak belirlenmedikçe;
din eğitimi, örgün öğretim kapsa-
mından çıkanlmadıkça önlem alın-
mış olamaz. Yasal düzenleme ya-
pıldıktan sonra da kesin sonuç için
en az 23 yıl gerekli. Unutulmasın:
Musluklar açık unutulursa evi su
basar.
Azgınlaşan Şeriatçılık.
Adnan HUNCA Sanayici
Ş
eriatçı azgınlığı, siyasete
hırsla yönelmişliğini her
gün biraz daha arttırarak
sürdürüyor. Bu nedenle
usanmadan bu konu üs-
tünde durmak gerek. Şe-
riat, Islamın köklü dinsel kavramı-
dır. Sözcük anlamına bakacak olur-
sak Islamdan önce "Sulama yerine
giden yol" anlamına geliyordu. Is-
lamla beraber "Tann yolunu beiir-
ten" bir terim olarak kullamhnaya
başlanmıştır. Islamda aynca şeriat,
yaşamm belirlenen yolu, yani İs-
lam dinindeki kural ve yargılan ifa-
de eder. Islam bilginleri şeriatı, pey-
gamberin emrettiği hükümler top-
lamı olarak tammlamışlardır. Kısa-
cası şeriat, Islam dininin inanç, ah-
lak ve eylem biçimini gösterir.
Müslümanların büyük bir çoğun-
luğu din ve şeriatın aynı şey oldu-
ğunu ifade etmektedirler. Fakat din
ve şeriat ayru şey değildir.
Şeriatçılann dayatmak istedikle-
ri, Islam diniyle kesin olarak bağ-
daşmaz. Örneğin, kadının saç teli-
ni göstermemesi için Kuran'ın hiç-
bir ayetinde emir yoktur. Aynca sa-
kal uzatılması, Islamdan çok önce-
leri, Isa'dan önce 1400'de yaşamış
olan Asurlularda ilk kez görülmek-
tedir.
Şunu hiç aklırruzdan çıkarmama-
mız gerekir: Müslümanlık o kadar
zor bir şey değildir. Islam yani din,
bir vicdan ve ahlak (etik) sorunudur.
Kuran kitabı da bir matematik ve ge-
ometri kitabı değildir.
Kuran'ın birçok ayetinde köle iüş-
kilerinden sık sık söz edilmektedir.
Şeriat, kısacık bir deyimle, "köle-
Kk hukukudur" diyebiliriz. tslam.
esasında fetih, ganimet ve bir yağ-
ma düzenidir.
Şeriatın bir hukuk sistemi oldu-
ğu din bilginleri tarafından ifade
edilmektedir. Bu nasıl bir hukuk
sistemiyse içinde kölelik var, cari-
ye var, yani köle kadın var. Kulluk
"yahm. Tamt'ya karşı ohnası gere-
kirken, insanın insana köleliği var.
Doğal olarak îslamın çıktığı bölge-
de feodal bir yapı ve dolayısıyla kö-
leci ilişkiler de var. Efendi ve köle
ilişkileriyle beraber bu toplumun
bir ekonomisi ve bu ekonomiyi ya-
sallaştıran, düzenleyen hükümler
var. Peygamberin ve ondan sonra
gelen halifelerin iktidarlanrun mut-
lak ve sınırsız olduğu görülmekte-
dir. Bu otorite, Tann tarafından ken-
disine verildiğinden smırlanamaz,
dokunulamaz bir durumdadır. Din-
de, insanlar üzerinde kurulan sınır-
sız bir feodal ve dolayısıyla köleci
baskı vardır.
Efendi-köle ilişkilerinde, köle-
nin bir hukuksal statüsü yoktur. Kö-
le sıkı sıkıya efendisine bağımhdır.
Bırakalım bagımhlığı, biyolojik ola-
rak insan, Islamda alımp satılan bir
maldır. Efendi kölesini isterse kır-
baçlar, isterse öldürür, isterse yatı-
np boynundan keser, isterse satar ya
da kiraya verir. îşte deminden beri
kendisinden bahsettiğimiz şeriat,
bu ilişkileri düzenler. Yani efendi-
köle ilişkilerini yasallaştınr. Ayn-
ca köle alınıp satılabilirken, kendi-
si zengin olduğu zaman mal mülk
edinemez. Islamda köle ile efendi-
yi aynı statüde görmek, Tann ile
putlan bir tutmak gibidir.
Cariye ile seks yapmak için^na^
sîööp olmakyeterlidîr.Nikâhalüzûm*
yoktur. Cariye, isteyerek yapabilir
bunu, ama bu tslamda günah değil-
dir. Bir kez daha belirtelim. Şeriat,
bir kölelik hukukudur. Islamda in-
sanların el ve ayaklannm çapraz
kesilmesi emredilmektedir. Bu emir
peygamber tarafından Maide suresi
33. ayete yerleştirilmiştir.
700-800 yıldır hangi Islam top-
lumunda akılsal (akli) ve bilimsel
çalışmalann olduğunu görebilir-
siniz? Türkiye'nin başındaki en
büyük tehlike köktendinciliktir.
Bilim çağında gerilik ve ilkelliktir
bu...
Bu ilandaki iki hediyeyi bulun
ı
Arçelik'ten görülmemiş,
sonbahar fırsatı!
Çamaşır ya da kurutma
makirtesi alan herkese,
mikrodalga fınn ve özel
yemek kitabı hediye...
Üstelik, çamaşır makineleri
peşin fıyatına tam
lOtaksitle. Budev
kampanyayı kaçrmayın.
Mikrodalga kolaylığı
yaşayin.
|j6ap jseuj>jeLu
PENCERE
Avrupa Rüyası
"Tünklere ilerde AB'nin birparçası olacaklanyo-
lunda 30 yıldır söz vererek hiç de dürüst bir dav-
ranışta bulunmadığımızı düşünüyonım. Çünkü
gerçek, AB'nin Türidye'yi üye olarak kabul etme
yolunda hiç niyeti olmadığıdır. Türkiye biryandan
yeni köktendincilerin, diğer yandan da bizim tu-
tamayacağımız sözlerin arasına sıkışmış dunım-
dadır. Türkiye 'ye gerçek niyetlerimizi anlatmak da-
ha dürüst bir davranış olurdu."
Yukardaki alıntıyı Metin Aydoğan'ın NPQ der-
gisindeki yazısından aldım. Yazının başlığı "AB,
Tam Üyelik ve Türkiye; Kimler Neler Söyledi?.."
Alıntılanan laflan söyleyen, az buz kişi değil; AB
Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Tom Spencer...
Peki, bu sözler bir gerçeği mi dile getiriyor?..
Yoksa gelişigüzel laflar mı?..
AB'nin genişlemesinden sorumlu komiseri Gün-
ter Verheugen ülkemizde de tanınmış bir kişidir;
Türkiye'nin adaylığa kabulünden iki gün sonra de-
miş ki:
"Türkiye 'nin adaylık sorunu, adaylık için konuş-
tuğumuz öteki ülkelerin dunımundan farklı. Tür-
kiye'nin öteki adaylar gibi AB'ye çabuk alınması
mümkün değil. Aynca Türkiye'nin kesin üyeliği
gelecekteki gelişmelerie belli olacak. Türkiye'nin
adaylık önündeki çok ciddi olan engelleri kaldır-
ması gerekiyor."
•
"Standart and Poors"u ülkemizde bilmeyen
yok!.. Bu kuruluşun sürekli gözetimindeyiz; kimi za-
man kredi notumuzu düşürür, hop oturur hop kal-
kanz; bu firma bile -üstüne vazife değilken- işe ka-
nşmış:
"Türkiye ile AB arasındaki yüksek tansiyona iki
temel konu neden olmaktadır. Bunlardan birinci-
si, 1974'ten bu yana kuzeyi Tünkiye'nin işgali al-
tında bulunan Kıbns'ın geleceği ve Türkiye'de
Kürt azınlığa karşı yürütülen savaşta yapılan insan
haklan ihialleridir. Bunlar nedeniyle Türkiye'nin
2015 yılından önce AB'ye girmesi mümkün gö-
rünmüyor."
Son dönemde ilginç kitaplanyla ilgi çeken Me-
tin Aydoğan, çarpıcı almtılan bir bir sergiledikten
sonra yazıyor:
"Batılılar, Türkiye'nin AB'ye alınmadan denetim
altında tutulmasının kendileri açısından önemini
kavramış durumdadırlar. Gümrük biriiği ile Türki-
ye'denalabileceklerini fazlasıylaalmışlardır. 'Son-
suz bekleyiş'e soktuklan Türkiye'nin direnç gös-
teremez hale gelmesini beklemektedirier."
•
Peki, bizde durum ne?..
Halkın yüzde 70'i Türkiye'nin AB'ye girmesini is-
tiyor.
Bülent Tanla'nın düzenlediği kamuoyu araştır-
masına göre halkımızın yüzde 4.2'si AB'yi destek-
lemiyor; 5.7'si hiç desteklemiyor; 34.8'i destekli-
yor; 33.9'u kuvvetle destekliyor; 21,4'ünün bu ko-
nuda fikri yok...
Peki; ama ankete ne gerek vardı?..
Yoksul ülketerde Avrupa hayaliyle y aşayanlardan
geçilmez. Avrupa ve Amerika rüyası görenler, her
tür tehlikeyi göze alıp buralara kapağı atmaya ça-
lışırlar; bu yolda yaşamlannı yitirenlerin sayısı az de-
SfrrnSifrfe'Bîrsorunirkönuşuyorduk; vardı-
ğımız nokta şu: Adam komşunun oğluyla merci-
meği fınna veren kızını cezalandırmak için zavallı-
yı Fırat Nehri'neatıp boğuyor; ama "AB'yegirmek
istiyor musun" diye sorulduğunda yanrt belli:
- Istiyorum.
•
Biz hepimiz Avrupa rüyasıyla yaşıyoruz da, on-
lar gerçekten bizi istiyortar mı?..
Sanmıyorum.
NOV1TAS TUR1ZM
Sonbahar Kültür Turları
ENDÜLÜS: 29 Eylül - 6 Ekim
Madrid, Sevılla, Cordoba, Granada, Toledo
• PRAG: 2 7 - 3 1 EKİM
Te«: 0212.251 28 08-09 Fato 0212.292 08 78
e-mail: novitas9rxMtas.ccxn.tr
ıji ?nno
Bugün depremin
~ - •• ••
gunu
Profesyonel
gönüllülerimiz hâlâ
depremıedelerin
vanında!
ÇYDD Körfez şubesinin eğitsel
çalışmaları için, Final Dersaneleri
ücretsiz test kitapları sağlamayı
sürdürüyor. Kendilerine candan
teşekkür ediyor. tüm deprem bölgesi
birimlerimizde kullanılmak üzere.
diğer çağdaş dersanelerden de aynı
katkıyı bekliyoruz.
Yardımtannız için
(0212) 292 87 27 - 292 08 01
(Iş gunlen saat 10 00/17 00 arası)
H a y a t a
Röç
RESİM DERSİ VERİLİR
Güzel Sanatlar Fakütteleri adayları veya
hobi amaçlı resim eğitimi almak isteyen öğrenciler
için, özel ya da grup ile ders verilir.
Yılmaz Oemirağ Atölyesi
Tel: (0 216) 325 30 42 (Acıbadem)