Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 EYLÛL 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SA#A
20. YILEVDA 12 EYLUL
Hans Matthöfer, Türkiye 'deki krize Almanya 'nin nasıl çözüm aradığını anlattı
Türkiye'ye ihtiyacımız vardı'• 12 Eylül 1980 tarihinde Federal
Almanya Maliye Bakanı olan Hans
Matthöfer, sendika kökenli bir
sosyal demokrattı. Cumhuriyet'in
sorulannı yanıtlarken, Türkiye'nin
o dönemdeki önemini sık sık
vurguladı.
• Hans Matthöfer, askerlerin
iktidanndan sonra Bonn'da Dışişleri
Bakanlığı ile Başbakanlığın devreye
girdiğini ve kendisinin de 'bu işlere
daha fazla kanşmadığını' söyledi.
OSMANÇLTSAY -6-
iz özellUde Afganistan'a
Sovyet biriflderi girdik-
ten sonra hûkûmetiniz
tarafindan Türkiye'ye yardnn
örgütlemekle görevİendirüdi-
niz. 1980 Şubaü'nda iki kez
Atina ve Ankara'yı ziyaret et-
tiniz. O dönemler bir şeylere
ulaşabiktiniz mi? IMF yöoeti-
aâ Jacques de Larosiere'eyaz-
dığmız 27 Mayıs 1980 tarihM
bir mekhıpta "*the exceptıonal
situatıon of Turkey requıeres
exceptional measures" (Tür-
kiye'nin ıstısnaı durumu, istis-
nai önlemler gerektiriyor) di-
yordunuz. Türkiye'nin o dö-
nemdeki "ıstısnaı durumu"
nasridı? Bir çıkmazsokakta mı
butunuyordu? Buniansizo dö-
nemde nasd değerlendirdiniz?
HANS MATTHÖFER- Bir
kere, şu var: Türkiye, Alman-
ya ıçin çok önemliydi ve çok
ÖDemlidır. O zaman belkı ger-
gın Soguk Savaş havası içinde
bugünkünden daha da önem-
liydi ve ben, Türkiye'ye yar-
dım edilmesi gerektiği kanı-
sındaydım. Türkiye'den canlı,
gehşen ve demokratik bir top-
lum çıkanlması ıçin ben de
yardıma katılmak ısüyordum.
Askerl güç
Böylelikle Türkiye, kendi
açısından, demokratik bir ör-
nek olarak, Sovyetler Birli-
ği'ne, Türk cumhuriyetlerine
etkide bulunabilecekti. 60 mil-
yon Türkçe anlayan Sovyetler
Bırlığı vatandaşı söz konusu-
dur. Btrmcısı, bu.
Ikincisi de şuydu: Türkiye,
dikkate değer askeri gücüyle,
bir saldın halinde, Sovyet si-
lahlı kuvvetlerini meşgul ede-
cekti, bu da bızı rahatlatacak-
u. Başkabirçok nedenden ötü-
rü de Türkiye'ye yardım etmek
istemiştim. TurgutOzaTınbe-
ni ziyaret etmesı, ışıme yaradı.
Özal, o dönemde müsteşardı.
Demirel başbakandı ve onun
bürosunu yönetiyordu. Özal'ın
anlattıklan ikna ediciydi. Ozal,
sanınm, 5 yıl Dünya Banka-
12 Eylül darbesi sırasında Almanya Maliye Bakanı olan Hans Mattböfer'in Türkiyede sıcak ilişküeri vanh, Fotoğrafta, Matthöfer, Ismet Sezgin'k konuşurken görülüyor.
Darbeye, sosyal demokrat destek
Dönemin Almanya Başbakanı HelmutSchmidt, Türkiye'yeyardımın
devam edeceğini darbenin üzerinden 48 saatgeçmeden ilan etmişti
Eylül askeri darbesi dünyada esen
neoliberal yeni rüzgânn eşliğinde,
Ban Avnıpa başkentlerinde büyük
bir olgunlukla karşılandı. Beklenen olmuş-
tu. Gösterilen olgunluk, muhtemelen bura-
dan geliyordu. Washington'un ise zaten özel
bir çaba harcaması gerekmiyordu ve çok
uzaktaydı Elınden memnun olmaktan baş-
ka bir şey gelemiyordu.
12 Eylül yerını restorasyon sürecine bı-
rakmaya başladığında ve Ctaal'ın eli ülkenin
kaderine iyiden iyiye yerleştiğinde, bazı ace-
lecı değerlendirmeler yapıldı ve bu ıktida-
nn saf bir CIA senaryosu olduğu da ileri sü-
rüldü. Ancak bunlar ıddıa aşamasında kal-
dı. Akan zaman, yaşananlann bir Ankara
senaryosu olduğunu ortaya çıkardı.
Federal Almanya, 12 Eylül ile sahneye çı-
kan siyası malzemeyı şaşkınlıkla karşüama-
dı. Bu, basına bir göz atıldığında rahatça
saptanabıliyordu. Alman basuu, Bonn'un,
askerlerin Ankara'daki iktidar oyununa bü-
yük bir olgunlukla yaklaşacağı tabmininde
bulunuyordu.
Özellikle de Almanya'nın Türkiye ekono-
misi üzerindeki etkisine dikkat çeküiyordu.
Dönemin Bonn Büyükelçisi Vahit Halefoğ-
hı, sürekli Alman siyaset sınıfimn her kana-
dından gelen "Asker, bu işe ne zaman dur di-
yecek? Ne bekfiyor" sorulannı ve teşvikle-
rini göğüslemek zorunda kalıyordu.
Cenerallere işaret
Ankara'nın. Bonn'u iyice test ettikten
sonra darbeye sahne olduğunu gösteren işa-
retler az değil. Çünkü Scfamidt hükümeti,
Türkiye'deki yeni oluşuma "ekştirdbir sem-
patiyle", en fazla da "empati" ile, yaklaştı-
ğını hiç gizlemedi. Ankara'nın generalleri,
Baü ittifakının sarsılan temellerini koruma-
ya almıştı. Bonn, olaya böyle bakıyordu. 24
Ocak kararlanna tam destek veren Schmidt
hükümeti ve bu hükümetin Maliye Bakanı,
Hans Matthöfer, generallere de gerekli ışa-
reti vermiş oluyordu.
Washington, Tahran Büyükelçiliği'nin 4
Kasım 1979'da basdıp 52 Amerikalı diplo-
matın rehin alınmasının yarattığı şaşkınlık
ve çaresizlikle yüz yüzeydi. Bonn, 12 Eylül
darbesi olurken Dışişleri Bakanı Gensc-
her'in gjrişimiyle, Iran'daki bu rehinelerin
görüşmelerle kurtanlması için öncü rolü de
oynamakla meşguldü.
Pax Americana, Amerikan Banşı, bu sü-
per güçle birlikte bitiyor, bölgede Federal
Almanya'nın Avnıpa desteğinde oluşturdu-
ğu kendine özgü ağırhğı duyuluyordu.
Iran'daki ".Mollalar rejimi", ABD'ye sırur-
lannı göstermiş oldu.
Iran, o dönemde sosyalist ülkelere yanaş-
maksızın ve anti-Amerikan bir politikayla
alışümış tasnifleri, yanı sistemin "ezberini
bozmuştu". Kapitalıst sistemin dışına çık-
madan, sistemin en güçlü odağıyla bir cep-
heleşmeye gırmış, bu anlamda bir *Mk"e im-
za atabilmişti. Federal Almanya, lran'la, ola-
bildigi kadar, ıyi üışkiler içinde oldu. Yeni
bir hareket alanı buldu.
Türkiye'deki kaos, ki sonraki yülar, özel-
likle 1990'lar bu kaostan çok daha derinle-
mesine ekonomik krizlere sahne olacak, a-
ma yeni bir askeri darbenin kimse sözünü bi-
le etmeyecektir, Batı âleminı tran'dan sonra
Türkiye'yi de kaybetmeye tahammülü ol-
mayan bir telaşın içine sokmuştu. Türki-
ye'deki bir toplumsal kargasa ve iktidar de-
ğişimi, Afganistan, Iran ve Türkiye kuşağı-
nın tümüyle saf değiştirmesi sonucunu ve-
rebiürdi. Bu korku, 12 Eylül'ün meşrutiye-
tini doğurdu. ABD'nin etkisi kısıthydı ve
her geçen gün daha da daralıyordu. Was-
hington'un o dönemdeki durumunu, CIA
ajaru Paul Henze 1994'te açıkça dile getır-
dı: ABD, 12 Eylül'ü tercih etmişti. Ama sa-
dece bir tercihti söz konusu olan. Ekonomik
bir yaptınm gücü yoktu. Afganistan ve özel-
likle de tran'dan sonra süper gücün pek öy-
le eski hah' kalmamıştı.
Ankara'daki yeni iktidar, özellikle Erba-
kan ve Tfirkeş konusunda Batı'nın hassasi-
yetim anlamıştı. Bu iki gerici liderin uzun
hapıslikleri, biraz da Batı desteğinin fıyat
politikasında yatıyordu. Erbakan kısmen, a-
ma Türkeş'e de Tıkirlerimiz iktidarda, biz
içerdeyiz" diye düşündürtecek kadar açık
bir açık yürekli]ikle izlenen baskıcı politika-
lar sürerken bu ısimlerin hapislığe mecbur
bırakılması, Avrupa'ya ciddi bir mesajdı ve
bu mesajı da Avrupa başkentleri, özellikle
de Bonn, kendi kamuoyuna yönelik olarak
kullanıyordu. Basın, uyanlmıştı. Alman-
ya'nnı en etküi gazetesı Frankfurter Allge-
meine Zeitung, 13 Eylül 1980 tarihli man-
şetınde, "Sivi dûzene hemen geçiecek" alt-
başhğıru kullanıyordu ve siyaset sınıfiyla ıyi
Uişkileri sonucu, iyi haber alan kaynaklan-
na dayanarak aynntıh bilgüer veriyordu. Yo-
rumlarda da "KenanEvren'inmakulbir de-
mokrat oiarak tamndığjna" dikkat çekili-
yordu. NATO, darbeden hemen sonra bir de-
ğerlendirme yapmadı. Benzer bir politıkayı
da AT izledi.
Ekonomik çflküntfl
Ama dünya sistemi tarafindan Türkiye'yi
ekonomik çöküntüden kurtarmakla görev-
lendirilen AJmanya'nın, bu işi üstlenen is-
mi Federal Maliye Bakanı Hans Mafthöfer,
önce öfkeh demeçler verdi ve demokrat si-
yasetçilerin gözaltına alınmasını reddettiği-
ni söyledi. Matthöfer, gehşmeleri beklemek
istedigini bildirdi. Yıl içinde iki kez Türki-
ye'ye giden Matthöfer, askerin bu adımı at-
maya mecbur kaldığım, bunu ıstemeden
yapöğını da açıklamalanna ekledi. Amaay-
nı sosyal demokrat pohtikacı, Almanya'nnı
en etküi ve muhafazakâr eğılımli gazetesi
Frankfurter Allgemeine Zeitung'a 12 Ey-
lül'ü iyileştirici bir şok olarak görme umu-
du taşıdığını da söyledi. Gazete ise bu anla-
yışın, hükümetin resmi çekingenliğinin ar-
kasında esas tutummuş gibi durduğunu,
Türkiye için özellikle önemli olduğunu sa-
vunuyordu. Gazete, Almanya'nın Türkiye
için ekonomik ve askeri açıdan önemli bir
müttefik olduğunu hatırlatıyor, Kıbns son-
rasında kesilen Amerikan askeri yardımının
yerini, 1975 ve 1979 anlaşmalanyla Alman
askeri yardımının aldığını da yazıyordu.
Gerek Almanya Başbakanı Helmut
Schmidt, gerekse Dışişleri Bakanı Hans-Di-
etrich Genscher, Ankara'da kım iktidarda
olursa olsun desteklemeye kararlıydılar.
"Seçimemiş generaBeri" destekleyecekler-
di ve bunu açıkça belirtiyoriardı. Nitekim
darbeden 3 gün geçtıkten sonra, Frankfur-
ter Allgemeine Zeitung, 15 Eylül 1980'de
Bonn'un açık desteğini birinci sayfadan du-
yurdu: "Bu arada Federal Almanya ödeme-
debuhmur\«ya buhınmaz, farketmiyor, her
hatükârda Türkhe'nm içjşJerine etkisi ohır.
Çünkü ister istemez ödemelere devam edi-
roesi, generalleri güçtendirir, ödeme yapıl-
niamasnasd onlanzayiflatmak 2Dnmdaka-
bcaksa_"
Hehnut Schmidt, Türkiye'ye yardımnı
devam edeceğini. darbenin üzerinden 48 sa-
at geçmeden ilan etme gereğını duymuştu.
Darbeden 3 gün sonra, hafta başında
Brüksel'de AT, Türkiye ile normal ilişkile-
rin süreceğini bildirdi. Sökyman Demird
ve BökntEcevit'in gözaltüannın 1 ayuk bir
süre sonunda sona ermesi, ama Erbakan ve
Türkeş gibi iki tt
asm sağ" politikacının tu-
tukhıhıklannın devam etmesi, hem Bonn'u,
hem de Brüksel'i önemli bir sıkıntıdan kur-
tanyordu. Böylelikle, Ankara'daki "aşm
sağ" bir ıktidara destek venlmedıği imajı
Batı kamuoyunda daharahatyaratılabi liyor-
du. Schmidt hükümetini, Erbakan ve Türkeş
gerçekten rahatsız ediyordu.
Başlangıçta sol ve sendika çevrelerinden
gelen ıtırazlar, tepkiler oldu, ama bunlar faz-
la cıddiye alınmadı. Sadece dikkate alındı ve
zaman içinde unutuluşa terk edildi. Kamu-
oyu da bu taleplerin çetelesini tutmadı. Sa-
dece SPD milletvekili Khııs Thüsing, aske-
ri yardımın hemen kesilmesini, ekonomik
yardımın da koşullara bağlanmasını istedi.
Ama onun da, diğerleri gibi, kamuoyunda
önemli bir yankısı olmadı.
Batı Almanlar, son yıllarda artan oranda
Türkiye sorumluluğu ve koruyucu meleği
rolünü üstlenmişlerdi. Nitekim Helmut
Schmidt'ın çok yakıru bir gazeteci ve "Die
Zek"ın da başyazan Theo Sommer. darbe
haberlerinin mürekkebi bile kurumadan, 19
Eylül 1980'de, bu çok etküi yayın organının
birinci sayfasından, Federal Ahnanya'nın
Türkiye'nin içişlerine, siyasi ve mali angaj-
maruylamüdahaleettiğınihattrlattı: "Boğa-
ziçi'nde refbrm şansma yaünm vaptyoruz."
Bonn bogluflu doldunıyor
Türkiye, bölgede, Yunanistan-Türkiye-
tran çizgisinde başlayan Alman kuşağııun
en önemli noktasıydı. Bu çizgi, Ahnan-
ya'nın iktısadi ve ticari ağırlığını taşıyan bir
kuşaktı ve tam ortasında en önemli noktada
Ankara bulunuyordu. 12 Eylül'ü destekk-
me görevi, biraz da emrivaki ohnuştu.
ABD'nin bölgede bıraktığı göreli boşluğu
Bonn, bu müdahalesiyle doldurmuş oluyor-
du. 12 Eylül'ün destekçisi bir Avrupa baş-
kenû, Bonn, böylece "düveH muazzama"
içındeki anlamlı ve büyüyen rolünün altuu
çizmış oldu. Süper güç ABD, her geçen gün
yeni darbeler alryor ve bölgesel sorunlar al-
ünda ezüiyordu. SPD ağırhkh bir hükümet
sayesinde, Federal Almanya, Türkiye'nin de
içinde yer aldığı bir bölgede kimin gerçek-
ten ağırlığı olduğunu gösterebildi. Dünya
ölçeğînde sözü geçen bir büyük devlet ola-
rak Federal Almanya. ekonomik ve politik
bu girişimin sorumluluğunu üstlendi. Bu ne-
denle de, Başbakan Hetaıut Schmidt'in, dar-
be haberini alınca, "Türidj'e arükdipsizku-
yu değü" dediğini, büyük sermayenin ayhk
yayın organı "Capital", Ekim 1980 sayısın-
da yazdı. Schmidt'in sadece dönmeyen kre-
düeri ima etmediği ortadaydı.
Federal Almanya sadece Türkiye'nin dış
ticaretinde ve iç ıktisadı yapılanmasında bir
ağırlık sahıbi değüdi. Türkiye'nin dış tica-
retinde en yakın rakibinden 3 kat büyük bir
ciroya sahip olan Almanya, bu eşitsiz ağır-
lığıru Yunanistan ve İran açısından da sür-
dürüyordu. Bölgeye yönelik Alman çıkışı,
bu "Ahnan kuşağı'"na üretım araçlan sat-
mak ve bunlardan tüketim mallan satın al-
mak şekhndeydi. Bu ülkelerdeki ekonomik
yapı, bu üişkiler ağı içinde, "Made in Ger-
many" damgalı yatınm-sermaye-üretim
mallan üzerinden beürleniyordu.
Bu ekonomik ağırlığın siyasi tercümesi,
elbette, Türkiye'deki 12 Eylül rejimine sa-
hip çıkmak oldu.
Aradan 20 yd geçti. O dönemde doğanbe-
bekler, bugünün genç insanlan. Belırsızlık,
sürüyor.
Edip Cansever, "Sonrası kakr" demişti,
genye belkı de "9'dan önceki 10kaldu." Ya-
ni bir tuhaflık. Birde...
Bir de "mendiBnde kan sesJeriyle* soru-
lannayanıtarayanTürkaydını... İ2Eylül'e
Bonn desteğinin geride bıraktığı bir baska
yüz de bu oldu.
İİTTİ
sı'nda çahşmıştı ve çok iyi In-
güizce konuşuyordu. Çok eko-
nomik düşünüyordu, Ameri-
kanca, son derece de Türkçe
dışı düşünüyordu. Onunla çok
iyi anlaştım ve düşündüm: "tş-
te her ildsi debir araya gefiyor;
bu işi Turgut Özal'İa birökte
yaparsm." Sonra da başladı.
Türkiye'ye mali yardım sağ-
lanması şarttı ve ben bu konu-
da çok nettim. Sonra hüküme-
tin beni görevlendirmesinı
sağladım. Bu, Türkiye için de
uygundu, zira Maliye Bakanı,
eğer kabinenin ve başbakanın
desteğini arkasına alırsa, bir-
kaç milyon DM üzennde ken-
di başına tasarruf hakkına sa-
hipti. Daha sonra Amerikalüa-
ra, "Şimdi burada büyük bir
yardnn etkinfiği düzenlemekve
yine hemen burada mali ağır-
hğmj da alarak buna güçlü bir
biçimde kabhnakistiyonız. A-
ma dünya capmda öncü bir roi
üstlenmek de tstemeyiz" de-
dim. "Bu öncühlğü siz Ameri-
kaUar üstienmefcmiz vesizden
ricaediyt)rum,maliyardmiinı-
zı arttmn. Siz ne yaparsanız,
ona uygun bir Alman yann-
mıyb destek vereceğrz."
ABD hesap bllmlyor
ABD'de tam bir kargasa hü-
küm süriiyordu. Carter'ın dış
politika damşmanı Henry
Owen üe görüştüm. Owen ba-
na bir yıl içinde Türkiye için
yapnklanm anlattı. Ben, " H o -
ry,senin bana burada anlatnk-
larmdoğrudeğa. lOO'dendaha
fazia bfr rakamdan söz ediyor-
sun" dedım. O zaman, rakam-
lanndan kuşkulandığun için
çok kızdı. Ama akşam da bana
bir not gönderdi, orada "Dear
Minister, >TMI were right The
100 milion Doflar were spent
last vear" (Sevgili bakan, hak-
hsınız. Geçen yıl 100 milyon
dolar harcandı) diye yazmıştı.
Amerika'nm durumu böyley-
dı. Kendi sayılannı büe bümi-
yorlardı.
OEO>, Japonya ve
Arablstan
Sonra OECD ve Japonya ile
görüştüm. Suudıler de hazır
değüdi. Türkiye'nin onlara
karşı hâlâ bir tür sömürge dev-
leti gibi da\Tandığını ve "Son
ödemelerinizi ne zaman yapb-
mz bakahm" der gibi durdu-
ğunu söylüyorlardı. Ama onlar
da daha sonra biraz yardımda
bulundular. Neyse, oldukçaka-
nşık bir durumdu ama, sonun-
da hedefe ulaştık.
- Sonraaskeri darbe geldL.
- Sonra darbe geldi ve bu,
benim çabalanrmn da sonu de-
mek oldu. Çünkü ben totaliter
askeri bir rejime yardım et-
mem. Ve bunu da Turgut
Özal'a Washington'da bir otel-
de söylediın. Galiba eylül ayıy-
dı, eylülün son haftasında ha-
ni hep Dünya Bankası toplan-
nsı olur, işte ona o zaman bıl-
hassa dıkkatlı bir dılle. "Ta-
mam, bitti" dedim ve sonra bir
şey de olmadı.
-Ancak sizaskeri darbesoo-
rasrada "iyıleştıncı bir şok"
demeçleri verdiniz. Bunlar o
dönemin basınmda da yer akh.
Bugün 20 )il geriye baknğmız-
da, bu yeni iktidar bir işe yara-
dı mı? Türkiye'de "iyileştirici
bir şok" vaşandı mı? Çünkü
izlenen poMka, özellikle deik-
tisat poHdkası, Turgut Özal ve
Demirel pootikasmm bir deva-
mıniteliğinde>dL.
- Bu soruyu yanıtlamak iste-
miyorum. Darbeninmuhteme-
len, bir biçimde meşrulastml-
ması için kullanüabilecek hiç-
bir şey söylemek istemem.
- Yine de Federal Almanya,
yeni iktidar sahipleri karşsm-
da "son derece anlayışh" bir
pontika izfedL
- Evet, yanı ama sonra pek
dedeğü..
- Askeri darbeden sonra
Türkiye'ye yardnn konusunda
taröşmahr çıkn mı?
- Eğer doğru haürhyorsam,
benim yardun kampanyası e-
sas olarak hiçbir tartışmaya
yol açmadı. Herkes destekledi
bildiğim kadanyla. Darbeden
sonra bu işle hiç ilgüenmedim.
- Sosyal demokrat ağntkh bir
hükümet olarak, Ankara'da
böyle bir hükümeti sineve çek-
mek zorunda kakhntz. Bu, zor
ohnadımı?
- İyi de, bizim bunian değiş-
tirmemiz mümkün değüdi ki..
Türkiye'ye ihtiyacımız da sü-
rüyordu... Eğer o zamanki dik-
tatörlerie üişküerin, iyi üişki-
lerinkesilmesı istenseydi, çok
çabuk yalnız kalıntrdı.
DUZYAZI
ORHAN BİRGİT
Türkiye'nin Gündemi
Erbakan
v
mı?
r
Bakanlar Kurulu, yarınki yarınki olağan toplantı-
sında "zaman" ve "fırsat" bulursa, barajlarda su sfe-
viyesinin hızlı düşüşü yüzünden kapımızı çalmaya
hazırtanan enerji sıkıntısı için alınması gereken öp-
lemleri saptayacak.
Aranılan "zaman" ve "ftrsat'm önündeki en bıj-
yük engel, görünüşte "insan haklan" ile ilgili olan ık
hükümetin üzerinde çalıştığı yeni paketi yasa tasfe-
nlan haline getirecek son düzenlemeleri yapmak. A-
ma o paketin de önüne geçebilecek kadar yaşarti-
sal ve ivedi olmadığı halde, bir başka değişiklik ife-
temi, gelip yannki Bakanlar Kurulu toplantısının gün-
deminde belki de ilk sırayı alacak. j
312. maddenin değiştirilmesinin, Türk Ceza Ya-
sası'nın öteki maddelerinden ayn ele alınması, da-
hası demokratikleşmenin önünde engel olduğu ger-
çeğini artık hiç kimsenin reddetmediği anayasa ve
öteki yasalardaki hükümlerin üzerinde bir mutabu-
kat aranmaya gidilmeden, 312 için hükümet ortak-
lan arasında bile görüş aynlıklannın göz ardı edilmfe-
sinin bir nedeni yok mudur?
Dileyen, istediği kadar aksini iddia etsin. Ce;:a
Yasamızda 312. madde olarak tanımlanan hükürji-
de en geç dört ay içerisinde değişiklik yapılmasınln
tek nedeni, hapse girmekten korkan bir eski polrfi-
kacıya pariamentonun bir can kurtaran yeleği arm^-
ğan etme eğilimidir. ı
Zaten, Refah Partisi'nin eski genel başkanı hak-
kında bütün yargı yollan kapandığı ve hakkındaki ce-
zanın kesinleştiği anlaşıldığı anda, bu cephenin tüm
sözcüleri ağız birliği etmişçesine "başbakanlıkyafr-
mış bir kimsenin cezaevine girmesinin" sakıncala-
nna dikkat çekmek istemişlerdi. Ülkede tüm vatarv-
daşlarla, başbakanlık yapmış olanlar arasında bir
imtiyaz duvarı önmek isteyen bu cephenin o gün-
lerde çok bel bağladığı AIHM, infazın ertelenmesi
için yapılan başvuruyu haklı nedenlere dayanmadı-
ğı gerekçesi ile geri çevirdi. Ondan sonra da, Erbfc-
kan Hoca ile hüküm ilamını kendisine teblig etme
görevlileri arasında, 70'li yılların ünlü televizyon di-
zisi Dr. Kimbıl'ın kaçışını bile gölgede bırakacak 32
kısımlık bir sergüzeşt başladı.
Bu sergüzeştin rejisörlüğünü üstlenen anamuha-
lefet partisinin gündeminde, örneğin önceki günkü
gazetelerimizde yer alan ve Maımara depremi ne-
deniyle geçen yıl yüzde 6.4 küçülen ekonomimiz-
de, ulusal gelirin kişi başına 3.160 dolardan 2.900
dolara düşmesini eleştiren bir çalışma bulunma-
maktadır.
Kutan ve arkadaşlannı olduğu kadar, nedense
ANAP kurmaylannı da birinci sırada ilgilendiren ko-
nunun, 312. maddenin değiştirilmesi olduğu orta-
dadır.
Gerçi sayın Başbakan da, Adalet Bakanı da
312'de değişiklik yapılmasını isterterken Erbakan
için özel yasa hazırlığına sıcak bakmadıklannı söy-
lemektedirter. Ama, herkesin bildiği şey, 1 Ekim'de
yeni çalışma dönemine başlayacak olan Meclis'in
gündeminde de ilk sıralan bu 312. madde değişik-
liğinin alması için yapılan çalışmalardır.
Oysa daha bir ay kadar önce, ünlü kanun hük-
mündeki kararname ile ilgili Çankaya-hükürfıet çe-
kişmesinin doruğa ulaştığı günlerde, o kararname-
yi bir yasa tasansı olarak biçimlendiren hükümetin,
ivedilik istemi ile gündemin ilk sırasına göz diktiği
yolundaki haberlerden geçilmiyordu.
Hemen söylemeliyim. Benim Erbakan'ın cezaeyi-
ne girmesi gibi bir istemim, beklentim elbette olâ-
maz. Yine benim 312. madde diye özel bir aynma
gerek duymadan, toplumumuzun demokratikleş-
mesini önleyen, engelleyen hükümlerin tümünün
yeniden düzenlenmesini isteyişimde, başka yurt-
taşlanmdan bir adım geride olmamda düşünülme-
melidir. j
Benim itirazım, kendisiyle on bir ay aynı Bakan-
lar Kurulu'nda, üstelik sevgisini de kazanarak çalış-
tığım, yıllarca aynı pariamento çatısı altında görev
yaptıgım "Hoca "yı cezaevinden kurtarmaamacının,
demokratikleşme paketinin önüne çıkanlması için
yapılan "takıyye"d\r. \
Erbakan'ın sözcüsü "Milli Gazete" dün bu takıy-
ye çabalannı birinci sayfasının manşetinde ortaya
koydu ve kendilerini yeni bir de mokrasi sınavın|n
beklediğini ileri sürdüğü siyasi partilere "312 Türlif-
ye'nin somnu; kökünden çözün" direktifini verdiJ
Anlaşılıyor ki, Erbakan Hoca dört buçuk ay kadar
bile olsa özgürlüğünden uzaklaşmayı göze alamı-
yor. Binterce insanın cezaevlerini hınca hınç dolduK
duğu, dahası hücrelerinde kaldığı bir ülkede, o-"d^-
mokrasinin bedeli" olarak bu riske katlanmaya hâ-
zır olmadığını açık açık söyleyemediği için, "demok-
rat" olarak gördüğü kimi gazetecileri çağınp bin de-
reden su getirirken, "en ziyade müsadeye mazh$r
olmuş", yani seçilmiş meslektaşlarımızca bile yal-
dızlan dökülmüş, yıldızı sönmüş bir arkaik siyaset-
çi olarak görülüyor. Izleyenleri, samimi olmadığı no-
tunu sözbirliği halinde vererek Hidiv Kasrı'ndan ay-
nlıyorlar. .
Cezaevine girmesini istemeyen iktidar ve muhi-
lefet çevreleri, öylesi bir adamın, kendisini cezae\ii-
ne götürecek, toplumu birbirine düşürecek o konu$-
mayı yaparken tam bir suç işleme bilinci ile harekpt
etmediğini gerekçe olarak kullanamazlar mı?.. •
Ve "kocamışlık"Xan dolayı Sayın Cumhurbaşka-
nı'ndan özel affını isteyen bir talep Adalet Bakaniı-
ğı'nca hazırlanarak Çankaya'ya sunulamaz mû '
Öylece Erbakan, cezaevine girmekten kurtuluri
Biz de, öteki bunca sorunun arasından TBMM
gündeminin ilk sıralanna oturacak ve üstelik, otu)--
tanlarca "vallahi de, billahi de312 değişikliği Erba-
kan için getirilmedi" gerekçesi ile üstü örtülecek üir
takryyeye zoraki inanmış görünmekten!.. ;
Hükümet ve TBMM'ye de ülkenin gerçekten de-
mokratikleşmesi ile ilgili sorunları alabildiğine tartı-
şarak çözüm getirebilecek bir zaman sağlanmış
olur. ,
Faks:0212-6770762
E-mail: obirgitle-kolay net
KÜÇÜKÇEKVIECE 1. ASÜYE
HUKUKMAHKEMESİ'NDEN ,
2000,318 Esas
Davacı Mehmet Çolak tarafindan davalı Elena Dül-,
çewe Çolak aleyhine açılan boşanma davasında: Yu-;
kanda adı geçen davalı Elena Dülçewe Çolak adına •
çıkanlan davetiye bıla tebliğ iade edilmiş, yapılan
arastırma neticesinde adresinin tespitine ımkân olma-
dığından adı geçenın 2111 2000 günü saat 09.00'da
bızzat duruşmada hazır bulunması. veya kendisini ve-,
kille temsil etnrip dryeceklerini bildirmesıne, aksi tak-'
tirde usulün 377 ve müt. mad. gereğince duruşmamn '
gıyabında devam olunup, sonuçlandınlacağı ilan olu- -
nur. 18.9.2000 Basın: 51892