Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 EYLÜL 2000 ÇARŞAMBA
14 J. LJtı. kultur@cumhuriyet.com.tr
TateBritain, çağdaş Ingiliz sanatçüannınyeni çalışmalarını 24 EylüVe dek sergiliyor
Şanattayeni anlayışlar"P* Intelligence: New
British Art 2000,
bundan böyle her üç
yılda bir Tate
Britain'de açılacak
olan çağdaş Ingiliz
sanatından örneklerin
gösterileceği sergilerin
ilki olma özelliğini
taşıyor.
ESRA ALİÇAVUŞOĞLU
Londra Tate Modern açıl-
dıktan sonra Tate Britain adını
alan ünlü Tate Galeri, 24 Ey-
lül tarihine dek yeni bir sergi-
ye ev sahipliği yapıyor. Intelli-
gence: New British Art 2000,
bundan böyle her üç yılda bir
Tate Britain'da açılacak olan
çağdaş Ingiliz sanatından ör-
neklerin gösterileceği sergile-
rin ilkı olma özelliğini taşıyor.
Bu sergiler aracılığıyla son yıl-
• larda büyûk bir patlama göste-
ren genç Ingiliz sanatçılann iş-
lerinden örnekler, büyük gale-
riler aracılığıyla izleyicilere su-
nulacak. Bu sergiler, farklı pers-
pektiflerden sanatçılann en ye-
ni çalışmalannı bir araya getı-
rerek Ingiliz çağdaş sanatının
gelişmesine bir anlamda destek
venyor.
Intelligence: New British Art
2000 sergısınde 22 tngıhz sanat-
çının çalışmalanna yer veriliyor.
Sergiye çağnlan sanatçılann
ortak özelliği var, olan dünya-
yı farklı bir biçimde düşünme-
leri ve bunu yaparken izleyici-
Michael Craig Martin, büyük bir duvar resmh le kaülryor sergiye (üstte). Sarah Lucas'm 'Life's a Drag Organs' adh çahşması (altta).
leri de farklı biçimde düşûn-
meye çağırmalan. Serginin kü-
ratörlûğünü Charles Esche ve
Vîrginia Button üstleniyor.
Sigara ve araba
Serginin önemli işlerinden
biri Sarah Lucas'ın 'Life's a
Drag Organs' adh çahşması.
Lucas'ın büyük boyutlu son ça-
hşması olan bu iş, iki yanık,
hurdaya çıkmış arabadan olu-
şuyor. Arabalann farklı bölüm-
leri; kaporta ya da koltuklan
yanmarruş sigaralarla süslene-
rek tasarlanmış. Sarah Lucas
bu çahşmasında hepimizin ta-
nıdık oldugu baştan çıkancı ya-
şama aıt ıki materyali bir ara-
ya getiriyor: sigara ve araba...
Son olarâk Londra Freud Mü-
zesi'nde kişisel bir sergi açan
ve Saatchi Galeri'nin düzenle-
diği Ant Noises 1 'de de işleri
sergilenen Lucas, Duchamp'ın
hazır nesne analayışını punk
duyarhhğıyla ele alıyor burada
bir bakıma. Sigara, sigara içmek
Lucas'ın çoğu ışıne kaynaklık
eden öğelerin başında geliyor.
örneğin bu çalışmasında yüz-
lerce yanmamış kırmızı Marl-
boro sıgarası dekoratif amaçlı
olarak yerleştirilmiş hurdaya
çıkan arabalann üzerine. Lu-
cas'ın kullandığı bu iki obje; si-
gara ve araba ashnda çağdaş
kültürün satışa sunduğu olağa-
nüstü ikonlar. Biri kaçışın diğe-
ri ise hazzın simgesi...Sanatçı
burada yanmış hurda arabala-
n npkı adli bir vaka gibi ölümün
ve kirliliğin karanlık görüntü-
sü olarak kullanıyor.
Sergideki ilgi çeken bir diğer
çalışma ıse Brighid Ltme'ın 'I
SawTw>EnglandsBreakam^'i.
Bu çalışma, Lovve'un sahaflar-
dan ve yardım dükkânlanndan
gelışi güzel toplayarak yan ya-
na getirdiği kitaplardan oluşu-
yor. Sanatçının yan yana dizdi-
ği kıtaplarm başhklan soldan sa-
ğa doğru okunduğunda spontan
olarak düzenlenmiş bir metne
de kaynaklık ediyor. Bu iş, ka-
pitalist Ingiliz değerlerine kar-
şı etkin bir tartısma yaratmayı
amaçhyor. 225 adet kitabı bir
araya getiren Lowe'ın bu ça-
hşması upkı bir manifesto ya da
politik bir deklarasyon gibi de
algılanabilir.
HiDer'in ses enstalasyonu
SusanHflkr ın 'Wrtness2000'
başhkh ışı ızole edılmış bir oda-
da ussal olanla usdışı olanı yan
yana getiriyor. Video, ses ve
günlük objeleri ışlerinde kulla-
nan sanatçı, bu kez büyük bir
ses enstelasyonu ile karşımıza
çıkıyor. Hiller, UFO ve uzaylı-
larla karşılaşmış insanlann ya-
şadıklan olaylan mekânın tava-
nından sarkıttığı hoparlörler
aracıhğıyla bırincil kişılenn
seslerini kullanarak aktanyor.
Hiller, Hıristiyanlıkta önemli
bir işleve sahip olan günah çı-
karma geleneği ile ilışkilendi-
riyor bu çahşmasını. Tüm bu an-
latılann bir araya getirilişi bir
bakıma çağdaş folklor araştır-
malan olarak da algılanabilir.
Hiller'in ses enstalasyonunda
kullanılan onlarca hoparlör,
odaya girdiğinizde çıkan sesler
müthiş bir kakofoni yaratıyor.
Hoparlörler ayn ayn dinlendi-
ğinde ise anlatıcılann orijinal
dillerinden hikâyelerini dinle-
menize olanak venyor. Susan
Hüler böylece, arka planda kal-
mış farklı ama ortak hikâyele-
ri aynı mekânda bir araya geti-
riyor.
Ingiliz sanatının önde gelen
yenilikçi isimlerinden Mkha-
elCraig - Martin ise büyük bir
duvar resmi ile katıhyor sergi-
ye. Craig-Martin yeni serisin-
de, domestik, arketipal objele-
ri ve modernist ıkoruan olağa-
nüstü renkli bir biçimde yan
yana ele almış. Sanatçı izleyi-
cileri, objelerin var olan işlev-
lerinden soyutlayarak 'şeylerin'
doğası üzenne düşünmeye ça-
ğınyor. Sanatçının ele aldıkla-
n 20. yüzyıl fıhn ve sanatında
kullanılan tanıdık, günlük ob-
jeler. Bunlann arasında Man
Ray'ın ünlü çıvih gürçeküstü-
cü ütüsü, Marcel Duchamp'ın
şişe kurutucusu da bulunuyor.
Craig- Martin'in imgeleri bir
anlamda objelerin tekil anlam-
lanyla kategorize etmeye şart-
lanmış izleyicıyi çoğul anlam-
lar üzerine düşünmeye çağın-
yor.
'Bugün yapılan edebiyat sentetikî'
Feridun Andaç, 'Edebiyatımızın Yol Haritası' ile okuru türler arasında yolculuğa çıkanyor
IŞILGÖRECt
Feridun Andaç, edebiyatımızın son yüz yıl-
lık serüveninı değerlendirdiği "Edebiyaümı-
zuı Yol Haritası" adh yeni ınceleme kitabında,
okuru türler arası bir yolculuğa çıkararak özel-
likle öykü ve roman türlerinin gelişme süreç-
lerini, yazar ve yapıtlann bu çizgideki yerle-
rini belirliyor. Yazarla, yazınımızın debisinı
araştırmaya yönelik kitabı hakkında söyleş-
tik:
- Edebivatııntnn Yol Haritası adh inceleme
krtabınızda son 100 yıllık dönemdeki Türk öy-
kü ve romam üzerinde duruvorsunuz. Kendi-
nizi belh' bir dönemle sırurlamanızın nedeni ne-
dir? Başlangıcı neye göre beliriediniz? Daha
önceki dönemin bu yol haritasında yer alma-
masının nedeni nedir?
FERİDUN ANDAÇ-Bunu 'GerçekçilikYo-
lunda'. 'Yazmsal Gerçekçiliğin BoyuÜan' ki-
taplanmda yer alan baz» yazılanmda ele ahruş,
incelemiştim. Bir bakıma o çahşmaların süre-
ği diyebileceğim bu oylum, sarunm bunun sü-
reğinde yer alacak dört kitabın yayımlanma-
sıyla sözü edilen tarihsel oluşumu tümüyle
gözler önüne serebılecektir. Buradaki çıkış
noktam, aydınlanma süreciyle birlikte edebi-
yatta modernleşme çizgisinin giderek belir-
ginlik kazandığı evrelere dönüp bakmaktı.
Edebiyatın da, tıpkı bilimde oldugu gibi, biri-
kimle oluştuğunu göstermeye çalıştım.
'Edebiyat günlük başanlan kaldırmaz'
- Edebiyaümızda süreklL yazınsal bir kimlik
arayışının var olduğunu söylüyorsunuz. Bunun
araşürmalannızın kilit noktası olduğunu söy-
leyebilir miyiz? Bu bağlamda Tûrkiye'nin fes-
tivaL ödüL şenfik ülkesine dönmesinin kimlik bu-
nahmına hağfamanpı hirazaçahiür miıaniz? Ya-
nibu edebtyatta oiuşageien birdurum değiLtop-
hunsal bir sdanü o zaman?
- ANDAÇ - Doğrudur. Felsefenin, düşünce-
nin oluşamadığı bir toplumda edebiyatın da
çok sağlıklı gelişebileceğini sanmıyorum. Dü-
şünsel altyapısı olmayan brr edebiyat gelişemez.
Kimlik arayışının temelde buradan başladığı-
nı dûşünüyorum. Ayduıımızm 'Ben künim-biz
kimiz?' sorulannı sormaya başlaması 150 yı-
lın ötesine geçmez. Asıl sorgulayış ise Osman-
lı'nın çöküşüyle başlamış, Curnhuriyet sonra-
sı da bunahmla birlikte arayış ve çatışma sü-
regehniştir. O arayışın süregelmesindeki önem-
li nedenlerdenbiridir dûşün dünyamızın eksik-
liği. Ekonomik olarak gelişemeyen toplumla-
nn yazgısı da diyebiliriz buna kanımca! Bilgi
çagı dediğimiz yüzyılda biz, aydmlanmanın
ışığrnı yakalayabilmiş değiliz. Yüzümüz aydın-
lık görünse de karanhk, eteklerimize yapışmış
durumda. Bugün yapıîan edebiyatın ruhu yok,
'sentetik' geliyor bana. Aidiyet duygusu olma-
yan, bu anlamda kımhğini salt dıle sığınarak
adlandırmaya çalışan bir yazann tüketim kül-
türünün bir parçası olması kaçınılmaz.
Edebiyat da dığer sanat dallan gibi günlük
başanlan kaldırmaz. Birikimle oluşur ki, bu da
yazann buradaki duruş yerini belirler. Yoksa,
'çağdaşuk, modernlik, postmodernlik' sıfatı
alınarak bir şey olunmuyor. Türkiye kültür sa-
nat ortamının bu anlamda bir karmaşa yaşadı-
.edya, Murathan Mungan'ın yazdıklanna değil, kendisine ilgi
gösteriyor. Buket Uzuner, Ayşe Kulin neden çok ilgi görüyor sanıyorsunuz?
Acaba Türkçeyi çok iyi kullandıklan için mi? Işte son durum, Ahmet
Karcılılar'ın romanıyla geldiği durum ortada. Biz bakan bir toplumuz.
Gazeteye, televizyona, yanınızda düşüp ölen birine... her şeye bakanz.
Görmeyiz, düşünmeyiz, dokunmayız, sevmeyiz, sevgiyi bilmiyoruz.
ğı doğrudur. Yaygın biçimiy-
le yerel, bölgesel festivaller,
ödüller, şenlikler - bizdeki
anlamıyla- tamamen göçe-
beliğin yansıması. Ya seçkin-
ci görünmeye çahşıyoruz
ya da göçebe...
- Bu inceiemenin bir ha-
rita nitehğitaşımasını neden
özeüikleistediniz? Coğraf-
yayla edebij-at arasında ne-
den böyle bir Dişki kuru-
yorsunuz?
ANDAÇ - Bunun gez-
ginliğimden kaynaklan-
dığını söylersem çok
inandrncı gehneyebilir!
Yol, yolculuk izleğini,
bir coğrafyayı, külrürü
tanımayı, haritayı önem-
siyorum, çünkü bu yolla
insanlığm binlerce yıllık sureti çıkıyor ortaya.
Hiçbir yolculuğun vanş yeri yoktur ashnda! Ede-
biyat da öyledir. Edebiyatlann da kendi coğ-
rafyalan olduğuna göre, neden haritası olma-
sındı? Burada soyutlama yapıyorum sanıhna-
sın. Bu bütünün 5. kitabında edebiyat coğraf-
yamızın yol haritası yer alacaktır. Yani yazıda
belirlenenler fiziki bir haritada kuşaklar, kav-
ramlar, akımlar, izlekler vb.
ekseninde yazarlar arası ya-
knılık-uzaklık bu haritada
yer alacak.
- Bu haritada 'edebiyatın
debisi'nin ortaya çıkanlma-
sırun Önemi nedir?
ANDAÇ - Meüh Cevdet
Anday'ın sevdiğim bir bakı-
şı vardı: geçmişteki gelecek.
Onun şiirinin bütüncül yapı-
sı bunun üzerine kuruludur.
O debiye bakış, onun labirent-
lerine giriş tayflannda gezin-
menin benim için anlamı bu-
dur. Ortaya çıkanlan, dönülüp
bakılan her değer, birikim o coğ-
rafyarnn debisini, renklerini or-
taya koyar. Bunun önemi ise top-
lumun belleğini ayakta tutabil-
mektir diyebilirim kısaca.
- Eleştirnıenin çıkış noktasının
metin ve metinlerarası iüşkiler olması gerekti-
ğini söylüyorsunuz. Ve harta bir eleştirnıenin ve
araştirmacının ancak bu şekilde kendi dilini
otuşturabfleceğuü vurguhrvorsunuz. Sizce bu fliş-
ki nasıl bir dfl yaratabflir?
ANDAÇ -Oİuşan bırikimi öğrenme süreci o
noktada başlar diye dûşünüyorum. Arduıdan
sizin bilgilenme süreciniz bunun önünü açar sü-
rekli. Bilmeden, bir metnin ya da bir yapıtm
ön, yan ve art anlamlanna ortaya çıkaracak bir
bilgilenme çabası göstermeden bir yere doğru
ulaşabilmeniz güçtür. Bunun için o metinleri
önemsiyorum. Bir ömek vermek isterim: 'Unut-
ma Biçimleri'ni okurken nicedir kilitlenip kal-
dığım bir inceleme için önümde beni aydmla-
tan geniş koridorlann açıldığmı gördüm. Met-
nin göndermeleri, çağnştırdıklan, benim önüm-
deki çahşmanın bir yan okumasına dönüştür-
dü bu yapıtı. tşte, siz buradan kalkarak, birçok
kanallardan, yollardan geçerek yeni bir bakış,
bir yorum getirirken de kendi dilinizi, yani üst-
dih kurmaya yöneliyorsunuz. Bu, o metin ve
yapıtla sizin aranızda kurulan ahmlama düz-
lemiyle kurulan dildir, size ait, yeni bir dil.
'Medya ma> danozlan'
- Kendi roman dünyalannı kuramamakla
eleştirdiğiniz Tûrk romancüaruun kendi dille-
rini oluşturamamalannın ardında ne yaüyor?
ANDAÇ - Toplumu, insanı, kültür ve iİdim
coğrafyasını tanımama. Dil bilincinin geliş-
memiş ohnası. Kendi kendini eğitme yöntemi-
nin de yetersizliğı. Çünkü, dil düşûncenin ay-
nasıdır. Imlediğim tarih bilinci, bakış açısı,
toplumu tanıma gibi eksiklikler. Burada med-
ya kadar yayıncılar da edebiyatın önünü kapa-
tıyorlar. Her türlü kıtap yayınlayarak 'edebiya-
prt' diye sunuyorlar. 'Varoştan gelen' yazar ya
da birilerinin özel yaşammı romanla gazete
sayfalanna taşıyarak kitap satışım yükseltme
girişimleri... Bunlar edebiyatın kaldıramayaca-
ğı şeyler. Neyin içini boşalttıklannrn farkında
değillergaliba!
- Kadın yazar künliğuûn öne çıkışuu kadının
bugünkü kimliğine ve topluma bağhyorsunuz.
Ama medyadaki kadm yazarlann sadece kadm
olduldan için öne çtkanldıklannı savunuyorsu-
nuz
ANDAÇ - Savunmuyorum! Bu böyle. Bir-
çoğunu tanınm, okur, izlerim de. Ama öne çı-
kanlanlar bundan hoşnut olanlardrr çoğunluk-
la. Yani, 'yapoğı şeyin önüne geçip oturanlar'
diyorum onlara. 'Medya maydanozlan' de-
mek daha doğru belki! Bazen nevrotik vaka-
lara bile rasthyoruz. Tüm bu densızliklenn
cüısiyeti yok bence. Medya, Murathan Mun-
gan'm yazdıklanna değil, kendisine ilgi gös-
teriyor. Buket Uzuner, Ayşe Kulin neden çok
ilgi görüyor sanıyorsunuz? Acaba Türkçeyi
çok iyi kullandıklan için mi? Işte son durum,
Ahmet Karcıhlar'ın romanıyla geldiği durum
ortada. Biz bakan bir toplumuz. Gazeteye, te-
levizyona, yanınızda düşüp ölen birine... her
şeye bakanz. Görmeyiz, düşünmeyiz, dokun-
mayız, sevmeyiz, sevgiyi bilmiyoruz. Ama
bunu yazıyoruz sözüm ona! Hele hele eleştir-
meyiz, eleştirilmeyi de kaldıramayız. Şimdi du-
rum böyle olunca; bakmakla yetinen bir top-
lumda medyada baktıracaklannı kendisine nes-
ne diye seçiyor. Özü şudur: iyi yazar, iyi yapıt
hiçbir şeyin önüne geçmez, o yalnızca okura
ve edebiyat ortamına aittir. Burada soluk alrr.
renk bulur. Eğer, ait olduğunuz ortamın dışın-
da birileri sizi bir şeyler için seçip bir yerler-
de başköşeye oturtuyorsa; yazdıklannızdan
kuşku duymanız gerekir.
DEFNE GÖLGESİ
TURGAY FİŞEKÇİ
Serbest Atış'
Şair arkadaşım Adnan Özer, "öküz" dergisi-
nin eylül sayısının "Serbest Atış" köşesinde, tam
da sayfanın başlığına uygun bir biçimde edebi-
yat ve kültür dünyamız üstüne kafasından ge-
çen ne varsa sıralamış.
öncelikle, ortaya attığı önemli konularda ne-
den başı sonu belli, düşüncelerini daha derli top-
lu açıklayabileceği bir yazı yazmayıp da aklına
geleni peş peşe sıraladığı, birbirinden kopuk,
bölük pörçük düşünceler ileri sürdüğünü anla-
yamadım.
Söylediklerinin bütününde ülkemizin kültür ha-
yatına karşı bir kızgınlık görülüyor.
Ancak bu kızgınlık neden, kime karşı tam an-
laşılamıyor. O kızgınlık içinde de söyledikleri "ser-
best atıştan çıkıp "desfe/cs/zar;ş"adönüşmüş.
Yine de ucundan kenanndan ortaya atılan ko-
nulara yaklaşmayı deneyelim:
Birinci sav, Batılı, çağdaş eğitim ve öğrenim
gören aydınlann bu bilgilerini, deneyimlerini ken-
di ülkelenne taşımadıkları. Bir kişi yalnız ayn tu-
tulmuş, "Bir Tonguç Yaşar Köy Enstitûterini
kurmuştur. Korkunç bir çaba" diyor.
Herhalde bir dil sürçmesi. Tonguç Yaşar,
1932'de doğmuş ünlü bir karikatür sanatçımız-
dır. Köy Enstitülerinin kurulduğu 1940'ta sekiz ya-
şındaydı. Köy Enstitülerini kuran Ismail Hakkı
Tonguç ise, Batı eğitimi almış biri değildi. Doğ-
duğu yer olan Silistre'de liseyi bitirdikten sonra
Istanbul Darülmuallimin'ini brtirerek uzun yıllaröğ-
retmenlik ve eğitim kurumlanmızda yöneticilik yap-
mıştı. Köy Enstitüleri de Batı'dan gelmiş bir uyar-
lama değil, ülkemizin özgün koşullannda orta-
ya çıkmış bir deneyimdi.
"ınanılmaz derecede yetişmiş adamlanmız
var, mesela bir Cevat Çapan. Ama Türk edebi-
yatını iyileştirmek için ne yapmıştır?" diye de
soruluyor.
Cevat Çapan'ın ne yaptığı ortada. Bütün kitap-
lan yayımlanıyor. Ritsos'tan Pavase'ye, Sefe-
ris'ten John Berger'a, çevirdiği, çevirttiği yaprt-
larla kültür hayatımızın yönlenmesinde, çağdaş
değerlerle tanışmasında etkisi olmadığı nasıl
söylenebilir? Ancak insaf sınırları zorlanarak.
Daldan dala "atış "\ardan Latife Tekin de pa-
yını almış: "Latife Tekin'in Sevgili ArsızÖlümad-
lı kitabı ne adıyla yayımlanmış bıliyor musunuz?
Manuela Turca, yani Türk Başörtüsü. Ve kapak-
ta başörtülü bir kadın resmi vardı. Hadi baka-
lım! Gözümle gördüğüm bir şey. Latife Tekin
mesela Dino ailesinin bir operasyonudur. Folk-
lorik biryazanmızı aldılar, Batı'da kiiim gibi pa-
zahadılar."
Latife Tekin, edebiyat dünyamıza büyük bir
başanyla girmişti. Kitabı kısa sürede yüz bini
aşan bir satışa ulaşmıştı. Onat KutJar'dan Me-
met Fuat'a, Murat Belge, ye dek çok geniş bir
aydın topluluğunun ilgisini çekmişti. Hiçbir ede-
biyat eleştirmeninin onu ve yapıtını "folklorik"
olarak nitelediğine rastlamadım. Tersine, kent
varoşlanndaki insanlann hayatlannı, kendine öz-
gü, son derece özgün bir biçemle dile getirdiği
yazıldı hep.
Hem nedir o çirkin "operasyon " sözcüğü? Bir
yazann kitabının yayımlanmasını, askeri bir ey-
lemi ya da tıbbi bir girişimi anımsatan bir söz-
cükle açıklamak. Yani sıra Dino adını da küçül-
tücü bir biçimde kullanmak.
Latife Tekin dışarıda ilk kez Fransa'da yayım-
lanmadı ki! Önce Italya, sonra Hollanda, sonra
Almanya, sonra Ingiltere ve ABD'de, sonra Iran'da,
sonra da Fransa'da yayımlandı. Acaba tüm bu
ülkelerdeki "operasyon "lan kim gerçekleştirdi?
Sonra dasoruyor: "Ben Flaubert'in yazdığı bir
şeyi bilmem ne adıyla yayımlayabilir miyim?"
Evet, yayıncılar çeviri kitaplann adını her za-
man daha uygun bulduklan isimlerie değiştire-
bilirier. Ülkemizde Flaubert'in Bonvard ve Pecuc-
het adlı romanı, dilimizin ustalanndan Tahsin
Yücel tarafından Bilirbilmezler adıyla, Duygu-
sal Eğitim adlı romanı da ünlü şairimiz Cemal
Süreya tarafından Gönül ki Yetişmekte adıyla çev-
rilmiştir.
Adnan Özer, bir yerde de geçmiş siyasetçile-
rimizi anımsatan değeıiendinmelerde bulunuyor
"Marksist kontrollüdür edebiyatımız, kimse bu-
nu inkâr etmesin. Bütün bu sorunlardan, Türk
edebiyatındaki modern dönemin krizlerinden
Marksist kesimin hesap vermesi lazım."
Kültür hayatının Marksistlerin kontrolünde de-
ğil ama etkin olduklan ülkelerin, sözgelimi Fran-
sa'yla Italya'nın kültür hayatlarına bakmak bel-
ki daha sağlıkh yaklaşımlar getirmemizi sağlar bu
konuda. Marksistlerin kontrolünde olsa böyle
mi olurdu diyesoracağım ama.. komik kaçacak.
Bu iş elli yıldır ülkemizi yönetip, sonra da ülke
solcular yüzünden bugünkü sıkıntılara düştü di-
yen siyasetçilerin yakınmalarına benzedi.
Adnan Özer'in bunca "tarih", "komplo" ve
"operasyon" "atış"larından sonra unuttuğu bir
şey kalmış? Onu da ben tamamlayayım: "Bu kış
komünizm gelebilir."
K U L T U R ÇtZÎK
K A M l L M A S A R A C I