27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 EYLÜL 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA ^; 17 Beygir At yanşları kazandınyor... Çevrenize bir bakın; daha sabahın köründe birçok kişinin elinde at yanşı büttenleri, kaçıncı ayakta hangi ata/atlara oynayacağının ince hesabını yapıyor. Fakat zenginlik hayalleri herhangi bir ayakta sönüp gidiyor. Kazanan olmuyor değit ama at yanşlannda birkaç "talihli vatandaş" dışında at sahipleri mutlaka kazanıyor! At sahiplerine dağıtılan para yılda yaklaşık 80 trityon lirayı buluyor! Buna karşılık at sahipleri Tanm ,,>^-^ Bakanlığı'ndan *>&\ aldıklan "çiftçi' 1 belgesi ile kazançlannın yüzde 2'si kadar vergi ödüyor! Jokeyler ise "götürü" usülden çalıştığı için ödedikleri vergi birkaç 100 milyon lirayla sınırlı kalıyorl Büyük paralann döndügü ve devletin yeterli vergi almayıp desteklediği at yanşlannda sanırsınız ki Türkiye dünya atçılığında önemli bir yere sahip... Ne gezer! Geçenlerde Türkiye Jokey Kulübü Istanbul'da uluslararası bir yanş düzenlendi; Avrupa'dan gelen ikinci sınıf atlann arkasından bizim trilyonlarla "enternasyonal-nal" topladık! Elektronik posta: somdposta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Avrupa Birliği'nde enflasyon yükseliyormuş... "Türkiye'ye uvum saölamava calısıvoriari" dalet Bakanlığı, Içişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı arasında bu yılın başında imza- lanan bir protokol var... Cezaevine girişte bir tutuklu gibi aranmalan nedeniyle avu- katların tepkisini çeken protokol, ceza ve tutukev- lerinde yönetim, dış koruma ve sağlık hizmetlerine işlerlik kazandırmak amacıyla üç bakanlık arasında işbirliği öngörüyor. Protokolün altında üç bakanın; profesör olduğu halde akademik sıfatını kullanmayan Hikmet Sami Türk'ün, Sadettin Tantan'ın ve "Doç. Dr." sıfatını kullanan Osman Durmuş'un imzası bulunuyor... Protokolün 10. maddesi aynen şöyle: "Bu protokolün 5, 6, 7 ve 8. maddelerinde aran- ması öngörülen personelden bayan olanlan, bayan infaz ve koruma memurlannca bunlann bulunma- maları halinde cumhuriyet başsavcısının talebi üze- rine, mülki amirlerce görevlendirilen bayan polisler, bulunmadığı takdirde de görevlendirilecek bayan Gardiyan memurlarca elle aranacaktır." Madde açık; cezaevine ziyaretçi olarak ya da baş- ka bir nedenle girecek bayanlann öncelikli olarak ba- yan infaz ve koruma memurlannca aranması, bayan infaz ve koruma memuru yoksa bayan polisterce aran- ması, bayan polis de yoksa bayan memurlarca aran- ması gerekiyor... Hangi kurumlardaki "bayan memurlar" sorusunun yanıtı ise protokolün "amaç" ve "kapsam" başlıklı maddelerinde ve dahi protokolün tepesindeki baş- lıkta veriliyor: Adalet, Içişleri ve Sağlık Bakanlıklanna bağlı ku- rumlarda çalışan bayan memurlar! Bu protokola imza atmamış bir bakanlığa örne- ğin Dışişleri Bakanlığı'na, Turizm Bakanlığı'na veya Ulaştırma Bakanlığı'na bağlı kurumlarda çalışan bir bayanı alıp o yöredeki cezaevinde "gardiyan" ola- rak görevlendirebilir misiniz? Tabii ki görevlendiremezsiniz... Fakat Kütahya'nın Emet ilçesinde, gözünüze kestirdiğiniz memureyi alıp gardiyan yapabiliyorsunuz... Vergi dairesinde çalışanlann zorla gardiyan yapıldığını yazmıştık. Ada- let Bakanlığı'ndan hiç ses çıkmadı... Emet'te sade- ce vergi dairesinden değil mal müdürlüğünden, ka- dastro müdürlüğünden, kütüphane müdürlüğünden de memureleri toplayıp cezaevine gardiyan diye gön- deriyorlar. Askerdeki kaymakamın yerine vekâlet eden yazıişleri müdürünün görevlendirmesi ve cum- huriyet savcısının hazırladığı nöbet çizelgesi ile... Adalet Bakanı'na sorduk yanrt alamadık; zoraki gar- diyanlığa itiraz edenler hakkında dava açılacakmış, hangi yasanın hangi maddesine göre... Sorumuzu genişletelim: Böyle hukuk devleti olur mu? SESSÎZSEDASIZ(!) NURÎKURTCEBE Kütlü sigaralar için TEKELe plaket! Aradan epey zaman geçmtş ama ko- kusu yeni çıktı... Kokusu çıkmakla kalmadı, belgele- ri ilk günkü gibi taze taze geldi! Kamuoyuna duyuralım ki, hiç ol- mazsa bundan sonrasındaTEKEL'den "bağış" alanlar ve hatta karşılığında plaket vermeye niyetlenenler biraz daha dikkatli olur! TEKEL'in 1991 yılında piyasa araş- tırması yapmadan yurtdışında üretti- rip ithal ettiği Senatör, Samsun Gold, Samsun üghts, Lüks Harman ve Lüks Bitlis sigaraları, piyasada yeterli ilgi- yi görmeyince depolarda küflenme- ye başlıyor... 1993 yılında düzenlenen bir rapor- la sigaralann küflendiği saptanıyor ve küflü sigaralann imha edilmesi ge- rektiği belirtiliyor. 1994 yılında TEKEL Genel Müdür- lüğü küflü sigaraları imha etmek ye- rine başka bir "formül" buluyor. JL Çünkü, sigaralar imha edilse belki hesap soran olacak... Yönetim Kurulu karanyla bulunan "formürie bin ton küflü sigara Darü- laceze'ye, 3 bin 550 ton küflü sigara Kızılay'a, 2 bin 100 ton küflü sigara da o sıra Türkiye'ye gelen Ahıska Türklerine verilmek üzere Iğdır Valili- ği'ne bağışlanıyoıi TEKEL, bağışladığı sigaralann de- ğerini de hesaplıyor; o günün para- sıyla yaklaşık 3 milyar lira... O sıra dolar yaklaşık 15 bin lira ol- duğuna göre 3 milyar lira, 200 bin do- lar ediyon 200 bin dolar bugünün pa- rasıyla 134 milyar lira! Sonra, Kızılay ve Darülaceze yap- tığı bağış nedeniyle TEKEL'e birerte- şekkür plaketi veriyor; yaşlı ve darda kalan vatandaşlara da küflü sigarala- rı tüttürmek kalıyor... Su Gibi Ruhi OL. SONMEZ TARGAN Yıllar su gibi akıp gidiyor. Ruhi Su'nun fiziksel variığı- nı yitirmemizin üstünden on beş yıl geçmiş. Dile kolay, koskoca on beş yıl... Ama sanki dün gibi. Her şey o den- li taze ve canlı ki... 12 Ey- lül'ün silindir gibi ezip geçti- ği hiçbir şeyi unutamıyor in- san... Bir bakıma, 12 Eylül'ün ne- den olduğu yıkımlara caolı bir ömek de Ruhi Su'dur. Sazı- nın, sözünün gün ışığına, top- lum içine çıkmasına dolaylı dolaysız engeller konması yetmiyormuş gibi yurtdışına çıkması da yasaklanmışt. Oy- sa seksenli yılların başında hastaydı. Tedavısi için yurtdı- şına çıkması en azından bir umuttu. Bu umudun yeşer- mesine olanak sağlanmadı, yurtdışına çıkmak için bekle- diği pasaport bir türlü veril- medi. Hasta bedenine fazla daya- namayan Ruhi Su'nun fizik- sel varhğı 20 Eylül 1985'te aramızdan ayrıldı. Hasta bir insana pasaport vermeyecek denli gözleri dönenler, onun gür sesinin yurtdışında da su gibi akacağından, sel olup kendilerini boğacağından mı korkmuşiardı acaba?... Su deyince Anadolu'dan bir resim karesi takılıp kalır hep usuma. Anadolu'nun özellikle kırsal kesimlerinde su, nimetten sayılan önemli bir doğa ürünüdür. Yaşamın önemli bir öğesi, günlük düzenimizin aynlmaz bir parçası olan suyu içerken bu insanlar, bir saygı belirti- si olsa gerek önce dizüstü çökerler, ardından birelini al- nına koyup öbür eliyle tut- tukları kaptan suyu yudum yudum içerler. Suyu eğer bi- rinin elinden almışlarsa te- şekkür yerine, "Su gibi aziz ol" derier. Geçmişte dağcılık yapmış biri olmam nedeniyle Anado- lu'nun en ücra köşelerini gör- me fırsatım oldu. Hakkâri bölgesinde bulu- nan Cilo Dağlan'nın zonla- nndan (yayla) tutun da Ağrı Dağı'nın eteklerindeki mezra- lara, Ağrı Dağı'nın eteklerin- den Hasan Dağı'nın gölgesi vurmuş Konya Ovası köyle- rine varana değin orta yerde su içen köylülerde hep bu görüntüye rastladım. Yöre- lere göre anlatım ayrıntılarını bir yana bırakırsak deyiş de hemen hemen aynı: "Sugibi aziz o/." Anadolu insanının yaşama gizemi, dünyayı yorumlama idesi hep bu deyişlerde sak- lıdır. Ve bunlar saza söze dö- külüp türkü, ezgi, şiir olunca adeta ete kemiğe bürünür- ler. Anadolu'nun içinden gel- miş olmakla birlikte çoğu kim- se bu gerçeği bugün bile bil- mez. Oysa hırçın doğaya kar- şı korunmada, egemenin sö- mürüsüne karşı direnmede, eğlencede, ağıtta Anadolu insanı türkülerle seslenmiş, türkülerie beslenmiştir. <Anadolu-4nsaoırHn <yaşa- mından türküleri çekip atar- sanız, elinizde kalan sadece kuru ve çorak bir topraktır. Işte Ruhi Su bu toprağı ve içinden çıktığı toplumu çok iyi tanıyan bir sanatçı olarak sa- zıyla, sözüyle, siyasetiyle bu gerçeği yeniden yorumlama- ya çalışmıştır. Onu feodal kül- türün yerelliğinden alıp, çağ- cıl ve devrimci bir yaklaşım- la evrenselliğe taşımıştır. Özellikle şu dizelerindeki yorum buna en çarpıcı ör- nektir: "Benim Kâbem insandır. Hele nenni, dost nenni Kuran da kurtaran da Hele nenni nenni, dost nen- ni Insanoğlu insandır Hele nenninenni dost nen- ni. " 1912 yılında Van'da doğan Ruhi Su savaşın acılannı da- haçocukken tattı. Birinci Dün- ya Savaşı nedeniyle anne ve babasını yitiren Ruhi Su, ta- nmda olduğu denli aydın ve sanatçı yetiştirmekte de be- reketli olan Çukurova toprak- larında, Adana'da çocuklu- ğunu yaşadı. Ruhi Su'nun ünü sınırtanmı- zı aşan sanat yaşamını, du- varlara kanla, gözyaşı ve tır- nakla kazınmış siyasal yaşa- mını burada anlatacak deği- lim. Ayrıca bu benden çok başkalarına düşen bir görev olmalıdır. Ama teslim etmek gerekirse, altmtşlı yıllann dev- rimci gençliği Ruhi Su'nun sesiyle coşmuş, onun türkü- leri, ezgileriyle Anadolu top- raklarının gerçeğini sezmiş- tir. Anadolu insanının suyun önemini vurgulamak için söy- lediği "Su gibi azizol" betim- lemesi ne denli anlamlıysa, yine Anadolu ezgilerine ve türkülerine buna benzer bir ta- dı ve anlamı yükleyerek biz- lerle buluşturan Ruhi Su için de "Su gibi Ruhi ol" demek daha uygun düşer kanısın- dayım. Olümünün on beşinci yılın- da andığımız bu yüce insanın kendi seslenişiyle anısına ve tüm dostlanna merhaba. KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behlcak@turk.net ÇIZGILİK KÂMİL MASARACI - X • r J •• . *• HARBİ a; SEMtHPORGY 9rVÇ b> r Ot}7 semihporoy@yahoo.com 1 ^ TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAM 20 Eylül YOKSULLUKTAN OORUĞA.. 1934-' T£ BU6ÜN, ÜNLÜ t7»L K4/V SİfjeAAA OYUN- CuSU SOPHIA LOREN OOĞDU. NAPOLI WW £N YOKSUL toAHALLESİNPEN StNEMANM OCH&JK NOtOTV-AgtNAjUZLIH S*? YOL AŞA/V LO&EU, BUfJPA, SOHRAOAN EVLEUPtĞİ YA- PlMCl CARLO PQNTİ'NİN BÜYÜK YA&PIMI- •ERİÇLİ VÜCur YAP/SI NEPENİYLE S£KS ÇEHASOLLE&İ ASACfA/PA SAYtLM/Ş,AMA 8U ARADA OYOM SÜCûrj-E PE Pr&C4r- LERi ÇEKMEYİ BİLMffU. L.ORE.N, f36tV "JA/OA, "fOZIKi VE SEN" F-lLıÜİYLE £N lYi fcAPlN OYÜNCU OSCAR'lNt ALMfŞr/. 'iğdetj Pe.fer O Tço/e. ye. J*mes Coco il«. İZMİR 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1997/698 E/2000/493 K Davacı Tetaş Pazarlama ve Tic. Ltd. Şti. vekili Av. Zehra Şahin tarafından davalı Metin Temoçin ve Altan Gök ile diğer da\ alılar ale>hine açmış olduğu tasarrufun iptali davasının yapılan dunışması sonunda mahkeraemizden verilen 6/6/2000 tarihli kararı davacı Tedaş pazarlama vekili Av. Zehra Şahin tarafından temyiz etmiş ve Yargıtay'ca bozuhnasuıı talep etmiş tenıyiz dilekçesinde belirttiği sebeplere binaen yasa usul ve Yargıtay içtihatlanna aykın olarak verilen mahkememiz karan yerinde bulmadığından bozulmasına ve icraıun durdurulmasuıa karar verilmesini, davanın reddedilmesi bozmayı geTektirmemekte olduğundan bozulmasını talep etmiş bulunduğundan işbu temyiz dilekçesinin özeti davalılardan Altay Gök'e temyiz dilekçesinın tebliği yerüıe kaim olmak üzere ilan olunur. 13/9/2000 Basın: 52030 ANKARA 17. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 1999/420 Karar No: 2000/241 Davacı Güneş Sigorta AŞ tarafından davalılar Ahmet Altuntaş ve Murat Banhan aleyhlerine açılan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sırasında: Mahkememizin 1999/420 E. sayılı dosyası 30.5.2000 tarihinde kısmen kabulüne çıkmış olup karar ilamı tarafa tebliğ edildikten sonra süresinde davacı vekıli tarafından 12.9.2000 tarihinde temyiz edilmiş olduğu hususu davalılar Ahmet Altuntaş ile Murat Banhan'a temyiz dilekçesi yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 51931 PANO DENÎZ KAVUKÇUOGLU Sorular... Bilgisayanmın başına geçıp, tam size, geçen cu- ma akşamı Alexandrapolis'in (Dedeağaç) bir sahil lokantasında yediğim ahtapot ızgarasını anlatmayı düşündüğüm bir sırada şeytantn dürtüsüne uyup te- levizyonun düğmesıne basmamın büyük bir hata ol- duğunu fark ettiğımde artık yapabileceğim hiçbir şey yoktu... Önce Kars dolaylarında işlenen yirmı iki caniık bir trafik cinayetinin görüntüleri gelmişti ekrana...Gö- revliler, çarpışan araçlardan yol kenarındaki taria- ya savrulan ölüleri topluyorlardı... Petrol, asfalt. mo- tor, teneke, lastik kurbanlarıydı onlar... Daha fazla petrol, daha fazla asfalt, daha fazla motor, daha faz- la teneke, daha fazla lastik tüketimine dayanan bir ekonomik-siyasal yaklaşıma, insan taşımacılığını karayollarına yığan çağdışı bir anlayışa verdiğimız ölülerdi... Yıl sonuna doğru sayıları beş binı, aftı bi- ni aşacaktı büyük olasılıkla... Burada, bizım ülke- mizde her yıl binlerce insan telef oluyordu yollarda. Avrupa'da nüfus başına en az motorlu taşıtın, ama motoriu taşıt başına da en çok kazanın düştüğü bir ülkeydi Türkiye! Otoyollarımızda hız sınırı saatte 120 kilometreydi. Ama insanlanmız nedense saat- te 190,200,210 kilometre yapan otomobillere rağ- bet ediyorlardı en çok... Yollarımızdaki "hız"6&n yakınıyor, ama televizyonlarda günde kim bilir kaç kez izlediğimiz, "hız"\ özendiren otomobil reklam- lanndan hiç şikâyetçi olmuyorduk... llginç çelişki- lerdi bunlar ve bu çelişkilenn sürmesinden çıkarı olan birileri de vardı mutlaka! Ama biz. yalnızca ölüleri- mize ağlamakla, arkalarından ağıt yakıp dövün- mekle yetiniyor, ne bu çelişkilerden doğan çıkarla- n ne de bu çıkariarın üzerinden yaşayanları getir- mek istiyorduk akhmıza... Ölümü. ölümleri kabulle- nişin sorgulanmaya, tartışılmaya değer bir bıçimiy- di bizimkisi... Niçin sorgulamıyor, niçin tartışmıyor- duk o zaman?.. izmir'in Gaziemir ilçesinde, bir sitenin sokakların- da bağınp çağırarak top oynayan çocukları kom- şulann şikâyetı üzerine bir arabaya doldurup kara- kola götürmüştü polis... En küçüğü 9, en büyüğü ise 13 yaşındaydı çocukların... Sonra da "cezaieh- liyetlerinin tespiti" için adli tıbba götürülmüşlerdi çocuklar!.. Anası babası, yeri yurdu bellı bir çocu- ğun yaşı, kimliğine bakılarak "tespit" edilemiyor muydu? Bacak kadar çocukların "cezai ehliyetle- ri'nin olup otmayacağı adli tıbba götürulmeden an- laşılamıyor muydu? Hiç kuşkusuz tüm bu "tuhaf- lıklar'i öngören bir "mevzuat" vardı ortada... Ve her şey bu "mevzuat"a göre işliyordu... Sokakta dans edip, para toplayan; "öğretmen istiyoruz" diye so- kaklara dökülen çocuklar da aynı "mevzuat"a gö- re mahkeme kapılannda süründürülmemişler miy- di?.. öyleyse neden değiştirilmiyordu bu tuhaf "mev- zuat"! Türkiye, Avrupa'nın en genç nüfusuna sa- hip, nüfusu en hızlı artan ülkesiydi. Her yer cıvıl cı- vıl çocuk kaynıyordu. Hepimız çocukları çok sev- diğimizi söylüyorduk. Çocuklarırrızla övünüyorduk. O zaman nasıl oluyordu da. el kadar çocukların ka- rakollarda, adli tıplarda, mahkeme kapılarında sü- ründürülmesine cevap veren bu "mevzuat"ı içimi- ze sindirebiliyorduk? Niçin kaldırmak, değiştirmek için harekete geçmıyorduk?.. Tembel, uvuşuk, yok- sa beceriksiz miydik? Bir yanımız "eksik" olmaiıy- dı... Eğer öyleyse, bir yanımız gerçekten eksikse, niçin sorgulamıyorduk bu yanımızı? Cumhuriyet'in ilan edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının toplantı salonunu 37 yıl boyunca aydınlatan bir ton ağırlığındaki kristal avize kaybol- muştu. Konuşma kürsüsünün yanındakı aplikler ve Mustafa Kemal Atatürk e hizmet veren kabul sa- lonundaki yazı masası, kenarları altın varaklı büyük duvar aynaları da ortada yoktu! Televızyonun */er- diği habere göre, kristal avizenin, apliklerin, yazı masasının ve altın varaklı aynalann nereye gittiği- ni, ne olduğunu kimse bilmıyordu!.. Kinıleı soymuş- tu Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni? Kimler çalmıştı tarihimizi? Nasıl cüret edebilmişlerdi bu soyguna? Neye güvenmişlerdi? Bıze mı? Bizler sahiden bu ka- dar andavallı mıydık? Bız bu kadar andavallı oldu- ğumuz için mi durmadan soyuyorlardı bızı? Kaç gündür, Beşıktaş-Fenerbahçe futbol karşı- laşmasında Fenerbahçeteknik heyetinin, "nasılolup da sahaya altıncıyabancı sürdüğünu" tartışıyorduk. önemli bir "sorun "du bu! Ama futbol dışı hayatla- nmızdakı o gözle görülür, o tuhaf kabullenişlerin, ek- sikliklerin, andavallıkların da en azından bir futbol maçında yapılan kural hataları kadar üzerinde dur- maya, düşünmeye değer yanları yok muydu? Or- tada yanıtı açık bunca soru dururken Alexandrapo- lis'teki o kıyı lokantasında yediğim nefis ızgara ah- tapota eşlik eden beyaz şarabın markası yine de me- rakınızı uyandırır mıydı sizin? ,.n Faks:0212-723 84 97 (e-posta: dkavukcuoglu(« tuyap.com) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4SOLDANSAĞA: 1/Mevlevılıkte, Mevlana'nın öliim yıldönü- 2 mü gecesinde o (17Aralık)ya- pılan anma tö- 4 reni. 2/Açıölç- meye ya da çiz- meye yarayan araç... Uzaİdık işarerı. 3/ Kısık g sesli kûçük ke- man Halı ya 9 da kilim doku- nan tezgâh. 4/ Takım.. Gövde heykeli. 5/ Bir çeşit Leh dansı. 6/ Tel- 2 lûr elementinin simge- 3 si... Bir tarikatın ya da 4 sanatın ilk kurucusu. II 5 Kadına göre kocanm, kocaya göre kadının an- nesi. 8/ El ele tutuşarak oynanan bir halk oyu- nu... Devlet Güverllik 9 Mahkemesi'nin kısa yazılışı. 9/ Bir evi kruşatan üstü kapalı teras. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Arap harfleriyle yazüan bir yazı rürii. 2/ Dağkeçi- si... Asaf Halet Çelebi'nin bir şiir kitabı 3/ Tas\ ir.. lyice yanarak ateş durumuna gelnuş kömür ya da odun parçası. 4/ Terbiyesiz kimse... Ekmek, peynir ve süt ya da et suyuyla yapılan bır tür yemek. 5/ Herhangı birkuvvet alanından geçtiğı varsayılan güç çızgılen... Zarar. 6/Tüketimkooperatıflennde yıl sonunda ortak- lara dağıtılan fazlalık. II Antık Yunan mımarlığının üç biçemınden bin... Süre>ya Duru'nun bır fılnu. 8/ Kırmızı renkli bir elma cinsi. 9/ Üzerine yap: vapıl- mak için aynlmış yer... Gözleri görmeyen.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle