Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
:2 EYLÜL 2000 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
HABERLER
Sinemanın yaşamı olduğunu belirten Türkan Şoray, beyazperdede soluk aldığını söylüyor
'Değişimi oynarken değiştim'
TÜRKAN ŞORAY
ÖYKÜSÜ
F E R İ D U N A N D A Ç
- »Q us \
Kabından
diM'denıtır
G
ünlerdir yol aldığm bir ûlke..
Bir baştan bir başa gidildikçe
büyüyen, çoğalan; yolu ve izi
kalbine göre ayarlanan yer. Yeryüzün-
de herhangi bir yer değil ama..Göçüp
gidilen mi desem, yurt tutulan mı, yok-
sa hiç vanlmak istenmeyen mi..
Üç yol oğluydu yola düşen. Sen en
küçükleriydin, sesin ve gölgenin tut-
kunu. Hep vanlacak bir yerin düşlerin-
deydin. O gözlerle baktın hayata. Ba-
kışlarında alalanan renk ağışmasına
düştü gönlün. Uzaktınız, uzak. Kafda-
ğı kadar ötedeydi. Ama elinden tutup
önüne düşürdüğü yolun sırlan gibi ger-
çekti sana.
Bahar uç vermişti. Gökyüzünûn en-
ginliğini an an hissederek "Vfesikah Ya-
rim"in vefalısı olmuştun. Sonra içine
gömerek o özlemi, iğde ağaçlannın al-
tında, tarazlanan sesinle gizemli bir ki-
taptan Mezmurlar okumaya başlarruş-
tın:
BABlL ırmaklan kenannda,
Orada oturduk,
Ve Sionu andıkça ağladık.
Içindeki söğütler üzerine
Çenklerimizi astık.
Çünkü orada bizi sûrgün edenler
Bizden teraneler,
Ve bize azap edenler bizden şenlikis-
tedjler:
Sion teranelerinden birini bize oku-
yun, dediler.
Yabancının toprağında
RABBÎN teranesini nasıl okuyalım?
Eğer seni unutursam, ey Yeruşalim,
Sağ elim hünerini unutsun.
Eğer seni anmazsam,
Eğer Yeruşalimi baş sevincimden ûs-
tün tutmazsam,
Dilim damağıma yapışsın. (Eski
Ahit, Mezmur 137)
Ezgiye dönûşen söz'dü seni kendine
çeken. Bir düş, bir özlem şarkısına dö-
nüştûrmüştûn sözleri... Ki, bunlar, se-
nin yol izleğin olacaktı hep. Yeryû-
zûnün hangi ucuna ulaştıysan, BA-
BlL'in acısıru, özlemini, savruluşunu
hissettin. Bir de, kendini, o gözlerin
tutsağı kıldığını öğrendin.
Ardına düştüğün o iz miydi, yoksa
çocukluğun mu? Sormadın da bu gibi
sorulan kendine. Bir başka dilin şarkı-
sını söylüyordunuz onunla sessizce.
Şimdi yolculuklann bannağındasın.
Yol uğraklanndan geçip acının um-
manlanna dönmüşsündür yüzünü.
"Nereyeeyyoku?"
"Nerden gelip nereye gidiyorsun?"
Sorular sormadan da yaşanabileceği-
nin sırrı saklıydı o gözlerde. Sabnn
simyasını, acının bannaklanm, aşkın
ve bağlanmanm anlamını göstermişti
bir bir. Anımsamak gerekmiyordu bun-
lan. Bir yara izi değildi, gam ve keder
odu ise harlanmıştı!
Teninin altındaki renge dönûşendi
adını asla koyamadığm.
Gene de, bakışlannla anlatamadığı-
nı düşünerek yüreğindeki mührü çöz-
mek istercesine sözler fısıldadı titre-
şen her gölgede. Sense, geldiğin yol
uğrağında, yüzünü gökyüzünûn mavi-
liğine dönüp iğde ağaçlaruun baş dön-
düren kokulan arasında onun şu sözle-
rinin anlamını düşünüyordun: "Ashn-
da belkidesincnıa benim hep sığmagun
oldu. Sinemadaki dünya şu: kendi ya-
şamındaki acıyı sinenıada canlandırd»-
ğım karaktere kabyordum. Kendi act-
nu. Öyie bir şey oluyor Id sinema dûn-
yanıda, sette sabahtan akşama kadar o
canlandırdığım karakteri yaşıyorum
ben, kendi acımı da ona katârak ikisini
bir arada yoğun yaşryonım. Yanionun-
la bütünleşerek yaşamak bu™
w
Biraz da bunu öğretmişti; yaşadıkia-
nnın asla bilgesi görünme, ama onlan
hayatın en anlamh yerinde tut, sadık
kal onlara.. "Neşe kederden daha çok
cesaret istiyor" dercesine bir anlamı
vardı sözlerinin.. Sonra, kar gibi yağan
polenlerin duldasında, Neşideler Ne-
şidesi'ni okumak isterdin ona. Sözübir
ucundan alıp ezgilerdin de: Senin adın
kabından dökülen ıtır gibidir...
Türkan Şoray, sinemanın kendisi için bir okul olduğunu söylüyor. Şoray, ilk yönetmenlik denemesinin ise 'cahil cesareti' olduğunu vurguluyor.
Türkan Şoray, 40 yıldır devam e-
den beyazperde macerasını anlatma-
yı sürdürüyor.
FHmlerinizdeki kadm kimliğiıün
baskın ofanası,o> unculuğunuzu da bi-
çimtedi elbette. Insanlar sizi başka
yerlerde de görraeye baştah. Örne-
ğm, sinenıa örgütünün başında gör-
dü; toplumun duyarh olduğu alanta-
raçdduuz-
ŞORAY -Söylediğinız o değişim
tümüyle sınemayla gerçekleştı. dedı-
ğiın gıbı; değişimi oynarken değiş-
tim, değişirken değişene döndüm yü-
zümü sınemada da.
Hayata bakış açuuzı değistiren bir
boyutu var sinemanın-
ŞORAY -Farklı bakmaya başla-
dım; kendime de, kadına da. kendi
kimlığıme de; hatta sınemaya da..
Çok doğru.
Sanatçının yaşayabüir ofanası ha-
yaüa bağına bağlı biraz da_
ŞORAY -Evet. çok çok önemli. İç
içedirbu. Şunudüşünmüşümdür.be-
ni ürkütendir de üstelik: Çokkimlik-
lilik.Yani ben sanatçıyım; oyuncuy-
ken şu kımlikteyim, özel yaşamımda
şu kimlıkteyim, dışanda şu kimlikte-
yim.. Bir tür parçalanmışlık, hatta ai-
diyetsizlik.. Tabü, birbirini bütûnle-
yici yanlan var bunun. Ben de öyle
parçalanmışlık olarak görmüyorum.
Bütûn karakterlerbeni de etkiledi, de-
ğiştirdı. Ben onlan etkiledim. Ama,
belki de daha fazla o oynadığım ka-
rakterler beni değıştırdi.
Çok görülen bir olgu değiktir bu..
Sizinki ise çok da doğaL Hayatın do-
ğal akısı ile biçimlenen bir olgu_
ŞORAY -Çünkü sinema benim ya-
şamımdı. orada soluk alıyordum.
Peki tüm bunlara açık otmanızı
şöyle değerlendirebiKr mryiz: BHirU-
menıiş bir eğitim. nıutsu/ bir çocuk-
lıık- Ve çok erken yasta bir meslek
edmme çabası, girişimL
ŞORAY -Evet. daha kışüiğımi bul-
madan.Bunu sınemada yaşayarak
buldum. Kişiliğim mesleğimde ge-
liştı. Sinema benim içın okul oldu.
Uzunca süre eğitiınk uğraşnm.
Eğtâme karşı ofanam düşünülemez.
Bunun gereklüiğine de inanınm. As-
layadsunyonım. Ama bö> le biroyun
gücünü sinema eğitimi alarak edine-
bfeceğmizi de pek düşünemivorum!
ŞORAY -Ben de aynı şeyı düşünü-
yorum. Bu, hayat okulunun bana öğ-
rettiği bir oyunculuktur. Derslerinı si-
nema okulunda alsaydrm belki bu ka-
dar samımı olmazdı. Belki olağanüs-
tü bir oyuncu değilim. hâlâ ıyı bir
oyuncu olmaya çalışıyorum. Hâlâ.
kendimi beğenmiyorum: oyunculu-
ğumu geliştirmekten Nanayım.
Buyanmızıben de önemshorumiş-
te. Sizi sürekli geliştirenin ne olduğu-
nu görüyoruz burada.
ŞORAY -Şuna bütün kalbimle ına-
nıyor ve hep sa\aınuyorum: oyuncu-
lukta aslolan samimiyettir. Benim
oyunculuğumda samimiyetvar, yüre-
ğim var her şeyden önce..
Şu sözünüzbeni etküemişar, sizi ha-
urtedıkçaosözhepgettrakhma: "Ka-
mera benim için çok bü> üle> ici bir
şeydir. Onun karşısına geçtiğimde her
şeyi unutuyorum. Onunla bütiinleşi-
yorum adeta. O ses beni içine alryor.."'
ŞORAY -E\et, kamera benim sev-
gilim oldu. Geçenlerde bir seyirci,
"Siz adeta kamerayla flört ediyorsu-
nuz," diyordu. Bu söz de bem etkile-
miştir. Gerçekbu; benim flörtüm, aş-
kım... Kendimi normal şartlarda ür-
kek, korkak, cesaretsız, hayata karşı
savunmasız hıssettığım anlar çoktur.
Ama o an. karşımda kamera çalışma-
ya başlasın; birdenbıre insanüstü bir
güçle, yapamayacağım hiçbir şey
yoktur. Gerçekten de kamera benim
için büyüleyici bir şeydir. Hayatla,
duygularla bağı sanki orada yakahyo-
rum Şu balkondan atlanacak. atla-
nm. Marmara Etenızı'nin ortasında
bir sahne çekiliyordu. sandaldan at-
layacaktım, 'pat' diye kendimi deni-
ze attım. O günlerde yıizme de bılmı-
yorum. Kilyos'ta arabadan atladım.
Gene bir fılmde, gece çekimınde su-
ya gırdim. Erkek oyuncu girmedi, at-
lamadı. korktu! Böyle sahnelen gö-
zümü kırpmadan yaşadım. Banıbaş-
ka bın oluyorum kamera karşısında.
Normal yaşamunda kötü laf ede-
mem Kamera karşısında, affedersi-
niz, en pervasız küfurleri söyleyebil-
mekten çekınmem.. O başka bir şey..
Sette, bilerek ya da bttmeyerek
oyuDcutuğunuda öğretici yannuz ol-
du mu? Yoksa sadece rohuıüzfi yapıp
gjder nüsbıiz?
Yönetmenlik
ŞORAY -Bakın, siz rolünüzü oy-
nadığınız zaman, karşınızdaki ister
ıstemez sızin oyununuzdan etkilenip
oynuyor. Karşımda bın kötü oynarsa
ben profesyonellikle onu idare etme-
ye çalışınm, ama rahatsız olurum.
Kendimi öne çıkarmayayım. lyi bir
oyuncunun karşısında etkilenir, iyı bir
oyun çıkarmaya çaba gösterirsiniz.
Bir başka konuya geçmek istiyo-
runı burada. Yönetmenlik deneyimi-
niz. Dört film çektiniz:DÖDÜş (1972),
Azap (1973), Bodnım Hâkuni (1976),
YıiamÖMürseler(1981).Sevdiğmıbir
roman otan Yılanı Öldürseler'i film
olarak izlemek ilginç gehnişti bana.
Fîmi beğennüştinı. Iztediğim diğer üç
fibnin içinde en hisi bu\du. Ama siz
yapbğuuz bu dört filtııi de beğennn-
yorsunuz, anladığuıı kadanşla. Yö-
netmenlik duygusu nasıl oluştu?
ŞORAY -Ö çok daha güzel olabı-
lirdi diye düşünüyorum. Aslında Yı-
lanı Öldürseler birçok kesim tarafın-
dan da beğenildi. İki yıl önce Fran-
sa'da Kadın Yönetmenler Festiva-
li'nde bin kişılık bir salonda göstenl-
dı. Çok etkilendiler, çok beğenildi.
Gene de eksik şeyier buluyorum o
fılmde. Bu kaçınılmaz. Çılgınca bir
şey yönetmenlik. Ben de bilerek. is-
teyerek, seçerek başlamadım aslında.
Peki, o cesareti nasıl bukhınuz?
ŞORAY -Cahılın cesareti... (karşı-
lıklı uzun uzun kahkahalar)
Bu noktadasizekatılmıyorum. Yd-
lann sinema dene\ imi \ ar. önemli > 5-
nebnenlerle çabşmışsınız, mıınculu-
ğu bilhorsunuz..
Sette hâkimlyet
ŞORAY -Bakın, yönetmenlik baş-
ka bir şeydir. Bir yönetmeni oyuncu
yapabilir misiniz? Çok zor. Bu be-
nim işim değil, ama başka nasıl ola-
biürkıo cesaret..
Bazı duygulan >aşıyorsunuz, bfl-
dikleriniz. sezdikkrin de var. tşte o
başlama noktasıönemlL Cesareti top-
bma, ilk adımı atma.. sonra birçokşe-
yi yaparak öğrenhorsunuz. Asü
önemlisi de bu bence. önce en ince ay-
nntısına kadar öğreneyim de sonra
yapanm dije bir şey yoktur sanatta.
Bu baglamdaki oyunculuğunuzun
geçtigi süreçler ortada. Sizin sinema-
da yol alma serüveninizde belüii aşa-
malara. dönemlere tanıklığuuz var.
Ydanı ÖMürseler'e gelişinizde bu var.
Kırsal kesimdeki kadını ke/Jerce o>-
namışsınız. Yaşama biçimlerini, duy-
gulanm biliyorsunuz... Önünüzde
>aptığuıız üç fihnin getirdiği birdene-
>imdevardı_
ŞORAY -Evet. bunlann ilki Dö-
nüş'tü. Onun hikâyesini ben hazırla-
dun. Aöf Yıhnaz çekecekti, çekmedi.
Şonra bir başka yönetmene önenldi,
o da olmadı. O zaman yapımcı bana
teklıfettı: "Mademhikâ\esciasizni-
yeçekmiyorsunuz?"" Peki. dedım. On-
dan sonra zorlu bir savaş başladı. Yö-
netmen setın her şeyı. herkes sizden
bir şey bekliyor. Biraz bocaladığını-
zı hissettiğiniz an. hâkımıyet gidiyor.
Sette yönetme hâkimıyetı şart. Bunu
hıssettım ılkten. O hâkimiyeti bu" ka-
dın olarak kuracaksınız. Şize. başta,
kuşkulu bakanlar var. Onlan gider-
mek. kendinizi de ispat etmek zorun-
dasınız Herkes, "Bu işi bu kadan ya-
pamaz,' bakışında. Oyuncular. 'Bu
fifande oynamanr diyor Ve nasıl bir
şeydi bıliyormusunuz? Beynim saba-
ha kadar o fılmı çekiyordu. Başlan-
gıçta. "ben bu işi iyi bifiyorum," eda-
sındaydım. Bırkaç gün sonra hâkim
olmaya başladım her şeye. Kamera
şuraya konulacak, oyuncu şuradan
gelecek vb. Objektifleri bilmiyorum,
ama açılan elirnle gösteriyorum. Son-
radan öğrendim bunlan. "Acaba, fin
lan" dedırtmemeye çalıştım mümkün
olduğu kadar. O hâkimıyetı kurduğu-
ma inanıyorum. Sette de gıderek, ba-
na inanmaya başladılar. Ama film brt-
tikten sonra, iki kasımın arasında bir
çizgi oluştu. Böyle çatık kaşlı dur-
maktan.. Otoriteyı kurmak için baş-
ka yol yoktu. Yüzümün akıyla çıktun
sayıyorum kendimi, o ilk Dönüş de-
nemesinden. Belki kendine özgü bir
dıli olmasa da; -öyle bir dili oluştur-
mam zaten mümkün değildi- yüre-
ğimde hissettüderimi aktarmaya ça-
lıştığımı düşünüyorum."'
Yılanı Öldürseler
Yılanı Öldürseler ise benim için
çok zorlu bir sınavdı. O duygu beni
çok yıprattı. Çünkü orada bir Yaşar
Kemaiadı vardı. O beni aşan bir şey-
dı. Çoksaygıduyduğumbiryazar. O-
nun böyle bir esennin sorumluluğu-
nu taşımakbenim omuzlanmı çökert-
ti. Dönüş'te ve dığerlerinde böyle ol-
mamıştım "Onun eserini mahveram.
ben ne yapacağım: dünyanın en kötü
fihnini çektim.intiharedeceğim. Tür-
krye'yiterkedeceğim_" kâbuslanyla
yaşadım uzunca süre.. ve film bittı
benim bu duygulanmla. On-onbeş
gün bayağı hastalığa yakalandım
Uyuma hastalığı. Bunalım geçirdim
adeta. Film çok zor şartlarda çekildi.
Yaşar Kemal, hoşgörülü biçimde.
fılmi beğendiğini söyledi. En azın-
dan, ne berbat şey demedi.Benim ıs-
tediğim mükemmellikte olmadı. Sa-
nat değeri çok yüksek bir film olma-
dı belki. ama çok acı çektim. Bütün
bunlara rağmen, iyı ki yönetmenlik
yaptım, diyorum. Çok istediğim bir
şey yönetmenlik yapmak. Sürdürme-
yi de düşünüyorum her şeye rağmen!
Çünkü o bambaşka bır şey. Nasıl siz
yazı yazarken, resim yaparken kendi-
nizsiniz; kendinizi en rahat biçimde
ifade edebıliyorsunuz.. Oyunculuk
da öyle belki; ama yönetmenlik be-
nim için daha da çekicı..
Onca zortuğarağmensizi çeken ne
peki?
ŞORAY -Bir kere kendinizi en iyi
orada ifade edebiliyorsunuz. Size ait
bir dünya kunıyorsunuz. O filmı çe-
kerken bir yanda intihan düşünüyo-
nım, bir taraftan acı çekıyorum, öte-
de de gece. sabah sette çekeceğim
sahnelen kafamda tasarhyorum. Na-
sıl haz duyuyorum, mutlu oluyorum..
Asıl yaratacıhğı orada yaşıyorsu-
nuz_
ŞORAY -Hem de nasıl. Bir buçuk
ay uyuyamadım. Yan uykularday-
dım. Sabaha kadar mekâna göre mi-
zansenleri kuru\xır. venyordum.
O sahneleri masa başmda çizdi0-
niz, nodar çıkanüğmız okhı mu?
ŞORAY -Yok, hayır. O, Atıf Bey ın
metodudur. Ama Yılanı Öldürseler'de
onun bu metoduna ihtiyaç duydum.
Bir sahnede çok zorlandım. Telefon
ettım "Atıf Bey, ben bu sahneyi nasd
çekeceğim-" diye ağlaştım. Çünkü o
tek tek planlıyor. Asıstana da venyor;
şuradan şu yürüyecek, çiziyor; bura-
da kamera olacak, açı buradan, dıyor.
Bunlann her birini ayn ayn hazırhyor.
Asistan da bunlan alınca, biliyor ki;
köşeden ışıklar yakıldığı zaman bu
planlar çekilecek. O müthiş bir uygu-
lamadır İşi çok kolaylaşnnyor. "Ba-
na o planı yap," diye ağlaştım ışte..
Çok seviyorumyönetmenliği, sürdür-
mek de istiyonım.
CUMARTESİ
YAZHARI
ATAOL BEHRAMOĞLU
Sokaktaki Çocuk
Kâğıt mendil satıcısı küçük kızın denn dondurucu-
ya kapatılması ve Istanbul Valiliği'nin "18 yaşından
küçük çocuklann kamuya açık yerlerde çalıştınlma-
sını yasaklayan ve cezai yaptınma bağlayan " düzen-
lemesi, "sokaktaki çocuk" konusunu bır kez daha
gündeme getirdi. Ülkemizin hareketlı yaşamında, ko-
nu ne kadar gündemde kalır, bihnemez. Fakat kuş-
kusuz olan, gözler önündekı bu kanayan yaranın ka-
namaya devam ettiği ve edecegidir. "Sokaktaki ço-
cuk" sorunu bir neden mı, yoksa sonuç mudur? Son
günlerde medyada yer alan verılerın ışığında bunu
gözden geçirmeye çalışalım.
• • •
Söz konusu küçük kızın aılesinin maddi bakımdan
pek de kötü durumda bulunmadığı (ve hatta pek çok
memur ailesinden daha iyi yaşama koşullarına sanip
olduğu) bilgisı, hepimizi az çok şaşırttı. Öyleyse o yaş-
taki ve üstelik bir kız çocuğu neden çalıştınlryordu?
Burada, dar anlamda ekonomik olmaktan daha çok
toplumsal-ahlaki bir sorun söz konusu. Bu örnekten
yola çıkarak, ınsanlan boyunduruğu altına almış olan
tüketim toplumu ahlakının her türlü geleneksel ahla-
kın üstüne yükselmiş olduğunu ileri sürebiliriz ve bu
saptama ne yazık ki çok da yanlış değil. Fakat tam
bu noktada sorulması gereken bır başka soru, gele-
neksel ahlaki değerlerin neden bu kadar hızlı bir aşın-
ma ve çöküntüye uğramış olduğudur. >
• • • •
Bir araştırmadan {"Radikal", 30.8.2000)'"sokaWa-
ki çocuklann ailelerinin yüzde 56'sının Doğu ve Gü-
neydoğu Anadolu'dan, yüzde 12'sinin de Karadenız
Bölgesi'nden istanbul'a göç etmiş aileler olduğurtu
öğreniyoruz. Ankara'da, sayılan 5-10 bin arasında
olduğu tahmin edilen "sokaktaki çocuk"lar üzerınde
yapılan bir araştırma da bu çocuklann ailelerinin bu-
yük bölümünün Doğu Anadolu'dan göç ettiğini ortâ-
yakoyuyor ("Cumhuriyet", 30.8.2000). Böylece, "so-
kaktaki çocuk" olgusuyla "göç" olgusu arasındaki
bağıntıyı açık biçimde görebiliyoruz. Istanbul'dakj
"sokaktaki çocuk" konulu araştırmanın bir başka İl-
ginç sonucu, bu çocukların annelerınin yüzde
33'ünün, babalarının ise yüzde 28'inin üvey olduğu,
toplumbilimcilerin mercek altına yatırması gereken,
gerçekten çarpıcı bir veri... İlk elde söylenebilecek ise,
ekonomik sorunlann sadece ekonomik sorun olarak
kalmayıp, başta aile olmak üzere bütün toplumsal ku-
rumlan etkilediği, yozlaştırdığı, değiştirdiği. Nitekim,
yine "Radikal"de yayımlanan araştırmanın bir başka
sonucu, "sokaktaki çocuk" sorununda aıle parça-
lanması olgusunun yüzde 26'lık bir oranla ilk sırada
yer aldığı. Günümüz Türkıye toplumunda sadece
toplumbilimcilenn değil, edebıyatçıların, sanatçılarm
da dıkkatle ızlemesi gereken çok ıkjınç toplumsal
oluşumlar, değişimler yaşandığı kuşkusuz...
•••
Istanbul'daki Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme
Kurumu (SHÇEK) ya da Ankara'da Sosyal Hizmet-
ler'e bağlı Çocuk ve Gençlik Merkezi'nin saygı du-
yulması, desteklenmesi gereken çalışmalan, bir "ifk-
yardım" müdahalesi olma ötesınde "sokaktaki ço-
cuk" sorununa ne ölçüde çözüm getirebilir? Kırsal ke-
simlerden büyük kentlere göçün önü alınmadan "so-
kaktaki çocuk" sorununa kalıcı çözüm bulunabilir
mi? Kırsal kesimdeki yoksullaşma, bir başka deyiş-
le ülkemizde tanmın çökertilmesi ışlemi sürdükçe
göç olgusu engellenebilirmı? "Sokaktaki çocuk" so-
runu, sonuç olarak, ülkemizde bütün yıkıcı etkileriy-
le sürmekte olan toplumsal adaletsızliğın, bu demek-
tir ki sistemin bir sonucu değil mıdır ve sistem bu bı-
çimiyle sürdükçe çözümlenmesi olası mıdır? Soru-
ların yanrtı yeterince açıktır. Bütün toplumsal sorun-
lanmız gibi "sokaktaki çocuk" sorununun da kalıcı çö-
zümü, toplumun örgütlenmesınden ve var olan ör-
gütlenmelerin (sendikalar, meslek kuruluşları, sivil
toplum örgütleri, tarım satış kooperatifleri vb.), siya-
sal erkin ters yönde uygulamalarına, baskı ve tehdit-
lerine karşın korunup güçlendirilmesinden geçiyor...
e-mail: ckk(« ixir.com
Kücük sarsıntılar arastırılacak
UlusolDeprem Konseyi
Denidi
y
yegidiyor
Şoray: CMağanüstü bir oyuncu değilim, hâlâ iyi oyuncu olmaya çalışıyorum. SÜRECEK
Istanbul Haber Servi-
si-Ulusal Deprem Kon-
seyi Denızli çevresinde
bahar aylanndan ben sü-
ren küçük depremlenn
"sunm" çözmek üzere
yann bölgede araştırma
çalışmalan başlatıyor.
İki bölümden oluşan ça-
lışmalar kapsamında ön-
ce 25 deprem kayıt cıha-
zından oluşturulacak
sismik ağ ıle depremle-
rin yoğunlaştığı yerler
ve aktif faylar belirlene-
cek. Ikinci aşamada ise
aktif faylar üzerinde y a-
pılacak kazı çalışmala-
nyla olası depremlerın
büyüklüğü ve yeri sapta-
nacak.
Deprem Konseyi Baş-
kanı Prof. Dr. Tuğrul
Tankut. gazetemize
yaptığı açıklamada, De-
nizli civanndaki dep-
remler hakkmda "yöre-
de çalışma yapılmadan
eldeki verilerie bir yo-
rum ve değeriendirme
yapmarun mümkün ol-
mayacağt" konusunda
Deprem Konseyı'nde
görüş birliği olduğunu
söyledi.
Denizli Valiliği'nin
Başbakanlık Kriz Mer-
kezi aracıhğıyla yörede-
ki depremlenn araştınl-
masını istemesi üzerine
Deprem Konseyi'nce
bölgede araştırma yapıl-
masının kararlaştırıldı-
ğını ifade eden Prof.
Tankut, gerekli araştır-
malann TUBİTAK Yer-
bilimleri Araştırma Ens-
tıtüsü tarafından yapıla-
bileceğini saptadıklannı
belirterek şu bilgileri
verdi: "TUBÎTAK'a wt
sismik ağlann seyreltil-
mesiVTJIUVia bu ağiardan
söküİecek 25 deprem ka-
yıt cihazı pazar (yann)
gününden itibaren böl-
geye yerleştirilecek. Bu
yerel sismik ağdan 30
gün süreyle kavıtlar ah-
nacak ve elde edilen ve-
riler bize güvenilir bir
yargıya ulaşma olanağı
Deprem Konseyi Söz-
cüsü ve İTÜ Avrasya
Yerbilimleri Enstitüsü
Öğretım Üyesi Prof. Dr.
Aykut Barka. Kandilli
Rasathanesi Deprem
Araştırma Merkezi'nin
bölgeden uzaklığı nede-
myle 2.5 'ten küçük dep-
remleri kaydedemediği-
ni belirterek Demzli ci-
varına yerleştirilecek
deprem kayıt cihazlan-
nın. hıssedılmeyen minı
depremleri kaydedebile-
ceğini söyledi. Prof.
Barka, küçük depremle-
nn fay hattında bırikmiş
eneıjinin yüzde 20'sini
boşaltabileceğıni, tü-
müyle bir enerji boşalı-
mının söz konusu olma-
dığını kaydettı.