25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
:2 EYLÜL 2000 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Sinemanın yaşamı olduğunu belirten Türkan Şoray, beyazperdede soluk aldığını söylüyor 'Değişimi oynarken değiştim' TÜRKAN ŞORAY ÖYKÜSÜ F E R İ D U N A N D A Ç - »Q us \ Kabından diM'denıtır G ünlerdir yol aldığm bir ûlke.. Bir baştan bir başa gidildikçe büyüyen, çoğalan; yolu ve izi kalbine göre ayarlanan yer. Yeryüzün- de herhangi bir yer değil ama..Göçüp gidilen mi desem, yurt tutulan mı, yok- sa hiç vanlmak istenmeyen mi.. Üç yol oğluydu yola düşen. Sen en küçükleriydin, sesin ve gölgenin tut- kunu. Hep vanlacak bir yerin düşlerin- deydin. O gözlerle baktın hayata. Ba- kışlarında alalanan renk ağışmasına düştü gönlün. Uzaktınız, uzak. Kafda- ğı kadar ötedeydi. Ama elinden tutup önüne düşürdüğü yolun sırlan gibi ger- çekti sana. Bahar uç vermişti. Gökyüzünûn en- ginliğini an an hissederek "Vfesikah Ya- rim"in vefalısı olmuştun. Sonra içine gömerek o özlemi, iğde ağaçlannın al- tında, tarazlanan sesinle gizemli bir ki- taptan Mezmurlar okumaya başlarruş- tın: BABlL ırmaklan kenannda, Orada oturduk, Ve Sionu andıkça ağladık. Içindeki söğütler üzerine Çenklerimizi astık. Çünkü orada bizi sûrgün edenler Bizden teraneler, Ve bize azap edenler bizden şenlikis- tedjler: Sion teranelerinden birini bize oku- yun, dediler. Yabancının toprağında RABBÎN teranesini nasıl okuyalım? Eğer seni unutursam, ey Yeruşalim, Sağ elim hünerini unutsun. Eğer seni anmazsam, Eğer Yeruşalimi baş sevincimden ûs- tün tutmazsam, Dilim damağıma yapışsın. (Eski Ahit, Mezmur 137) Ezgiye dönûşen söz'dü seni kendine çeken. Bir düş, bir özlem şarkısına dö- nüştûrmüştûn sözleri... Ki, bunlar, se- nin yol izleğin olacaktı hep. Yeryû- zûnün hangi ucuna ulaştıysan, BA- BlL'in acısıru, özlemini, savruluşunu hissettin. Bir de, kendini, o gözlerin tutsağı kıldığını öğrendin. Ardına düştüğün o iz miydi, yoksa çocukluğun mu? Sormadın da bu gibi sorulan kendine. Bir başka dilin şarkı- sını söylüyordunuz onunla sessizce. Şimdi yolculuklann bannağındasın. Yol uğraklanndan geçip acının um- manlanna dönmüşsündür yüzünü. "Nereyeeyyoku?" "Nerden gelip nereye gidiyorsun?" Sorular sormadan da yaşanabileceği- nin sırrı saklıydı o gözlerde. Sabnn simyasını, acının bannaklanm, aşkın ve bağlanmanm anlamını göstermişti bir bir. Anımsamak gerekmiyordu bun- lan. Bir yara izi değildi, gam ve keder odu ise harlanmıştı! Teninin altındaki renge dönûşendi adını asla koyamadığm. Gene de, bakışlannla anlatamadığı- nı düşünerek yüreğindeki mührü çöz- mek istercesine sözler fısıldadı titre- şen her gölgede. Sense, geldiğin yol uğrağında, yüzünü gökyüzünûn mavi- liğine dönüp iğde ağaçlaruun baş dön- düren kokulan arasında onun şu sözle- rinin anlamını düşünüyordun: "Ashn- da belkidesincnıa benim hep sığmagun oldu. Sinemadaki dünya şu: kendi ya- şamındaki acıyı sinenıada canlandırd»- ğım karaktere kabyordum. Kendi act- nu. Öyie bir şey oluyor Id sinema dûn- yanıda, sette sabahtan akşama kadar o canlandırdığım karakteri yaşıyorum ben, kendi acımı da ona katârak ikisini bir arada yoğun yaşryonım. Yanionun- la bütünleşerek yaşamak bu™ w Biraz da bunu öğretmişti; yaşadıkia- nnın asla bilgesi görünme, ama onlan hayatın en anlamh yerinde tut, sadık kal onlara.. "Neşe kederden daha çok cesaret istiyor" dercesine bir anlamı vardı sözlerinin.. Sonra, kar gibi yağan polenlerin duldasında, Neşideler Ne- şidesi'ni okumak isterdin ona. Sözübir ucundan alıp ezgilerdin de: Senin adın kabından dökülen ıtır gibidir... Türkan Şoray, sinemanın kendisi için bir okul olduğunu söylüyor. Şoray, ilk yönetmenlik denemesinin ise 'cahil cesareti' olduğunu vurguluyor. Türkan Şoray, 40 yıldır devam e- den beyazperde macerasını anlatma- yı sürdürüyor. FHmlerinizdeki kadm kimliğiıün baskın ofanası,o> unculuğunuzu da bi- çimtedi elbette. Insanlar sizi başka yerlerde de görraeye baştah. Örne- ğm, sinenıa örgütünün başında gör- dü; toplumun duyarh olduğu alanta- raçdduuz- ŞORAY -Söylediğinız o değişim tümüyle sınemayla gerçekleştı. dedı- ğiın gıbı; değişimi oynarken değiş- tim, değişirken değişene döndüm yü- zümü sınemada da. Hayata bakış açuuzı değistiren bir boyutu var sinemanın- ŞORAY -Farklı bakmaya başla- dım; kendime de, kadına da. kendi kimlığıme de; hatta sınemaya da.. Çok doğru. Sanatçının yaşayabüir ofanası ha- yaüa bağına bağlı biraz da_ ŞORAY -Evet. çok çok önemli. İç içedirbu. Şunudüşünmüşümdür.be- ni ürkütendir de üstelik: Çokkimlik- lilik.Yani ben sanatçıyım; oyuncuy- ken şu kımlikteyim, özel yaşamımda şu kimlıkteyim, dışanda şu kimlikte- yim.. Bir tür parçalanmışlık, hatta ai- diyetsizlik.. Tabü, birbirini bütûnle- yici yanlan var bunun. Ben de öyle parçalanmışlık olarak görmüyorum. Bütûn karakterlerbeni de etkiledi, de- ğiştirdı. Ben onlan etkiledim. Ama, belki de daha fazla o oynadığım ka- rakterler beni değıştırdi. Çok görülen bir olgu değiktir bu.. Sizinki ise çok da doğaL Hayatın do- ğal akısı ile biçimlenen bir olgu_ ŞORAY -Çünkü sinema benim ya- şamımdı. orada soluk alıyordum. Peki tüm bunlara açık otmanızı şöyle değerlendirebiKr mryiz: BHirU- menıiş bir eğitim. nıutsu/ bir çocuk- lıık- Ve çok erken yasta bir meslek edmme çabası, girişimL ŞORAY -Evet. daha kışüiğımi bul- madan.Bunu sınemada yaşayarak buldum. Kişiliğim mesleğimde ge- liştı. Sinema benim içın okul oldu. Uzunca süre eğitiınk uğraşnm. Eğtâme karşı ofanam düşünülemez. Bunun gereklüiğine de inanınm. As- layadsunyonım. Ama bö> le biroyun gücünü sinema eğitimi alarak edine- bfeceğmizi de pek düşünemivorum! ŞORAY -Ben de aynı şeyı düşünü- yorum. Bu, hayat okulunun bana öğ- rettiği bir oyunculuktur. Derslerinı si- nema okulunda alsaydrm belki bu ka- dar samımı olmazdı. Belki olağanüs- tü bir oyuncu değilim. hâlâ ıyı bir oyuncu olmaya çalışıyorum. Hâlâ. kendimi beğenmiyorum: oyunculu- ğumu geliştirmekten Nanayım. Buyanmızıben de önemshorumiş- te. Sizi sürekli geliştirenin ne olduğu- nu görüyoruz burada. ŞORAY -Şuna bütün kalbimle ına- nıyor ve hep sa\aınuyorum: oyuncu- lukta aslolan samimiyettir. Benim oyunculuğumda samimiyetvar, yüre- ğim var her şeyden önce.. Şu sözünüzbeni etküemişar, sizi ha- urtedıkçaosözhepgettrakhma: "Ka- mera benim için çok bü> üle> ici bir şeydir. Onun karşısına geçtiğimde her şeyi unutuyorum. Onunla bütiinleşi- yorum adeta. O ses beni içine alryor.."' ŞORAY -E\et, kamera benim sev- gilim oldu. Geçenlerde bir seyirci, "Siz adeta kamerayla flört ediyorsu- nuz," diyordu. Bu söz de bem etkile- miştir. Gerçekbu; benim flörtüm, aş- kım... Kendimi normal şartlarda ür- kek, korkak, cesaretsız, hayata karşı savunmasız hıssettığım anlar çoktur. Ama o an. karşımda kamera çalışma- ya başlasın; birdenbıre insanüstü bir güçle, yapamayacağım hiçbir şey yoktur. Gerçekten de kamera benim için büyüleyici bir şeydir. Hayatla, duygularla bağı sanki orada yakahyo- rum Şu balkondan atlanacak. atla- nm. Marmara Etenızı'nin ortasında bir sahne çekiliyordu. sandaldan at- layacaktım, 'pat' diye kendimi deni- ze attım. O günlerde yıizme de bılmı- yorum. Kilyos'ta arabadan atladım. Gene bir fılmde, gece çekimınde su- ya gırdim. Erkek oyuncu girmedi, at- lamadı. korktu! Böyle sahnelen gö- zümü kırpmadan yaşadım. Banıbaş- ka bın oluyorum kamera karşısında. Normal yaşamunda kötü laf ede- mem Kamera karşısında, affedersi- niz, en pervasız küfurleri söyleyebil- mekten çekınmem.. O başka bir şey.. Sette, bilerek ya da bttmeyerek oyuDcutuğunuda öğretici yannuz ol- du mu? Yoksa sadece rohuıüzfi yapıp gjder nüsbıiz? Yönetmenlik ŞORAY -Bakın, siz rolünüzü oy- nadığınız zaman, karşınızdaki ister ıstemez sızin oyununuzdan etkilenip oynuyor. Karşımda bın kötü oynarsa ben profesyonellikle onu idare etme- ye çalışınm, ama rahatsız olurum. Kendimi öne çıkarmayayım. lyi bir oyuncunun karşısında etkilenir, iyı bir oyun çıkarmaya çaba gösterirsiniz. Bir başka konuya geçmek istiyo- runı burada. Yönetmenlik deneyimi- niz. Dört film çektiniz:DÖDÜş (1972), Azap (1973), Bodnım Hâkuni (1976), YıiamÖMürseler(1981).Sevdiğmıbir roman otan Yılanı Öldürseler'i film olarak izlemek ilginç gehnişti bana. Fîmi beğennüştinı. Iztediğim diğer üç fibnin içinde en hisi bu\du. Ama siz yapbğuuz bu dört filtııi de beğennn- yorsunuz, anladığuıı kadanşla. Yö- netmenlik duygusu nasıl oluştu? ŞORAY -Ö çok daha güzel olabı- lirdi diye düşünüyorum. Aslında Yı- lanı Öldürseler birçok kesim tarafın- dan da beğenildi. İki yıl önce Fran- sa'da Kadın Yönetmenler Festiva- li'nde bin kişılık bir salonda göstenl- dı. Çok etkilendiler, çok beğenildi. Gene de eksik şeyier buluyorum o fılmde. Bu kaçınılmaz. Çılgınca bir şey yönetmenlik. Ben de bilerek. is- teyerek, seçerek başlamadım aslında. Peki, o cesareti nasıl bukhınuz? ŞORAY -Cahılın cesareti... (karşı- lıklı uzun uzun kahkahalar) Bu noktadasizekatılmıyorum. Yd- lann sinema dene\ imi \ ar. önemli > 5- nebnenlerle çabşmışsınız, mıınculu- ğu bilhorsunuz.. Sette hâkimlyet ŞORAY -Bakın, yönetmenlik baş- ka bir şeydir. Bir yönetmeni oyuncu yapabilir misiniz? Çok zor. Bu be- nim işim değil, ama başka nasıl ola- biürkıo cesaret.. Bazı duygulan >aşıyorsunuz, bfl- dikleriniz. sezdikkrin de var. tşte o başlama noktasıönemlL Cesareti top- bma, ilk adımı atma.. sonra birçokşe- yi yaparak öğrenhorsunuz. Asü önemlisi de bu bence. önce en ince ay- nntısına kadar öğreneyim de sonra yapanm dije bir şey yoktur sanatta. Bu baglamdaki oyunculuğunuzun geçtigi süreçler ortada. Sizin sinema- da yol alma serüveninizde belüii aşa- malara. dönemlere tanıklığuuz var. Ydanı ÖMürseler'e gelişinizde bu var. Kırsal kesimdeki kadını ke/Jerce o>- namışsınız. Yaşama biçimlerini, duy- gulanm biliyorsunuz... Önünüzde >aptığuıız üç fihnin getirdiği birdene- >imdevardı_ ŞORAY -Evet. bunlann ilki Dö- nüş'tü. Onun hikâyesini ben hazırla- dun. Aöf Yıhnaz çekecekti, çekmedi. Şonra bir başka yönetmene önenldi, o da olmadı. O zaman yapımcı bana teklıfettı: "Mademhikâ\esciasizni- yeçekmiyorsunuz?"" Peki. dedım. On- dan sonra zorlu bir savaş başladı. Yö- netmen setın her şeyı. herkes sizden bir şey bekliyor. Biraz bocaladığını- zı hissettiğiniz an. hâkımıyet gidiyor. Sette yönetme hâkimıyetı şart. Bunu hıssettım ılkten. O hâkimiyeti bu" ka- dın olarak kuracaksınız. Şize. başta, kuşkulu bakanlar var. Onlan gider- mek. kendinizi de ispat etmek zorun- dasınız Herkes, "Bu işi bu kadan ya- pamaz,' bakışında. Oyuncular. 'Bu fifande oynamanr diyor Ve nasıl bir şeydi bıliyormusunuz? Beynim saba- ha kadar o fılmı çekiyordu. Başlan- gıçta. "ben bu işi iyi bifiyorum," eda- sındaydım. Bırkaç gün sonra hâkim olmaya başladım her şeye. Kamera şuraya konulacak, oyuncu şuradan gelecek vb. Objektifleri bilmiyorum, ama açılan elirnle gösteriyorum. Son- radan öğrendim bunlan. "Acaba, fin lan" dedırtmemeye çalıştım mümkün olduğu kadar. O hâkimıyetı kurduğu- ma inanıyorum. Sette de gıderek, ba- na inanmaya başladılar. Ama film brt- tikten sonra, iki kasımın arasında bir çizgi oluştu. Böyle çatık kaşlı dur- maktan.. Otoriteyı kurmak için baş- ka yol yoktu. Yüzümün akıyla çıktun sayıyorum kendimi, o ilk Dönüş de- nemesinden. Belki kendine özgü bir dıli olmasa da; -öyle bir dili oluştur- mam zaten mümkün değildi- yüre- ğimde hissettüderimi aktarmaya ça- lıştığımı düşünüyorum."' Yılanı Öldürseler Yılanı Öldürseler ise benim için çok zorlu bir sınavdı. O duygu beni çok yıprattı. Çünkü orada bir Yaşar Kemaiadı vardı. O beni aşan bir şey- dı. Çoksaygıduyduğumbiryazar. O- nun böyle bir esennin sorumluluğu- nu taşımakbenim omuzlanmı çökert- ti. Dönüş'te ve dığerlerinde böyle ol- mamıştım "Onun eserini mahveram. ben ne yapacağım: dünyanın en kötü fihnini çektim.intiharedeceğim. Tür- krye'yiterkedeceğim_" kâbuslanyla yaşadım uzunca süre.. ve film bittı benim bu duygulanmla. On-onbeş gün bayağı hastalığa yakalandım Uyuma hastalığı. Bunalım geçirdim adeta. Film çok zor şartlarda çekildi. Yaşar Kemal, hoşgörülü biçimde. fılmi beğendiğini söyledi. En azın- dan, ne berbat şey demedi.Benim ıs- tediğim mükemmellikte olmadı. Sa- nat değeri çok yüksek bir film olma- dı belki. ama çok acı çektim. Bütün bunlara rağmen, iyı ki yönetmenlik yaptım, diyorum. Çok istediğim bir şey yönetmenlik yapmak. Sürdürme- yi de düşünüyorum her şeye rağmen! Çünkü o bambaşka bır şey. Nasıl siz yazı yazarken, resim yaparken kendi- nizsiniz; kendinizi en rahat biçimde ifade edebıliyorsunuz.. Oyunculuk da öyle belki; ama yönetmenlik be- nim için daha da çekicı.. Onca zortuğarağmensizi çeken ne peki? ŞORAY -Bir kere kendinizi en iyi orada ifade edebiliyorsunuz. Size ait bir dünya kunıyorsunuz. O filmı çe- kerken bir yanda intihan düşünüyo- nım, bir taraftan acı çekıyorum, öte- de de gece. sabah sette çekeceğim sahnelen kafamda tasarhyorum. Na- sıl haz duyuyorum, mutlu oluyorum.. Asıl yaratacıhğı orada yaşıyorsu- nuz_ ŞORAY -Hem de nasıl. Bir buçuk ay uyuyamadım. Yan uykularday- dım. Sabaha kadar mekâna göre mi- zansenleri kuru\xır. venyordum. O sahneleri masa başmda çizdi0- niz, nodar çıkanüğmız okhı mu? ŞORAY -Yok, hayır. O, Atıf Bey ın metodudur. Ama Yılanı Öldürseler'de onun bu metoduna ihtiyaç duydum. Bir sahnede çok zorlandım. Telefon ettım "Atıf Bey, ben bu sahneyi nasd çekeceğim-" diye ağlaştım. Çünkü o tek tek planlıyor. Asıstana da venyor; şuradan şu yürüyecek, çiziyor; bura- da kamera olacak, açı buradan, dıyor. Bunlann her birini ayn ayn hazırhyor. Asistan da bunlan alınca, biliyor ki; köşeden ışıklar yakıldığı zaman bu planlar çekilecek. O müthiş bir uygu- lamadır İşi çok kolaylaşnnyor. "Ba- na o planı yap," diye ağlaştım ışte.. Çok seviyorumyönetmenliği, sürdür- mek de istiyonım. CUMARTESİ YAZHARI ATAOL BEHRAMOĞLU Sokaktaki Çocuk Kâğıt mendil satıcısı küçük kızın denn dondurucu- ya kapatılması ve Istanbul Valiliği'nin "18 yaşından küçük çocuklann kamuya açık yerlerde çalıştınlma- sını yasaklayan ve cezai yaptınma bağlayan " düzen- lemesi, "sokaktaki çocuk" konusunu bır kez daha gündeme getirdi. Ülkemizin hareketlı yaşamında, ko- nu ne kadar gündemde kalır, bihnemez. Fakat kuş- kusuz olan, gözler önündekı bu kanayan yaranın ka- namaya devam ettiği ve edecegidir. "Sokaktaki ço- cuk" sorunu bir neden mı, yoksa sonuç mudur? Son günlerde medyada yer alan verılerın ışığında bunu gözden geçirmeye çalışalım. • • • Söz konusu küçük kızın aılesinin maddi bakımdan pek de kötü durumda bulunmadığı (ve hatta pek çok memur ailesinden daha iyi yaşama koşullarına sanip olduğu) bilgisı, hepimizi az çok şaşırttı. Öyleyse o yaş- taki ve üstelik bir kız çocuğu neden çalıştınlryordu? Burada, dar anlamda ekonomik olmaktan daha çok toplumsal-ahlaki bir sorun söz konusu. Bu örnekten yola çıkarak, ınsanlan boyunduruğu altına almış olan tüketim toplumu ahlakının her türlü geleneksel ahla- kın üstüne yükselmiş olduğunu ileri sürebiliriz ve bu saptama ne yazık ki çok da yanlış değil. Fakat tam bu noktada sorulması gereken bır başka soru, gele- neksel ahlaki değerlerin neden bu kadar hızlı bir aşın- ma ve çöküntüye uğramış olduğudur. > • • • • Bir araştırmadan {"Radikal", 30.8.2000)'"sokaWa- ki çocuklann ailelerinin yüzde 56'sının Doğu ve Gü- neydoğu Anadolu'dan, yüzde 12'sinin de Karadenız Bölgesi'nden istanbul'a göç etmiş aileler olduğurtu öğreniyoruz. Ankara'da, sayılan 5-10 bin arasında olduğu tahmin edilen "sokaktaki çocuk"lar üzerınde yapılan bir araştırma da bu çocuklann ailelerinin bu- yük bölümünün Doğu Anadolu'dan göç ettiğini ortâ- yakoyuyor ("Cumhuriyet", 30.8.2000). Böylece, "so- kaktaki çocuk" olgusuyla "göç" olgusu arasındaki bağıntıyı açık biçimde görebiliyoruz. Istanbul'dakj "sokaktaki çocuk" konulu araştırmanın bir başka İl- ginç sonucu, bu çocukların annelerınin yüzde 33'ünün, babalarının ise yüzde 28'inin üvey olduğu, toplumbilimcilerin mercek altına yatırması gereken, gerçekten çarpıcı bir veri... İlk elde söylenebilecek ise, ekonomik sorunlann sadece ekonomik sorun olarak kalmayıp, başta aile olmak üzere bütün toplumsal ku- rumlan etkilediği, yozlaştırdığı, değiştirdiği. Nitekim, yine "Radikal"de yayımlanan araştırmanın bir başka sonucu, "sokaktaki çocuk" sorununda aıle parça- lanması olgusunun yüzde 26'lık bir oranla ilk sırada yer aldığı. Günümüz Türkıye toplumunda sadece toplumbilimcilenn değil, edebıyatçıların, sanatçılarm da dıkkatle ızlemesi gereken çok ıkjınç toplumsal oluşumlar, değişimler yaşandığı kuşkusuz... ••• Istanbul'daki Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) ya da Ankara'da Sosyal Hizmet- ler'e bağlı Çocuk ve Gençlik Merkezi'nin saygı du- yulması, desteklenmesi gereken çalışmalan, bir "ifk- yardım" müdahalesi olma ötesınde "sokaktaki ço- cuk" sorununa ne ölçüde çözüm getirebilir? Kırsal ke- simlerden büyük kentlere göçün önü alınmadan "so- kaktaki çocuk" sorununa kalıcı çözüm bulunabilir mi? Kırsal kesimdeki yoksullaşma, bir başka deyiş- le ülkemizde tanmın çökertilmesi ışlemi sürdükçe göç olgusu engellenebilirmı? "Sokaktaki çocuk" so- runu, sonuç olarak, ülkemizde bütün yıkıcı etkileriy- le sürmekte olan toplumsal adaletsızliğın, bu demek- tir ki sistemin bir sonucu değil mıdır ve sistem bu bı- çimiyle sürdükçe çözümlenmesi olası mıdır? Soru- ların yanrtı yeterince açıktır. Bütün toplumsal sorun- lanmız gibi "sokaktaki çocuk" sorununun da kalıcı çö- zümü, toplumun örgütlenmesınden ve var olan ör- gütlenmelerin (sendikalar, meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, tarım satış kooperatifleri vb.), siya- sal erkin ters yönde uygulamalarına, baskı ve tehdit- lerine karşın korunup güçlendirilmesinden geçiyor... e-mail: ckk(« ixir.com Kücük sarsıntılar arastırılacak UlusolDeprem Konseyi Denidi y yegidiyor Şoray: CMağanüstü bir oyuncu değilim, hâlâ iyi oyuncu olmaya çalışıyorum. SÜRECEK Istanbul Haber Servi- si-Ulusal Deprem Kon- seyi Denızli çevresinde bahar aylanndan ben sü- ren küçük depremlenn "sunm" çözmek üzere yann bölgede araştırma çalışmalan başlatıyor. İki bölümden oluşan ça- lışmalar kapsamında ön- ce 25 deprem kayıt cıha- zından oluşturulacak sismik ağ ıle depremle- rin yoğunlaştığı yerler ve aktif faylar belirlene- cek. Ikinci aşamada ise aktif faylar üzerinde y a- pılacak kazı çalışmala- nyla olası depremlerın büyüklüğü ve yeri sapta- nacak. Deprem Konseyi Baş- kanı Prof. Dr. Tuğrul Tankut. gazetemize yaptığı açıklamada, De- nizli civanndaki dep- remler hakkmda "yöre- de çalışma yapılmadan eldeki verilerie bir yo- rum ve değeriendirme yapmarun mümkün ol- mayacağt" konusunda Deprem Konseyı'nde görüş birliği olduğunu söyledi. Denizli Valiliği'nin Başbakanlık Kriz Mer- kezi aracıhğıyla yörede- ki depremlenn araştınl- masını istemesi üzerine Deprem Konseyi'nce bölgede araştırma yapıl- masının kararlaştırıldı- ğını ifade eden Prof. Tankut, gerekli araştır- malann TUBİTAK Yer- bilimleri Araştırma Ens- tıtüsü tarafından yapıla- bileceğini saptadıklannı belirterek şu bilgileri verdi: "TUBÎTAK'a wt sismik ağlann seyreltil- mesiVTJIUVia bu ağiardan söküİecek 25 deprem ka- yıt cihazı pazar (yann) gününden itibaren böl- geye yerleştirilecek. Bu yerel sismik ağdan 30 gün süreyle kavıtlar ah- nacak ve elde edilen ve- riler bize güvenilir bir yargıya ulaşma olanağı Deprem Konseyi Söz- cüsü ve İTÜ Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü Öğretım Üyesi Prof. Dr. Aykut Barka. Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Merkezi'nin bölgeden uzaklığı nede- myle 2.5 'ten küçük dep- remleri kaydedemediği- ni belirterek Demzli ci- varına yerleştirilecek deprem kayıt cihazlan- nın. hıssedılmeyen minı depremleri kaydedebile- ceğini söyledi. Prof. Barka, küçük depremle- nn fay hattında bırikmiş eneıjinin yüzde 20'sini boşaltabileceğıni, tü- müyle bir enerji boşalı- mının söz konusu olma- dığını kaydettı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle