Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
^29 AĞUSTOS 2000 SALI CUMHURİYET SAYFA
HABERLER
Küçük yaşta ev işleri yapmaya başlayan Türkân Şoray'ın, çocukluğunda oyuncağı da yokmuş
'Siyah gözler'intanıldığı• Dedem, bir fabrikada ustabaşıydı. Annemle
dedeme giderdik. Bir film sahnesi gibi
gözümün önündedir. Eyüp'te bir tekstil
fabrikası. İçeri giriyoruz. Makineler şakır şakır
çalışıyor, makaralar dönüyor. Uzaktan,
üzerindeki tuluma pamuklar yapışmış dedem
görünüyor. Koşarak ona giderdim. Fabrikanın o
görünümünü unutamıyorum. Birkaç yıl
öncesine kadar duruyordu, sonra yıktılar..
izınle uzun bir yolculuğa çıkacağız. Bu,
bıraz iç coğrafyanıza, biraz kişisel tari-
hınizedönükolacak.Amabuyoluğrak-
larında asıl durup konuşacaklarunız
Türk sinemasındaki kırk yıllık serüveniniz, sa-
natsal uğraşınızın dönemeçleri olacaktır. Elbet-
te ki 'kadm sanatçf kımlığinızın oluşumuna da
döneceğız sık sık Söyleşimizi kronolojik bir
düzlemde düşünmem bıraz da bundan. Bu tanh-
çe de sizin düşeceğiniz notlarda, bu kişisel tarih-
te ülkemizin değişim süreçlerine de tanık olaca-
ğız belki! 'Türkân Şoray olgusu'nu salt sinema-
nın, yani deyim yerindeyse. 'Yeşilçam'ın kendi
gerçeğiyle açıklayabılmek yeterli değil kanım-
ca! Eksik. yanm bir bakış olur bu.
Ne yanıyla bakarsak bakalım, bir varoluş öy-
küsüdür bu. Cumhuriyet Türkiyesı"nin aydın-
lanma hareketının 1960'lardaki görünümünün
yansıdığı/yansıtıldığı bir alanda, sınemada var
oluşunuzun öyküsü... Cumhuriyet'in çağdaşlaş-
ma düşüncesıne denk düşen, o eksende oluşan
bir gelışmenın de öyküsüdür aynı zamanda. Ko-
lektıf bılinci var eden bir uğraşın kırk yıllık se-
rüveninde sıze yansıyanlar, sızden topluma ula-
şanlar. Giderek de aıt olma duygusunu öne çı-
karan, bunu her dem hıssettiren bir idol oluşu-
nuzun öyküsü..
Kuşkusuz zahmetli bir yoldu sizin için. Kadın
olma bilincinin, kadınlık durumunun/ konumu-
nun toplumun genış kesimlennde yeterince yer
edemediği bir süreçte siz sinemaya adım attınız.
1960'lar, 'artist' söyleminin sinemada etkin
olmaya başladığı bir süreç. Giderek de 1970'ler-
deki 'star', 1980'lerdekı 'süper star' sısteminin
başlangıç noktası olabilecek bir dönem.. rastlan-
tılar sizi sinemanın kıyısına getirdi. Yaşadığınız
koşullann güçlüğü ılk adımı attırdı. Ve sonrası
geldı. Kısa sürede tamndınız! Deyim yenndey-
se 'zirve'ye çıktıruz. Zirveler hep bulutludur, ne-
tamelidir oraya ulaşmak. Zırvede olanlaryalnız-
dlriar da.. bunun sızın içm de pek kolay olmadı-
ğını sanıyorum
Kabul görmenın. bir yerlere ulaşmarun hiç de
kolay olmadığı bir alanda; erkek egemenliğinde-
kı 'Yeşilçam'da, lısedekı öğrenıminı yanm bıra-
karak çıkıp gelmış bir genç kız. Orta hallı bir me-
mur aılesinin çocuğu.. Hıç tanımadığı, bılmedi-
ğı sinemada adım adım yer etmeye çalışıyor Bir
süre sonra da toplumun idolü haline gelecek; gi-
derek de 'yüdız', 'suftan' nitelemeleriyle taçlan-
dınlacaktır. Elbettekı her şey birdenbire oluşma-
dı. Bu kırk yıllık serüveninizde sinematografı-
nizde 186 fılm var. yanılmıyorsam! Bu serüve-
ninızı şu dönemlere ayınyorum, bilmem katılır
mısmız?
I. 1960-1963....Yıldız olma yolunda.
II. 1963-1970. ..Oyunculukla yüz yüze geliş.
III 1970-1980. ..Dönüşüm yıllan.
IV 1980-2000.. .Değişim dönemı.
Bu dönemlenn ıcınden sizin sinemadaki uğ-
raşmıza bakarken; toplumsal yapıdaki değişim
süreçlerinin yansıma boyutlannı; genelde Türk
sinemasındaki değişımi. özelde de sizin değişi-
minizi gözlüyoruz. Etkilediniz, etkilendıniz. Si-
zin deyıminızle; sinemada yaşaduuz, yaşattuıız.
Orası bir okul oldu sizin için; bu sanatı öğrenme
de, yurdunuzu ve insanım tanıma da..
Evet, bunca girizgâhtan sonra, söyleşimize bir
başlama noktası yapabılinz. Yam tüm bunlann
öncesine dönerek.. sizin o günlerdekı yaşama/ai-
le ortammıza uzanalım önce diyorum..
Söz söze
rürkân Şoray: Bu değerlendirmeleriniz
için çok teşekkür ediyorum. Hele şu
ayırdığınız dönemler.. bunlara tümüy-
le katılıyorum. O gelişmeyi çok güzel
ortaya koyuyor. Sız bunlan anlatırken bır anda
annemı düşündüm, nedense. Biliyor musunuz.
annemı kaybettikten sonra (1984), onun hayatı-
nı çok merak etmeye başladım.
Feridun Andaç: 1944- AnnenizMelıha Hanım
ile babanız Halit Şoray evleniyortar. Sanınm fark-
Iı bir buluşma/tanışma. Bunun öykûsünü siz on-
lardandinledinizmi?
- Nasıl tanışıp evlendiler annemden dinleme-
dım. Ama akrabalanmdan. kız kardeşimden din-
ledim. Bırbirlerini görüp âşık oluyorlar. Babam
Kafkasya kökenli, Çerkes; annem Trakya Hav-
sa kökenli.
Birçok kez altıru çizmişsinizdir. Babanızla ara-
nızda bir soğukluk olduğunun. Peki. o dönemle
ilgili belleğinizde aik ortamıvla Ugili neler var?
- Babam. hatırladığım kadanyla, ailesine çok
bağlı biriydı. Aılede herkes okumuş. Halam öğ-
retmen, babam polis memuru. Benim de yüksek
tahsil yapmamı ısteyen bir aile. Eyüp'te Tok-
maktepe diye bir yer vardı, tüm aile orada beyaz
bir konakta otururdu. Annemle babam evlendik-
lerinde ayn evde oturuyorlarmış. Sonra, neden-
se, biz de aynı konağa taşındık. Oradaki bir dö-
nemde çok hoş bır çocukluk geçirdim. Sonra, ge-
ne, neden bilmiyorum, hep halamdır bende iz bı-
rakan. Hâlâ sağdır. çok görmek ıstıyorum onu.
Halam; "Benim kızım SiyasaTda okuyacak."
gibisinden sözlerederdı. Benım hep okumamı ıs-
tiyordu, yönlendiriyorlardı. Bunu hep hatırlanm.
Sonra oradan aynldık. Babam, sanınm, ayn otur-
mak istedi. Orada oturmaya devam etseydik, bel-
ki de hayatım çok başka yöne gidecekti. Sinema
oyuncusu olmayacaktım. Tesadüflere fılan çok
inamnm. Baba tarafım çok enteresan. 'Ckian-
nem' 99 yaşına kadar yaşamış. Saray'dan . ha-
TÜRKÂN ŞORAY
•• •• ••
OYKUSUF E R İ D U N ANDAÇ
• Çok yalnız büyüdüm. Annem de çalışıyordu.
Bütün ev işlerini yapmak bana kalıyordu.
Çünkü annem de babamla birlikte sabah
gidiyordu. Akşam gelecekleri saate kadar
oyalanırdım, evcilik oynardım. Oyuncağım
yoktu. O kadar değişik şeylerden oyuncaklar
yapmaya kalkardım ki, şaşarsınız. Oyuncak
alınmadı bana hiç. Çocuklar için ne kadar
önemli olduğunu bilmiyorlardı belki!
orayhBefdeyişAn h"Beni düşlerine yaz* dedi.
Yokluklann bannağında yol .. ,
alıyordun gene de.
Gelip durduğun yer, çocukluk
dûşlerinin sevincinde seni
buluşturan bir gülüştü. 'Siyah
gözler'in gülüşüydü...
Ve o gözlerin büyüsünde geçen
bir çocukluk ömrü..
Şimdi karşında olacak brrazdan.
Içindeki ipiltilerin tanımı yok.
Sus kalbim. Sus ve bekle. Dinle,
içindekı sessızlıgı!
"Gözleri ömre bedd, taze söğüt
dahsm.J" Nereden çıktı şimdi bu
ezgi.. Onu getiriyor her bir ses,
her bir iz.. Çocukluğuna
doludizgin koşturuyor.
Yaşadığınız duygu selinin önünü
açan gözlerin büyüsüyle
bakıyorsunuz hayata.
Sokâklar, caddeler, bahçeler,
kapı önleri, söz aralan. gece
muhabbetlen, annelerinizin
günleri. kadınlarmatınesi.. Hep,
ama hep onunla süreduruyor
hayatmız. Bir ömür böyle sürüp
gıdecekmiş gıbı bir mutluluk
çayınnda yuvarlanıyorsunuz.. El
ele, gün güne oyunlanmza
katıhyor sizin o 'siyah gözier'..
_Bir evcilik oyununda birbirinize
verdiğiniz adlarda o hep var.
Her yerde bızimle.. Yüzünün
aylasında yaşamı öğrenmeye,
öğretmeye; duygulanmızın
önünü açmaya çalışan bir eda
var. Kim ne derse desin
günümüze, gecemize ağan bir
sevgi seli olup katılıyordu
aramıza. Sus kalbim. Sus ve
içindeki ipiltinin seslerini dinle.
Yeşile, maviye bürünen şu renk
alaşınunın içinde sus ve dinle
çocukluğunun sesini. O sevinç
anlannın ayazdaki yüreğine ışık
tut. Onun ısıttığı günün, ışıtnğı
gecenin düşlerrnı anımsa bir
bir...
GüUıatmilerin bahçeyi ördüğü
bir yaz ikindısi. Zaman hep
duygulanna ayarh. Şimdi
yollara düşürdüğün kalbinin
sesini dinle. Birazdan, ömrünün
bûyülü yollannı bezeyen
gülüşlerle karşılaşacak; o 'sryah
gözler'in içli, tutkulu, duygu
dolu bakışlanna erişeceksin.
Sus kalbim. Sus ve dinle o ayak
seslerini..
lam, amcalanm.. Amcam daha geçen yıl öldü
Geniş bir aile.. Şenlikle, yaşama tutkunu.
O aOe armosferini. çocukluk dümantn yaşa-
mıssınız. O kopuşun nedenini çö/ebildiniz mi?
Yatak toplamak
orun. annemle babamın arasındaki geçim-
sizlıkten kaynaklanıyordu, sanınm. Anne-
min ailesi de çok farklıydı. Onlar da Fa-
tih'te oturuyordu. O bilinen eski Türk mahalle-
lerinden bırinde Oturduklan yer halen durur,
bozulmamıştır; Mehmet Dede Sokağı. Evler
cumbah.. Anneannemi hatırlıyorum orada.
Cumbadan sokağa bakardı. Genç kızlığa ılk adım
attığım yıllarda oradan sokağı gözledığımı ha-
tırlanm. Dedem, bır fabnkada ustabaşıydı. An-
nemle dedeme giderdik. Bır fılm sahnesi gıbı
gözümün önündedir. Eyüp'te bir tekstil fabrika-
sı. İçeri ginyoruz. Makineler şakır şakır çalışı-
yor, makaralar dönüyor. Uzaktan. üzerindeki tu-
luma pamuklaryapışmış dedemgörünüyor. Ko-
şarak ona gıderdim. Yakışıklı biriydi, babasına
çok benzermiş. Fabrikanın o görünümünü unu-
tamıyorum. Bırkaç yıl öncesine kadar duruyor-
du. sonra yıktılar..
Aılece başka yere geçmemiz, annemle babamın
yalnız başlanna yaşam mücadelesi vermeleri..
Ortaya çıkan geçimsizlikler.. bunlar benim ilko-
kul dönemime rasthyor. Babampolis memuru ol-
duğu için çeşıtli karakollara görevli gidince, biz
de sürekli ev değiştiriyoruz. Eyüp'te görevliydi
her halde! Ilkokula orada başladım. Sonra başka
okullarda sürdürdüm. Kurtuluş'a geldik. Benim-
le hiç ilgilenilmedi. Çok yalnız büyüdüm. Çün-
kü. yanımızda yöremizde de akrabalanmızdan
hıç kimse yoktu. .\nnem de çalışıyordu. Bütün ev
işlerini yapmak bana kalıyordu. Çünkü annem de
babamla birlikte sabah gidiyordu. Yataklan ben
îopluyordum. Düzeltemıyordumda. Yatak büyük,
üzerine çıkıyordum. Küçük olduğum ıçın bır ya-
nını düzeltınce. öteki yanı bozuluyordu. Bir saat
yatakla uğraşırdım. Akşam geleceklen saate ka-
dar oyalanırdım, evcilik oynardım. Oyuncağım
yoktu. O kadar değışık şeylerden oyuncaklaryap-
maya kalkardım ki, şaşarsınız. Oyuncak alınma-
dı bana hiç. Çocuklar ıçın ne kadar önemli oldu-
ğunu bitaüyoriardı belki' Onlann da bir suçu yok,
belki de ben talep etmiyordum! Çevremde de yok-
tu aslında. Görsem belki de isteyeceğim, rüyala-
nma girecek.. Ama rüyada da görmüyorum. Sa-
dece kırmızı bir oda takımı hatırlıyorum, iskem-
leleri olan.. Oyuncak dıye o var. Ya alınmış ya da
birileri getinniş. Bebeğim filan olmadı. Onun için
benim yukanda birçok bebeğim var. tnanınm bu-
na ben. Sonra ilkokul, ortaokul dönemlerim baş-
ladı. Dedigim gibi hep yalnızdım. Derslerım, oku-
lum.. bu ara hep hanrladıkJanmsa; korkunç bir ge-
çimsizlik. Sevgısiz bir ev, birbirinı sevmeyen ikı
msan. Sonra aynlmalan.. Bütün bunlan çok iyi
hıssediyordum. Evde kıyametler kopuyordu.
SÜRECEK
DUZYAZI
ORHAN BlRGİT
Fdakettep BHe
Uyaramazsa?
Sayıştay binasında çıkan yangının alevleri, acaba
ülkenin üç köklü soaınuna dikkatleri çekebilecek mi?
Sorunlardan birisi, ayranı olmayan devletin kendi-
sine herhangi bir çalışma binaa yapması gerektiği za-
man tahtırevan beğenemeyişini ortaya koyuyor. Gör-
memiş yeni zenginlerin iştihası içindeki 6ürokratlar-
la politikacılar kol kola girerek. ABD nin tüm dünya
ordularını yönetmek amacıyla kurdukları Pentagon
binasını aratmayacak tesisleri el kesesinden yaşama
geçirmeye kalkışıyoriar.
Bunu yaparken, bizim bürokrasimizin ahesteliğı
içinde, öyte bir binanın oturulabilir hale gelmesi için
en az on yıl geçmesi gerektiği nedense her zaman
unutuluyor. Unutulunca da hem "sayın bakan" için
hem "sayın genel müdür" ya da "başkan" için görev
süresinin ömrü, öyle bir binanın keyfini sürmeye yet-
miyor.
Bu tür yapılann projelennden başlayarak, ihale iş-
lemlerine kadar sayısız belgetere "uygundur" vizesı
veren Sayıştayımız da kimbılir hangi "sayınbaşkan"
zamanında projelendirilıp yaşama geçirilmeye çalı-
şılan yenı sarayının resmi açılışını yapamadan arşı-
vinin yanışı ile gündeme geldi.
Yanan hangi belgelerdi? Balina operasyonundakı
evraklar mı, yoksa başka hayali ihracat belgelen mı
biraz kül, biraz su içinde okunmaz hale geldi? Yok-
sa, şom ağızlılann gerçek olmasa da iz bırakması içip
ortaya attığı şekilde 17 Ağustos depremındeki bağış-
larla ilgili gıder belgeleri mı yok edilmıştı? Bu tür so-
rulan daha fazla irdelemeden, öncelıkle devletımız-
den bu büyük binalarda iş görme lüksünden ne za-
man vaz geçecegını öğrenme hakkımızı ışletmelıyız.
Sayın Bülent Ecevit'ın, başbakan olmadan bü
hastalığımızı ırdeleyen demeçlerı. hatta gazetecı kım-
liği ile yazdığı yazıları olduğunu bılıyorum. Bılmedi-
ğim, Başbakan olduktan sonra hıç değılse bundan
böyle yapılacak devlet kâsanelerinın belırlı ölçülenn
üzerinde projetendirilmesinin yasaklandığını kayrt al-
tına alan bir bağlayıcı genelgesı olup olmadığıdır.
Bence genelge ile de yetinılmemeli; bir başka baş-
bakanın salt görgüsüzlüğü nedenıyle, o genelgeyı
yürürlükten kaldırmasını önlemek için, sonjnu Dev-
let Planlama Müsteşarlığı'nın bağlayıcı kararı ile ka-
lıcı hale getırmeliyız.
Ama, galiba hem de bu ıktidar döneminde yasa-
laşan yeni Kalkınma Planı'nda, kalkınma denilınce
akıllara devlet konutlarının geldiğinı belgeleyen sa-
vurganlıklann sürdüğünü, dün üstelik kendisi de bir
iktidar milletvekili olan Ahmet Tan, gazetesindeki
köşesinde şikâyet konusu yapıyordu.
Ne kolay değil mi? Bir pariamenterın Meclis kür-
süsünde yapması gereken görevi es geçip, sorunij
güncel bir konu olduğu zaman gazetesindeki köşe-
sinde ele alarak, bir taşla birkaç kuş vurmaya kalkış-
ması? Sonra da vicdan huzuru ile görevini tamarn-
ladığını sanması?
Oysa bu kadar gereksiz görkemli binalaria parala-
n çarçur etmenin, o binalarda devletin yaşı ile birlik-
te büyüyen arşivleri saklamaya bile yetmediğini son
Sayıştay yangınının henüz tam kesinleşmeyen blan-
çosu da ortaya koyuyor. Sayıştay ki, asıl işlevı kamu-
nun harcadığı her kuruşu halk adına denetlemek ıçın
oluşturulmuş bir anayasal kurumun arşivinın en az
yüzde ellısinin yandığı, gerı kalanların ıse soğutma
çalışmaları nedeniyle ele alınamaz hale geldiğinı dün
gelen haberler kanıtlıyordu. {
Demek ki yerin altına üç değil, beş kat inerek de-
po amacı ile yapılanlar, kasıtlı ya da ihmal nedenıyte
çıkan bir yangından sonra ıçındekilen işe yaramaz
hale getirebiliyor. Oysa elalem, en az kırk yıldır o tür
belgeleri mikro fılm olarak birden çok kopya ile ayn
yerterde saklama olanağına kavuştuğu için, böyfe
kat kat depolama yerine onbinlerce mikro filmı mu-
hafaza edebilecek çelık ve yanmaz sandıklarla ama-
cına ulaşmış.
Birkaç yıldan beri de, bılgisayarlardaki bu baş dön-
dürücü gelişmenin doğal sonucu, belgeler asıllarına
tıpa tıp uygun olarak scanner sıstemıyle yangının,
seylabın, depremin etkilerine aldınş etmeyecek bı-
çimde kasetlere aktanlabilıyor.
O görkemli beton yığınlanna harcanacak paranın
onda biriyle, öyle bir sistemi kurup, gelecek kuşak-
lann hayır duasını bile almak olası.
Bu ikinci dersten sonra, Ankara itfaıyesinin ve kuş-
kusuz başka olaylarda tüm ötekı itfaiye personelinin
dört gün dört gece boyunca verdikleri savaşımın al-
tını çizmeliyiz. Özverili itfaıyecılerin alevlerden, onla-
nn ücret düzenini tanzım ederek her birısine sadece
ayda 170 milyon lirayı yeterli görenlerin ise, utançla-
nndan yüzlerinin kızardığını unutmazsak, son Sayış-
tay yangını, sadece Sayıştay'ın yöneticilerine değil,
hepimize kalıcı bir ders olabilir.
Bakalım, son yangın musibeti, bin nasihat yerine
geçebilecek mi?
Faks:0212-677 07 62 . *
E-mail: obirgrte-kolay net. '
DLH'ye teslim edildi
Boğaz tüp geçişi
için 3 teldif '
Türk sinemasının sultanı olarak bilinen Türkân Şora> 'ın kırk yıldır devam eden beyazperde serüveninde 186fîlmibulunuyor.
ANKARA (AA)-As-
ya- Avrupa demiryolu
bağlantısını sağlayacak
Boğaz tüp geçidinin ya-
pımı için başvuran 3
konsorsiyum, nihai tek-
nik tekliflerini Demir-
yollan Limanlar ve Ha-
va Meydanlan Inşaatı
(DLH) Genel Müdürlü-
ğü'ne teslim etti.
Teknik tekliflerin iha-
le komisyonunca değer-
lendirilmesinin ardından
en uygun teklifi getiren
konsorsiyumla mali pa-
zarlık yapılacak. Malı
pazarlıktan sonra da in-
şaat ıhalesı hazırlanacak.
İhale komisyonu, 11 'i
DLH yetkilisi, 1'iMali-
ye Bakanlığf ndan göz-
lemci olmak üzere 12 ki-
şiden oluşuyor.
Projenin toplam mali-
yeti 1 milyar 600 milyon
dolar olarak belirlendi.
Hat güzergâhı, Gebze-
Söğütlüçeşme, Csküdar-
Sırkecı-Yenikapı-Halka-
lı arasında tüp geçişle
bırlikte yaklaşık 80 kılo-
metrelik bir metro ağıöı
içerecek. Sirkeci ve Üi-
küdar'da iki ara istasyon
yer alacak Boğaz, tabı
kotuna kadar uygun dol-
gu malzemesı \ e kaya ile
doldurulacak.
Gebze-Söptlüçeşme-
Üsküdar-Sirkecı- Yeni-
kapı-Halkah arasında
trenler, 2 dakika aralık-
larla çalışarak saatte tek
yönde 75 bin kişıye hiz-
met verecek. Talebin art-
ması durumunda trenler,
1.5 dakika aralıklarla ça-
lıştınlarak kapasite 100
bin kişiye çıkanlacak
Geçıt. depreme karşı her
2 uca yerleştirilecek dep-
rem mafsallan ile koru-
nacak. Geçıdın yapıml-
na 2001 yılının Mayıs
ayında başlanacak.