Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 AĞUSTOS 2000 SAU
14 JVLJJ_il U l \ kultur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Onlar yıllanmış şarap gibidir• "Yardımcı oyuncu"lar ya
da "karakter oyunculan",
sanat dünyasına güzel ya da
yakışıklı olduklan için değil,
yetenekli ve tutkulu olduklan
için girmişlerdir. Onlar,
sıradan olanı "sıra dışı"
yapmayı başaranlardır.
Onlar, oynadıklan rolleri
"canayakın" kılanlardır.
Tiyatro ve sinemanın "yıkhz"lan
ile "başrol ohnayan" rolleri oynayan
-ve yıldız sıstemine dayah tiyatro ve
sinema anlayışı içinde- "yardımcı
oyuncu" ya da "karakter oyuncusu"
olarak adlandınlan sanatçılar arasın-
daki aynm pek çok açıdan dillendın-
lebilir. Ancak, sanatçılık "değer"i açı-
sından bir aynm söz konusu değildir.
Olsaydı, tiyatro tarihine damgasını
vuran büyük Shakespeareyorumcusu,
geçenlerde yitirdiğımiz Sır John Gi-
elgud sinemada "karakteroyuncusu"
olmayı seçmezdi.
Sinemada "yıkhz* daha çok "esas
kız" ile "esasoğlan"ı oynayanlan çağ-
nştınr. Onlann temel özelliği genç ol-
malan yanında, sıradışı bir görselliğe
sahip olmalandır. Çoğunlukla sırf "gû-
zd" ya da "yatapkk" olduklan için baş-
rollere yerleşir, yeterince yetenekli ve
akıllı iseler zamanla "yıldız" düzeyi-
ne erişirler.
Değerlerini onuria taşırlar
Yıldızlar "yıldız" kaldıklan sürece
"düşlerimizin kahramanı"dır. Yaşlan-
mak, kilo almak, saçlanmn dökülme-
si gibi doğal bozulmalarla "söoenyü-
dız"a dönüşmelen işten değildır. Yal-
nız "mankenlik"ten gelenleri değil,
sinema ya da televizyon dizilerinde
başlattıklan oyunculuk serûveninde
gelişim gösteremeyen tûm kişileri bek-
leyen tehlike... Tûrkân Şoray gibi, Ta-
nk Akan gibi, görsel çekicilikleriyle
elde ettikleri "esas laz", "esas oğlan"
geçmişlerinden zaman içinde bilinç-
li oyunculuğa geçiş yapıp fıziksel ni-
teliklerini de koruyarak uzun yıllar
yıldız kalabilenlerin sayısı sımrlıdır. Ya
da Şener Şen gibi yıllann birikiminin
ardından yıldızlaşanlann...
Yıldızlar -yetenek düzeyleri ne olur-
sa alsun- sunulan gösterinin pazarla-
yıcısıdırlar. Ama, kumaşı tek başlan-
na dokuyamazlar. özellikle Türk si-
nemasında ve televizyon dizilerinde,
çoğunlukla tiyatro kökenli gûçlü bir
kadronun desteğiyle dokunur kumaş.
*Yardnnaoyuncu"lar ya da ''karak-
ter oyuncuian", sanat dünyasına gü-
zel ya da yakışıklı olduklan için de-
ğil, yetenekli ve tutkulu olduklan için
girmişlerdir.
Onlar, uğraşlannda direnmişlerdir.
Onlar, tiyatrodaki ve sinemadaki kom-
pozisyon rollerine coşkuyla sanlırlar.
Onlar, sıradan olanı "sıradışı'' yapma-
yı başaranlardır. Onlar, oynadıklan rol-
leri "canayakm" kılanlardır. Onlar, bi-
zım düş kahramanlanmız değil,
tt
bfc"dirier, «Wzden"dirler. Onlar kö-
tû bir diziyi ya da filmi bile onlann ha-
tın için izlediklerimizdir. Onlar, en
parlak yıldızlann daha çok parlaması
için geceyi dolduran alçakgönüllü yıl-
dızlardır.
Onlar magazin basınında ya da pa-
parazzi izlencelerinde yer almazlar.
özel yaşamlan kendılerinindır. Han-
gi fîlm ya da dizi için kaç para aldık-
lan medyayı Ugilendirmez. Konuk ol-
duklan tek tük cıddı izlencede ise Türk-
çeyi dûzgûn konuşmalanyla, saygüı
ve saygın kişilikleriyle öne çıkarlar.
u
Tanınmq" olmak oülan şımartma-
mıştır. Değerlerini onuria taşırlar.
Içlerinde bıri vardır. Yerlıleştırilmış
bulvar gûldünılerinin ve müzikalle-
rin vazgeçilmez yardımcı kadın oyun-
cusu. Gûn gelmiş, küçük bütçeli, ni-
telıği tarbşılır ama sevimli Yeşilçam
fümlerinin baştacı olmuştur. Bir ikijest,
mimik ve doğaçlama tümceyle, "gül-
dûrû"ye "burukhık" katıp ardından
burukluğu kahkahada boğan "oyun-
su" oyunculuğuyla tiryakisi olduğu-
muz bir sanatçı. Onun bu tür filmler-
den birinde "entari" ile denize girdi-
ği bir sahne vardır. Yûzlerce kez izle-
nebüecek kusursuzlukta bir sahne...
Gerçek yaşamda, onun canlandırdığı
kışilik ve görûntü içinde denize giren
yûzlerce kadını izlemiş olsanız bile,
onun suya giriş arundaki çocuksu he-
ves ve sevinçle iç içe yaşanan halk
kadını çekingenliğini oynayışındaki
zenginliğı yakalayamazsınız. Bu bü-
yük "küçük kadın" genç yaşında yi-
tirdiğimız AdüeNaşit'tir. Televizyon-
da çocuklann "Adfle Teyzesi" olması
onun sanat yaşamının değerlendirilme-
sinde bir aynntıdır yalnızca...
Örnek bir sanat maratoncusu
Bir başkası ise yıllarcatiyatronunto-
zunu yuttuktan sonra, televizyon di-
zilerinde birbirinden çok farklı tiple-
melerle gönlümüzü fethetmiştir. Bu
sevimli adam, sahnede de kamerakar-
şısında da evindeymişçesine rahat gö-
rünür. Yarattığı her kompozısyona,
kendısi de gerçekten o özellikleri ta-
şıyan biriymişçesine kanarsınız. Gül-
dürüyü "ıbartı^yı doğallaştırarak ko-
taran, tadına ancak meraklılannın va-
rabildiği bir aktördür o. Son yıllarda
üst üste aldığı tiyatro ve sinema ödül-
leriyle, babası büyük sanatçı NaşhÖz-
can'dan aldığı meşaleyi, kız kardeşi
Adile gibi onuria taşıyıp ailenin bir son-
raki kuşağına teslim eden, on gün ön-
ce yitirdigimiz Sdim Naşit Ozcan. Ör-
nek bir sanat maratoncusu...
Maratonu git gite güçlenerek sürdür-
mekte olanlara ne demeli? Birtanesi var
ki, 60'lı yıllarda Dormen Tiyatrosu'nun
has oyuncusu olarak komik ya da dra-
matik birbirinden güzel rollere imza
atıp 80'lerde Ortaoyuncular'da Ferhan
Şensoy'la aşık attıktan sonra dızılenn
vazgeçilmez adamı oldu. Eski dızılenn
de yinelendiği şu yaz günlerinde gözüm
televızyona takıldıkça şaşıp kalıyorum.
Bir bakıyorsunuz taksı durağının -ce-
binde akrep olsa da- aklı başında "ağa-
bey"i, birbaşka yerde kaytan bıyıklı bıç-
kın, bir ötekısınde ise evlere şenlik kay-
nana. Her rolde farklı bir oyunculuk.
Dramdan farsa uzanan bir çeşitlilik
içinde çıtayı hep yüksek tutan, yorum
ustası ErolGünaydın'dan söz ettığımız
belli. •
tkinci ustayı tarife ne gerek! Istanbul
Şehir Tiyatrolan'ndaki engin deneyi-
mi içinde özellikle dramatik anlan par-
latmadaki (Çehov'un "Vışne Bahçe-
si"ndeki Firs yorumuyla söz gelimi)
yeteneğiyle öne çıkan yıllann tiyatro-
cusu, televizyon dizilerinde "sevimsiz
vaşh" adam ya da kadını oynarken gül-
dürünün de dramın da hasını sergiliyor.
Tarumar'ın sofrasına çöreklenip beleş
yemeği arsızca atıştıran paragöz Dür-
dane'nin yüreği yumuşamayacağa ben-
zer. Ama "Süper Baba"da da, "Baba
EvPnde de öyle anlar gelirki, lsmet Ay,
sevimsiz kimlığınden sıynlıverip in-
san sıcaklığıyla doldunır beyazcamı.
Bir de "dokunakh" üratların adamı
vardır. Türk tiyatrosunun en büyükle-
rinden. Tiyatroculuk yaşamı başroller-
le geçmiş. Ortaoyuncular'ın bir dö-
nem oyunlannda "prestij" kompozis-
yonlan çizmiştir. Haldun Taner'in
Sersem Kocanm Kurnaz Kans, oyu-
nunda Fasulyeciyan'm kapanış tira-
dındakı (çeşitli zamanlarda çekilmiş
siyah-beyaz ve renkli) görüntüsü ve se-
siyle belleklere kazınmıştır. O aynı
zamanda TV'de her gün izlediğimiz
"bir dönem" Yeşilçam fümlerinin vaz-
geçilmez karakter oyuncusudur. Çin-
genedir, yoksul ama onurlu ustabaşı-
dır, sonunda yola gelen inatçı babadır,
pek çok filmde Adile'nin kocası ya da
hem çaüşıp hem de göz süzdüğü İcom-
şusudur. "Hababam Suufi" filmlen-
nın ise Kel Mahmut'udur. O MünirÖz-
kul'dur. Serthkten sevecenliğe geçiş an-
lannı duyarlılığın uç noktasına ulaşa-
rak ölümsüz kılan. meraklısına, "Dik-
kat, işte o an gekü, keyfine varayım,"
dedirten bir komedL' dram ustası...
Hiç sönmeyen yıldızlar
Saymakla, anlatmakla bitecek gibi
değil. Yoğun birtiyatroculukdönemin-
den sonra medyayla "Birimküer" dızı-
sindeki "babaanne" kımlığı içinde bu-
luşan Güzin Özipek, tiyatroya ve sine-
maya yıllar boyu emek verdıkten son-
ra "Tatfa Kaçıklar"ın ve "Çiçek Tak-
a"nin vazgeçilmez tipleri arasına gıren,
dızilerdeki en hızh maratonculardan
Kayhan Yıkbzoglu, iyice ilerlemiş ya-
şına karşın "SüperBaba"nın inatçı de-
desi ve "Baba Evi"nin "bakkal ho-
cam"ı olarak evlerimize konuk gelen
yıllanmıştiyatrocuthsan Devrim, tiyat-
rodaki nice başrolden sonra, "Süper
Baba" ve "Sıcak Saaüer"de farklı ki-
şiliklerdeki "sevimli aile babası" yo-
rumlanyla doğal oyunculuğun duruör-
neklerini sunan, üstelik de çok iyi gö-
rüntü veren Aytaç Yörükaslan, tiyatro
ve sinemada "yardnna qyuncuhık"la
yoğrulmuş bir yaşamı televizyon dizi-
lerindeki yorumlanyla taçlandırmış-
ken aramızdan aynlıveren Asuman Ar-
san... Daha niceleri. "Esas oğ]an"la
"esas laz"ın sannacağı kumaşı göz nu-
ru ve el emeğiyle dokuyanlar. "En çok
parlayan" olmasalar da "hiç sönme-
yen" yıldızlar.
Gidenlere de kalanlara da selam olsun.
Sharon Stone, Venedik Film Festivali kapsamında Clint Eastwood'a 'Yaşam Boyu Başan Ödülü'nü verecek
'Herkes dünyayı dahayaşamr hale
getirmekiçin bau görevler iistlenmelı
Kültür Servisi - Sharon Stooe, yann,
Venedik Fihn Festivali kapsamında, CBnt
Easrvvooda 'Yaşam Boyu Başan Ödü-
lü'nü teslim edecek. Ertesi gece ise AIDS
üzerine araştırmalan olan amFAR ku-
ruluşu yaranna düzenlenen gecenın açı-
lışını yapacak.
Ünlü aktris, yeni evlat edindiği bebe-
ği ile San Francisco'daki evinde ltalyan
Corriere della Sera gazetesı muhabirinin
sorulannı yanıtladı.
- Clint Eastvvood'a 'Yaşam
Boyu Başan Aslanı'nı teslim
edecekohnaknasdbir dnygu?
SHARON STONE - Clint
Eastwood gibi, her zaman
yeni bir şeylerin arayışı için-
de olan başanlı bir insanın
ödülünü verecek ohnak ger-
çekten de çok gurur verici.
Aynca ona ilk şansını tamyan bu sa-
natla iç içe ülkeden ödül almak çok gü-
zel bir şey.
- Size, ovnadığunz en iyi roDerden biri
olan 'Casino'daki rohlnuzü veren Scor-
sese de en sevdiği İtahyan fUmfcri hakkın-
da yapüğı bir belgeseK sunmak için Ve-
nedik'te. Siz ltalyan sinemasryla Ugili ne-
ler bissediyorsunuz?
STONE - Bertohıcd'nin sinemasına
hayranım. Beni şimdi çağırsın, hemen ko-
şarak giderim, çünkü onun sinemasında
beni derinden etkileyen bir şeyler bulu-
yorum her zaman. ltalyan sinemasının
bir kriz yaşadığına inanmıyorum ben,
Italyanlar dünya sinemasına, yaratırken
özgür ohnayı armağan ettiler bence. Si-
nemanızın gelişmesi ve kendi benliğine
yeniden dönebilmesi için yaşamlan ka-
ertolucci'nin sinemasına hayranım.
Beni şimdi çağırsın, hemen koşarak
giderim, çünkü onun sinemasında
beni derinden etkileyen bir şeyler
buluyorum her zaman. *
rarsızlıklan aşması yeterli bence.
- amFAR için düzenknecek gecede,
ünlü marka LouisVıntton için bir'beauty
case' prototipihazniadığuuzdoğru mu?
STONE - Erkekler tarafmdan arzu
edilen bir insan olarak, kadınlann arzu-
layacagı bir şeyler yapnğımı görünce, gü-
lecek birkaç kışinin çıkacağı kesin. Ben
yıllardır çiziyorumve öyküler yazıyorum.
amFAR gibi bir kurumun yaranna bir şey-
ler çizmek normalden çok daha keyif
verici. 'Beauty case' dışında iki adet de
küçük çanta tasanmım var ve onlar da
amFAR yaranna satışa sunulacaklar.
-Aktörlerve şarkıcılarbağış kampan-
yalaniçin her zaman çokisteklfler, bu ne-
den kaynaklanıyor sizce?
STONE - Özel ve zengin olmak
bencillikten çok, dünyada yaşanan
acılara karşı daha duyarlı ol-
maya itiyor beni. Herkesin,
dünyayı daha yaşanır bir yer
haline getirmek için bazı gö-
revler üstlenmesi gerektiği-
ne inanıyorum.
- Son zamanlarda annetik
ve stilistiik, daha ağn* bir ro-
le sahh) gibi duruyoryaşamı-
nızda; smemamn hayatmızda-
kiyerinedir?
STONE - Sinema yaşamımda doğ-
ru bir yerde duruyor. Sinemayı sevi-
yorum. Kısa bir süre içinde başrolü Blly
ConnoIIy ile paylaştığım 'Beautiful
Joe' isimli komedi fıhni Amerika'da
gösterime giriyor. Daha sonra ise 'Te-
mel tçgüdü-2'nin çekimleri MJchael
Dougtas ve Paul Verhoeven'sız olarak
başlayacak. . - «.
Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu tekstil bölümünün Almanya'dan gelen kuruculan arasındaydı
IstaııİHil\uı sevgili dostu Harald Schmidt9
e saygı
SEZERDURU
Tatbıkı Güzel Sanatlar Yüksek
Okulu (Bugünkü Marmara Univer-
sıtesı Güzel Sanatlar Fakültesi)
kurulduğu zaman bu okulun çeşit-
li bölümlerine Almanya ve Avus-
turya'dan birçok ögretim görevli-
si getırilmişti. İşte ilk gelenlerden
bıri de tekstil bölümünde görev
alan Harald Schmidt idi. Eşi Bar-
bara üe birlıkte Beşıktaş'a yerleş-
tiler, çünkü okul o zamanlar Be-
şiktaş'taydı. Zaten ölümüne kadar
Beşiktaş'a sadık kaldı.
Genç Harald, bana anlatüğı üze-
re, savaş sonrası Almanyası'ndan
bunakruştı. Dahalstanbul'agelir
gelmez kentin sanat çevresinden
dostlar edinmiş, o zamanki Be-
yoğlu'nun tadına varmıştı. Yazla-
nnı Büyükada'da geçiriyordu. Kı-
zı Vanda büyüyordu. Sonradan,
sınemacı olan ve lstanbul'da dog-
duğu içinadı CostMtin konulan oğ-
lu dünyaya gelecekti.
Eşi ağır bir hastalıktan sonra
yitnğinde ve çocuklan büyüyüp
evden aynldıklannda yaşamını tek
başına sürdürdü. Ama hiçbir za-
man yalnız kalmaHı, çünkü Ha-
rald'm dost çevresi, öğrencileri ve
onlaria olan Uışkisio kadarmükenv
meldi kı, yalnızhk cekmesı ola-
naksızdı. Hemen her akşam dost-
lanyla buluşur, kahvelert ve mey-
hanelere gıderdi.
Anlatacak konulan da sonsuz-
du. Onıversitedekı görevi yanın-
da yıllarca Istanbul'a gelenburs-
lu Beriınlı sanatçılarla ılgılendı.
Bu yüzden Berün'e gittiğinde her
gün bir başka yere davetlı olu-
yordu.
tnce, zarif, şık, asla yaşını gös-
termeyen (72) bir görünümü var-
dı, bu yüzden herkes ona "Nasl
ohryorda böyfcgenç kahyorsun"
sorusunu yönelüyordu. Sergi açı-
lışlan asla Harald"sız olmazdı,
aynca nyatro, opera ve konserle-
rin de devamlı izleyicisiydi. 40
yddan fazla bir süre lstanbul'daya-
şayan Harald, kentin güzel bir par-
çası olmayı başarmıştı. Aynca
Anadolu'yu da gezmişti ve ülke-
mız hakkmdagenış bılgı sahibı ol-
muştu. Ama ülkesi Almanya ile
olan ilişkısi her hafta Spıegel der-
gisini okumak ve bu dergileri yıl-
larca biriktırmekle sınırlıydı.
Geçen hafta geçırdiğı ağır kalp
knzi, hiç umulmadık bir anda
onu aramızdan alıp götürdü.
Istanbul'un bu güzel dostu,
ebedi uykusuna gene tstanbul'da
yatacak. Dün Osmanbey'deki
Protestan Mezarlığı'na gömüldü.
Çok sevgılı dostu TezerOztü'yle
bilinmeyen dünyada buluştu.
Hoşça kal Harald, seni hiç kim-
se unutmayacak.
YAZIODASI
SELtM tLERt
Bip Zamanlar Ağva
Yıllar önce, Yedikule'li Mihriban'ın çekimi için
A^va'ya gitmiştik. Şile'den öte, küçük bir tatil ka-
sabası.
Ağva'ya ilk gidişim degildi. 6u ikinci gidişimde
kasabanın değişmekte olduğunu birdenbire gör-
müştüm. Denize inen yollarda yeni zamanın be-
ğenisine uygun villalar, Ağva'yı kendi olmaktan çı-
karmaya koyulmuştu. Bununla biriikte eski, gele-
neksel mimarinin alçakgönüllü evlerine de rastla-
mak olasıydı.
Bir sokağa girmiştik: Ikiyanlı, Karadeniz'e özgü
o yoğun yeşillik; solda bir eski ev. Ev bende şim-
di bir rüya sahnesi. İki katlıydı, ahşaptı, kapısının
renkli tepe camlarından bir ikisi hâlâ duruyor, ge-
riye kalan her şey harap. Çoktan kağşayıp göç-
müştür...
Rüyaya yaraşır olan, üst katın balkonunda çiçek-
lerin, bitkilerin, teneke kutularda, şu terk edilmiş-
liğe karşın hâlâ yaşamalanydı. Boruçiçekleri açmış,
beyaz ve çividî. Küpeçiçekleri açmış, pembe.
Bir an durmuş, görünüme dalıp gitmiştik. Geç-
miş günterin konut anlayışında, insanı uçsuz bu-
caksız bir huzura çağırış var, etkilenmemek elde
.degildi.
Ama daha o zaman, Ağva'nın yaz konuklan üs-
tü çablı, daracık lokantalarda piyanist şantörteri din-
lemeyi, geleneksel mımarıyle ilgilenmekten çok
daha mutluluk verici buluyorlardı.
Yeşertili, çiçekli evin sokağı daima bomboştu da,
piyanist şantöriü mekânlar hep tıka basa kalaba-
lıktı. Sabahın üçüne kadar vur patlasın çal oyna-
sın eğleniliyor. Erkek erkeğe karşılıklı göbek atan-
lar pistte, hanımlar masalarda oturmuş. Bir iki ka-
dınlı erkekli çift. Her gece aynı şarkılar çalınıp söy-
leniyor, kimse bıkmıyor...
Ağva'nın denize ulaşan inanılmaz güzellikteki
deresi, çevre kirienmesinin ürkünç yıkımına nere-
deyse yenik düşmek üzereydi. Sivrisinek fırtınası
günbatımıyla birtikte dört bir yanımızda eserdi.
Dere pastoraldi. Tatlı su balıklan, su yılanlan, ör-
dekler ve dereyi kuşatan, dereye eğilmiş ağaç-
lar...
Sabahlan dereye bakarak kahvaltı ederdim. Tek-
neler sessizce geçer, sulann sesi işitilirdi...
Günlerimiz çalışmakla geçiyordu ama, boş za-
man bulduk mu, hele geceyse, uçtaki denizfene-
rine giderdik. Deniz fenerleri oldum brttim büyüler
beni. Adı bile şiirden ibaret gelir.
Bir akşam da bir kır gazinosunda yemek yemiş-
tik. Dere kenanndaydı. Orda çektiğimiz uzunca bir
sahne de olmalı. Tam bir kır gazinosu; renkli am-
pulleri bile vardı. Dereye ışıklar yansıyordu.
Ağva'nın yerlisi, öteki tatil kasabalannda çoğun
rastlanıldığı gibi, açgözlü degildi. Konuk ettiği ki-
şiyi yolunacak kaz diye görmüyordu. Çekimler sı-
rasında, özellikle balıkçılann büyük yardımını gör-
müştük.
Dolambaçlı bir çarşısı vardı galiba. Yaz, ağus-
tos olmasına karşın, dükkânlar geceyansına doğ-
ru kapanır, çarşıda nayat dururdu. Zaten yalnızca
piyanist şantöriü gazinolarda devam ediyordu ha-
yat, geceyansından sonra.
Sabaha karşı sessizlik. Bazı bazı ağustosböce-
ği mırıltısı. Gün ağanrken teknelerin dereden ge-
çip gidişi. Büyük kent yaşamasından sonra insa-
nı sarsan güzellikler.
Her defasında olduğu gibi, burada kalayım, bu-
rada yaşayayım duygularından sonra, sayılı gün-
lerimiz bitmiş, Ağva'da son gecemiz de geçip git-
mişti.
Nihayet dönüş vakti gelmişti. Dönüş yolculuk-
lannın hüznü içinde Ağva'dan aynlmıştık.
Eski, terk edilmiş ev orada kalmıştı. Bununla bir-
likte o sokağı, o evi kimseler unutmastn isterdim.
Herhalde yıkılıp gitmiştir, belki Yedikule'li Mihri-
ban'ın bazı görüntülerinde...
Bilmem Ağva da beni hatıriar mı?
!
Takvimde tz Bırakan
"Bana şiirier ver" Vladimir Mayakovski, Ne Var
Ne Yok, Samih Rifat'ın Türkçe'si, Sel Yayıncılık, 2000.
Adana Devlet liyatrosu'nda
yeni sezon
• ADANA (AA) - Adana Devlet Tiyatrosu yeni
sezon hazniıklannı sürdürüyor. Tiyatronun yeni .
sezonu 16 Ekim-19 Kasım tarihleri arasında
düzenlenecek 3. Ulusal Tiyatro Şenliği ile açılacak.
35 gün sürecek olan tiyatro şenliği boyunca 20 bin
seyirciye ulaşmayı hedefleyen tiyatro, geçen yılki
şenlikte 14 bin seyirciye hitap etmişti. Şenliğe
Adana, Ankara, tstanbul, Bursa, Antalya devlet
tiyatrolannnı yanı sıra Ali Poyrazoğlu, Yıldız ;-4
Kenter, Aksanat prodüksiyon ve Ankara Ekin
tiyatrolannın da bulunduğu 8 özel tiyatro da
katılacak. Şenliğin uluslararası düzeye ulaşmasında
önemli bir adım olarak da bu yıl Rusya ve
Almanya'dan iki grubun oyunlan sergilenecek.
DaymT ttalya'da
• Kültür Servisi - Yönetmenliğini Tayfun
Pirsehmoğlu'nun yaptığı 'Dayım' adlı kısa filmin
Italya'da üç sinemada gösterimi gerçekleşiyor.
Başrolleri Ahmet Uğurlu ve Halil Tatari'nin
paylaştığı filmin daha sonra da Isviçre'de vizyona
girecek. Aralannda Venedik, Bilbao, Angers,
Montpellier gibi festivallenn olduğu bir çok
yanşmaya katılan 'Dayım'; Capalbio ve Milano
Street Film festivallerinde üç büyük ödül
kazanmıştı. Fihnin aynca ltalyan Tele Piu kanalı
tarafindan da satın alınmasma karar verildi.
Uçmaya sevdalı çılgın bir dayının, yeğeni
tarafindan anlatılan hikâyesıni Colin Mounier
görüntüledi ve Capalbio Film Festivali'nde en iyi
göriintü ödülünü kazandı. Capalbio'da en iyi film
seçilen 'Dayım'a ödül olarak verilen olanaklarla
Roma'da 'Berber' adlı kısa bir film çekecek olan
Pirselimoğlu, bu fıhnde de Ahmet Uğurlu ile
çalışacak.
BUGÜN
• DARÜŞŞAFAKA AÇIKHAVA
TtYATROSU'nda, yaz etkınlıkleri kapsamında
saat 21 .OO'de Dennis Dugan'ın 'Big Daddy' adlı
fıhni izlenebilir. (28626 76)
• BEYOĞLU StNEMASI'nda 'Genç
Sinemacılardan Seçmeler' kuşağında Bryan
Singer'ın 'Olağan Şüpheliler' adlı filmi
görülebilir. (251 32 40)