Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
A3UST0S 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
ÇDCukların
sevinç çadırı
'fer, Bolu Çağdaş Yaşamı Des-
teieme Derneği Prefabrike Reha-
bitasyon Merkezi. Çocukların el-
«nde kumaşlar, süngerler, ren-
gâenk eşarplar, pinpon toplan,
:e çubuklar, boyalar. Kuklalara
^a» veriyor, mask yapıyor, jong-
örüğün temel ilkelerini öğreni-
/olar.
îağdaş Yaşamı Destekleme
Drneği Ankara Şubesi ile birlik-
e >u tasarımı Tiyatro Tempo'dan
^Oîuklar dostu, Karagöz ve kuk-
a ıstası Haluk Yüce ve arkadaş-
ar Emine Kaygun, Aylin Özya-
taı, Savaş Bayram yürütüyor.
Hauk Yüce, depremle örselen-
rni:, sarsılmış küçüklerin ilgisi kar-
şısnda sevincini saklayamıyor:
'Ç>cuklar, herçalışmadan 15 da-
dkı önce çadırda oluyorlar. Haf-
laca iki gün 3 'er saatlik program-
larda ara bile vermek istemiyorlar.
Zoaki mola veriyoruz."
her kukla, bir şarkı öğretiyor
çocııklara. Şarkılar da.. uzak kal-
rni! sevinçleri...
ISIK KANSl
Ankara'dayayımlanan "Edebiyat ve
Eleştiri" dergisi 50. sayısına ulaştı.
Edebiyat ve Eleştiri'nin sahibi ve
Yazıişleri Müdürü AhmetYıkta, 1992
yılına dönüp derginin çıkış sürecini
anlattı: "Edebiyatın evrensellik
kaygısından uzaklaştınlarak biçimci,
öznel ve zaman zaman da yerel bir
yola girdiği, sanatın artık sanat için
olduğu, sanatçının iç dünyalannın
önemli olduğu düşüncesi ve
eğilimlerinin yeni yeni boy attığı bu
yıllarda yine de Ankara'da 1991
yazında kalabalık birsanatg grubunun
bir sanat hareketi oluşturma sonucu
doğmuş bir iradenin sürüp giden
toplantılannın ardı arkası kesilmiyordu.
Ancak bu toplantılardan bir sonuç
almamayacağını, sonsuza kadar
söreceğini, ancak bir dergi çıkararak
var olan belirsiz durumdan bir yol
Edebiyat ve Eleştiriaçılıp sıyrılınabileceğini sürekli
vurguladığım için 'dergi manyağı'
olarak anılan ben ve Edebiyat
Dostlan'ndan aynlan birgrup, Gürsel
Korat, Akif Kurtuluş, Hüsamettin
Çetinkaya, Enis Akın'/n katkılanyla
yayın hayatına başladık."
Ahmet Yıldız'a göre 199O'lı yıllarda
"Sanatçı için umut, özgüriük, kurtuluş
ve ütopya ulaşılamaz hale geldi, tarih
silindi, gelecek ve umut yok oldu"
gibi düşCincelercirit atarken Edebiyat
ve Eleştiri yolunu buldu:
"Kapitalizmi reddeden, hareketi ve
değişimi esas alan, geleceğe umutla
bakan ve bakabildiği için yaratılanna
eleştirel içerik katabilen, sanatını bir
neşter olarak kullanabilen, piyasa
ilişkilerinden ve değerierinden
tiksinmek, alışkanlığa ve konformizme
karşı devrimci bir mücadele içinde
bulunmakgibi 'avant-garde'/ doğuran
bir orijinden yarahandı."
"Toplumun üzerine bir dev gibi
durmadan saldıran holding medyası"
ile karşı karşıya olunduğu bir
dönemde Edebiyat ve Eleştiri ile
övünç duyuyor Ahmet Yıldız:
"Dergi, verili edebiyat ortamından
birgkan veekonomik olarak biristemi,
amacı olmadığı için patronaj baskısı
içinde olmadı. Elbette bûtûn sanatsal
yaratlarda olduğu gibi dergiçıkarmak
da öznelbir durum. Dergiyönetiminin
anlayışı da bu tür zorluklan
göğüslemek zorunda kaldı. Zaten
temel sorun da bu sûreci adaletli ve
etik ilişkiler içinde yürütebilmekten
geçiyor."
Edebiyat ve Eleştiri, kendi çizgisinde
üretiyor ve eleştiriyor. Nice 50.
sayılara!
Serbest bölgeler kurduk, uluslara-
ras tahkimi anayasaya koyduk ki, ya-
bancı sermaye gelsin. Yabancı ser-
ma/a geldi de emek açısından ne de-
ğişi, bir de işin o yanını irdelemeli.
TüıK-lş Başkanlık Danışmanı Yıldınm
Koç'un beliıiediği verileri elden geçir-
me<te yarar var: "Imalat sanayiinde
isimleri açıklanmış 122 yabancı ser-
ma/eH şirkette toplam 115bin kişi ça-
lışıyor. Yabancı sermaye payının yüz-
de 15 ve daha fazla ve yüzde 25'ten
az olduğu 8 şirkette çalışan işçilerin sa-
yısı 7 bin 100; yabancı sermayenin pa-
yınn yüzde 25 ve daha fazla ve yüzde
Gel keyfim gel
50'den az olduğu 31 şirkette çalışan
işçilerin sayısı 30 bin; yabancı serma-
yenin payının yüzde 50 ve daha fazla
ve yüzde 75'ten az olduğu 26 şirkette
çalışan işçilerin sayısı 24 bin; yabancı
sermayenin payının yüzde 75 ve daha
fazla olduğu 37 şirkette çalışan işçile-
rin sayısı ise 30 bin. Yabancı sermaye
payının yüzde 75 ve daha fazla oldu-
ğu ve adı açıklanmayan 7şirket deda-
hil edilirse, yabancı sermaye payının
yüzde 50 ve daha fazla olduğu şirket-
lerde çalışan işçi sayısının 60 bin do-
layında olduğu tahmin edilebilir."
Yabancı sermayenin kurduğu ya da
ortaklık yaptığı iş yerierinde onbinler
çalışıyor. Yıldınm Koç, onbinlerin ça-
lışma koşullanna ilişkin ipuçlan da ve-
riyor: "Yabancı sermayenin doğrudan
yatınm veya fason mal ürettirme iliş-
kisinde düşük ücretlerin dışındaki
önemli birdiğeretken, işçi haklannda,
sendikal hak ve özgüriüklerdeki geri-
likierdir. Işverenler böyiece işletmede
istedikleri kurallan koyabilmekte, iste-
dikferiesnektiği uygulayabilmekte, böy-
iece işgücü maliyetini daha da düşü-
rebilmektedir. Küçük bir hata payıyla,
Türkiye'de 1999 yılında 4 bin 600'ün
üstünde yabancı sermayeli şirket et-
kinlikgösteriyor. 1996-1999 dönemin-
de bu şirketlerden yalnızca 232'sinde
çalışan işçiler bir sendikaya üye ol-
muşlardı ve adlanna toplu iş sözleşme-
leri bağıtlanmıştı. Daha sonra bunla-
nn bazılannda, işverenlerin girişimleri
sonucunda örgütlenme sona erdirildi."
örgütsüz ve ucuz işgücü. Ohh.. gel
keyfim gel...
ÇALIŞANLARIN
SORULARI/SORUNLARI
YILMAZ ŞÎPAL
Yasalarda 'Mal Bildirimf
Anayasa ve yasalarda yaşama geçirilememiş (ya da geçirilmek
istenmemiş) hükümlerle karşılaşmaktayız. Bunlardan biri de
"mal bildirimF'dir.
Mal bildirimine anayasanın 71. maddesinde yer verilmiştir.
"Kanıu hizmetine girenlerin mal bildiriminde bulunmala-
rı ve bildirimlerin tekrarlanma süreleri kanunla düzenlenir.
Yasama ve yürütme organlannda görev alanlar, bundan is-
tisna edilemez."
657 Sayılı Devlet Memurlan Yasası'nm 14. raaddesi ile devlet
roeeıurlanna "mal bildirimi" zoruolulugu getirilnnştir.
"Devlet memurlan, kendileriyle eşlerine ve velayetleri al-
tındaki çocuklarına ait taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve
borçları hakkında, özel kanunlarında yazılı hükümler uya-
rınca mal bildirimi verirler."
Anayasanın 71. maddesine uyularak, 3628 Sayılı Mal Bildiri-
minde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasası,
4 Mayıs 1990 günlü Resmi Gazete'de yayımlanarak yûrürlüğe gir-
miştir.
Yasanın 2. maddesinde "mal bildiriminde bulunacaklar"
belirtilmiştir.
"a) Her türlü seçimle işbaşına gelen kamu görevlileri ve dı-
şarıdan atanan Bakanlar Kurulu üyeleri,
b) Noterler,
c) Türk Hava Kurumu'nun genel yönetim ve merkez denet-
leme kurulu üyeleri ile genel merkez teşkilatında ve Türk
Kuşu Genel Müdürlüğû'nde, Türkiye Kızılay Derneği'nin
merkez kurullarında ve Genel Müdürlük Teşkilatı'nda görev
alanlar ve bunlann şube başkanları,
d) Genel ve katma bütçeli daireler, il özel idareleri, beledi-
yeler ve bunlara bağlı kuruluş veya alt kuruluşları, kamu ik-
tisadi teşebbüsleri (iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu ikti-
sadi kuruluşları) ile bunlara bağlı müessese, bağlı ortakhk ve
işletmelerde, özel kanunlarla veya özel kanunların verdiği
yetldye dayanılarak kurulan ve kamu hizmeti gören kurum
ve kuruluşlar ile bunlann alt kuruluşlannda veya komisyon-
larında ayhk. ücret ve ödenek almak suretiyle kamu hizmeti
gören memurlan, işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevli-
leri ile yönetim ve denetim kurulu üyeleri,
0 Siyasi parti genel başkanlan, vakıflann idare organlann-
da görev alanlar, kooperatiflerin ve birliklerinin başkanlan,
yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürleri, yeminli mali mü-
şavirler, kamu yararına sayılan dernek yönetici ve denetçile-
ri,
g) Gazete sahibi gerçek kişiler ile gazete sahibi şirketlerin
yönetim ve denetim kurulu üyeleri, sorumlu müdürleri, bas-
yazarları ve fıkra yazarlan"
mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.
Özel kanunlarına göre mal bildiriminde bulunmak zorunda
olanlar da bu kanun hükümlerine tabidir.
Yasanın 4. maddesinde "haksız mal edinmek" tanımı, "rüş-
vetin ve yolsuzluğun belgesi"ni açıklayacak niteliktedir.
"Kanuna veya genel ahlaka uygun olarak sağlandığı ispat
edilmeyen mallar \eya ilgilinin sosyal yaşantısı bakımından
geliriyle uygun olduğu kabul edilemeyecek harcamalar şek-
linde ortaya çıkan artışlar bu kanuna göre haksız mal edin-
me saydır.'*
Anayasa ve yasalarda yer alan "mal bildirimi" yükümünün
uzun yıllardır görmezlikten gelindiği izlenimi oluşmuştur.
"Haramzadeler" Türkiye'yi, ormanıyla, toprağıyla, dağıyla,
taşıyla, deniziyle, deresiyle "talan etmiş, yiyip bitirmiştir".
Yazımızı Tevfık Fikret'm "Han-ı Yağma"sından biralıntıy-
la noktalayalım.
"Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın gider ayak!
Varın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocak!
Bugün ki mideler kavi, bugün ki çorbalar sıcak!
Atıştırın, tıkıştırın kapış kapış, çanak çanak!
Vıyin efediler yiyin; bu han-ı iştiha sizin
Doyunca. tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin."
İnsan sıcağı
Cemil Kavukçu'nun "Pa-
zar Güneşi" kitabını okurken
bundan iki yıl kadar önce ya-
zann çocukluğuna yaptığımız
yolculuğu anımsadık. Resim-
li roman kahramanlarına öze-
nen hayoş (haylaz) çocuklar,
krizantemli serin avlular, her sa-
bah allı güllü top top kumaş-
lan tezgâhlanna yayan pazar-
cılar, Inegöl'ün karanlık çarşı-
ları...
Cemil Kavukçu, çocukluğu-
nun kuyusundan çektiği sula-
rı okuruna kana kana içiriyor:
"Sanıyorum herşey çocuk-
lukta. Insanın bir türlü içinden
çıkamadığı, dönüp dolaşıp ora-
ya başvurduğu, yaşamın en
önemli evresi çocukluk.
öykülerimde de çok ağıriık-
lı olarak yer alıyor. Yaşamla ilk
tanışma, ilk düşkınklıklan, se-
vinçler, sevgiler, belki çocuk
saflığının zedelenmesi, onun
bıraktığı izler yaşam boyu si-
linmiyor.
Bizim çocukluğumuzdan bu
yana doğa, çevre, insanlarde-
ğişti. Kayıplan özler olduk."
Insanın ışıdığı öykülere ka-
pılıp gidiyorsunuz. Insanlar
yürüyor sayfalar arasında, so-
luklanıyor, sonra yine yürüyor
'Sanatm özünde insan olma-
sından yanayım.
Sanatın özünde insan yok-
sa, o bir tür eğlenceye yöne-
likfantezigibigeliyorbana. İç
titreten şey, sanatın sizde ya-
rattığı değişim, özündeki in-
sanı size anlatmasıdır bence."
Bağdaş kurun toprağa, pa-
zar güneşine verin sırtınızı, in-
san sıcagına...
KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak@turk.net
HARBÎ SEMtH POROY semihporoy@yahoo.com
KEDt LEVO APTÜUKA
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 21 Ağustos
KAN7EMİKOĞLÜL
8U6ÜM, ROM0J ASILU TÛftK MÛZJĞt 8£STECrS/
i i i
S4- YAŞMPA ÖWO- SOYUVUU CENGİZ HAN'A U2ANOI6I
söYLEneu Ptu/m/, BOSDMI VO/VOMSI'UIN oguj
OüV&VC İSTANBUL'A 6£Uf/fT/.2i YIL 8UBAPA YAŞA-
YAN VE İYİ gr/Ç MÛZİK £Ğ<TİMİ VERİLEN KAAirE-
MİeoĞLU, 8İ&ÇOK 8£STE YAPMIf, TÜRK MÜVSİ-
A//A/ SAYIU USTHLARI ABASIHDA YER. ALMtŞTtft.
AY&CA, KBNOİ BULÜfU OLAAJ Big TÜR NO7AYLA
ZAAAAMtUIN ÇOK SAYIDA SESTE&Nİ OB SAP7H-
Mişrre. /HAKIT&^IBOSUI UZUN süee TOPHAPI SA-
RAYI'NOA YAÇAMŞ, BOSPAAJ VOYVOOASI OLPUK-
TAN SONSA îsmNBuL'PAN AYRlLMtÇTl. 1?tt PXUT
SAVA$I SIRASINM,8AĞIMSI21IK HEI/ESİYl£ fi^SlAR'lM
YANIMM YBlALMI$,yEUİÜtJC£D£ONIABA SI6INUIŞT1..
2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 2000/123 Esas 2000/288 Karar
Davacı Sahm Sağlam vekili Av. Ali Kemal Tören tarafından dava-
1 Gabriele HoLzner Sağlam hakkında mahkememizde yapılan boşan-
na davasının yapılan açık yargılaması sonunda:
Mahkememizin 17.07.2000 tarih ve 2000/123-288 Esas-Karar sa-
yılı ilamı ile Bafra Şirinköy köyü nüfusuna kayıtlı Sabri oğlu 1961
clu Salim Sağlam ile Alman uyruklu davalı Gabriele Holzner Sağ-
km'ın boşanmalanna karar verilmiş, davalı adresi tespit edilemedi-
ünden ilanen tebliğe karar verilmiş olup davalının işbu ilanının ga-
ztede yayını tarihinden itibaren 15 gün içinde yasal yollara başvu-
ulmadığı takdirde karann kesinleştirileceğı ilan olunıır.
Basın: 44817
tLAN
'"'" T . C . ••" • -
MERSİN 2. ASLÎYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN
EsasNo: 1996/153 / Karar No: 1996/762
Davacı Meryem Çidem ile davalı Fedakâr Çidem arasındaki boşanma davasının yapılan yargılaması sonunda;
Davalı Fedakâr Çidem'e, Fethiye Kapalı Ceza ve Tutukevi adresınde dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilmiş olup, tahliye edil-
diğinden daha sonra bildirilen adreslerine mahkememizden verilen karar, adresten aynldığından bahisle tebliğ edilememiş, yapılan ad-
res araştırmasında da davalının açık adresının tespit edılemedıği bildirümiş olduğundan, bu defa mahkememizden verilen karann ila-
nen tebliğine karar verilmiştir. Karar gereğince;
Davamn kabulü üe taraflann boşanmalanna, davacı tarafından yapılan 700.000.- lira yargılama gıdennın davalıdan alınarak davacı-
ya verihnesine, harç peşin alındığından yeniden alınmasına mahal olmadığına dair mahkememizden verilen 7.11.1996 tarihli 1996/153-
762 sayılı karann ilanen tebliği yerine kaim olmak ûzere, tebliğ tarihinden itibaren bir aylık temyiz süresinin başlayacağı ve temyiz edil-
mediği takdirde kesinleşeceği hususu ilen olunur. 3.8.2000. Basın: 46661
GÖRÜŞ
CUNEYT AKALIN
Resmiyet ve Dil
TV'de spiker haber okuyor: "9. Cumhurbaşkanı
şu törene gitti, şu kişilehe biraraya geldi" vb. Biraz
sonra bir haber daha: "7. Cumhurbaşkanı Izmir'e gel-
di. " Futbolda yedek kaleci, küçük Ahmet der gibi...
Güler misin, ağlar mısın!
Tüm bu anlamsız ifadelerin, kötü alışkanlıklann 12
Eylül'ün ürünü olduğunu anımsatmaya gerek var
mı? Türkçeyi katletmek pahasına, ifademizi bozmak
pahasına protokole teslim olduk. Cumhurbaşkanı
Özal, eski Cumhurbaşkanı Evren hayatta iken gö-
reve başlamış ya, Evren'e bir türlü "Sayın Evren" 6e-
meyi bilemedik. 7. Cumhurbaşkanı diye acayip bir
ifade uydurduk.
Dünya dillerinde böyle bir şey var mı, tarihimizde
böyle bir şey var mı, var mı bunun bir başka örne-
ği diye soran çıkmadı. Bir delinin attığı taşı kırk akıl-
lı çıkaramıyor. Buna göre Mustafa Kemal Atatürk'e
1. Cumhurbaşkanı, ismet Inönü'ye 2. Cumhurbaş-
kanı demek gerekecek. Dahası var: II. Abdülhamit'i
kastetmek için "Rahmetli 34. Padişah" mı diyece-
ğiz? Başbakan Ecevrt'i kastederken "Sayın 55. Baş-
bakan", eski Genelkurmay Başkanı Ismail Hakkı Ka-
radayı'yı anarken "176. (mesela dedük!) Sayın Pa-
şam" mı diyeceğiz?
7 + 2 = 9 etmez
2 + 2 = 4 eder ama, 9-2 = 7 etmez. Çünkü yap-;
tığımız basit bir aritmetik işlem değildir; topluma
yanlış ilişkileri dayatmaktır. Cumhurbaşkanlığı vb. gi-
bi makamlar, kamu makamlandır. Demokratik birtop-
lumda, belli mekanizmalaria seçilen cumhurbaşka- •
rn, sürenin sonunda görevi bırakırken o makam için ,
kamunun kendisine tahsis ettiği mekânlardan ayn-.
lır, simgeleri iadeeder. Yani Köşk'ü bırakır. Cumhur-'
başkanlığı Forsu'nu teslim eder vb. Bundan böyle
o, bir yurttaştır. Tüm yurttaşlar gibi ve tüm yurttaş-
lar kadar saygıdeğerdir. Öteki yurttaşlardan tek far-
kı, devlet hizmetinde geçirdiği sürede biriktirdiği <
deneyimdir.
Bu durumda kendisine nasıl hitap edeceğiz?
Bir sıfatı varsa, kamu hizmeti sırasında toplumun
kendisine yakıştırdığı bir sıfat varsa onunla hitap
edeceğiz. Gazi gibi, kimileri için Doktorgibi, Paşam
gibi. Baba, magazin basınının uydurduğu bir sıfat
olduğu için tüm yurttaşlarca kullanılabilecek bir sı-
fat değildir. Şahsen ben, Sayın Demirel'i bu sıfatla
çağırmak hiç istemem.
Eski kamu görevlisinin bir sıfatı yoksa, ona tüm
yurttaşlar gibi adı-soyadı ile seslenmek tek çaredir.
Sayın Demirel, Sayın Evren gibi.
Sayın 7. Cumhurbaşkanım olmaz, Sayın 9. Cum-
hurbaşkanım olmaz.
Olmaz da, onun için olmaz.
Yabancı dilde böyle bir şey yapmaya kalkışırsa-
nız gülerier.
Cumhuriyet görgüsü, „
sıfatlara da yansımalı
Şu, sayın cumhurbaşkanım, sayın valim, sayın
rektörüm gibi isim tamlamalan üzerinde de durma-
lıyız. Bu da 12 Eylül'ün resmi toplumunun yarattığı
kötü alışkanlıklardan biri bence.
Taş yerinde ağırdır. Bir yerde kullanılan isim tam-
laması başka yerde garip kaçabilir, uygun olmaya-.y
bilir. Bizde askerde kullanılan sıfatlardan, örneğin,
teğmenim, komutanım vb. gibi isim tamlamalan tut- '
muştur ve dilimize girmiştir. Ama komutanım ifade-
si, fazla asker kaçıyor ve kanımca yanlıştır. Çünkü ;
"komutanım" ifadesinde mutlak bir bağlılık, bir ita-'
at var. Bu, askerliğin gereği sayılabilir. Eğitim ala-.
nında kullandığımız sıfat "hocam"a da alıştık, ama-
unutulmasın ki bu sıfat feodal toplumdan mirastır.
Yani hocanın, ilim sahibi olduğu varsayılan kişinin
sözünün mutlak doğru olduğu varsayılan bir toplum-
dan... "Sayın valim" ifadesi yanlıştır, çünkü vali bir '
komutan, bir hoca değil, bir kamu görevlisidir. Bu-
gün vardır, yarın yoktur. Vali, cumhuriyetin yasala-
nnı uygular; yurttaş da o yasalara uyar. "Valim" ifa-
desi çok asker kaçıyor. Hele rektörüm, müdürüm gi-
bi ifadeler yanlıştan da öte, sakıncalıdır. Çünkü bu
ifadeler, cumhuriyet öncesi geri, otoriter rejimlerden
miras kalan, cumhuriyetin hesaplaştığı gelenekleri
akla getiriyor.
Bir toplumun demokratikleşmesini bütüncül bir ha-
reket olarak ele almak tek çıkar yoldur. İfadeler iliş-
kileri yansıtır.
Bence burada Sayın Demirel'e de görev düşüyor.
Cumhurbaşkanı olmadığına göre, bir yurttaş srfa-
tıyla törenlere, davetlere katılmak vb. kuşkusuz ken-
disinin takdirindedir. Ancak kamu otoritesini temsil
etmeyen birinin, olur olmadık açılışlar vb. yapması
hoş değildir. TRT'de haber protokolünde kendine
yer araması ise olacak şey değildir.
Dil bilginleri, protokol şefleri oturup bu konuda ka-
fa yonmalı bence. Durum bu haliyle yanlıştır, çünkü
çıkış noktası yanlıştır. Dahası, kullanılan ifadeler
türkçeye yakışmıyor.
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLDANSAĞA:
1/ Bir çeşıt an-
tibıyotik. 2/ Er-
den çavuşa ka-
dar olan askerle-
re verilen ad...
Otlak. 3/ Ayn
tutulmuş, ayn-
calıktanınmış...
"Hayatzaman-
da —bırak-
maz"(Attilâll-
han). 4/ Lam-
bası ve bomba-
sı vardır... Ya-
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1 2 3 4 5 6 7 8
I I I U I I
ynrLp™ M nn M \ \ı Mn 11
9
1 2 3 4 5 6şanmış olaylann anla-
tıldığı yazı türü. 5/ Sap- ^
lantı. 6/ Mantar kat- 2
manıçokgelişenbirtûr 3 I
meşe... Bazen üzerine 4
un bile serilir. 7/ Ana- 5
dolu halklannın en es-
ki ana tannçası... Sıcak
kaplıca sulan. 8/ Si-
irt'in bir ilçesi... " —
Pekuysal": Oyuncumuz.
9/ "Inzva" da denilen ve Güneydoğu Anadolu'da ya-
şayan Türkmenler arasında yaygın olan telli çalgı.
YUKARIDAN AŞAĞrYA:
1/ Hiddetlenmek,aksıliketmek. 2/ Koca...Ilkelben-
lik... Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre.
3/ Ünlü birMısır firavunu... Tûmör. 4/ tskambilde
koz... Arap yazısında bir ünsûzûn "a, e" okunacağı-
nı gösteren işaret. 5/ Alçak enlemlerde esen düzen-
li rüzgâr. 6/ Uluslararası ParaFonu'nun simgesi... Bir
fakültede araştırma ve öğretim birimi. 7/ Tavlada üç
sayısı... Bir spor takımının gözde oyuncusu... Bir mey-
ve. 8/ Cerahat... Yardım amacıyla toplanan para. 9/
Bir kentin bütün bayındırlık ışlennde göz önünde tu-
tuunak üzere hazırlanmış plan.