14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 * Ğ U S T 0 S 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA JVLJJ-JX U.K. kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Karcılılar, romanı, yorumlar üreten bir makine olarak nitelendiriyor • 'Gmye sadece VIŞİMAKYÜZ îk romanı 'Yağmur Hüznü' ile 1999 Orhan Kenal Roman Ödûlü'nü alan AhmetKarcıhlar, Dojan Kitap tarafından yayımlanan ikinci kita- bı 'GüMenKaleDüştüdepolisiyekurguçerçe- vesnde bir yazann 'düş' mü yoksa gerçek mi ol- duğu konusunda okuru sürekli şaşırtan hikâye- sinianlatıyor. Hikâye, yazar Adem Karman'ın boşandığı karBinın intihar ya da cinayet olduğu beürsiz ölü- müyle başlıyor. Ardından polis tarafından ifa- desnin alınmasıyla birlikte yeni bir 'oyun' ile de- vaır ediyor. Yalın bir dil ve anlatımla okuru hiç bekiemediği bir sona gotüren kitapta, cinsellik, aşk ve ihanet kavramlannın anlamlan da sorgu- lanıyor. Karcılılar, son günlerde 'Gûlden Kak Düştü' ile ilgilı gelışen olaylar hakkında pek fazla ko- nuşmak istemiyor: "Elimizde edebi bir nıetin vu; diğer taraftan da buedebi metnin kahraman- btrmdanbiri okiuğunuiddiaedenvekitabıntop- isteyen birileri var. Bu tarüşma uza- Ucûsut Myorum' FLDKN K.UF. Dl'-?Tİ Abnıet KitrcıiıU a y ş dıkça Idtabm zarar gördûğüne inanıyorum, çün- kû berkes bûtün bu olaniarm reklam kaygısıyla yapüdığınıdüşünüyor. 'Yağmur Hüznü' haklön- da birçok eleştiri yazüdı. Böyle bir tarüşma ol- madığı için eteştirmenler onu bir metin olarak de- ğerkndirdi ve iyi övgüler aldı. Oysa onun kah- nunanlanda gerçek Itişileroiabüir. Bunuonlar- dan ve benden başka künse bilemez. Bu olay or- taya çıkttğında 'Gülden Kale Düştü' için henüz bir şey yazümamıştı, ama bundan sonra yazüan- lar ne yank ki bu olaym gölgesi altuıda yazüacak. DBerim çabuk unutuhırvegeriye sadecekitap ka- taf 'Tann yazar' biçemine tepkd - Tûm hikâye boyunca etkisini koruyan geri- fim ortamında, yorumu da okura açık bırakı- yorsunuz. Neden? AHMETKARCILILAR- Her iki kitabımda da anlatıcı, bir kişidir. Olay örgüsü o kişinin gö- zûnden aktanlmakta ve hikâye yalnızca onun ta- nıklık ettiği, betimlediğı olaylaria, mekânlarla ve karakterlerle anlatılmaya çalışılmaktadır. Bu ta- vır, birçok kitapta karşılaştığımız her şeyi bilen tann yazar' biçemine duyduğum tepkiden kay- naklanıyor. Diğer taraftan hikâyeyi anlanrkenba- kışını kullandığım o tek karakterin olaylan sa- dece nesnel bir gözle anlatmasına izin veriyo- rum. Karakter tanık olduğu olaylan anlanyor, ken- disi de hikâyeye dahil olduğu için olay örgüsü- ne bir şekilde müdahale ediyor, ancak yaşadık- 'ülden Kale Düştü hakkındaki tartışmalar uzadıkça kitabın zarar gördüğüne inanıyorum. Çünkü herkes bütün bu olanların reklam kaygısıyla yapıldığını düşünüyor. Dilerim çabuk unutulur ve geriye sadece kitap kalır. lanyla ilgili duygulannı anlatmaktan kaçınıyor. - Okuyucuda uyanan merak unsunı ile birlik- te yoğun olarak miyahı da kullanıyorsunuz. KARCILILAR - Kendini ifade etmek dışın- da, hikâye anlatmak, eğlenmek, zamanın kolay gecmesini sağlamak amaçlanyla yazan biri, oku- runa da bu amaçları yüklemek ister. Bence in- sanın tüm edimleri zamanı daha kolay geçirme- ye ve eğlenmeye yöneliktir. Bu amacı gerçek- leştirmek için şimdiki zamanın insana sunduğu sinema, internet, televizyon vb. birçok araç ya- zıya göre ûstünlük elde etmiş gibi görünüyor. Böy- le giderse yakın zamanda yazarlar, yok olmamak için biçim değiştirecekler. Yazının diğer ifade bi- çimleriyle de daha iyi anlatılabiliyorsa yazı ol- mamasını savunan biriyim. örneğin biyografiler, şimdiki teknolojilerin de yardımıyla görsel-işitsel ifade biçımleriyle da- ha iyi anlatılabüir, yani biyografilerin roman ol- masına gerek yoktur. Roman, yorumlar üreten bir makinedir. Bu gelişmelerin ışığında yazı, dı- ğer ifade biçimlerinin ûstünlük gibi görünen ko- lay anlaşılabilirliğe ve çabuk tüketilebilirliğine karşı kendine öyle bir yol bulmalı ki, ayncalı- ğını elinde tutabilsin. Bu yolu arayan ve henüz yolun başında olan biriyim. Bu yolu ararken kul- landığım mizah duygusu, anlattığım diğer duy- gular gibi çok görünürde olmayan ve o esprinin alt bilgisıne sahip okurlara yöneliktir. - Kitapta sıkça teknolojik terimler yer abyor. KARCILILAR - 'Gükten Kale Düştü' zama- nı daha belirgin bir hikâye ve zamanının tekno- lojilerini de kurgusu gereği kullanıyor. Bir ka- dının, toplumun tüm kurumlanna ve öğretileri- ne karşı kendi düşlerının peşıne düşmesinı hı- kâyenin katmanlanndan biri olarak kabul eder- seİc, kadının düşlerini koruyabileceği güvenli ve özel bir alana gereksinimi vardı. Internet ve cep telefonu gibi teknolojik imler bu yüzden hikâ- yeye girdi. - Kitabın kahramanı Adem KarmaD ashnda kün? KARCILILAR - Adem Karman bir roman karakteri. Karakterlerinin isimleriyle de kimi göndermeler yapmasını seven biriyim. Karma, Hint inanışlanna göre ruhun mükemmellik yo- lunda bedenden bedene geçtiği otuz üç evresi- ne verilen isim. Adem'in yaptığı gönderme çok açık zaten. Öğretileri incelediğimizde Adem'le ilgili birçok farklı inanış var. Bunlardan biri de Kabala'nın Adem Kadmon'u. Ilkel ya da Gök- sel Ruh demek. Kitabın sonunda, halkanın Adem Karman'ın ölümüyle tamamlanışından sonra açık bir uç bırakmak için Adam Kadmon'u kul- landım, aynı zamanda Adem Karman'uı bir son- raki yaşamı ya da ilk yaşamı demek için. Postmodern yazuıın öncûsû: Borges -Birçok yazardan aunnlaryapıyorsunuz. Bor- ges için de 'ustam' diyorsunuz. Borges'in sizi et- kOeyen özeffikleri neler? KARCILILAR - Bir öykü anlatıcısı olarak ele aldığımızda Borges 'Dört Çevrim' meselin- de, öykülerin dört tane olduğunu öne sürer ve bu dört öykü için mitolojıden dört örnek verir. Bize kalan zamanda onlan kendimıze göre de- ğiştirip yeniden anlatacağımızı öne sürer. Bura- da şu çok bilinen, daha önce yazılmayan, anla- tılmayan hiçbir şey yok önermesinin değişik bir söylemıni görüyoruz. Yani, edebiyatın hikâye an- latmak olmadığını, edebiyatta hikâyeyi nasıl an- latüğın önenüi; kurgu ve bıçem. Borges bana gö- re postmodern yazının öncüsüdür. Modern romanın insanı bir makinenin önem- siz bir dişlisi gibiydi, birey olmaktan uzaktı. Postmodern romanın insanı bireycıdir, pek gös- termese de kendini toplumun ve her şeyin üs- tünde tutar. Geçmişini bir yerlere bağlamak is- ter ve bu bağ çogunlukla mitolojik, en azından tarihsel öğelere tutunmuştur. Bu özellikler ne- deniyle Borges çoğu zaman bireycilik ve faşi- zanlıkla suçlanmıştır; ama o, en iyi toplumcu- luğun bireyin çevresindeki şartlann iyi hale ge- tirilmesinde yatüğını söyler. Baştan beri konuş- tuğumuz yazınsal biçem bu düşüncelerin sonu- cunda ortaya çıkmışhr ve ben bu sürecin Bor- ges'le başladığına inanıyorum. - Bundan sonraki projelerinizden sözeder nu- siniz? KARCILILAR - Daha önce üzerinde çalıştı- ğımı söylediğim 'NuhŞehri'projesinegeri dön- düm. Bu kitapla ilgili sorunum, nasıl anlatacak olduğumu belirlememiş olmam. 'Nuh Şehri', Şırnak'ın eski adı Şehr-i Nuh'tan geliyor ve o bölgeye ait şimdiki zamana ait gibi görünmeyen alegorik bikâyelere sahip bir kitap. Nasıl anla- tacağıma karar verdiğim anda yazmaya başla- yacağun. KENTLER VE KÜLTÜRLER / st. Petersburg TURGAY FtŞEKÇt Yoktan var edilen soyhılar keııti St. Petersburg, yeryüzünün yoktan var edilen ender kentlerinden biri. 1703 'te Çar I. Petro tarafından, Ne- va Irmağı'nın Baltık Denizi'ne dökül- düğü yerde, ülkenin Batı'ya açılan ka- pısı olsun düşüncesiyle ve Rusya'nın başkentı yapıhnak üzere kuruluyor. 1712-1918 arasındaki 206 yıl boyun- ca da başkent özelliğini koruyor. Tümüyle planlı yapısı, çogunlukla Avrupah mımarlann tasarladığı "St Pe- tersburg Baroku" olarak nitelenen öz- gün biçemli yapılannın hem tek elden çıkmışçasına uyumlu görünmesi hem de her birinin kendine özgü nitelikler taşımasıyla yeryüzündeki en güzel kentlerden biri sayılıyor. Yapılannın yanında yollan, kanalla- n, parklan, köprüleri, anıtlan da bu gûzelliğe ortak oluyorlar. Uzun süre Rusya gibi önemli bir ül- kenin başkenö olması, kenti tarihsel açı- dan da önemli kılıyor. 1905 devrimi ve Kanlı Pazar, 7 Ka- snn 1917'de işçilerin Kışlık Saray'ı alarak yeryüzünün ilk sosyalist devri- mini gerçekleştirmeleri, tkinci Dünya Savaşı'nda 900 gün Nazilerin kuşat- ması altında kalması, bu süre boyun- ca açlık, soğuk ve hastalıktan 650 bin kişinin ölmesi, kentin büyük zarar gör- mesi, 20. yüzyılın ünlü bestecilerinden Şostakoviç'ın kuşatma altındaki kent- te yazdığı ve müzikle top seslerinin bır- birine kanştığı Yedinci Senfoni'si (1941), kentle bütünleşmiş çok sayı- daki tarihsel olaydan kimileri. ••• Günümüzde kent, çökmüş bir siste- min tipik görünümü içinde. O her bi- ri birbirinden güzel yapılar bakımsız- lıktan dökülüyor. Çoğunun iç avlusu çöplüğe dönüşmüş, yapılann içinden kokular geliyor. Yapılardaki devlet mülkiyeti -içinde oturanlara satılma- ya başlanmışsa da- büyük ölçüde sü- rûyor. Ev kiralan bizim paramızla ay- lık üç milyon Ura. Yakıtı ve telefonu dabedava. Metro gelişkin, baknnlı ve güzel iş- liyor, ancak tramvaylar hurda duru- munda. Çok ucuz olmalan hakh bir ne- den sayılmaz (Kıyaslamak için: Pe- teısburg'da 60 bin lira olan kent içi ulaşım,Istanbul'da 300 bin, Almanya'da fla durağa dek 660 bin, sonrası 900 bin, Paris'te 720 bin). Raylar birçok yerde bibirinden aynlmış, yerlerinden çık- mış durumda. Tramvaylann üzerinde nasıl gidebildiklennı anlayabılmış de- ğilım. ümüyle planlı yapısı, çogunlukla Avrupah mimarlann tasarladığı "St. Petersburg Baroku" olarak nitelenen özgün biçemli yapılannın hem tek elden çıkmışçasına uyumlu görünmesi hem de her birinin kendine özgü nitelikler taşımasıyla yeryüzündeki en güzel kentlerden biri sayılıyor. Klaslk müzlk ülkesinde piyanlst-şantör Ülkenin kendini kapitalizme açma zonınluluğu duyması toplumda ilginç olgulara yol açmış Müzik tarihinin pek çok ünlü beste- cisini yetiştiren ülkede şımdi başka ha- valar çalınıyor. Bizden mi gördüler bümiyorum, ama her yerde karşuııza piyanist-şantörler çüayor. Moskova Istasyonu'nun yanında, "fast food" lokantalanna benzeyen bir yerde birkaç lokma bir şey yıyeceğiz. Yemek- leri beklerken barda oturan yaşlıca bir adam -belki işsiz, belki işinden evine dö- nerken bir kadeh içmek için uğramış- elektronik orguyla popüler Amerikan parçalan çıkarmaya uğraşan delikanlı- nnı yaruna gitti. Mikrofonu eline aldı. Şunu biliyor musun diye sordu, deli- kanlı bilmiyordu. Mmldanarak önce müziği ona öğret- ti, sonra da beklenmeyecek duyarlıkta bir sesle başladı söylemeye. Eski günlere ait bir halk şarkısı olma- hydı, içe işleyen tonuyla. Tek tük alkış- landı. Sonra yine bir şeyler mınldandı oğ- lana, bir şarkı daha söyledi, sonra bir ta- ne daha. Sonra da barm yanında duran çantasuıı aldı, ceketini ilikledi, çüap gitti. Biz bir süre daha kaldık, göğsümüze oturan içli müziğin sert yumruğuyla. Beyaz gecelerde St. Petersburg Mayıs sonundan başlayarak temmuz ortasına dek St Petersbutg'da "beyaz ge- celer" ızlenebüiyor. Bu aylarda gün- düzler on dokuz saate yaklaşıyor, gece- ler ise beş saate iniyor. Bu süreler gü- neşin doğuş ve batış zamanlan. Güneş bamktan sonra da aydınlık sürüyor. Bu- lut yoksa, gece sayılan zaman boyunca tatlı bir süt mavisi kalıyor gökte. St. Petersburg, yeryüzünde bu denli kuzeyde ve bu denli kalabalık olan tek kent Alaska, Grönland, Stockholm, Os- lo ve Helsinki'yle aynı enlemde bulu- nuyor. Nüfusu ise beş milyona yakın. Beyaz geceleri ilk ünlendiren Dosto- yevski'nin aynı adlı romanı mı biuniyo- nım, ama günümüzde bu doğa olayının önemli sayıda ziyaretçiyi kente çektiği de bir gerçek. Beyaz geceler olgusu, kentin gece yaşamını da etkiliyor. Gece yanlannda bile anacaddeler insan kaynıyor. Müzeler Itentl 1917'ye dek çarlann oturduğu Kış- iık Saray olan Hermitage Müzesi, yer- yüzünün en büyük müzelerinden biri. 1754'te Çariçe Eüzabeth'in Italyan mimar RastreDi'ye barok-rokoko biçe- minde yaptırdığı saray-müzede tam 1057 oda var. Çağdaş sanat örneklerin- den Iznik çinilerine, ilkçağ yapıtlann- dan çar ailesinin elbiselerine dek çok farklı sergi alanlan yer alıyor. Edebiyat müzeleri içinde ise kentte ya- şamış ünlü yazarlann yaşadıklan evler öne çıkıyor: Puşküı Mfizesi: 1925'te açılmış. Şa- irin son yıllartnı geçirdiğı apartman da- iresi. Kitaplan, eşyalan, el yazılan, dö- nemin mobilyalannı içeriyor. Dostnyevski Müzesi: Doğumunun 150. yılı olan 1971 'de açılmış. Yazann yaşa- mınuı son yıllannı geçirdiğı apartman dairesı. Kışısel eşyalan sergileniyor. Nekrasov Müzesi: Doğumunun 125. yılı olan 1946'da açıhnış. Şairin otur- duğu apartman yenilenerek oluşturul- muş. Kişisel eşyalan, çeşitli ressamlar- ca yapılmış portreleri sergileniyor. A. A. Blok Müzesi: 1980'de açılmış. Şairin 1912-1921 arası yaşadığı apart- man. 20. yüzyıl başının havasını yansı- tan bir biçemle düzenlenmiş. Şaire ait elde kalan eşyalar da burada. AnnaAhmatova Müzesi: 1989'da açıl- mış. Şairin yaşamından çeşitli dönem- leri sergileyen bir düzenleme yapılmış. • • • St. Petersburg'da Nevski Bulvan üze- rindeki "Edebiyat Kahvesi" de kentte- ki anı mekânlardan. 1835'te açılmış. Bugüne dek de hep edebiyatçılann bu- luşmayeriolmuş. Puşkm,27Ocak 1837 gecesi, ölümüyle sonuçlanacak düello- ya buradan gitmiş. Befinsld Dostoyevskı, Saltikov-Sçed- rin, Çernişevski gibi pek çok Rus yaza- n burada buluşup oturmuşlar. Kahve günümüzde de aynı işlevini sürdürü- yor. Giriş kannda sürekli olarak piya- no ya da keman çalınıyor. Birinci katı, yalnızca okuma akşamlanna aynlmış. Bu katın düzenlenmesi Puşkin döne- mindeki yapısuıı aynen koruyor. St. Petersburg, müzik ve tiyatro sa- lonlanyla da ünlü. Kirov Opera ve Ba- le Binası (yeni adı Mariinsky Tiyatro- su), müzik salonu, opera ve bale tiyat- rosu binası, konservatuvar opera salo- nu, Şostakoviç Filarmoni Salonu, Ekim Büyük Konser Salonu, Aleksandnnsky Tiyatrosu, Bolşoy Dram Tıyatrosu, Açık Tiyatro yapılan birer saray büyüklü- ğünde görkemh yapılar. ••• St Petersburg'da ani değişimlerin ge- tirdiği bütün yozluklara rastlamak ola- sı. Döviz bürolannı bekleyen asker gi- yimli güvenlik görevhleri, sokaklarda- ki çocuk çeteleri, o güzelim yapılann üzerine yapışunlmış olmadüc reklam panolan... Gene de burası insana mutluluk ve- ren bir kent. Kötü kokan avlulardan, kolunda kemanıyla konserine gitmek üzere çıkan gençleri dünyamn neresin- de görebüirsiniz? .. . . BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL 'Edebiyat ve Muhalefef "Sanatkânn, hiç olmazsa bugünkü sanatkânn va- zlfesi kendi yurdunda işsizlikle, dilencilikle, hak- sızlıkla, istismarcılıkla mücadeledir." Sait Faik. Yukanda okuduğumuz, şimdi çoklannın moda- sı geçmiş düşünce ürünlerinden saydığı satıriar Sa- it Faik'in. Yeryüzü dergisi, yıl 1951. Ustanın "bugünkü sanatkâr" olarak nitelediği 1950'li yıllann edebiyat adamlanndan çoğu, insa- nı sınrfsal konumu içinde görme bilincine ulaşmış kimselerdi. Yalnızca bu durum bile vatandaş ola- rak da, yaratıcı olarak da belli sorumluluklar, yü- kümlülükler altında bırakıyordu onlan. Kimileri se- ferberiik ekmeğiyle büyümüştü, kimilerinin de ilk gençlikleri II. Dünya Savaşı'nın etkileriyle yıpran- dı. Belki bu nedenle çoğu, yaratmanın toplumsal iş- levi olduğu inancındaydılar. Bireyin halinden kalabalığa ilkesini benimseye- rek, var olan gerçeklığın dışına kaçamayanlardan da unutulmaz yaprtlar kaldı edebıyatımıza. Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat gibi.. Haldun Taner, Nocat Cumalı, Oktay Akbal gi- bi.. Elli yıllık toplumsal değişmenin -edebiyat dün- yasında Sait Faik'in az önce andığım çağrısına benzer çağnlann yok sayılmasına karşılık- "hak- sızlık", "istismar", "işsizlik" gerçeklerinin ülkeyi neredeyse çıkışsızlığa kadar getirdiği yadsınabilir mi? Edebiyatçının kendisini bu gerçeğin dışındatut- masını nasıl tanımlayacağız? Egemen sınıflann dünya görüşünü benimse- mekle mi? Susmanın, uzak durmanın kimlerin işine yara- dığını düşünmemekle mi? Bu turden sorulann yanıtlannı arayanlar eksik de- ğil günümüz edebıyatında. Aycbn Çubukçu, Sennur Sezer, Feridun An- daç, Öner Yağcı, Evrensel dergisinde (Ağustos 2000) "Edebiyat ve Muhalefet "genel başlığı altın- da yayımlanan yazılannda dünden bugüne ede- biyatçının sorumluluğu, sınrfsal gerçek, düzenin be- lirleyici güçleri karşısında edebiyatçının tavn gibi sorunlara kafa yoruyoriar. Sennur Sezer, "Sanat muhaliftir, sryasal erke, din- sel erke, geçerli sanat anlayışına, geçerti ahlaka, geçerti toplumsal düzene, kutsal kavramlara, yü- rüriükteki anlatıma, çoğunluğun anlayışına, seç- kinliğe, sıradanlığa" diyerek antikçağdan günü- müze kadar uzanan süreci simgeleyen gerçeğin altını çiziyor. Her dönemin kurulu düzenine karşı uysallaştın- lamayan edebiyat adamlannın varlığı, gelişmenin dinamosu olmadı mı insanhk tarihinde? Bizim edebiyatımız da dışında değil bu gerçe- ğin. Yunus'ları, Pir Sultan Abdal'lan düşünelim. XIX. yüzyılın ikinci yansında "Ya dehre gelmesey- dim I Ya aklım olmasaydı" dizesiyle aydınlanma felsefesinin öncüsü olanlan düşünelim. Tepkisini silah gibi kullanan Tevfik Fikret'i, şiirini şairce dü- şünüıiüğün son aşamalarına yükselten Nâzım Hikmet'i düşünelim. Kültür mirasımızın yapı taşlan, ilerleme bilincini yaratıya dönüştürerek kendilerinden sonra gelen kuşaklarayeni çizgenlerin aydınlığını göstermişler. Bitmeyen bir koşu bu.. Kendimize özgüyü yaratmanın sancılannı çe- kerken toplumsal olgulardan payınıza düşeni al- gılamak.. Görmezlikten gelmemek onlan, sade va- tandaşın gözyaşı dökmesi gibi, yüreğinizin dağla- nnda yüceltmek onlan. Bu bitmeyen koşuda yaşadığım altmış yıl, bel- leğimin derinliklerinden dışa vuran nice fotoğraf- lar gösteriyor bana. Nâzım'ın hapislik yıllan. Sürgünler. Sait Faik'ten Rıfat llgaz'a, Melih Cevdetten Can Yücel'e kadar nice ustayı mahkemelere sürükle- yen demokratikleşme düşmanı siyasal iktidarlar. Edebiyat adamının karşısında olduğu yalnızca bu güçler değil, onlan siyaset sahnesinde kulla- nan sınıf ve katmanlardır. "Rage Against The Machine'den protşsto konseri • KûMr Servisi - Amerika'nm militan ruhlu hardcore grubu 'Rage Against The Machine' Amerika'da yaşanan ölümleri protesto amacıyla Los Angeles'ta bir konser verdi. Konserin ortasuıda Black Panthers'in ölüme mahkûm edilen elemanı Mumia Abu-Jamal'a bir övgü şiiri söyleyen Rage Against The Machine grubunun, 8000 kadar hayrammn katıldığı konserinde geçmiş konserlerinin aksine pek fazla olay çıkmadı. Bu konser aynı zamanda Bill Clinton'uı Al Gore müdahelesine tepki amacını da taşıyor. National Museum'da Fransız emppesyonizmi I Kültür Servisi - Empresyonizm alomınm öncü ressamlannın, Musee D'orsay ve Art Institute of Chicago gibi dünyamn çeşitli merkezlerinde yer alan resimleri Londra National Museum'da Kasım 2000-28 Ocak 2001 tarihlen arasmda sergilenecek. Küratörlüğünü Amenkan sanat tarihçisi Richard Brettell'in yaptığı sergi daha sonra Van Gogh Museum ve Sterling and Francine Clark Art Institute'te yer alacak. Soder Sanat Festivali • Kümır Servisi - Sinema Oyunculan Derneği'nin (SODER) düzenlediği 1. Parkorman Kültür ve Sanat Festivali Zeki Ökten'in 'Güle Güle' filmıyle başladı. SODER Başkanı Selda Alkor, sinema, tiyatro ve müziği kapsayan, aynı zamanda sanatçılar ve halkı bir araya getirecek bir düzenlemeyi amaçladıklarmı söyledi. 30 Ağustos'a dek sürecek festivalde tango geceleri, dans gösterileri, sanat söyleşileri gibi pek çok etkinlik düzenlenecek. Aynca 'nostalji sineması' adı altında 'Vesikalı Yarim', 'Susuz Yaz', 'Son Kuşlar', 'Senede Bir Gün' gibi eski Türk fılmleri de gösterilecek. tk dljital kitapçı kullanıma giriyor • Kümır Servisi - Internette ilk kitapçı dükkânı için anlaşmalar yapıldı. Barnesandnoble.com şirketi ve Microsoft arasında imzalanan protokol sonunda ilk dijital kitapçı kullamma sunuluyor. Sitede böylelikle kitaplar. indirilebilecek ekrandan ya da bilgisayar çıktısı olarak kâğıttan okunabilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle