Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 AĞUSTOS 2000 ÇARŞAMBA
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R oiay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Cumhurbaşkanı ve K^hun Hükmünde Kararnamelerin İmzalanması
Prof. Dr. A. Ulkü AZRAK
B
irsüredir Türkiye 'nin siya-
sal yaşamımn gündeminde
ilk sıraya yerleşen en önem-
lı sorun anayasanın temel il-
kelenne aykın davranışlar-
da bulunan memurlann gö-
revden çıkanlmalannı kolaylaştıran ka-
nun hükmünde kararaamenin Cumhur-
başkanı'nca hem yetki hem de içerik ba-
kımından anayasaya aykın bulunarak im-
zalanmamasından kaynaklanmış bulunu-
yor. Basit gibi görünen bu sorun, aslında
oldukça çapraşık ve daha başka sorunla-
nn da tartışılarak açıklığa kavuşturulma-
sıyla çözülebilecek ıuteliktedır. Bu sorun-
larrn başında 1982 Anayasası'nın dayan-
dığı parlamenter rejimde Cumhurbaşka-
m'nın konumu, yetki ve görevleriyle ilgı-
li olanı gelir.
Kamu hukuku ve siyaset bilimi uzman-
lannın üzerinde birleştikleri husus, parla-
menterrejimde Cumhurbaşkanı 'nın bütün
kararlannın Başbakan ve ilgıli bakanca
imzalanmamasmın hukuksal ve siyasal
nedeni, onun görevleriyle ilgili işlemler-
den sorumlu olmamasıdır. Aynı kural,
Cumhurbaşkanı'nın Bakanlar Kurulu ka-
rarlan, tüzükler ve kanun hükmünde olan-
lar da dahil kararnamelerin imzalanmasın-
dadageçerlidir. Buyüzden kimileri, Cum-
hurbaşkanı 'nın parlamenter rejimin gere-
ği olan bu sorumlu tutuhtıama kuralının
gereği olarak yürütmenin öteki kanadı
olan hükümetten gelen tüm kararlan tar-
tışmasız onamak zorunda olduğunu ileri
sürmektedirler. Bu görüşte olanlar Cum-
hurbaşkanı'na bir devlet noteri gözûyle
baktıklanndan, onun Bakanlar Kurulu'nun
kamu hukuku işlemleri üzerinde yaptığı
denetımin, noterlerin özel hukuk işlemle-
'ri üzerinde yetki, şekil ve usul açısından
yaptıklan dışsal denetime benzer bir de-
1
netim olmaktanTReye geçe»eyeceği ka-
nısındadırlar. Bukanı, 1982 Anayasası'nın
sistemi ve anayasa hukukunun genel ilke-
leri açısından tartışmaya dlğer görülme-
yecek kadar yanlışhr. Cumhurbaşkam'na
bir devlet noteri gözüyle bakarak onu bir
tescil ve yayın makamı olarak kabul etme-
nin yanlışlığı, yerli ve yabancı anayasa
hukuku ve idare hukuku öğreösınde oldu-
ğu gibi (1) Anayasa Mahkemesi'nin 27 Ni-
san 1993 tarihli karannda da ortaya kon-
muştur. Yüksek mahkeme bu karannın
gerekçe kısmında şu dikkat çekici ifade-
lere yer vermiştir: "Cumhurbaşkanı'nm
sorumsuziuğu, onun hukuka aykin karar-
nameleri imzalamak zorunda olduğu bi-
çhnmdeyorumlanaınaz.Anayasahüküm-
kri yasama, yürütme ve yargı organhn-
nı, idare makamlannı ve Idşfleıi bağiayan
temel hukuk kuraDandır denilen anaya-
sanın 11. maddesi Cumhurbaşkanı'nı da
bağbr_ Budununda Cumhurbaşkanı'nın
mahkeme karanna i\e dolayısryla anaya-
saya) aylan duşebilecek bir Bakanlar Ku-
rulu kararnamesini imzalamak zorunda
oiması anayasaya bağb kalmak, anayasa-
yı uygulamak. saymak ve savunmak görev-
leriy le bağdaşmaz. Hatta Cumhurbaşka-
nı, bunlan imzalamamakla yüknmiüdür"
(2).
Söz konusu bir kanun hükmünde karar-
name (KHK) ise acaba durum farkh mı ola-
caktır? Kuşkusuz ki hayır! Her ne kadar
anayasa Cumhurbaşkanı'nın sadece uygun
bulmadığı kanunlan imzalamayıp
TBMM'ye iade etmesine ilişkin bir açık
hükmü içermekte ise de Cumhurbaşka-
nı 'nm anayasaya aykm bulduğu bir KHK'yi
de hükümete geri gönderme yetkisıne sa-
hıp olduğu, yazılı olmayan, fakat anaya-
sanın ruhundan ve sısteminden çıkanl-
ması gereken bir anayasa ilkesidir.
Bugünlerde kamuoyuna yansıyan ve
memurlarla ilgıli KHK'nin Cumhurbaş-
kanı'nca anayasaya ve Anayasa Mahke-
mesi'nin kararlanna aykın bulunduğu için
imzalanmayarak hükümete gen gönderil-
mesi dolayısıyla ortaya çıkan somut ola-
ya gelince; geçmişte de birkaç kez ortaya
çıkan bu olayın gerginük yaratacak bir ni-
teliğe büründürülmesinde Başbakan 'ın ol-
duğu kadar baa yayın organJannın da bü-
yük pay sahibi olduğu yadsrnamaz.
Millı Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat
kararlan olarak anılan tavsiye kararlannın
alınmasından yaklaşık üç yıl sonra acıl
bir sorun olduğu gerekçesiyle KHK ko-
nusu yapılan ve gerici ve bölücü davranış-
larla anayasanın temel ilkelerini ihlal eden
memurlann basit bir idari usulle meslek-
ten çıkanlmalan yetkısinı ilgili bakana ta-
nıyan hükümleri içermesinin Cumhurbaş-
kanı'nca anayasa ve Anayasa Mahkeme-
si kararlanna aykın bulunması. hukuken
eleştinlebılecek bir yaklaşım değildir.
Cumhurbaşkanı'nın geri gönderme kara-
nnın açıkJanan gerekçeleri, bunu ortaya
koymaktadır. Hukuk devleti ilkesi siyase-
tin hukuJdaşbnlmasını gerektirir. Bu oby-
da açıkça görûldüğü gibi siyasal zorunlu-
luklar ve gerekçeier hukukun ve anayasa-
nın önünegeçirflmev e calışılmaktadır. Söz
konusu KHK bırçok bakımdan anayasa-
ya aykmdır. Birkere anayasanın 128. mad-
desine göre memur statüsüne ılışkin mes-
leki garantı gibi temel esaslar sadece ka-
nunla düzenlenebılır. tkıncısi, kamu hiz-
metine girme hakkı anayasanın siyasi hak-
larla ilgili bölümünde düzenlenmiştir.
KHK, sayılan nedenlerle memurluk mes-
leğinden çıkanlanlann bir daha kamu hız-
metıne giremeyeceklerini öngörmüştür.
Anayasanın 91. maddesine göre siyasi
haklar KHK ile düzenlenemeyeceğine gö-
re, söz konusu KHK bu bakımdan da ana-
yasaya aykmdır. Üçüncüsü, TBMM, hü-
kümete memurlarla ilgili bazı konularda
KHK yapma yetkısinı verirken Yetki Ka-
nunu'nda sadece memurlann sosyal ve
ekonomik durumlannın düzeltilmesini
öngörmüştür. Oysa KHK Yetki Kanu-
nu'nda öngörülen bu amacın dışına çık-
mışur ki bu da dolaylı biçimde bir anaya-
saya aykınlığı oluşturmaktadır. Cumhur-
başkam'nın, Anayasa Mahkemesi'nin
KHK'lerin denetlenmesi yetki ve görevi-
ni verdiğı anayasa sistemimizde, anayasa-
ya aykın gördüğü KHK'leri ımzalayıp
Anayasa Mahkemesi'ne başvurması ge-
rektiğini ileri sürenler, Anayasa Mahke-
mesi'ninyukanda açıkJanan karanndan ha-
bersiz görünmektedırler.
Gerçekten demokratik hukuk devletin-
de Cumhurbaşkanı da tarafsız birgüç (po-
uvoir neutre) olarak anayasanın koruyu-
cusu rolünü ve görevini yüklenmiştir. Bu
sadece Türkiye'de değil, anayasa yargısı-
m kabul etmış olan başka hukuk sistem-
lerinde de böyledir (3).
Sayın Cumhurbaşkanı'nın Anayasa
Mahkemesi üyelığınden gelmesinin, onun
bir Anayasa Mahkemesi yargıcı gibi dav-
ranmayı elden bırakmamasında etkili ol-
duğu gibi yakıştırmalar karşısında, Al-
manya'nın bundan önceki Cuinhurbaşka-
nı olan Profesör Roman Herzog'un da Fe-
deral Anayasa Mahkemesi BaskanlığYndan
geldiğini ve federal hükümetin anayasa-
ya aykın bulunan kararlannı imzalamadı-
ğı zaman Almanya'da hiç kimsenin çıkıp
da böyle anlamsız bir iddiayı ileri sürme-
diğını hatırlatmak ıstenm. Aynca Fransız
Cumhurbaşkanı'nın da 1986 yıunda bir
KHK'yi (ordonnace) geri gönderdikteo
sonra Fransız hükümetinin bu KHK'de
srar ederek bunahm yarabcı bir tavır içi-
ne ginnediğini işareüemekie yetiniyorum.
Hükümetin KHK'nin eski içeriğinde
ısrar ederek onu Cumhurbaşkanı'na tek-
rarsunması karşısında Cumhurbaşkanı'nın
bunu artık imzalamak zorunda olduğu ile-
ri sürülüyor. Bazılannın 1982 Anayasa-
sı'nın 1961 Anayasasf ndan farklı olarak
KHK'leri bir yama işlemi haline getirdi-
ği yolundaki görüşü bilimsel olarak tartı-
şılmaya değer olmakla birlikte, KHK'le-
rin Cumhurbaşkanı'nca imzalanması sü-
recinin kamu hukukunda geçerliliği tarb-
şılabilecek olan kıyas yöntemiyle kanun-
lara benzetilerek Cumhurbaşkanı'nın bu-
nu tekrar geri göndermesinin bilimsel ola-
rak kuşku götürdüğu kanısındayım. Işin ye-
nndelik yönüne gelince; Cumhurbaşka-
nı'nın ımzaladıktan sonra Anayasa Mah-
kemesi'ne başvurmasının ve anayasaya
aykınlığı çok açık olan bu kararnamenin
Anayasa Mahkemesi'nce iptal edılmesi
üzerine ortaya çıkacak durumun da göz-
den kaçınlmaması gerekir.
Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi ka-
rarlan geriye yürümemektedir. Gerçi Ana-
yasaMahkemesi yürürlüğün durdurulma-
sına da karar verebilmektedir. Fakat bu
karar verilinceye kadar yapılacak uygula-
malar bırçok haksızlığı ortaya çıkarabile-
cektir. Tüm bu nedenlerle Cumhurbaşka-
nı'nın bu olaydakı tutumu bızce anayasa-
ya uygundur.
(1) Lütft Duran, İdare Hukuku Dersle-
ri, 1982, sh.101; Turgut Tan, İdare Hu-
kuku, C. 1,1998, sh 152; PierrePactet, Ins-
titutions politiques Droit Constitution-
nel, Paris, 1996, sh 552; Ren e Chapus,
Droit administratif general, C.l, Paris,
1997, sh 584: Ulrich Scheuner. DasAmt
des Bundespraesidenten als Aufgabe ver-
fassungsreechtlicher Gestaltung. Tûbin-
gen, 1966, sh. 40
(2) Bkz. Anayasa Mahkemesi'nin
E.992/37-K.993/18 sayılı karan. Resmi
Gazete 12.10.1995, sayı 22431.
(3) Bkz. CariSchmitt, DerHûterder Ver-
faasung, Berlin 1931, sh 159; Michael
Nierhaus, Entschcidung, Praesidialakt
undGegenzeichnung, München, 1972, sh
70 vd.
37'ncı Ulusal, 1 l'inci Uluslararası HaaBektaş Ve-
M'yi Anma ve Kültür-Sanat Etkinlikleri'ne katılmak
ve izlemek için yine Hacıbektaş'a akın edecek insan-
lar. 16-18 Agustos 2000 tarihleri arasında üç gün sü-
recek olan etkinliklerde halk konserleri, semah göste-
rileri, tiyatro gösterileri, paneller, söyleşiler, kitap ve
kaset imza günlen bırbirini izleyecek.
Geçenyıl 16 Ağustos'u 17'sinebağlayangeceyaşa-
nan deprem felaketinın burukluğu, bu yılki etkinlikler-
de fazlasıyla yaşanacak.
Oysa 16 Ağustos 1999 sabahına ne güzel başlamış-
tı Hacıbektaş. Sevgı ve hoşgörü duygusu bir yumak ol-
muştu 16 Ağustos sabahı. Soyutluğunu yiürmisu bu duy-
gu, ete kemiğe bürunmüştü Hacıbekbış sokaklannda,
meydanlannda. Insanlar 'Pir'e yakın olmanın mutlu-
luğu ve huzuru içindeydi. 16 Ağustos sabahı Hacıbek-
taş'ta insanlann ruh zenginlıği bir güzellik olarak yan-
sıyordu yüzlerine. Sadece seçimler sırasında ve laik-
lik/demokrası dara düştüğünde anımsanan bu ınsanlar,
yılda bir kez de olsa seslerini duyurma olanağı bula-
bilmenın coşkusunu yaşıyordu. Onlann bir türlü yeri-
ne getirilmeyen dilek ve istemleri en üst ağızlardan
dünyanın dört bucağına birkezdaha yayılıyordu. 'PSr'in
'Gelin Canlar Bir Olalım' Hacıbektaş'ta
Ulaş DİNÇER Hacıbebaş Derneği Başkan
huzurunda seslerini duyurabilmenin yarattığı mutlulu-
ğu, yetkili ve etkili kişilerin, onlan terörün potansiyel
kaynağıymış gibi gösteren konusmalan bile yok ede-
medi. Çünkü onlann böyle bir kompleksi yoktu. Çün-
kü onlar kendilerini çok iyi tanıyordu. Yeticili ve etki-
li kişiler de onlan çok iyi tanıyordu. Onlann laikliğin,
demokrasınin, cumhuriyetın, kısaca Mustafa Kemal
düşüncesinin etkin savunucusu olduklarını çok iyi bi-
liyorlardı. Ancak onlann laik, demokrası anlayışının tüm
kurum ve kurallanyla egemen oiması durumunda ken-
dilerine yer bulunamayacağı bilindiğinden sırtlannı
yılda bir kez, şöyle bir sıvazlamakla iş geçiştiriliyor-
du. Yetkili ve etkililerin "boş ve boş" sözlerinin, vaat-
lerinin bir sonraki 16 Ağustos'a kadar unutulduğu bi-
linmesine karşın, Hacıbektaş'ta canlarla bulusmanın ver-
diği mutluluğu yaşayan insanlar, onlan hoşgörüyle al-
kışlamayı sürdürüyordu.
16 Ağustos 1999 çokgüzel başlamıstı Hacıbektaş'ta.
Yerlı ve yabancı bilim adamlan, yazarlar, sanatçılar ta-
raftndan bildiriler sunulan panel salonlan bkabasaydı.
Sanatçı ve yazarlann, imza günJeri, söyleşi gibi etkin-
liklerde halkla bir araya gelmesi 16 Ağustos'a ayn bir
anlam katıyordu. Madımak Oteli ile ilgili dia gösten-
si ve fotoğraf sergisi yürekleri yeniden burkmuş, göz-
leri yaşartmıştı. Sıvas kıyımı unutulmamıştı/unutturu-
lamayacaktı. Amfîtiyatro, kapalı spor salonu, meydan-
lar aksam başlarken insanlarla dolmaya başlamıstı.
Ozanlannı, âşıklannı, sanatçılannı, semahlannı duy-
gusallıklakanşık bircoşkuyla izliyorlardı. Havai fişek-
ler Hacıbektaş göklerinde çiçekler açarken, insanlar
"Türkryv laiktir laik kalacak". "KahrDbun irtka" slo-
ganlanyla gökyüzündekı çıçeklere su venyordu.
Alçakgönüllü bu insanlar, Hacıbektaş'ta bir araya gel-
menin yarattğı duygusallıkla, tüm ülkenin/dünyanın pay-
lasunından, banştan, hoşgörüden ve sevgiden yana in-
sanlann özlemlerinı de dile getırmiş olmanın huzuru
içerisindeydi; 'Pir'in "niyazmıvenefesnu" almış olma-
nın kıvancıyla 16 Ağustos gününü bitirmiş, 17 Ağus-
tos'a hazırlanıyordu. 17 Ağustos sabahı Hacıbektaş
acılı haberle sarsıldı. Coşkunun yerini üzüntü ve telaş
almıştı. Yeni günün etkınliklerine hazırlanırken deprem
haberiyle bir sis çöktü Hacıbektaş'ın üzerine. Deprem
bölgesinden Hacıbektaş'a gelen insanlar sessizlik ve te-
dirginlik içerisindeydi. Araçlanyla uzun konvoylarha-
linde Hacıbektaş'ı terketmeye basladılar. Deyiş, semah,
türkü kasetlerinden çıkan melodilerin yerini derin bir
sessizlik aldı. Bu sessizliği, sadece belediye hoparlör-
lerinden çıkan, otobüslerin program dışı kaikış yer ve
saatini bildiren anonslar bozuyordu. Sözcükler boğaz-
larda düğümlenmişti, sese dönüşemiyordu. Böyle bir
acıyı bir kez daha yaşamamak dileğiyle canlar yine
Hacıbektaş'ta buluşuyor 16Ağustos 2000 sabahı. Otuz
yedi yıldan bu yana, yürekleri Hacı Bektaş sevgisiyle,
beyinleri çağdaş düşüncelerle dolu bir grup gönüllü in-
san taranndan gerçekleştirilen bu etkınlık, ülke boyu-
tunda en kapsamlı ve en arüamlı tek etkinlik. tnsanlı-
ğın gelişiminin önünde engel olan tüm gencLTcaranlık
düşünce ve uygulamalara inat, "gefin canlarbir oiabm"
Hacıbektaş'ta.
PENCERE
CankuptapanKöpriisii
Özal döneminde pompalanan baştankara gidiş
199O'lı yıllarda öyiesine çarpıcilaştı ki Süleyman Bey
bile sık sık altını çiziyordu:
"- Bir ucu Hindistan'da öteki ucu Hollanda'da
olan bir Türkiye'de yaşıyoruz."
Artık iki Türkiye'nin varlığını yadsıyan kimse kalma-
dı; terör ve irtica bu çelişkide besleniyor, insan ola-
nı yerin dibine geçirecek sefalet manzaralanyla lüks
sarhoşluğu, televizyonlarda tiksinti türeten görüntü-
leriyle sarmaş dolaş bir arada...
Dışansı böyle..
Ya içerisi?..
•
Içerdekilerin yakınlan arada sırada gazetemize ge-
lirler; konuşuruz.
Onlann gözleri başka türlü bakar.
Sanki uzak bir yıldızdan düşmüş başka dünyanın
insanlan gibidirler...
Cezaevlerinin duvarlan yapaydın içerdekilerle bir-
likte soluk alıp veren, ağlayıp sevinen anneler, baba-
lar, kardeşler üçûncü Türkiye'yi mi vurguluyorlar?..
Onlar da bizim kardeşlerimiz, çocuklanmız, yakın-
lanmız, sevdiklerimiz...
•
Içerdekilerin yakınlan çaresiz...
Ellerinde tomar tomar listeler, içerdeki hastalann
adlan, ölümcül hastalıklan, nerede yattıklan, Azrail'in
soluğunu ensesinde her gün duyumsayanlann ola-
naksızlıklan, umutsuztuklan...
Hemen bir seferberiiğe geçmek gerekiycx, hiç bek-
lemeden, bir gün bile duraklamadan yapılacak ilk iş,
tüm cezaevlerindeki ağır hastalan ölümü beklemek-
ten kurtarmaktır. Bu yardım, bir cankurtaran araba-
sının canavar düdüğünü çalarak trafîkten tıkanmtş yo-
lu açmak için herkesi uyarması gibi hayata geçiril-
melidir.
Hükümlü olsun, tutuklu olsun, suçu ne olursa ol-
sun, içerde yatana ivedi cankurtaran köprüsü sağ-
lamak, cezaevi düzeninde ilk iyileştirme attlımı olma-
h...
Adalet Bakanlığı'nın bu yolda her kolayiığı göste-
receğine inanıyoruz.
Sayın Hikmet Sami Türtc bir Cumhuriyet yazan-
dır...
Elinden gelen her şeyi yapacaktır...
Insanlığın uygarlığında hastanın ne yaşı, ne başı,
ne dini, ne ulusu, ne kimliği, ne ideolojisi, ne soyu,
ne sopu, ne suçu vardır...
Hasta hastadır.
•
Hacı Erbakan'ın cezaevine girmemesi için bir mil-
yon imza toplanacakmış...
Hapishaneterin havasız koğuşlanndayatarken has-
talıklann pençesinde kıvranarak ölümle burun buru-
na yaşayan dal gibi gençlerin tedavilerinin saglanma-
sı için bu toplumda kaç kişı seferber olur dersiniz?..
İnsan yaşamı her şeyden degerli değil mi?..
Cankurtaranı imdada çağınyoruz.
GPRS'i Türkiye'ye Telsim sunuyor.
Mobil iletişim sisteminin en son teknolojisi GPRS (General Packet Radio Service) dünyanın sayılı birkaç ülkesiyle birlikte Türkiye'de, şimdilik yalnızca Telsim'de.
GPRS, cep telefonundan internete çok hızlı ve çok ucuz bağlantı teknolojisidir. GPRS'le, hiçbir iicret ödemeden sürekli internete bağlı kalabilir ve yalnızca
veri alışverişi için ücret ödersiniz. GPRS'le, internetteki tüm sitelere girebilir, alışverişten bankacılık işlemlerine, e-posta'dan chat'e kadar internette her
şeyi yapabilirsiniz. WAP hizmeti sağlayan tüm sitelere, şirketinizdeki bilgisayar ağına da bağlanabilirsiniz; üstelik, saniyede 25 Kb hızla, yani günümüz WAP
teknolojisinden üç kat daha hızlı. Çok yakında GPRS'in hızı 170 Kb'ye kadar çıkacak. Ve gün gelecek, GPRS teknolojisi evinizdeki elektronik eşyaya uzaktan
komut vermekten yurtdışındayken bulunduğunuz yeri telefonunuzun ekranında görmeye kadar birçok hizmeti verecek. GPRS'ten yararlanmak için, "paket
data" abonesi olmanız ve GPRS uyumlu bir cep telefonu, yani Motorola Timeport 7389i sahibi olmanız yeterlidir. GPRS'i Türkiye'ye Telsim sunuyor.
Belki yakında başkaları da GPRS uygulamasına başlar. Ne dersiniz, hoş olmaz mı?
N o t : B a ş k a l a r ı da T e l s i m ' i n C e p P u a n ' ı n a b e n z e r b i r u y g u l a m a y a b a ş l a d ı . Ne d e r s i n i z , h o ş o l m a d ı m ı ?