Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 6 AĞUSTOS 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
17
Irkçılıkla
savaşım
AJmanya'daki Türkiye
Araştırmaları Merkezi
Direktörü Prof. Dr.
Faruk Şen'in Federal
Almanya Hazine
Bakanı Hans Eichel'e
bir mektup yazarak
yeni teknoloji cep
telefonları lisans
ihalesinden elde
edilecek gelirin yüzde
1'inin ırkçılıkla
savaşım için
kullanılmasını
önerdiğinden
söz etmiştik...
Şen'in önerisi
yankı bulmuş...
Federal Almanya
Şansölyesi Gerhard
Schröder, lisans
ihalesi gelirinin bir
kısmını ırkçılık ve
Nazizm'e karşı
kullanmayı
planladıklannı
açıklamış...
Gûzel bir gelişme...
Türkiye Araştırmaları
Merkezi'nin
saptamasına göre
Almanya'da militan
dûzeyde yaklaşık 80
bin ırkçı bufunuyor...
Avusturya ve
Fransa'ya göre
AJmanya'daki
ırkçılann oranı
düşük görülse de var
olan ve geleceğe
dönük tehlikeleri
büyük sayılıyor.
Şen, Avrupa'daki
ırfcçılıkla savaşımda
Türkiye'ye de
görev düştüğünü
söytüyor.
Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Elektronık posta: somOposta.cumhuriyetcom.tr
- Hayaliciler, sryasilore para
yardımı yapıyormuş...
"Sivasiler de havallerindeki
isleri vapıvor!"
nkara Devlet Güvenlik Mahkemesi
Başsavcısı Nuh Mete Yüksel'in istemi
üzerine mahkemenin emekli vaiz Fethullah
Gülen hakkında tutuklama kararı vermesi
şeriatçıları olduğu kadar ikinci cumhuriyetçileri de
fena telaşlandırdı...
Hemen dört koldan savunmaya geçtiler...
Işleri bu...
Ancak, kimileri kaş yapayım derken göz çıkararak
şu dünyada sırtındaki hırkasından başka bir şeyi
olmayan garibime zarar da veriyoriar...
Biri, yazısına "Sayın Gülen" diye başlayıp "Gülen
Cemaati"nin fazıletlerinden söz ediyor...
Eğer bu adamın dümen suyundan gitmiyorsanız
ve çevresindekilere "cemaat" derseniz, hemen
mahkemeye gider, tekzip gönderir... Taktik gereği
tarikat, cemaat tanımlamalarını asla kabul etmez...
Cemaat, topluluk demek...
Koç'un da Sabancı'nın da toplulukları var...
Misyoner
Fakat hiç kimse Koç Topluluğu'na "Koç Cemaati"
demtyor...
Çünkü onlar, yasal bir iş zemininde birliktelik
oluşturuyor, siyaset değil ticaret yapıyor... Herkes
sigortalı, bordrolu, görevi belli...
Fethullah Gülen'in çevresinde ise duaım farklı...
Başka bir düzen söz konusu...
Aslını inkâr eden kelptir; Fethullah Gülen, Nur
Tarikat'ndan geliyor; palazlanınca kendi "cemaat'ini
kurmuş...
Tekkeler ve zaviyelerin kapatılmasıyla Türkiye
Cumhuriyeti'ndetarikatlann, cemaatlerin, şeyhlerin,
faaliyetleri durdurulduğuna göre gerisi lafı güzaf...
Yazısına "Sayın Gülen" diye başlayan savunman,
Nuh Mete Yüksel'i köşeye sıkıştırmaya çalışırken hızını
alamadığı için Fethullah Gülen 'i çok zor durumda
bırakıyor... Diyor ki:
"Fethullah Gülen ve taraftarlan bütün bu okullan,
dershaneleri, yurtlan sadece bilim aşkından açmıyor
elbette. Onlar birer misyoner. Yurt dışında
Müslümanlığı yaymaya uğraşıyor, yurt içinde de
daha dindar bir toplum yaratmaya çalışıyorlar..."
Onlar birer misyoner!
Amerıka'nın, Avrupa'nın Hıristiyan misyonerleri,
armut topluyor, sırtındaki hırkasından başka bir şeyi
olmayan garibim, Müslümanlığı yaymaya çalışıyor...
Türkiye'de de dindar bir toplum yaratıyor...
Bunların, yurtdışında Amerika'nın kontrolünde
çalıştıklarını sağırsultan biliyor...
Peki, Türkiye'de hangi "müfredafa göre dindar
bir toplum yaratıyorlar?
Bu "misyon"u, mürşidi Said-i Nursi denen KOrt
Sait'ten almış olmasınl
Işte size kanıt...
SESStZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yaşap Okuyan'ın Kazakistan gezintisi!
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba-
kanı Yaşar Okuyan'ın geçen hazi-
ran ayında yaptığı Kazakistan ge-
zisine "resmi sıfafla katılan ve 1.477
dolar yolluk tahsis edilen yakın arka-
dası ve Bağ-Kur yönetim kurulu üye-
si Ismail Şeref Tümer, Türkiye'ye
döndükten sonra ne olduysa devlet-
ten aldığı yolluğu geri veriyor...
Aynı geziye yine "resmi sıfafla ka-
tılan, lise mezunu, yabancı dil bilme-
yen ve Çalışma Bakanlığı'ndaki göre-
vi özel kalemde memurelik olan Figen
Koç ise gezi için aldığı yolluğu dönüş-
te geri vermiyor; bu para bir bakıma
devlet adına yurtdışında yaptığı geçi-
ci hizmetin karşılığı oluyor!
Bu arada Kazakistan gezisine Ba-
kan Yaşar Okuyan'la birlikte koruma-
sı Alaattin Yılmaz, istemese de katı-
lıyor, çünkü onun her daim resmi ve
asli görevi yurt içinde ve dışında ne-
rede olursa olsun her şart altında hü-
kümetin bakanını korumak oluyor!
Lakin, Yaşar Okuyan'ın, seyahat
öncesi Başbakanlık Müsteşarlığı'na
yaptığı başvuru olumlu sonuçlanma-
dığı için Kazakistan gezisi "resmi" bir
ziyaret olmuyor...
Okuyan, bu geziyi kendi olanakla-
nyla yapıyor...
Çünkü, Yaşar Okuyan'ın Kazakis-
tan'a yaptığı gezinin mana ve ehem-
miyeti, çok sevdiği ve değer verdiği bir
arkadaşının başkent Alma Ata'da aç-
tığı mağazanın kurdelasını kesmekten
öteye geçmiyor...
Yanında götürdüklerinin bir kısmı
yolluğunu alıyor, bir kısmı mağazayı
gördükten sonra geri veriyor!
Bir yanlışımız varsa, Başbakanlık
düzeltsin!
Dört kişilik bu gezinin devlete faturası
nedir?
ÜüBir Uçuncu Savaş mı?
SÖNMEZ TARGAN
Birinci Dünya Savaşı ve İkin-
ci Dünya Savaşı'nın ana nede-
ni, gezegenimizdeki sömürge
alanlannın emperyalist güçler
tarafından yeniden paylaşılma-
sına dayanıyordu. Her iki savaş-
ta da kapftalizmin dönemsel bu-
nalımı bu amaca eklenınce ev-
kaçınılmaz ol-
Birinci Dünya Savaşı,
.g^ekse İkinci Dünya Savaşı em-
peryalistlerin kendi aralarında-
ki bir kanlı hesaplaşmaydı. Her
iki savaşta da ekonomik büyü-
me trendi yüksek olan Alman-
ya, buna karşın dünya pazarla-
nnda ve sömürge alanlarında
en düşük paya sahip olduğu
için, kaçınılmaz olarak bu sa-
vaşlann başlatan tarafı oldu.
20. yüzyılın ilk yarısında, em-
peryalistlerarası çelışki uzlaşmaz
bir çetişki olarak bilinir ve bu çe-
lişkiler savaşla noktalanırdı. Ve
ne var ki, Birinci Dünya Savaşı
bir başka siyasal gelişmeye de
yataklık etmiş, savaşın kan ve
barut kokan ortamında, Ekim
1917'de Rusya'da bir işçi sınıfı
devleti olan Sovyetler Birliği ku-
rulmuştu. İkinci savaş sonucun-
da ise tek bir ulkede siyasal er-
ki elinde tutan işi sınıfı gücünü
gezegenimız ölçeğinde bir diz-
ge durumuna dönüştürmeyi ba-
şarmıştı.
Bu gelişmeler emperyalist
kampta önemli strateji değişik-
liklerine yol açtı. Emperyalistler
arasındaki temel çetişki, yerini
sosyalist dizgeyle olan çelişki-
ye bıraktı. 194O'lı yıllann ortasın-
da başlayıp 199O'lı yıllann başı-
na değın süren soğuk savaş, iş-
te bü yeni çelişkinin bir ürünüy-
dü. Ancak bu yeni çelişki, in-
sanlığı toptan ve yeni bir üçün-
cü savaşa götürmedi. Bunun
sayısız nedenlerı içinde iki ana
ööe asıl belirleyicıydi. Birıncisi,
sosyalist dizgeyle yapılacak bir
genel savaşta emperyalizmin
yenik düşmesi durumunda ka-
pitalizmin tümüyle tarih sahne-
sinden silinebileceği riski deta-
şıyorolmasının yarattığı korkuy-
du. Ikincisi, nükleer savaş tek-
nolojisinin her iki dizgede de
beklenenin üstündegelişmiş ol-
masmın oynadığı caydıncı roldü.
Boytesi birsavaşta tarafiann kul-
lanacağı olası bir nükleer tekno-
loji uygulamasıyla bir bütün ola-
rak insanlık onanlması olanak-
sızfcıtleselyıkımlarla karşı kar-
şıya kalabilirdi.
1980'li yılların sonunda ve
199O'lı yılların başında, başta
Sovyetler Birliği'nin ve ardı sıra
Doğu Avrupa'daki sosyalist dev-
letlerin çökmesiyle dünya yeni-
den tek kutuplu duruma geldi.
Amenkan emperyalizminin ba-
şını çektiği bu yeni dünya düze-
ninde, geçmişte yaşanan iki bü-
yük. savaşın ögrettiklerinden ge-
reklı dersier çıkartılmış olmalı ki,
birbMeriyle hırlaşma yerine dün-
yayi birlikte sömürme planları
geliştirdiler.
Ernperyalist kampın tek kutup-
lu dıinyasında geliştirilen bu
planann bugün bilinen ve yaşa-
nan en açık biçimıne küresel-
leşrro denmesi bile bu amacı
ortrreye yetmemektedir. Baş-
ka bsanlatımla küresefleşme, sa-
vaşmak yerine, emperyalizmin
bir bütün olarak dünya halkları-
nı köleleştirmek ve ülkelerini or-
takça sömürmek adına kendi
aralarında kurdukları bir kon-
sorsiyumun örtülu anlatımıdır
bizce.
Bu konsorsıyumun askersel
ayağını NATO, ekonomik ayağı-
nı IMF, Dunya Bankası gibi finans
odakları, siyasal ayağını ise bu-
gün için büyük ölçüde ABD oluş-
turmaktadır. ABD'nın baş patron-
luğunu yaptığı bu konsorsiyum-
da Avrupa Topluluğu (AB) önem-
li bir ortak olarak en ön sıralar-
da yer alıyor. Bu oluşumun pas-
tasından pay alabilmek için Ja-
ponya kıyısından, Rusya uza-
ğından zorluyorlar. Çin ise bu
gelışmeleri sessiz ama yakın-
dan izlemekle yetinıyor.
Görunen o ki, küreselleşme-
nin bugün yaşanan sürecinde
emperyalist ülkelerin dünyayı
sömürme politikalan banş için-
de ve bir arada gidiyor. Ama bu-
nun sürekli böyle gitmesi olası
mıdır? Gidemeyeceğini göımek
için, yazımızın başında vurgula-
maya çalıştığımız birinci ve ikin-
ci dünya savaşlannın nedenle-
rini anımsamak yeterlidir.
Nitekim konsorsıyumun doğ-
rudan ortağı olmayan ve uzun
süre kendi ıç sorunlanyla uğra-
şan Rusya'dan bugünlerde çık-
maya başlayan çatlak sesler bu
balayının biteceğine ilişkin ilk
işaretleri vermeye başladı bile.
Kafkaslar'da ve özellikle Çeçe-
nistan'da yaşananlar, Orta As-
ya ve Hazar Havzası enerji kay-
nakları üzerine pazariıklarveyi-
ne buralardan Akdenız'e taşı-
nacak petrol ve doğalgaz boru
hattı projeleri üzerinde Rusya
tarafından çıkanlan marazalar(.'),
kendi egemenlik alanı içinde
gördüğü bu bötgeleri Rusya'nın
öyle kolay kolay kaptırmayaca-
ğına ilişkin önemli ornekleroluş-
turuyor. Bugün yüzeysel gibi gö-
runen bu çelışkılenn giderek de-
rinleşmeyeceğine kım güvence
verebilir? Hatta böylesi bir de-
rinleşmenin Çin'ı de içine alarak
bütün Asya'yı sarması uzak bir
olasılık değildir. Işte o zaman
üçüncü bir kapışma gelip kapı-
ya dayanacaktır.
Daha önce yaşanan her iki
büyük savaşın çekım merkezi
Avrupa'ydı. Eğer bir üçüncüsü
yaşanacaksa, ki gelişmeler bu-
nu gösteriyor, bunun çekim mer-
kezi Asya olacaktır. Hazırlıksız ya-
kalanırsa Türkiye kendinibu sa-
vaşın göbeğinde bulacaktır.
Türkiye, Alman emperyaliz-
minden bize miras kalmış Pan-
Islamizm ve Pan-Türkizm aldat-
macasının tatlı düşlerine kendi-
ni bir kez daha kaptınp olası
böylesi bir savaşın içinde rol al-
maya kalkarsa, korkarız kendi
coğrafyasından da olacaktır. Bu-
nu söylememizın nedeni,
ABD'nin dümen suyunda Türki-
ye'nin bugün izlemekte olduğu
Avrasya politikası, bizi böylesi bir
serüvene sürüklemek konusun-
da kuşkulanmızın olduğu içindır.
Okuıiar, üçüncü bir savaş
konusunda senaryo yazdığı-
mızı düşünebilirter. Ama unutul-
maması gereken, savaş senar-
yolan yazmak hatta yaratmak
emperyalizmin doğasında var-
dır.
HAYVANLAR İSMAIL CÜLGEÇ
9Ü U
lgulgec@yahoo.com
*r!
4
v~~x
KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak@turk.net
Ç Î Z G t L l K KÂMtL MASARACI
H A R B t SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com
TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 16 Ağustos
ROMANCI M/IHMUr YSSARI
1945'7E BUGIİAJ, ÜNUI YAZAR MAHMUr Y££ARİ, S* XI-
ŞINOA VEKEMOeN ÖLDU.
SOYACHHI, ÜA/LÛ BİR HATmrOLMJ SÜYÜK
YESARİ MEHMETESAT'mu ALMIŞT1. ,
N/SY/r M€Ft£E(j&ÜZ££SANAnAll}MEZTEBtNOE OKÜ
YAAJ AAAHhlUT YESA&, I. DUUYA SAUAŞl £f/eASfH~-
O4 yeD£K SU8AY OLABAK ÇANAKKAlS SAVAÇt'MA
MAT7LMtfr/(SOU>4).GAZ£TEC/UĞ£ "DM&N'DE/SGİ-
S//U£ &WK4TÜG ÇtzeiSEK &4ŞIAYAN YESA&I, &V1A
SON/SALfitH KZUDlUİ &OMAN YS ĞYIOJ YAZMAYA
VBKMİfTİ- CUMHUeİYerrN rlX YtLLABINDA OBTXyA
Ç//&İA/ SCGİML YAffYA YB OLAYC4RA EĞfL&J YAZAK,
GÛNLÛIC YAŞANTÎYIf
İN£AN rt-fÇKİl£&iNİ USrACA
/Çl£M/fT7. ROMAHLÛR/NPA ASK UNSURU ÖNBM-
Lİ YEfi. rVTAH
PANO
DENİZ KAVUKÇUOGLU
Bir Yıl Sonra
Büyük depremden sonra, "Artık hiçbir şey eskisi
gibi olmayacak!" derken, bir özlemimizi dile getiri-
yorduk aslında. Burada, bu memlekette de alışılmış-
lann, beklenenlerin, bilinenlerin, kanıksananlann dı-
şında "bir şeyler" de yaşanabilmeli, yaşanmalıydı.
Hayat bizlere de, burada yaşayanlara da "başka
şeyler" getirebilmeli, verebilmeliydi. Kaç bin kişinin
yaşamına mal olduğunu hâlâ bilemediğimiz, öğre-
nemediğimiz bu korkunç afet, bu büyük felaket, bu
derin acı bir "başlangıç noktası" olabilirdi... Başka
coğrafyalarda başka hayatlaryaşayan başka insan-
ların hayat çızgilerinde en büyük felaketlerin, en de-
rin acıların umuda dönüştüğü, dönüşebildiği nok-
talar, dönemeçler yok muydu, olmamış mıydı? Biz-
de de, burada da olabilirdi belki... "Hiçbirşey" de-
ğilse bile, "bazı şeyler" değişebilir, artık eskisi gibi
olmayabilirdi en azından... Yani birözlem, birumut-
tu bizimkisi... Bir noktadan sonra alışılanın, bekle-
nenin, bilinenin, kanıksananın dışında bir şeyler ya-
şamaya dair bir özlem, bir umuttu...
Ama daha ilk günlerde anlamıştık bu özlemleri-
mizin, bu umutlarımızın boşa çıkacağını. Geç kalan
devletimiz, yetersiz donanımımız değildi umutlan-
mızı kıran. Bunlara, geç kalışlara, yetersizliklere alış*
mıştık. Karayollarımızda her yıl binlerce ölü veriyor-
duk. En ufak yağmurlar bile bile bizde sele dönü-
şüyor, metropol mahallelerinde kurbanlar veriyorduk
sel sulanna. İlk karla birlikte yollanmız kapanıyor, köy-
lerimizde insanlar donarak can veriyorlardı. Yollara,
sulara, kariara can vermeye alışmıştık yıllar içinde.
Devletimiz hep geç kalıyordu ve donanımımız hep
yetersizdi!
Fakat yaşadığımız bu deprem, bu felaket daha ön-
ce yaşadıklarımızdan çok farklıydı. Daha önce hiç-
bir felakete bu kadar yakından tanık olmamış, hiç-
bir felaketi bu kadar yoğun hissetmemiştik. Daha
önce yaşadığımız felaketlerden hiçbiri böylesine or-
tak bir korku salmamıştı yüreklerimize. Hiçbiri, "Ay-
nısını birgün biz deyaşayabiliriz!" düşüncesini sap-
lamamıştı beyinlerimize bir bıçak gibi... Belki de bu*
nun için bir "ortak umut"a ihtiyaç duyuyorduk. 17
Ağustos depremi bize, omuz omuza bir şeyler ya-
pabilmenin, sivil toplumsal dayanışmanın yollannı,
yöntemlerini göstermişti. Daha ilk günden, dünya-
nın dört biryanından yardımımıza koşan yabancı kur-
tarma ekipleriyle birlikte elimizi kolumuzu bağla-
yan, kafalanmızı sığlaştıran tabular da kınlmaya baş-
lamış, dünyaya başka gözlerle bakar olmuştuk...
Deprem bize, yabancısı olduğumuz bir "özgüven*
kazandırmıştı. O güne kadar düşman belledikleri-
mizi "insan" olarak görmeyi, kucaklamayı, alkışla-
mayı öğrenmiştik enkaz yığınfannda... Yaşadığımız
büyük felaket, bir şeyleri değiştirmişti gerçekten..:
Ama biz, "Artk hiçbirşeyeskisigibi olmayacak!" der-
ken bunu, bunları, kendinizi mı kastedıyorduk yal-
nızca? özlemlerimiz, umutlarımız bunlaria, bizlerle
mi sınırfıydı?..
Yaşadığımız büyük felaket bizi değiştirirken, bizj
yönetenlerin değişmezliği daha da belirginleşiyor-
du. Daha ilk günden görmeye başlamıştık onlann
değişmezliklerini. Sivil dayanışma gözlerini korkut-
muştu. Paniğe kapılmışlardı. Kıskanryorlardı. Ya^
banci yafdnfl ekiplerinin malzemelerini gümrük ka-
pılannda tutuyorlar, tıbbi yardımlan geri çeviriyorlar,
toplanan paralara el koyuyorlardı. Beceriksizlikleri
ortaya çıktıkça saldırganlaşıyorlardı. Deprem, onla-
n çıplaklaştırmış, düzenbazlıklarını, yolsuzluklannı
gözler önüne sermiştı. Batağa battıkça sertleşiyor;
otoriterleşıyorlardı... Ölü sayısını bile saklıyoriar, el-
lerinde tuttukları bılgi tekelıni kendilerıne yontuyor-
lardı. Değışmedıkleri, değişmeyi düşunmedikleri için
bizim değiştiğimizi de göremiyorlar, unutkanlığımn
za güvenıyorlardı. Oysa "eskisi" gibi unutkan değil-
dik biz! Soruyorduk: Yalova'da açılan Deprem Mü-
zesi'nde veriien ölü sayısı, salt bu kente ilişkin ola-
rak sizin verdiğiniz sayıdan 700 fazla! Niçin? Yanrt
veremiyoriardı. Gerçekten de hiç değişmemişlerdi...
Her şey rant, her şey kâr, her şey çıkardı onlar için.
Yaptıkları inşaatların enkazı altından kamyon kam-,
yon ölü çıkan inşaat şirketlerinin yeni deprem ko-
nutlaVının yapımıyla görevlendinlmesi başka nasıl açık-
lanabilirdi ki? Yaptığı konutlann neden olduğu ölüm-
lerie adı en çok duyulan müteahhit, -başka ad al
J
tında da olsa-, aynı yerde işinin başındaydı yeniden!
Nasıl oluyordu bu? Aradan bir yıl geçmiş, tek birso-
rumlu bile ortaya çıkarılamamış, tek bir kişi bile yar-
gılanıp mahkûm olmamıştı. Hayat onlar için aynen
"eskisi" gibi sürüyordu... Bizim için değişen hayat,
onlar için değişmemişti!
"Artıkhiçbirşey eskisigibi olmayacak" derken, öz-j
lemlerimize, umutlarımıza "onlan" da katmışsak
gerçekten, yanılmıştık. Ama yanılarak öğreniyordı^
insan. Yeniden, yeniden yanılarak, bir gün yarnl-'
mayana kadar... • '
Faks:0212-723 84 97
(e-posta: dkavukcuoglu@tuyap.com)
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4SOLDANSAĞA:
1/ Ortaçağ Av-
rupası'nda top-
rağı olan dere-
beyi... Bir no-
ta. II Madenle-
ri yontmada
kullanılan çelik
araç... Sazanfa-
rraJyastndan bir
balık. 3/ Kah-
verengi ve tüy-
lükabuğuolan,
C vitaminince 9
zengınbırmey-
ve... Bir solukta çıkan-
lan ses ya da ses birli-
ği.4/Asya'dabirülke. 2
5/ Cünn. 6/ Eskı dilde 3
ayak... Çıplak vücut 4
resmi... Sahip, malik. 5
7/Yosunlann kökü an- g
dırantutunmaorganı.. -,
Ishal.8/Dokutelı...An- '
tik Yunan tıyatrosunda
sahneye venlen ad. 9/ 9
Taparcasına sevme.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: ;
1/ Cınsel çekicılik. 2/ Anlann çıkardığı bir tür salgı...;
Suda yaşayan tek hücreli bir canlı. 3/ " — Çokay":-
Ressamımız... Zeybek. 4/ Beddua. 5/ tntıkam... Elekt-^
rik enenısinı kımyasal enerji olarak depo edenaygıt...,
Tavlada üç sayısı. 6/ Gedık, yank... Dıngıl. 7/ Uzun-
süre dayanabilmesi ıçın kurutulmuş ekmek. 8/ Hındis-
tan'da büj'ük toprak sahıbı prenslere venlen san... "Al
genr ilk sevgiliyi Beşıktaş'tan / Yaşamak isüyorum genç-
liğıını — baştan" (C.S. Tarancı). 9/ Kurnaz, açıkgöz..:
Çok yakışıklı, çok güzel.