Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 AĞUSTOS 2000 ÇARŞAMBA
14 JVİJI-4İ LJJ\ kultur@cumhuriyet.com.tr
KENTLER VE KÜLTÜRLER / Flandre TURGAY FÎŞEKÇİ
Savaşlardan refah toplumuna• Flandre, Ingiltere,
Almanya, Fransa ve
: Hollanda gibi
"• Avrupa'nın önde gelen
•:
ülkelerin arasında
kalmasıyla hep güç
çekişmelerinin içinde
bulmuş kendini.
Bunlann da en acıklısı
Birinci Dünya Savaşı
sırasında yaşanmış.
Flandre, bugün Fransa'nm Nord
(kuzey) iliyle Belçika'nın okyanus kı-
yılanndaki topraklannı içeren coğra-
fi bölgenin adı.
Tarihte bağımsız prenslik olarak ya-
şamış; tngiltere, Almanya, Fransa ve
Hollanda gibı Avrupa'nın önde gelen
güçlerinin arasında kalmasıyla da hep
güç çekişmelerinin içinde bulmuş ken-
dini.
Bunlann da en acıklısı Birinci Dün-
ya Savaşı sırasında olmuş. Almanlar
Belçika'yı işgal edip denize çok ya-
kın bir yer olan Ieper (Ypres) kasaba-
sına dek gelmişler. Ingiltere, Fransa ve
Belçika ordulanyla Alman ordusu ara-
sındaki cephe, tam da Ieper'in üzerin-
de kurulmuş. Tabii kent diye bir şey
kalmamış ortada.
Burada yalnız 1917 yazındaki çar-
pışmalarda 250 bin Ingiliz askeri öl-
müş.
Buraya gelmeden önce IepeT'in adı-
nı bile duymamıştım.
'Flandre Tarlalannda' adlı savaş
müzesinı gezince şaşınp kaldım.
Müzeye girdiğinizde, o günlerin sa-
vaş alanına girmiş gibı oluyorsunuz.
O dönemin asker şarkılan karşılıyor
sizi:
Belçikahlar yeminli ve küfürbaz
Fransızlar yer ve içer
Flandre'ın Belçika tarafmda bir köy meydanmda kmmzı tnğlab gûzei yapılann kıyısındaJd bir lokantada otunnlar.
Ingilizler yıkamr ve üraş olur
Almanlar şeytan gibi dövüşûr
Kıdaria karşılaşınca bepsi aynı dav-
ranır
Asker mektuplan:
"Savaş büyük bir piknik gibi, ama
yanınuzdakUer piknik malzemeleri
degO."
Sonra sesler baslıyor, siz savaş ha-
ritalan, krokiler. mevziler, su kanal-
lan arasında ilerlerken top seslen, kur-
şun seslen, vurulan ınsanlann çığlık-
lan ve iniltilen, vurulan ya da ürken
atlann seslen...
Sonrası...
Sonrasına dayanmak olanaksız. Bir
anda binlerce kişinin öldüğû bir savaş
alanındaymışsınız gibi bir karabasan
duygusu.
Sonunu getiremeden müzeden dışa-
nya atıyorum kendimi.
Dışanda, sanki o savaşlan hiç ya-
şamamış gibi refah içinde bir Belçi-
ka kasabası. Kırmızı tuğladan güzel
yapılar, parke taşlı caddeler, ışıklar
içinde, süslü, çikolatalarla dolu vıt-
rinler...
Geçmişin vahşetini, karnı tok, sırtı
pek bir rahatlık içinde izlemeye gel-
miş refah toplumu gezginleri...
•••
Akşamûzeri bir köy alanındayız.
Aynı masada karşılıklı bira içtiğimiz,
Bruges'de bir dergmin yaymcısı ol-
duğunu öğrendiğim kişi, piposunu çe-
kerken, "Bflir mjsiniz" diyor, "buböl-
genin topraklan çok bereketüdir, baş-
ka yöreİere göre buradan birkaç kat
daha fazla tahıi ürünü alınır. Çûnkû
toprağm atünda binlerce ölü vantar,
onlar beslerier topragu."
Neyse, konu çabuk değişiyor. Tûr-
kiyeli olduğumu anlayınca ayakkabı-
lannı gösteriyor: "Drvarbakır'danal-
dun. Çok rahat ve sağlam. Tam yedi
kezTârkiye')«gittik.Herverinidolaş-
ök."
Derken kansı alıyor sözü. Onun
gözlemi daha çarpıcı: "Dünyanın her
yerinde insan süaşOğmda bir ağaç al-
ü ya da çah dibinde gklerir gereksini-
minL Ama Tûrkiye'de ne denli dikkat
etsemzde mutiaka sizi izieyen bir göz-
ie karşüa^rsmız sonunda."
• • •
Flandre'ın Fransa tarafı, uzun yıl-
lar ûlkenin kömür gereksinimini kar-
şılayan bölge.
Yıllar boyu madencilerin mücade-
lesine sahne olmuş. Emüe Zoia'nın
ünlü Germinal romam da bu bölgede-
ki madencilerin mücadelelerini anla-
tır.
Yöre dümdüz bir ova görünümûn-
de olmasına karşın zaman zaman ko-
ni biçiminde tepelere rasthyorsunuz.
Ozerİeri yeşermiş. Anlam veremedi-
ğiniz bu yûkseltilerin, yıllar boyu bi-
rikmiş kömür tozu yığınlan olduğu
söyleniyor sonra.
Kömür madenlerinin kapatılması
yöreyi derin bir sessizligin içine it-
miş. Çalışmanın insana verdiği ya-
şam sevinci uçup gitmiş. Işsizlık ve
yaygın alkol alışkanlığı birbırini do-
ğuruyor.
Elbet yöneticiler bu durumu değiş-
tirmek için çalışıyorlar. Refah toplu-
mu tüm bireylerin gereksinimlerini
karşılamak üzere örgütlenmek zorun-
da.
Yüksek işsizlik oranlarmı yalnızca
kapanan madenlerle açıklamak da
yanlış.
Teknoloji yükseldikçe kol emeğine
olan gereksinim de azalıyor.
Sorun, işsizlikten çok, ulusal gelı-
rin çalışanlarla işsizler arasında nasıl
paylaşılacağında.
Kara TepeKöşküVilla Mont-Noir (Kara Tepe
Köşkü), ülkemizde Hadrianus'un
Anılan, Zenon, Doğu Öyküleri,
BirÖfâm Bağışlamak gibı kitap-
lanyla tanınan ünlü yazar Mar-
guerite Yourcenarın (1903-1987)
hayatının ılk on yılının yaz ayla-
nnı geçirdiği yazlık köşk. Yapıt-
lannda buradaki günlerinden de
söz eder.
Bu köşk, yerel yönetimlerce
hem müze hem de yazarlar evi
olarak düzenlenmiş. Alt kattaki
müzede Yourcenar'a ilişkdn bel-
gelerin yanında, buraya çalışma-
ya gelen yazarlann fotoğraflan ve
haklannda bilgiler de var.
Üst kat ise, Avrupa'nın her ya-
nından buraya gelıp çalışmak is-
teyen yazarlara aynlmış. Her ya-
zara, içinde mutfağı ve banyosu
da olan bir oda veriliyor. Bir-üç
ay burada çahşma olanağı var.
Kahvaltı ve akşam yemekleri de
yazarlara hazırlanıp sunuluyor
Kara Tepe Köşkü'nün genış
bir koruluk olan bahçesi de çok
ilginç. Burayı müze olarak ziya-
ret etmeye gelenlerin gezıp dolaş-
malan için yollar, çay-kahve ıçe-
bilecekleri büfeler ve yemek yı-
yebilecekleri lokanta bile yapıl-
mış.
Korudaki anıtsal ağaçlardan
birini görürgörmez tanıdım Yo-
urcenar'ın, 5 yaşında çekilmiş
bir fotoğrafı vardır bu ağacın al-
tında. O fotoğrafı bir kıtapta gör-
müştüm. Ağaç neredeyse hiç de-
ğişmemiş.
Oysa Birinci Dünya Savaşı sı-
rasında bu korudaki ağaçlar da bü-
yük ölçüde yanmış. Buraya Ka-
ra Tepe denmesine neden olan
karaçam ağaçlanndan hiç kal-
mamış.
Bizim, evi ziyaret ettiğimiz gün
Brüksel'den La Theâtre-Poeme
(ŞiirTiyatrosu) topluluğu, Your-
cenar'ın metinlerinden oluşan bir
oyunu, korunun farklı mekânla-
nnda sergilediler.
Öğle yemeğmde sunulan erik-
lı tavşan yahnisı de yediğim en gü-
zel yemeklerden biriydi. Kimile-
rine gereksiz gelebilir bu aynntı
Ama ben yemeğın de, bahçenin
de, yazarlann da uygarlığın bir
parçası olduğuna inanıyorum.
Uygarlık geliştıkçe insan hak-
lan da gelişiyor. insan haklan ge-
lıştikçe banş, kardeşlik, dostluk
da gelişiyor. Onlar geliştikçe ye-
meklerde güzelleşiyor, bahçeler
de. Onlar güzelleştikçe insanlar
daha mutlu oluyor Kara Tepe Köşk'ünün bahçesinde Şör Tiyatrosu Tophıhığu, Yoorcenar'ın metinlerini okuyor.
79 yaşında kaybettiğimiz Alim Şerif Onaran, sadece sinema yazan olarak anılmak istiyordu
Türk sineması tek profesörünü yitîrdi
• Başlangıcından günümüze dek
büyük bir sabır ve özenle
inceleyip yorumladığı Türk
sinemasına sayısız yazı ve birçok
kitapla değerli çahşmalarda
bulunmuştu.
TURHANGÜRKAN
Türk sinemasında yaprak dökümü sürüyor.
Gün geçmiyor ki bu uğraşa gönül vermiş, yaşa-
mını kutsal bildiği bu işe adamış değerli bir si-
nema emekçisinin, yönetmeninin ya da sevilen
bir oyuncusunun acısıyla sarsılmayalım. Son acı
haber de yeri kolay kolay doldunılamayacak de-
ğerli bir sinema tarihçisinden geldi. Yıllarca Türk
sinema tarihi, fılmleri, yönetmenleri, oyuncula-
n için kalem oynatan, sansür konusunda uzman-
laşrruş, doktora yapıp profesörlük aşamasına eriş-
miş öğretim görevlisi ABm ŞerifOnaran'ın ölüm
haberiyle yasagömüldük. Kalp ve böbrek yetmez-
liği nedeniyle uzun süredir tedavi gören Onaran,
1999-2000 döneminde ders verdıği çeşitlı üniver-
sitelerdeki görevlerine ara vermiş bulunuyordu.
Ölümüyle kürsüler de boş kaldı.
Alim Şerif Onaran başlangıcından günümüze
dek büyük bir sabır ve özenle inceleyip yorum-
ladığı Türk sinemasına sayısız yazı ve birçok ki-
tapla çok değerli çalışmalarda bulunmuştu. Yo-
ğun çalışmalan yalnız Türk sinema tarihi ve geç-
mişin filmleriyle sımrlı kalmamış, son kitapla-
nnda yeni akımlara yönelerek günümüz sinema-
cılanna da eğilme gereği duymuşttı. Gerek ge-
nel kültür, gerekse sinema konusunda adına ya-
raşır biçimde derya gibi bilgilı. Fransızca, tngı-
lizce, Italyanca ve Ispanyolca hılen bir sanat ve
eğitım adamıydı. Kitaplan a, ^ında Sinema Hu-
kuku, SinemaTarihi, Sinema Eleştirisi üzerine not-
lan ve incelemeleri vardı. Durmadan okuyup ya-
zan, belge toplayan Alim Hoca, üniversitelerara-
sı etkınlıklenyle rekorlara da
imza atmıştı.
Özel yaşamuıda alçakgö-
nüllü, olgun, dürüst. sevecen
birkişilığe sahipti. 1969'da 1.
Adana Altın Koza Film Fes-
tivalı'ndc KemalTahir ın baş-
kanlığını yaptığı jün üyeleri
arasında Alim Hoca ile birlik-
te bulunma şansma erişmiş-
tim. Mersın'in Kızkalesı'ne
yapılan birgezide onunla pay-
laştığımız dostluğu ve anıla-
n hep arumsayacağım.
Alim Hoca sadece sinema
yazan olarak anılmak istiyor-
du. Geçmiş yıllarda sansür
kurulunu oluşturan Sinema
Filmleri Merkez Kontrol Ko-
misyonu'nda çahşrnasının ga-
zete sütunlanndan kamuoyu-
na yansımasından hoşnut de-
ğildi. 196O'lı yıllarda bunun-
la ilgili olarak Cumhuriyet'te
yazdığım bir yazıdan dolayı
serzenişte bulunmuş, yan şaka, yan ciddi "San-
sürcü değil, sinema yazanyun" demışti. Ancak o
sansür kuruludur ki sinema dünyamıza çok de-
ğerli bir yazar kazandırmıştı. Sansür kurulu ol-
masaydı AJim Hoca belki de sinemayı uğraş ola-
rak seçmeyecek, birbirinden güzel ve değerli ki-
taplannı okuyamayacaktık. Bu değerli bilim ada-
rrunuı anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Türkiye'nin sinema alarunda akademik kariyer
sahibi tek profesörü Alim Şerif Onaran 5 Şubat
1921 'de Manisa 'nın Kula ilçesinde doğdu. Ilk ve
ortaöğrenımini Izmir'de tamamladıktan sonra
1946'da Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bi-
tirdi. Ankara Hukuk Fakültesi'nde 1966'da "hu-
kukdoktoru" sanını aldı. tçişleri Bakanhğı bün-
yesinde çeşitli işlerde çalıştı. 1947-1953 arasın-
Onaran se\ ecen bir kişuiğe sahipti.
da maiyetmemurluğu ve kay-
makamlık yaptı. 1953'te Is-
tanbul Emniyet 1. Şube Mü-
dürlüğü'nün çeşitli kademe-
lerinde çahşırken fılmlerin
denetlendiği Sinema Filmle-
ri Merkez Kontrol Komisyo-
nu'nda önce raportör, sonra
başkan olarak görev yaptı.
"Sinematografik Hürriyet"
çahşmasıyla verdiği doktora
tezinden sonra 1973'te "Mub-
sin Erruğrul'un Sineması" ile
doçentlik tezini verip doçent
oldu. Aynı yıl Ankara Oni-
versitesi Siyasal Bilgiler Fa-
kültesi Basm Yayın Yükse-
kokulu'nda esas, aynı üniver-
sitenin Dil ve Tarih Coğraf-
ya Fakültesi Tiyatro Bölü-
mü'nde ekgörev alarak Sine-
ma Tarihi ve Sinema Sanatı
dersleri verdi. Ankara Gazi
Üniversitesi Gazetecilik ve
Halkla Ilişkiler Okulu'nda
çalıştı.
1976'da Ege Üniversitesi Ses ye Gösteri Sanat-
lan Başkanlığı'na getirildi. Ege Üniversitesi'nde
Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-Televizyon Bö-
Himü'nükurduveyöneticiliğini yaptı. 1978'depro-
fesör oldu. Sinema Filmleri Merkez Kontrol Ko-
misyonu'nda görev yaparken (1956-1966) film-
leri ve senaryolan üzerinde inceleme, araştırma
yapıp ilgili yazı ve belgeleri okuyarak hazırladı-
ğı "LûtfiÖmer Akad'm Sineması" tezi, Ege Üni-
versitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınlan ara-
sında 1977'debasıldı. Yıllarca süren bir çalışma-
nın ürünü olan bu önemli yapıtta ünlü yönetme-
nin yaşamöyküsü, konulu ve belge fibnleri, se-
naryo çalışmalan, eleştirileri ele alınıyordu. Bir
Akad hayranı olan Onaran, yönetmenle 1975 ve
1989yıllanndayaptığıkonusmalan 199O'da"Löt-
fı Ö. Akad" adıyla çıkardı.
1985'te Marmara Üniveritesi Gazetecilik ve
Halkla îlişkiler Yüksek Okulu'nda Sinema-Te-
levizyon Bölümü Başkanlığı'na getirildi. 1988'de
emekli olmasının ardından aynı üniversitenin Ile-
tişim ve Güzel Sanatlar fakültelerinde ders ver-
di. îstanbul Üniversitesi lletişim Fakültesi, Mar-
mara Üniversitesi Sinema-Televizyon Enstitüsü,
Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-TV Araşnrma
inceleme Merkezi'nde, 1997-1999'da Maltepe
Vakıf Üniversitesi, son olarak Yeditepe Vakıf
Üniversitesi'nde ders vererek birçok öğîenci ye-
tişrirdi.
1970'li yıllarda îstanbul Radyosu'nda "Tfirk
Sineması Konuşuyor" adıyla her hafta yayımla-
nan program metnini 1980'e dek uzatarak "Türk
Sinemas" I. Cilt kitabını çıkardı (1994). Bir yıl
sonra basılan "Türk Sineması" 2. Cilt kitabında
da 1980-1994 yıllan arasında gelişen günümüz
Türk sinemasını inceleyerek çağdaş dönemin
fUm ve yönetmenlerini tanıtıp bunlann sorunla-
nnı ve çözüm yollannı açıkladı. Onaran'uı 1994-
2000 yıllan arasındaki etkinlikleriyle ilgili son
çalışmalan bulunuyordu. Dileğimizyakınlannın
ya da sinema kurumlannın bunlan toplayarak
yok olmaktan kurtanp yayunlamalan.
Yapıtlan: "Sinematografik Hürriyet" (1968),
"SesiSnemaTarihi"(1977),''LütfiÖıner Akad'm
Sineması'' (1977), "Muhsin Erruğrul'un Sine-
ması'' (1981), "Sinemaya Giriş" (1986), "Lûtfi
Ö. Akad" (1990), "Binbir Gece Masalkn" Jo-
seph-Charles Mardrus'tan çeviri (1993), "Sessiz
Sinema Tarihi" (1994), "Türk Sineması I. Cilt"
(1994), "Türk Sineması 2. Cilt" (1995).
ödülleri: 1995'te 7. Uluslararası Izmir Film
Festivali'nde Alûn ArtemisÖdülü. 1999'daTÜR-
SAK 2. Sinema-Tarüı Buluşması'nda sinema ta-
rihine katkılan nedeniyle Onur Ödülü. 2000'de
12. Ankara Uluslararası FUm Festivali'nde Onur
Konuğu seçildi.
DEFNE GÖLGESÎ
TURGAY FtŞEKÇt
Türk Kültür Merkezleri
Büyük kentlerimizde çeşitli uluslann kültür mer-
kezleri var.
Buralarda o ülkenin dilini öğrenmek isteyenler
dil kurslanna katılabiliyor, o ülke kültürüyle daha
içli dışlı olmalannı sağlayacak filmler izleyebiliyor,
müzikler dinleyebilıyor, okuma-tartışma program-
lanna katılabiliyor, kütüphane hizmetlerinden ya-
rarlanabiliyorlar.
Ingiliz, Amerikan, Fransız, Alman, Italyan ve Is-
panyol kültür merkezlerine yeryüzünün hemen her
köşesinde rastlanıyor.
Günümüz dünyasında uluslar, ister istemezöte-
ki uluslarta yakın ilişkiler içinde olmak zorunda.
Bir yandan küresel ticaret, öte yandan iletişim
olanaklan, kımseye kapısını dış dünyaya kapatıp
kendi evinde oturma hakkını tanımıyor.
Ülkemiz, oralarda yaşayan çok sayıda insanımız
nedeniyle Batı Avrupa ülkeleriyle; komşuluk, soy-
daşlık, tarihsel ve güncel bağlar nedeniyle de Bal-
kanlar'dan Orta Asya'ya dek çok sayıda ülkeyle
yakın ilişki içinde.
Bu ülkelerde yaşayan insanlann önemli bir bö-
lümü, çok farklı nedenlerle de olsa ülkemize ve kül-
türümüze ilgi duyuyorlar.
Her yıl çeşftli ülkelerden on milyona yakın insan
ülkemize gezmeye ya da tatile geliyor.
Almanya'da, Türk tanımamış bir Alman'a rast-
lamanız çok zor.
Türkiye'deki tüketim maddeleri bolluğu ve çıl-
gınlığı, bunlardan yoksun çevre ülkelerden gelen
insanlann başını döndürüyor. Türkıye onlar için
yakınlanndaki bir çekım merkezi.
Sayısız örnekler sıralanabilir.
Beyaz Rusya'nın başkenti Minsk'te, üniversite
öğrencileri arasında Türkçe, en çok tercih edilen
yabancı diller arasında birinci sırada.
Minsk'te çok sayıda üniversite öğrencisinin Türk-
çe konuştuğunu görünce şaşırdım. Çoğu da Tür-
kiye'ye bir kez olsun gelmişler.
Bu ilgide Türkiye'ye gelmenin, Avrupa Toplulu-
ğu ülkelerine gitmekten daha kolay olması rol oy-
nayabilir ama ne önemi var?
Alman üniversiteleri Türkçe bölümü açtıklann-
da büyük ilgi görüyor.
Bugün yeryüzünde türlü nedenlerle Türkçe öğ-
renmek, Türkiye'yi, Türk kültürünü tanımak iste-
yen çok sayıda insan var.
Bu insanlar bu isteklerini bireysel çabalanyla da
gerçekleştirebilirier.
AJmanya'da Türkçe konuşabilen Almanlara rast-
layabilirsiniz ya da Danimarkalı ünlü şair Henrik
Nordbrandt gibi Türkçe konuşan aydınlar karşı-
nıza çıkabilir.
Bunlann hepsi Türkiye'ye ve Türkçeye duyulan
ikjinin göstergeleridir.
• • •
Peki bu ilginin devlet kurumlannca desteklen-
diği, geliştirilmesi için çaba gösterildiği söytene-
bilir mi? ,^,, -lt,.
Ne yazık, söylenemez. ^ı.^..
Yurtdışında yaşayan kendi çocuklanna Türkçe
öğretecek yeterli ögretmen atayamayan devlet,
yabancılann istemlerine nasıl yanıt versin?
Geleceği düşünen, Türkiye yeryüzünde önemli
bir ülke olacaksa bunun kültürle birlikte olabilece-
ğini kavramış bir devlet, bunun çözümünü de bu-
lur.
Türkiye, öteki önemli uluslargibi, kendince önem-
li bulduğu merkezlerde Türk kültür merkezleri aç-
malı, buralara dil öğretecek eleman, kültür etkin-
likleri düzenleyebilecek yöneticiler atamalıdtr.
Bu merkezlerde Türkiye, tartfii, edebiyatı, sine-
ması, müziği, doğası, arkeolojısi ile tanıtılmalıdır.
Bu merkezler Türk edebiyatından çeviri yapan
Türkologlara da destek vermelidir. Yeryüzündeki
Türkologlar bugün tek başlannadır. Her ülke ken-
di edebıyatını tanıtan çevirmenlere büyük destek
sağlarken bizler Türkologlann sayısını bile bilmi-
yoruz.
PEN Yazarlar Derneği'nin Istanbul'da bir Dün-
ya Türkologlan Kongresi toplanması için yaptığı baş-
vuruya Dışişleri Bakanlığımız yanıt verme gereği-
ni bile görmemiştir.
Kültürüne önem vermeyen bir ulusun, her şeyin
birömekleştiği bir dünyada nasıl kişiliğini koruya-
cağı geleceğin sorusudur.
Herşeye İnat Hayata Devam'
• KüMr Servisi - Afete karşı sıvil organizasyon
ile Türkiye Gazeteciler Cemıyeti'nin ortak
etkinliği olan 'Sinan Şanlıer Fotoğraf Sergisi'
Basın Müzesi'nde. Şanlıer'in deprem bölgesindeki
bır yıllık süreci ve değışımi belgeleyen siyah
beyaz fotoğraflanndan oluşan 'Herşeye liıat
Hayata Devam' adlı sergisi 19 Ağustos'a kadar
sürecek. Sergide yer alan çalışmalar, Şanlıer'in 17
Ağustos 1999 saat 15.30'da, Yalova'da çekmeye
başladığı ve sahil güzergâhını takip ederek
Karamürsel, Halıdere, Değirmendere'yi
kapsayarak aym gece saat 20.30 sulannda
Gölcük'e vardığı bir yolculuğu kapsıyor.
K Ü L T Ü R t Ç t Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I