18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 AĞUSTOS 2000 ÇARŞAMBA 14 JVİJI-4İ LJJ\ [email protected] KENTLER VE KÜLTÜRLER / Flandre TURGAY FÎŞEKÇİ Savaşlardan refah toplumuna• Flandre, Ingiltere, Almanya, Fransa ve : Hollanda gibi "• Avrupa'nın önde gelen •: ülkelerin arasında kalmasıyla hep güç çekişmelerinin içinde bulmuş kendini. Bunlann da en acıklısı Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanmış. Flandre, bugün Fransa'nm Nord (kuzey) iliyle Belçika'nın okyanus kı- yılanndaki topraklannı içeren coğra- fi bölgenin adı. Tarihte bağımsız prenslik olarak ya- şamış; tngiltere, Almanya, Fransa ve Hollanda gibı Avrupa'nın önde gelen güçlerinin arasında kalmasıyla da hep güç çekişmelerinin içinde bulmuş ken- dini. Bunlann da en acıklısı Birinci Dün- ya Savaşı sırasında olmuş. Almanlar Belçika'yı işgal edip denize çok ya- kın bir yer olan Ieper (Ypres) kasaba- sına dek gelmişler. Ingiltere, Fransa ve Belçika ordulanyla Alman ordusu ara- sındaki cephe, tam da Ieper'in üzerin- de kurulmuş. Tabii kent diye bir şey kalmamış ortada. Burada yalnız 1917 yazındaki çar- pışmalarda 250 bin Ingiliz askeri öl- müş. Buraya gelmeden önce IepeT'in adı- nı bile duymamıştım. 'Flandre Tarlalannda' adlı savaş müzesinı gezince şaşınp kaldım. Müzeye girdiğinizde, o günlerin sa- vaş alanına girmiş gibı oluyorsunuz. O dönemin asker şarkılan karşılıyor sizi: Belçikahlar yeminli ve küfürbaz Fransızlar yer ve içer Flandre'ın Belçika tarafmda bir köy meydanmda kmmzı tnğlab gûzei yapılann kıyısındaJd bir lokantada otunnlar. Ingilizler yıkamr ve üraş olur Almanlar şeytan gibi dövüşûr Kıdaria karşılaşınca bepsi aynı dav- ranır Asker mektuplan: "Savaş büyük bir piknik gibi, ama yanınuzdakUer piknik malzemeleri degO." Sonra sesler baslıyor, siz savaş ha- ritalan, krokiler. mevziler, su kanal- lan arasında ilerlerken top seslen, kur- şun seslen, vurulan ınsanlann çığlık- lan ve iniltilen, vurulan ya da ürken atlann seslen... Sonrası... Sonrasına dayanmak olanaksız. Bir anda binlerce kişinin öldüğû bir savaş alanındaymışsınız gibi bir karabasan duygusu. Sonunu getiremeden müzeden dışa- nya atıyorum kendimi. Dışanda, sanki o savaşlan hiç ya- şamamış gibi refah içinde bir Belçi- ka kasabası. Kırmızı tuğladan güzel yapılar, parke taşlı caddeler, ışıklar içinde, süslü, çikolatalarla dolu vıt- rinler... Geçmişin vahşetini, karnı tok, sırtı pek bir rahatlık içinde izlemeye gel- miş refah toplumu gezginleri... ••• Akşamûzeri bir köy alanındayız. Aynı masada karşılıklı bira içtiğimiz, Bruges'de bir dergmin yaymcısı ol- duğunu öğrendiğim kişi, piposunu çe- kerken, "Bflir mjsiniz" diyor, "buböl- genin topraklan çok bereketüdir, baş- ka yöreİere göre buradan birkaç kat daha fazla tahıi ürünü alınır. Çûnkû toprağm atünda binlerce ölü vantar, onlar beslerier topragu." Neyse, konu çabuk değişiyor. Tûr- kiyeli olduğumu anlayınca ayakkabı- lannı gösteriyor: "Drvarbakır'danal- dun. Çok rahat ve sağlam. Tam yedi kezTârkiye')«gittik.Herverinidolaş- ök." Derken kansı alıyor sözü. Onun gözlemi daha çarpıcı: "Dünyanın her yerinde insan süaşOğmda bir ağaç al- ü ya da çah dibinde gklerir gereksini- minL Ama Tûrkiye'de ne denli dikkat etsemzde mutiaka sizi izieyen bir göz- ie karşüa^rsmız sonunda." • • • Flandre'ın Fransa tarafı, uzun yıl- lar ûlkenin kömür gereksinimini kar- şılayan bölge. Yıllar boyu madencilerin mücade- lesine sahne olmuş. Emüe Zoia'nın ünlü Germinal romam da bu bölgede- ki madencilerin mücadelelerini anla- tır. Yöre dümdüz bir ova görünümûn- de olmasına karşın zaman zaman ko- ni biçiminde tepelere rasthyorsunuz. Ozerİeri yeşermiş. Anlam veremedi- ğiniz bu yûkseltilerin, yıllar boyu bi- rikmiş kömür tozu yığınlan olduğu söyleniyor sonra. Kömür madenlerinin kapatılması yöreyi derin bir sessizligin içine it- miş. Çalışmanın insana verdiği ya- şam sevinci uçup gitmiş. Işsizlık ve yaygın alkol alışkanlığı birbırini do- ğuruyor. Elbet yöneticiler bu durumu değiş- tirmek için çalışıyorlar. Refah toplu- mu tüm bireylerin gereksinimlerini karşılamak üzere örgütlenmek zorun- da. Yüksek işsizlik oranlarmı yalnızca kapanan madenlerle açıklamak da yanlış. Teknoloji yükseldikçe kol emeğine olan gereksinim de azalıyor. Sorun, işsizlikten çok, ulusal gelı- rin çalışanlarla işsizler arasında nasıl paylaşılacağında. Kara TepeKöşküVilla Mont-Noir (Kara Tepe Köşkü), ülkemizde Hadrianus'un Anılan, Zenon, Doğu Öyküleri, BirÖfâm Bağışlamak gibı kitap- lanyla tanınan ünlü yazar Mar- guerite Yourcenarın (1903-1987) hayatının ılk on yılının yaz ayla- nnı geçirdiği yazlık köşk. Yapıt- lannda buradaki günlerinden de söz eder. Bu köşk, yerel yönetimlerce hem müze hem de yazarlar evi olarak düzenlenmiş. Alt kattaki müzede Yourcenar'a ilişkdn bel- gelerin yanında, buraya çalışma- ya gelen yazarlann fotoğraflan ve haklannda bilgiler de var. Üst kat ise, Avrupa'nın her ya- nından buraya gelıp çalışmak is- teyen yazarlara aynlmış. Her ya- zara, içinde mutfağı ve banyosu da olan bir oda veriliyor. Bir-üç ay burada çahşma olanağı var. Kahvaltı ve akşam yemekleri de yazarlara hazırlanıp sunuluyor Kara Tepe Köşkü'nün genış bir koruluk olan bahçesi de çok ilginç. Burayı müze olarak ziya- ret etmeye gelenlerin gezıp dolaş- malan için yollar, çay-kahve ıçe- bilecekleri büfeler ve yemek yı- yebilecekleri lokanta bile yapıl- mış. Korudaki anıtsal ağaçlardan birini görürgörmez tanıdım Yo- urcenar'ın, 5 yaşında çekilmiş bir fotoğrafı vardır bu ağacın al- tında. O fotoğrafı bir kıtapta gör- müştüm. Ağaç neredeyse hiç de- ğişmemiş. Oysa Birinci Dünya Savaşı sı- rasında bu korudaki ağaçlar da bü- yük ölçüde yanmış. Buraya Ka- ra Tepe denmesine neden olan karaçam ağaçlanndan hiç kal- mamış. Bizim, evi ziyaret ettiğimiz gün Brüksel'den La Theâtre-Poeme (ŞiirTiyatrosu) topluluğu, Your- cenar'ın metinlerinden oluşan bir oyunu, korunun farklı mekânla- nnda sergilediler. Öğle yemeğmde sunulan erik- lı tavşan yahnisı de yediğim en gü- zel yemeklerden biriydi. Kimile- rine gereksiz gelebilir bu aynntı Ama ben yemeğın de, bahçenin de, yazarlann da uygarlığın bir parçası olduğuna inanıyorum. Uygarlık geliştıkçe insan hak- lan da gelişiyor. insan haklan ge- lıştikçe banş, kardeşlik, dostluk da gelişiyor. Onlar geliştikçe ye- meklerde güzelleşiyor, bahçeler de. Onlar güzelleştikçe insanlar daha mutlu oluyor Kara Tepe Köşk'ünün bahçesinde Şör Tiyatrosu Tophıhığu, Yoorcenar'ın metinlerini okuyor. 79 yaşında kaybettiğimiz Alim Şerif Onaran, sadece sinema yazan olarak anılmak istiyordu Türk sineması tek profesörünü yitîrdi • Başlangıcından günümüze dek büyük bir sabır ve özenle inceleyip yorumladığı Türk sinemasına sayısız yazı ve birçok kitapla değerli çahşmalarda bulunmuştu. TURHANGÜRKAN Türk sinemasında yaprak dökümü sürüyor. Gün geçmiyor ki bu uğraşa gönül vermiş, yaşa- mını kutsal bildiği bu işe adamış değerli bir si- nema emekçisinin, yönetmeninin ya da sevilen bir oyuncusunun acısıyla sarsılmayalım. Son acı haber de yeri kolay kolay doldunılamayacak de- ğerli bir sinema tarihçisinden geldi. Yıllarca Türk sinema tarihi, fılmleri, yönetmenleri, oyuncula- n için kalem oynatan, sansür konusunda uzman- laşrruş, doktora yapıp profesörlük aşamasına eriş- miş öğretim görevlisi ABm ŞerifOnaran'ın ölüm haberiyle yasagömüldük. Kalp ve böbrek yetmez- liği nedeniyle uzun süredir tedavi gören Onaran, 1999-2000 döneminde ders verdıği çeşitlı üniver- sitelerdeki görevlerine ara vermiş bulunuyordu. Ölümüyle kürsüler de boş kaldı. Alim Şerif Onaran başlangıcından günümüze dek büyük bir sabır ve özenle inceleyip yorum- ladığı Türk sinemasına sayısız yazı ve birçok ki- tapla çok değerli çalışmalarda bulunmuştu. Yo- ğun çalışmalan yalnız Türk sinema tarihi ve geç- mişin filmleriyle sımrlı kalmamış, son kitapla- nnda yeni akımlara yönelerek günümüz sinema- cılanna da eğilme gereği duymuşttı. Gerek ge- nel kültür, gerekse sinema konusunda adına ya- raşır biçimde derya gibi bilgilı. Fransızca, tngı- lizce, Italyanca ve Ispanyolca hılen bir sanat ve eğitım adamıydı. Kitaplan a, ^ında Sinema Hu- kuku, SinemaTarihi, Sinema Eleştirisi üzerine not- lan ve incelemeleri vardı. Durmadan okuyup ya- zan, belge toplayan Alim Hoca, üniversitelerara- sı etkınlıklenyle rekorlara da imza atmıştı. Özel yaşamuıda alçakgö- nüllü, olgun, dürüst. sevecen birkişilığe sahipti. 1969'da 1. Adana Altın Koza Film Fes- tivalı'ndc KemalTahir ın baş- kanlığını yaptığı jün üyeleri arasında Alim Hoca ile birlik- te bulunma şansma erişmiş- tim. Mersın'in Kızkalesı'ne yapılan birgezide onunla pay- laştığımız dostluğu ve anıla- n hep arumsayacağım. Alim Hoca sadece sinema yazan olarak anılmak istiyor- du. Geçmiş yıllarda sansür kurulunu oluşturan Sinema Filmleri Merkez Kontrol Ko- misyonu'nda çahşrnasının ga- zete sütunlanndan kamuoyu- na yansımasından hoşnut de- ğildi. 196O'lı yıllarda bunun- la ilgili olarak Cumhuriyet'te yazdığım bir yazıdan dolayı serzenişte bulunmuş, yan şaka, yan ciddi "San- sürcü değil, sinema yazanyun" demışti. Ancak o sansür kuruludur ki sinema dünyamıza çok de- ğerli bir yazar kazandırmıştı. Sansür kurulu ol- masaydı AJim Hoca belki de sinemayı uğraş ola- rak seçmeyecek, birbirinden güzel ve değerli ki- taplannı okuyamayacaktık. Bu değerli bilim ada- rrunuı anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Türkiye'nin sinema alarunda akademik kariyer sahibi tek profesörü Alim Şerif Onaran 5 Şubat 1921 'de Manisa 'nın Kula ilçesinde doğdu. Ilk ve ortaöğrenımini Izmir'de tamamladıktan sonra 1946'da Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bi- tirdi. Ankara Hukuk Fakültesi'nde 1966'da "hu- kukdoktoru" sanını aldı. tçişleri Bakanhğı bün- yesinde çeşitli işlerde çalıştı. 1947-1953 arasın- Onaran se\ ecen bir kişuiğe sahipti. da maiyetmemurluğu ve kay- makamlık yaptı. 1953'te Is- tanbul Emniyet 1. Şube Mü- dürlüğü'nün çeşitli kademe- lerinde çahşırken fılmlerin denetlendiği Sinema Filmle- ri Merkez Kontrol Komisyo- nu'nda önce raportör, sonra başkan olarak görev yaptı. "Sinematografik Hürriyet" çahşmasıyla verdiği doktora tezinden sonra 1973'te "Mub- sin Erruğrul'un Sineması" ile doçentlik tezini verip doçent oldu. Aynı yıl Ankara Oni- versitesi Siyasal Bilgiler Fa- kültesi Basm Yayın Yükse- kokulu'nda esas, aynı üniver- sitenin Dil ve Tarih Coğraf- ya Fakültesi Tiyatro Bölü- mü'nde ekgörev alarak Sine- ma Tarihi ve Sinema Sanatı dersleri verdi. Ankara Gazi Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla Ilişkiler Okulu'nda çalıştı. 1976'da Ege Üniversitesi Ses ye Gösteri Sanat- lan Başkanlığı'na getirildi. Ege Üniversitesi'nde Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-Televizyon Bö- Himü'nükurduveyöneticiliğini yaptı. 1978'depro- fesör oldu. Sinema Filmleri Merkez Kontrol Ko- misyonu'nda görev yaparken (1956-1966) film- leri ve senaryolan üzerinde inceleme, araştırma yapıp ilgili yazı ve belgeleri okuyarak hazırladı- ğı "LûtfiÖmer Akad'm Sineması" tezi, Ege Üni- versitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınlan ara- sında 1977'debasıldı. Yıllarca süren bir çalışma- nın ürünü olan bu önemli yapıtta ünlü yönetme- nin yaşamöyküsü, konulu ve belge fibnleri, se- naryo çalışmalan, eleştirileri ele alınıyordu. Bir Akad hayranı olan Onaran, yönetmenle 1975 ve 1989yıllanndayaptığıkonusmalan 199O'da"Löt- fı Ö. Akad" adıyla çıkardı. 1985'te Marmara Üniveritesi Gazetecilik ve Halkla îlişkiler Yüksek Okulu'nda Sinema-Te- levizyon Bölümü Başkanlığı'na getirildi. 1988'de emekli olmasının ardından aynı üniversitenin Ile- tişim ve Güzel Sanatlar fakültelerinde ders ver- di. îstanbul Üniversitesi lletişim Fakültesi, Mar- mara Üniversitesi Sinema-Televizyon Enstitüsü, Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-TV Araşnrma inceleme Merkezi'nde, 1997-1999'da Maltepe Vakıf Üniversitesi, son olarak Yeditepe Vakıf Üniversitesi'nde ders vererek birçok öğîenci ye- tişrirdi. 1970'li yıllarda îstanbul Radyosu'nda "Tfirk Sineması Konuşuyor" adıyla her hafta yayımla- nan program metnini 1980'e dek uzatarak "Türk Sinemas" I. Cilt kitabını çıkardı (1994). Bir yıl sonra basılan "Türk Sineması" 2. Cilt kitabında da 1980-1994 yıllan arasında gelişen günümüz Türk sinemasını inceleyerek çağdaş dönemin fUm ve yönetmenlerini tanıtıp bunlann sorunla- nnı ve çözüm yollannı açıkladı. Onaran'uı 1994- 2000 yıllan arasındaki etkinlikleriyle ilgili son çalışmalan bulunuyordu. Dileğimizyakınlannın ya da sinema kurumlannın bunlan toplayarak yok olmaktan kurtanp yayunlamalan. Yapıtlan: "Sinematografik Hürriyet" (1968), "SesiSnemaTarihi"(1977),''LütfiÖıner Akad'm Sineması'' (1977), "Muhsin Erruğrul'un Sine- ması'' (1981), "Sinemaya Giriş" (1986), "Lûtfi Ö. Akad" (1990), "Binbir Gece Masalkn" Jo- seph-Charles Mardrus'tan çeviri (1993), "Sessiz Sinema Tarihi" (1994), "Türk Sineması I. Cilt" (1994), "Türk Sineması 2. Cilt" (1995). ödülleri: 1995'te 7. Uluslararası Izmir Film Festivali'nde Alûn ArtemisÖdülü. 1999'daTÜR- SAK 2. Sinema-Tarüı Buluşması'nda sinema ta- rihine katkılan nedeniyle Onur Ödülü. 2000'de 12. Ankara Uluslararası FUm Festivali'nde Onur Konuğu seçildi. DEFNE GÖLGESÎ TURGAY FtŞEKÇt Türk Kültür Merkezleri Büyük kentlerimizde çeşitli uluslann kültür mer- kezleri var. Buralarda o ülkenin dilini öğrenmek isteyenler dil kurslanna katılabiliyor, o ülke kültürüyle daha içli dışlı olmalannı sağlayacak filmler izleyebiliyor, müzikler dinleyebilıyor, okuma-tartışma program- lanna katılabiliyor, kütüphane hizmetlerinden ya- rarlanabiliyorlar. Ingiliz, Amerikan, Fransız, Alman, Italyan ve Is- panyol kültür merkezlerine yeryüzünün hemen her köşesinde rastlanıyor. Günümüz dünyasında uluslar, ister istemezöte- ki uluslarta yakın ilişkiler içinde olmak zorunda. Bir yandan küresel ticaret, öte yandan iletişim olanaklan, kımseye kapısını dış dünyaya kapatıp kendi evinde oturma hakkını tanımıyor. Ülkemiz, oralarda yaşayan çok sayıda insanımız nedeniyle Batı Avrupa ülkeleriyle; komşuluk, soy- daşlık, tarihsel ve güncel bağlar nedeniyle de Bal- kanlar'dan Orta Asya'ya dek çok sayıda ülkeyle yakın ilişki içinde. Bu ülkelerde yaşayan insanlann önemli bir bö- lümü, çok farklı nedenlerle de olsa ülkemize ve kül- türümüze ilgi duyuyorlar. Her yıl çeşftli ülkelerden on milyona yakın insan ülkemize gezmeye ya da tatile geliyor. Almanya'da, Türk tanımamış bir Alman'a rast- lamanız çok zor. Türkiye'deki tüketim maddeleri bolluğu ve çıl- gınlığı, bunlardan yoksun çevre ülkelerden gelen insanlann başını döndürüyor. Türkıye onlar için yakınlanndaki bir çekım merkezi. Sayısız örnekler sıralanabilir. Beyaz Rusya'nın başkenti Minsk'te, üniversite öğrencileri arasında Türkçe, en çok tercih edilen yabancı diller arasında birinci sırada. Minsk'te çok sayıda üniversite öğrencisinin Türk- çe konuştuğunu görünce şaşırdım. Çoğu da Tür- kiye'ye bir kez olsun gelmişler. Bu ilgide Türkiye'ye gelmenin, Avrupa Toplulu- ğu ülkelerine gitmekten daha kolay olması rol oy- nayabilir ama ne önemi var? Alman üniversiteleri Türkçe bölümü açtıklann- da büyük ilgi görüyor. Bugün yeryüzünde türlü nedenlerle Türkçe öğ- renmek, Türkiye'yi, Türk kültürünü tanımak iste- yen çok sayıda insan var. Bu insanlar bu isteklerini bireysel çabalanyla da gerçekleştirebilirier. AJmanya'da Türkçe konuşabilen Almanlara rast- layabilirsiniz ya da Danimarkalı ünlü şair Henrik Nordbrandt gibi Türkçe konuşan aydınlar karşı- nıza çıkabilir. Bunlann hepsi Türkiye'ye ve Türkçeye duyulan ikjinin göstergeleridir. • • • Peki bu ilginin devlet kurumlannca desteklen- diği, geliştirilmesi için çaba gösterildiği söytene- bilir mi? ,^,, -lt,. Ne yazık, söylenemez. ^ı.^.. Yurtdışında yaşayan kendi çocuklanna Türkçe öğretecek yeterli ögretmen atayamayan devlet, yabancılann istemlerine nasıl yanıt versin? Geleceği düşünen, Türkiye yeryüzünde önemli bir ülke olacaksa bunun kültürle birlikte olabilece- ğini kavramış bir devlet, bunun çözümünü de bu- lur. Türkiye, öteki önemli uluslargibi, kendince önem- li bulduğu merkezlerde Türk kültür merkezleri aç- malı, buralara dil öğretecek eleman, kültür etkin- likleri düzenleyebilecek yöneticiler atamalıdtr. Bu merkezlerde Türkiye, tartfii, edebiyatı, sine- ması, müziği, doğası, arkeolojısi ile tanıtılmalıdır. Bu merkezler Türk edebiyatından çeviri yapan Türkologlara da destek vermelidir. Yeryüzündeki Türkologlar bugün tek başlannadır. Her ülke ken- di edebıyatını tanıtan çevirmenlere büyük destek sağlarken bizler Türkologlann sayısını bile bilmi- yoruz. PEN Yazarlar Derneği'nin Istanbul'da bir Dün- ya Türkologlan Kongresi toplanması için yaptığı baş- vuruya Dışişleri Bakanlığımız yanıt verme gereği- ni bile görmemiştir. Kültürüne önem vermeyen bir ulusun, her şeyin birömekleştiği bir dünyada nasıl kişiliğini koruya- cağı geleceğin sorusudur. Herşeye İnat Hayata Devam' • KüMr Servisi - Afete karşı sıvil organizasyon ile Türkiye Gazeteciler Cemıyeti'nin ortak etkinliği olan 'Sinan Şanlıer Fotoğraf Sergisi' Basın Müzesi'nde. Şanlıer'in deprem bölgesindeki bır yıllık süreci ve değışımi belgeleyen siyah beyaz fotoğraflanndan oluşan 'Herşeye liıat Hayata Devam' adlı sergisi 19 Ağustos'a kadar sürecek. Sergide yer alan çalışmalar, Şanlıer'in 17 Ağustos 1999 saat 15.30'da, Yalova'da çekmeye başladığı ve sahil güzergâhını takip ederek Karamürsel, Halıdere, Değirmendere'yi kapsayarak aym gece saat 20.30 sulannda Gölcük'e vardığı bir yolculuğu kapsıyor. K Ü L T Ü R t Ç t Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle