Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 AĞUSTOS2000SALJ CUMHURİYET SAYFA
DİZİ
Sunuş
'Bektaşi Bataa', nam-ı dığer 'Baba Erenler'açık ft-
S İnrlidir, oekredir, nûktedandır, espriiidir, hoşgörülüdür,
gûlectir.
Bağnazlığin karşısındadır.
AJçakgönüllüdür, hayan sever..
Gerçekçidir..
Dosttur.
Bektaşi, dünyanm hiçbir ülkesinde eşi emsali bu-
hmmayan bır felsefı mizahı Anadolu'da tûretmıştir..
Bektaşi Babası halktır..
lçimizden biridir..
Anadolu küJtüriinûn türettiği bir 'cân'dır..
; 'BabaEreırier'lehısanakrabayız, onunherdeyişin-
debizvanz..
Hernefesinde biz dile geliyoruz..
Anadolu halkının yaratıcılığı, evrene özgürce bakı-
i $, hoşgörûlü dönya görüşü, bağnazlığa başkaldınşı, 'Bek-
1 «ifMJevikâiiârü'ndeyoğruldu, mizahınhamurundafınn-
land..
•
'1923 Aydnüamm Devrimfnin Anadolu'dakı köken-
leri hangi kaynaklardan esmlendi?..
Yalnız 'Baa'da mı kökieri?..
Anadolu'nun bu büyük dönüş.ümünün tohumlanma-
smda Alevi-Bektaşi kültürü nasıl bir yer tutuyor?..
Anadolu aydmlanması, halk kesımindeki doğal des-
teğmi ve yandaşlarmj Alevi-Bektaşı kesiminde buldu.
Ne var kı bu olgu Alevi-Bektaşi kühürünün 'Aydm-
kama Fetsefesa"nin akılcı öğretısiyle özdeş olduğu anla-
mına gelmez; ama, Aievi-Bektaşi kesiminde Aydınlan-
ma'nm şafağma uyumlu bir feisefenin izleri de gönnez-
Kkten gelmemez.
Bir Meclis'te "ta&a haram nads; hdal a n ! * " tar-
tışması açıinuş: Bektaşi Babası tiryaki olduğundan sor-
muşİar:
- Baba Erenler sen aedersfea?. tütân haram ıw hctti
mi?.
Bektaşi diyalektik mantıkla yanıtlanuş:
- HefcU ise içiyorum. haram be yakryonmı.
Ale\ı-Bektaşı kültürünûn Anadolu"da Aydınlanma
Devrimi'ne destek oluşu, sonuçta evrensel bir değer taşı-
yor, inancın akılla buluştuğu aiaıüar, az da olsa, yok de-
ğiidir.
•
Mizah inançla yapılamaz, akbn ürünüdür, zekânın
türetimıdir.
Bektaşi ftkralan da Türk mizahmm dünyada eşi me-
nendi bulunmaz örnekleridir, ağızdan ağıza, dılden dile,
kuşaklan aşarak bugünlere ulaşrruş bir dünya görûşünûn
paha biçılmez edebiyaödır.
tnançtan mizah çıkmaz, çünkü inanç yaşadığımız
olaylan yergileyecek bir içerik taşıyamaz; kulluk, tevek-
kûlle özdeştir. Her olay karşısında boynunu büken kulluk
töresinde, cami ya da kilise ögretısine karşı çıkışı boşuna
aramaym!.. Dınsel öğreruun kalıplannda aklını eritmiş,
yargılayıcı bakışını ancak dinsel kıirallara uymayanlara çe-
virmış bir softanın, zekâ şimşeğıni mızrak gibı kullanıp
mizah yapması olanaksız gibidir.
Bektaşi mizahı bu alanda olağanüstü ömekleri içe-
riyor.
Herkesin bildiği şu kûçûcûk fikrada tohumlanan öz-
gûr düşünceye nasıl hayran olunmaz:
Hoca camide vaaz veriyormuş:
- Aflah lâmekândır; ne yerdedir, ne göktedir, ne ag-
dadır,ı>esotdadır_
Bektaşi seslenmiş."
- Ulte, yoktur dr/ettksin, SÜHL,;dttnvarmyoc
•
Alevi-Bektaşi kühürünün iç içeliği bırbütünlük ohış-
toruyor. Ancak geleneksel küJtürümüzde Nasrettin Hoca
ile eşdeğerli Bektaşi Babası'dır. Bu nedenle genelde hep
Bektaşi mizahından söz açıhr.
Bektaşilik Alevi dünyasında bir tarikattır gerçi, ay-
niık gaynük yerine kültür bırliğı temetinde özdeşlığin pay-
laşımı söz konusudur. Yine de merakımı çekmiştir. Alevi
dünyasmın enlem ve boylamlannda yer aîan nice tarikat-
tan niçin yainız Bektaşi mi7ahnun fikralan dilden dile do-
laşıyor?..
Bu güzelim dünyanm serdengeçtilerinden Miyase
Hknur'a bir gün sordum:
-Alevi nknüan yok mu?.
-OtmazoJnrmu?-
Gerçekte sorum kasıtbydı, çünküsağda soldadüzen-
lenen Alevi sohbetlennde Kızılbaşlardan nice fikra dinli-
yor, nükte ışitiyorduk; meclislerde yerginin bıni birparay-
dı, espri küpü nice dost vardı; ama, elde avuçta yazılı bir
derleme yoktu.
Dağmık, savruk, unutulmaya dönük Alevi fikralan
'dast mecfisleri'nde su üstundeki kaydırak taşlan gibi se-
kiyorlardı; bir süre sonra bellek denizinde kaybolup git-
meleri işten değldi.
Miyase llknur'a dedim ki:
-Sık akanbtağm Alevi Bkndanatderieıneyeneder-
sm?-B9imSck£zsenvapacaksm!.Vakliyledağiıkveor-
iMnfckuzakkfismlenkşmıcfidebHjTikknıtlenleveAv-
rapaBerJndevaşa^anereaferinûrünJıeriııibirkitaptatop-
bçip bdgetemek tophımm bdkğûıe i^enek demefcfe
•
Miyase llknur, bu iş için biçümez kaftandı, üstlen-
digi işlevin üstesinden hakkıyla geldi; bu alanda "ük" ol-
manın da onurunu taşıyor.
Alevinin mizah yetenegı Kerbela tragedyasının göz
yaşknndan süzülüp Anadolu'da çiğ taneterine dönüşmüş-
tür.
Ûlkemizde seher vaktıdır..
Çiğ tanelen damla damladır..
Herbırdamlanınprizmasmdakınlacakmizahıaşım-
şeğini zekânm ışınma çeviren akıl. Alevi-Bektaşi küMrii-
nüo ortak ürünü sayılır. Tıpkı Bektaşi Babası 'nın "anoaim
idnd^r gibi bu ortaklaşa üründe adı geçenlerin kişilikle-
riönemlideğil...
Çünkü onlann kimlikleri yüzyıllann mirasmdan sü-
zülüp oluşan birşecereye yazdıdır. Alevi rruzahının dal dai,
yaprak yaprak sayfalara dökülmesi de var olam saptamak
işlevinin belgeselidir.
Miyase llknur zengin belgeselin ilk kitabira yazdı;
Omıhurryet'te okuyacağmız bu dizi o kıtaptan seçihntş
olan damlalardrr.
tlk bakışta Bektaşi Babası'nm mizahıyla Alevi ya-
şamından derlemelenn aynı özde olduklan görülüyor, bu
loiltürlen birbirinden ayırmak olanağı zaten yoktur. Mi-
yase llknur'un belgeselı 'haflibiMm' açısından kendine öz-
gü bir toplumsal yaşamı da sergıliyor; bu yaşamın gerek-
lerini, törelerini, önceliklerini ve sonralıklanru da içeriyor.
Mizah adı verilen sihirfi dünyaya yabancı olanlara,
espri özgürtüğünün tadına varamayan ham en'aha, bu di-
zideki kimi anekdotters gelebilir. Anadolu'nun engin hoş-
görüsünde yaşamm anlamınanüktenintadıyla tuzuyla kat-
kıdabulunan külturün özgurlüğünü bılenkr ıçındırbuder-
leme...
Bir toplum kendi kendisıyle alabüdigine alay etmek
olgunluğuna kavuştugu zaman uygarhğa kapılannı acmış
olur.
•
Bu belgesele ben de küçük bir ek yaparak gönül ala-
ynn:
Aleviye sormuşlar:
-AlevleaşkBiııe?.
Yanıtlamış:
-Ateşböceğikadar-
-Nasrf?»
- Ateş böceği gÖBdüz görniemez, geceteym pariar,
İMB de aydmhktofark edimem,irtical a r a d g m b paıl»-
4
Bahçe biziz, gül bizdedir9 DUZYAZI
Derteyen: MİYAS6 ItKMUR
Katili Arıyorlar1
A levi olmak isteyen iki Sünni arkadaş, bir
/§ Alevi dedesine giderek yardım isterler.
^A. Dede, iki gönüllüyü bir ön sınavdan ge-
çirmek için sırayla huzura çağınr. Ök girene so-
rar:
- Alevi olmak istersiniz, ama bunun için ge-
rekli temel bilgilere sahip misinız bakalım. Si-
zi küçük bir sınavdan geçireceğim. Söyle baka-
lım, tmam Hasan'la Imam Hüscyin'i kun öl-
dürdü?
- Vallahi ben öldürmedim.
- Olmadı. Şımdı sen git, arkadaşın gelsin.
Smavda başansız olan, telaşla dışan çıkar.
Arkadaşı içeride ne olup bittigini merak ederek
heyecanla sorar.
- Anlatsana içeride ne oldu?
- Hasan ve Hüseyin adında iki kışıyi öldür-
müşler, katilini anyorlar. Çabuk kaçalım, yok-
sa üstümüze kalacak.
Açhktan ölsün Daha iyi'
alıkesir'de Çepni Alevilerinden iki kafa-
dar genç, dedeye takılmak için huzunına
vanp sorarlar.
- Dede bir müşkülümüz var.
- Hayrola çocuklar! Nedir müşkülünüz?
- Sünniler bir sorunlan olduğunda, malumu-
mtz müfrüye damşıyorlar. Bizim müftümüz ol-
madığına göre, biz kime danışacagız?
Müşkülün sadece bundan ibaret olduğımu dü-
şünen dede cevap verir:
- Hay Allah bu muydu müşkülünüz... Biz de-
delerinize damşacaksmız tabii.
Dedenın yanından aynlan iki genç, yazılı bir
soru hazırlayarak geri gelir. Gençlerin dedeye
yönelttiklen soru şöyledir:
u
Mahsükmizde bir Alevi yoksul düşse, çohık
çocuğu aç kaba ve umudu kesilse, çaresiz kabp
komşosu Ebu Bekir'den biraz buğda> istese,son-
ra Ebu Bekir'den aldığı o buğdayı d^er komşo-
su Ömer'in kağmsma yüklese ve Osman'ın de-
ğirTDenine vanp buğdayı öğütse o mı yenir mi,
yenmezmi?"
Gençlerin kendisiyle dalga geçtiğini anlayan
dede de gençlerle kafa bulmak için şeyhülıslam
fetvalanna benzer şekilde sorunun altma not dü-
şer:
- Acından ölsün daha iyi...
Not: Bu fikra Bahkesir Halkevi dergtoindc
yayımlanmışür.
Blr Blzden, Bir onlardaır
7
olu Çorum'da Alevi mahallesine düşen
biri, pencereden "Oğhun Osman,çabuk
eve gel" diyen kadının sözleriyle ırkılir.
Irkilir, çünkü Aleviler Osman adnu çocuklan-
na koymazlar. Merak edip sorar:
- Bacım sen Alevi misin?
- Elbette Aleviyim.
- iyi de Aleviler çocuklanna Osman, ömer,
Bekir adını koymazlar. Sen nasıl oğlunun adını
Osman koydun?
Kadın derin bir "Aaah, ah!" çektikten sonra
başlar anlatmaya:
- Sorma kardeşim. Bir oğlum oldu, admı Ali
koydum. Bir süre sonra öldü. Sonra doğanın
adını Hasan koydum, o da yaşamadı. Bir sonra-
ki de oğlan oldu, onun adını da Hüseyin koy-
dum. Hüseyin de sizlere ömür. Son çocuk da oğ-
lan olunca admı Osman koydum. Hep bizden mi
ölecek. Bu kez, ölürse onlardan ölsün.
'Osman Kaldıktan Sonra...'
A nadolu'da bir Alevi köyünün adı resmi
/ | kayıtlara Kanlıosman olarak geçmiştir.
XX. AB dışmdaki diğer dört halifeye sıcak
bakmayan, çocuklanna asla Bekir, Ömer ve Os-
man admı vermeyen Aleviler, köylerinin adın-
dan duyduklan rahatsızlığı sık sık kaymakam-
lığa verdikleri dilekçelerle dile getirmişler. Bir
gün, bekledikleri müjdeli haber gelmiş. Kay-
makam, köyün adınm umumı arzu üzerine de-
ğişeceğmı söylemiş. Kaymakamı köylerine da-
vet etmışler. Ahali toplanmış, kaymakamm ağ-
zjna babyor. Nihayet kaymakam beklenen açık-
lamayı yapmış:
- Nıcedır köyünüzün ısminin degişmesini is-
tiyordunuz. Bu nedenle sık sık kaymakamlığa
başvuruda bulundunuz. Talebinizi hakJı buJduk
ve köyünüzün adını değıştirdık. Köyünüzün
Kanlıosman olan adı, bugünden itibaren ŞanJı-
osman oldu. Hayırlı uğurlu olsun.
Kaymakamı can kulagı ile dinleyen köylüle-
rin yüzleri birden asümış. Köyün ismi değışti-
rilmiş, ama rahatstzlık duyduklan Osman kal-
mıştır. Kaymakam, köylülerin memnuniyetsiz-
liğine bir anlam veremez. Nedenini sorduğun-
da köylüler başlar yakınmaya:
- Osman kaldıktan sonra, ha kanlı ounuş ha
şanİJ...
Yenlden Blsmlllahl'
T~^v ede ile kamberi, taliplerin bulunduğu
ğ 1 köyleri ziyaret ederler. Doğal olarak gi-
* S dilen her evde mükellef sofralar kuru-
lur. Yaşh olduğu için çabuk doyan ve diğerleri-
ni beklemeden sofra duasını veren dede yüzün-
den, kamberi her seferinde sofradan yan aç ya-
n tok kalkmak zorunda kalır. Bu dunıma içer-
leyen kamber, dedeyi uyanr:
- Bak dede, bir daha ben yemeğımi bitirme-
den sofra duasnu verme. Senin yüzünden sof-
radan aç kalkıyorum. Sen yemeğıni bitırince be-
nim gözlerime bak. Ben işaret verince duanı ve-
rirsin, tamam mı?
Kamberin uyansını dikkate alacağına dair söz
veren dede, akşam bir talibinin evinde yemeği-
ni biürince, verdiği sözü unutarak duaya başlar.
- Bismisah, Allah Allah!
Birden kamberiyle göz göze gelir ve verdiği
sözü hatırlar. Dede yemden yemeğe koyulmak
için hemen bir tornistan yapar:
- Eee, yeniden Bismillah!
Kamber: Yolculuk sırasında dedelerin
ginlök işlerini gören kimse. Hz. Ali'nin kö-
lesi Kamber'in adından gelir.
Talip: İsteyen, talep eden anlamında Ârap-
ça bir sözcüktür. Alevilikte, bir ocaga, o ocak-
tan gelen dedeye uyanlara "o ocağto tafibi" de-
nir. Genel olarak dede olmayan Alevilere ve-
rilen addır.
Bismisah: Aleviler, duaya Bismisah diyerek
Hz. Ali'nin adıyla baflarlar.
Yüzünde Hakk'ın Nuru yok'
T " V dB Derviş'' namıyla tarunan Feryadi,
/ I çevresinde meczup bir ozan olarak bi-
* -J linir ve bütün meczuplar gibi halktan
büyük saygı görür. Ozan Feryadi, sıcak bir yaz
günü öğlen uykusunda cırtlak bir kadın sesiyle
uyanır.
- Feryadi Baba, hele bir kalk. ,f, > „% \
-Nevarhanım? „ ' -
Küçük bir çocuğun elinden tutan yaşb kadın,
gözleri güçlükle aralanan Feryadi'ye yalvanr
- Baba, bu çocuk benim torunum. Kendisi ke-
kemedir. Ne olur bir ağzma tükürüver. Hem ko-
nuşması düzelir hem de bakarsın senin gibi ozan
orar.
Feryadi "gh işine" der gibi elini sallar, ama ka-
dın gitmez. Kulaklan ürmalayan sesiyle üsteler
- Kurbarum Feryadi Baba, ne olurbir kere tuh
de...
Uykusu bölünen Feryadi, çaresiz doğrulur.
"Bir kere yalandan tuh diyeyim de bu baş bda-
s kadın gttsin başundan" diye düşûnen Ferya-
di, çocuğa doğru yaklaşır. Gözleri vel fecri oku-
yan çocuk, birden atılır ve ürnakJannı Ferya-
di'nin yüzüne geçirerek yırtar. Yüzü gözü kan
revan içinde kalan Feryadi, hıddetle bağınr
- Hanım hanım, bu veled-i zinayı al görür.
Baksana, yüzünde Hakk'm nuru yok. Bunun
ağzına, degil tükürmek, sıçsan nafile...
'Yarısı Sana. Yarısı E$eğe'
M
alatya'nm Akçadağ ilçesine bağlı
Keller köyünde hasat zamanı dede
gelmiş, hakkullah topluyor. Köyün
yoksullanndan Hasso için kötü bir yıldır. Elin-
de bir kıle arpasından başka ürünü yok. Hakkul-
lah için karşısına dikılen dedeye boynu bükerek
ahvalini bildirir:
- Kurban olduğum dedem bir kıle arpam var.
Yansı senin, yansı bizim eşeğin.
Sûrecek
Ç A Ğ D A 5 A L E V İ F I K R A L A R I
Hüseyin Sen ŞahKsln!'
ersım ısyanı sırasında jan-
darmalaryakaladıklanis-
yancüankarakol,kışlave
okullara doldururlar. Pertek ilçe-
sinde smırb sayıda bulunan Sünni-
ler için yapılan bir camiyi de bu iş
için kullanan jandarma, yakaladı-
ğı iri kıyım bir Dersimli genci elin-
deki tüfeğin dipçiği ile ite kaka ca-
miye sokmaya çalışır.
Alevi Dersimli, güçlü kollanru
cami kapısının iki yanına dayaya-
rak "Tövbe gü-mem" diyerek di-
renmektedir. Sırtma yediği dipçik
darbelerine daha fazla dayanama-
yan genç, caminin kapısma daya-
dığı ellerini havaya kaldırarak hay-
kmr:
- Ya tmam Hüseyin! Halimi gö-
rüyorsun, ben girmek istemiyo-
rum. Sen şahitsin.
Blrer Blrer Tttkenlr mi?'
A nkara'run Kalecik ilçesine
/j bağlı Hançılı Köyü ağıt
XJL. yakma geleneğinin güçlü
olduğu Türkmen bir Alevi köyü-
dür. Bu köyden Çivi Bibi lakaplı
yaşh kadın en iyi ağıt yakan kışi
olarak çevre köylere bile nam sal-
mışDT.
Birgün yanıbaşlanndaki Sünni
Demirtaş köyünün ağası ölür. Ağa-
nın ölümü bütün köyü yasa boğar.
Alevi Hançılı köyünden Çivi Bi-
bi'yi ağıt yakması için yalvar yakar
Demirtaş köyündeki cenaze evine
götürürler.
Cenaze evine gelen Çivi Bi-
bi'nin Sünni bir ağaya ağıt yakmak
pek içinden gelmez. Ama çaresiz
knamayıp gelmiştir bir kez. Çivi
Bibi kendısinden herkesi ağlatacak
agıtlar bekleyen kalabahğı süzerek
ağıdıoa başlar:
^Ne dryeyim ne söyleyim
Ölü bizim otmaymca
Birer birer tükenir mi
Hepsi birden öhneyince"
Çivi Bibi'nin ağıdındaki çivile-
yici sözleri anlamayan ağanın ya-
kınlan "tşte böyle deyi deyiver bj-
bi" diyerek memnuniyetlerini dile
getirirler.
*Ondan cerf Ne varsa Bbdm'
~r Tnlü Alevi düşünürveşair-
f / lerinden Halil Öztoprak'a
\^/ Alevi olmayan bir dostu
sorar:
- Erenler, Sünnilerin camisi, Hı-
ristıyanın kilisesi, Yahudinın de
havrası var. Peki sizin neyıniz var?
Halil öztoprak gevrek bir kahka-
ha atarak dostunu bilgilendırir:
- tşte ondan geri ne varsa bizim-
du.
'Yoksa Yezit mlsfeı'
rokat'ın Turhal ilçesine bağ-
lı Ovacık köyünden Güllü
Ana adında yaşh bir Alevi
kadın şahit olarak mahkemeye çağ-
nlır. Hâkim, kadından doğruyu
söyleyeceğine dair yemin etmesi-
ni ister. Kadın bildiği bütün Alevi
ululan üzerine başlar yemin etme-
yc-
"Habvar'a ant obuo ki doğru
söylerim.'1
Hâkim, bu yeminin mahkemede
geçerli olmadığmı söyleyerek iti-
raz eder.
"Keçedbaba halüo için yemin
ederim" der hâkim yine itiraz ed-
er. Kadın bu kez üzerine yemin et-
tiği Tokat'takı Alevi ululannı bıra-
karak bütün Alevilerin üzerine ant
içtiği tmam Hüseyin'e sığınır.
- Hâkim Beğ, tmam Hüseyin
üzerine yemin ederim.
Kadının bir türlü mahkemece
geçerli olan yemini etmemesi üze-
rine hâkim sinirlenir.
- Mahkeme huzurunda böyle ye-
min olmaz.
Kadın da ettiği yeminlerin biçe
sayıhnasına bir anlam veremez.
Hâkime dönerek söylenmeye baş-
lar:
- Sen de hiç bişeye inanmıyon
Hâkim Beğ, yohsam Yezit misin
ne?
Hubyar: Alevi ocaklanndan
bir tanesidir. Tokat, Sıvas, Ma-
raş-Pazarcıkta yaşayan bir kı-
sım Alevi, bu ocağa bağbdır.
Keçedbaba: AbJ Mahmut Ve-
li olarak da Unınan Tokat'ta Er-
baa'da yabn bulunan Alevi ulu-
lanndan biri.
'Camlye Sokmadık Yal'
ol hareketin gençliği peşin-
de sürüklediği yülarda
Marksist sol içinde mücade-
le veren iki Alevi genç, karşılanna
oturttuklan bir Alevi dedesini eleş-
tiri bombardımanına tutmuştur.
Gençler dedelerin Alevi toplumu-
nu geride bıraktığı konusunda epey
atıp tuttuktan sonra ekonomik ola-
rak da halkı sömürdüklerini söyle-
yerek eleştirilerini sürdürürler.
Uzun süre gençleri sesini çıkarma-
dan dinleyen dede, dayanamayıp
söze girer:
- Yahu gençler kerem edin. Hiç-
bir şey yapmadıysak Alevi toplu-
munu sekiz yüz sene camilere sok-
madık. Ha bu da mı bir şey değıl-
dir?
Sürecek
ORHAN BtRGtT
26 Yılın Suçu...
Hemen her evinde bir devlet görevlisinin ve en
az onlar kadar da genç emeklilerin yaşadığı Ku-
zey Kıbnsta, btıgün maaşlar ödenebilecek mi?
Hükümet, bütün olanaklannı kullanarak ödemeyi
zarzoryapabilecekse, Eroğlu hükümeti, dün Re-
şat Akar'ın haberinde bildirildiği şekilde, "yolun
sonuna gelindiğini" itiraf ederek istifa edecek mi?
Istifa neler getirecek?
Cenevre görüşmelerinin sürdüğü ve kimi du-
yumlara göre Türkiye'nin ve KKTC'nin resmi tez-
lerinin ağıriık kazandığı bir sırada adada patlayan
sorunlar, sadece öteden beri "Ne olursa olsun, a-
ma bir an önce güney kesimi ile anlaşalım" diyen
bazı Kıbnslı Türkler arasında değil; Türkiye'de de
aynı görüşü savunanlann lobisinde hızlı bir hare-
ketlilik başlattı.
Bu lobiye göre adadaki ekonomik sıkıntının kay-
nağı 20 Temmuz 1974 Banş Harekâtıdır.
Yani Türkiye'nin Kıbns'a müdahalesi, adada ön-
ce Federe Türk Devleti'nin, daha sonra KKTC'nin
kuruluşu, ama her ikisinde de Kıbns'taki hükü-
metlerin ekonomik bağımsıziığının yanı sıra poli-
tik özerkliğinin de olmayışı, hemen her tasarnjfta
"son söz"ü Lefkoşa'daki Türk Büyükelçiliği'nin
söylediği ileri sürülüyor.
Ozellikle kuzeyde, Kıbnslı Türkler ve Türkiyeli
Türkler aynmını büyültmeye yönelik yayınlar, da-
hası Türk Silahlı Kuvvetleri'ni hedef alan girişim-
lerden söz ediliyor.
özetle vurgulanmak istenilen şudun
"Türidye'nin Kıbns üzedindeki 26 yıllık politika-
sı olmasaydı, adadaki Türk kökenliler ekonomik
açıdan bugünkü sıkıntıyla karşı karşıya kalmazlar-
dı."
Son elli yıllık tarihi bilmeyenler için, bu savlarda
hak payı arama imkânı vardır. Ama, Türk kamu-
oyunun, daha Ingiliz yönetiminde olduğu sırada a-
da Türklerinin Rum kökenlilere göre ikinci sınrf bi-
reyler olarak yaşamaya zorlandığını ilk olarak,
1950'li yıllarda bir gemi gezisi sırasında gören ve
yansıtan rahmetli Sedat Simavi olmuştu.
Simavi'nin gözlemlerinin 1974'e taşan fotoğra-
fı ise, adanın her kesimindeki Türk ve Rum köyle-
ri, mahalleleri arasındaki yaşam biçimi farkıdır. Lef-
koşa'da oluşturulan yeşil hattın kuzeyi ile güneyi
arasındaki çarpıcı görüntülerdir.
Acı ama gerçektir. O tarihlerde onbinlerce Türk
kökenli Kıbnslı, adada getecek görmedikleri için In-
gittere, Avustralya ya da Kanada'ya göçmüş, irili
ufaklı anaparalannı da birlikte götürmüştür. Rum
asıllılar bundan sadece mutlu olmuştur.
Hem dış dünya hem de ozellikle Rum ve Yunan
lobisi, Kıbns'ta kesin çözümü gerçekte çözümsuz-
lüğe iteleyen bir politika izleyerek, Türk yönetimi-
ne söz hakkı vermediği için, göçenler de onlann
yeni vatanlanndaki kazandıklan da adaya döndü-
rülememiştir.
KKTC ekonomisini bugünkü çıkmaz sokağa ge-
tiren bir başka sorunun da, Rumlara karşı diren-
me eylemini örgütleyen kimi Kıbnslılann, 20 Tem-
muz'dan sonra bu örgütlenmeyi politik platforma
taşırken, "Ulusal Bırlik Partisı" çatısı altında top-
lanmış ve 1974 öncesi döktükleri kan, gözyaşı ve
alın terinin faturasını yeni devletin kuruluşunda
tahsile kalkışmış olmalandır.
1978'de bu gözlemimi, yan resmi bir görevle
grttiğim adada UBP'nin bazı yöneticilerine söyler-
ken, benzer bir uygulamanın Müdafaa-i Hukuk ör-
gütlenmesini CHP'ye taşıyan tek parti yönetimi-
nin varsıllanna gönderme yapmış ve "Kendinize
çeki dûzen vermelisiniz" demiştim.
Kısa bir süre sonra bölünen UBP'de degjl, öte-
ki kuruluşlarda da çıkar ve rant çekişmesi artma-
ya devam etti.
Kuzey, ekonomik ambargo altındayken ve Tür-
kiye'den başka hiçbir devlet tarafından -elbette
ABD nin baskısı nedeniyle- tanınmazken nasıl ken-
di parasını basacaktı? Kendi parası olmayan bir
ülkede, Türkiye'deki yüksek enflasyon ve faiz po-
litikası, 56 tabela bankasını kuranlann iştahlannı
kabartmayacak mıydı? Kumarhaneler, en yetkili
yöneticiler için bile can simidi olarak değeriendi-
rilmeyecek miydi?
KKTC'nin iç politikası, ozellikle ekonomisi bir
düzen değişikligi bekliyor. O degişikliği yerine ge-
tirecek önerileri tartışmak yerine, "AB şemsiyesi
altında bir an önce toplanılırsa adada her şey toz
pembe olur, çünkü suç Ankara'nın 26yılldır izle-
diği politikadadır" görüşünün sadece bilimsellik-
le değil, gerçekle de ilgisi yoktur.
Bunu o tezleri savunanlar da bilryoriarama, ken-
di kişisel çıkarlan öyle konuşmalannı gerektiriyor.
Faks:0212 677 07 62
E-mail: orhan.birgit(« do.nettr
ğ
Bugün depremin
•• ••
.gunu
Profeşyonel
gönullülerimiz hâlâ
depremzedelerin
vanında!
Oüzce Cumaovası ilçesinde
İngiliz Ronly firmasının
Bosphorus kuruluşunun bağışıyla yeni
bir Çağdaş Yaşam İlköğretim Okulu
yapılıyor. Eyfül ayında çevrede yaşayan
çocuklarımızın hizmetine açılacak bu
okulu ülkemize armağan eden dostlara
candan teşekkür ediyoruz.
Yardımianmz için:
(0212) 292 87 27 - 292 08 01
(İş günleri saat 10.00/17.00 arası)