25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 TEMMUZ 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Genç: Hiç bir gazeteciye baskı yapmadım • SAMSUN (Cumhuriyet) - Emniyet Genel Müdürü Turan Genç, göreve geldiği gûnden bu yana hiçbir basın mensubuna karşı baskıda bulunmadığını, gazetecilen haber kaynaklannı açıklamaya zorlamadıklarını söyledi. Samsun'un Kavak ilçesinde emniyet amirliği ve polis lojmanlannın açüış törenine katılan Turan Genç, Samsun Emniyet Müdûrlüğü'nde Samsun, Amasya, Tokat, Çorum, Sinop ve Sıvas emniyet müdürlerinin yer aldığı toplantıya katıldı. Meclis'e modern guvenlık gozu • ANKARA (AA)- Meclis'e giriş-çıkışlar yeni dönemde modern gûvenlik sistemleri ile kontrol edilecek. Mectis'in üç giriş kapısına, araç-altı kamera sistemı kuruluyor. Halen araçlann altının polisler tarafından ayna yardımı ile arandığı Meclis'in Dikmen kapısında bu aramalar bir süredir girişe banyer şeklinde yerleştirilen kameralar ile yapılmaya başlandı. Dikmen kapısındaki araç- altı dedektöründen venm ahnırsa, tüm kapılara bu sistem yerleştirilecek. Ozerinde 4 kamera bulunan dedektör, aracuı altında patlayıcı gibi farklı bir madde varsa bunu ekrana yansıtıyor. Aynı zamanda aracın normal dizaynı dışındaki büyüklüklerde de alarm veren araç dedektörü, geceleri de görûntü alabiliyor. Tankuş davayı kazandı • ANKARA (AA)- Ankara 10. ldare Mahkemesi, eski Istanbul Narkotik Şube Müdürü Ferruh Tankuş'un göreve iade isteminin reddine ilişkin tçişleri Bakanlığı işlemini iptal etti. lçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu, Tankuş'a Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün ilgili maddesi gereğince iki defa meslekten çıkarma cezası vermişti. Tankuş'un görevine bu kararlarla son verilmişti. lçişleri Bakanlığı bukararı temyiz ederse bu istemi Danıştay karara bağlayacak. İşsiz kadınlar daha çok okuyor • ANKARA (ANKA)- Türkiye'de her 100 işsiz kadından 53'ünün her gün düzenli olarak gazete okuduğu bildirildi. Kadının Statüsü ve Sorunlan Genel Müdürlüğü'nün 10 bin işsiz kadın üzerinde yaptırdığı bir araştırmaya göre; gazeteyi oldukça sık okuyanların sayısı yüzde 5.3. ara sıra okuyanlar 19.4, nadiren okuyanlar ise 7.6 olarak belırlendi. Araştırma, her 100 kadından 14'ünün ise hiç gazete okumadığını ortaya çıkardı. Araştırmaya göre, işsiz kadınlann yüzde 33.4'ü gazetenin bütün sayfalarını gözden geçirirken yüzde 25.9'u da yalnızca siyasi haberleri okuyor. Ankara Barosu. F Tipi cezaevleri Cözlem Raporu'nu açıkladı '¥ tipi çağdaş iııfaza aykırı'ANKARA (Cumhuriyet Bû- rosu) - Ankara Barosu, Sin- can'da yaptınlan F tipi cezaevi- ne ilişkin gözlem raporunu açıkladı. Adalet Bakanlığı'nın daveti üzerine inceleme yapan avukatlar, bu cezaevlerinin çağ- daş infaza aykın olduğunu, tu- tuklu ile hükümlü arasında fark gözetilmediğini vurguladılar. Baronun raporunda, oda ile hücre arasındaki farkın "soyut- lama" ve "tecrifte aranması gerektiği, dışanyla ılişkisi ke- silmiş 3 kişilik odanın da hücre olabileceği belirtildi. Ankara Barosu yetkilileri, Adalet Ba- kanlığı Ceza ve Tutukevleri Ge- nel Müdürü Suat Ertosun eşlı- ğınde F tipi cezaevini gezdikten sonra gözlem raporu hazırladı. F tipinin Terörle Mücadele Ya- sası'na (TMY) uygun, çağdaş • Oda ile hücre arasındaki farkın basit olmadığı belirtilen raporda, "Hükümlü ya da tutukluyu tek başına ya da 3 kişiyi bir odaya kapatır, diğer hükümlülerle irtibatına ve haberleşmesine engel olursanız, kapısını kilitlediğiniz bu yer, oda değil hücre olur" denildi. infaz ve insan haklanna aykın olduğu savunulan raporda, "l'nurulmaması gerekir ki T- MY birinfaz yasasıdeğildir. Hu- kuka aykın bir biçimde, infaza ilişkin ayruncı ve eşitlik bozucu hükümler getirmiştir*' denildi. Hukuka aykın Mevcut düzenleme ve uygu- lamanın da çağdaş infaz anlayı- şına aykın olduğuna dikkat çe- kilen raporda. "lnancımıza gö- re, F tipinin dayanağı hukuka aykındir. Konuyu temelden çö- zebilmek için öncelikle TMY'nin 16,17 ve 18. madde- lerinin yürürlükten kaldınlma- sı gerekn-" değerlendirmesi ya- pıldı. Oda ile hücre arasındaki farkın basit olmadığı belirtilen raporda, "Hükümlü ya da ru- tukluyu tek başma ya da 3 kişi- yi bir odaya kapanr, diğer hü- kümlülerle irtibatına ve haber- leşmesine engel olursanız, kapı- sını kfiniediğiniz bu yer, oda de- ğil hücre ohır" denildi. Tutukluluk ve hükümlülüğün ayn statüler olmasına karşın bu cezaevlerinin aynı zamanda tu- tukevi olarak düşünüldüğü an- latılan raporda, "masbrplanın" da inşaattan sonra yapıldığı sa- vunuldu. Raporda, "Dogal ve doğru olan, ükönceügiBkurum ve kuruluşlann görüş ve öneri- leri alınıp çağdaş sistemler dein- celenerek ulusal infaz standart- lannın belirlenmesi. bu stan- dartlara uygun bir masür plan hazırianması, buna uygun bir mimariçahşmaıunyapıhnası ve daha sonra inşaata başlanması- dır" görüşü kaydedıldı. Uluslararası ölçütlerin ulusal değer ve koşullan yok sayama- yacağı belirtilen raporda, ceza- evlerine ilişkin tüzüğün de yan- lış yorumlandığı savunuldu. Tu- tuklu ve hükümlü haklannın so- mut ve yasal ölçütlere bağlan- ması gerektiği kaydedilen ra- porda, "Bu haklannveyasakla- ANAP MYK, Başbakan Yartnmcısı Mesut Ydmaz başkanhğmda İstanbuTda toplamn. (Fotoğraf: UĞUR DEMtR) ANAP lideri, Verheugen le göriişmede Kıbrıs 'ın konuşulmadığını söyledi Yılmaz: 312 değişecek Istanbul Haber Servisi - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, ANAP Genel Başkanı Mesut Ydmaz, düşünce ve ifade özgürlüğüoün önündeki engel olarak tiite- lediği TCY'nin 312. maddesinin değiştiril- mesi gerektiğini söyledi. ANAP olarak TCY'nin 312. maddesinde değişiklik ya- pdması içınyeni yasama yılında TBMM'de gereken çabayı göstereceklerini kaydetti. Ydmaz, AB komiseri Günther Verheugen ile yaptığı görüşmede, Kıbrıs'ın sözcük olarak bile geçmedığini söyledi. Mesut Yılmaz, başkanhğmda toplanan MK.YK toplantısının ardından basına yap- tığı açıklamada, TürkCeza Yasası'nrn 312. maddesinin düşûnce ve ifade özgürlüğü- nün önündeki engel olduğunu ifade etti. 312. maddenin ikinci fıkrasının değiştiril- meye gereksinimi olduğunu savunan Yıl- maz, 312. maddeden hapis cezasına çarp- tırılan kapatılan Refah Partisi'nin yasaklı genel başkam Necmettin Erbakan'ı ima ederek "Konuyu kişilerle ilgili görmüyo- ruz"dedi. Yılmaz, bir soru üzerine AB'nin geniş- lemeden sorumlu komiseri Günther Verhe- ugen ile yaptığı görüşmede Güney Kıb- ns'm 2002'de AB'ye üye olacağma ilişkin bir uyaruun gündeme getirilmesi bir yana, Kıbns sözcüğünün bile geçmediğini söy- ledi. AB'ye uyum sürecinde MGK'nin yapısının nasıl değiştirileceğine ilişkin bir soruyu da Yılmaz, "Çok öncelikli bir konu değiİama Türkiye'de YÖK de dahil birçok kurum için düzenlemelere ihtiyaç var" diye yanıtladı. nn nelerdenibaretoMuğu, hak- lann hangi durumlarda, ldmin taranndan.nasükısıtlanacağıve itiraz yoUarı açıkça yazdmah- dff" değerlendirmesi yapıldı. Raporda, F tipi cezaevlerinin bazı fiziksel özellikleri de sıra- landı. Bu cezaevlerinde 125 ki- şı kapasıteli, çok amaçlı salon, 2 futbol sahası, 3 kütüphane, toplam 160 kişilik, 868 metre- kare alana sahip 8 atölye ve top- lam 2 bin 308 metrekare alana sahip, 357 kişi kapasitelı sosyal etkinlik alanı bulunduğu bildi- rildi. Cezaevleri sorununun in- faz sisteminde sağlanacak an- layış birliği ile çözümlenebüe- ceği belirtilen raporda şu öneri- lere yer verildi: • Tutuklu ve hükümlü önce insandır. Kötü muamele ve teş- hir yasakbr. Suç, cezanın infazı- nı hiçbir biçimde etkile- mez. Suç dışanda, suçlu içeride kalmışar. tşledikle- ri suç ne olursa olsun, tüm hükümlüler infaz hukuku karşısmda eşittir. • Hükümlüler, geceleri bıreysel odalarda banndı- nlmalı, gündüz kolektif yaşam esas alınmalıdır. In- fazın yasallığı ve hukuka uygunluğunu denetleye- cek, bu alandaki kısıtlama- lan. itirazlan inceleyecek ve karara bağlayacak infaz hâkimliği kurulmalıdır. • Her cezaevinde baro tarafından görevlendirU- miş ve finanse edümiş, ala- nmda eğitimli, turuklu ve hükümlülerin kişisel hak- lannı korumakla görevli cezaevi dantşman avukab görev yapmalıdır. Sosyal ilişkiler. ailc ve akraba gö- rüşmesi ve her türlü yazıs- ma-haberleşme özgürlüğü engeUenemez. Tutuklu ve hükümlülerin sağhk ve beslenmeleri, uluslararası standartlar ve geleneksel yapıya uygun olarak sağ- lanmahdır. • Hükümlünün dış dün- yaya hazırianması bir zo- runluluktur. tnfazın biti- şinden önce hazırlama izinleri verilmelidir. Infa- zın bitiminden itıbaren, çalışma ve bannma ola- naklan olmayan, korun- maya muhtaç hükümlüler, belli korumalardan yarar- landınhnalı, bu süreç de infaz ışleminin bir parçası kabul edilmelidir. - CHP PM üyesi Fatma Çakır, F tipi cezaevinin koğuşa alternatif olamayacağını söyledi 4 Amaç, siyasi tutukluyu yok etmek' • Koğuş sisteminin de, F tipi cezaevi modelinin de çağdaş infaz sistemine uygun olmadığını belirten Çakır, "Çağdaş infaz sistemine uygun olan cezaevi modeli, tutuklu ve hükümlünün insan olduğunu unutmayan bir bilinç ile seçilmelidir" dedi. ANKARA(CumhuriyetBü- rosu)-CHP Parti Meclisi (PM) üyesı avukat Fatma Çalar, F ti- pi cezaevlerinin 18. yüzyılda kullanılan cezaevi modeli ol- duğunu ve bütün dünya tara- fmdan terk edildiğini belirte- rek "Türkiye bunu 21. yüzyıl- da keşfetmiş gibigörünmek du- rumunda değU" dedi. Iktıda- nn, F tipi cezaevi modeliyle yalnızca siyasi tutuklulann yok edilmesini ya da hasta ruhlu in- sanlar halıne getirilmesinı amaçladığını kaydeden Çakır, asıl yapılması gerekemn, ceza- evi yönetimlerinin tutuklu ve hükümlüleri düşman görme eğiliminden anndınlması ol- duğunu belirtti. Avukat Fatma Çakır, hükü- metin siyasi tutuklular için ön- gördüğü F tipi cezaevine karşı çıktı. Koğuş sisteminin de, F tipi cezaevi modelinin de çağ- daş infaz sistemine uygun ol- madığını belirten Çakır, ''Çağ- daş infaz sistemine uygun olan cezaevi modeli, tutuklu ve hü- kümlünün insan olduğunu unutmayan, insarun doğal hak- kı olan kendiniyetiştirme vege- nştirme hakkını kullanabilece- ği,insan gibi yaşayabileceği, bu- nun da ancakinsanlann birfik- te bir arada dayanışma içinde başarabileceği bilinci ile seçfl- meBdü"" dedi. Çakır, artık çağ- daş dünyada terk edilen hücre tipi cezaevlerinin hükümlü ve tutuklunun çevresi ve dış dün- yadan tamamen soyutlanması- na yol açtığına dikkat çekerek. topluma kazandınlmasına ve uyum sağlamasına da engel ol- duğunu kaydetti. Bunun ise infaz hukukunun genel ilkelerine aykın olduğu- nu belirten Çakır, şu görüşleri aktardı: "Diğer yandan, F tipi cezaevleri Terörle Mücadele Kanunu'nun 16. maddesine gö- re sadece siyasi tutuklular için yapümaktadır. Bu demektir ki siyasi iktidann. siyasi tutukhı- lann topluma kazandırüması gibi bir amacı buhmmamakta- dır. Siyasi iktidarca düşünüleo, sadece siyasi tutuklulann yok edümesiveyanıhsalolarak has- ta insanlar haline getirihnesi- dD-." Koğuş sistemini de değer- lendiren Çakır, var olan uygu- lamanın, koğuş sisteminin tu- tuklu ve hükümlülerin rehabi- lite edilmesi için uygun bir or- tam olmadığını söyledi. Çakır, "Ohnasıgereken, çağ- daş infaz sistemine uygun, tu- tukluvehükümlülerin kendile- rini geliştirip yetiştirebilecekle- ri, topluma yararta ve uyumhı insanlar olabileceği bir cezaevi modelinin hayata geçirihne- sidir" dedi. IRMIKIAYDIN ENGtN aengin@doruk.nettr Türkiye'nin "resmi" polrtikası, Avrupa Birliği'ne tam üye olma hedefini benimsiyor. Bu hedef toplumun etkiii, güçlü kesimleri- nin birçoğunca destekleniyor. Kimileri AB tam üyeliğinin, Türkiye ekonomisinin önünde ırfuklar açacağından, turizm pa- zannda öncelikler elde edilece- ğinden, taze meyve, sebze ve tekstil ürünleri ihracatının önü- nün açılacağından yola çıkarak AB'ye tam üyelik hedefinin ya- nında yer alıyorlar. Kimileri AB üyeliğinin Türki- ye'deki demokrasi standartlan- nı yükselteceğini umuyor; ülke- deki antidemokratik basıncın ancak bir dış etkenle dağılaca- ğını hesaplıyor ve AB üyeliğini hem de hemen şimdi" diyerek savunuyortar. "Imralı fez/eri"nin yazarı, AB'yi, Avrupa İnsan Haklart Mahkemesi ile kimi AB ülkeleri- nin (Fransa, Almanya) Ortadoğu ve Kafkaslar'da etkinlik kurmak için sürdürdükleri dış politika manevralan arasında bir yerier- de anyor ve o da ateşli bir AB yandaşı. Bizim kapıcı Mustafa, Mü- nih'in bir hastanesinde böbrek taşı sancılannı bedavadan teda- AB mi Almaz, Biz mi Girmeyiz vi ettireceği umudunda. O da AB üyeliğinden yana. lcadiye'de karpuz sergisinin başında müşteri bekleyen Siirtli Kazım, bir kamyon karpuzla Köln Katedrali'nin önünde sergi açtığının, "Einfa'tokarpuz eine Mark" diye kükreyerek çil çil marklan önlük cebine doldurdu- ğunun düşünü görüyor. O da ateşli bir AB yandaşı. Kimileri için AB'ye katılım, Mustafa Kemal'in "Batılılaşma" hedefinin günumuzdekı anlamı. Onlar da AB üyeliğini onaylıyor, desteklıyor. Bunlar AB'ye tam üyelikten yana olan kesimlerden rasgele seçilmiş bir kesit. Bir de AB karşıtlan var. Onla- rın AB'yi kavrayışlan ve AB'ye itirazlan büyük ölçüde bir iç tu- tarlılık taşıyor. AB üyesi Türki- ye'de devletın egemenlik hakla- rının büyük ölçüde devredilme- si gerektiğini doğru olarak sezi- yor, görüyor ve itiraz ediyoriar. Bunlardan kimileri AB karşrtlı- ğını geleneksel antiemperyalist tez ve görüşler çerçevesine oturtuyor ve AB'ye karşı ulusal devieti savunuyorlar. Türkçü-milliyetçiler ise AB üyeliğinin Türk kimliğini silikleş- tireceğini, Türklük yerine Avru- palılık denen bir üst kimliğin ağır- lık kazanacağını görüyorlar ve bazen şiddetle, bazen dolam- baçlı, AB üyeliğine ayak diriyor- lar. Ama ev sohbetlerinden gaze- te sayfalanna kadar yansıyan tartışmalarda, yandaşiann ya da karşıtlann yandaşlık ya da karşrt- lıkgerekçelerini. tanıtlannı (argü- manlannı) ortaya koyup ciddi bir hesaplaşmaya gittikleri pek göz- lenmiyor. Onun yerine "AB bizi üyeliğe alır mı, almaz mı? Alırsa niye alır, almazsa neden almaz" kısıriığında bir... bir... birtartışma değil, bir... bir... bir itiş kakış sü- rüp gidiyor. İtiş kakış nıtelemesi gerçek- ten yerine oturdu. Bir örnek: Aynı medya gru- bunca çıkanlan gazetelerden iri kıyımlan, Avrupa Biriiği'nin ge- nişlemeden sorumlu siyasi ko- miseri Verheugen'in gezisi sıra- sında iytmseriık yaymak için kol- lan sıvadılar; Verheugen'in getir- diği paketin hiç de yerine getiri- lemez koşullar içermediğini, böylesi söyientileryayanlann as- lında Türkiye Dışişleri Bakanlı- ğı'ndaki bazı "Şahinler^e, Türki- ye'nin AB üyeliğini istemeyen bazı ülkelerin diplomatları oldu- ğunu filan yazdılar. Ama aynı grubun bir başka gazetesi, Ver- heugen'i kastedip, nal gibi harf- lerie "Def edin bu herifi" diye başlık attı. Buna itiş kakıştan başka ne denir? Verheugen bir paket getırdi ya da getirmedi. Getirdiği AB'ye üyelik koşullannı içeren Katılım Ortaklığı Belgesi'ydi ya da Katı- lım Ortaklığı Belgesi'nin tasla- ğıydı ya dataslağın taslağıydı ya da taslak krokisiydi ya da hiçbi- ri değildi basit bir "paper" idi, hatta "paper" bile değil, diplo- masi dilinde "non paper" denen, hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan bir kâğıt parçasıydı... Kuzum biraz cıddi olsak daha iyi olmayacak mı? Verheugen ne getirdiyse ge- tirdi, ne dedıyse dedi; tutun ki Verheugen Türkiye'ye gelmedi bile, gene de AB üyeliğinin ko- şullan belli. Avrupa Şartı, Ams- terdam Sözleşmesi, Kopenhag Ölçütleri, Helsinki Doruğu Karar- lan, hepsini birbirine eklerseniz Verheugen'e ve Verheugen'lere ihtiyaç kalmaksızın Türkiye'nin yapması gerekenler apaçık orta- ya çıkar. O zaman da tartışma "Avrupa bizi üyeliğe alacak mı, almaya- cak mı" saçmalığından çıkıp "BizAB'ye girecek miyiz, girme- yecek miyiz" sorusunda düğüm- leniverir. 1960'tan bu yana Avrupa ül- keleri adım adım bırleşerek bu- güne geldiler. Başlangıçta Kö- mür-Çelik Birliği gibi çok özel bir ekonomik anlaşmadan, Avrupa Ortak Pazan (AET), Avrupa Top- luluğu (AT) duraklanndan geçip bugünkü Avrupa Biriiği'ne (AB) ulaşıldı. Bundan sonra nereye gidileceğinin yol harrtası da bes- belli. Bu koşullaria bu "biriik'e girmek istiyor muyuz, ıstemiyor muyuz? Buna Vemeugen(giller) değil, Türkiye yanrt verecek. Galiba açık seçik bir yanrt ver- mekten korkulduğu için çev- resinde dolanıp lafebeliğiyle günlergeçiriliyor... POLİTtKA GÜNLÜĞÜ HtKMET ÇETİNKAYA Geceydi, Üşüyorduk... Bahçede bir palmiye, bir nar, bir de çınar ağa- cı vardı... Geceydi ve üşüyorduk... Denize yakın mağaralarda hani bir susuzluk duyar ya insan, bir aşk hisseder ya yüreğin- de, bir coşkuyla alevienir ya evren, deniz kabuk- lan gibi, alır avucuna tutabilirsin yaşamı... Urla'da, o yıldızlı gecede Çandaıiı üzerin- den esen yel, Yorgo Seferis'in anılanyla bulu- şuyordu... ; Sonu gelmeyen bir yolculuktu bizimkisi, ge- cenin korkulanyla yoğunlaşan kıyılarında... Deniz bir başka denize kanşırken, kuş civıltı-^ ları, o ruhları birolmuş küreklerde, ıskarmozlar-' la yüzlerinin görüntüsünü kıran sulardaydık... Sanki nice burunları, adaları geçer gibiydik!.. Beyaza durmuş eski evlerin, kızıla çalan ça-' tılannda hep birden soluyarak geceyle güne- '• şi yakalamaya çalışıyor, lyonya'nın uzun ba-s caklı, dar kalçalı, bakır yanığı, siyah saçlı ka- dınlannı yıpranmış gemilerin bordalarında an- i yorduk... Mavi ışıklarta yivlenen gökyüzü, yeşil ve ma- vi posta pullannın baskınına uğramış kara or-, man düşleriyle öpüşürken, içinde dalgın yal- vaçlann boğulduğu gizli bir havuz karşımızday-, dı... O anda Benjamin Peret, Seferis'le buluştu. Iskelede sarhoş balıkçıların kahkahalan yük- seldi... Nar ağacı küskündü, palmiye ise kibirii... Çınar ağacı on yıllık suskunluğunu bozdu... Yaseminlerin kokusu sardı bedenlerimizi... Oysa biz nice acılar görmüştük, nice sevinç- ler!.. Nice aşklaryaşamıştık, tannlan kıskandıran... Yüzleri soluk kadınlar bırakmıştık geride, ağ- layan çocuklar!.. Yıldızlarla avunmuştuk, kimseye haber ver- meden! Bir başka ruhun derinlerine dalmıştık!.. ••• Derin bir gecenin içindeydik!.. Uzaklarda görünmeyen bir ayın aydınlığın- da, gecikmiş sevgilileri bekier gibiydik... Düş yorgunuyduk, üstelik uykusuzduk... Ufka değen bir gemide yolcuyduk!.. Sunaklar yıkılmış, dostlar unutulmuş, gül yap- raklan çamur içindeydi... Taştan uykudan gelen sesler yıkık bitik bir yas yağmuru oluyor, sonra demir çelik kan pıh- tısına dönüşüyordu... Jacques Prevert o saatlerde üstelik yorgun ve sınlsıklamdı... Gecenin orkestrasında bir flütü aldatan par- maklardan, hilebazlann ve iğnedenliklerin par- maklanndan maviye çalan lyonya bize göz kır- pıyordu... Delice bir gülmeye yıldızlar da katıldı... Uzun bir bekleyiş başladı... O görkemli maskaralık Vortava'nın suyu üze- rinde pariıyor gibiydi... Vitezslav Nezval'ın karamsariığı gelip çök- tü gecenin içine... Çıngıraklar gibi sesler veren sevinç yok ol- du!.. Bir çitin arkasına gizlendi tüm dünya!.. Orada iki kişi bakıştı... Biri dedi ki: "Bir yumak yuvarianır toprağın üstünde, bu gece senin için uykusuzluk gecesidir. Gökte bir tek bulutyok çünkü. Yalnız sabah yıldızı açık edecek bana gün ağanrken ağladığını..." Diğeri susuyordu... O devam etti: "Genç kızlık döneminigörürsûn düşünde. Ve kargalar havalanır mermer birşatodan. Düşün- de görürsûn ilk öpücüğünü. Bir kuyuya dalar akbaba. Evlendiğin geceyi görürsûn düşünde. Ve can çekişir bir kuğu. Yaşlılığını görürsün." ••• Geceydi ve üşüyorduk!.. Birsesduyduk... Yıldızlar küsmüş ve kaçıp gitmişti... lyonya uykuya dalmıştı... Oyle çok şey geçmişti ki gözümüzün önün- den; sonunda gözlerimiz hiçbir şey görmez oldu... Burada bitiyordu denizin ve aşkın yapıtları!.. Işıkta üç kırmızı güvercin uçuyordu. Alın ya- zımızı çiziyoriardı ışıkta... Geceyle güneşi biriikte yaşıyorduk!.. Urla'da o gece Yorgo Seferis'le buluştuk... Ve ellerimizi havaya açıp bağırdık: "Güçlü adımlar, sınırsız istek, uyanık sevgi, l öğle güneşinde olgunlaşan düşler ve omza vuran genç bir el alın yazısı; bu dağınık, dayanıksız yeıierde, bu bir zaman bizim olan yerlerde, pas ve kül sulara gömülüyor adalar." ; hikmetcetinkayata cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: 0212/ 513 90 98 Cumhuriyet ^ kitap kulübü £.<\POSTIMM ÇAĞININ TANIĞI ÜÇ YAZAR 2. BASI KUBİLAYOUmVETARİKAT KAMPLARJ 4 BASl SANCILI YILLAR KUŞATIUMIŞ SOKAKLAR 4 BASl POSTUNDA KURT bzierin pöyraz 2 BASl ZAMBAK SAHA DA BULAŞTI KAM 2 BASl DİN BARONUNUN KAZ1ARI 2 BASl A$IK KADMUUt SOKAĞI 2 BASl JERİAT PAZARI SEVDANIN ADRESİ BELLİ DEĞİL TÜRKİYE'NİN JEYTAN ÜÇGENİ İZLERİN POYRAZ Cumhunyet Kıtap Kulubu Çağ Pazarlama A.Ş. Turkocağı Cad. No:39/41(34334)Cağaıoğlu-lstanbuı Tel.514 01 96
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle