25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 TEMMUZ 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA i l LJjl. kultur@cumhuriyet.com.tr 15 ÖmerKavuryenipolisiye çalışmasından heyecan duyuyor Tilmin koruyucubir meleği vardı'ASUSELÇUK Türk sinemasının özgûn, yaratıcı ve başanlı yö- netmeni ustam Ömer Kavur, on ıkinci son filmi "Metekler EvPnin çekimini tamamladı. Ilk filmi "YaükEmine*yi 1974'tegerçekleştiren Kavur, bu- güne dek 11 özgün, değişik yapıtı Türk sineması- na kazandırdı. Ozgün bır sınema dıline ve özel bir görüntü ustalığına sahip olan Kavur, filmlerinde yol- culuk, arayış, iletişimsizlik, yalnızlık, geçmişle yûzleşme, iç hesaplaşma, uyumsuzluk temalannı işledi. "MelelderEvi", Tûrkiye-Macanstan-Romanya ortak yapımı, Eurimages yardımlı bir çalışma. Çe- kimler de Urfa, Bitlıs, Tatvan, Ahlat ve Van'da ger- çekleştirildi. Yoğun bir çalışma temposuyla beş haftada tamamlanan "Melekler Evi"ni önümüz- dekı yeni suıema sezo- nunda, kasım ayında si- nemalarda ızleyebile- ceğız. Fılmın dağıtımı- nı Warner Bros üstlen- di. - Bir savaş noktasm- dan başka gerilimli bir çevreye yapüan bir yol- culuğu işliyorsunuz son filminiz "Melekler Evi'nde... Yolculuk, arayış temalan sizi çok çekiyor. Gece Yokulu- gu,GiztiYûz,Akrebin Yolculuğu filmk'rinizde de sizin için çeldm nok- tası oluşturuyorlar. Bu- na gündelik yaşamın tekdûzeBğinden uzak- laşma isteği. yaşamın içinedoğru yol almadi- yebiür miyiz? ÖMER KAVUR - Melekler Evi'nde daha farklı bir şey deneme- ye çalıştığımı söyleye- bilirim. Bir defa bu fil- mi demın adını andığın Gece Yolculuğu, Gızli Yüz, Akrebın Yolculu- ğu filmlerinden ayıran temel özellik kanımca L—~.«~«~~~. ,..,...ı«..ı. »,,,,™ polisiye bir tür olması- du-. Bildiğimiz anlamda bir hareket, Amerikalıla- nn "action" diye niteledikleri ve de kendi çerçe- vesi içinde bir gerilim taşıyan fılmdir. Tabii ki bu polisiye hıkâyede kahramanımız bir gerçeği orta- ya çıkarmak ıçin büyük cabalar göstermektedir, bü- yük engellerle de karşüaşmaktadır. Bu engellen aşa- bilmek içın çaba göstermektedir. Ancak bu dunım entrikayı çözmek amacıyla yaratılan bir durumdur. Yanı içeriden bir takip değil daha çok dışandan bir takip söz konusu. Ve harekete dayanan bir akış söz konusudur. Bu bakımdan bence diğer filmlerim- den temel aynlığı oluşturan da budur. Tabii ki bu arayışın içinde bir yolculuk söz konusu. Bu yolcu- luk hem fiziksel, yani belli bir coğrafyanın bir nok- tasından başka bir noktaya gidışı taşıyor hem de belli ki yıllar önce yitirmiş olduğu bir inancı, hat- ta cesareti yeniden kazanmak adına kahramanımı- zın ıçsel bir yolculuğudur. Gerçegjn peşindeki savaş muhabiri - Kahraman yitirdiği şeyleriıı de pesinde ve bir idnıük sorunu da yaşıyor sanınm_ KAVUR - Geçmişte yaşamış olduğu bir acının sonucu yaşadıklanndan uzaklaşmayı, hatta kaç- mayı denemiş bir süre. Giriştiği iş biraz bunun so- nucu olarak ortaya çıkıyor. Bir savaş muhabiri ama, kaçışının sonucunda ulaşılan bir nokta bu savaş mu- habirliği. Filmde aslında Bosna'da bulunduğu vur- gulanmıyor. Savaş sırasında çok büyük tehlikeler atlattığı, hem fiziksel hem de manen yaralar al- dığı görühıyor. Asluıda o kaçan bir adam. Üstelik belki kendi gerçeğinden, kendi acılanndan, geçmişinden kaçan bir adam. Filmde geçmiş- le bir yûzleşme söz konusu. Fa- katbu çok alt metinde kalan bir şey. Bu durumu biraz daha bilinçli bir seyirci çözebilir. Bu noktada bir benzerlik var diğer fılmlerimle. 0nun dışında bir benzerlik olduğunu söyle- mek kanımca doğru değil. Benim savaş muhabirim giderek savaştan ve kaçmak- tan yoruluyor aslında. Çok daha sakin bir ortam- V^iüney Anadolu'ya gidince, oradaki gerçeklerin masa başında i - düşündüğümüz gerçeklerle < örtüşmediğini gördük. j Senaryo, bizden bağımstjE%t»| olarak kendi geleceğini '' tayin ediyordu. da sadece fotoğraf çekmeyı deniyor. O an, işte ha- yatının o anında ıstenmeyen bir olaya tanık oluyor, yeniden profesyonel dürtüleri, gerçeği araştırma is- teği, tutkusu canlanıyor ve gerçeğin peşine düşü- yor. Fılmın sonuna kadar bu gerçeği öğrenebilmek için yolculuk yapıyor. - Bir anlamda da fümin sonunda kendini bulu- yor_ KAVUR - Evet, kendi kişilığine tekrar kavuşu- yor. Kaybetmiş olduğu özelliklerini yeniden kaza- nabiliyor. - Füminize psikolojik polisiye de diyebüir miyiz? KAVUR - Psıkolojısıne çok ağırlık vermedık. Bence bu anlattığım, ancak filmın içinde anlaşı- labilecek bir şey. Kahramanımızı görenler bunu anlayabileceklerdir ama psikolojik bir film yap- mak gıbi bir düşüncem olmadı. -Polisiye türü,filmnoirı ilk defa deniyorum dedi- niz. Akluna hemen "Köre- be" fibniniz gekli O da bir poüsivegeriBmdi değil mi? KÂ\TJR-Doğru. Köre- be kendi filmim olduğu ıçin söz etmek ısteme- dim, ama haklısın, sa- yılabilir. Bence bizde çekilmiş başanlı bir filmnoırörneğı Zül- füLivaneli'nın"Sis"i dir. "Melekler Evi", polisiye film türüne biraz daha yaklaşan birdenemem. "Kö- rebe"de başka ağır- lıklımotıflervardı. Tabii gerilimli bir polisiye türüydü, ama Melekler Evi "Körebe"ye kıyasla polisiye türüne daha safkan bır yaklaşım su- nuyor gibi geliyor ba- bu. Açıkça bana heyecan da verdi. Fihni çekerken oldukça eğlendik. Bilınen, özellikle Amenkan sinemasında çokça denenmiş öğeleri de, kimi za- man mizahi, kimi zaman cid- di biçünde kullandık. Çünkü onlar her zaman si- nemada ışleyen öğelerdir, trüklerdir. Bana göre iyi bir film ortaya çıkacak. Film hareketlı, olay örgü- sü oldukça yoğun bir şekilde örülmüş. Istedik ki fihn, bır an bile durmasın. devamlı aksm, tırman- sın, şıddetlensin. Bunu da büyük ölçüde sağladı- ğımızı düşünüyorum açıkçası... - Diğer filmlerinize göre hızlı akan, tempolu bir film mi yapnnız? KAVUR - Evet, öyle denebilir. En azmdan me- rak unsurunun sürekli ayakta tutulduğu, heyecanı tırmandırmaya çalışan bir yapı oluşturmaya çahş- tım. - "GiziiYüz" füminizde de merak unsuru yoğun- dun._ KAVUR- "Gidi Yüz" daha içeriden takip edi- len bir serüven, oldukça gerçeküstü, fantastik öğelerlebezeli. "MekklerEvi" daha yalrn, daha sade. Olay- lann peşine düşen, anla- maya çalışan bir ada- mın serüveni işleniyor. Bu serüveni içinde rastladığı bir kız, so- nuçta aralannda do- ğan bir aşk. Sonra kız kaybolur, adam kızın peşine düşer. O da, kız da gerçeğin bir parçası, öyle bir şey denedim. ekânlar etkiliycli - Senarist-yazar Saym FerideÇiçekoğhı üe uzun bir çahşmadöneminizotdu. Bu uzunçahşmadase- naryo değişti mi? KAVUR - Gerçekten çok uzun bir çalışma dö- nemimiz oldu. Ama onun öncesi de var. Onat Kımar'la yapmış olduğum bir çahşma. Ki bu ça- lışma istediğimiz şekilde gitmedi. Aynı hikâye üzerine Feride Çiçekoğhı ıle çahşmaya başladım. Bu da iki-üç yılımıza aldı. Benzer bir öyküydü, o da istediğimiz gibi sonuçlanmayınca pes ettik, geriye çekildik. Arada ben "Akrebin Yolcu- rağu"nu çektim. Geçmiş çahşmalanmız- la Melekler Evi senaryosunun arasmda bir akrabalık var. En azından birtakım öğeleri kullandık. Yazar Erol Haara'nın katılımıyla senaryoyu bir yıl içinde to- parladık. Yaptığımız işten memnun kal- dık. Ilk çahşmaya, Onat Kutlar'la 1988'de başlamıştık. 199O'a kadar ça- lışük. Sonra 1990'da Feride Çiçekoğlu ile başladık. Bu çalışma da 1994'e dek sürdü. Sonunda ortaya senaryo çıktı, kö- tü bir senaryo değildi ama tam istedi- ğimiz gibi de ohnadı. Koşullar değiş- ti, o konudan vazgeçmek zorunda kal- dık. 1999'da ben bir çıkış noktası bul- dum, o çıkış noktası üzerine konuştuk. Çahşmada bayağı yol aldığımızı gör- düm. Biz, Erol Hızarcı'mn da katı- hmıyla senaryoyu toparladık. Hı- zarcı çekimlere de katıldı, di- yaloglarda muazzam kısalt- malar oldu. Diyaloglann konuşma dili değişti. Film adeta yaşayan canlı bir organizma gibi kendi kendini, kendi var- lığını üretti. Her gün senaryo üzerinde değişiklik- ler yapıyorduk. Sahnelenn içeriği ve temel düşün- ce elbette değişmiyordu. Bir-iki sahneyi de baş- ka sahnelerle birleştirerek iptal ettik. Film çok daha canh, çok daha yaşayan bir şeye dönüştü. Çok memnunum. Senaryo kısalmakla biriikte yeni ya- zılan bölümlerle bambaşka bir boyut kazandı. - Bu dunım nereden kaynaklamyordu? KAVUR- Çekımler ıçin Güney Anadolu'ya gi- dince gördük ki ordaki gerçekler masa başında dü- şündüğümüz gerçeklerle örtüşmüyordu. Koşullar, mekânlaretkihydi. Dil kullanımmdakendimizi faz- la garantiye almak için çok açıklayıcı diyaloglar kullanmak zorunda kalrmştık. Oysaki oraya git- tığimizde ilk bakışta mekânınbirtakım görsel im- kânlar sağladığmı ve aynca bir sözel açıklama- nın gereksiz olduğu kamsuıa vardım. Diyaloglar- da düzeltmeler, kısaltmalar yaprık. Çok da iyi ol- du. Yeni bir deneme oldu benım için. Sen de bi- hrsin, metneçok sadık kalarak çahşanbiriyim. Eğer metne bağlı olarak çekseydim, bana göre sıbcı ve uzun bir film olacaktı. Fihn büyük oranda an- lamını yitirecekti. Senaryo yazıldığı şekilde biz- den bağımsız olarak kendi geleceğini kendi tayin ediyordu, kendini yeniden üretiyordu. Bana göre yaşayan bir organizma benzeri kendi bağımsızh- ğmı ilan etmişti. Bugûn çekeceğiniz sahnenin böyle olması gerek diyordu sankı... -Birrürgİ7İLmistikbirgüçvardısetinizde_rıl- min adından da kaynaklamyor olabüir bu du- rum- KAVUR-Evet, vardı.. doğru söylüyorsun. Me- lekler Evi'nin tüm çekim boyunca koruyucu bir meleği vardı. Çok ıımutlu vegüzelbir son- Micheiangek) Antonioni'nin 'Blow Up' (Ci- nayeti Gördüm) filminde de bir fotoğrafçuun ta- nık olduğu bir olay vartbr. Bu filmle sizin filmi- niz 'Melekler Evi' arasında bir koşutiuk düşün- dünüzmü? KAVUR - "Blow Up" çok sevdiğim bir fılm- dir. Gerçekten büyük bir hayranlıkla izlediğim ve sinemanın başyapıtlanndan biri olarak nite- lendirdiğim bir fikndir. Çıkış noktasmda, evet bi- raz benzerlik var. Bizim fotoğrafçımız da bir olaya tanık oluyor, olaym aydınlanması üzerine olanlann peşine düşüyor. Ancak "BlowUp" ken- dini çok içeriden izleten bir film. Kişinin ken- dini sorguladığı, gerçek ile düşün hem ne kadar yakın hem de ne kadar uzak olduğunun, bu iki- lemin insan hayatı içindeki yadsınmaz önemine değinen bir film, tabii Latm Amerika gerçeküs- tücülüğünü içeren bir yanı da var. Filmde de bu- nu görmek mümkün. Ama fihn aym zamanda 1960'h yıllann Londrası'na da tamklık ediyor. Bu bakımdan da aynca önemli. Melekler Evi'nde yapmaya çalıştığım, benzer bir çıkış noktasm- dan yol alarak gerçek bir olayı çözmeye çalışan bir kahramanı anlatmak. Fibnde aşın gerçeküs- tücülüğe, felsefı diyebileceğimiz bir metne yer vermedik. Ama yine de Türkiye'de yaşanmış olan ya da yaşanmakta olan, kamu vicdanmı ra- hatsız eden bir gerçeğe de tamklık ettiğimizi söyleyebilirim. Onun dışında bir paralellik kur- mak kanımca pek mümkün değil. Filrnimin so- nu da biraz belirsizlikle bitiyor. - Izieykiye mi bırakryorsunuz yorumu? KAVUR- Seyirciye yorumu açık tutuyorum. Melekler Evi'nin içinde de zaman zaman mis- tik, zaman zaman gerçeküstü diyebileceğim kü- çük öğelere yer verdim. Kuru bir polisiyenin ötesinde ufak dokunuşlarla değinmeler var. Bu- nun dışında "Bkıw Up"la bir bağ kurulması müm- kün değil. - Filmin finalim seyirciye bıraktuuz ama ben sizin sonunuzu merak edjyorum» KAVUR - Çok umutlu ve güzel bir son. -Çok sevindim bunu duyduğuma. Son zaman- larda izkdiğim fflmlerin büyük çoğunhığununfi- nah" kötümser, karanhk, umutsuz» KAVUR - Güzel bir sonu olduğunu söyleye- bilirim. Seyirci muhtemelen iyi bir izlenimle ay- nlacak sinema salonundan. Filmin başrollerini Aytaç Arman (üstte), Hande Ataizi ve Talat Buhıt paylaşıyor. KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Çocuklar Hariç... Ünlü fizikçi Richard Feynman, Havvaii Adası'nda bir Budist tapınağında şu sözleri duyar: Cennetin ka- pılannın anahtan herkese verilmiştir. Aynı anahtarla cehennemin kapılannı da açabilirsiniz. Insanoğlu için bilimin önemi nedir? Bu soru ter- ; sinden de sorulabilir elbette. Bilim için insan varlığı- ' nın önemi nedir? Bilim adamı uygarlığın geleceğin- den sorumlu mudur? Bu sorumluluğu tepesinde sü- , rekli "hissetmek"zorunda mıdır? Sorumluluk nere—;, de, nasıl başlar ve en önemlisi, nasıl algılanmalıdır , bilimsel sorumluluk? Feynman'ın Budist tapınağın- da duyduğu söz, bu büyük bilim adamını bu ve ben-.., zeri sorular üstüne ince ince düşünüp ince mi ince . yanrtlar üretmeye yönlendirmiş. Bilimi pek önemsemeyen insanlar vardır. Insanoğ- lunun Ay'a gittiğine, oradan dünyamıza geri döndü-,, ğüne inanmayan insanlar da vardır. Ararsanız bulur-"! sunuz 2000 yılında. Sürekli bilimin nimetlerinden ya-"' rarlandığı halde, bilimin ne olduğunun aynmında ol- mayan insanlar da çoğunluktadır. Baş tacımız tele-'' vizyonun, kimlik göstergemiz cep telefonunun, telg-j -- raf gibi kullandığımız bilgisayanmızın, sürekli oraya'^ buraya çarparak kendimizi ve başkalarını öldürdü-^•'' ğümüz otomobilin, yan çıplak içine girıp uçarak''" hacca gittiğimiz uçağın, çabucak pışırdiğımiz düdük- -» lüde kıymalı bamyayı koruduğumuz buzdolabının. • hangi aşamalardan, hangi bilim maceralarından ge- çerek hayatımıza girdiğini bilmeyiz çoğumuz. Bu du-. • rumun bilim adamı açısından kızılıp bozulacak bir ta-. • rafı yoktur. Bilim ve çoğu zaman sanat (gerçek bi- limle sahici sanat) genelgeçer beğenı alkışlanyla il- gilenmez. Biz teflon tavayı bılınz; onun kuantum fi- ziği ile dolaylı ve uzak ilişkisi bizi ilgilendirmez. Om- let tavaya yapışmasın, yeter bu bize. Son günlerde genetiğin g'sinden bile anlamayan hemen herkesi.i bu konuda uzun uzun laf üretmesi de benzeri neden- lerden ötürüdür. İnsanlar omlet tavaya yapışmasın istiyorlar, gerisi umurlannda değil! Ote yandan, bilim adamlannın çoğu Feynman gi- bidir. Onun kadar pınltılı ve külyutmaz ve meraklı ol- masalar bile bilim adamlan dünyanın heryerinde bir şekilde Profesör Feynman'a benzerler. Ellerindeki anahtara dikkatle bakar bilim adamlan. Yahu bu ne ' iiginç biranahtarmış, bak Budist kardeşlerimize gö- re hem cennetin kapılannı hem de cehennemin ka- pılannı açryormuş. Bense geçen gün fakültenin he- lasının kapısını açamadım şu Yale anahtarla! Bu nasıl iştir? Şu anahtar meselesini enine boyu- na düşünüp inceleyelim şimdi der bilim adamı ve asıl iş başlar. Deney, gözlem yoluyla tersi saçmalama- dan iddia edilemeyecek sonuçlar üretmeye çalışır. Anahtann gizini çözmeye çalışır ve belki çözer, bel- ki kısmen çözer. Oraya giderken o uzun bilim yolun- da başka meseleler çıkar karşısına, duraklar. Önce onlan çözer, yoluna devam eder. Bilim doksan da- kika süren bir maç değildır. lleriemekle yükümlüdür yalnızca. Bilim adamı bu güzelim ağırlığı da çevre- sındeki cahillere rağmen efendıce taşır her zaman. Topun hızıyla ılgılenır, futbolcu Boksic'in transferiy- le değil. Richard Feynman enfes bir saptamayla başlıyor Bilimin Değeri adlı yazısına. Bilim adamlarından her zaman toplumsal sorunlara çare üretmeleri de isten- miştir. Doğabilimcileri sosyal bilimlere eğilseler, o gizli/sihirli/muhteşem formülün bir kısmı ufukta gö- runecektirsanki. Feynman herzamanki olağanüstü zekâsıyla "olmaz efendim" diyor. Nedeni de çok ba- sit. Sosyal problemlenn çözümü, bilimsel problem- terin çözümünden çok, çok daha zordur! Bir bilim ada- mının, bilim dışı bir soruna çözüm üretmeye çalış- ması sosyolog olmayan birinin sosyoloji üstüne fikir yumurtlaması kadar saf olacaktır ister istemez. Bili- min değeri, bilimsel bir konu değildir. Feynman'ın bu konuya yaklaşımı, bilim ve sanat üstüne düşünen ve üreten herkesi ilgilendirmeli di- ye düşünüyorum. Örneklerle düşünmeye, o örnek- leri açıklamaya, onlardan sonuçlar süzmeye ve o sonuçlan da tartışmaya açmaya yükümlüyüz gibi- me geliyor. öte yandan, şu küçük, mini minnacık aynntı da var ortalıkta binlerce yıldır gezinen: Doğa- nın düş gücü, insanoğlunun düş gücünü fazlasıyla aşar. Şair, yazar, ressam, kim olursanız olun, düş gücünüz ne denli güçlü olursa olsun, doğa ile aşık atamazsınız diyoriar. Bilim bu yan şiirsel mınldanmanın da doğru olma- dığını düşünür. İnsanlarve o insanlann okuduklan ga- zete yazılannı yazanlar "bilim adamlannın bu buluş- la kanser tedavisine bir çözüm getirdiğini" bildiren haberle ilgilenirier. Düşüncenin kullanımıdır önemli olan, kendisi değil! Hiç kimse düşüncenin özüyle il- gilenmez, kullanımıyla ilgilenir. Çocuklar hariç. Çocuklar hariç! Genç seramikçiler İstanbulda • Kültür Servisi - Anadolu Ünıversıtesı Güzel ' Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü öğrencilerinin çalışmalanndan oluşan sergi 25 Temmuz'da Istanbul Menkul Kıymetler Borsası Sanat Galerisı'nde açılacak. Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Zehra Çobanlı'nın denetimınde 'serbest seramik c ' tasanm' dersi alan öğrencılenn 12 yapıtının yer aldığı sergi ağustosa dek devam edecek. : IMKB'nin Istinye'dekı galensınde açılacak olan ' sergi, öğrencilerin raku. sıraltı, stoneware gibi farklı teknik anlatım bıçımleri yanında torna. endüstriyel üretim yöntemlen ve el ıle serbest şekillendirilen, farklı temalann ışlendiği, değişik özellikler içeren seramik projelerinden o'luşuyor. btanburdan Atina'ya türküler • Künur Servisi -TRT Istanbul Radyosu sanatçılanndan Melahat Gülses, Türk ve Rum sazlan eşliğinde Istanbul şarkı ve türkülenni, Ege yöresinden bazı eserlen Türkçe ve Rumca versiyonlan ile biralbümde topladı. Satışlardan elde edilecek gelir Türkiye Eğitım Gönüllüleri Vakfı ve Türk Musikisi Vakfi'na bağışlanacak. BUGÜN • TURtNG BÜ\tTCADA KlfLTLTlEVİ nde '2000 Yaz Konserkri' kapsamında. saat 20.30'da 'Latin Gecesi' (Canbbean Dance) adlı dans gösterisı ızlenebılir. /382 86 20) M DARPHANE-İ AMtRE'de yaz etkinlikleri çerçevesınde saat 12.00 ve 14.00'te Gül Büyükbeşe Muyan'm 'Anadolu Düşleri-Muş, Urfa, Şavşat' adlı belgesel ve ESEK Tiyatrosu'nun sergıledığı 'Godot'yu İzlerken' adlı oyun görülebilir. (513 50 82)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle