Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 TEMMUZ 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
*i 4 17
Sıcağı
sıcağına
Hava sıcaklığındaki
artış hükümetin de
desteği ile ülke
gündeminin en
tepesine oturunca
televizyoncular
eJlerinde birer derece
sokaklarda hava
sıcaklığını ölçüyor...
Habere "bilimsel"
görüntü katmak için
ölçümlere
"meteoroloji
uzman"lan da
katılıyor... Bir "uzman"
Elektronik posta: somGposta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 06 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Sağlık Bakanı, hastaneden
başhekim kovmuş...
"Vumadığına sükürt"
gûneşın altında
durmuş, muhabirin
elindeki dereceyi
okuyor 49
santigrat
derece! Oysa
ölçüm
kurallanna göre
derecenin açık alanda,
topraktan belli
yükseklikte (sanınm 1
metre kadar) ve bir
gölgelik altında
bulunması gerekiyor...
Fakat beterin beteri
olabilirdi; güneşin
aftında "ölçüm"
yapanlar güneş
ışınlarını mercekten
geçirip, çalı çırptyı
tutuşturabilirdi! Bu
arada televizyonculara
bir öneri: Şu sıra
sıcağı sıcağına en
güzel "magazin"
sırtiannda yerieri
süpüren manto ve
başlannda sıkı sıkıya
türbanla dolaşan
hatun kişilerin duygu
ve düşüncelerini
öğrenmek olmalıl
asankeyf'te kazı yapan Prof. Dr. Oluş Ank'ın
Milliyet'ten Tunca Bengin'e yakınmasından
öğreniyoruz ki, usulsüz silah alımıyla günde-
me gelen dönemin Batman Vaiisi Salih Şar-
man'ın talimatıyla 1996 yılında kazı evi ve deposu
okul yapılacağı gerekçesiyle boşattılınca birçok tari-
hi eser kaybolmuş.
Hasankeyf'te halen kazı çalışmalannı sürdüren Oluş
Arık'ın suçlamalan karşısında Tunca, "Inanılır gibi de-
ğil. Hasankeyf'in su altında kalacak olmasını tartışı-
yoruz ama olanlardan haberimiz yok. Buluntular kay-
boluyor, ekip tehdit ediliyor, ödenek geciktiriliyor. Ma-
alesef bunlann arkasından da devlet çıkıyor" diyor.
Kazı başkanı dört yıl boyünca bu "sır"rı kamuoyun-
dan saklamış, nedense şimdi konuşuyor; dev kitabe-
lerin yöredeki çay bahçelerinde dekor olarak kullanıl-
dığını, bazı eseıierin dîlek taşı yapıldığını anlatıyor.
Ve bütün bu olumsuzluklann arkasından maalesef
"devlet" çıkıyor!
Hasankeyf
Prof. Dr. Oluş Arık, Hasankeyf kazısında çıkanlan
eserlerin envanterinin yapıldığını belirtip, "Şimdi sil
baştan envanter yapmaya çalışıyoruz" diyor.
Kutlanz...
Umanz bu çalışmayı "devlet" adına yapıyordur!
Kazıda çıkanlan eserlerin listesinden yöredeki mü-
ze müdürlüğünün de haberi olur!
Arkeolojik kazılarda iki tür eser çıkarılıyor
Müzelik eserier ve etütlük eserler...
Devletih kurallanna^öre sergilenebilireserin kazı eki-
bi tarafından müzeye teslim edilmesı gerekiyor... Üze-
rinde çalışma yapılması gereken eserler ise kazı eki-
binin zimmetinde ve yöresinde tutulabiliyor...
Hangi eser olursa olsun, her buluntudan müzenin
haberdar edilmesi, çıkanlan tüm eserlerin envanterinin
müzede de olması gerekiyor...
Ola ki, bir eser üzerinde laboratuvar çalışması ya-
pılacak fakat kazı bölgesinde bu olanak yok, kazı eki-
binin herhangi bir eseri bölge dışına çıkarabilmesi için
Ankara'dan izin alması zorunluluğu bulunuyor.
Kazı başkanı bir profesör, üniversitenin laboratuva-
nnda bilimsel araştırma yapmak için herhangi bir "taş
parçası"nı kazı bölgesinden izinsiz çıkarmaya kalkı-
şır ve yoldajandarmaya yakalanırsa "eski eser kaçak-
çısı" durumuna düşüyor. Aslında "devlet" işi sıkı tu-
tuyor... Kazı sonuçlanna ilişkin bilimsel yayın yapma-
makta direnen profesörler da acaba işlerini "sıkı" tu-
JuyoJixnu2JarihLbirJıitabej;ay bançesine dftkor ola-
bildiğine göre bu soruya "evet" yanıtını vermek biraz
zor...
Kültür Bakanlığı, Oluş Arık'ın yakınmalarını Oluş
Arık hakkında ciddi bir ihbar olarak ele almalı...
14 yıldır süren Hasankeyf kazılan, baştan sona de-
netimden geçirilmelidir...
SESSIZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE
-t rt..1
Yüksek Yerilim Hatta
Erdinç UTKU Devlet ihalelerinden köşe oldu: Takdir-i Ihale!
Anıtkabip'i gölgeleme düşüncesi
Başkent Üniversitesi'nin, çevre-
sindeki binaJar dört katlıyken Anrt-
kabir'i gölgeleyecek şekilde sekiz
katlı hastane yapmasına izin ver- J
diği için Ankara Büyükşehir Beledi-
ye Başkanı I. Melih suçlanıyor...
I. Melih, üstlendiği "misyon" gere-
ği suçlu değil, kahraman sayılmalı...
Dönüp Başkent Üniversitesi Rek-
törü Prof. Dr. Mehmet Haberal'a
bakmalı...
Başbakan Bülent Ecevrt'in sağlık
sorunlan ile yakından ilgilendiği için
cumhurbaşkanlığına "ön aday" gös-
terilen Mehmet Haberal'ın acaba
Anıtkabir'i gölgelemekte hiç suçu
yok mu?
Ortada yasal engel olmasa bile
Anıtkabir'in yanına sekiz katlı bina
dikmek düşüncesi I. Melih'in mi
yoksa Prof. Dr. Mehmet Habe-
ral'ın mı?
Haberal, Çankaya Belediyesi'nin
inşaatı mühürlemesine karşın, üni-
versitesine mührü söktürüp inşaata
devam etme cesaretini nereden bu-
luyor?
Doğrusu Türkiye, uçurumun ke-
nanndan dönmüş!
Ecevit'in doktoru Mehmet Habe-
ral, Cumhurbaşkanı seçilseydi kim bi-
lirdahanelerolurdu...
Not: Haberal geçen pazartesi ya-
nına üç-beş bakan alıp Alanya'da
Başkent Üniversitesi'nin hastanesi-
ni açtı. Açılışa Alanya Belediye Baş-
kanı katılmadı. Çünkü, apart otelden
apartılan hastanenin ruhsatı yoktu!
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKİNCl
Fırtına'ya 'rapor' yazmak!..
Akademı'nin (MSÜ) bilge
hocalarmdan Prof. Utarit Lz-
gi, birkaç yıl önce Bodrum'da
düzenlenen panelde demişti
ki:
"- Mimarlık elbette ki ya-
pı tasarlamak \e vapmak-
tır. İyfMrnarlıfc'da %\ U-
sarlamak ve iyi yapmak de-
mektir... Ancak öyle yerler,
öyie çevreler olabilir ki ba-
Zen en iyi mimarlık işte ora-
da hiç yapı yapmamaktır..."
Öğrcncılennc mimarlığı, in-
saru, toplumu ve çevreyi "bir-
likte sevmeyi" öğreten Uta-
rit îzgi'nin bu sözünü hemen
anımsadığım yerler arasında
"Fırtına Vadisi" başta geli-
yor...
Bu cennetvadiye kurulmak
istenen Hidroelektrik Santra-
yışını kavramada güçlûk çe-
kiyorlar...
Peki, şu "devleti" temsil
eden, okumuş-yazmış ve hat-
ta birkaç yabancı dil de bile-
cek kadar yüksek düzeyde eği-
tim ve öğrenim görmüş "bü-
rokratlara" ne denteİi?'. • •*
Benzer şekilde ya "üniver-
siteleri" temsil eden ve nere-
deysefikraanlatırkenbile "bi-
limsel" konuştuklannı ileri
süren "uzmanlar" için ne
söylemeli?..
Eğer bu bürokratlar ve bu
uzmanlar, sözü (Jöndüriip do-
laştınp o çevre ve kalkınma
arasındaki bağımlı ilişkilerin
farkında olmayan yatınmcı-
lann dediklerine getiriyorlar-
sa; yine aynı bürokratlar ve
uzmanlar, herhangi bir siyasi
Fırtma deresindeki HES şantiyesi de "raporu" bekJedi...
h (HES) için "çevreye zarar
verneyecek" şeklinde rapor
düzenleyen bilirkişiler, eğer
Prof îzgi'nin yukandaki ko-
mışrıasını önceden dinlemiş
olsaardı, belki de "bilinçle-
nir*' ve göruşlerini şöyle ya-
zarla-dı:
"•lalkınmak için elbette
ki eıerji üretmek ve bunun
içinde tesis kurmak gere-
kir.. Ancak öyle yerler, öy-
le ç<vreler olabilir ki bazen
en i'i kalkınma kararı işte
oraıa hiç tesis yapmamak-
ör_. Fırtına, işte böyle bir
yerdr..."
•••
Aaba, hem Danıştay'ın
"iljal" ettigi ÇED Rapo-
ru " n hazırlayanlar, hem bu
huSdc dışı rapora "onay" ve-
refc>en Çevre Bakanlığı yet-
kilıeri, hem de son olarak
Çaılıhemşin Sulh Hukuk
M aıkemesi'nce görevlendi-
ril«îk yeni bir "olumlu ra-
pc»f düzenleyen "bilirldşi-
lemr.. böylesine çağdaş bir
"l^ikınma ve çevre bilin-
cİKien" neden yoksunlar?..
Uıdı diyelim ki Fırtına'ya
gcbdiken "yatmmcılar" için
her şeyin önünde ge-
ve son yıllarda ender de
meye başlanan "çev-
^ duyarlı yatınm" anla-
partiye üye olmasalar bile, si-
yasetçilerden çok daha "mi-
litanca" yatınmcının çıkar-
lannı savunan karar ve rapor-
lara imza atabiliyorlarsa, butu-
tumlannı "Çehaletlerine"
bağlamak gerçekçi olabilir
mi?..
Üstelik, Türkiye'nin de im-
zası olan ve "hiçbir kalkın-
ma projesi, doğal ve kûltü-
rel çevreyi ve ilgili halklann
dileklerini göz ardı edemez"
diyen uluslararası sözleşmele-
ri de "panel dosyalarmda"
hazır bekletirlerken...
•••
Fırtına'ya HES kurulması-
na "sakınca yoktur" diyen,
hatta "faydası da çoktur" di-
yerek savunan ÇED Rapo-
ru'nu "yüksek yargı" iptal
etti. Yüklenici firma da bu hu-
kuksal engeli aşabilmek için
Trabzon Sulh Hukuk Mahke-
mesi'ne başvurarak yeni bir
"bilirkişi incelemesi" iste-
di.
Şimdi vadinin derinliklerin-
deki insanlar şaşkuı gözlerle
bu bilirkişilerin "Danıştay
kararına aykırı" raporuna
bakarken kuşlar, sincaplar, ba-
lıklar "yaklaşan sarsıntıyı"
hissetmişlercesine sağa, sola
kaçışıyorlar. "Hukuk devle-
tindeki" sarsıntıyı...
KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicakfg turk.net
\\\M\\\u/m\\ı\Ui\\\i)i[\
ÇİZGİLÎK KÂMİL MASARACI
BULUT BEBEK NURAYÇIFTÇI
KEDl LEVO APTÜLİKA
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 16 Temmuz
GINGER ROGERS VB DANS..
19İİ 'PS BUGÜN, ÜHLÜ AMe&t&Lt SİHEMA OYütJ-
CUSU £IM6E& K06ERS(CıNCl£ BOC/ieS) POĞPU.
İ933'T£, F/zeo Asmtee(Feee> esre&yiLE gre-
UKTB "FLflUG OOIVM 7O /S/O" FiCMMOe/Cİ
SA S/&- 8ÖUİMDE PAA/S EDe&BK. S/MfAAA fç
&YS/etA/e SAşıryAcucrrg. D#MS7A*:/ SÜYÜK
ÜA/ÜMÜ, yiNB ONUÜLA YAPACAĞI SHS Dı'Zf
FİLME BoRÇLU OLAM GtAJGSe &OG&&S, PA-
UA SoNISA OYUNCULUĞUYLA DA DKJCATtE-
Ri ÇEKecetcrr. 1940'™ /soc ALPIĞ/ "kmy
f=OYC€"OA/A OSCAK ÖPULÜ KAZAHDIISACAK
Tt. ÜA/LÛ OYUKJCU, AY&C/I Se.oADWAY SAH
RE 1 ŞAfS &)ZAHACAKTr/e
in bir
CAK
the.
PANO
DENİZ KAVUKÇUOGLU
Neyi Tartışacağız?
Gazetede okuduğumda inanamamıştım. I
mak istememiştim belki de. Nasıl olurdu bu? Bur- j
dur'da, cezaevinde yatan genç bir hükümlünüri,,*
kolu kopmuş, kopan kol çok uzaklarda, çok baş-"'J
ka biryerde, sokakta bir köpeğin ağzında bulun- -,
muştu! Tamam, "Burası Türkiye!" idi. Buna rağ--^
men, yani burasının "Türkiye"olmasına rağmenr--'
yine de nasıl olurdu böyle bir şey? Kapalı bir yer-r-
de, bir cezaevinde nasıl kopardı bir insanın ko-^
lu? "Çatışma çıktı!" deniyordu. Demek ki, kopma^'
mıştı, kopartılmıştı o kol! Çıkan bir çatışmada ta->j
raf olanlardan birinin kolu, karşı taraftakilerden bk,
ri tarafından kopartılmıştı... Nasıl kıyasıya bir ça-j)
tışmaysa bu çatışma, insanlar birbirlerinin kolla-|O
nnı kopartacak kadar öfkelenmişlerdi birbirlerine..^
(Biliyorum, güneşli, sıcak, keyifli bir yaz günü^
için uygun bir soru, uygun bir konu değil bu)^fI
ama sormadan da edemiyordum... O kolu kopar-m
tanlar, o kolun koptuğunu görenler, bir an olsun,;
irkilmemişler miydi, bir an olsun duraksamamış7^
lar mıydı? Çünkü hiçbir kol, sahibi acı içinde hay-..
kırmadan, feryat etmeden, açık kalan damarla^
nndan kanlar fışkırmadan, çevreye kanlar sıçra-.^
madan kopmazdı! Kopartılamazdı! O hükümliT"
gencin acısı, feryatları, kanı, bir an için de olsajc
çatışanların durmalanna, düşünmelerineyetme*'!
mişti anlaşılan... Nasıl olabilirdi, nasıl olabiliyorv
du bu? Bir insanın kolunun koptuğunu gören^
buna tanık olan insanlar oluyordu da, "O kola, o^
kopan kola ne oldu?" diye merak etmeyebiliyor-*)
lardı?
O kopan kol çok uzaklarda, bir sokakta, I
kak köpeğinin ağzında bulunmuştu çok sonra..^
O kol, karpuz kabuklarının, boş şişelerin, tenektP
kutulannın yanına mı atılmıştı bir çöp gibi? Insa-,
nın beynini, aklını, mantığını zoriayan bu "iş "i na-V
sıl yapmışlardı? Nasıl yaparlardı? Nasıl yapabilM
yoriardı? Kopan, kopartılan bir insan kolunu çöp*<-
lüğe atmak bildiğimiz, kullandığımız kavramlar-tr!
dan hangisiyle açıklanabilirdi? Açıklanabilir miy-*'
di gerçekten? ,j
Kim olursa olsun, ne yapmış olursa olsun, su-
çu ne kadar büyük, ne kadar bağışlanamaz olur- t
sa olsun, cezaevinde yatan bir hükümlünün ko-
lu kopartılıyor, çöpe atılıyor, sokak köpeklerinin?
ağzına düşüyorsa, yani duyduklanmız, okuduk-"
lanmız gerçekse, doğruysa, neyi tartışacaktık
vardığımız bu noktada? Demokrasinin, insan hak-
lannın, çağdaşlığın neresinden girecektık tartış-
maya, neresıni, nesını tartışacaktık? Bu ülkede ya-
şayan insanlar olarak ne diyecektik kendimize?
önce kendimizle, kendi vicdanımızla hesaplaş-
madan; okuduklanmızı, duyduklanmızı, tanık ol-
duklanmızı kendi beynimizde sorgulamadan, tar-
tışmadan ne söyleyebilirdik birbirimize?
Bir cezaevinde kopan, kopartılan insan kolunu
tartışmadan, bu tartışmayı bir sonuca bağlama-
dan, diğer gördüklerimiz, diğertanıkolduklanmız,
o görkemli gökdelenlerimiz, büyük barajlarımız,'
devleşen bankalanmız, sanayi tesislerimiz, ihra>-
catımız, gelişen turizmimiz, üniversitelerde okır*
; yan ögrencisayımız, cennet kıyılanmız, yaoiövün*
düklerimiz, övünmeye değer bujduğumuz bütün.
bu "şeyler" ne ifade edebilirdi bulunduğumu'z)
noktada? Cezaevlerinde yatan insanlann kopan,- >
kopartılan kollannın sokak köpeklerinin ağzındş,,
dolaştığı bir ülkede bu "şey/er"le övünmeye hakV,
kımız olabilir miydi bizim? Bu noktada, bu "fey-»,;
ter"le övünmek, bu "şey/er"i övünmeye değer,
bulmak, kendimizi aşağılamak olmayacak mıydıî^
Burdur'da yaşananlan, daha önce de başka yer^
lerde benzerlerine tanık olduklanmızı sorunlaştırr/î
madan, bu sorunu tartışmadan, bu sorunun üs-
tesinden gelmeden, bu sorunu aşmadan, bu ük;
kede yaşayan bireyler olarak ortak "insani" so-~
runlanmızı çözmeden, maddi hayatın olabiliriikî-»
leriyle övünmek, toplum olarak içimizde yeşe-
ren, var olan, tanık olduklarımızla daha da yoğuri.'
hissettiğimiz aşağılık duygulanmızı bastırmaya,
çalışmaktan başka hangi anlama gelebilirdi ki? /
Geldiğimiz noktada Turkcell'in New York Bor-,'
sası'nda satışa sunulan hisse senetlerini, Bülent
Ersoy'un Bodrum'daki çıplaklığını, Galatasaray'nv
transfer ettiği Jardel'i, sosyetemızde kimin kimt
düdüklediğini, eğer bir cezaevinde kopan, ko>
partılan, sonra da birsokak köpeğinin ağzında bu*-»
lunan insan kolundan daha fazla önemsiyorsakvr
işimiz gerçekten zordu bizim... Geldiğimiz notoı
ta, bir başlangıç noktası olmaktan bile uzaktı..u
Neyi tartışacaktık? Neyi tartışmalıydık öyleyse?.
1
;^
Faks:0212-723 84 97 o
(e-posta: dkavukcuoglu(« tuyap.com)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8
SOLDANSAĞA:
1/ Dumanren- .
gi...Birkimse-
nin davranışla- 2
nnatemelolan 3
ahlak ılkeleri-
nin tümü. 2/ 4
Doğu Anado-
lu'da bir ır-
mak...Genelev
isletenkadın.3/
XVn.yüzydda
yaşamış ünlü
bırdivanşairi...
tki tarla arasın-
daki sınıt 4/ Din adam-
lannın simgesi sayılan ^
başlık... Uluslararası 2
Çalışma Örgütü'nün 3
simgesi. 5/Bir Avrupa 4
ülkesininparabirimı.6/ 5
Kuyruksokumu kenu- g
ği... Birkaç renklı ip- ?
likten yapümış doku-
ma. 7/ Bir nota... Ter- °
lemekten ya da sıcak- 9
tan vücutta görülen kûçük pembe kabartılar. 8/ Saf-
ran, amber ve misk kanştınlarak yapılan güzel bir ko-
ku... Kilıme benzer, renkli ve motıfli uzun yolluk. 9/
Meleke... Pulluğun toprakta açtığı iz. ""
YUKARIDAN AŞAGIYA: *
f
'
;
1/ Öhımlü. Dil devriminin ilk yıllarındabelediye an-
lamında kullanılan sözcük. II Faiz... Zırh ya da silahL
3/ Bağ, bahçe gibi yerlerde ekilmek için aynlmış kü-
çük toprak parçası... Köpek. 4/ îsimler... Olağandan
daha büyük olan. 5/ Bir yapının damında çevresi ve
üstü açık yer. 61 Bir tembih sözü... Vücuttkki AIDS
virüsünü saptamakta kullanılan test. II Uzaklık ışare-
ti... Üstten sağa doğru eğık olan basun harfi. 8/ Ya-
pım... Yurdumuzda yüksek bir dağ. 9/ Kürekle yürü-
tülen dar, uzun ve hafif tekne... Yankı. - - «
B
O
K
S
E
R
L
E
R
E
Ğ
E
|
S
U
A
R
E
Y
U
L
A
R
|
T
E
F
1
Z
•P
A
S
•N
O
N
1E
S
R
I
K
1R
G
E
B
\E
iT
A
A
|M
ö
T
E
|
T
E
R
F
i
ç
O
R
B
A
R
Z
ü
T
M
A
T
O
M