Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15TEMMU2 2000 CUMARTESİ
B
irhastanenin profesör-
ler katında, plastikten
bir bankın köşesine
otunnuş, doktorun
umut öldüren tanısını
düşünüyorum. Bu sa-
ğaltıın oıtanunda dolaşan hamamböcek-
ieri midemde ağır burkulmalara yol
açıyor. Çantamdan Cumhuriyet'in o
gün verdiği kitabı, Maksim Gorki'nın
öykülerini "Yol ArkadaşınT çıkanyor,
kendimı o ortamdan uzak tutmanın bir
yolunu buluyorum. Daha kitabın baş-
lannda, doğanın güzelliklerini bir can-
h yararık gibi betinıleyen Gorki, orada
kalmıyor, bir iki satır sonra, insan gö-
ıünümlerine geçiyordu. "MakarÇud-
ra" öyküsündeki engin insan sevgisi,
O L A Y L A R V E O O R U Ş L J L R olay.gorus@cumhuriyetcom.tc
KâğıtTomân...
T
dokıonm soyledıklerini de, hamambo-
ceklerini de, birbirlerine sürtünerek ge-
çen insanlann sıkıntılı gidip gelişleri-
ni de unutturuyor. Kendimi şu sözlerin
derin anlamına kapünyorum:
u
Çok gûlünç variıklar senin şu in-
sanlann. Iç içe girmişler, birbirierini
eziyorlar. Oysa. bak, dünya ne kadar
geniş. (Elivle bozkm gösterdi.) Herkes
çahşryor. Niçin? Kimin yaranna? Kim-
se bflmiyor. Çift süren bir insan gördü-
ğüm zaman, giicûnü ter damlalan ha-
Kndc toprağa akıtnğını. sonra da aynı
toprağuı içinde çürüyeceğini düşiinü-
röm. ZavaUı adam! Ondan hiçbiriz kaJ-
raayacak geriye. Dünyayı tariasından
ibaret sanarak doğduğu gibi boş bir ka-
fayla ölüpgidecek. Peki. niçin doğdu bu
adam? Toprağı kurcalamak ve kendi-
sine bir mezar bile kazamadan öünek
için... Özgûıiük denen şeyden baberi
var mıdır? Bozkınn sonsuziuğu ona ne
anlatır? Bu dalga dalga yayılan ezgi
onunyüreğmedesevmçsalarmı?'' (Ata-
ol BehramoğJu çevirisi, s. 22)
Insanı gerçeklik dolambaçlannda bu-
naltan bu sorulann etkisiyle yanıma
yöreme bakıp avunmaya çaüşıyorum.
Avuntu yaratacak hiçbir şey yok. Oy-
sa, herkes köşedeki büfeden, Cumhu-
riyet'in o gün (salı) armağan olarak
verdiği bu kitabı gazeteyle birlikte alıp,
ınsanoğlunun gerçeğini yansıtan yaza-
nn duygu dünyasına girebilir. Böyle
bir şeyin kimsenin akJının ucundan bi-
le geçmediği de kesin. Kimilerinin eli
boş, kimileri de bol renkli gazete say-
falanru çevirip duruyor. Kendini gö-
rüntülerin büyüsüne kapnrmış bu insan-
lan, her biri otuz kırk sayfalık kâğıt to-
marlanndan kim kurtaracak? Kimse!
Kendini kurtarma bilincine ermemiş
insanı kötülülderden uzak tutacak güç
yoktur. Kurtuluşunu gerçekleştireme-
diği siirece, insanımızın, kendı içinde
dönenen özgürlükten, sonsuz bozkınn
duyarlık yaratan gücünden, doğanın
dalga dalga yayılan ezgilerinden yok-
sun kalacagını düşünüyorum. Kendine
hiçbir emek vermeden, "boş kafayla"
geldiği dünyadan öyle aynlacak. Çağı-
mızda kötülüğün adı ilginçlik, çekici-
AdnanBİNYAZAR
lik olmuş. Tam bir savurganbk ömeği
olan bunca kâğıt kullanımıyla, insanı-
mızın yaşama haklan gibi, beyni, ya-
rancılığı, insan olma onuru da işgale uğ-
rablıyor. İnsan, bağımsız düşünceye er-
me savaşımını önce kendi beyninde
vermelidir. Gorki, "Senin kendi haya-
ün yok mu?" diye soruyor. Beynine
emek vermeyenin "kendi hayaü" olur
mu? Hayanmız işporta malı gibi soka-
ğa dökülmüş. Bu hayatı onun bunun
eünden kurtarmak; okumaya, duyarlı-
ğımızı geliştirmeye, kayrayış zenginli-
ği kazanmaya bagbdır. Öykünün baş ki-
şisi Makar Çudra, yazara soruyor: "tn-
sanlara nasıl mutlu olacaklannıöğrete-
bflir misin?" Kuşlcusuz, Nâzun'uı vur-
guladığı gibi, mutluluğun resmi çizile-
mez belki, ama gerçek sanatla, düzey-
li kitaplarla insan, mutsuzluğa katlan-
mamayı onu bir yazgı saymamayı öğ-
renir. Okuma, bunun anahtandır. Onun
için, bilinç kaynağı olan kitaplan, enbaş-
ta da klasikleri kitaplığımızdan uzak
tutmamalıyız. Mîna Urgan'uı yaşamı-
nın son yülannda, neden her şeyi bir ta-
rafa bırakıp klasüderi yeniden okuma
isteği duyduğunu çok iyi anlıyorum.
Klasik yapınn belirgin özelliği, her oku-
nuşta yeniden okuma isteği yaratması-
dır. Klasik yapıt, ardında okuma tutku-
subrrakır. Shakespeare'in, güneşi, "her
gün hem eski bem yeni" bulması gibi,
klasik yapıt zamanlar ötesi bir anlam
alanlanndadolaşır. tnsan,a
zaman"için-
de "solgun bir gûl oluyor", ama yaşam
solmuyor. Sanat, solmayan yaşamın
izini sürer. Sanatçı ise, yaşamı duyum-
sayıp onu kendi biçemiyle (üslubuyla)
yansıtan kişidir. Gönlünün çektiği ye-
re bu biçemle ulaşır. îpekböceği gibi bi-
çemini kozası içinde üretip kendini
yeniden var eder. Klasikliğe ermenin öl-
çüsü budur, Bu gerçekleştirilmedi mi,
popçulukta olduğu gibi, meydan ortak
biçemli sanatçılara, şairlere, romancı-
lara, öykücülere kalır.
Kitapta, "Gece, bir insanın kalbi ka-
dar karannkn_"(S. 53) tümcesinin de-
rin yalnızlığına gömülmüşken "İşte bir
Cumhuriyet okurn!"diyen bir kadın
sesiyle gözümü satırlardan aldım. Ka-
dın, kucağında, doğuştan yırtık dudak-
lı iki üç aylık torununu tutuyordu. Bi-
raz sonra ameliyata götürecekti onu.
Kadın, "Işte bir Cumhuriyet oknru!"
dememişde, "EeeeHomo!"(lşte insan!)
demiş gibi geldi bana. Işık, ışığı aydın-
latıyordu!
Kucağındaki bebek kara gözlerini
geçenek (koridor) boşluğunda dolandı-
nrken biz ülkemızın sorunlanna, med-
yanın düzeysizliğine ilişkin konulara gir-
miştik bile. Bu insanlararasında düşün-
sel sargmlık yaratan bir bağdı. Birbiri-
nin yüzünü ilk gören iki insan, her an
bir arada yaşıyorlarmış gibi konuşma-
ya dalmışlardı. Düşünce, yer ve zaman
kuralını aşıyordu. Kadının, torununa
kanat gerdiği, onu gözünden sakrndığı
belli idi. Bu dargünlerinde bile, bebe-
ğin hastalığmdan dolayı, son günlerde
Cumhuriyet'i şöyle baştan sona oku-
yamadığından yakındı. Sırası gelip ame-
liyathaneye yöneldiğinde, ben yeniden
elimdeki kitaba daldım. Bu kez, "Ha-
yat,insanlannbilgeüğinden dahaderin
veanlamhdır" tümcesinin içerdiği an-
lama alanlannda dolaşmaya başladım.
Kâğıt, insanlığın belleğidir. Insan-
laşmış insan bu belleğin değerini bil-
miş, onu doğru amaçlarla kullanmıştır.
Çağdaşhğın ölçüsü, bu belleğin iyi şey-
lerle beslenmesinde aranmahdır. Bes-
lenme dengesizliğinin bedeni kargacık
burgacık bırakması gibi, kâğıdın kul-
Ianınundaki dengesizlik de düşüncele-
ri yozlaştınr, güzelliğin ve gerçeğin kö-
künü kurutur.
Kötü olanı renklere bulayarak iyi
gösteren gazetelerin, dergilerin, kitap-
lann giderek kâğıt tomanna dönüşme-
si bunun kanıtıdır. Şu unutulmamahdır
ki, elindekı gücü laıllanarak toplumu
beslenme, bannma, sağlık gibi en do-
ğal gereksinimlerinden yoksun bırak-
mak, halkın batağa saplannuş eğitimi-
ni daha da bastırmaya çalışmak ve bu
yoldaki kurumlaşmalan yozlaştırarak
çağdaş gelişmelerin önünü kesmek hiç-
birzaman insanlaşmış insanın işi olma-
mışür.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Şu Temmuz Sıcağında•••
Başkaşeyleryazmalı!.. Kendi kendime konuşmu-
şum. Başka şeyler!.. Nedir onlar? Hep gözlerimizin
önündekini yazdık, konuştuk. Yıllar geçti gitti. Deği-
şen ne? Çocuklar doğdu, büyüdü, adam oldu, ol-
madı. Görevlere geçtiler, ana baba oldular. Gözleri-
mizin önünde yaşandı bunca olay, bunca karmaşaL
Sıcak!.. Nâzım Hikmet'in 'Şeyh Bedrettin Des-
tanı'böylebaşlar: "Sıcaktısıcak..."Sıcaktı. Pence-
reyi açtın mı içeri ateşler, alevler doluyordu. Akşa-
ma, geceye kadar öyle olacak. Temmuz işte! Kent
boşaldı diyorlar... Ama kent dopdolu yine de! On
beş milyonluk bir ülke Istanbul, kolay kolay tenha-
laşır mı? Otobüsler, uçaklar, gemiler, istediği kadar
insanlan denizlere dağlara taşısın!..
Yazmak! Neyi, neleri?.. İlk yaz/mı, gündelik basın-
da çıkan ilk köşe yazımı. Yıl 1956 idi. 'teksesli.' rad-
yonun tek sesli oluşundan yakınryordum. Yalnızca ik-
tidann sesi duyuluyordu. Demokratlann, gerçekte
Menderes'in sesi, düşüncesi, istediği!.. Şimdi çok-
sesli mi olduk? Her kafadan değişik bir ses çıkarsa
çoksesli, çok düşünlü, çok özlemli, çok düşlü birtop-
lum mu oluyoruz, yoksa bir karmakartşıklığın içinde
yitip gidiyor muyuz?
Pencereleraçık, balkon kapısı da... Sıcak, birdüş-
man; yazar düşmanı! Bir düşünceyi yakalıyorsun,
uçup gidiyor. Sonra bir başka düşünceyi. Köşe ya-
zarlannı en sıkırrtrya düşüren aydırtemmuz! Garip bir
sıcağı var. Yapışkan... Ter akıyor omuzlardan, dizler-
den, enseden... Sen daktilo başında, yakaladığın
düşünceyi elden kaçırmama telaşındasın...
Kitaplar, şiirler, öyküler, romanlar... Onlar daolma-
sa? O kırklı yıllann dostu llhan Berk son çıkan ki-
taplannı yolladı Bodrum'dan... Şiirimizin öksüz ço-
cuğu mudur llhan? Belki de yanna en çok kalacak
bir şait! Kendi havasında, kendi çizgisinde... Anla-
yanı, seveni var. Ama ortalarda dolaşmryor. Şiir, sa-
nat, kendi için yapılır. Hani ne demiştim vaktiyle,
mutlu bir azınlık için!.. Ne kadar kızmışlardı. Ne de-
mek sanatın mutlu azınlık için olması, öyle şey ol-
maz, sanat toplum yaranna olmalı. Birey önemsiz-
dir, bireycilik gericiliktir. Oysa toplum tek tek birey-
lerden oluşmaz mı? Sen bireyi gerçek bir insan ya-
pamazsan o toplumdan yarar beklenir mi? Bireysel,
yani bencil olmamak, davranmamak koşırtuyla...
Dalıp gitmemeli bu sıcakta! Ters yollar bizi bekler.
Bir saptık mı çıkamayız işin içinden. En iyisi kitaplar,
şiirler. llhan Berk'in kitaplan. Hele 'Galata'yı, 'Pe-
ra'yı sokak sokak, neredeyse ev ev anlatan, tanıtan
o ilginç çalışmalan... Hem şiir, gerçek şiir, hem de bir
çeşit kılavuz... Kentin en ilginç bölgelerini şairle do-
laşıyorsunuz. Hem şiir tadryorsunuz, hem öğreni-
yorsunuz. Ben ki doğuştan Istanbul insanıyım, ya-
şantım oralarda geçti. Isterdim, llhan'ın Şehzadeba-
«'nı, Fatih'i. hatta yeni yeni oluşan, ama şimdilerde
foskoca birer kent oluveren yerleri de şiire kazan-
dırmasını...
O günlerde de böyieydi llhan Berk! Her şeyi gör-
mek, anlamak, yazmak... Yazıya, şiire girsin isterdi
baktığı, gördüğü şeyler... Bir kuş, bir sokak, bir ev,
bir bulut. 'Kült Kitap' bir gömü... Şairin her an def-
terlerine yazdıklan! Herşey, hepsi ne varsa; okuduk-
lan, gördükleri, duyduklan, duyumsadıklan... Kuro-
sowa'nın şu sözleri ne kadar yakışıyor llhan'a: "Ben
yetmiş yedi yaşındayım ve gerçek çalışmalanmın ye-
ni başlamakta olduğuna inanıyorvm." llhan da ay-
rn şeyi söylüyor: "Her kitapta bu duyguyu yaşadım
ben."
O savaşgeceterini yaşatö bana llhan'ın şiirteri... Kırk-
lı yıllar! Karartma gecelerinde yürüyüşlerimiz. Siga-
ralanmızın ateşinin ışığında... O günlerde başlamış-
tı dünyayı görmek, anlamak, daha da çok yazmak
özlemi... Saatlerce dolaşırdık. 'Garipler Sokağı'rv
yazdıgım, onun da 'Istanbul'u anlattığı bir zaman par-
çası... Elli yıl mı oldu, daha mı çok?..
Sıcak bunattıcıL Daktilonun tuşlanna basmak bi-
le ağır geüyor. "Hayat felsefeniz nedir?" Bukovski,
"Mümkün olduğu kadar az düşünmek" demiş. Her-
halde bir temmuz günündeydi. Daktiloyu çok sev-
diğini söylemiş Bukovski, oysa llhan tam tersini ya-
zryor: "Beni daktilo deli eder, evden atılacak tek
şeymiş gibi gelir bana."
~~ Sıcak çok! Şiirler, eskf dösöuklar, anıTar; ama yme "
deçoksıcak, çok!..
ŞİŞLİ 3. SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
2000/242
Davacı Meliha Aydoğdu tarafından mahkememize
açılan vasi tayini davasında: Izzetpaşa Çiftliği Kuyu
Sk. No: 11 Şişlî/tst. adresinde ıkamet eden mahcur
Haydar Aydo|du'ya annesi Meliha Aydoğdu, mahke-
memizin 2000/242 esas, 2000/682 karar sayılı
20.6.2000 tarihli ilamı ile vasi tayin edilmiş olduğu Üan
olunur. 7.7.2000. Basıu. 39618
Uzaklarda Neler Oluyor?
Dr.VakurKAYADOR
1
99O'lı yıllarla birlikte oluşan yeni
dünya düzeninin (ya da daha ger-
çekçi bir tanımlamayla, yeni dünya
düzensizliğinin) ortaya çıkardığı en
önemli gelişmelerden biri, her şeyi
liberal-demokrat perspektiften de-
ğerlendirme zorunluluğu oldu. Kapitalizm=de-
mokrasi, demokrasi^kapitalizm anlayışını be-
nimseyenler, yalnızca kendilerini tanımlamak-
la, tanıtmakla, pazarlamakla yetinmiyorlar;
milliyetçilerin nasıl milliyetçi, Islamcılann
nasıl Islamcı, sosyalistlerin nasıl sosyalist ol-
ması gerektiğine de karar veriyorlar. Her tür-
den ideolojiyi kapitalist pazara işlerlik kazan-
dıracak biçimde evcilleştirmeye çalışıyorlar.
On yıldır rüzgâr arkalanndan estiği için bun-
da başanlı olduklan söylenebilir. Aynca top-
lumlann bütün kesimlerine farklı söylemler ge-
liştirdikleri apaçık ortada. Mürekkep yalamış-
lara postmodern, kültür temelli yaklaşımlaria
ulaşıp ekonomik alryapınm belirleyiciiiğini
yitirdiğini ya da böyle bir belirleyiciliğin hiç
ohnadığım bildiriyorlar. Orta sınıfdünya yurt-
taşlanna, popüler külrür ürünleriyle, Fukuya-
ma'nın "tarihin ve ideoiojflerin sonuna gefin-
diği'' tezini ulaştınyorlar. Yaşanan anın mut-
laklığını, değişmezliğini; buna bağlı olarak da
kapitalizmin -artık- sorgulanmasımn gerek-
sizliğini -yaşamın her alarunda- vurguluyor-
lar. Emek-sermaye çelişkisinin, ezen-ezilen
uluslar çaüşmasının unutturulması için elle-
rinden geleni artlanna koymuyorlar.
Özellikle kitle iletişim araçlanyla insanla-
nn bilincine ve bilinçaltına aktanlan bu ileti-
ler, toplumlann dünyaya yönelik ilgilerini ve
bilgilenme isteklerini sınırhyor, olumsuz yön-
de etkiliyor. Kuzey Amerika ve Avrupa dışm-
da bir başka dünya yokmuş izlenimi uyanıyor
belleklerde. Oysa dünya bütün coğrafyalany-
la yine dönmeye devam ediyor ve yaşam olan-
ca devingenliğiyle akıp gidiyor; üstehkde "ye-
nidünya düzeni" yandaşlanmn pek hoşlanma-
yacaklan gelişmeleri beraberinde getiriyor.
Basmınuzda ve rengârenk televizyon ka-
nallanmızda pek yer bulmasa da Rusya Fede-
rasyonu, Çin Halk Cumhuriyen', Tacikistan, Ka-
zakistan, Kırgızistan 'dan oluşan ve ilk toplan-
tılarmı Şanghay'da yaptıklan için Şanghay
Beşlisi olarak anılan ülkeler yepyeni bir hare-
keti başlattılar. Bunlann yeni dünya düzeni
egemenlerine pek sıcak baktıklan söylene-
mez. Şanghay'da başlayan, Bişkek'te devam
eden ve arkasının geleceği belli olan bu top-
lantılarda, bu ülkeler bir blok ohıştunnadık-
lannı belirtiyorlar.
Bununla birlikte sıkı bir ekonomik işbirliği
içine giriyorlar; uyuşturucuyla, terörle -ve
özellikle Islami terörle- savaş konusunda or-
tak karar alıyorlar. Siyasal gözlemcüerin bir
bölümü yakın bir gelecekte bu topluluğa Hin-
distan'ın da katılabileceğini bildiriyor. Bir baş-
kagrup ise Baü'nmHindistan'ı Çin'e karşı kul-
lanabileceğini, kışlortabileceğini düşünüyor.
Ancak, Hindistan'ı XX. yy 'ın edilgin, zayıf ül-
kesi gibi görmek pek doğru bir teşhis obnasa
gerek.
Batılı uzmanlar kimi zaman olmasını iste-
dikleri şeyi, olasılık olarak değerlendirmeyi pek
seviyorlar. Aslmda Hindistan'uı bu oluşuma
eklenmesi, topluluğun sıcak güney denizleri-
ne uzanmasını sağlayabilir. Bu durum bütün
Uzakdoğu dengelerini etkileyebilir ve ABD,
bölgedeki siyasal etkinliğini tümüyle yitirebi-
lir.
Hatırlamakta yarar var. ABD 1964'ten
1972 'ye kadar Vietnam batağmda boşuna de-
belenmemişti. Savaş sonrası Pasifik'te siyasal
etkinliğini yitiren ABD bugün Pasifık kap-
lanlan olarak anılan ülkelerle (Güney Kore, Sin-
gapur, Tayvan, Malezya gibi) çok farklı ikti-
sadi ilişkiler kurmuştu. Savaş sonrası kon-
jonktürbu ülkelerin konumunu hayli değiştir-
mişti. Bunlar artık Latin Amerika ya da Orta-
doğu ülkeleri gibi ucuz hammadde deposu ve
pazar konumundaki ülkeler değildi; siyasal
yönetimlerinin ise ABD tarafından şekülen-
dirilmesi düşünülemezdi. Sonuçta 1980'li yıl-
larla birlikte yüksek teknoloji üreten, otomo-
tiv ve elektronik endüstrilerinde dünyada söz
sahibi olan kaplanlar ortaya çıkmıştı. Peki,
Batı göz göre göre kendilerine rakip olabile-
cek ülkelere teknolojik bilgileri nasıl vermiş-
ü'?.. Yanıtıbasit.. Kapitalizmpazarolarak gör-
düğü herülkeye "fcendiistediği koşuBarda"gir-
mek ister, ancak dilediği koşullar gerçekleş-
mediginde "o ülkenin dayatüğı koşullar ney-
se" öylece girmek zorunda kalır. Bundan son-
ra o ülkenin teknolojik kalkınmasına katkı
sağlamak kaçrnıhnazdrr. Bu bir anlamda ka-
pitalizmin doğasıdır. 1972'de uzak Asya'da
bunlan yaşayan ABD yakm bir gelecekte Gü-
neyAsya'daİd etkinliğini yitirebilir, benzeri bir
yazgıyı paylaşabilir.
Şanghay Beşlisi'nin başuıı çeken ülke ola-
rak Rusya Federasyonu görünüyor. Eski Sov-
yetler Birliği'nin süreği durumundaki bu dev
ülke bugün pazar ekonomisine geçişin bütün
sancılanm yaşamasına karşın, tam anlanuyla
süper güç politikalaruıı sürdürüyor. Bu arada
Baü'yla kurduğu iktısadı üişkilerinde temel üre-
tim kurumlannı, doğal kaynaklarım hiçbir bi-
çimde Batı'ya kaptırmıyor.
Eski bürokrat ve teknokratlardan oluştur-
maya başladığı burjuvazisi oligarşik özellik-
ler taşıyor, ancak kesinlikle Batı'nın ticari mü-
messilliğini, başbayiliğini yapmıyor. Bir baş-
ka ifadeyle komprador özellikler taşunıyor.
Yüksek enflasyondan, gelirdağılırm dengesiz-
liğinden, yerel mafya örgütlerinden, yoksul-
luktan bunalmasına karşın, umutlu olmak için
farklı nedenleri var bu ülkenin. Köklü bir kül-
tür ve sanat geleneğine sahip ohnası, insanla-
nn yoğun biçimde okuma alışkanlığı edinme-
leri, yetmiş yıllık bir sosyalist yönetim dene-
yiminden geçmiş bulunmalan en önemli avan-
tajlan olarak gösterilebilir. Tabii buna yüksek
teknoloji üretebilen, nükleer başlıklı füzeleri
olan bir ülke olduğunu da eklemek gerekir.
Işte bu Rusya Federasyonu bir yandan Kaf-
kaslar'daki arka bahçesini toparlamayı düşü-
nürken biryandan da Baltık ülkelerinde etkin-
liğini arttırmayı amaçlıyor. En önemli bek-
lentisı ise Batı karşısında daha güçlü, daha di-
rençli olabilmek. Bunlan gerçekleştirebilmek
için Asya'daki komşulanyla iyi ilişkiler kur-
manın zorunlu olduğunun bilincinde. 1970'ler-
den 1990'lara kadar, sosyalizm yöntemleri ko-
nusunda çatıştığı Çin Halk Cumhuriyeti ile
çokyakın ilişkiler içerisine girmesi, Asya halk-
lan için banşın en önemli güvencelerinden
biri olacağa benziyor.
Çin Halk Cumhuriyeti çok ilginç bir libera-
lizm-sosyalizm sentezi yapmaya çalışırken
yıllık yüzde 9'luk kalkınma oranı ile adeta bir
mucizeyi gerçekleştiriyor.
Ekonomistler ve siyasetbilimciler XXI. yy'ın
ilk çeyreğinden sonra Çin Halk Cumhuriye-
ti'nin dünyanın başat gücü olup olmayacağı-
nı tarüşıyorlar. Şanghay toplantılan sonrasın-
da bu işten en çok Çin Halk Cumhuriyeti'nin
kazançlı çıktığı anlaşılıyor. Bu ülkenin doğu-
sunda 1.600.000 kmiiktopraklarda, Sincan böl-
gesinde Uygur Türkleri yaşıyor. Aynı şekilde
Kugızistan ve Kazakistan'da da Uygur Türk-
leri bulunuyor. Çin her iki ülkeyle de çok yo-
ğun enerji-ticaret anlaşmalan yaparak ye bun-
lan banş anlaşmalan ile pekiştirdi. Ömeğın
Çin'le Kazakistan arasındaki 3.000 km'lik bir
petrol boru hattının yapunına karar verilmiş
ohnası çok önemli dostluk köprülerinin oluş-
tugunu gösteriyor. Aslında bölgede yalnız Çin
Halk Cumhuriyeti değil, banş ve kardeşlik ka-
zançlı çıkıyor bu ortaklıktan. Batı'nm yüzler-
ce yıllık "böl-parçala-yönet" pobtikalan da
engellenmiş oluyor.
Peki bu gelişmeler, dünyada sol hareketin ye-
ni birçekimmerkezini oluşturabüirmi? Bubaş-
lı başına bir tartışma konusu. Böylesi bir mer-
kez buralarda da oluşabilir, Avrupa işçi sınıfı
hareketleri içerisinde de ivme kazanabilir. Bu
bölgedeki banş ve ekonomik işbirliği anlaş-
malan, buralann Balkanlaşmasını ve Kafkas-
laşmasmı engelleyeceği için, banş içerisinde
çok şey değişebilır.
Özellikle Rusya Federasyonu'nda Zugha-
nov'un Komünist Partisi'nin yüzde 30 dola-
yında oy alması hiç de küçümsenecek bir ge-
lişme değil. Ancak bugünden yanna bir sol atı-
hrn beklemek de doğru olmaz. On yıl, yirmi
yıl gibi zaman dilimleri insan yaşamı için hay-
li uzun dönemlerolmalanna karşın, tarihsel sü-
reç içerisinde bir göz kırpunı bile değil. Bel-
ki de böyle bir zaman dilimini beklemek ge-
rekebilir.
\feni dünya düzeninin insanı, insan emegi-
ni, insan onurunu yok sayan kimliği ile son-
suza dek sürüp gitmesi, eşyanın doğasrna ay-
kın. Dünyadaki her oluşum, umudu berabe-
rinde taşıyacaktır. Ancak insanlann hayata ve
dünyaya ilgilerini yoğunlaştırmalannda sayı-
sız yararlar olduğu açıkça görülüyor.
FETHİYE ASLÎYE1. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
1998/105
Davacı, Fethiye Bayır köyûnden 1965 doğumlu Nurten Küçflkhavutcu tarafından,
davalı Fethiye Gerişburnu köyûnden Kemal oğlu 1969 doğumlu Bilal İCüçûkhavutçu
aleyhine açtığı boşanma davasında davalının gösterilen adresinde tebligat yapılamadı-
ğı gibi yaptınlan zabıta tahkikatında adresi tespit edilemediğinden dava dilekçesinin
ılanen tebliğine karar verilmiştir. Davalı Bilal Küçûkhavutcu duruşmanın talik edildiği
12.09.2000 günü Fethiye Asliye 1. Hukuk Mahkemesi'nin duruşma salonunda
1998/105 sayılı dosyada davalı sıfatı ile dinknmek üzere hazır bulunmanız veya ken-
dinizi bir vekille temsil ettirmeniz gerektiğine, ilanen istinaden özürsüz olarak duruş-
maya gelmedifiniz takdirde yokluğunuzda yargılamaya devam edilip karan verileceği
nedeniyle işbu ilanımız 24.2.1998 tarihli dava dilekçesi tebliğ yerine geçerli olmak üze-
re ilanen tebliğ olunur. Basın: 38938
StMAV SULH HUKUK MAHKEMESİ
DosyaNo: 1994/145 E. • , -
1997/410 K.
Davacı Orman Genel Müdürlûğü'ne izafeten Simav Orman lşletmesi tarafından da-
vahlar Raife Can, Yaşar Gan, Ahmet Can, Mehmet Can, Melahat Aktaş, Kâmil Çıplak,
Ahmet Sanlı, Vahide Özdemir, Nazmiye Sanlı Mübecced Sanlı ve Ali Sanlı aleyhine
açılan tapu iptali davasının 09.07.1997 tarihinde dava koousunun mahkememizin gö-
revsizliğine karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli ve yetkili Simav
Kadastro Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiş olup davahlar; Raife Can, Ya-
şar Can, Ahmet Can, Mehmet Can, Melahat Aktaş ve Ali Sanlı bulunamadığından ka-
rann ilan yolu ile tebliğine karar verilmiş olup; gazetede ilanın yayımlandığı tarihten iti-
baren 7 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı 8 gün içinde temyiz edilmediği takdirde ka-
rann kesinleşmiş sayılacağı ve tebligata kaım olmak üzere ilan olunur. Basın: 38579
SAYINRIZADEMtR
Kooperatifimize olan ödeme taahhütlerinizi bugüne
kadar yerine getirmemiş bulunmaktasınız. Toplam bor-
cunuz 4.309.500.000 TL. (Dörtmiryarüçyûzdokuzmil-
yonbeşjTizbinlira)ya ulaşmıştır. Gerek Kooperatif faali-
yetlerinin yürütûlmesi ve gerekse ödentilerini düzenli
olarak yapan üyelerin şikâyetleri nedeniyle işbu ihtar-
namenin tarafınıza gönderiİmesi zarureti hasıl olmuştur.
Sayuı muhatsp, işbu ihtar mektubuııuıı tebhği tarihm-
den itibaren 10 gün (on gün) içinde Kooperatife olan
tüm borçlannızı faizleri ile birlikte ödemenizi, aksi tak-
dirde Kooperatiften ihraç işlemlenne başlanılacağı ihtar
olunur. 06.06.2000.
S S PARf AK STARKFNT
KDhOJTYAPIKOOP. - — — - ^ = . - • l
s
VEKİLİ Av. CEM DURAL
Atatürk Cad. Dörtyol Sok.
No:l/1 Maltepe^st. Tel: 0216/305 88 84 Basın: 39621
PENCERE
Seçenek?..
Ecevtt'in başında bulunduğu 57'nci Koalisyon
Hükümeti'nin üç yıl içinde IMF programını harfi
harflne uygulayacağını artık Mısır'daki Sağır Sul-
tan da biliyor.
Türkiye'yi çekip çeviren dış ve iç sermaye güç-
lerinin karan bu!..
57'nci Hükümet üç partiden (DSP-MHP-
ANAP) oluşuyor; Meclis çoğunluğuna dayanıyor.
Başbakan Ecevit, üç yıl boyunca, memura-işçiye,
çiftçiye-esnafa, özetle halka kan kusturacaktır.
IMF programı, enflasyonu yavaşlatmayı öngörü-
yor; ama, bu amaç için yapılması istenen özveriyi
toplumsal kesimlere adaletli biçimde dağıtmıyor;
BAKERKÖY1. SÜLHHUKUK MAHKEMESİ
1998/1375
Mahkememizce verilen 29.12.1999 tarih 1998/1375 Esas,
1999/1437 Karar sayısı ile Çanakkale Merkez Camiikebir Mah.
nüfusuna kayıüı Abdullah oğlu 1927 doğ. Mehmet Cahit Zen-
ci'nin vesayet altma alınarak kendisine 1965 doğ. oglu Mustafa
ZaKİ'nin vasi atamnış olup iş bu karara süresinde itiraz vaki ol-
madığı takdirde hûkmün ayoen kesinleşeceği tebliğ yerine kaım
olmak üzere ilan olunur. Basın: 39793
elöğlunun böyle bir derdi yok!..
Peki, Ecevit'in başında bulunduğu koalisyon
hükümetinin görüşü ne?..
Hükümet diyor ki:
- Enflasyon canavannı yeniigiye uğratırsak; ar-
dından da ezilen halkın soluk almasını sağlayacak
önlemlere sıra gelecek...
özeti:
- ölme eşeğim ölme!..
•
Ya muhalefet ne yapıyor?..
Muhalefet yok!.. • "•'"'
Meclis'te muhalefeti oluşturması gereken Fazi-
let ve Doğru Yol partilerinin bir alternatif program-
lan da yok!.. Ecevit'in yerine Recai Kutan'ı ya da
Tansu Çiller'i oturtun; Cottarelli denetiminde
IMF programını yürütmekten başka bir iş yapa-
mazlar.
Türkiye seçeneksiz bırakıldı.
Çrftçi, işçi, memur, esnaf, emekli ne kadar bağı-
nrsa bağırsın, feryadı sağır duvariara çarpacaktır;
ülkedeki egemen güçler, bu çırpınışları tepeden
alaylı bir gülüşle izliyorlar.
Çünkü patronumuz Cottarelli'dir.
Bir dediği iki edilmeyecektir. ''• z
"Istikrar" dedikleri budur. • '-
Türkiye öyle bir çukurdadır ki "istikrar" uğruna
Yılmaz ve Çiller'in yolsuzluk dosyalan bir çırpıda
yok edildi.
•
Ancak IMF programlannın uygulandığı nice ül-
kede "istikrar" halk ayaklanmalarryla ve askeri
darbelerie allak bullak olabiliyor; bıçak kemiğe
dayanınca emekçi kitleleri sokağa dökülüyorlar;
başkaldınlar başlıyor; direnişler anarşiye dönüşü-
yor; sonunda bir askeri darbe gelse de önünde yi-
ne tek seçenek kalıyor
IMF programı!.. • •
Biz bu filmi 12 Eylül'de seyrettik.
Darbeyi yapan askerter IMF programını uygula-
mazlarsa, dışardan kuşatılıriar, borç musluklan
kesilir, ikinci darbe tehlikesi doğar.
Oyunun kuralı budur.
Peki, ne yapmalı?..
•
Muhalefetle birlikte IMF programına karşı bir
seçeneğin yaratılması gerekiyor.
57'nci Koalisyon Hükümeti, IMF programını uy-
guladıkça, muhalefetini de körükleyecektir. Halk
tabanında daha şimdiden başkaldınlar başladı;
ilerde protestolar yaygınlaşacak...
IMF programına karşı ekonomide somut bir
karşı program oluşturulması bu ülkenin hayat me-
mat sorunudur, dünya Ölçeğinde bunun ömekJeri
devar.
Peki, nerede o program?.. • .;
TEŞEKKÜR
ERDİNÇ GÜNNAR'ın doğumsal kalp
rahatsızlığını başanlı bir açık kalp
operasyonuyla iyileştiren,
Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Öğretim Üyesi
Prof. Dr. ÖMER IŞIK
ile özel Marmara Hastanesi Kalp-Damar
Cerrahisi ekibine teşekkür ederiz.
Cumhuriyet
VEFAT
Merhum Talat Güloğlu ve merhume Neriman
Gûloğlu'nun biricik oğlu, Sevgin Güloğlu ve Bilgin
Ergin'in sevgili kardeşleri, Avukat Güven Ergin'in
kayınbiraderi, Arzugül'ün dayısı, Aslı, Ayça ve
Nurgürün doyamadıklan biricik babalan, Seçil
Gûloğlu'nun kıymetli eşi
Gümrük Müşaviri
ENGtN GÜLOĞLU
(Baba Engin)
elim bir trafik kazası sonucu Haklan rahmetine
kavuşmuştur. Cenazesi 15.07.2000 tarihinde öğle
namaznıı müteakip Bakırköy Zuhuratbaba Camii'nden
alınarak Kozlu'daki aile kabristanına defhedilecektir.
Allah rahmet eylesin
AİLESl
İLAN
T.C.
FATtH 1. ASLİYE HUKUK
HÂKtMLİĞİ'NDEN
Sayı: 1999'540
~—DüVacı Tülay Alöâ tarafından davalı Kahraman
"Arda aleyhine açılan boşanma davasmda:
Davaluıuı Muratpaşa Mah. 568 Sok. No: 12 Ül-
güt Apt.-Antalya adresine tebhgat yapılamamış ve
zabıta marifeti ile de yeni adresinin tespiti mümkün
olamamış, bu suretle davalı Kahraman Arda'ya da-
va dilekçesinin ilanen tebliğine, yargılamanın
22.9.2000 günü saat 10./ 30'da yapıknasuıa karar
verilmiş bulunulduğundan muhatabın bizzat mah-
kememizde hazır bulunması veya kendisini kanuni
bir vekille temsil ettirmesi, gelmediği takdirde
HUMK 213/2. maddesi gereğince gıyabında devam
olunacağı dava dilekçesinin tebliği yenne kaim ol-
mak üzere ilan olunur. 4.7.2000
Basın: 39073