Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
&AYFA CUMHURİYET 12 HAZİRAN 2000 PAZARTESİ
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyetcom.tr
Siyasal Pagilere Toplu Üyelik
Eugin UNSAL Hukukçu, Eski
D
emokrasiler sivil top-
lum örgütlennın çok-
luğu ve bu örgütlerin
istemlenni özgürce dı-
le getirebildikleri öl-
çüde zenginleşirler.
Demokrasilerde çok seslilik asıldır. Top-
lum katmanlan beklentilenni, söylem-
lerini yaratacakları kanallardan ülkenin
yönetımıne aktarmak zorundadır. De-
mokratk yöneümın halk adına halkla bir-
likte dıye tanımlanması bundandır ve
güzelliğı de buradadır.
Demokratik deneyımı bizden eskı
olan ülkeler, öraeğın Ingiltere, sivil top-
lum örgütlennın siyasettekı olası etkı-
sini çok önceden öngörmüş ve bu etki-
nin somutlaşması içın siyasal partüerin
tûzûklerine özel hükümler koymasını
kabul etmiştir. Örgütlütoplum devingen
ve üretkendir. Tepeden inmeci politika-
lan demoratik anlayış ile bağdaşhrmaz
ve kesinlıkle politıklann aşağıdan yuka-
nya doğru oluşturulmasına inanır. Bu-
nun için toplumun aynlmaz bir bölûmü
olan ve toplumdan soyutlanamayacak bir
konumda olan sivil toplum örgütlen top-
lum yönetimine haklı olarak katılmak ve
politika üretmek sürecını yaşarlar.
Parlamenter
Sivil toplum örgütlen tek başlanna
ne kadar haklı politıkalar üretseler de bu
politikalannı ülke yönetimine etkflika-
rar konumuna getinnelen kolay değil-
dir. Bunun için siyasal partikrk çokya-
km ya da örgütsel ifişkikr içinde okna-
lan gerçekçi biryaklaşım olarakalgdan-
maktadır. Böylece hem o sivil toplum
örgütünün toplum içinde etkinliği art-
makta hem de pofitikalanm yaşama ge-
çirme olanağmı yakalamaktadır.
Toplumun üreten kesimi ile yakm iliş-
kiler oluşturmayı temel bir amaç edin-
mış olan tngiliz tşçi Partısı tüzüğünûn
2. maddesine üyeliğin bireysel ve örgüt-
sei (kollektif) olabileceği hükmünü ge-
tirmiştir. Tüzük sendikalann, koopera-
tiflerin, sosyalist derneklerin ve amaç-
lan bu kuruluşlarla örtüşen başka kuru-
luşlann parti üyesi olabileceğini öngör-
müştür. tngiliz Işçi Partisi'nin iktidara
gelişlerinde bu kuruluşlann yadsınmaz
katkısı olduğu açıktır.
Avrupa Birliği'ne girme sürecini ya-
şayan Türkiye hızla demokratik oluşu-
munu tamamlamak zorundadır. Sivil
toplum örgütlerinin yaygınlaşması ve
çalışmalanmn yasal güvenceler altına
alınması bu sürecin önemli bir kilomet-
re taşıdır. Sivil tolum örgütlerinin var-
lık nedenleri toplumsal beklentilerin si-
yasal kararlara dönüşmesini sağlamak
ve yönetimde halkın gerçek bır deneti-
ci olmasına katkıda bulunmakür. Yu-
kanda da değindimiz gibi sivil toplum
örgütü gerçeği bu sonucun tek başına
alınmasına yeterli değildir. Bunun için
ülkemizde de siyasal partiler ile sivil
toplum örgütlen arasında, Ingıltere ör-
neğınde olduğu gıbi, örgütsel baglar ku-
ndmalıdır.
Bu konu bugüne değin ülkemizde
üzerinde durulmamış bir konudur. Biz-
de demokrasi genellikle liderlerdemok-
rasisı olarak algılandığından ve lıder si-
yasal peygamber olarak kabul edildı-
ğınden, lıderler konumlannı tabulaştır-
mış ve ölünceye kadar koltukta kalma-
yı demokrasinin bir ilkesi olarak kabul
etmişlerdir. Bunun için parti içi denge-
leri bozabilecek, kendi etkilerini azal-
tacak her girişımın karşısında olacakla-
n açıktır. Bu nedenle parti tabanınade-
vinim getirecek, parti içinde çok sestiB-
ğj yaşama geçirecekaçılımlar her zaman
siyasal lıderlen ürkütmüştür. Bunun en
somut örneği 197O'li yıllarda CHP'de
gözlenmiştir. Sendikalarla dirsek tema-
sına geçen parti yönetımi sendıkacıla-
nn parti içinde bir etki alanı oluşturma-
sından son derece rahatsız ohnuş ve sen-
dikacılar CHP Meclis grubundan ve
parti örgütünden hızla elenmışlerdir.
Eğer ülkemizde demokrasinin kurum-
laşmasını istiyorsak siyasal parti anla-
yısımızdabirdevnmyaprnakvelidersul-
tasını yok etmek zorundayız. Bunun için
de parti örgütüne çok seslilıği getirmek
kaçınılmazdır. Bunu da sağlamanın yo-
lu parti üyelığinı hem bireysel ve hem
de örgütsel eksene oturtmaknr.
Ülkemizde örgütlerin sıyası partilere
üye olmalan olası mıdır? 2820 sayılı
Siyasi Partiler Yasası 6. maddesinde her
Türk yurttaşının siyasi partilere üye ola-
bileceğini öngörmekte fakat örgütlerin
üyeliğinden söz etmemektedir. Yasanın
II. maddesi ayni hükmü yineleyerek yir-
mibir yaşını doldurmuş her yurttaşın
üyeliğinden söz etmektedir. Aym mad-
de siyasi partilere üye olamayacaklan da
tek tek saymıştır. Bunlar arasında ör-
gütlenn partilere üye olamayacağına
ilişkin bir yasaklama getirilmemiştir.
Yasada açık bir yasaklama olmadığına
göre tüzel kişilerin de gerçek kişiler gı-
bı siyasal parti üyeliklerine yasal bir en-
gel bulunmamaktadır sonucuna varabi-
liriz. Bu konuya CHP'nin tüzük hazır-
hğı nedeni ile değınmek zorunda kaldık.
CHFnin yeniyönetimi aDaşlanacakbir
atdun içindedir. Partiye yeni bir Itimlik,
parti içidemokrasiye sohuna hakkı ver-
mek isteroektedir. Gözlemimiz odur kı
hazırlanan tüzük taslağı partiyi büyüt-
mek, parti içi demokrasıyı yaşama geçir-
mek ve partide çok seslihği sağlamak
amaçlannı gerçekleştireceğe ben-
zememektedir. Taslak saltbireysel üyeliği
öngörmüş kurumsal üyelik (kollektif
üyelik) kavramım hiç irdeJememiştir.
Taslağın 57. maddesi parti birimlerine
yatay olarak bağlı kuruhışlardan(üniver-
site, fakülte, sanayi kuruluşlan v.s.) söz
etmiş ama, sendikalardan, dernekkr-
den ve başkaca sivfl toplum örgütfcrin-
den söz etmemiştir. CHP ıktidara gel-
mek istiyorsa kuruluşu içinde sivil top-
lum örgütlerine, özellıkle emek'le ilgılı
olanlara, yer vermek zorundadır. Sivil
toplum örgütlen parti içinde söz sahıbı
olmalıdırlar. îlkeleri CHP ile örtüşen
örgütler kendi tabanlarının gücünü
CHP'nin yanına koyduklarmda ilk seçim-
de CHP iktidan kaçınılmaz olur.
CHP yöneticıleri tüm düyada yaşanan
değişim rüzgârlanru parü içine taşımalı
ve tüzük kurultayında gerekli önerileri
yaşama geçirmelidir. Emekçiler ve sivil
toplum örgütleri CHP içinde oy ve söz
sahıbı olmak ıstıyor. Bu yükselen dal-
gaya dikkat edilmesi gerekır.
AB Üyeliği Sürecinde ÇTYA (MAI)
TomrİS ÇAVDAR Yüksek Endüstri Mühendisi
2
000 yılında Avrupa Birliği, sosyal, si-
yasal, kültürel ve ekonomik açıdan
bütünleşmış ve sürekli bir değişim
programı içinde, banşçıl ve yerleşmiş
bir demokratik yaşama (hayata) alış-
mış, ulus devletler birliğinin yeniden
yapılanma sürecine dönüşmüştür. 1992 yılmda
imzalanan, 1993 yılında yürürlüğe giren ve üye
ülkelerin ulusal (toplumsal, kültürel ve tarihsel)
özelliklerini yadsımayacak bir biçimde dayanış-
masını öngören Maastricht Antlaşması (Avrupa
Birliği Antlaşması) ile böylesine bir dönüşüm ger-
çekleştiriüniştir. AB'ye üye ülkeler, dünyanın
önde gelen gönenç (refah) devletleri olmalanna
karşm sosyo-ekonomik gelişme düzeyleri açı-
sından türdeş bir yapıya sahip değildir. Türkiye'nin
Avrupa Birliği ile bütünleşme sürecinin, 1999 yı-
hnm sonunda, tam üyeliğe aday konumuna yük-
seltilmiş olması, Türkiye'nin sosyal. siyasal, hu-
kuksal, eğitsel, kültürel, ekonomik ve benzeri
politikalarını önemli ölçüde etkileyecektir. Bu
çerçevede, birliğe tam üye olma sürecinde eği-
tim, sağlık, sosyal güvenlik, insan gücü, istihdam
ve benzeri sosyal politıkalar, hem nitel hem de
nicel anlamda, en %z ekonomik politikalar kadar
belirleyici bır rol oynayacaktır.
Maastricht Antlaşması'mn belki de en belir-
gin özelliği, tüm toplumsal alanlarda, üye ülke-
lere, belirli bırmodeli uygulama zorunluluğu ge-
tirmemesidir. Her üye ülke, kendi ulusal politi-
kalanna ve sosyo-ekonomik yapısına uygun bir
sistemi uygulamakta özgürdür. Ancak ulusal sis-
temler içinde yer alması ve izlenmesi gereken ki-
mi uluslararası ölçütler de (kriterlerde de) var-
dır. Toplumsal alanlarda AB'nin temel yaklaşı-
mı, üye ülkelerin sosyo- ekonomik sistemlerinin
belirlenen genel ilkeler ve ölçütlerle çelışmeye-
cek biçimde düzenlenmesidır. Bu bağlamda, yön-
tem, içerik ve yapı açısmdan "tektip" bir model
yerine, üye ülkelerin kendi ulusal özelliklerine gö-
re biçımlenen politikalannın, AB politikası ile bağ-
daşhnlması ve karşılıklı görüşlerin paylaşılma-
sı yolu ile birbirlerine uyumlu duruma getirilme-
si amaçlanmaktadır. Birçok yönlen ile çağdaş ve
uygar olarak nitelenen Avrupa Birliği üyesi ül-
kelerle eşdeğer koşullarda yaşama ve benzer öl-
çütlere erişme, ancak toplumsal alandaki sosyo-
ekonomik sistemlerimizin, hem nitelik ve hem
de nicelik yönünden, birliğe üye ülkelerin düze-
yine çıkanlması ile olanaklıdu-. Laik, demokra-
tik ve sosyal hukuk devleti temeline dayalı ola-
rak ülkemizin sosyal ve ekonomik açıdan geliş-
mesi, kalkınması, ortak gönence (refaha) ulaş-
ması, sosyo-ekonomik sistemlerdeki temel öğe-
lerin AB düzeyine erişmesine bağüdır.
AB üyesi uhısdevletierin sosyo-ekonomik sis-
temlere yönelik yaklaşımından yararlanılarak
ulusal devlet polıtıkalanmızm belırlenmesi ge-
reken doğrultuda, Çok Tarafh Yannm Anlaşma-
9 (ÇTYA = MAI) şöylece özetlenebilir:
Bu anlaşma açık (net) olarak herhangi bir ya-
bancı yatınmcıdan 1- Yeni teknoloji aktanmı
(transferi),2-GSMH'ye katkıda bulunulması, 3-
Yeni işlendirme (istihdam) yaratılması, 4- Dış-
satımın arttınlması konulannda hiçbir istekte bu-
lunulmamasım öngörmektedir.
Bunakarşın: "1-Kârvesermayeaktanmlan-
nın önündeki bütün engelkrin kakünlmasjna, 2-
Uyuşmazhklann çözümünde ulusal hukukuygu-
lamalarmm smırlandınlmasına (tahkun),3- Dev-
ledeştirmeyada benzeri sonuç doğurabflecek k«-
mu girişimlerinin y»«»iftanmaqiMi'' aykın uygu-
lamalarda ulusal devletlerin şirketlere tazminat
ödemesi gibi yaptınmlarla karşı karşıya bırakıl-
ması da öngörülmektedir. ÇTYA ile devletlerin
şirketlere dava açma hakkı tanınmazken tek yan-
lı olarak bu hak yalnızca şirketlere verilmekte-
dir(l).
Ulusal hukuk uygulamalannı da kısıtlayan bu
anlaşmamn "uluslararaa tahknne" ilişkin getir-
diği kurallara göre:
1- Tahkim kurulu üyeleri, "Uhulararas Yaö-
nm Uyuşmazlıklan tçin Çözüm Kurohı(ICSBD)"
tarafindan önerilmekte.
2- Tahkim kurulunun kararlan yalnızca yaO-
nmcı haklannın çiğnenip çiğnenmedıgı ölçütü-
ne göre biçimlenmekte.
3- Kurul üyelerinin hukukçu olması önkoşulu
getirilmemektedır (2).
Sonuç olarak, yabancı yaönmlann ulusal de-
netim içerisine alınması durumunda, yatınm ya-
pılan ülkeye yeni teknolojiler transfer edilmesi,
GSMH'ye katkıda bulunulması, işlendirme (is-
tihdam) yaratılması ve dışsatımlann (ıhracann)
arttınlması yönünden belirli ölçülerde katkı sag-
layacağı doğaldır. Ancak Türkiye'de enerji ko-
nusunda yapıhnası gereken yaünmlann yapda-
madığmı belirtirken bu durumun yabancı ser-
mayenin azlığı nedenıyle ortaya çıktığını söyle-
mek doğru bir belirleme değildir. Örnek vermek
gerekirse, Afşin-Elbistan ve Ilgın santrallanmn
birisi yabancı yaönm yürütüm birliğinin (kon-
sorsiyum), öbürü de tümüyle yabancılann yap-
üklan yaünmlardır. Bu yannrnlar, Danıstay'ın (ulu-
sal denetım organının) denetımmden geçerek ve
uluslararası tahkim olmaksızın yürürlüğe gir-
mıştir. Dolayısıyla tahkim koşuluna bağlı olma-
'•/
dan, yabancı sermayenin Türkiye'de yannm yap-
masınabir engel yoktur (3). Ancak ÇTYA ile ge-
tirilmeye çalışılan bu düzenleme, ulusal devle-
tin, yabancı yannmlan denetleme hakkım elin-
den almakta ve ulusal çıkarlarımızı, uluslarüstü
(ulusal devlet tarafindan denetlenemeyen) bir
denetıme bırakmaktadır. Aynca ÇTYA ve ulus-
lararası tahkim, bu düzenlemeyi biçimlendiren
Amerika Birleşik Devletleri tarafindan bile ka-
bul edilmemiştir. Söz konusu anlaşmamn, Tür-
kiye'nin AB'ye tam üyeliği bağlamında, bir ön-
koşul olarak değerlendırilmesı ıse tamamen yan-
lış bir belirlemedir. Ülkemizde, yakm zamanda
kabul edilen, anayasamızda yer alan ve ÇTYA'nın
bir aracı konumundakı
tt
uluslararaa tahkim
n
üı
Türkiye'nin AB ilke, ölçüt ve standartlanyla
uyumlaşnnlması açısından hiçbir geçerlılığı yok-
to.ZatenÇT^Aw^üusbraraatahkkn", AB'ye
üye hiçbir ülke tarafindan kabul edilmemiştir.
Anayasamızda yapılmış olan bu kendine özgü dü-
zenlemenin, AB ile tam üyelik sürecinde yeni-
den ele alınması ve AB üyesi ulus devletierle
benzeri biçimde ulusal devletimizin hukuksal ve
yönetsel denetım kurumu konumundakı yüksek
yargı organı Danıstay'ın denetimini öngören ilk
durumuna dönüştürülmesi ve bu yanlışhğm en
kısa sürede gıdenlmesi, ulusal ıstencin (ıradenin)
yadsınamayacağı siyasal ve yargısal egemenli-
ğimiz yönünden yaşamsal bir önetn taşımakta-
dır.
(1) Gaye Yılmaz, "Knrod Scrma>v^B Aaayasaa
Çok TaraA Yaanm Aıria^na» MAI*, SDD Sosyal
Demokrat Değişim Dergisi, Sayı: 12, s. 79-86 (2) Tür-
kelMınibaş, "IMFBtaArkaYnzü,MAIvel]Akim",
Cumhuriyet, 5 Tennnuz 1999. (3) Yekta Güngör Öz-
den, Demeç, Cumhuriyet, 3 Temmuz 1999, s. 1-19.
v- -•
Her şey yolunda gidecek.
CUMHUBİYETTEN
OKUBLARA
ORHANERİNÇ
tetikran Kopumaran
Türlü-Çeşitn Yoflan..
Yeni Dünya Düzeni'nin, emperyaiist anlayıştn bir
yutturmacası olduğuna inanan gazeteciler, vali pa-
şanın tahrirat (yazıişieri) müdürüne döndüler.
Nerede okuduğumu anımsayamadığım için doğ-
rudan aktaramıyorum, ama olay aklımda kaldığına
göre şöyle yınelenirmiş:
Bursa'nın vali paşalanndan birinin âdeti, zaman
zaman uyukiamakmış. Tahrirat Müdürü, valiye su-
nulması gereken bakanlık yazılannı koltuğunun al-
tına alır, kapıyı tıklatıp içeri girer, yerden kandilli bir
temenna çakarak okumaya başlarmış. Vaiiyi, dinle-
dikçe bir rehavet basar, başı gögsüne düşüp uyuk-
lama tutamnış. Müdür bey, vali uyuyunca sustuğu
için, ninni gibi dinledigi ses kesilince, gözlerini açıp
çıkışırmış vali paşa:
"Oku, oku makam dinlert"
Tıpkı üçiü koalisyon ve kimi bakanlan gibi. Dün-
ya Bankaa ile IMF'ye verdikleri sözlere uymayan hiç-
bir doğruyu dinlemiyoriar, görmezden geliyorlar.
Hem de örgütlerindeki, gazetelerin kendilerini ilgi-
lendiren bölümlerinin kesiklerini her sabah sektirme-
den kendilerine sunan göreviilere karşın.
Alın buğday fiyatlannı. Çiftçiler maliyete göre an-
cak 200 bin lira dolayında bir tabanfiyatınınhiç ol-
mazsa geçmiş dönem borçlannın bir bölümünden
kurtaracağını yana yakıla anlartılar.
Makam dinledi, ama Bakanlar Kurulu dintemedi.
Ryat haziran için 102 bin lira olarak açıklandı. Fıya-
ta her 15 günde bir bin lira eklenecek ve temmuz,
ağustos, eylül, derken 15 Ekim'de 110 bin lira ola-
cak.
Konunun uzmanı olmadığım için, kafama takılan
sorulan sıralamakla yetineceğim.
• Türkiye neredeyse yedi iklim dört bucak bir ül-
ke. Her yerde aynı anda buğday hasadı da yaptlmt-
yor. Haziranda başlayıp ağustos sonuna kadar sü-
rüyor. 15 günlük ftyat artışlan, Bakanlar Kurulu'nun
bölgecilik yaptığı anlamına geliyor mu?
• 15 Ekim'de de yapılacak artışla alım fiyatı 110
bin lira olacak. Ekim ayında hasat yapılmayacağına
göre bu zamdan kim yarartanacak? Çiftçi, banka-
ya olan ayiık faiz borcunu bile karşılamayan bu pa-
rayı almak için buğdayını olmayan ambarlannda na-
sıl ve neden saklayacak? Yoksa bu para, ürününü
düşük fiyata alırken üretici belgesini de almayı unut-
mayan tüccann cebine mi girecek?
• Anayasasında "sosyal devlet" olduğu yaalı Tür-
kiye Cumhuriyeti'nin Bakanlar Kurulu, uygulanan
başıboş serbest piyasa ekonomisinin sonucunda,
ekmek, mazot ve gübre fiyatlan yaklaşık yüzde yüz
artmışken buğdaya yüzde 27.5 zam yapmayı bu il-
ke ile nasıl bağdaştıracak? Türk çrftçisi yerine, dı-
şalım yapacağı ülkelenn çiftçisine ve taşımacılanna
para kazandınrken de içine sindirebilecek mi?
• İlke "IMF'ye selam, istikrara devam " olarak be-
liriendiği için mi böyle oluyor?
Ama IMF dışında bir uluslararası örgüt söz konu-
su olduğunda hemen ciddileşiyor ve milliyetçilik da-
marlan kabanveriyoryöneticilerimizin. ömeğin ge-
çen hafta Brüksel'de toplanan Uluslararası Çalışma
Orgütü (ILO) toplantısında çalışanlara yaptlan bas-
kılan ve çıkanlması gereken yasalann çıkanlmama-
sını gündeme getiren Türk-lş yöneticileri muhbirlik-
le suçlanıverdi.
Oysa Brüksel'den Ankara'ya dönüp bakıyoruz ki
Bakanlar Kurulu, 12 Mart 1971'den sonra günde-
me gelen "muhterem muhbir vatandaş" kavramını
yasal hate getirmek için kollan yeniden srvamış. Te-
rörün belinin kmlmadiğı 1996 yılında Başbakan Me-
sut Yılmaz kabinesinin
~^Z hazıriadığı tasanyı, keli-
mesini değiştirmeden
TBMM'ye sunuvermiş. Ya-
sakçı 1982 Anayasası'na
bile aykın birtasan. Gaze-
teciler içinse bir "Damok-
les kılıcı." Mesleğimizin
"Gazeteci, meslek ilkele-
rine aykın bir iş yapmaya
zorianamaz" ve "Gazete-
ci, kaynaklann gizliüği ilke-
siuyannca, kaynağınt açtk-
lamaya ve tanıktıkyapma-
ya zorianamaz" ilkelerini
ya yok sayacakya da hap-
se girmeyi göze alacaksı-
ruz.
B330
Her şeye hazır, daima.
Biz, içinizi biraz olsun rahatlatalım; iyi bir haberimiz var. Şöyle; her şeyin yolunda gitmesi ıçın harika
bir lastik geliştirdfk: Bridgestone B330. Onu dünyanın en ileri lastik teknotojisi Uni-T Aû'yte ürettik.
Üstün performansını ve manevra yeteneğini, her mevsımde, her koşulda göstermesinı sağladık.
Sürûşünü daha sessiz ve konfofiu hate getirdik. İtk günkü performansını
ulmadan, her zaman koruma özeüiğini de ekledik... ve-ortaya
mukemmel bır tastik çıtrtı. Eştntzi bekforksn arttk »sktsi gttri
rrMyin, I
p
bildiğini bildirsin" diyor, _-
ama üyesi olan ve muhte-
melen anılan tasanya
olumlu oy kullanacak kimi
milletvekilleri daha baş-
tan yan çiziyor.
Dünkü Cumhuriyet'te
okumuşsunuzdur. YÖK
Araştırma Komisyonu,
Prof. Doğramacı'ntn ha-
tnna, araştrma taslak ra-
porundan Bilkent Üniver-
sitesi ile ilgili bölümün çı-
kanlmasını uygun görmüş.
Yani "Biz biiiyoruz, ama
bildirmiyoruz" denilmiş.
Istikrar dediğin yalnız
IMFye el pençe divan dur-
makla, koalisyon içi yan-
lışian görmezden gelmek-
le korunamıyor demek ki.
Hangi alanda olursa olsun
kimi Türk büyüklerini de
koruyup kollarnak gereki-
yor.
•••
Basınımız gerçek dev-
lerinden birini dahayitirdt;
Karikatür ustası Ferruh
Doğan'ı da sonsuzluğa
uğurladık. Gençliğe adım
atbğı yıllarda Cumhuriyefe
emek vererek çıknğı kari- _:
katür sanatı yolculuğun-
da büyük usta olan ve dü-
zeyini her zaman koruma-
yı başaran Doğan'ı saygı —
ve sevgiyte anıyoruz. — - — ^
Önümüzdeki pazar-
kadar görttünüzt»
bir hafta geçirmeniz diteği
ve saygılanmızJa.
oerinc@cutnhuriyet
com.tr