25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
&AYFA CUMHURİYET 12 HAZİRAN 2000 PAZARTESİ O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyetcom.tr Siyasal Pagilere Toplu Üyelik Eugin UNSAL Hukukçu, Eski D emokrasiler sivil top- lum örgütlennın çok- luğu ve bu örgütlerin istemlenni özgürce dı- le getirebildikleri öl- çüde zenginleşirler. Demokrasilerde çok seslilik asıldır. Top- lum katmanlan beklentilenni, söylem- lerini yaratacakları kanallardan ülkenin yönetımıne aktarmak zorundadır. De- mokratk yöneümın halk adına halkla bir- likte dıye tanımlanması bundandır ve güzelliğı de buradadır. Demokratik deneyımı bizden eskı olan ülkeler, öraeğın Ingiltere, sivil top- lum örgütlennın siyasettekı olası etkı- sini çok önceden öngörmüş ve bu etki- nin somutlaşması içın siyasal partüerin tûzûklerine özel hükümler koymasını kabul etmiştir. Örgütlütoplum devingen ve üretkendir. Tepeden inmeci politika- lan demoratik anlayış ile bağdaşhrmaz ve kesinlıkle politıklann aşağıdan yuka- nya doğru oluşturulmasına inanır. Bu- nun için toplumun aynlmaz bir bölûmü olan ve toplumdan soyutlanamayacak bir konumda olan sivil toplum örgütlen top- lum yönetimine haklı olarak katılmak ve politika üretmek sürecını yaşarlar. Parlamenter Sivil toplum örgütlen tek başlanna ne kadar haklı politıkalar üretseler de bu politikalannı ülke yönetimine etkflika- rar konumuna getinnelen kolay değil- dir. Bunun için siyasal partikrk çokya- km ya da örgütsel ifişkikr içinde okna- lan gerçekçi biryaklaşım olarakalgdan- maktadır. Böylece hem o sivil toplum örgütünün toplum içinde etkinliği art- makta hem de pofitikalanm yaşama ge- çirme olanağmı yakalamaktadır. Toplumun üreten kesimi ile yakm iliş- kiler oluşturmayı temel bir amaç edin- mış olan tngiliz tşçi Partısı tüzüğünûn 2. maddesine üyeliğin bireysel ve örgüt- sei (kollektif) olabileceği hükmünü ge- tirmiştir. Tüzük sendikalann, koopera- tiflerin, sosyalist derneklerin ve amaç- lan bu kuruluşlarla örtüşen başka kuru- luşlann parti üyesi olabileceğini öngör- müştür. tngiliz Işçi Partisi'nin iktidara gelişlerinde bu kuruluşlann yadsınmaz katkısı olduğu açıktır. Avrupa Birliği'ne girme sürecini ya- şayan Türkiye hızla demokratik oluşu- munu tamamlamak zorundadır. Sivil toplum örgütlerinin yaygınlaşması ve çalışmalanmn yasal güvenceler altına alınması bu sürecin önemli bir kilomet- re taşıdır. Sivil tolum örgütlerinin var- lık nedenleri toplumsal beklentilerin si- yasal kararlara dönüşmesini sağlamak ve yönetimde halkın gerçek bır deneti- ci olmasına katkıda bulunmakür. Yu- kanda da değindimiz gibi sivil toplum örgütü gerçeği bu sonucun tek başına alınmasına yeterli değildir. Bunun için ülkemizde de siyasal partiler ile sivil toplum örgütlen arasında, Ingıltere ör- neğınde olduğu gıbi, örgütsel baglar ku- ndmalıdır. Bu konu bugüne değin ülkemizde üzerinde durulmamış bir konudur. Biz- de demokrasi genellikle liderlerdemok- rasisı olarak algılandığından ve lıder si- yasal peygamber olarak kabul edildı- ğınden, lıderler konumlannı tabulaştır- mış ve ölünceye kadar koltukta kalma- yı demokrasinin bir ilkesi olarak kabul etmişlerdir. Bunun için parti içi denge- leri bozabilecek, kendi etkilerini azal- tacak her girişımın karşısında olacakla- n açıktır. Bu nedenle parti tabanınade- vinim getirecek, parti içinde çok sestiB- ğj yaşama geçirecekaçılımlar her zaman siyasal lıderlen ürkütmüştür. Bunun en somut örneği 197O'li yıllarda CHP'de gözlenmiştir. Sendikalarla dirsek tema- sına geçen parti yönetımi sendıkacıla- nn parti içinde bir etki alanı oluşturma- sından son derece rahatsız ohnuş ve sen- dikacılar CHP Meclis grubundan ve parti örgütünden hızla elenmışlerdir. Eğer ülkemizde demokrasinin kurum- laşmasını istiyorsak siyasal parti anla- yısımızdabirdevnmyaprnakvelidersul- tasını yok etmek zorundayız. Bunun için de parti örgütüne çok seslilıği getirmek kaçınılmazdır. Bunu da sağlamanın yo- lu parti üyelığinı hem bireysel ve hem de örgütsel eksene oturtmaknr. Ülkemizde örgütlerin sıyası partilere üye olmalan olası mıdır? 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası 6. maddesinde her Türk yurttaşının siyasi partilere üye ola- bileceğini öngörmekte fakat örgütlerin üyeliğinden söz etmemektedir. Yasanın II. maddesi ayni hükmü yineleyerek yir- mibir yaşını doldurmuş her yurttaşın üyeliğinden söz etmektedir. Aym mad- de siyasi partilere üye olamayacaklan da tek tek saymıştır. Bunlar arasında ör- gütlenn partilere üye olamayacağına ilişkin bir yasaklama getirilmemiştir. Yasada açık bir yasaklama olmadığına göre tüzel kişilerin de gerçek kişiler gı- bı siyasal parti üyeliklerine yasal bir en- gel bulunmamaktadır sonucuna varabi- liriz. Bu konuya CHP'nin tüzük hazır- hğı nedeni ile değınmek zorunda kaldık. CHFnin yeniyönetimi aDaşlanacakbir atdun içindedir. Partiye yeni bir Itimlik, parti içidemokrasiye sohuna hakkı ver- mek isteroektedir. Gözlemimiz odur kı hazırlanan tüzük taslağı partiyi büyüt- mek, parti içi demokrasıyı yaşama geçir- mek ve partide çok seslihği sağlamak amaçlannı gerçekleştireceğe ben- zememektedir. Taslak saltbireysel üyeliği öngörmüş kurumsal üyelik (kollektif üyelik) kavramım hiç irdeJememiştir. Taslağın 57. maddesi parti birimlerine yatay olarak bağlı kuruhışlardan(üniver- site, fakülte, sanayi kuruluşlan v.s.) söz etmiş ama, sendikalardan, dernekkr- den ve başkaca sivfl toplum örgütfcrin- den söz etmemiştir. CHP ıktidara gel- mek istiyorsa kuruluşu içinde sivil top- lum örgütlerine, özellıkle emek'le ilgılı olanlara, yer vermek zorundadır. Sivil toplum örgütlen parti içinde söz sahıbı olmalıdırlar. îlkeleri CHP ile örtüşen örgütler kendi tabanlarının gücünü CHP'nin yanına koyduklarmda ilk seçim- de CHP iktidan kaçınılmaz olur. CHP yöneticıleri tüm düyada yaşanan değişim rüzgârlanru parü içine taşımalı ve tüzük kurultayında gerekli önerileri yaşama geçirmelidir. Emekçiler ve sivil toplum örgütleri CHP içinde oy ve söz sahıbı olmak ıstıyor. Bu yükselen dal- gaya dikkat edilmesi gerekır. AB Üyeliği Sürecinde ÇTYA (MAI) TomrİS ÇAVDAR Yüksek Endüstri Mühendisi 2 000 yılında Avrupa Birliği, sosyal, si- yasal, kültürel ve ekonomik açıdan bütünleşmış ve sürekli bir değişim programı içinde, banşçıl ve yerleşmiş bir demokratik yaşama (hayata) alış- mış, ulus devletler birliğinin yeniden yapılanma sürecine dönüşmüştür. 1992 yılmda imzalanan, 1993 yılında yürürlüğe giren ve üye ülkelerin ulusal (toplumsal, kültürel ve tarihsel) özelliklerini yadsımayacak bir biçimde dayanış- masını öngören Maastricht Antlaşması (Avrupa Birliği Antlaşması) ile böylesine bir dönüşüm ger- çekleştiriüniştir. AB'ye üye ülkeler, dünyanın önde gelen gönenç (refah) devletleri olmalanna karşm sosyo-ekonomik gelişme düzeyleri açı- sından türdeş bir yapıya sahip değildir. Türkiye'nin Avrupa Birliği ile bütünleşme sürecinin, 1999 yı- hnm sonunda, tam üyeliğe aday konumuna yük- seltilmiş olması, Türkiye'nin sosyal. siyasal, hu- kuksal, eğitsel, kültürel, ekonomik ve benzeri politikalarını önemli ölçüde etkileyecektir. Bu çerçevede, birliğe tam üye olma sürecinde eği- tim, sağlık, sosyal güvenlik, insan gücü, istihdam ve benzeri sosyal politıkalar, hem nitel hem de nicel anlamda, en %z ekonomik politikalar kadar belirleyici bır rol oynayacaktır. Maastricht Antlaşması'mn belki de en belir- gin özelliği, tüm toplumsal alanlarda, üye ülke- lere, belirli bırmodeli uygulama zorunluluğu ge- tirmemesidir. Her üye ülke, kendi ulusal politi- kalanna ve sosyo-ekonomik yapısına uygun bir sistemi uygulamakta özgürdür. Ancak ulusal sis- temler içinde yer alması ve izlenmesi gereken ki- mi uluslararası ölçütler de (kriterlerde de) var- dır. Toplumsal alanlarda AB'nin temel yaklaşı- mı, üye ülkelerin sosyo- ekonomik sistemlerinin belirlenen genel ilkeler ve ölçütlerle çelışmeye- cek biçimde düzenlenmesidır. Bu bağlamda, yön- tem, içerik ve yapı açısmdan "tektip" bir model yerine, üye ülkelerin kendi ulusal özelliklerine gö- re biçımlenen politikalannın, AB politikası ile bağ- daşhnlması ve karşılıklı görüşlerin paylaşılma- sı yolu ile birbirlerine uyumlu duruma getirilme- si amaçlanmaktadır. Birçok yönlen ile çağdaş ve uygar olarak nitelenen Avrupa Birliği üyesi ül- kelerle eşdeğer koşullarda yaşama ve benzer öl- çütlere erişme, ancak toplumsal alandaki sosyo- ekonomik sistemlerimizin, hem nitelik ve hem de nicelik yönünden, birliğe üye ülkelerin düze- yine çıkanlması ile olanaklıdu-. Laik, demokra- tik ve sosyal hukuk devleti temeline dayalı ola- rak ülkemizin sosyal ve ekonomik açıdan geliş- mesi, kalkınması, ortak gönence (refaha) ulaş- ması, sosyo-ekonomik sistemlerdeki temel öğe- lerin AB düzeyine erişmesine bağüdır. AB üyesi uhısdevletierin sosyo-ekonomik sis- temlere yönelik yaklaşımından yararlanılarak ulusal devlet polıtıkalanmızm belırlenmesi ge- reken doğrultuda, Çok Tarafh Yannm Anlaşma- 9 (ÇTYA = MAI) şöylece özetlenebilir: Bu anlaşma açık (net) olarak herhangi bir ya- bancı yatınmcıdan 1- Yeni teknoloji aktanmı (transferi),2-GSMH'ye katkıda bulunulması, 3- Yeni işlendirme (istihdam) yaratılması, 4- Dış- satımın arttınlması konulannda hiçbir istekte bu- lunulmamasım öngörmektedir. Bunakarşın: "1-Kârvesermayeaktanmlan- nın önündeki bütün engelkrin kakünlmasjna, 2- Uyuşmazhklann çözümünde ulusal hukukuygu- lamalarmm smırlandınlmasına (tahkun),3- Dev- ledeştirmeyada benzeri sonuç doğurabflecek k«- mu girişimlerinin y»«»iftanmaqiMi'' aykın uygu- lamalarda ulusal devletlerin şirketlere tazminat ödemesi gibi yaptınmlarla karşı karşıya bırakıl- ması da öngörülmektedir. ÇTYA ile devletlerin şirketlere dava açma hakkı tanınmazken tek yan- lı olarak bu hak yalnızca şirketlere verilmekte- dir(l). Ulusal hukuk uygulamalannı da kısıtlayan bu anlaşmamn "uluslararaa tahknne" ilişkin getir- diği kurallara göre: 1- Tahkim kurulu üyeleri, "Uhulararas Yaö- nm Uyuşmazlıklan tçin Çözüm Kurohı(ICSBD)" tarafindan önerilmekte. 2- Tahkim kurulunun kararlan yalnızca yaO- nmcı haklannın çiğnenip çiğnenmedıgı ölçütü- ne göre biçimlenmekte. 3- Kurul üyelerinin hukukçu olması önkoşulu getirilmemektedır (2). Sonuç olarak, yabancı yaönmlann ulusal de- netim içerisine alınması durumunda, yatınm ya- pılan ülkeye yeni teknolojiler transfer edilmesi, GSMH'ye katkıda bulunulması, işlendirme (is- tihdam) yaratılması ve dışsatımlann (ıhracann) arttınlması yönünden belirli ölçülerde katkı sag- layacağı doğaldır. Ancak Türkiye'de enerji ko- nusunda yapıhnası gereken yaünmlann yapda- madığmı belirtirken bu durumun yabancı ser- mayenin azlığı nedenıyle ortaya çıktığını söyle- mek doğru bir belirleme değildir. Örnek vermek gerekirse, Afşin-Elbistan ve Ilgın santrallanmn birisi yabancı yaönm yürütüm birliğinin (kon- sorsiyum), öbürü de tümüyle yabancılann yap- üklan yaünmlardır. Bu yannrnlar, Danıstay'ın (ulu- sal denetım organının) denetımmden geçerek ve uluslararası tahkim olmaksızın yürürlüğe gir- mıştir. Dolayısıyla tahkim koşuluna bağlı olma- '•/ dan, yabancı sermayenin Türkiye'de yannm yap- masınabir engel yoktur (3). Ancak ÇTYA ile ge- tirilmeye çalışılan bu düzenleme, ulusal devle- tin, yabancı yannmlan denetleme hakkım elin- den almakta ve ulusal çıkarlarımızı, uluslarüstü (ulusal devlet tarafindan denetlenemeyen) bir denetıme bırakmaktadır. Aynca ÇTYA ve ulus- lararası tahkim, bu düzenlemeyi biçimlendiren Amerika Birleşik Devletleri tarafindan bile ka- bul edilmemiştir. Söz konusu anlaşmamn, Tür- kiye'nin AB'ye tam üyeliği bağlamında, bir ön- koşul olarak değerlendırilmesı ıse tamamen yan- lış bir belirlemedir. Ülkemizde, yakm zamanda kabul edilen, anayasamızda yer alan ve ÇTYA'nın bir aracı konumundakı tt uluslararaa tahkim n üı Türkiye'nin AB ilke, ölçüt ve standartlanyla uyumlaşnnlması açısından hiçbir geçerlılığı yok- to.ZatenÇT^Aw^üusbraraatahkkn", AB'ye üye hiçbir ülke tarafindan kabul edilmemiştir. Anayasamızda yapılmış olan bu kendine özgü dü- zenlemenin, AB ile tam üyelik sürecinde yeni- den ele alınması ve AB üyesi ulus devletierle benzeri biçimde ulusal devletimizin hukuksal ve yönetsel denetım kurumu konumundakı yüksek yargı organı Danıstay'ın denetimini öngören ilk durumuna dönüştürülmesi ve bu yanlışhğm en kısa sürede gıdenlmesi, ulusal ıstencin (ıradenin) yadsınamayacağı siyasal ve yargısal egemenli- ğimiz yönünden yaşamsal bir önetn taşımakta- dır. (1) Gaye Yılmaz, "Knrod Scrma>v^B Aaayasaa Çok TaraA Yaanm Aıria^na» MAI*, SDD Sosyal Demokrat Değişim Dergisi, Sayı: 12, s. 79-86 (2) Tür- kelMınibaş, "IMFBtaArkaYnzü,MAIvel]Akim", Cumhuriyet, 5 Tennnuz 1999. (3) Yekta Güngör Öz- den, Demeç, Cumhuriyet, 3 Temmuz 1999, s. 1-19. v- -• Her şey yolunda gidecek. CUMHUBİYETTEN OKUBLARA ORHANERİNÇ tetikran Kopumaran Türlü-Çeşitn Yoflan.. Yeni Dünya Düzeni'nin, emperyaiist anlayıştn bir yutturmacası olduğuna inanan gazeteciler, vali pa- şanın tahrirat (yazıişieri) müdürüne döndüler. Nerede okuduğumu anımsayamadığım için doğ- rudan aktaramıyorum, ama olay aklımda kaldığına göre şöyle yınelenirmiş: Bursa'nın vali paşalanndan birinin âdeti, zaman zaman uyukiamakmış. Tahrirat Müdürü, valiye su- nulması gereken bakanlık yazılannı koltuğunun al- tına alır, kapıyı tıklatıp içeri girer, yerden kandilli bir temenna çakarak okumaya başlarmış. Vaiiyi, dinle- dikçe bir rehavet basar, başı gögsüne düşüp uyuk- lama tutamnış. Müdür bey, vali uyuyunca sustuğu için, ninni gibi dinledigi ses kesilince, gözlerini açıp çıkışırmış vali paşa: "Oku, oku makam dinlert" Tıpkı üçiü koalisyon ve kimi bakanlan gibi. Dün- ya Bankaa ile IMF'ye verdikleri sözlere uymayan hiç- bir doğruyu dinlemiyoriar, görmezden geliyorlar. Hem de örgütlerindeki, gazetelerin kendilerini ilgi- lendiren bölümlerinin kesiklerini her sabah sektirme- den kendilerine sunan göreviilere karşın. Alın buğday fiyatlannı. Çiftçiler maliyete göre an- cak 200 bin lira dolayında bir tabanfiyatınınhiç ol- mazsa geçmiş dönem borçlannın bir bölümünden kurtaracağını yana yakıla anlartılar. Makam dinledi, ama Bakanlar Kurulu dintemedi. Ryat haziran için 102 bin lira olarak açıklandı. Fıya- ta her 15 günde bir bin lira eklenecek ve temmuz, ağustos, eylül, derken 15 Ekim'de 110 bin lira ola- cak. Konunun uzmanı olmadığım için, kafama takılan sorulan sıralamakla yetineceğim. • Türkiye neredeyse yedi iklim dört bucak bir ül- ke. Her yerde aynı anda buğday hasadı da yaptlmt- yor. Haziranda başlayıp ağustos sonuna kadar sü- rüyor. 15 günlük ftyat artışlan, Bakanlar Kurulu'nun bölgecilik yaptığı anlamına geliyor mu? • 15 Ekim'de de yapılacak artışla alım fiyatı 110 bin lira olacak. Ekim ayında hasat yapılmayacağına göre bu zamdan kim yarartanacak? Çiftçi, banka- ya olan ayiık faiz borcunu bile karşılamayan bu pa- rayı almak için buğdayını olmayan ambarlannda na- sıl ve neden saklayacak? Yoksa bu para, ürününü düşük fiyata alırken üretici belgesini de almayı unut- mayan tüccann cebine mi girecek? • Anayasasında "sosyal devlet" olduğu yaalı Tür- kiye Cumhuriyeti'nin Bakanlar Kurulu, uygulanan başıboş serbest piyasa ekonomisinin sonucunda, ekmek, mazot ve gübre fiyatlan yaklaşık yüzde yüz artmışken buğdaya yüzde 27.5 zam yapmayı bu il- ke ile nasıl bağdaştıracak? Türk çrftçisi yerine, dı- şalım yapacağı ülkelenn çiftçisine ve taşımacılanna para kazandınrken de içine sindirebilecek mi? • İlke "IMF'ye selam, istikrara devam " olarak be- liriendiği için mi böyle oluyor? Ama IMF dışında bir uluslararası örgüt söz konu- su olduğunda hemen ciddileşiyor ve milliyetçilik da- marlan kabanveriyoryöneticilerimizin. ömeğin ge- çen hafta Brüksel'de toplanan Uluslararası Çalışma Orgütü (ILO) toplantısında çalışanlara yaptlan bas- kılan ve çıkanlması gereken yasalann çıkanlmama- sını gündeme getiren Türk-lş yöneticileri muhbirlik- le suçlanıverdi. Oysa Brüksel'den Ankara'ya dönüp bakıyoruz ki Bakanlar Kurulu, 12 Mart 1971'den sonra günde- me gelen "muhterem muhbir vatandaş" kavramını yasal hate getirmek için kollan yeniden srvamış. Te- rörün belinin kmlmadiğı 1996 yılında Başbakan Me- sut Yılmaz kabinesinin ~^Z hazıriadığı tasanyı, keli- mesini değiştirmeden TBMM'ye sunuvermiş. Ya- sakçı 1982 Anayasası'na bile aykın birtasan. Gaze- teciler içinse bir "Damok- les kılıcı." Mesleğimizin "Gazeteci, meslek ilkele- rine aykın bir iş yapmaya zorianamaz" ve "Gazete- ci, kaynaklann gizliüği ilke- siuyannca, kaynağınt açtk- lamaya ve tanıktıkyapma- ya zorianamaz" ilkelerini ya yok sayacakya da hap- se girmeyi göze alacaksı- ruz. B330 Her şeye hazır, daima. Biz, içinizi biraz olsun rahatlatalım; iyi bir haberimiz var. Şöyle; her şeyin yolunda gitmesi ıçın harika bir lastik geliştirdfk: Bridgestone B330. Onu dünyanın en ileri lastik teknotojisi Uni-T Aû'yte ürettik. Üstün performansını ve manevra yeteneğini, her mevsımde, her koşulda göstermesinı sağladık. Sürûşünü daha sessiz ve konfofiu hate getirdik. İtk günkü performansını ulmadan, her zaman koruma özeüiğini de ekledik... ve-ortaya mukemmel bır tastik çıtrtı. Eştntzi bekforksn arttk »sktsi gttri rrMyin, I p bildiğini bildirsin" diyor, _- ama üyesi olan ve muhte- melen anılan tasanya olumlu oy kullanacak kimi milletvekilleri daha baş- tan yan çiziyor. Dünkü Cumhuriyet'te okumuşsunuzdur. YÖK Araştırma Komisyonu, Prof. Doğramacı'ntn ha- tnna, araştrma taslak ra- porundan Bilkent Üniver- sitesi ile ilgili bölümün çı- kanlmasını uygun görmüş. Yani "Biz biiiyoruz, ama bildirmiyoruz" denilmiş. Istikrar dediğin yalnız IMFye el pençe divan dur- makla, koalisyon içi yan- lışian görmezden gelmek- le korunamıyor demek ki. Hangi alanda olursa olsun kimi Türk büyüklerini de koruyup kollarnak gereki- yor. ••• Basınımız gerçek dev- lerinden birini dahayitirdt; Karikatür ustası Ferruh Doğan'ı da sonsuzluğa uğurladık. Gençliğe adım atbğı yıllarda Cumhuriyefe emek vererek çıknğı kari- _: katür sanatı yolculuğun- da büyük usta olan ve dü- zeyini her zaman koruma- yı başaran Doğan'ı saygı — ve sevgiyte anıyoruz. — - — ^ Önümüzdeki pazar- kadar görttünüzt» bir hafta geçirmeniz diteği ve saygılanmızJa. oerinc@cutnhuriyet com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle