Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 2 HAZİRAN 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFÂ
EKONOMI / ekonomi(« cumhuriyet.com.tr 13
fMPdunımı
çöpe yansıyOP
• GAZtANTEP(AA)-
Toplumun gelir düzeyi,
çöpe atılan atıklardan da
belli oluyor. Atıklar, bir
anlamda gelir düzeyinin
de aynası olma özelliğini
taşıyor. Gaziantep Çevre
Mûdürlüğü verilerine
göre, pahalı gıda ve
tüketim mallan atıklan,
üst gelir grubunda
maksimum, alt gelir
grubunda ise minımum
düzeye iniyor. Gaziantep
Çevre Müdürü Mesut
Nizipoğlu, çöpteki kâğıt
ve kârton oranımn yaz
aylannda üst gelir
grubundakilerde yüzde
11.38, orta gelir
grubunda yüzde 9.25, alt
gelir grubunda yüzde
1.33; kış aylannda ise
üst gelir grubunda yüzde
8.24, orta gelir grubunda
yüzde 1, alt gelir
grubunda ise yüzde 0.20
düzeyinde olduğunu
söyledi.
Rekaüet kalite
getirdf
• KONYA(AA)-
Konya Posta tşletmesi
Başmüdürü Hakkı
Altuntaş, APS ve kolide
özel sektörle yanş
halinde olmalannın,
hizmette kaliteyi
getırdığıni söyledi.
Altuntaş, özellikle son
aylarda APS
göndenlennın sayısında
ciddi artış gözlendiğini
belirterek, önümüzdeki
dönemde çok daha iyi
bir konumda
olacaklannı anlattı.
Gftalp'ten
• SIVAS(AA)-Tanm
ve Köyişlerı Bakanı
Prof. Dr. Hüsnü Yusuf
Gökalp, Tanm
Bakanlığı'nda
kadrolaşmanın siyasi
değil, uzman
kadrolaşması olduğunu
öne sürdü. Gökalp,
önümüzdeki günlerde
özel bir bankayı ziraate
yönlendirerek tanm
bankası yapma projeleri
olduğunu da söyledi.
Merkez Bankası
GAP konferan»
• ANKARA(AA)-
Merkez Bankası
tarafından düzenlenen,
"Türkiye'nin
GeleceğindeGAP'uı
Yeri" konulu konferans
bugün başlıyor. Merkez
Bankası Konferans
Salonu'nda 12-16
Haziran tarihleri
arasında düzenlenecek
konferansta, GAP
projesı bütün yönleri üe
ele alınacak.
Malfiyatlan
gerliyor
• ANKARA(AA)-
Uluslararası mal
fıyatlannda gehleme
devam ederken, 1997-
1999 döneminde en
fazla düşüş yüzde 44.7
üe şeker (serbest piyasa)
fiyatlannda gerçekleşti.
DPT verilerine göre
1997 yılında libresi (1
libre: 453.6 gram) 11.4
cent olan şekerin fiyatı
1999'da 6.3 cente düştü.
Çay kaçafcpbğı
• ANKARA(AA)-
Transit ticaret amacıyla
yurda soktuklan şeker,
'_ çay, pirinç ve muz gibi
ürünleri yurtiçinde
sattıklan gerekçesiyle 7
Jîirma hakkında yapüğı~
"ihbarla 'Paraşüt t
operasyonu nu
başlatan Tanm ve
.işferî Bakanlığı, 6
fırma hakkında daha
çay kaçakçılığı iddiası
ileGümrük
Müsteşarhğı'na
bıldirimde bulundu.
TİSK Mevzuat Komisyonu, îş Kanunu'nun değiştirilmesi için yasa taslağı hazırlıyor
verenin esneklik iııaclı
HACERGEMİCİ
Türkiye Işveren Sendikalan
Konfederasyonu (TİSK) 1475
Sayth tş Kanunu'nda
değişiklik yapılması amacıyla
yeni bir yasa taslağı hazırlığı
içinde. TtSK Mevzuat
Komisyonu tarafından
oluşturulan ve eylül ayına
doğru hükümete sunulması
planlanan tasannın özünü ise
emekçilere iş güvenhğinden
yoksun bir model vaat eden
"esnek çahşma" oluşturuyor.
Istıhdamda, ücrette ve iş
sürelerinde esneklik isteyen
işveren sendikalan, 1
Haziran'da uygulamaya giren
Işsizlik Sigortası'nı bahane
ederek iş güvencesı
fonksiyonu üstlenen "ktdem
tazminaa" uygulamasının da
kaldınlmasını istıyor.
Eyiûl ayında sunulacak
Hükümetin mevcut yasal
düzenlemeleri yaparken
kendilerinden görüş
almadığını savunan TlSK,
"Çağdaş bir iş kanunu nasıl
ohnahdır" sorusuna kendi
• TlSK'in hazırladığı taslakta çalışma saatlerinde esneklik
isteğini tanımlayan bölümde şu ifadeler yer alıyor:
"Her bir fazla saat çalışma için verilecek ücretin oranı yüzde
50'den yüzde 25'e düşürülmeli, diğer taraftan fazla çalışma
ücreti yerine izin verilmesine imkân tanınmalıdır."
yakJaşımıyla hazırladığı yasa
taslağı ile yanıt anyor. Bu
anlamda hazırlanan ve halen
üzerinde çahşılan yasa
taslağının eylül ayında
hükümete sunulması
bekleniyor. TlSK'in
hazırladığı yasa taslağında
özellikle esnek çalışmaya
olanak verecek maddeler
dıkkat çekiyor. tstıhdamda
esneklik sağlayan, geçıci işler
tanımının yasal düzenlemeye
kavuşturulmasırun gereğine
dıkkat çekilen tasanda şu
ifadeler yer alıyor:
"tş sürelerinde esnekliği
sağlayabilmek amacıyla
ortalama haftahk iş süresi
tanımı dikkate almarak fazla
çalışma tanımı yeniden
yapümalı. Bu paralelde
günlük 3 saatiik, yılhk 90
işgünlük sınırlama fazla
çalışma için önceden çalışma
bölge müdüriüğünden izin
ahnması koşuluyla ,,
Esneklik ne ifade ediyort
Hangl alanlarda yapılacak?
% Istihdamda esneklik.
# İş sürelerinde esneklik.
# Ücretlerde esneklik.
Çalışan açısından anlamı
# lstihdamı daraltarak işsizliğin
artışını getiriyor.
# Belirli bir çekirdek işgücü dışında
kalan geniş çahşanlar grubunu zaten
fazla olmayan iş güvenliğinden
yoksun bırakıyor.
# Emeği sermayeye daha fazla
bağımlı kılıyor.
# Sendikalann tasfiyesi anlamını
taşıyor.
Dört kişilik bir ailenin temel masrafları 514.5 milyon liraya yükseldi
Geçim standardı dibe vurduANKARA(ANKA) - Türkiye Kamu-
Sen, 4 kişilik bir ailenin, 1999 Mayıs ayı
sonunda 312 miryon 391 bin lira olan yok-
sulluk smın ücretının, geçen mayıs ayı
sonunda yüzde 64.7 oranında artarak
514 milyon 508 bin liraya yükseldiğini
belirledi.
Türkiye Kamu-Sen Ekonomik ve Sos-
yal Araştırmalar Merkezi'nden yapılan
yazılı açıklamada, 4 kışilik bir ailenin
1999 Mayıs ayı sonunda 103 milyon 669
bin lira olan açlık sınınnın, mayıs ayı so-
• Kamu-Sen'in araştırmasına
göre, geçen yıl mayıs ayında 312
milyon 391 lira ile geçinebilen
bir ailenin, bu yıl 514 milyon 508
< bin liraya ihtiyacı var.
nunda yüzde 64.7 oranında artış kayde-
derek 169 milyon 788 bin liraya ulaştığı
belirtildi. Kamu-Sen tarafından yapılan
semt pazarlan ile market fiyatlanmn baz
alındığı araştırmaya göre, 4 kişilik bir ai-
lenin mayıs 1999'dakı gıda harcamalan 169
milyon 788 bin liraya yükseldığı belırtil-
di. Araştırmaya göre 4 kişilik bir ailenin,
giyim harcamalan 56 miryon 596 bin li-
raya, ev eşyası için de 51 milyon bin 451
liraya ihtiyaç bulunuyor. Hane halkı ba-
kım ve hizmet harcamalan 10 milyon 289
bin liraya, sağlık 15 milyon bin 436 lira-
ya, ulaşım ve haberleşme 41 miryon 160
bin liraya, kültür eğitim giderleri 25 mil-
yon 725 bin liraya ve kira harcaması 36
milyon 16 bin liraya yükseldi.
kakunlmabdır. Aynca her bir
fazla saat çahşma için
verilecek ücretin onun yüzde
50'den yüzde 25'e
düşürülmeli, diğer taraftan
fazla çahşma ücreti yerine izin
verümesine imkân
tanınmaudır."
Fazla çahşma için verilen
ücretlerde düşüş özlemini bu
saürlarla dile getiren işverinin
ücretlerde istediği esneklik
bununla da bitmiyor.
Ücretlerde indirim
Hazırlanan taslakta taraflann
anlaşması halinde ücrette
ındirim yapılabileceği
beiirtilırken, ış süresinde
esneklik için ise şu
maddelerin İş Kanunu'nda
yer alması talep ediliyor:
"Ekonomik, teknotojik ve
zorunlu nedenlerle ve
taraflann anlaşması *
koşuhıyla, 6 ayhk bir
döoemde telafi çahşması
yaponlabilmeiL Bu dunımda
45 saatiik ortalama iş süresini
geçmemek üzere günlük iş
süresi 12 saat olabilmebdir.''
İşveren tarafindan kaleme
alınan ve esnek çalışmaya
imkân sağlayacak olan bu
değişiklikler işçi sendikalan
tarafından ise tepkiyle
karşılanıyor. tşverenin esnek
çalışma adı altında
sendikasız, iş güvenliğinden
yoksun işçi istihdam etmek
istediğini belirten işçi
sendikalan, esnek üretımin
emeği sermayeye daha fazla
bağımlı kıldığını beürtıyorlar.
Bu yolla işverene istediği
zamanda, istediği süre ve
istediği ücretle insan -(,: .,
çalıştırma olanağı
verdiğini belirten işçi
sendikalan, esnek çalışmanın
emekçi kesim için işsizlik
vaat ettiğine dikkat
çekiyorlar. *
DUNYA B A K J Ş / ERGftV YILDIZOĞLU LONDRA erginfeergin.demon.co.uk
'Küreselleşme, bir kalkınma stpatejisinin yerini tutar mı?'-ll
Azgelişmiş ülkelerin, küreselleşme
süreciyle ılışkilerini, hızla gözden geçir-
meye başlamalannın tam zamanı. Dün-
ya ekonomisinde, mali piyasalarda bü-
yük çalkantılara yol açabilecek biryön
değişikliğinin başlamakta olduğunu
düşündüren güçlü işaretler var. Olası
bir fırtınaya hazıriıksız yakalanmamak
gerekiyor.
Diğer taraftan, küreselleşme, birge-
lişme stratejisinin yerini tutmaz. Aksi-
ne gelışmeyi en azından aksatan bir et-
ki yapıyor. Nitekim, Türkiye, Brezilya
dahil birçok azgelişmiş ülke, 1930'lar-
da, dünya ekonomisiyle bağlan zayıf-
ladığı sırada ilk etkin sa-
nayileşme atlımlanna baş-
lamışlardı. Bugün artık
"Washington Consen-
sus"ü terk edip gerçek
bir gelişme stratejisi be-
nimsemek gerekiyor.
Yön değişikliği ve
olası tehlikeler
ABD ekonomisi yavaş-
lamaya başladı. Buna kar-
şılık Avrupa ve Asya eko-
nomileri büyümeye de-
vam ediyor. Avrupa ve As-
ya'nin büyümeye devam
etmesi ABD'nin yavaşla-
masının etkilerini denge-
ter ve küresel büyüme eği-
limini koruyabilirse bir so-
run çıkmaz. Ancak, bu,
günümüz koşullanndafaz-
la iyimser bir beklenti gi-
bi görünüyor.
Daha öncede, ABD Ha-
zine Sekreteri Sum-
mers'ın ağzından aktardı-
ğtmız gibi, "Bu gün, dünya ekonomi-
sinin kaderi, ABD ekonomisine, ABD
ekonomisinin kaderi borsaya (...)
bağlı" (Cum. 03/01). ABD ekonomi-
sindeki yavaşlamanın ise, bir yumu-
şak inişle sonuçlanması olasılığı, (ya-
vaşlamanın gelmekte olduğuna işaret
ettiğimiz 24 Nisan 2000 yazımızdatar-
Jışüğımız gibO olukça zayrf.
sesyon başlarsa bundan kısa dönem-
de bir "V" sıçramasıyle çıkmak müm-
kün olmaz. Diğer taraftan, ABD borsa-
sındaki hızlı gerileme, sert bir resesyon,
bunun yaratacağı uluslararası dakjalan-
malar, mali piyasalarda, borç-kredi zin-
cirinin zayıf halkalanndan bir veya bir-
kaçon kopmasıyia çöküşlere de yol aça-
bilir. Bu, olabileceklerin en kötüsü ol-
masa bile, oldukça kötümser bir senar-
yo. 1930'lan hatıriatan ve en azından
birkaç yıl sürecek bir resesyonu öngö-
rüyor. Tabii ki bunun kaçınılmaz oldu-
ğunu söylemiyorum. Ama, yeniden,
olası senaryolardan biri haline gelme-
Bu ekonomiyi ve toplumu belli bir
plan dahilinde geliştirme perspektifinin
yerini, 1980'lerde, planı devreden çıka-
ran, sorunlann çözümünü pıyasanın
serbestçe iştemesinde gören neo-kla-
sik (neo-lıberal) bir perspektif aldı. Bu
sürecın, 1981 'de yayımlanan, Orta Af-
rika'da Hıziandınlmış Gelişme baş-
lıklı bir Dünya Bankası raporuyla baş-
ladığını söylemek çok yanlış olmaz sa-
nınm (Bu "hıziandınlmış gelişmenin"
sonuçlannı merak ederseniz, Orta Af-
rika'nın bu günkü haline bakınız!). Bu
raporAfrika'da, kalkınmanın hızlanma-
VVashington Consensusü, emek üzerindeki baskılann artmasına neden oldu.
Ekonomik büyümenin merkezi bu
şekilde kaymaya devam ederken
ABD'de bir resesyonun gelişmesi, glo-
bal döviz piyasalannda, başlıca döviz-
ler arasında, yeni yeni başlayan bir ye-
niden konuşlanmayı daha da güçlen-
direcektir. Euro ve Yen'in dolar karşı-
sında kalıcı biryükselme eğilimine gir-
mesi. sermaye hareketlerinin yönünü
ABD borsası alevhine etkiter, borsanm
kan kaybetmesini hızlandınr.
Böylece bir taraftan, borsanın geri-
Tefrtesînin ABD'de tOkefici tatebTOze-
rindeki daraltıcı etkileri, Asya ülkeleri ve
Avrupa'da büyümenin ihracata dayalı
bileşenini boğmaya başlayabilir. Asya
ve Avrupa ekonomileri de durgunluğa
girer ve senkronik (eş zamanlı) bir re-
ye başladığını görmenin, özellikle az-
gelişmiş ülkelerin gelecekleri açısın-
dan, çok önemli olduğunu düşünüyo-
rum.
Yeni 'bir gelişme stratejisi'
arayışlan
Gelişme kavramı çok uzun bir süre-
dir, adeta yerini "yapısal uyum" kav-
ramınâ^Bıfakmıştı. 1997 Asya Kfîzin-
den sonra gelişme kavramınn tekrar kul-
lanılmaya başlandığı görülüyor.
"Gelişme teorileri", 1940'larla
1980'lerin arasında oldukça ilgi çeken
bir alandı. Azgelişmişliğin nedenleri,
aşılması, toplumsal refahın ve demok-
rasinin geliştirilmesine yönelik uzun ve
losa dönerntt hedefter, ptanlar üzerine
canlı bir tartışma vardı. Birçok azgeliş-
miş ülkede, Kalkınrna planlan, projete-
ri uygulanıyordu. Gerçekten, Türkiye
dahil, birçok ülke busüreçte sanayiteş-
meye başladılar. Genelde ithal ikame-
si, ulusal sanayinin, tarımın, iç pazarın
güçlendinlmesi, gelir dağıhmının iyileş-
ttrilmesi gibi hedefler üzerinde biçim-
lenen bir süreçti bu.
si için fiyatlardaki çarpılmalann (devlet
müdahalesinin) kaldınlmasını, devletin
ekonomiden elini çekmesini, döviz ve
mal piyasalannın serbestleştiritmeshni
istiyordu. Bu reçete, kısa zamanda,
özelleştirme, devletin köylüye ve emek-
çi kesimlerin tüketim mallarına sundu-
ğu desteklerinin kaldınlması gibi ted-
birierle de desteklenerek IMF'nin Ya-
^saTUyumPrögrafnTan
T
rracJ5nüştü
ve adeta ironik bir şekilde reform pa-
keti adı altında hemen tüm azgelişmiş
ülkelerin yöneticileri tarafından benim-
senmeye başlandı.
Bu gün gelinen noktada, neo-klasik
yaklaşımın aksine, gelişmenin teknik
bir sorun değil toplumun dönüştürül-
mest anlamınagetdtğtyeniden hatırla-
nıyor. Asya krizinln, Rusya deneytrön lf-
tasınıı ı etkiler i altıı ıda, Keynes*iıı piya-
salann kendi kendine dengeye geleme-
me stratejisi izleme" düşüncesi tek-
rar geri geliyor. Serbest piyasanın, emek
ve mali sermaye alanlannda dengeyi dü-
zeltmek bir yana daha da bozduğu vur-
gulanıyor. VVashington Consensus'ün
amaçlan ve araçlan açısından çok dar
görüşlü olduğuna, gelişmeyeyoiaçma-
dığına işaret ediliyor (Stiglftz, "Towards
a New Paradigma for development"
1998 Prebisch Lecture. www.world-
bank.org/knowledge/chiefecon/stig-
litz./ htm.). Örgütlü işçi hareketinin ka-
tılımının, demokratikleşme, kalkınma
süreci, hatta krizlerinetkilerinin anırtan-
dınlması açısından önemi vurgulanı-
yor. (Stiglitz, "Democratic Develop-
ment as the Fruits of Labour" Ocak
2000, aynı WEB sayfası) Devletle piya-
sa arasında, yeni (devlete, büyümeyi
ve toplumsal adaleti ge-
liştirme, uzun dönemli
stratejik kararlar alma,
uluslararası rekabetle iç
gereksinimler arasında
bir denge kurma, dünya
ekonomisine, ulusal ko-
şulları, toplumsal banşı
ve dengeyi göz önüneala-
rak eklemlenmeyi sağla-
ma görevi yükteyen) bir üş-
ki düşünülüyor (Boyer, R.
"Etat, Marche et Develop-
ment, Une nouvelle Syntese
pour le XXI Siecle", Kasım
1998, CEPREMAP
netec.wustl.edu/Wo-
PEc/data/cpmcep-
map.html). Ekonominin dı-
şa açılmasının, hızlı bir bü-
yüme getirmediği, bu iddi-
anın arkasında ciddi bilim-
sel kanıtlann bulunamadığı
saptanıyor. Hatta "karma
ekonomi" düşüncesinin, 20.
yüzyılın 21. yüzyıla bıraktığı
en değerli miras olduğu ile-
ri sürülüyor. Piyasa ekonomisinin toplum-
sal biryapı içinde var olduğu hatırlatılı-
yor. Bu toplumsal yapının yaşayabilme-
si için gerekli, ama amacı illa da piyasa
ekonomisine hizmet etmek olmayan ki-
mi kurumlann varlığına işaret edilerek,
bu kurumlar göz önüne alınmadan pi-
yasa ekonomisinin ışletilemeyeceği vur-
gulanıyor. VVashington Consen-
sus'ün ise bu kurumlan görmezden gel-
diği için artık terk edilmesı gerektiği söy-
lenebiliyor. (Dani Rodrik, "Development
Staregies for the Next Century"- Har-
ward Şubat 2000- www.ksg.har-
ward.edu/rodrik/papers.html). Sık sık
da kalkınma sürectnın, bunu, dışardan
gelen reçetelere değil, kendi özgün ko-
şullanndan kaynaklanan önceliklere, var
çtân kururrrianna göre eJe afan Qlkeler~
^tedahahızh ilerlediği vurgularMyor(Stig-^
litz, Rodrik, Boyer, âgey
Diğer taraftan, bu oldukça sınırlı yak-
laşımfar^bfle, Türkfy& ekonoffflsinİR^
1980'lerden bu yana, kalkınma süreci açı-
sından büyük ölçüde vakit kaybetmiş
olduğunu, halen de yanlış ve tehlikeli
bir yolda olduğunu düşündürmeye
yetiyor.
ANKARAPAZARI j
YAKUP KEPENEK
Naime'yi Öldürmek ,
Buğday fıyatlan, giriş sınavlan bağlamında üni-
versite sorunu gibi bu hafta yazılması gereken çok
konu vardı. Ancak Naime Salman'ın öldürülrnâ?
si hepsinin önüne geçiyor.
Geçen günlerde Naime Salman, kardeşlerinin el-
leriyle öldürüldü. Boyalı basının ünlü üçüncü say-
fasını ızleyemeyen okuyucular için, olayı kısaca özet-
lemek gerekiyor. Naime çocuk yaşta, imam niki-
hıyla ve istemediğı bir kişiyle evlendirilıyor. Götü-
rüldüğü evden sürekli olarak kaçıyor. Emniyet'in
Küçükleri Koruma Şube Mûdürlüğü tarafından ya-
kalanıyor ve ağabeyine teslim ediliyor. Kardeşini
Istanbul'a getiren ağabey, öbür iki kardeşiyle bir-
likte, daha 15 yaşındaki Naıme'yi bir viyadükten
aşağı atarak öldürüyor. öldürme gerekçesi de
açıklanıyor Töre gereği.
Geçen aylarda da özellikle Güneydoğu Anado-
lu'da çok sayıda benzer töresel öldürme olaylan
yaşandı. Bunlar, sıradan olaylarmış gibi geçiştiril-
di. Oysa töreöldürmeleri, sıradan değil. Naime'den
ve ondan önce töresel nedenlerle öldürülenler-
den kimler sorumlu? Asıl soru bu!
Kanımca hepimiz. Tümüyle toplum. Suçumuz,
duyarsızlığımızdır.
Kamuoyu oluşturan basın-yayın kuruluşlan, iM-
kenin her düzeydeki yöneticileri, üniversiteleri, eği-
timcileri, yargı mensuplan, güvenlik görevlileri, ka-
dın hareketi dernekleri, insan haklarıyla uğraşan-
lar; hayvanlan korumak için saygın bir çaba içine
girenler, yaşamı, insanı ve doğayı sevenler.. elbir-
liğiyle Naime'yi ölürdük. Çünkü, bundan önceki tö-
re gereği öldürmeler karşısında, suskun kaldık.
•••
Bireyin özgürleşmesi kolay olmuyor. Aslında öz-
güıieşmenin ilk basamağı, doğrudan kişinin ken-
disiyle ilgilidir.
Insanın özgürieşmesine dayanan kapitalist üre-
tim biçiminin egemen olduğu günümüzde, nere-
deyse tümüyle uygulamadan kalkmakta olan ölüjfi
cezası bir yana, öldürme hakkından söz edileme*.
Kimliği ne olursa olsun, yargı organları dışında Qi-
rilerı bu konuda karar alma yetkisini kendinde bu-
luyorsa, orada hukukyoktur. Hukukun olmadığı y#-
de de toplumsal doku parçalanmıştır, düzgün iş-
leyemez.
Tarihsel açıdan bakıldığında bedenin özgürleş-
mesi ile beynin özgürleşmesi, eşzamanlı gelişmiş-
tir. Cinsel serbestlikte düşünce özgürtüğünün önüri-
deki engellerin kaldınlması birlikte gerçekleşmiş-
tir. özgurlüğe ve aydınlığa ulaşılması ıçın, insan oğ-
lunun binlerce yıl savaşım vermesi gerekmiştir.
Cumhuriyet Devrimi ile hukukun üstünlüğü ve bi-
reyin özgürleşmesi yönünde büyük bir atılım ya-
pan Türkiye'nin bu kanlı dönemleri yeniden yaşâ-
ması gerekmiyor.
•••
Toplumsal ve ekonomik yapının, bireyin özgür-
leşmesini aşırı ölçüde sınırlayıcı özellikler taşıdığı
bir gerçektir. Evlenecek olan gençlerin yaklaşık
dörtte üçü gelecektekı eşlennı kendileri seçmiyor.
^ u oçankjrşal ya da kentsel kesımde çok farklı de-
ğil. Yine, ülke ortalaması olarak 6 ve yukan yaş ka-
dınlannın yaklaşık dörtte biri, Doğu-Güneydoğu'da
da yaklaşık yansı, en son verilere göre, okuma
yazma bilmemektedir. Aslında okuma yazma bii-
mek de özgürleşmek için yeterli değildir; burada
önemli olan ekonomik özgürlüktür, iş bulmadır, üre-
time katılmadır. Yine bılınen bir gerçektir ki, lise ve
üniversite bitirenler arasında, piyasada geçerii üc-
retten çalışmak istemesine karşın, işsiz kalanlann
oranı yüzde 30'lara vamnaktadır.
Kuşkusuz, aile ve arkadaşlık bağlannın güçlü-
lüğü, eğitimsizlik ve işsizlik çözümü gereken te-
mel sorunlardır. Ancak bu ve benzeri sorunlann vaf-
lığı töre kurallanyla insanlan öldürme hakkı vermez.
Şimdi hepimize bir görev düşüyor; Naime'lerin ö|-
memesi için toplumsal duyarlılık ayağa kalkmalı-
dır. Yapılması gereken, hukuku egemen kılmanın
ekonomik ve toplumsal altyapısını oluşturmaya
uğraşmak ve kısa dönemde toplumsal duyariılık
göstermek; insan kıyımlanna karşı toplumsal b/-
linci yüksettmektir. Eğer, Naime'lerin öldürülmesi
karşısında duyarsız kalınırsa, hangi konuda duyar-
lı olunabilir?
•••
Naime çocuk yaşta yok edildi. O artık sevine-
meyecek, üzülemeyecek; sevemeyecek, seviteme-
yecek, anne olamayacak, çocuk büyütemeyecek;
türkü söyleyemeyecek; müzik dinleyemeyecek;
çiçek toplayamayacak; oyun oynayamayacak;
üretemeyecek; büyüyüp yaşlanamayacak; doğa-
yı kucaklayamayacak; O'nu biz öldürdük; O'nu «e
ondan öncekileri, toplumsal duyarsızlığımızöldü -
dü. ı
• • • ;
Bu büyük toplumsal yara ya da leke 2000'li y] -
lara taşınamaz. Bu toplumun kadınlan, erkekleı;
yetkilileri, yetkisizleri; kişileri, kurumlan; görevlik -
ri, görevsizleri; zenginleri, yoksullan; insanlan si-
venleri, sevmeyenleri; büyükleri, küçükleri; bani-
severleri, savaşseverleri.. Naime'lerin bir daha a-
dürülmemesi için neler yapacaksınız? Naime <a-
dürüldü; eğersiz ölü değilseniz, ayağa kalkın! $
e-posta: yakup(â metu.edu.tr t
Köylüler kralıh
ÇANAKKALE(AA)
-Çanakkale'nin Gökça-
lı Köyü'nde kurulu Ta-
nm Kredi Kooperati-
fi'nden aldıklan kredi-
leri zamanmda ödeme-
yen 17 üye için 1040 ki-
şi icraya verildi. Borç
senedinde borcunu öde-
meyen 1 üyeye karşılık,
senede imza atan 19 ki-
şinin borçlu göründüğü
olayda, birbirlerine çe-
şitli defalar kefil olan
1996 yıhndan bu yajfa
biriken borçlanrun,:
izleri ile birhkte 109 ı
yar liraya ulaştığı or
yaçıktı.
Gökçalı Tanm 1
Kooperatifi
Kurulu Başkam Hv
yin Kokaroğlu, ekorç-
mık durumlan iyi ol^jp
borçlanm ödemeyen |7
üye yüzünden, icra mji-
dürlüğü kanalıyla 1 fi-
şiye 9 ödeme emri g^-
diğini belirterek'1040Jaşiye icra kanalıy-
la ödeme emrTğönde- ttyeterin kötü
• nldi. cenamainiKMOldji
Kooperatif, bağlı oldu-
ğu Balıkesır Bölge Mü-
durlüğu'nün talönatı ile
1996 yıhndan bu yana
üye köylülerden tahsil
edilemeyen alacaklann
tahsilatına başladı. tn-
celemelerde, 17 üyenin
kryor. Devlet a
tahaietmekiçiı yasalip-
faı başvurmakta haMl^
ancak 20 kişinin birft-
rine kefil olduğu birfe-
şikborcsenediböyle^p-
nuçlar doğuruyor'' ^~
ye konuştu. i