Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9MAYIS2000SAU
O L A Y L A K VJCJ C r O I \ U ^ U j j . K olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Yükseköğretimde ^feni Yönelimler
Prof. Dr. Güngör EVREJN
E
ğitımın anaokulunda» li-
sansüstü öğretimin s'onıh-
na kadar bir bütiin dlfiıa-
sı gerçeğine karşin* bil'ği
çağının bugünküoderfda-
ha önemli işlevler yükleyeceği ^füşü-
nülen yükseköğretim, eğitim tartış-
malannda özel bir konuma gelmiştir.
Eğitimın değişıminde bilgi çağı ko-
şullannın belirleyici niteliği herkesçe
bilinmektedir. Bunun yanında serbest
pazar ekonomisi, özelleştirme, küre-
selleşme, yenı dünya düzeni gibi kav-
ramlar öne çıkanlmaya çalışılmakta-
dır. Yaygın biçimde kulianılmakla bir-
likte bulanıklıklan süren bu kavram-
larla yükseköğretim, bilimsel araştır-
tna ve üniversitelerin konumu irdele-
nirken "acaba üniversitelerin özgöre-
vi (misvonıı) sona mı eriyor?" nokta-
sına varan sorular üretılmektedir. 1520
yılından önce kurulmuş olup kesinti-
siz bugüne erişen 80 kuruluştan yak-
laşık 70'inin üniversite olması, üniver-
sitelerin gelecek için de önemli işlev-
ler üstleneceğinin kanıtı sayılmakta-
dır.
Yaşadığımız dönera için yükseköğ-
retimin ve üniversitelerin sağlamala-
n gereken nitelıkler konusunda çeşit-
li görüşlersergilenmektedir. Bu bağ-
lamda. UNESCO Başkanı Mayor (1)
"Pazarekonomisi beUd,fakatpazartop-
lunıuna, pazar demokrasisine hayır"
sözleriyle genel tavrını ortaya koy-
duktan sonra sözlerini şöyle sürdür-
mektedir: "Eğitim yalıuz temel insan
hakkı değil, toplumumuzu rahatsız
eden sorunlann çözümü için de bir
anahtardır. Eğitimsiz insanlar, toplu-
ma tam olarak kahlamazve o roplum-
da gerçek bir demokrasi olamaz. De-
mokrasisiz bir toplumda sürdürüle-
bilir kalkınma var olamaz ve kurma
özgörevini taşıdığmuz banş küMrü
de olamaz." Mayor, genel bir çerçeve-
de 21. yüzyıl için üniversitenin sağ-
laması gereken "evrenseT koşulları
.şöyle sıralıyor: Fırsat eşitliği,yaşam
boyu öğrenim olanağı, her koşula ya-
nıt verebilecek öğretim yöntemleri,
beceri kazandırmanın ötesinde en ge-
niş anlamda eğitim anlayışı, toplu-
mun geleceğini biçimlendirmede ön-
cülük, etik değerleri öne çıkarma, top-
luma karşı sorumluluğa dayalı özerk-
lik ve kalite güvencesi.
Endüstri toplumundan bilgi toplu-
muna geçerken gereksinim duyula-
cak insan kaynağının niteliklerinde
köklü değişimler beklenmesi doğaldrr.
Bu bağlamda endüstri çağında hep
aynı işi en iyi biçimde yapacak belir-
li konularda uzmanlasmış, el ve kol be-
cerileri kazanmış insan gücüne ge-
reksinim duyulurken bilgi çağı, üni-
versite mezunlan için daha esnek, fa-
kat çeşıtJılık gösteren, fazla kas gücü
gerektirmeyen, daha çok tasanm ba-
zında iş ve hizmet üreten görevlerin
söz konusu olacagı ileri sürülmekte-
dir. Bu görüslerin ışığı altında, yarın-
lann üniversite mezunlan gelişmele-
re ve yeniliklere kolaylıkla ayak uy-
durabilmek ve yaraöcı düşünceler üre-
tebilmek yeteneklerini kazanmış olmak
durumundadır. Üniversitede, herşey-
den önce, eleştirel düşünmeyi ve öğ-
renmeyi öğrenmiş, yaşam boyu öğre-
nim ahşkanlığını kazanmış, etik değer
yargılan ve topluma karşı sorumluluk
duygusu gelişmiş insanlann yetişti-
rilmesi gerekmektedir.
21. yüzyılda bilim ve teknolojinin
değişimine bağlı olarak yeni meslek-
lerin ortaya çıkacağı ve çalışma yaşa-
muıda herkesin birçok kez iş değişti-
receği ileri sürülmektedir. Bunagöre,
yükseköğretimde, lisans düzeyi için uz-
manlaşmanın sağlanması yerine, esas
olarak temel kavramlann özümsetil-
mesi, meslek uygulamalannın çahş-
ma yaşamuıda öğretilmesi öngörül-
mektedir. Okutulan dersler bu anlayış-
la behrlenmekte ve son zamanlarda
özellikle etik konusunda yeni dersler
konulması yaygın bir uygulama ola-
rak görülmektedir. Günümüzde mü-
hendislik öğretiminde eleştirel çö-
zümlemede beceri kazanmanın öte-
sinde, hizmet sunacaklan ınsaru, için-
de çahşacaklan toplum ve çevre ko-
şullannı iyi anlayan, çalışmalannın
toplumsal ve çevresel sonuçlannı özen-
le değerlendiren ve bu bağlamda so-
rumluluk duygusu ile etik yargılan ve
bilinci yeterince gelişmiş mühendis-
lerin yetiştirilmesi anlayışı benimsen-
miş bulunmaktadır.
Ulkemizdeki durum
Ülkemizdeki yükseköğretimde de,
dünyada esen serbest pazar ekonomi-
si ve küreselleşme rüzgârlanndan et-
kilenmiş görüntüler sergilenmektedir.
Bu bağlamda, YÖK Başkanı'ndan
başlayarak üniversitelerin ticaretha-
neler gibi çalışmasımn gerekliliğini
öne sürenler çoğalmakta, öğrencilerin
müşteri olarak tanımlanması, bu an-
layışın doğal sonucu sayılmaktadır.
Son birkaç yıl içinde vakıf üniversi-
telennın sayısı hızla artarak yirmiye
yaklaşırken basında köklü devlet üni-
versitelerinden bazılannm özelleşme
ya da "Amerikantdrüyapdanma" is-
tek ve çabalanndan söz edilmektedir.
öte yandan devlet üniversiteleri Ingi-
lizce öğretime geçme hevesine kapıl-
makta, vakıf üniversitelerinin hemen
hepsi sözüm ona tngilizce öğretim
yapmaktadır. Özetlenmeye çalışılan
bu gelişmeler düşündürücüdürve her-
halde sağlıklı değildir.
öte yandan vakıfüniversiteleri dev-
let üniversitelerinin kısıtlı kaynakla-
nna ortak olmakta, kendi öğretim üye-
lerini yetiştirmek yerine köklü devlet
üniversitelerini çökertmek pahasına
onlann öğretim üyelerini almakta ve
öğrenciler açısından da fırsat eşitliği-
ni zedelemektedirler.
Üniversiteye giriş yöntemi konu-
sunda, arayış sürmekte, fakat "Fırsat
eşffliğmi sağiayan adflve nesod(objek-
tif) ortaöğretimi etkili dunıma geti-
ren, adayuı severek okuyacağı ve be-
cerileri ile mali güçlerine uygun bir
programa yerieştirilmesini sağlayan,
toplum tarafiadan kabul edilen, eko-
nomik, süratli, hatasız" biçiminde ta-
rumlanan koşullara yaklaşan biryön-
tem bulunamadığı için tartışmalar,
gündemdeki yerini korumaktadır.
Bu karmaşa ortamında, üniversite
kapısına erişebilen gençler, dönemin
değerleri bağlamında doğal olarak en
çok para kazandıracağını düşündük-
leri meslekler için çok çetin ve yıpra-
ticı bir savaşıma girişiyorlar. Bu yol-
da her yıl yüzlerce trilyon TL ile öl-
çülebilen kaynaklann aktığı dershane-
lerserüvenini yaşıyorlar. Gençlerimi-
ze hiçbir gerçek değer katmayan, hat-
ta onlann düşünme yeteneklerini dar
kahplara sıkıştınp yaraticılıklannı kör-
leten bu tür dershaneler ortadan kal-
dınlamıyor ya da daha yararlı bir iş-
leve yönlendirilemiyor. Her yıl üniver-
site kapısında bir buçuk milyon gen-
cin içeri girme savaşunlan ve bir mil-
yon gencin dışanda kalma olgusu ile
toplumda geçerli değer yargılan ko-
nusundaki karmaşa sona ermediği sü-
rece, yanlışlıklar ve ağır sorunlar ka-
çınılmaz olacaktır.
Gençlerimizin meslek secimine iliş-
kin yönelimleri gözden kaçan önem-
li bir soruna neden olmaktadır. Ger-
çekten, üniversitelerimizdeki sosyal
alanlar yeterli kazanç sağlayamaya-
cağı gerekçesiyle tercih edümemek-
te, çoğu kez fen ve sağlık bilimleri
bölümlerini kazanamayanlar isteme-
yerek bu bölümlere girmektedirler.
Çiğdem Kağıtçıbaşı (2), Türkıye'de
çözüm bekleyen birçok sorunu bulu-
nan insanımızm ihmal edıldığıni be-
lirttikten sonra, kanımca son derece
önemli şu saptamayı yapmaktadır:
"Hersorunun temeldüzeydeki çözüm-
lenmesi bflinıdeohıştuğunagöre,insan
sorunununçözümlennıesiçindetemet-
de insan bilimine yöoelmek gerekir.
Oysa insan, ihmal edildiği gibi, Türki-
ye'de insan bilimi de ihmal edilmiştir.
Teknoktjide büyükyannmlaryapıhr-
ken en değerli varük olan insam anla-
mak için hiçbir çaba harcanmamak-
ta, paıiak genç zekâlar bu tarafa yön-
lendirikmemektedir.
Yükseköğretim ve genelde eğitim
ile ilgili olmazsa olmaz koşul, eleşti-
rel düşüncenin yeşermesine ve geliş-
mesine elverişli bir ortama sahip olun-
masıdır. Ne var ki ülkemizde eleştiri-
ye açık insanlar olarak yeriştirildiği-
mizi ve öğrencilerimize de eleştirel
düşünme yeteneğini ve ahşkanlığını
kazandırabildiğimizi ileri sürmek ola-
sı değildir. Bunun belleklerimizden
henüz silinmemiş son öraeklerinden
biri, Çukurova Üniversitesi Tıp Fa-
kültesi diploma töreninde konuşan
genç doktorun eleştirileri üzerine öğ-
retim üyelerinin salonu terk etmeleri,
rektörün de genç mezunun çizmeyi
aştığını söyleyerek kızgınlığını ifade
etmesidir.
Hele boş geçerrderslerine öğretmen
isteklerini belirtmek için yürüyüş ya-
pan ilköğretim öğrencilerinin yargı
önünde hesap vermek durumunda kal-
malan, çeşitli açılardan irdelenmesi ge-
reken en çarpıcı örneği oluşturmak-
tadır. Bu ömeklereleştiriye açık olmak-
tan geçtik, çocuklanmıza karşı hoşgö-
rülü davranamadığımızı göstermek-
tedir. Belki de yürürlükteki Yükse-
köğretim Yasası'nın dayanağı olan,
üniversiteyi denetim altında bulun-
durma anlayışının egemen olduğu bir
ortamda eleştiriye açık bir anlayışın ge-
lişmesini beklemek fazla iyimserlik sa-
yılabilir. Aslında yükseköğretim ve
üniversiteyi YÖK olgusundan bağım-
sız olarak değerlendirmek olası de-
ğildir. Ancak YÖK başka bir yazının
konusu olabilir.
(1) Mayor, F. (1998), "The Univer-
sal Universty'' Higher Education Po-
licy, s. 249-255.
(2) TÜBA (1996), "NasU Bir Üni-
versite Mezunu İstiyoruz?" Bilimsel
Toplantılar Serileri s: 5.
M E R A L PAZAR £^ft/ncj, TarihÖğretmeni
Nasıl Bir CHR
CHP...Kuva-yiMilli-
yeci bir oluşum. Ta-
rihsel kökenleri 'altı
o/c'ta en somut bir şe-
kilde yansıyan, anti-
emperyalist ve anti-ka-
pitalist Türk devrimi-
nin yaratıcısı Ata-
türK'tın önciüüğiinde kurulan birparti. Bugün de,
sorunlarımıza umut olmasını beklediğimiz kitlesel
bir. parti (mi?)... Olabilir, kitleselliği yakalayabtlir.
Ama nasıl? CHP neden Meclis dışında kaldı? Yıl-
lar geçtikçe gözlenen 'oy düşüşünün' nedenleri
nelerdir?
Bu soruların yanrtını, şöyle birsorgulamanın için-
den çıkarabiliriz: CHP'de, bir hizbin parti yöneti-
mine egemen olduğu süreç yaşandı. Baykal ve ona
yakın olanların egemenliğiydi bu. O dönemde,
partinin gerçek üye sayısı ve gerçek olmayan üye
sayısı gibi ikili bir durumun variığını okuduk basın-
dan... Demokrasiyi toplumsallaştıracak bir parti-
nin önce bu konuda örnek olması, parti içi demo-
raksiyi gerçekleştirmesi gerekmez miydi? Bu yet-
medi, son seçimlerden sonra toplanan CHP ku-
rultayında, partiyi CHP'likten uzaklaştıranlar, sol de-
ğerlerden, 'altı o/c'tan kompleks duyanlar, sıkıl-
madan, yeniden CHP'nin yönetimine geçme giri-
şiminde bulundular; neyse ki, bu girişim başan-
sızlıkla sonuçlandı.
Bugün gelinen noktada, CHP'ye bazı eleştirile-
rimiz var. Basından izlediğimize göre, CHP içinde
-yine- altı ok'un bazılannm gereksizliğini söyle-
yenler olduğunu görüyoruz. Hangileri gereksiz
acaba?.. Cumhuriyetçilik mi? Ulusçuluk mu? La-
iklik mi? Halkçılık mı? Devletçilik mi? Devrimcilik
mi? Bu her biri birbirinden önemli ve vazgeçilmez
ARADABİR olan ilkeler, bugün
de, yannlarda da -
eğer özgürlükten,
bağımstzltktan, iter-
lemeden, insanın
insanı ezip sömür-
mediği bir toplum-
da başı dik olarak
yaşamaktan yanaysanız- sorunlanmızın çözümün-
de yakıcı bir şekilde gereksinim duyacağımız, yo-
lumuzu ışıtan ilkelerdir. Küreselleşme diye de de-
yimlendirilen Yeni Dünya Düzeni'nin, yani küresel
sermayenin egemenlik çabasının saldın noktala-
ndır bu ilkeler... Bakıyoruz, CHP içinde özelleştir-
meden yana, devletçiliğe karşı tavırlar var!.. Eko-
nomimiz devletçilikten uzaklaştıkça bugünkü aç-
mazına düşmedi mi? Aynca, 'tahkim'\n onaylan-
masına karşı daha etkili bir tavır görmek isterdik
CHP'den...
Atatürk Devrimi'ni, aftı ok'u, sol değerleri sa-
vunmaktan kompleks duymak, sol kimlikle nasıl
bağdaşır, anlayamıyoruz. CHP, Atatürk Devrimi'nin
ve sol değerlerin partisi değil mi? Bundan komp-
leks duyaniann yeri CHP değil, sağ partilerdir.
CHP'yi yozlaştırmaya kimsenin hakkı yok!..
Türkiye'nin sorunlannın çözümünü, Atatürk Dev-
rimi'ne, altı ok'a, sol değerlere bağlı bir partinin ül-
ke yönetimine geçmesinde görüyoruz. Ve ancak
böyle bir parti, "laik, demokratik, sosyal hukuk
devleti"nir\ özlemi içindeki kitlelerin oylannı alabi-
lir. Eleştirilerimiz, CHP'nin gerçek bir sol parti ola-
rak kendini yapılandırması ve ülke yönetimine tek
başına geçmesi içindir. Bunu da -değerli yazar
Emre Kongar'ın o çok güzel deyimiyle- genel
başkan "bir demir leblebi" Altan Oymen'in kişi-
liği öncülüğünde başaracağını umuyoruz.
Geçmiş Sinema Günlerinden...
Annenize en güzel
hediyeyi almanın
püf noktaları
Eski ütünüzü getirin,
annenize dünyanın en müthiş
ütülerinden btrini armagan edin
Phlllps Yetklll Satıcılarr slzi bekliyor...
Yasemin YAZICI
Seksenli yıllann ortasında bir za-
man.. ve sinema. Yeşilçam sokaklann-
da umuhnadık bir hareketlenme; mini-
büsler daracık sokaklardan teknik eki-
bini, oyuncusunu toplayıp setlere doğ-
ru yol alıyor. llk sinema okulu mezun-
lan artık Yeşilçam sokaklannda...
Alayhlar bu toy okullulan biraz ga-
ripsiyor; genç sinemacılann kafasında
kendi filmleri, tıka-basa düş dolu ruh-
lar... Alaylılar ve okullular Yeşilçam
sokaklannda buluşuyor, biraz çekiş-
meli de olsa.. ilk alışmalar başlıyor, dü-
şünsel, ruhsal ve teknik tanışıklıklar
oluşuyor.
Yeni bir alaşımla, farklı bir sinema is-
teği ile taze bir umut canlanıyor.. yoz
günlerden kaçan eski yönetmenler si-
nemaya dönüyor; asistanlann çoğu ye-
ni bir kuşak; çoğu Yeşilçam sinema-
sında uygunsuz düşlerin sahibi. Oysa
içi dışı Yeşilçamlı olan eskiler, bilmiş
bilmiş konuşuyor bu yeni umutlara.
" Yeşilçam Yeşüçamdır. Su akarken dot-
duramazsan, açıkta kalırsuL.." Yeşil-
çam'ın bu eski dili, bilmedikleri bir ya-
bancı dil gibi geliyor o günün gençle-
rine.. gençlik her zaman yeninin peşin-
de, basma-kalıp gerçeklere srrt döner;
onlar da kimi ustalannın gençlikleri gi-
bi aldınşsız Yeşilçamcılara.
Seksenli yıllann ortasına doğru bir za-
man. Sinemaya taze para giriyor yeni
yapımcılarla. Eski yapımcılar ise, tem-
kinli de olsa "kimi projelere'' para ya-
tırmaya başlıyor O sıra orta yaşa gel-
miş, genç yönetmenler atakta... Her za-
man oyuncu olarak görülen genç kız-
larda, sinemada, artık kameranın arka-
smda yer anyor kendilerine. TRT yö-
netmenleri de sinema yapmak için Ye-
şilçam'a doğru geliyor.
Ve zaman sinemadan yana sürüyor.
ne ki, bu taze para, Metin Erksan gibi
bir ustaya bir fibn yaptıramıyor; sine-
ma, üzerindeki ölü toprağmı atarken
bin yıllık gelenegine, yani "seyircitav-
lama" ana süreğenine bir türlü karşı
gelemiyor. Gene de yeni sinema gö-
nüllüleri düş içinde. Sinema da bir düş
değil midir aslında? Ekip minibüsleri
uzak yola açılan gemiler gibi, bir set-
ten ötekine doğru gidip geliyor.
O sıra sinemanın en eski ban "Papi-
rûs"e "Çiçek Bar" ekleniyor. Kalaba-
lıklaşan sinemacılar buralarda buluşup
projeleri için coşkulu söyleşilere dalıp
gidiyorlar... Ve sinema günleri festiva-
linin ilk yıllan... Istiklal Caddesi açık
hava partisi gibi.. insanlar nisan aymın
değişken bahar günlerinde bir filmden
diğer filme atıyorlar kendilerini.
Sinema Günleri'nin dış mekânı ken-
diliğinden bir "açık hava partisi", iç
—mekânı ise bir tür "ruhsal ayınma ayi-
".. yazarlar, yönetmenler, asistanlaf,
senaTİstler,tarneramaniar.. ve öğrenci-
ler.. ve sinema meraklılan... Beyoğ-
lu'nun kimi köşelerinde, kimi durakla-
nnda karşılaşıp kısa arahklı söyleşile-
re dalıyor, gördükleri filmleri öneriyor,
önermiyor.. ama yalnızca sinema konu-
şuluyor.
Seksenli yıllar... Her zaman yetişece-
ği bir yer varmış gibi hızla yürüyen Bil-
geOlgaç, boynundaki Ürgüp işi yazma-
lanna terini silip, duraksayıp bir siga-
ra yakıyor... Bu erkek dünyasının ilk ka-
dın sinemacısı... Öte yanda Şahin Kay-
gun, kırmız.ı atkısı ile bilmem kaç kez
seyrettiği "Antonkmi" filmlerinden es-
rimiş bir halde, piposunu tüttürüyor...
Sonra Mustafa Irgat; o hep çocuk ka-
lan gülüşüy le, her ne kadar bir gece ön-
ce "ipin ucunu kaçırsa da" Fransi2 film-
lerinin 12.00matinelerini kaçırmıyor...
TRT'nin en duygulu dizi yönetmenle-
rinden Okan Uysaler, kahve üstüne
kahve içerek fihn aralannda eşine-dos-
tuna dunnadan projelerden söz ediyor...
Yavuzer Çetinka>a. öğrencilik yıl-
lannda, Paris'ten aldığı kadife takımı-
nı, hâlâ açılışlarda giyiyor.. kendisine
küçülse de yakışıyor... Ve sinemanın
sanat olma çabasına her zaman öncü
olan, banşçıl gülüşüyle Onat Kutlar
ve ötekiler. başkalan... Ruhlannda hep
bir çocuk gizleyen o sinema insanlan..
usulca kaybolup gidiyorlar artık bu açık
hava partilerinden; geriye hayalleri ka-
hyor ve insan, kendisini son anımsayan
bir kişinin ölümüne dek ölmüyor.
Her baharda yeni sürgünleriyle yeni
sinema tutkunlan topluca bir ruh ann-
ması ayini yaşar gibi yaşıyor Sinema
Günleri'ni. Birçok sponsorla gerçek-
leşen bu gösterimler pek çok sinemacı
için bir tür "canşma" oluyor. Yalnız si-
nemacılar için değil tüm sanatçılar için
ve sanatseverler için, içsel bir eğitim za-
manı.
2000 yılının bu ilk Sinema Günle-
ri'nde, seksenli yıllan anımsamak; bi-
raz hayallerimi biraz da o günlerin Türk
sinemasında sinema yapma umudunu
ammsamak yahıızca. Bugün yabancı
destekçiler olmasa, Türk sineması adı-
na bir sinema yapmak olası değil... Fes-
tival programında onca destekleyen
var.. ne ki artık kimse Türk sineması-
na bundan başka destek vermiyor. Cid-
di bir sermaye sinemaya el atmıyor..
oysa sinema okullannda yetişen ya da
kendilerini yetiştiren sinemacı genci
bekleyen ne?
Şimdi yeniden 2000'in ilk festivalin-
de, yaşamın gerçek anlamım, dilini,
ilişkısini anlatmaya çalışan filmleri iz-
leyenler, sonrasında kendi düşlerinde ya-
payalnız kalırken aslında sanata sırtnn
dönmüş bir toplum, duyarsız bir kitle
de katlanarak artmakta. Sponsorlar ço-
ğu zaman, geçici olan kültür hareket-
lerinin destekleyicisi olurlar. kimi kon-
serler, festivaller. kimi televizyon prog-
ramlan benzeri...
Oysa Zeki Demirkubuz, Yeşim Usta-
oğlu,NuriBilgeCeylangibi yönetmen-
ler, inatla kendi sinemalannı yapmaya
çahşıyor, (fcr, Mayrs SıkırrnsT*nda"BR
nemacüun sûcıntısı ne kadar iyi anla-
PENCERE
Uğur Mumcu'nun
KaUlleri?..
Inanılır gibi değil; Uğur Mumcu'nun katilleriya-
kalandı mı?..
Sorunun yanrtını bir başka sorunun içeriğinde
aramak doğru olur:
- Hizbullah nasıl ortaya çıkanldı?..
Bir üçüncü soru:
- 28 Şubat gündeme girmeseydi, Hizbullahçı-
laryakalanabilir miydi?..
Türkiye'nin ayaklan yavaş yavaş suya eriyon iki
tehdidin defterini dürmeden, ülkenin iflah olama-
yacağı meydandadır.
Etnikçi terör..
Kanlı irtica!..
Bu iki düşmanın umutlan söndürülmeden de-
mokrasi hayaldir.
•
Etnikçi terör dediğimiz olgunun boyutlannı Hik-
met Bila şöyle özetliyor:
"Türk ordusu Güneydoğu'da dörtcephede bir-
den savaştı; karşısında Kurtuluş Savaşı'ndan bu
yana en büyük kuvvet koalisyonu vardı:
1) Koalisyonun silahlı gûcü PKK.
2) PKK'ye her tühü maddi ve manevi yardımı
yapan Suriye, Iran, Irak gibi ülkeler.
3) PKK'ye destek veren, kolaylıklarsağlayan, sı-
ğınma, bannma, örgütlenme, televizyon yayını
yapma, kongre toplama olanaklanyla yardımcı
olan Avrupa ülkeleri.
4) Açıkya da örtülü bir şekilde PKK'yi destek-
leyen ve onun propagandasını yapan iç göçler.
Bu 'dev koalisyon'un dayandığı temel hesap,
PKK'nin askeri başansı; daha doğrusu Tün\ or-
dusunun başansızlığıydı."
Türkordusunun başansı yalnc PKK'ye değil, onun
arkasındaki "koalisyon"a karşıdır. Terör örgütü-
nün Güneydoğu'da denetime alınmasından son-
ra Kuzey Irak'ta bastırılması, ardından Suriye'de
üslenmiş terör başının bölgeden uzaklaştınlması,
'dev koalisyon'un Avupa ülkelerindeki ortaklannı
da açığa çıkardı.
•
Ya irtica?..
"Irtica Koalisyonu" da dış ve içteki çaplı ortak-
lann işbiriiğine dayanıyor.
Irticanın içerdeki ortaklan 28 Şubat girişimiyle
püskürtülmeseydi, ne Refah iktidardan düşerdi, ne
Fethullah ülkeden kaçardı ne de Hizbullah yaka-
lanırdı. Suudi Arabistan'dan Iran'a dek yayılan ge-
niş işbiıiiğinin Batı'da odaklanan destekleri artık
herkesçe biliniyor.
28 Şubat'ta baştayan süreçle devletin (siz ister-
seniz buna 'derin devlet'm diyebilirsiniz) irtica yu-
valannın üstüne gidebilmesi sağlandı; bir başka
deyişle devlet yön değiştirdi; artık "en büyük teh-
like komünizm" değil...
Sonuçlar alınryor.
•
Batı'dan Türkiye'ye bakış da değişti.
1919'da Avrupa'nın öngörüsü "Anadolu'nun
Taksimi" üzerineydi; Kurtuluş Savaşı'nın sonucu
bu öngörüyü yıktı; yeni bir bakış geçerli oldu.
20'nci yüzyılın sonuna doğru Batı'nın yeniden
iştahı mı kabarmıştı?.. Bir yandan 'irtica' öte yan-
dan 'etnikçilik' "Kemalist Türkiye"y\ tarihe göme-
cek miydi?.. Içte ve dışta bu hesapla yüzlerce ya-
zı yayımlandı; laik cumhuriyet bitmiş, işin sonu
mu gelmişti?..
Evdeki hesap çarşıya uymadı; 28 Şubat bu ger-
çeğin altını çizmiştir.
Uğur Mumcu'nun katillerini bu tabloda yerli ye-
rine koyunuz; Hizbullah'ın üstünden iz sürüldüğü-
nü sakın unutmayınız.
tıhnış; demek ki âcıdâ bile samimiyet
gerekiyor) öte yanda, sermayenin yal-
nızca tecimsel yatınma, yatınm gözüy-
le bakması. kültürel anlamda incehne-
si beklenen burjuvazi için biraz tuhaf
kaçmıyor mu? Yoksa oknası gereken bu
da, biz mi çocukça düşler kuruyoruz,
Yeşilçam'ın "insan tavîayan" sinema-
sında? Kim bilir...
FARIH
TOPLUMSAL TARİH DERGİSİ
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ
TARİH YARIŞMASI
ÖDÜLLER
Birincıye:
200.000.000 TL.
ikinciye:
150.000.000 Tl
Üçûncüye:
100.000.000 TL.
ilk beş dereceye giren
öğrencilerin
araştırmalarının
Toplumsal Tarih 7
dergisınde
yayımlanmasının yani
sıra dergı abonelıği ye
kitap armağanı.
YARIŞMA TAKVİMİ
Son başvuaı larihi-
31 Mayıs 2000
Araştırma teslim tarihi:
2OEkım20OÛ
Sonuçların açıklanması:
1 Aralık 2000
Aynntılı bilgi, broşür ve
başvunj formu için:
Toplumsal Tanh Dergısı,
YıMız Sarayı Arabacılar Daıresı,
Barbaros Bulvarı
Beşıktaş 80700 Istantoul
Tel 0212 227 37 33
Faks. 02122273738 ——
top<an»tan»Tvakfi org.tr
Yanşma
ana destekçisi
İTAItlM VAKrîj