08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 MART 2000 CUMARTESİ 12 JjjJV\_r 1 1 \-fITJLİ. / ekonomi(« cumhuriyet.com.tr 12 Eylül sonrası, Türkiye'yi iç ve dış sömürüye karşı koruyan dev devlet kuruluşlan yağmalanmaya başlandı Soygım ve sömiirü sJstemleşiyor12 Eylül 1980... Türkiye'nin gelişmesini tersine çeviren talihsiz bir dönemin başlangıç tanhidir. Tarihe de böyle geçecektir. Zira, ülkemizde "soygun" ve "sömürü" düzeni ilk kez 1980 yılından sonra bir sisteme bağlanmış ve hatta yasal hale getirilmiştir. Bugün devletimizi ahtapot gibi saran çeteler de gücünü bu dönemden almıştır. Milletimizi iç ve dış sömürüye karşı koruyan dev devlet kuruluşlarımız, tam bir yağma anlayışı içinde bu dönemde elden çıkanlmıştır. Gene gelir dengeleri bu dönemde altüst olmuş ve işsizlik, fakirlik inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Geçimini topraktan sağlayan 30 milyona yakın ınsanımız açlık tehlikesi ile karşı karşıyadır. En az 20 milyona yakın yurttaşımız da ınsan gibi yaşama imkânlanndan yoksundur... Türkiye'nin bu acıklı halini gördükten sonra, 12 Eylül'de beş generalin bir gece yansı devleti ele geçirmesine, sadece iç sorunlardan kaynaklanan bir darbe imiş gibi bakmak yanlış olur. Eğer beş generalin amacı, gerçekten sadece kanlı olayları önlemek olsaydı ihtilal yapmaya gerek kalmazdı. Zira, sıkıyönetim komutanlıklarının ihtilalden önce de sınırsız yetkılen vardı. TBMM, hükümetin talebi üzerine sıkıyönetim ilan etmış ve tüm yönetim yetkilerinı orduya devretmişti. Ihtilali yapanlar o sıralarda Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlanydı. Kanlı olaylan bastırmak içın ıstedıkleri önlemleri alabilirlerdı. Nitekim, 12 Eylül darbesinin ardından yönetim kadrolannda hiçbir değişiklik yapılmadan silahlı çatışmalar kısa süre içinde bıçak gibi kesiliverdi. Üstelik, askeri yönetimin amacı sadece anarşiyi önlemek olsaydı, köklü ekonomik değişikliklere kalkışmaz, olaylar yatıştıktan sonra yönetimi sivillere devrederdi... Ama yapmadılar... Seçimle işbaşına gelmiş normal hükümetler gibi ülkeyi yönetmeye devam ettiler. Neden bir an önce seçime gitmediklerinı soranlar da cezalandınldı. Zira işleri daha tamamlanmamıştı. Amaçlan, , tAfrika ve Güney Amenka ülkelerinde bile benzeri kalmayan ekonomik politikalarla Türkiye'yi İÇ ve dış sömürüye açmaktı. Ülkemizi globalleşme ve küreselleşme çarkının ıçine sokmaktı. Bunun için anayasamız ve yasalanmız değiştirilecek, baskı yasalan çıkanlacak; çiftçiler, işçiler memurlar, emekliler, küçük esnaf etkisiz hale getirilecektı...1983 seçimlerinin ardından askeri yönetim gitti, ama Turgut Özal ve ondan sonra gelen hükümetler 12 Eylül'ü amacına ulaştırmak için ellerinden geleni yaptılar... Özelleştirme modası Türkiye'de 1980 yılından sonra hızlı bir "özelleştirme" estirildi. Hükümetler, özel sektör temsilcileri, gazeteler, televizyonlar devlet kuruluşlarının aleyhinde akıl almaz kampanyalar yürüttüler. TEKEL, Toprak Mahsulleri Ofisi gibi kamu iktisadi kuruluşlan; SEK, Et- Balık Kurumu, Yem Sanayii gibi iktisadi devlet teşebbüsleri; Tariş, Çukobirlik, Antbirlik, Trakyabirlik, Fiskobirlik, Karadenizbirlik gibi üreticilerin ortaklığı ile kurulan tanm satış kooperatifleri devletin bütçesine yük olmakla suçlandı. Başbakanlar, bakanlar, etkili ve yetkili tüm çevreler bu kuruluşlan "kara delik" ilan ettiler. Halkın gözünü korkutmak için KİT'lerin ve tanm satış kooperatiflerinin yüzlerce trilyon lira zarar ettiğini açıkladılar. Çok acele elden çıkanlmazsa bütçenin çökeceğini ve enflasyonun önlenemeyeceğini iddia ettiler. Turgut Özal hayranı Tansu Çiller de başbakanlığı döneminde KİT'lerin yıllık zarannın 200 trilyon lirayı geçtiğini, elde kaldıklan takdirde zarann ilk yıl 500 trilyon lirayı, ertesi yıl ise 1 katrilyon lirayı geçeceğini söyledi... Işler öyle bir noktaya geldi ki, KİT'ler, KİK'ler ve tanm satış kooperatifleri için ileri sürülen iddialann gerçek dışı olduğunu, dünyanın hiçbir ülkesinde bu tür özelleştirmeler yapılmadığını, Türkiye'de özelleştirme anlayışının "yağma"ya yol açacağını söyleyenler vatan haini ilan edildiler. Aslında özelleştirmeyi savunanlann hepsi gerçek dışı bikji veriyorlardı. Örneğin, KİT'lerin ve KlK'lerin arasında kâr edenler de, zarar edenler de vardı. Üstelik, zarar edenlerin mali yapısını bozan da hükümetlerdi. KİT'ler, KİK'ler ve tanm satış kooperatifleri hükümetlerin emrindeydi. ilgili bakanlar kasıtlı emirler vererek kuruluşları halkın gözünden düşürmek için kasten zarara Ülkemizde "soygun" ve "sömürü" düzeni 1980 yılından sonra neredeyse yasal hale getirildi. Milletimizi iç ve dış sömürüye karşı koruyan dev devlet kuruluşlarımız, tam biryağma anlayışı içinde bu dönemde elden çıkarıldı. TARIMIN KATtLİ Sadullah USUMİ Türkiye'nin bu acıklı halini gördükten sonra, 12 Eylül'de beş generalin bir gece yarısı devleti ele geçirmesine, sadece iç sorunlardan kaynaklanan bir darbe imiş gibi bakmak yanlış olur. 12 Mart'ta bozulan oyun bu kez gerçekleştirildi. sokuyorlardı... Buna rağmen birkaç kuruluş dışında büyük çapta zarar edeni yoktu. 1998 ve 1999 yıllarına ulaştığımızda KİT, KİK ve tanm satış kooperatifleri hakkında söylenenlerin gerçek dışı olduğu ortayaçıktı... Sadece Kn'lerin 1 yıllık kân 1 katrilyon liranın üstündeydi... Ama kurt kuzuyu yemeye karar vermişti. Gerçekler ne olursa olsun, yalan ve yanlış bilgilerin yayılması devam etti. Sonuçta ortaya çıkan tablo üzücüydü. Zira, kâr eden veya etmesi mümkün olan KİT'ler, haraç mezat özel sektöre bedava denecek fiyatlarla satıldı. Zarar eden kuruluşlar ise hâlâ satışa çıkanlmadı. Böylece, amacın özelleştirme yerine yağma olduğu ortaya çıktı.Üstelik, satılan KİT'lerin devlete de bir katkısı olmadı. Milyonlarca çiftçi, kendisini özel sektörün sömürüsüne karşı koruyan KİT'ler satıldığı için soyuldu... Daha önceleri üç beş kuruşu, kadınlann altınlan tüccann kasalanna uçtu... Tüketiciye gelince... Onlar da gıda maddelerini çok daha yüksek fiyatlaria yemek zorunda kaldılar... Türkiye'de uygulanmak istenen özelleştirme modelinin amacı da zaten üreticilerin ve tüketicilerin cebindeki paralan özel sektörün kasalanna aktaımaktı... Sonuçta beklendiği gibi oldu. Ancak işin en acı yanı, başbakanlar, yardımcılan, bakanlar, televizyonlar, gazeteler yaşanan bunca facialara ve kötü örneklere rağmen hâlâ özelleştirme diyor, başka bir şey demiyor... Bu kadar vurdumduymazlık olamaz... Halkın sesine bu kadar kulak tıkanamaz... Hastayı iyileştirebilmek için önce teşhisi doğru koymak gerekir. Tanmın can çekiştiği doğru. Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, gazeteler tanmdaki çöküntüyü kabul ediyor. Hatta televizyonlarda bu konuda güzel programlar yapılıyor. Çiftçinin içinde bulunduğu kötü koşullar anlatılıyor... Ancak, iş, nedenine ve çözümüne gelince... Herkes sus pus... Nedenini ve çözüm yollannı söylemeye kimse cesaret edemiyor. Artık, 12 Eylül yönetiminin baskısı yok. Peki, bu insanlar kimden veya kimlerden korkuyor? Bunun yanıtı çok açık... Sermaye gruplanndan... Sermayenin temsil edildiği TÜŞlAD'dan. Hatta, MÜSlAD'dan... Bugün sermaye kesiminin yararına olmayacak öneri getiren bir bürokratın devlet kadrolannda önemli yerlere gelmesi mümkün değil... İş bu kadar ciddi... 12 Eylül gitti ama, onların getirdiği sistem sermaye gruplannı güçlendirdi. Koşullar değişmedikçe, onlann istemediği bir şeyi yapmak ve yazmak artık imkânsız... Aslında tanm kesimindekı çöküntünün nedeni hiçbir yoruma gerek bırakmayacak biçimde bellidir... Teşhis de bellidir: Tanm kesiminin katili 12 Eylül'dür...12 Mart ve 12 Eylül hareketleri yerii ve yabancı sermayenin önünü açmak için yapılmıştır... Devlete yüzlerce trilyon lira kazandıran, piyasalarda denge unsuru olan POAŞ'ın satışına hangi parti karşı çıkabilmiştir? Işte sermayenin gücü...12 Mart'ta halk oyunu bozdu. CHP o günlerin kadrosu ile ilk seçimde birinci parti oldu. Istenilen hedeflere ulaşılamadı. 12 Eylül, 12 Mart döneminde becerilemeyen işlerin tamamlanması için yapıldı. Ama, itıraf etmek gerekir ki, 12 Eylül daha önceden tespit edilen hedeflerde başanlı oldu. 12 Mart daha gelirken zalimdi. Türkiye'nin halkla bütünleşmiş fikir adamlannı teker teker toplayıp cezaevlerine koydu. Hemen hepsi işkence gördü. Bunlann başında llhan Selçuk, Çetin Attan, Doğan Avcıoğlu, llhami Soysal geliyordu... Sıkıyönetim komutanı Faik Türün'ün zulmünü unutmak mümkün mü? Halkın haklannı savunan gazeteciler için "Onlar Moskova uşaklandır. Bir daha asla Özelleştirmeyi savunanlann hepsi gerçek dışı bilgi hükümetlerin emrindeydi. İlgili bakanlar kasıtlı veriyorlardı. Örneğin, KİT'lerin ve KlK'lerin arasında emirler vererek kuruluşlan halkın gözünden kâr edenler de, zarar edenler de vardı. Üstelik, zarar düşürmek için kasten zarara sokuyorlardı... edenlerin mali yapısını bozan da hükümetlerdi. Buna rağmen birkaç kuruluş dışında büyük çapta KİT'ler, KİK'ler ve tanm satış kooperatifleri zarar edeni yoktu. 30 milyon kişi açlık tehlikesi ile karşı karşıya 12 Eylül darbesini yapanlann amaçları, Afrika ülkelerinde bile benzeri kalmayan ekonomik politikalarla Türkiye'yi iç ve dış sömürüye açmaktı. Bunun için anayasamız değiştirilecek, baskı yasalan çıkanlacak; çiftçiler, işçiler, memurlar, emekliler, küçük esnaf etkisiz hale getirilecekti. Bu dönemle birlikte geçimini topraktan sağlayan 30 milyona yakın insanımız açlık tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Geçmişi parlak hayvancılığımız artık can çekişiyor Milyonlarca süt ve et üreticisini koruyan ve hayvancılığımızın gelişmesinde büyük katkıları olan Süt Endüstrisi Kurumu. Et ve Balık Kurumu ve yem piyasalarında denge unsuru olan Yem Sanayii'nin 12 Eylül'cülerden ve sonraki hükümetlerden çektikleri tam bir facia... Bu kurumları batırmak için yapılan baskılar hayvancılığımızın sonunu getirdi. Geçmiş yıllarda dünyaya meydan okuyan Türk hayvancılığı da artık can çekişiyor... gökyüzünü göremeyeceklerdir" dediğini hâlâ içim sızlayarak hatıriıyorum. ilhan Selçuk'a işkence yapıldığı iddialan yaygınlaşınca Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı olarak Faik Türün'ü ziyaret etmek zorunda kalmıştım. Türün, önce işkence iddialannı kabul etmek istemedi. Ama, 2 saatten fazla süren ve oldukça tartışmalı geçen görüşmenin sonuna doğru itiraf etti... Ancak, işkencenin modern usullerie yapıldığını söylemeye çalıştı...Bu değerii fikir adamlan askeri cezaevlerinde çile doldururken Faik Türün dönemin en kudretli işadamlan ile kol kolaydı... Işçi sendikalarının toplusözleşmelerine müdahale ediyor, grevlere izin vermiyordu. Işverenin lokavt teşebbuslerine ise ses çıkarmıyordu... ittifaklar Umutlar 12 Eylül'e kaJmıştı. Darbenin ardından yerii sermaye dış güçlere tam destek verdi. Böylece, Türkiye'de iktidar, iç ve dış sermaye arasında ittifak oluştu. Kısa süre içinde de "soygun düzeni"n\n çarklan dönmeye başladı... Bu arada "özelleştirme"ye çanak tutmak için "çiftçi, kentliyi sömünjyor" veya "kara delik" gibi sloganlar ön plana çıkanldı. , Halkımızın bir bölümü bu sloganlann peşine takıldı. Palavra ve kasıtlı diyenler azınlıkta kaldı. Şimdi, sıkıntıyı hep birlikte çekiyoruz... Sömürüyor dedikleri tanm kesimi neredeyse battı, batacak... Buna karşılık sömürüldüğü iddia edilen holding şirketlerinin ve bankalann ilan edilen kârianna bir bakınız...lnsanın neredeyse dudaklan uçuklayacak... Arada bir "batıyomz" diye kıyamet koparan ve kendilerine bir ömür boyu hizmet veren ışçilerini bir gün içinde sokağa bırakan holding şirketlen trilyonlarca lira kazandılar. Bankalann kârtan ise bir buçuk katrilyon . ^u,ilu liraya yaklaştı... ,., „ ^ çiftçi nasıl soyuldu? özelleştirme Türk tanmının sonu oldu. Bundan memuru da, işçisi de, emeklisi de, küçük esnafı da etkilendi. Özelleştirme henüz tamamlanmadı ama, anlayışı bile çiftçinin canına okumaya yetti. Bu konuda yüzlerce örnek dolu... Çiftçiyi korumak için kurulan ve 1980 yılına kadar başanlı hizmetler veren Toprak Mahsulleri Ofisi hukuken hâlâ devletin elinde ama, tüccara hizmet veriyor... FİSKOBİRLİK, TRAKYABİRLİK, TARİŞ, ÇUKOBİRLİK, ANTBİRLİK, KARADENİZBİRLİK gibi tanm satış kooperatrflerinin resmi kayıtlara göre, sahibi çiftçi... Ama, hükümetler ince politikalar izleyerek tüccar ve sanayiciye hizmet verdiriyor...Ya... Milyonlarca süt ve et üreticisini koruyan ve 1980 yılına kadar hayvancılığımızın gelişmesinde büyük katkılan olan Süt Endüstrisi Kurumu. Et ve Balık Kurumu ve yem piyasalannda denge unsuru olan Yem Sanayii'nin 12 Eylül'cülerden ve ondan sonra gelen hükümetlerden çektikleri...Tam bir facia... 1980 yılından sonra işbaşına gelen hükümetlerin SEK, Et ve Balık Kurumu ve Yem Sanayii'ni batırmak için yaptığı baskılar sonuçta hayvancılığımızın da sonunu getirdi. Geçmiş yıllarda dünyaya meydan okuyan Türk hayvancılığı da artık can çekişiyor...Tanm kesiminin en güçlü isimlennden İzmir Ziraat Odası Başkanı Reşit Kurşun, 1980 öncesi ve sonrası arasındaki farkı bir anısı ile şöyle özetliyor "Cumaovası'nın Tekeliköyünde 1980 yılına kadar her evde bir akaryakıt deposu vardı. Hepsi de ağzına kadar doluydu. Bir ara akaryakıt sıkıntısı olunca, tam biryıl dışardan mazot almadan işlerini görebildiler. Bu kadar bolluk vardı. 12 Eylül'den kısa bir süre sonra ise bu depolar boşaldı. Hatta, işe yaramadığı için yehehnden sökülüp atıldı. Artık, Tekeli köyü çiftçileri akaryakıt istasyonlanna elde bile taşınabilecek kadar küçük depolaha gidebiliyoriar. Zira, 12 Eylül hükümetlerinin izlediği yanlış politikalar yüzünden çiftçinin cebinde mazot alacak parası kalmadı..." Böyle yüzlerce örnek daha verilebilir... SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle