Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 0 ŞUBAT 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
DIZI
Turtdye potamu
sürdürecek'
• ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Cumb.urbaşkanı
Süleyman Demirel, soğuk
savaşın sona ermesinin
ardından NATO'nun da
değişikliğe uğradığını,
ancak Türkiye'nin, Avrupa
güvenlik mimarisinin baş
aktörlerinden biri olmayı
sürdüreceğinı bıldırdi.
Cumhurbaşkanı Demirel,
Türidye'nin NATO'ya üye
oluşunun 48. yıldönümü
nedeniyle yapüğı yazıh
açıklamada, ittıfakın
Avnıpa-Atlantik
bölgesınde önemını
arturarak sürdürdüğünü
belirtti.
Haflcevleıf 88
yaşnda
• ANKARA (AA)-
Halkevleri Genel Başkanı
Rıza llıman, kunımun 68.
kunıluş yıldönümü
nedeniyle genel mericezde
düzenlediği toplantıda
"halkın demokratık
iradesinin ve devrimcı ulus
bilinçlenmesınin karargâhı
olan halkevleruun, çağdaş
ve aydmlık bır toplum
yarattığını" söyledi. Yakın
zamanda, hazırladıklan
" 1932 Yüından Günümüze
Halkevleri Belgeseh"nın
göstenme sunulacagını
bildıren llıman, 12 Eylül
döneminde 'yağmalanan'
belge ve kitaplann büyük
bır kısmına yenıden
ulaşarak arşiv-kütüphane
oluşturduklaruu belirtti.
Himan, "Cumhuriyetin en
önemli örgütlerinden biri
vleri'nd h
şpy
: bır ülke ve
demokrasi uğraşında görev
alacak herkesi halkevlerine
çağınyoruz" dıye konuştu.
Kurban kesim
kampanyası
• ANKARA (AA)-
Diyanet Işleri
BaşkanlığVnın Türkiye
Diyanet Vakfi aracılığıyla
gerçekleştıreceği "Vekâlet
Yohıyla Kurban Kesim
Kampanyası" başladı.
Türkiye Diyanet Vakfı
Genel Müdürü Mehmet
Kervancı, 2000 yılı ıçin 1
kurbanın tüm masraflar
dahil obnak ûzere kesim
bedelinin 70 mılyon lira
olarak belirlendığinı
kaydetti. Kurbanlannı
vekâlet yoluyla kestınnek
isteyenler, kurban
bedellerini en geç 15 Mart
Çarşamba günü mesaı
bıtımıne kadar Türkiye
Vakıflar Bankası'nın bütün
şubelerinde özel tahsilat
hesabı olarak açüan
"Türkiye Diyanet Vakfi
Kurban Hesabı"na veya il
ve ilçe müftülüklerine
yaürabilecek. Vatandaşlar,
Türkiye Diyanet Vakfi'na
ait (417 12 35), (425 08
31) numaralı telefonlardan
kampanyaya ilişkin olarak
bilgı alabilecek.
BAV yöneticiterine
dava
• İstanbul Haber Servisi -
Bakırköy Cumhuriyet
Savcılığı, Bılım Araştırma
Vakfi (BAV) Başkam
Tarkan Yavaş ile eski
başkam Altuğ Berker
hakkında, haklannda
gıyabi tutuklama karan
bulunan Uğur Örnek ıle
Mustafa Kemal Gül'ü,
Ataköy'dekı evlerinde
sakladıklan gerekçesiyle 2
yıla kadar hapıs istemiyle
davaaçtı.
Çarşamba
Toplantıları
• İstanbul Haber Servisi -
Porf. Dr. Tank Zafer
- Tımaya'nın anısına
diizenlenen Çarşamba
Toplantısfna bu ay
gszetemiz yazan Mustafa
Balbay konuk olacak. 23
Şubat Çarşamba günü saat
1 ^.30'da Tank Zafer
Tunaya Kültür
Merkezi'nde
düzenlenecek toplantının
lconusu "Medya ve
Sryaset" olacak.
Kışlaya gelen gazetecilerle konuşma izni verilmemesi Davutpaşa sakinlerini kızdırdı
'Burasıhayvanatbahçesideğil'
B
inbaşıya çok çok teşekkürlerle
telefonu kapadık. Bu sırada binbaşı
evinden gelen sefertasındaki yaprak
dolmasını benım önüme koyuyordu.
"Sabahtan beri bir şeykr yememişsinizdir_"
diye söyleniyordu. Basbayağı utanmaya
başladım. Israr edıyordu. Birkaç tane
dolmadan aldun. Bu arada, "Suçuınun ne
olduğunu bizinı hanun soruyor; ben de size
sorayım binbaşım; parricflikten mi?" dedim.
Gülerek başını salladı "Yok Samim Bey,
particilikten değtt." 'Peki vazılanmdan mı?
Son aylarda hiçbir politik yazı
yazmanuşöm?" . •
"O da değü" karşılığını verdi.
"Devri sabıkta Anadohı'da vüayeöerden
birinde bir vaK paşa vanmş_." dıye başladım.
Bu sırada bıraz önce dışarda gördüğüm
albay ıçeriye girdı; sustum. Binbaşı, şöyle
bir doğruldu, "Buyurun anlatın Samim Bey,
albayım da dinler-." dedı. Devam ettim:
Heybet-i devlet zahir olsun! fikrasını
anlattım. (Fıkrayı yazımın başmda
anlatmıştım) Bu fıkraya albay da binbaşı da
uzun uzun güldüler. Binbaşı "Akunnayın
Samim Bey, Davutpaşa'da iyi vakit
geçirirsiniz, Yaşar Kemal Bey bfle orada. Şu
Yanudi konsolosun işi vaaşsın, sia
btnüarlar.-" dedı. Bu sırada polıs memuru
girdı içenye, "Efendun, evrak tamam,
götüreceğim!'' diye mınldandı. Binbaşı, ona
biraz çıkışu* gibi "Görüvorsun, Samim
Bey'le konuşuyoruz; bekle dışanda!" emnni
verdı. Adam süklüm buklum dışanya cıktı.
Binbaşı, "Şimdi yollar kalabahk, Davutpaşa
da bir hayii uzak_" dıye bır başka telefona
uzandı. Bıraz sonra bir çavuş girdi ıçeriye
'Haar komutanım!' dedı.
•""^avuşla büiikte kapıya dek yürüdük,
I komutanlann elını sıktık, polis
^^/ardımızdan ardımızdan geliyordu.
Bem arkaya, polisi şoforün yanına oturttu
çavuş, yürüdük. Komutanlar bana özel bir
cip ayırmışlardı. Gerek bu gerekse öncekı
ışlemlerden polıs çarpılmışa dönmüştü.
Araba yürüyünce, küçük bir radyoyu şoför
cebinden çıkardı. Açıp, yanına, mindere
koydu. Radyo, 19 haberlerini veriyordu.
Demek akşamı bulmuştuk. Cip, iskeleden
araba vapuruna girdi. Polis, ezıle büzüle
"Burada karşıya geçene dek sıkıhrsuuz,
buyunm isterseniz salona cıkaum_" dedi.
Salona yolculann arasına çıknk oturduk.
Birer çay içelun dedım, kahveciye
seslendim. Mermer merdivenleri çıkuk.
JJaha öjnce anlatnğım koridoru ayıran tahta
Akşam yemeğine
oturuldu, masanın
başında herkes yemeğe
başlamadan çatalı elinden
bıraktı. Muammer Aksoy, bir
duaya başladı bismillah çekip.
Şaşırmıştım. Sonra gülmekten
kendimi alamadım: Muammer
Hoca, Israil Konsolosu'nun
sağlığı, selameti için birtakım
dualar okuyordu. Bu, herkesin
Koçaş'la alayıydı.
bölmenin dış yakasına gelen masanın
önüne geldik. Polis, beni teslim edip
astsubaya, imza aldı. Tahta kapınm öte
yakasında bir kaynaşma, konuşmalar vardı.
Kapı açılıp öte yakaya geçince "Vay
anam!" diye Yaşar Kemal boynuma sanldı.
Ohooo! Selimiye'deki binbaşı hakhymış;
dediğı gibi bütün dostlan bir arada buldum.
tsmet Sungurbey, Tank Zafer Tunaya,
Muammer Aksoy, Kemal Sfilker, Kemal
Törkler, Şinasi Kaya; Doğan Avcıoğlu'nu
galıba benden sonra getirdiler. Daha birçok
tanıdık arkadaş vardı ya da bırbınmızı
adımızdan bılıyorduk. Hepsi başıma
toplandılar. "Anlat bakahm" dediler. Ben
de bir gün öncesinden başlayıp onlar gibi o
ana değin başundan geçenleri anlattım. Bir
arkadaş -şuııdi adını anımsayamadım,
herkes konuşuyordu- "DeH misin yahu! EDç
gidip polise teslim olunıır mu? Niye kapağı
doğrudan doğnıya Selimrye KışlâsTna
atmadm?*' ded] Doğrusu ben de tzmir'de
doğru askerlere gıtmıştım. Sonradan işler
kanştı. O sıralar herkes, hani gözaltına
alınanlar, askerlerden memnun
görünüyordu. Bu konuya biraz sonra
değineceğim.
Elrom duası
Akşam yemeğine oturuldu, masanın
başında herkes yemeğe başlamadan çatalı
elinden bıraktı Muammer Aksoy, bir duaya
başladı bismillah çekip. Şaşırmıştım. Sonra
gülmekten kendimi alamadım: Muammer
Hoca, Israil Konsolosu'nun sağlığı,
selameti için birtakım dualar okuyor;
kaçıranlann elinden sağsalim kurtulması
için Tann'ya yalvanyor; kaçıranlann
bizlere Elrom'dan önce acımasını,
yüreklenne merhamet ıhsan eylemesini
Tann'dan niyaz ediyordu. Baktım, herkes
boynunu bükmüş dinliyor, sonunda amın
çekip yemeye başlandı. Bu herkesin -hani
uzaktan yakından gençleri etkileyenlerin,
gözaltındakilerin- Koçaş'la alayıydı. Prof.
Aksoy'u bir akşam vakti alıp Ankara'ya
götürdüler. Özgürlüğüne kavuşmuştu. Ne
var ki Ankara'da sonradan çeşitli (!)
suçlamalarla çeşitli mahkemelere verildi.
Aksoy, koğuş kıdemlimızdı. Bizimle
yönetım arasmdaki ılişkiden sorumluydu.
O gıdince, ertesı sabah arkadaşlarla hep
birükte çay içerken nöbetçi astsubay
yammıza geldi; bana "Hocam" dedi,
"yukandan emir geldi, bundan böyle koğuş
smet Sungurbey aklımızı başımıza
getirdi; "Ne demek olacak arkadaşlar,
denetleme gazeteciler tarafından
l ! " Bi k l k i d i
g
yapılıyor!" Bir şaşkınlık geçirdi herkes;
habenmiz l d l i i i/
y p y g
habenmiz olmadan nasıl resmimizi
çekerlerdi? Her kafadan bir ses
çıkıyordu. Bir arkadaş "Resim ne demek, şimdi
konuşmaya da gelirler" diye söylendi. Yaşar,
isyan etti: "Burası Davutpaşa Hayvanat Bahçesi
değil" diye bağırdı.
1 - Bahri Sava, 2 - Muammer Aksoy, 3 - Tank Zafer Tunaya, 4 - tsmet Sungurbey, 5 - Kemal Türkler, 6 - Doğan Avaoğhı, 7 - Yaşar Kemal
ktdemüsi siz oldıınuz." Bu atanmaya en çok
bızım Yaşar Kemal şaşu gibime gelir. Ben
de şaşmadım değil. Yaşar'tn şaşkuüığını
gidermek için "Içinizde en yaşh benim,
herhalde bu yûzden başuııza çavuş oldum"
diye söylendim. Bu* yaş tartışmasıdu-
başladı. Hani benim çavuşluğmn ıçın değil,
vakit öldürmek ıçuı herkes bırbınnin yaşuıı
merak ediyordu. Koğuş kıdemlısının ödevi,
yöneticilerle ıhşladen başka, geceleri nöbet
cetveh düzenlemek, hesap ışlenne bakmak,
koğuştan sorumlu olmaktı.
Ben de hemen kendime üniversitede
asıstanken yedek subay okulundan
Davutpaşa'ya getirilen Erdoğan
Güçbihnez'ı yardımcı atadırn. Hesap
işlerine aklı çok eriyordu. Üstelik levazrm
sınıfındanmış yedek subay okulunun.
Bakkaldan alınacaklara, kahve ocağına
zaten o bakıyordu. Bu- de her akşam
hazırlanan, benim imzamla yukanya gıdip
üstegmenin onayladığı gece koğuşta
tutulacak nöbet cetvelini düzenleme işi
vardı.
Hepimlz bir buket çlçcfliz'
Güçbilmez, bu cetveli de kımseye
sormadan düzenhyor, bana imzalatıyor,
sonra nöbetçi astsubaya veriyordu
onaylanması ıçın. Nöbet cetveü gidıp
geliyor, koğuşun iç yakasındaki tahtaya
asıhyor. Herkes de -cetvelde o gece olanlar-
yatarken adının yanma bir imza atıyordu.
Kimi işi cıddiye alanlar, kendilerinin saat
yirmi bir nöbetıne konmalanm istiyorlardı.
Zaten millet yatmcaya değin saat yirmi
ikiyi buluyordu... Gerek yatma kalkma
sırasında gerekse yatakhanedeki dinlenme
sıralannda, kimi zaman da koıidorlardakı
sohbetlerde bir tartışmadır çıkıveriyordu.
Bu tartışmalan da yatışürmak koğuş
kıdemlisınin görevi oluyordu
kendılığınden. Bunun en güzel örneğini,
gitmeden önce bir gün, Muammer Aksoy
vermişti: Tartışmayı bastıran bır sesle
kendısıne özgüjestleriyle "Arkadaşlar''
diye bağırmıştı,''burada hepimiz bir buket
halindeyiz, çeşitli çiçelderden me> dana
gelen- rica ederim burada birbirunizi
kmnayalım_" Aksoy, bana kalırsa, bu
sözlerle en az beş yüdan beri, o güne değin
süregelen sol yelpazedeki çekişmeleri
tammlamıştı. Bu tarüşmalar konusunda
Rasih N'uri Üeri, kammca çoğumuzu
tedirgiiı edıyordu. Örneğin ikide bir bana
geliyor, sankı gizli kapaklı bir iş yapmışız
«^ertcizt?
ıt: "/\ı.lMt:ı
\PTAU:A u\ii C
göntterüıyur
ıs
KT,, k t
ELRDMUN CESEDİ
BULUNDU
A
™
aya
ş^^gH£ş?EHS£=~ş- asker katıl
17 Mayıs 1971% kaçınlan tsrafl Başkonsolosu Efraim Elrom'un cesedi 22 Mayıs 1971'de buhındu.
Türün: Komünisüere kızarsam Bulgaristan\ alınm
Bizkr, Israil Konsolosu'na karşı rehinevdik Iste hûkûmetin bu
imkuk mu desem, ceza mı desem, ders mi desem, neyse, anlayışı
çe sapa gdmhordu. Selimiye'deki binbasıdan albaya, bizi
gözaitma alanlann da hûkûmetin bu tutunıunu anla>amadıklan
anlaşüıyordu. Sadece bu tuttıma I. Ordu Komutanu Sıkryönetim
Komutanı Orgenerai Faik Türünün kaoidığuıı sonradan
Sğrendik. Birtakım oiavlan. ta emektive aynldıktan sonra bSe,
generalin. hûkûmetin bu versiz işfemini onaviadığını gösterdi.
1974lerde -bu saorian yazdiğun sırada- gazeteier saym
generatden geçmişteki poBs işkenceteri konusunda sorular
sormaya başjam. Bizim Davutpaşa'da buiunduğumuz günlerde de
orgeneraMn şiddetten yana olduğunu beürieyien olaviar oldu.
Bütfin tstanbul'u bir gece ev ev aratan Faik Türün, tsrafl
Konsolosu Elrom'un ötüsunü bulunca diyesi\nıiş ki "Komünistler
kafamı tazdırmasın. emrimde 32 tümen var; Bulgaristan'ın bir
yakasuıdan gjrer, öte yakasından çıkanm!" Bu sozleri
söyleyecegme ldmsekr inanmadı. Ne var ki halk, gençler arasmda
zorba tanman kişiler için zaman zaman böyle alay konusu olan
sözier cıkanhyordu. "Demiş yahu bu sözleri" diye inat eden
safiaria, biz de alay etük.* Bulgaristan'ı yanp geçtikten sonra
saym orgenerai nereye gidecekmis" diye sorduk. Osmanhlann
fetih çağfanna mı dönüyorduk? Sozûn böylesi tevatürdü gayn_.
Ne ki hükûmet ve orgenerai. biz gözaltına alınan yazariar ve
profesörter için Baö ülkelerinde yapdan yayunlardan çok
tedirgmdL Yazarlarm, bizterin adı Le Monde'da sık sık
anınyordu. Avrupa basuu bötûn aydmlarm baskı amnda
olduğunu, Türidye'nin Yunanistan'a döndüğünü yazıyordu. O
su-alar, karikatürcü Turhan Sdçuk'un, kardeşi yazar ühan
Selçuk samhpjki« de gözalandaydi, potis tarafindan dovûlmesi
bardağı tasmü. Polis, arok önüne geleni dövmeye, her sorguya
çekflene işkence yapmaya başlamışo. Parmak izinı aluurken
sözûnü ettiğinı demir cervelle benden sonra Davutpaşa'ya
getirilen çevirmen, yayma, yazar Muzaffer Erdost'un avucuna
bö-vıınnıışlaıthUpannaklankökündensökûleyazmışa.
gibi sorguya çekilirsem ne diyeceğimi
soruyordu. Birkaç kez sesımi çıkarmadım.
Sonunda öfkelendim:" Ne soracaklanm
bilmhorum ki vereceğim karşıhklanm
hazır olsun" dedim. Çok mızmız bir
arkadaştı.
Y
abancı basınm biz gözaltındakıler
ıçin yayınlan yoğunlaştığı bir
suada, teftiş varmış diye
koğuşlarda, yemek yediğimiz koridorlarda
bir temızlik, hazırlıktır başladı.
Yataklanmızı çok dikkatli örtmemiz
istemyor, yerler süpurülüp süüıiyordu.
Hani dünyanın her yerindeki askeri
kışlalarda teftişten önce gösterilen ycrğun
bir hazırUk vardı. Biz de bizi kimın teftiş
edeceğini merak edıyorduk. Ortalıkta bir
teftiş bır denetim sözcüğüdür dönüyordu.
Üsteğmen birkaç kez şöyle bir dolaşıp gitti.
Yarbay, bu- gün önceden tuvaletlerden
koğuşa değin her yen ınceledı. Sonra
bizimle oturup çay ıçti. "Ne denetlemesi
bu? Kim deneüeyecek" diye soruluyordu
yarbaya; ınandnn ki o da bır şey
bılmıyordu. Birisi, Faik Paşa gelir mi ola
dıye sordu. Yarbay "Paşa keyfi bilir,
isterlerse buyursunlar™" karşılığını vçrdL
Penetlml klm yapıyor?
O gece yataklanmıza örtüleri, battaniyeleri
bozmaktan korkarak girdik. Ertesi sabah,
gelen berber içm herkes sıraya girdi. Zaten
berber, her sabah geliyordu. Çünkü hraş
makınelerimizi bize vermiyorlardı. Asker
berberin asıl mesleğınin berberlik
olduğunu, terhisine de pek az kaldığını o
gün tıraş olurken öğrenmiştim. Okur yazar
bir delikanlıydı. Bir gün bir kâğıda
yazılmış memleketindeki adresini utana
sıkıla bana uzatmış, mümkün olursa imzalı
bır kıtabımı gördermemi nca etmişti.
Bütün hazırlıklar bıtmış, denetimi
beklıyorduk. DtSK Genel Başkanı Kemal
Türkler "Böyle ev halryle dolaşmamız
doğru mu? Giyinip kravat filan taksak»"
dıye şaka edıyordu Böylece saat on biri
bulduk. Gelen giden yok. Her günkü '
hakkımız, bahçeye hava almaya çakınldık.
İç bahçede akasyalar açmışü. Yemyeşil
otlar büyümüştü. Kimisi güneşlenmek için
gömleğinı çıkanyor, kunisı süngülü
nöbetçilenn ötesine geçmemek koşuluyla
yürüyüş yapıyor, kımımiz de sui üstü
çayıra, ota uzamyorduk. Ben de sırtum bir
akasyaya vermiş oturmuştum. Yeşilköy
A
ksoy'u bir akşam vakti
alıp Ankara'ya
götürdüler. Aksoy,
koğuş kıdemlimizdi. Bizimle
yönetim arasındaki ilişkiden
sorumluydu. O gidince, ertesi
sabah arkadaşlarla hep birlikte
çay içerken nöbetçi astsubay
yammıza geldi; bana
"Hocam" dedi, "yukandan
emir geldi, bundan böyle
koğuş kıdemlisi siz oldunuz."
hava alanı yakınımızda olacaktı. Sık sık
dev uçaklar üstümüzden, alçaktan
geçıyordu. Böyle bir uçağı gözlerimle
izliyordum kı gözüm, kışlamn öte
yakasındaki bir pencereye ilişti: Voleybol
sahasuun çevresinde yan bellerine dek
soyunmuş yürüyüş yapan Yaşar Kemal'le
Doğan Avcıoğlu'nun resmini çekiyorlanh
pencereden. Şaştım. Yaşar'a seslendim:
"Yanşı yitirdin. Doğan senden bir adım
ilerideydi; resmüüzi çektiler pencereden—"
dedim. Duyurmak ıçın yükseltmıştim
sesımi. Bütün arkadaşlar da duymuştu.
Hepsi başıma toplandılar: Bu ne demek
diye birbirimize sormaya başladık. tsmet
Sungurbey aklımızı başımıza getirdi; "Ne
demek olacak arkadaşlar, denetleme
gazeteciler tarafindan yapıhyor!" Bir
şaşkınlık geçırdı herkes; haberimiz
ohnadan nasıl resmimizi çekerlerdi? Her
kafadan bır ses çıkıyordu. Bir arkadaş
"Resim ne demek, şimdi konuşmaya da
gehrler" dıye söylendi. Yaşar, isyan etti:
"Burası Davutpaşa Hayvanat Bahçesi
değil" diye bağırdı.
'önce konuş sonra reslm çefc*
Kim olursa olsun, resmimizi çekrnek
isterlerse, hele >abancı gazetecilerse, önce
konuşacak sonra resmimizi çekmelerine
izin verecektik. Polıste olanlan anlatmak
gerekri. Biz bu karara vanrken bizim
bahçeye girip çıktığımız kapıda general,
arkasında büyük bir kalabalıkla göründü.
Bizim albaydan başka yanında iki albay
daha ve bızım yarbay vardı. Onlann
arkasuıda elleri fotoğraf makıneli, kalemli
defterh' ona yakın sivil vardı. General
sivüleri duvann dibinde bu-aktı. Sonra bana-
seslendi: "Samim Bey, biraz gehr misiniz?"
Yürüdüm, yaklaştım. "Buyurun
generafim!" dedim. General, çok efendi bir
kişiydı. İki yakasında albaylar, yarbaylar;
şöyle bir yüzüme baktı:
"Şu gördükleriniz" dıye kışlarun duvan
dıbındeki kalabalığı ışaret etti, "yabana
gazeteciler. Sıkryönetimin iznhle sizferin
buradald durumunuzu inceliyorlar. Resim
çekecekler. Arkadaşlarmıza biidirir
nüsiniz?" Doğrusu askerlık askerlikti.
Önce koğuş kıdemlisi olduğum içm söz
bana düşüyordu.
Sürecek