21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 ŞUBAT 2000PAZAR O L A Y L A R V E O O R U İ Ş L E R [email protected] Kültür îşgali AdnanBİNlAZAR B erlin'de bulunduğum te- levizyonsuz günlerde, aralannda "Niteliksiz Adam" (Robert Musil), "Bir Kadının Portresi (Henry James), "llahi Komedya" (Dante), "Don Quijote" (Cer- vantesK "Sevda Dohı Bir Vaz" (Füruzan), "Dört Duvar Beş Pencere" (Cemil Ka- vnkçu) adlı roman ve öykûlerin de bu- lunduğu üç bin sayfaya yakın kitap oku- yunca, "TVcamı" önûnde, değeri hiç- bir şeyle ölçülemez zamanımızı ne uğ- runa yitirdiğiınizi düşündüm: Polis oyun- lan, mafya acımasızhklan, kadını aşa- ğılayan dızıler, seks manyağı kadınlar, bu kadınlan pazarlayanlar, gelecekte in- sanın bir araçtan başka hiçbir işe yara- mayacağı ana dûşüncesi üzerine kurgu- lannuş bilimkurgu filmleri, Amerikan dizilerinin yapay kopyalan, insan kişi- iiğini ayaklar altına alan düzeysizlikler. İnsan varlığına umut beslendiği ileri sürülen binyılın başlannda, bu umut kaynağının, kanallan yirmi dört saat dolduran düzeysiz kültûr öğeleri karşı- sında can çekişen "zaman"ı kurtarma- nın bir yolunu bulması, onun var oluşu- nun bir gereği sayılmalıdır. Kurtarma- nın kestirme yolu, TV el kılavuzunun üst köşesındekı kınnızı ya da yeşil düğme- ye işaret parmağıyla dokunmaktır. Bu yol, insanlığın binlerce yıl kafa yorarak bulduğu TV'yi boş bir kutuya dönüştü- receğinden yarardan çok zarar getirir. Önemli olan, bu kutuyu ınsana yeni bo- yutlar kazandıncı bir yolda doldurma- yı bilmektir. Bu, insan-TV ilişkileri ûzerinde dur- mayı gerektirir. TV'yi günlük alışkan- lıkla izleyenler, düzenli yapımlarla bir rastlantı sonucu karşılaşabilirler. Dü- zeyli bir yapıma ulaşmak için sözde kit- lenin beklentilerini gözetmek amacıy- la bilinçli olarak düzeysizleştirilmiş ni- ce saçmalıklara katlanmak zorunda ka- lacaklardır. Bilinçli TV izleyicileri ise bizde henüz geliştirilmiş bir örneği bu- lunmayan TV program dergilerine göz gezdirerek -örneği Alman TV'lerinden verelim-; gösterüdiğı kanallara güzelli- gin ışığını tutan "River Dance"ı; D.H. Lawrens'in çağdaş insanın gerçekleri açısından yorumlanan "Lady Chatter- ley" adlı romanının yeni çekimini, ün- lü Alman kemancısı Anne-Sophie-Mut- ter'in konserini, dünya tanhıne duygu serüveni olarak yerleşen "Cteopatra" filminin sanatsal bir kopyasını kaçır- mayarak, boş kutunun doldurulmuş kül- tür kaynaklanndan yararlanmış olacak- lardır. Bu tür yapımlann Abnanya TV'le- rinde herkesin izleyebileceği saatlere konulması, bizde en önemli film klasik- lerinin bile gece yanlanna bırakılması, önemli bir zamaniama sorunu olarak ammsanmalıdır. Kuşkusuz zamanlama- daki dengesizlik, bu çağdaş aracın baş- ka bir yönden boş kutuya dönüştürülme- sine yol açmaktadır. TV'nin temel amacı eğlendirmek de- ğil, eğitmektir. Amaç bu olunca, insanı ilgilendiren her konu cama yansıtılabi- lir. Yeter ki izlenceler eğitimsel bir ama- ca bağlanabilsın. Örneğin çağımızda teknik ilerlemeler başmı alıp giderken kadınkadma, erkek erkeğe ilişkilerde önü alınamaz bir akış gözleniyor. Herkesin kendi yeteneğine göre iş bulamamasın- dan doğan gerilimler, insanı kendine yetemez hale getiriyor, umutsuzluklara sürüklüyor. Kendine yetemeyen insan, karşı cınsin sorumluluğunu yüklenme- ye korkuyor. Sigara ve uyuşturucu kullanımı git- tikçe yaş küçültüyor. Gazetelerin man- şetlerinde, her gün aile kurumunun gi- derek nasıl çöktüğünün çatırtılan du- yuluyor. Bu bağlamda, karşı cinsler ara- sındaki duygusal ve bedensel yakınlaş- malan erotizmi öne çıkararak özendir- mek, eğitimin temel amaçlanndan biri- ni yerine getırme biçiminde yorumlan- malıdır. Bu amacın eğitim anlayışı çer- çevesinde ya da kışkırtıcı bir araç ola- rak kullanılması ise kanallann düzeyi- ne bağlıdır. Halkı aydınlatıp iyi bir düzeye ulaş- tırmanın aracı olan eğitimin yanhş amaç- lara yöneltilmesi, toplumlann duyarlı- ğının, algılamalannın, yargılama güçle- nnin, bılgi ve sanat aracılığıyla edine- cekleri bütün değerlerin zedelenmesine yol açar. Çirkinlikleri üst üste göstermek, göv- desinden başka hiçbir varlığı olmayan bir kızcağızı yüzlerce kez bir tuvalet penceresinin deliğinden içeri sokup çı- karmak, onun kendi bedenini kullanma özgürlüğünü abartmak ya da yerin di- bme batırmak, sıradan insanlan bir iki günlük emeğıyle "sanatçı'' diye tanıtıp halkı yanıltmak, kımi kişileri sürekli ca- ma yansıtıp, -kendi deyimleriyle- bir "medya maymunu" gibi oynatmak, su- nuculuğu arsızlığa ve utanmazlığa indir- gemek, çağnnızın bu en gerekîi aracı- na egemen olanlann ihanetidir. Birka- çınm dışmda, kültürümüzü Müslüman- lık ve milliyetçilik smırlamasıyla orta- çağ karanlığına bulayanlar da ihanette onlardan aşağı kalmamaktadırlar. Nâzun, sanatı, halkın beklentilerini karşılama yerine, onu belli bir beğeni dü- zeyine yükseltmenin aracı sayar. Pkas- soda, "Resim senin benden istediğin de- ğil,benim sana \müğimdir" sözüyle, sa- nat çuun yaratıcı üstünlüğünü dile getir- miştir. Gerçek bu iken, düzeysiz ola- nın, hızlı gelışen kanserü bir hücre gi- bi yayılmasının her gün yeni bir örneği çıkıyor ortaya. En son örnek, belli kö- şelerin sorumluluğunu yüklenen gaze- tecilerin de olumlu görüşler bıldirdiğı G- guli futınasıdu-. Yaşadığı toplumda bir- kaç kuruş için düğünden düğüne koşan bir kişinin başka bir toplumda "yete- nek" sayılması, bu yeteneğe büyük pa- ralann akması, o kişinin düşleyemeye- ceğı aşamadır. Olay kuşkusuz Ciguli ve onun üstün- den para kazananlar açısından olağa- nüstü bir gelişme, çağdaş sanat açısın- dan ise kitleyi ilkelliğin batağına sapla- ma yolunda atılmış başka bir ihanet adı- mıdır. Pazarlamacılann, cüssesini ölçü alarak onu Şario'ya benzetmeleri ise il- kel sanat anlayışının bir göstergesidir. Bunu yapanlar, yirminci yüzyılın yetiş- tirdiği üç beş kişiden biri olan Şarlo' nun oyunculuk becerisinin yanında, çağına toplumsal bir eleştiri ışığı tuttuğunun ayrumnda olma yeteneğinden bile yok- sun bilinçsizlerdir. Ne var ki poiiükadan yönetıme, insanlann kafası bu bilinçsiz- lik ağıyla sanlmışto. Bunlar kültürel varhğmıızı yozlaşnr- manın örnekleridir. Toplumu vicdan yozlaştırmalanna uğratanlann yapükla- n ise daha da tehlikelidir. Yüzyıllarca kültür işgaline uğramış Anadolu insa- nına aydınlanma yolunu açanın Atatürk olduğu tarihsel bir gerçekitir. Onun için Atatürk her dönemde -gizli ya da açık- halkı uyutmak isteyenlerin eleştinsine uğramıştır. Işlerine gehnediği için, ege- men güçler, ideolojik saplanhlarla, eko- nomik baskılarla, din ve milliyetçilik adı alttnda aklı ve vicdanlan kıskaç al- tına alarak bu aydınlanmayı karartma- ya çalışmışlardır. Onlar insanımızı yal- nızca "dindar" kılmak amacını gerçek- leştirmeye çalışmakla kalmamışlar, çağ- daşhğın bütün yollannı keserek, Arabis- tan'da olduğu gibı, Türkiye'de bir din top- lumu yaratmak istemişlerdir. En üstte- kinden en alttakine gerçek Müslüman- lık gösterişsizliği öngörürken, namaz kılarken medyanm gözüne çarpmanm bir yolunu bulmaya çalışmalannın teme- linde bu yatıyor. Bunlar reklamlannda bile dinsel kav- ramlar kullanarak sömürü çarklanm, ceplerini doldurmanın aracı yapmayı çok iyi büiyorlar. Ahtapotun koÜan yurt- dışından yurda uzanmanm her yolunu deniyor. Halk da, pay büyüğün lokma küçüğün sözünde olduğu gibi ulusal ge- lirden kendısine uygun görülen en kü- çük payla hayatta kalma savaşımı ven- EVET/HAYIR OKTAY AKBAL hsancıl Bir Anlayışla... "Dünya glo- balleşiyor ve globalleşme de kaçınılmaz bir gerçek. Bunu gözardıedeme- yiz.Amabuglo- balleşme nasıl olmalı? Ekonomik bir globalleşme mi, yoksa daha insancıl bir globalleşme mi?" Prof. Dr Bedia Akarsu, Türkiye Bilim- lerAkademisi'nin 'Cumhuriyetin 75. yılın- da Bilim' toplantısına bu söztefte başlamış... Küreselleşme ya da globalleşme, kısa- cası büyük bir birliktelikte dünya insanla- nnın birarayagelmesi... Irkçılık, ulusçuluk, ideoloji aynlıklan yok, bütünleşme var. 'Ka- çınılmazbirgerçek' mi sahiden? Yoksa 'bü- yük gûç Terin kendi doğrultulannda özel he- saplanna göre yapılanmak istenen bir ye- ni emperyalizm mi? Geçenterdebiryazıdaokumuştum. "Na- sıl yaşlanmaya karşı çıkılamazsa künşşe)- leşmeye de karşı çıkılamaz" diye... Evet, yaştanma önlenemez, ama sonu var; ölürh;.: Acaba küreselleşmenin sonu ne? Batmak mı, bir çeşit ölüme sürüklenmek mi?.. Aklınız alıyor mu; zenginle yoksul, ge- lişmişle gelişmemiş, aydınlanmışla hâlâ karanlıklarda çırpınan, hâlâ ilkel yaşantı- lann içinde çırpınan toplumlar nasıl olacak da bir bütün haline gelecek? Bedia Akar- su 'daha insancıl bir globalleşme' istiyor. İnsancıl, insanca, eşitçe, dürüstçe bir bir- liği... Dünyanın büyük şirketleri bütünleşme- ye başladılar daha şimdiden. Devletlerin hem de en güçlülerin gerçek yöneticileri, yönlendiricileri kimlerdir, hiç kuşku yok anamalı ellerinde tutanlar; o anamal zen- ginlikleriyle politikalan etkileyenler; daha doğrusu kendi özel çıkarlan doğrultusun- da çaba harcanmasını isteyenler, bu yol- da her türlü kolaylık sağlayanlar... Bedia Akarsu, "Atatürk'ün öndehiğin- de gerçekleşen Tün\ Aydınlanma Devri- mi'nin bu bağlam içinde yeniden gözden geçinlmesi gerektiği kanısındayım" diyor. Ne demişti Atatürk? "Çağdaş uygarlı- ğın üstüne çıkacağtz"... O'nun çağdaş uy- garlıktan anladığı, insana, bireye deger veren, hiç değilse o yönde çaba harcayan biranlayış, birtutum. Dünyanın bütünleş- mesi, böylece savaşlann, yok- sunluklann, aç- lıklann, işsizlik- lerin ortadan kaldınlması bu yoldan gerçek- leştirilebilirdi. Atatürk'ün sürdürdüğü dış politika çalış- malanna bir göz atarsak çeşrtli anlaşma- lar, yöresel paktlarfa Mitletfer Cemiyeti ça- lışmalannda etkin olmanın önemli bir ağır- lıkta olduğu görülür. Baikan, Sadabat anlaşmalan bir örnek- tir. Atatürk'ün dünyayı insancıl bir çizgide birteşmeye, bütünleşmeye çağnlan anım- sanmaJıdır. Biz evrimden yanaysak, günümüz in- sanının daha güzel, daha dengeli bir dü- zen kurulması yolunda çalışacağına ina- nacağız. Bilim yerinde durmuyor, her gün biryenilik, birdeğişim bambaşka birdün- , yajiın haberini veriyor. Ama borrtartfünya- - • riıh paramparçalığını degıştirecek mi? Ya- hi, küreselleşme insan değerteririe batğlt ola^ ^ rak mı gerçekleşecek, yoksa belli bir dü- zeytn üstündekiiere dahazengin, daha ge- niş olanaklar sağlamak amacında mı? Akarsu, HubertReevs'den bralınüyı su- nuyor bizlere: "Biryandayara varsa vücudun bütünü seferber olur. Gezegen düzeyinde işte böyle birsistem bulmamız gerekiyor. Bir- leşmiş Milletler ve çeşitli insanı yardım kurvluşlan bunun bir taslağı gibi. Ama da- ha fazlası gerek. Insanlık ahlak ve davra- nış düzeyinde gerçekten birileheme kay- detti mi? Ben bundan emin değilim." Akarsu, ulus aynmı gözetmeden bir in- sanlık devriminin gerçek öncüsünün Ata- türk olduğunu söylüyor: "Karşılıklı güven- lik ve esenlik, bütün dünya uluslannın üze- rine titremesi gereken birmutluluk ilkesi- dir, ancak bu ilke bütün uluslar için ger- çekleşmedikçe, genel bir banşma sağla- maktan çok, sömürülmek istenen birta- kım uluslara karşı birtakım güçlü ulusla- nn yeni davranışlar ve ayncalıklar kazan- masını sağlamak niteliğinde görijlse ye- ridir. Hele uluslararası silah alış verişinin birtakım uluslann denetimi attında tutul- masını sağlayacak tedbirlerin alınması bu kuşkuyu arttırmaktadır." 007'nin Son Filmi: Dünya Yetmez GİÜldÜZ AYBAY Uzakyol Kaptam, Hukukçu madım; anlaşılan özellik- le çok anlaşılan bir öykü olmasını istemiyodar. An- cak, bir sürü saçmalıkla bezenmiş olan öykünün ekseninde şunlar var: 1- Işin içinde Hazer bölgesi petrolleri var. 2- Hazer bölgesi pet- rollerini denize indiren (indirecek olan) boru-çiz- gisi (pipeline) var. 3. Istanbul Boğazı'nı, nükleer bir bomba patla- üp gemi geçişlerine tıka- ma tasansı var. Bu aksiyon filminin ya- pımcılan, özellikle son oo yılda, Türk Boğazla- nnda seyir ve çevre gü- venliği konusunda yapı- lan çalışmalar ile, bu ça- F ilm, 'Bond Istan- bul'da' başhkla- nyla rekiam edi- liyor; zamanın modasına uygun saçı, elinde kocaman tabanca- sı ve keskin casus bakışıy- la 'OOT ve onun yanında yer alan yan üryan (çıp- lak) alımlı kızlarla rek- lam 'kuweflendjrili}w'... Meraklıları, sanınm, teknik bakımdan da, gör- selhk yönünden de, fil- mi başanlı bulacaklardır. Ben konusuna takıldım. __Daha önce gördüğüm- oğlunı küçükken birka- ,çınl görmğgtürnr Bond filmleri gibi, bu filmin de öyküsünü ya da entri- kasını tam olarak anla- lışmalarla ilgili olarak ile- ri sürülen itırazlardan esinlenmişe benziyorlar. Değişık uluslararası top- lantılarda ve özellikle Uluslararası Denizcilik Örgütü (UDÖ, IMO) ko- mitelerinde yapılan mü- zakerelerde, başlıca -anı- lan filmde ana tema olan- üç konu öne çıkmıştır (a) Hazer bölgesi petrol üre- tünindeki artış; (b) Bu petrolün boru-çizgisiyle Karadeniz'e ya da Isken- derun Körfezi'ne indiril- jnesi; (c) Türk Boğazla- nndaki trafik artışı ve özellikle tankerJrafiği ar-. tışının doğurduğu tehlı- keler. tstanbul Boğazı'nın gemi geçişlerine kapan- ması sonucunu doğura- cak büyük bir sabotaj gi- rişiminin işlenrmş ohna- sı, filmin çok abartılı ol- duğunu düşündürebilir. Ama eski SSCB toprak- lannda nükleer maddele- rin denetimden çıktığı söylentileri ile teknoloji- deki gelişmenin olağa- nüstü ivmesi gözönünde tutulunca, bu 'abarn fik- ri 'nin çok abarnimaması gerektiği anlaşılır. Türk Boğazlan ve Ha- ZCTpetrollerinin Karade- niz'e/Akdeniz'e akıtılma- sı konulan üstüne düşün- ce üreten, yazı yazan ve bu konularla ılgıleaen yurttaşlara filmi salık ve- riyor ve onlanfilmüze- rinde düşünmeye çağın- yorum. Asıl Mezar Evleri... -1- nsan, kendi aklun Hıra Dağı'nda I boakmışolabilirmi?Diyelimki A. bırakmadın. Peki hangi bilimsel gelişmeyi sağladın? Elektriği, ku- duz aşısuıı sen mi buldun? Bilgisayar çağında bile, akıl Hı- ra Dağı'nda. Gözü dağdan gelecek iyi armut'ta. Akıl Konca Kııriş'in ağzına Atatürkposteri tepip, ona te- cavüz etmede. Müşrik, ....kim müşrik? "Müş- rikler yakalanıp ökJürülmeB" imiş, neye göre? Kutsal kitaplar böyle em- rediyormuş. Kutsal kıtaplann böy- le emrettigini saklayan da, kutsal ki- tap adına katliam yapanlar kadar suçludur. Mezar evlerden ölü fişkı- nyor. Çoğu köşe yazan da "Güzel Hinimm de" diye.. başlayan yazılar döktürüyorlar. Cumhuriyetimiz, iba- det ve vicdan özgürlüğünü, temel insan haklan olarak güvenceye al- HaMının yanındadır yerimiz Çağdaş, laik, demokratız, biz Türkiye'yiz! nıışnr. Din, vicdan içinde özgürdür. Dini vicdandan dışan çıkanrsan top- luma ve devlete biçim vermeye baş- lar. Müşrik arar. Katledecek adam arar... Siyasal Islam, Meoderes'ın Türkçe okunan ezanı Arapçaya çe- virmesi ile başladı. Siyasetçi oy al- ma uğruna dini siyasete alet etti. Eğer gerçek demokrasi olsa, Konca Kuriş'in katilleri Meclis'te de bulu- nur ve Hizbullah'la beraber yargıla- nır. Turan Dursun, çağımızın en bü- yük aydınlanmacılanndan biriydi. Aklmı Hıra Dağı'nda unutmuş yo- baz, Turan Hoca'nın yasamasına ta- hammül edemedi. Yobazın yandaşı ise aymaz; çıkarcı, kültür fukarası si- yasetçi... Siyasal partı başkanlannı yeniden bir gözden geçirin, dini si- yasete alet etmeyen varmı? İşte di- ni siyasete alet eden o çok saygın baş- kanlar, Hizbullah'la beraber Kon- ca'yı, kendi iğrençlikleri içinde yok etmişlerdir. Suçlu sadece tetikçiyi bulmak değildir. Tetikçiye o ortamı sağlayan da. tetıkçı kadar suçludur. Uygarlık tarihı incelendiğinde kör inançlann daıma bilimi engellediği görülür. Galfle "Dünyadönüyor" di- yor, kör yobaz ise "san öküzün boy- auzundadır" diyor. Günümüzdeki Ankara, Galile'yi temsil etmiyor. Ankara, 14 Mayıs 1950'den beri ta- rikatlann güdümü içindedir. Fethul- bh'ı kim resmileştiriyor? MGK'den kim firça yiyor? KonyaMeram'da, Konca Kuriş 'in de cesedinin çıktığı Tarsus'ta, Ga- ziantep'te ve öbür illerde çıkan me- zar evler, mezar değil. Asıl mezar, bizi yönetenlerin beyinlerinde. Di- ni siyasete alet edenlerin beyni, asıl mezar evientir. SEYFETTİNÖZYER AltınolukADD Kurucu Başkanı PENCERE Yaşamın Gizemi?.. Geçen gün birdostuma rastladım. Sordum: - Nasılsın?.. Yüzünü buruşturdu.. Dediki: - Miadım doluyorartık.. MerakJandım: - Ne biçim lâf o?.. Yanıtladı: - Herşeyin birmiadıyokmu?.. Miad, yani kul- lanma süresi. Bir arabanın, bisikletin, elbisenin, gömleğin, saatin, tıraş makinesinin, elektrik am- pulünün miadı var da insanın neden olmasın?.. - Anlamadım?.. - İnsanın miadı ömrüdür. Kalbin, karaciğerin, mi- denin, böbreğin, damariann da kullanma süreci var; bedenindeki bir organın miadı doldu mu ha- pıyuttun!.. Dedimki: - Tıp artık miadı dolan organı atıyor, yerine ye- nisini takıyor. - Evet, otomobildeki gibi!.. Ama arabanın ta- kım taklavatını ne kadar değiştirip yenilesen de yine aracın bir miadı vardır. - Ne demek istiyorsun?.. - İnsanın da miadı doldu mu ne kadar uğmşır- san uğraş, nafiledir. Canım sıkıldı. ~ Dostum yeni bir özdeyiş yumurtladı: - İnsan, dedi, miladıyla başlayıp miadı dolunca biten kısacık hayatını itileriyle güdüleriyle yaşa- yan aptal bir canlıdır. • 'Milat' dogum günü demek; ama, bu sözcüğün Hazreti Isa'nın doğduğu güne ılişkin anlamı da- ha ağır basıyor. Arapça kökenli olduğundan mila- dın hısım akrabası eksik değildin Tevellüt: Doğum.. Velet: Çocuk.. Gerçekten canlının yaşamı milatla başlar, nal- lan havaya dikinceye dek sürer. Nallan ne zaman havaya diker canlı?.. Miadı dolunca. Yoksa dostumun tanımı geçerli miydi?.. Yaşam, dört sözcükle tanımlanacak anlamsız bir süreç miydi?.. M i l a t . Miat.. tti.. ',..- .. • •'.: '.;;-.'• Güdü.. 'Güdû', canlıyı yönlendiren dürtüdür, bedensel yaptdan kaynaklanır ya da benliğinden doğar, dı- şavuruma dönüşür. 'Iti', insanın eyleme geçmek için duyumsadığı çok güçlü bir tepidir. Yoksa hayatımızın anlamı bu sözcükler bağla- mında mı bağıtlanryor?.. Bereket akıl var.. Ya duygu?.. Duyumsama?.. Duyariılık?.. Sezi?.. .., . . . , , b Kurtancılanmız sanat ile bilim değil mi?.. Yaşa- mı anlamsızhktan çıkanp tenselliği bile kösnüllük yolunda derinleştiren yetilerle donatan nedir?.. Geçmişten gelip geleceğe doğru birbirine eklenen kuşakjann hayatJannı bir tek yaşamda algılamak yeteneği insanın hayat sürecini ömür parantezi- nin dışına taşımıyor mu?.. Dostuma bütün bunlan anlatmak istedim; ama, başımı kaldınnca gördüm ki bir an düşünceyedal- mamdan yararianıp sırra kadem basmış. KADKÖY1. ASLtYE HUKUK MAHKEMESt HAKİMLİĞİ'NDEN 1999/932 Davacı Tatyana Vatanoğlu tarafindan davalı Tahir Vatanoğlu aleyhine açılan boşanma davasında: Verilen ara karan gereğince; Fenerbahçe, Gazı Mehmetçik So- kak Akasya Apt. No: 11, D: 2 Kadıköy/lstanbul adre- sinde ikamet etmekte iken adresi meçhul bulunan ve za- bıtaca araştırıldıgı halde tespıt edilemeyen davalı Tahir Vatanoğlu'nun duruşma günü olan 4.4.2000 günü saat 10.15'de duruşmaya gelmeniz, gelmedığiniz takdirde kendinizi bir vekil ile temsil ettırmenız, ettirmediginiz takdirde duruşmaya yokluğunuzda devam edileceğı ve karar verileceği hususu dava dılekçesi örneği ile duruş- ma gününü bildirir meşruhatlı davetiye yerine geçmek üzere ilanen tebliğ olunur. 10.2.2000 Basın: 8453 UYBIİK Z5.000.000 Ttl ARtfO YOK. ÇİPPBT YOKİ MAKftİMUM 8ÖLBUCM MAXI TVTS. MAX» TV H«M KABLOPA HSM UYPUPA. Hemen ûye ofun. (0212) 355 55 55 www.maxitv.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle