Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
:gpŞUBAT2000PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Toplumsal çöküşün 'cüldürüsü'
jFerhan Şensoy, Çehov'un 'VişneBahçesVni kendi üslubuylayenidenyazdı veyönetti: FişnePahçesu
• 'Her şey yalın olrnalı,
aslolan teatral olmamak'
cüyen Çehov'un izinâen
giderek yaptık bir sürü şeyi.
Derin bir mizahı zaten var
Çehov'un, biz oraya çomak
soktuk, Stanislavski'nin
gözüne doğnı. .
S.RAYANYİRMtBEŞ
Ortaoyuncular, 'Fişne Pahçesu' adlı
'cûJdürü'yü sahneliyor. Ferhan Şen-
soy'un yönettiği, rol aldığı ve dünya ri-
yatro klasiklerinden Çehov'un 'Mşne
Bahçesi'nı Lazdiyalektiğini kullanarak
çağdaş Karadenız bölgesine taşıdığı
'Fişne Pahçesu', öykü çatısı anlamında
Çehov'dan besleniyor. Ama tiyatrosever-
lere belirtelim; Çehov'un hüzünlü ta-
dından bir diriıem bulamayacaklar bu
oyunda. Ferhan Şensoy'un ortaoyunu
geleneğımizden ve göstermeci tiyatro
öğelerinden beslenerek, çarpıcı yaban-
cılaştırma efektleriyle bezediği 'Fişne
Pahçesu', Karadeniz'e özgü vişne ağaç-
lannın sımgelediğı toplumsal çöküşün
'Laz penceresi'nden bir yorumu.
- Çehov'un 'VTşne Babçesi'ni bir gül-
dfirü olarak yeniden yazmışsınız. Çe-
bov'un yapıtuuı Şensoy farkı nasıl yan-
SMİl?
FERHAN ŞENSOY-Çehov'un 'Viş-
ne Bahçesi'ndekı öykü, karakterler, rep-
likler yanında, attıklanm ve ekledıkle-
rim var. Stanislavski'yle Çehov arasın-
da da her zaman tartışma konusu olan
dramatik yerlerden kaçtım. Çehov'un
güldürü dıye tanımladığı ama dünya ti-
yatrosu çevresinın 'güldürü müdür,
drun mıdır' diye tartıştığı oyun için Çe-
hov 'dan yana ama kendi üslubumda bir
yeniden yazım gerçekleştirdim. Çe-
hov'un güldürüsü, Ortaoyuncular'da oy-
nadığımız biçünde bir güldürü anlayışı
değil; insanı güJümseten ama hüzünJü
bir öykünün içüıdekı küçük komik şey-
ler. Biz, tamamen Karadeniz dıyalekti-
ne girerek komikük öğelerini yarattık ve
oyunu bugüne taşıdık.
Çehov da Karadeniz kryısında Tagan-
rog şehrinde doğmuş ve o şehirde viş-
ne bahçeleri var. Karadeniz dışında viş-
ne yok, bu yüzden Batılılar oyunu hep
'Kiraz BabçesT diye oynamıslardır. Sem-
bolik Çehov tiyatrosunda vişne bir sim-
gedir; eskiden reçeli yapılan, rfcç'etCsi
unutulmuş vişne artık para etmemekte-
dir. Bu" işe yaramayan koskoca bir bah-
çe var oyunda, oysa kiraz olsa hemen sa-
tarsuuz. Bu anlamda Batıhlar kenann-
dan geçmişler konunun ve bir sürü ay-
nnoyı da atlamışlardır. Örneğin sema-
ver, Rus'un olduğu kadar bizim yaşamı-
mızda da vardı. Oysa Batılı içm egzo-
tik eşyadır, sahnede koca semaveri or-
ta yere koyarlar. Biz Çehov'a onlardan
çok daha yakınız. Bu mantıktan giderek
"Çehov Lazdır Laz galacaktur" sloga-
nıyla oynuyoruz. Sloganımız oyunun
bizim üslubumuzda bır güldürü olduğu-
nun tiyosu aslında. Oyunun onjinal adı-
nın Vişneviysad olması da kültür ya-
kınhgını ortaya koyuyor zaten.
"Çehov'a Babhlardan çok daha yakuuz. Bu manüktan giderek 'Çehov Lazdır, Laz galacaktur' sloganıyia oynuyonız."
-BrechtyorumunuzÜç Kur-
şunluk Opera'da da konuyu ts-
tanbul-Beyoğlu sokaklanna ta-
şımışnnLz_'L ç Kızkardeşı' Na-
taşa yapcp oyuna katmanızın ne-
denini açıklar mısmız?
ŞENSOY - O oyunu, Brecht
kurgusuna çok sadık kalarak,
aynı sahnelerle yazmıştım. 'Viş-
ne Bahçesi'ni güncele taşırken
bugünün Karadeniz yaşamına
Nataşa olarak girmiş Ruslan ele
aldım. 'Üç Kızkardeş'. burada
öykünün içine ginyor. Olga, Iri-
na, Maşa'yla düşüp kalkan Laz-
lar da üç aşağı beş yukan Rus-
ça konuşuyorlar. Vişne bahçe-
sini sann alan Lopayin, Maşa'ya
âşık oluyor, çekip onu o hayat-
tan kurtarmaya çalışıyor. ev tu-
tayım diyor. 'Üç Kızkardeş'in
Moskova'ya gitme özlemi, bu-
radaüç Nataşa'nın Karadeniz'de-
ki yayladan Istanbul'a gitmek
istemesi biçımınde işlenıyor.
Filipiıüi mürebbiye
- Oyunda, Çehov'un döne-
minin modalannın günümüze
uyarlanmaM toplumsal eleştiri-
yi getirmiş ve özdeşleşme sağ-
lanmış, öte yandan oyunculann
cep teİefonlarunn çahnası gibi
bitmeyen yinelemeİerle yaban-
cılaşırma 'çokça' kullanılmış-
ŞENSOY - Çehov'un anlatü-
ğı dönem, Çarlık Rusyası'nın
son günleridir. Vişne Bahçesi'nde de
bu çöküş anlatılmıştır. Çehov, anlatı-
mında sadece ıyice analiz edilmiş sonuç-
lan bize sunar, nedenle ilgilenmez. Ör-
neğin, ortada bir dilenci varsa bir sefa-
let vardır, o niye dilencidir diye de an-
n anlattığı çöken Rusya
„,.#* bysğP ÇÖkmekte olan
fürkiye nin paralellikleri var.
örneğin Karadeniz'defındık ve
vişne bahçesiyok artık. Sekiz katlı,
on katlı Laz müteahhitlerin
inşaatlan Karadeniz kıyüanna
doluşmuş durumda, denizin dibine
kadar taş taş üstünde.
latmaz, diyalektikten bakmaz. Bizimkin-
de tersine epik bir anlanm var. Telefon
dışında fotoğraf çekmeler, Paris'ten tren-
le gelmek yerine Miami'den helikop-
terle dönen kınk tngilizceli çiftlik sahi-
besi Ranevskaya, Alman mürebbiye Şar-
lotta Ivanovna yerine bu döne-
mın modası Filipinli mürebbi-
ye gibı öğelerle oyun kınlıyor.
Çehov'un anlattığı çöken Rus-
ya ıle bence bugün çökmekte
olan Türlriye'nin paralellikleri
var. Örneğin Karadeniz'de fin-
dık bahçesı yok, kiraz bahçesi
yok, vişne bahçesi yok artık.
Sekiz katlı, on katlı Laz müte-
ahhıtlorin uışaatlan Karadenız
kıyılanna doluşmuş durumda,
denizin dibine kadar taş taş üs-
tünde.
Laz manüğma oturttuk
- Karakterlerde beürgjn fark-
lıhklar ohışturmanızın temeün-
de ne yanyor?
ŞENSOY - Öykümüzü hep
Laz mantığına oturttuğumuz
içın karakterlerdeki farklılıklar
oluştu. Bunun dışında kendi üs-
lubumuz içinde herkes Çe-
hov'daki laflannı söylemektedir.
Dramatıkten ve uzun uzun ağ-
latıcı tıradlardan kaçtığım ıçın
bir budama yapüm. Bugün ar-
tık bize bır şey getirmeyecek
şeyleri attım. Ama orada anla-
tılmak istenen şeyleri kendi üs-
lubumda oyunun başka bir ye-
rinde söyledim. Oyunculuklarda
farklı, çünkü biz güldürü yap-
maya uğraşıyoruz, başka türlü
abarüyoruz. Örneğin Varya, Çe-
hov'da rahibe olmayı düşünür,
daha dındardır. bizde ıse Fethullah Ho-
ca'yla dalga geçen ve aileyi çekip çevi-
ren bıri oldu.
- Sizin canlandırthgınız Lopayin'i de
tam uyanık. nrsatçı bir Laz müteahhit
olarak ele aunışsınız_
ŞENSOY-Öyle zaten. Köylü kurnaz-
lığı içerisinde. Maşa'ya âşık oluyor, kız
"Aşk diye bir şey yok, yatnk bitti" de-
yince, Lopayin, onu anlayamıyor. Ma-
şa'yı, "Bana yar olmayanı ben tstan-
bul'a göndermem" manhğıyla vurur bi-
le Lopayev, ama sonra bulaştırmak ıs-
temedık böyle bir Karadenızlılığı Çe-
hov'a. Trofimov. Lopayin karşısında
"Amerikah olacaksanız Âmerika'ya gj-
din, bittivişnebahçesi'' diyor. Ebedi öğ-
renci ve aynı zamanda filozof da olan
Trofimov'un ağzından Çehov, herkese
dersini verir.
Mûstehcenlık bıçak sırtmda
- Ortaoyuncular repertuvanna Aris-
tophanes, Brecht gibi yazarlann yonı-
mundan sonra bir Çehov oyunu katma-
ya nasıl karar verdiniz? Belden aşağı
esprileri kullanmanızuı kökeni neye da-
yanryor?
ŞENSOY - Avrupa'da sınava gırerken
ve mezun olurken, üstüne çok çalışnğım
bır oyundur 'Mşne Bahçesi' Zaman za-
man 'Shakespeare de yapalun' diye ara-
mızda konuşuyoruz, fakat izleyicimiz ka-
bul etmez bizım Çehov oynamamızı, is-
temez izleyici. Çehov'u Devlet Tiyat-
rosu'nda izleriz diye düşündüklerinden,
bizden beklentileri o değil. Ne yaparsak
Çehov'la izleyicimizı buluştururuz gı-
bı bir sentez bulmak gerekıyordu.
Bır gün bırdenbıre 'Lazca olursa ola-
bilir' dedim, çünkü Laz diyalekti ko-
miknr. Ben bunu Ferhangi Şeylerde de
yıllardır söylüyorum, "Anneannemin
vişne bahcesinden Çehov'un 'Vişne Bah-
çesi'ne köprûkr kuruyorum" diye. tz-
leyıcimızle Ortaoyuncular arasında doğ-
ru yeri bulmak adına oyun buluşlarla
bu hale geldı. Belden aşağı espnleri ben
icat etmedim; Ortaoyunu'nda ve Kara-
göz'de hep vardır. Ortaoyuncuyuz, yen
geldiğinde küfttr de rnüstehcen de kul-
lanılır, ama bunun bır sının vardır, bı-
çak sırtındadır. Seyırci gülüyorsa müs-
tehcen değildır, gülmüyorsa müstehcen-
dir. Güldüremedıgımiz zaman bır daha
onu söylemeyız biz, o bir yanlıştır.
- Dekor kullanımı Çehov dönemini
andınyor-
ŞENSOY -Evı yansıtan pencere bir
sımge ama gerçeğe, Çehov'un dünya-
sına çok benzettik. Salonu vişne bahçe-
si olarak düşündüm. Çehov'un oyunu
evin ıçınde geçer ben evı dışandan gör-
düm, bahçede geçıyor. Pencere o döne-
mı tipik yansıtır, hep öyle oynanmıştır
dûnyada. Tıpik Çehovresünlerini köW-
duk ama üslup olarak bize ait... Bahçe-
ye iki tane tül ınmesıyle orası otel oda-
sı oluyor. Bır de Çehov'un, Stanislavs-
ki'yle güldürüden öte şöyle bir kavga-
sı da var. Ağdalı şeylerden hoşlanmıyor
Çehov: Stanislavski, kuş sesi, böcek se-
si doldurur oyuna. Çehov bu oyun sah-
neye kurulduktan sonra sinirle eve gi-
der. Stanislavski'ye inat; "Kuş sesi, kö-
pek sesi. uzaktan gden tren sesi, ve hiç-
bir ses duyuhnamakhdır" diye başlar
yazmaya. "Herşeyyahnolmalı,ask)lan
teatraloünamak" diyen Çehov'un izın-
den giderek yaptık bir sürü şeyi. Derin
bir mizahı zaten var Çehov'un, biz ora-
ya çomak soktuk, Stanislavski'nin gö-
züne doğru.
Uçuş kayıt defterlndekl Iddla
Glenn Miller
bombalı harekât
sonucunda mı öldü?
Kültür Servisi -
Ünlü caz orkestrası
şefı Gtenn Mffler'ın
2. Dünya Savaşı es-
nasında kaybolma-
sıyla oluşan sır per-
desi, geçen günlerde
Internet aracılığıyla
gerçekleştirilen bir
açık arttırmada sa-
nlan uçuş kayıt def-
teri ile aralanıyor.
Admı taşıyan 'GJenn
MlerJazzBand'ile
savaş yıllaraıa dam-
gasını vuran Miller,
kıgiltere'den Paris'e
giden uçağıyla 15
Arahk 1944'te ka-
yıplara karışmıştı.
Sotheby's tarafindan
sanlaru Kraliyet Ha-
va Kuvvetleri Uçuş
Mühendisi Deryck Thur-
man'a ait uçuş kayıt defte-
rinın verileri, Miller'ın ölü-
mûne dair daha önce ortaya
atılan iddialan güçlendiren
bir nitelikte. Iddialara göre
Miller, kanal üzerinde sey-
teden 138 uçağın attığı bom-
balar sonucunda ölmüştü.
138 uçaktan biri olan Lan-
cesterNF973 bomba ekibi-
nin üyesi 75 yaşındaki Thur-
naan, kötü hava koşullan ne-
deniyle Almanya'ya ulaşa-
madan geri dönülen uçak
akuunda yer alnuştı. Thur-
man'ın 15 Aralık 1944'te
tuttuğu kayıtlarda şunlar ya-
zılı: "Askeri harekâL Ku-
şatma yapıldı. Geri dön.
Bonbaiar denizeaûkk" Tüm
uçaklar, kanaldan askeri
Mffler, savaş sırasmda ölmüştû.
kampa dönmeden önce, tah-
np gücü yüksek 40001b'lik
bombaları, belirlenen 'gû-
ney anş alam'na bıraktı.
Lancester NF973 'ün rota-
suu çizen uçuş mühendisi
FredShaw da bırakılan bom-
balar nedeniyle denize dü-
şen bir hafif uçak gördüğu-
nü iddia etmişti. Shaw, bu
uçağı, Miller'ı Ingiltere'den
Fransa'ya taşıyan 'Norse-
man' olarak tammlamıştı.
1994'te Victor Gregory ad-
lı bir başka havacı da aynı
olaya tanıklık ettiğini açık-
lamıştı. Shaw'un dul eşi de
kocasının uçuş kayıt defte-
nni geçen nısan Londra'da
yapılan bir açık artnrmada
21 bin pound karşılığında
sattı.
Psikolojik program sonrası bulunduklan bölgedeki yaşamı görüntülediler
Çocuk gözüyle deprem
Kültür Servisi- 17 Ağustos
depreminden sonra kurulan Da-
yanışma Gönüüüleri Derneği ve
Fransız ınsani yardım kuruluşu
Enfants du Monde-Droits de
l'Homme'un ortaklığıyla oluştu-
rulan fotoğraf atölyesınde Izmit
Bekırpaşa'da Eskı Cephanelik
Çadırkentf ndeki depremzede
çocuklarla yürütülen çalışmalar
sonucunda, çocuklann çektik-
len 70 siyah-beyaz fotoğraftan
oluşan'Depremden Sonra' ser-
gisı 26 Şubat-25 Mart arasında
İzmit Yahyakaptan'daki Süley-
man Demirel Kültür Merke-
zi'nde düzenlenecek.
Sergiyle ilgili bilgj veren, En-
fants du Monde-Droitsdel'Hom-
me'un (Dünya Çocuklan-lnsan
Haklan) başkam Yves Buannic.
çocuk haklannı koruyan bir der-
nek olarak, savaş kurbanı, açlık
çeken ya da afet gibı zor durum-
larda yaşayan çocuklara yardım
ettiklerini beurttı. Fransa'da 1986
yılndan beri faalıyet gösteren
demeğin kurucusu olan Buannic
tzmit'tekı çalışmalanm şöyle
anlattı:"Depremden birkaç gün
sonra geldik. Depremzede ço-
cuklann durumunu görünce, bir
psikolojik program projesi yap-
maya karar verdik. Ti> arro, mü-
ak. resim dans gibi etkinlikJerle
çocuklannpsikolojilerini düzeh-
meye çaüşnk Aynca Dayanışma
Gönüİlüleri Derneği ile birlikte
çocuklara fotoğraf dersleri ver-
dik. Bu sergide onlarm çektigi
fotoğraflar yer alıyor. Çocukla-
n mothe etmek açısından çok
önemii bir çahşma. Busfireç için-
deAvrupa Topluluğu tnsani Yar-
dım Ofisi'nden (ECHO)'dan
maddi yardım aldık. Ekibimiz-
de, gönüDü çahşan gençler,öğren-
cier ve profesyonel olarak eğjtim-
cUer, psikologlar, lojistik uzman-
lan ile fotoğrafçılaı- >ar."
Fotoğraf eğıtıminde ve fotoğ-
raflann ortaya çıkmasuıda ço-
cuklarla çalışan 17 Ağustos dep-
reminden sonra Yalova'dan Ada-
pazan'na dek deprem bölgesın-
de bulunan Dayanışma Gönüİ-
lüleri Derneği'nin fotoğraf atöl-
yesi grubunun başkam Ozcan
Yurdalan ise önümüzdeki gün-
lerde serginin Avrupa ve ABD'de
açılacağını söyledi:
"tçlerinde en çok öne çıkmış
olan 7-8 çocuğu ve fotoğraf ser-
gisinibir otobüsle ağustos ayı bo-
yunca Avnıpa'nın Srrasburg,
Londra, Münih ve Amsterdam
kenüerinde dolaşüracağız. Böy-
lece çocuklann Avrupa'yı fotoğ-
raflamasını da sağla\ aeağız. Ay-
nca, sergi Paris ve Brüksel'de
Enfants du Monde tarafindan
açuacak. Şu anda bu etkiıüikler
içinsponsoranyoruz. Serginin ya-
m su*a tngflizce, Almanca, Fran-
SEca veTûrkçe oimakûzere5 dil-
de 175 sayfahk bir kitap hazırh-
yoruz. Kitapta, sergi çalışması-
nın amaçlan ve geldiği nokta an-
lanlacak. AvTupa'ya «idene ka-
dar, sergryi Türkneiçindeki kent-
lerde açmayı düşünüypnız. Mart
sonunda Boğaziçi L niversite-
si'nde, sonra Eskişehir Anado-
hı ÜnKcrshesi'nde, tzmir'de,An-
kara'da umrag'da, Bursa, Sam-
sun ve Trabzon' da devam ettir-
mek istiyoruz. Ağustos'ta A\ ru-
pa,eylül başuıda da New York'ta
Kültürevi'nde açdmasını plan-
hyonız." 'ııınceşiffika^
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
Kuşku, Belirsîzlik,
Zürafa
Profesör Feynman, Kuşku ve Belirsizlik başlıklı bir
yazısında bılimın doğası hakkında aydınlatıcı şeyler
söyler. Insanlar akıllanna gelen kimi harikulade so-
runlann tümüne; örneğin 'Biz kimiz?', 'Evrenin an-
lamı nedir?', 'Bu dana pirzolayı kim ısmaıiadı?' gi-
bi yaşamsal önem içeren sorulann tümüne bilim'in
yanıt vermesini beklerlerse, akıllar kolayca kanşabi-
lir ve bu sorulan bazı mistik yanıtlaria karşılama eği-
limi artabilir. Bır bilim insanının, içinde mistik öğeler
olan biryanıtı kabullenmesi mümkün değildir.. çün-
kü bilim, doğası nedeniyle "anlamak" üzerine kuru-
ludur. Bir fızikçiye sorulan yanlış sorulardan biri de.
fiziğin kesin/son yasalannı mı bulmaya çabaladığı-
dır. Bütün doğa bilimleri gibi fizik de dünyayı/evrenı
daha iyi anlamaya çalışır. Ne eksik, ne fazla.
Kuşku ve belirsizlik bilim ınsanlannı tedirgın etmez.
Tersine bu iki olgu bu mesleğin (bilim insanının) te-
mel aletlendir neredeyse. Oysa kuşku duymayanlar,
tümü inançlarla beliriendiği için hiçbir belirsizlik ta-
şımayan bir "dünyada "yaşayanlar, bilemedikleri ol-
gular karşısında uyduruk kavramları kesin bilgiymiş
gibı algılayanlar için, kuşku ya da belirsizlik gibi kav-
ramlann değeri yoktur doğal olarak.
Feynman, 1964 yılında Italya'da yapılan Galileo
Sempozyumu'na katılır. Orada konu elbette bilim'in
din/inanç biçimleriAoplum/felsefe üstündeki etkile-
ri üzerinedir. Uygarlığın geleceğini insanlann kuşku-
lanma yeteneğinin ve kapasitesinın belırleyeceğini
söyler Feynman. Körü köriine inananlar, ınançlann-
dan kuşku duymayan, ödün vermeyenlerle; kuşku-
ya ve belırsizliğe, dolayısıyla anlama'nın önemine
değer verenler arasındadır asıl çekişme her zaman.
Bu nedenle, bilimle ilgisi olsun olmasın hiçbir alan-
da düşünceier denetlenmemeli, hiçbirafanda söz öz-
gürlüğü kısıtlanmamalıdır. Galiteo'nun düşünüp söy-
lediklennın dinle, kiliseyle yakından uzaktan ilgisi
yoktu ama ulema tayfası öyle anladı ışi ve bu büyük
alimi engizisyona çektiler. Kilisenin yanıldığını anla-
ması birkaç yüzyıl sürdü. Galileo ve benzerleri için-
se değişen bir şey yoktu; onlar o zaman da haklıy-
dılar, şimdi de haklılar. Kuşkuya ve belirsizlığe inan-
mayanlann birkaç yüzyıl ilerisındeydiler yalnızca.
Biliyorum bu söylediklerim, hurafe erbabı tarafin-
dan kabul edilmeyecektir. Oysa dine karşı bir şey yok
bu satırlarda. Dinin bilimle yakından uzaktan hiçbir
ilgisi olmadığını söyleyenlerle aynı görüşteyim sade-
ce. Birbinyle ilgisi olmayan olgulan ıç içe sokup, üst
üste bındirerek ortada fol ve de yumurta yokken üst
düzeyde saçmalayıp altın kaplama kof yumurtalar
yumurtlamak ise postmodern düşünürterin işidir
ama.. bu konuya bir kaç hafta sonra geleceğız na-
sıl oisa.
• • •
Akıllı bir editörün hemen üstüne atlayacağı ilginç
bir kitap okudum geçenlerde: Zürafa. Afrika'nın de-
rinlerinden Paris'in yüreğine kadar gıden bır Züra-
fa'nın gerçek hikâyesi. Michael Allin'in yan gaze-
tecilik, yarı tarihçi kimlığiyle yazdığı bır kitap Zürafa.
Sözcüğün kökeni zarif, zarafet'e kadar gidiyor. Bu
güzelim hayvana uygun bir isim.
*1ÖSfe yılında b&$lıyor hikâyemiz. Afrikönırt e¥i kâ-
ranlık noktalanndan birindeyiz, Sudan'da. Mısır Va-
lisi Mehmet Ali Paşa'nın emriyie bir zürafa yakala-
nıyor canlı olarak! Ite kaka Nil nehrinin çıkışındaki bir
gemiye bindiriliyor ve zahmetli bir yolculuk sonucu
Kahire'ye, sonra da Iskenderiye'ye getiriliyor güzel
mi güzel hayvanımız. Fransa'da Imparator Onuncu
Charies hüküm sürüyor. Istanbul'da Sultan Ikinci
Mahmud Zürafanın yakalandığı yıl, Osmanlı'nın
başkentınde yenıçeriler ayaklanmışlar (başka bir ne-
denden ötürü elbette), şehirde kan gövdeyı götürü-
yor. Sonunda Vak'ai Hayriye diye anılan bir temizle-
me hareketıyle yeniçeriler, ocakları, kazanları ve on-
lara destek olanlar ortadan kanlı bir biçimde kaldı-
nlıyor. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın sultanına is-
yan etmesine daha altı yıl var. Mehmet Ali Paşa ile
Fransa'nın arası her zaman pek iyi. Zürafa da bu ne-
denle Sudan'ın dibinden alınıp Iskenderiye'ye geti-
riliyor. Oradan bütün Akdeniz'i aşıp Marsilya'ya, ora-
dan da Paris'e, Versailles Sarayı'na gidecek. Mısır
Valisi Mehmet Ali Paşa'nın Fransa Kralı Onuncu
Charles'e armağanı! Fransa ile Mehmet Ali arasın-
dakı sıkı fıkılık Osmanlıyı zor duruma düşürüyor. Ikin-
ci Mahmud'a yardım elini uzatansa Rus Çan oluyor.
Olup bitenlerden güzelim zürafanın haberi yoktabii.
Kitap, zürafanın Sudan'dan Paris'e gitmesini ve ora-
da başından geçenleri anlatıyor.
ikinci Mahmud ilginç bir padişahtı. Harbiye, Tıb-
biye, Mektebi Maarif, Adliye, bir çeşit konservatu-
var onun devrinde açdmışür. Ülkede ortaöğrenim
kurumlan da Rüştiye Mektepleri adıyla onun yöne-
timinde açılmıştır. llk resmi gazete de onun saltana-
tında yayımlandı. Irticanın amansız düşmanı oldu-
ğunu yaiarlar. Mürteciler (zamanın gericıleri) ona gâ-
vur padişah derlermiş.
Memleket bu haldeyken, bu güzel kitapta Züra-
fa'nın yolculuğunu ve o yıllarda Fransa'nın durumu-
nu öğreniyoruz. Olağanüstü bir yapıt Zürafa. Zoolo-
jiyle ilgilenenlere duyurulur.
liyatro Boğaziçi yeni oyununu
sahneüyor
• Kühür Servisi - Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar
Demeğı bünyesinde faahyet gösteren BGST'mn
tiyatro birimi 'Tiyatro Boğaziçi' yeni oyunu 'Şvayk
ile Übü'nün Tarihi Karşılaşması'm bugün ve 27
Şubat tarihlerinde saat 15.00'te Boğaziçi
Üniversitesi Demir Demırgil Salonu'nda
sahneleyecek. 'Tiyatro Boğaziçi' tarafindan yazılan
oyunda: A.Jarry'nin 'Kral Übü', J. Haşek'ın 'Aslan
Asker Şvayk' ve B. Brecht'ın 'Şvayk Hitlere Karşı'
yapıtlanndan yararlamlıyor. Yönetmenlığıni Ömer
Faruk Kurhan'ın gerçekleşnrdıği oyun, savaş,
faşizm olgulan karşısında takmılması gereken tavn
tartışan deneysel bir çalışma olarak tasarlandı.
BUGÜN
• MEBA SANAT EVt'nde saat 11.00'de 'Halk
Danslan Ve Mizansen Grup Çahşması', 13.00'te
'Geleneksel Türk Tiyatrosu' başlıklı söyleşı,
14.30'da 'Gruplarla Tiyatro Çahşması' yer alacak.
(54713 35)
• BtLGİ ÜNTVERSrTESİ'nde saat 14.00'te Zeki
Demirkubuz'un 'Masumiyet', BarryLevinson'un
'Wag The Dog' (Başkamn Adamlan) adlı fılmlen
ızlenebilir. (21622 22)
• ADA KÜLTÜR'de saat 15.00'te Yusuftan adlı
müzikli oyun ve 18.30'da Esek'in 'Godot'yu
tderken' adlı oyunlan gösterimde. (251 38 78)
• BAfitL KfTABEVİ nde, 15.00'te Ayhan Bozkurt
ve Nevzat Çelik'in imza günü gerçekleşecek.
(583 77 84)