23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
:gpŞUBAT2000PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Toplumsal çöküşün 'cüldürüsü' jFerhan Şensoy, Çehov'un 'VişneBahçesVni kendi üslubuylayenidenyazdı veyönetti: FişnePahçesu • 'Her şey yalın olrnalı, aslolan teatral olmamak' cüyen Çehov'un izinâen giderek yaptık bir sürü şeyi. Derin bir mizahı zaten var Çehov'un, biz oraya çomak soktuk, Stanislavski'nin gözüne doğnı. . S.RAYANYİRMtBEŞ Ortaoyuncular, 'Fişne Pahçesu' adlı 'cûJdürü'yü sahneliyor. Ferhan Şen- soy'un yönettiği, rol aldığı ve dünya ri- yatro klasiklerinden Çehov'un 'Mşne Bahçesi'nı Lazdiyalektiğini kullanarak çağdaş Karadenız bölgesine taşıdığı 'Fişne Pahçesu', öykü çatısı anlamında Çehov'dan besleniyor. Ama tiyatrosever- lere belirtelim; Çehov'un hüzünlü ta- dından bir diriıem bulamayacaklar bu oyunda. Ferhan Şensoy'un ortaoyunu geleneğımizden ve göstermeci tiyatro öğelerinden beslenerek, çarpıcı yaban- cılaştırma efektleriyle bezediği 'Fişne Pahçesu', Karadeniz'e özgü vişne ağaç- lannın sımgelediğı toplumsal çöküşün 'Laz penceresi'nden bir yorumu. - Çehov'un 'VTşne Babçesi'ni bir gül- dfirü olarak yeniden yazmışsınız. Çe- bov'un yapıtuuı Şensoy farkı nasıl yan- SMİl? FERHAN ŞENSOY-Çehov'un 'Viş- ne Bahçesi'ndekı öykü, karakterler, rep- likler yanında, attıklanm ve ekledıkle- rim var. Stanislavski'yle Çehov arasın- da da her zaman tartışma konusu olan dramatik yerlerden kaçtım. Çehov'un güldürü dıye tanımladığı ama dünya ti- yatrosu çevresinın 'güldürü müdür, drun mıdır' diye tartıştığı oyun için Çe- hov 'dan yana ama kendi üslubumda bir yeniden yazım gerçekleştirdim. Çe- hov'un güldürüsü, Ortaoyuncular'da oy- nadığımız biçünde bir güldürü anlayışı değil; insanı güJümseten ama hüzünJü bir öykünün içüıdekı küçük komik şey- ler. Biz, tamamen Karadeniz dıyalekti- ne girerek komikük öğelerini yarattık ve oyunu bugüne taşıdık. Çehov da Karadeniz kryısında Tagan- rog şehrinde doğmuş ve o şehirde viş- ne bahçeleri var. Karadeniz dışında viş- ne yok, bu yüzden Batılılar oyunu hep 'Kiraz BabçesT diye oynamıslardır. Sem- bolik Çehov tiyatrosunda vişne bir sim- gedir; eskiden reçeli yapılan, rfcç'etCsi unutulmuş vişne artık para etmemekte- dir. Bu" işe yaramayan koskoca bir bah- çe var oyunda, oysa kiraz olsa hemen sa- tarsuuz. Bu anlamda Batıhlar kenann- dan geçmişler konunun ve bir sürü ay- nnoyı da atlamışlardır. Örneğin sema- ver, Rus'un olduğu kadar bizim yaşamı- mızda da vardı. Oysa Batılı içm egzo- tik eşyadır, sahnede koca semaveri or- ta yere koyarlar. Biz Çehov'a onlardan çok daha yakınız. Bu mantıktan giderek "Çehov Lazdır Laz galacaktur" sloga- nıyla oynuyoruz. Sloganımız oyunun bizim üslubumuzda bır güldürü olduğu- nun tiyosu aslında. Oyunun onjinal adı- nın Vişneviysad olması da kültür ya- kınhgını ortaya koyuyor zaten. "Çehov'a Babhlardan çok daha yakuuz. Bu manüktan giderek 'Çehov Lazdır, Laz galacaktur' sloganıyia oynuyonız." -BrechtyorumunuzÜç Kur- şunluk Opera'da da konuyu ts- tanbul-Beyoğlu sokaklanna ta- şımışnnLz_'L ç Kızkardeşı' Na- taşa yapcp oyuna katmanızın ne- denini açıklar mısmız? ŞENSOY - O oyunu, Brecht kurgusuna çok sadık kalarak, aynı sahnelerle yazmıştım. 'Viş- ne Bahçesi'ni güncele taşırken bugünün Karadeniz yaşamına Nataşa olarak girmiş Ruslan ele aldım. 'Üç Kızkardeş'. burada öykünün içine ginyor. Olga, Iri- na, Maşa'yla düşüp kalkan Laz- lar da üç aşağı beş yukan Rus- ça konuşuyorlar. Vişne bahçe- sini sann alan Lopayin, Maşa'ya âşık oluyor, çekip onu o hayat- tan kurtarmaya çalışıyor. ev tu- tayım diyor. 'Üç Kızkardeş'in Moskova'ya gitme özlemi, bu- radaüç Nataşa'nın Karadeniz'de- ki yayladan Istanbul'a gitmek istemesi biçımınde işlenıyor. Filipiıüi mürebbiye - Oyunda, Çehov'un döne- minin modalannın günümüze uyarlanmaM toplumsal eleştiri- yi getirmiş ve özdeşleşme sağ- lanmış, öte yandan oyunculann cep teİefonlarunn çahnası gibi bitmeyen yinelemeİerle yaban- cılaşırma 'çokça' kullanılmış- ŞENSOY - Çehov'un anlatü- ğı dönem, Çarlık Rusyası'nın son günleridir. Vişne Bahçesi'nde de bu çöküş anlatılmıştır. Çehov, anlatı- mında sadece ıyice analiz edilmiş sonuç- lan bize sunar, nedenle ilgilenmez. Ör- neğin, ortada bir dilenci varsa bir sefa- let vardır, o niye dilencidir diye de an- n anlattığı çöken Rusya „,.#* bysğP ÇÖkmekte olan fürkiye nin paralellikleri var. örneğin Karadeniz'defındık ve vişne bahçesiyok artık. Sekiz katlı, on katlı Laz müteahhitlerin inşaatlan Karadeniz kıyüanna doluşmuş durumda, denizin dibine kadar taş taş üstünde. latmaz, diyalektikten bakmaz. Bizimkin- de tersine epik bir anlanm var. Telefon dışında fotoğraf çekmeler, Paris'ten tren- le gelmek yerine Miami'den helikop- terle dönen kınk tngilizceli çiftlik sahi- besi Ranevskaya, Alman mürebbiye Şar- lotta Ivanovna yerine bu döne- mın modası Filipinli mürebbi- ye gibı öğelerle oyun kınlıyor. Çehov'un anlattığı çöken Rus- ya ıle bence bugün çökmekte olan Türlriye'nin paralellikleri var. Örneğin Karadeniz'de fin- dık bahçesı yok, kiraz bahçesi yok, vişne bahçesi yok artık. Sekiz katlı, on katlı Laz müte- ahhıtlorin uışaatlan Karadenız kıyılanna doluşmuş durumda, denizin dibine kadar taş taş üs- tünde. Laz manüğma oturttuk - Karakterlerde beürgjn fark- lıhklar ohışturmanızın temeün- de ne yanyor? ŞENSOY - Öykümüzü hep Laz mantığına oturttuğumuz içın karakterlerdeki farklılıklar oluştu. Bunun dışında kendi üs- lubumuz içinde herkes Çe- hov'daki laflannı söylemektedir. Dramatıkten ve uzun uzun ağ- latıcı tıradlardan kaçtığım ıçın bir budama yapüm. Bugün ar- tık bize bır şey getirmeyecek şeyleri attım. Ama orada anla- tılmak istenen şeyleri kendi üs- lubumda oyunun başka bir ye- rinde söyledim. Oyunculuklarda farklı, çünkü biz güldürü yap- maya uğraşıyoruz, başka türlü abarüyoruz. Örneğin Varya, Çe- hov'da rahibe olmayı düşünür, daha dındardır. bizde ıse Fethullah Ho- ca'yla dalga geçen ve aileyi çekip çevi- ren bıri oldu. - Sizin canlandırthgınız Lopayin'i de tam uyanık. nrsatçı bir Laz müteahhit olarak ele aunışsınız_ ŞENSOY-Öyle zaten. Köylü kurnaz- lığı içerisinde. Maşa'ya âşık oluyor, kız "Aşk diye bir şey yok, yatnk bitti" de- yince, Lopayin, onu anlayamıyor. Ma- şa'yı, "Bana yar olmayanı ben tstan- bul'a göndermem" manhğıyla vurur bi- le Lopayev, ama sonra bulaştırmak ıs- temedık böyle bir Karadenızlılığı Çe- hov'a. Trofimov. Lopayin karşısında "Amerikah olacaksanız Âmerika'ya gj- din, bittivişnebahçesi'' diyor. Ebedi öğ- renci ve aynı zamanda filozof da olan Trofimov'un ağzından Çehov, herkese dersini verir. Mûstehcenlık bıçak sırtmda - Ortaoyuncular repertuvanna Aris- tophanes, Brecht gibi yazarlann yonı- mundan sonra bir Çehov oyunu katma- ya nasıl karar verdiniz? Belden aşağı esprileri kullanmanızuı kökeni neye da- yanryor? ŞENSOY - Avrupa'da sınava gırerken ve mezun olurken, üstüne çok çalışnğım bır oyundur 'Mşne Bahçesi' Zaman za- man 'Shakespeare de yapalun' diye ara- mızda konuşuyoruz, fakat izleyicimiz ka- bul etmez bizım Çehov oynamamızı, is- temez izleyici. Çehov'u Devlet Tiyat- rosu'nda izleriz diye düşündüklerinden, bizden beklentileri o değil. Ne yaparsak Çehov'la izleyicimizı buluştururuz gı- bı bir sentez bulmak gerekıyordu. Bır gün bırdenbıre 'Lazca olursa ola- bilir' dedim, çünkü Laz diyalekti ko- miknr. Ben bunu Ferhangi Şeylerde de yıllardır söylüyorum, "Anneannemin vişne bahcesinden Çehov'un 'Vişne Bah- çesi'ne köprûkr kuruyorum" diye. tz- leyıcimızle Ortaoyuncular arasında doğ- ru yeri bulmak adına oyun buluşlarla bu hale geldı. Belden aşağı espnleri ben icat etmedim; Ortaoyunu'nda ve Kara- göz'de hep vardır. Ortaoyuncuyuz, yen geldiğinde küfttr de rnüstehcen de kul- lanılır, ama bunun bır sının vardır, bı- çak sırtındadır. Seyırci gülüyorsa müs- tehcen değildır, gülmüyorsa müstehcen- dir. Güldüremedıgımiz zaman bır daha onu söylemeyız biz, o bir yanlıştır. - Dekor kullanımı Çehov dönemini andınyor- ŞENSOY -Evı yansıtan pencere bir sımge ama gerçeğe, Çehov'un dünya- sına çok benzettik. Salonu vişne bahçe- si olarak düşündüm. Çehov'un oyunu evin ıçınde geçer ben evı dışandan gör- düm, bahçede geçıyor. Pencere o döne- mı tipik yansıtır, hep öyle oynanmıştır dûnyada. Tıpik Çehovresünlerini köW- duk ama üslup olarak bize ait... Bahçe- ye iki tane tül ınmesıyle orası otel oda- sı oluyor. Bır de Çehov'un, Stanislavs- ki'yle güldürüden öte şöyle bir kavga- sı da var. Ağdalı şeylerden hoşlanmıyor Çehov: Stanislavski, kuş sesi, böcek se- si doldurur oyuna. Çehov bu oyun sah- neye kurulduktan sonra sinirle eve gi- der. Stanislavski'ye inat; "Kuş sesi, kö- pek sesi. uzaktan gden tren sesi, ve hiç- bir ses duyuhnamakhdır" diye başlar yazmaya. "Herşeyyahnolmalı,ask)lan teatraloünamak" diyen Çehov'un izın- den giderek yaptık bir sürü şeyi. Derin bir mizahı zaten var Çehov'un, biz ora- ya çomak soktuk, Stanislavski'nin gö- züne doğru. Uçuş kayıt defterlndekl Iddla Glenn Miller bombalı harekât sonucunda mı öldü? Kültür Servisi - Ünlü caz orkestrası şefı Gtenn Mffler'ın 2. Dünya Savaşı es- nasında kaybolma- sıyla oluşan sır per- desi, geçen günlerde Internet aracılığıyla gerçekleştirilen bir açık arttırmada sa- nlan uçuş kayıt def- teri ile aralanıyor. Admı taşıyan 'GJenn MlerJazzBand'ile savaş yıllaraıa dam- gasını vuran Miller, kıgiltere'den Paris'e giden uçağıyla 15 Arahk 1944'te ka- yıplara karışmıştı. Sotheby's tarafindan sanlaru Kraliyet Ha- va Kuvvetleri Uçuş Mühendisi Deryck Thur- man'a ait uçuş kayıt defte- rinın verileri, Miller'ın ölü- mûne dair daha önce ortaya atılan iddialan güçlendiren bir nitelikte. Iddialara göre Miller, kanal üzerinde sey- teden 138 uçağın attığı bom- balar sonucunda ölmüştü. 138 uçaktan biri olan Lan- cesterNF973 bomba ekibi- nin üyesi 75 yaşındaki Thur- naan, kötü hava koşullan ne- deniyle Almanya'ya ulaşa- madan geri dönülen uçak akuunda yer alnuştı. Thur- man'ın 15 Aralık 1944'te tuttuğu kayıtlarda şunlar ya- zılı: "Askeri harekâL Ku- şatma yapıldı. Geri dön. Bonbaiar denizeaûkk" Tüm uçaklar, kanaldan askeri Mffler, savaş sırasmda ölmüştû. kampa dönmeden önce, tah- np gücü yüksek 40001b'lik bombaları, belirlenen 'gû- ney anş alam'na bıraktı. Lancester NF973 'ün rota- suu çizen uçuş mühendisi FredShaw da bırakılan bom- balar nedeniyle denize dü- şen bir hafif uçak gördüğu- nü iddia etmişti. Shaw, bu uçağı, Miller'ı Ingiltere'den Fransa'ya taşıyan 'Norse- man' olarak tammlamıştı. 1994'te Victor Gregory ad- lı bir başka havacı da aynı olaya tanıklık ettiğini açık- lamıştı. Shaw'un dul eşi de kocasının uçuş kayıt defte- nni geçen nısan Londra'da yapılan bir açık artnrmada 21 bin pound karşılığında sattı. Psikolojik program sonrası bulunduklan bölgedeki yaşamı görüntülediler Çocuk gözüyle deprem Kültür Servisi- 17 Ağustos depreminden sonra kurulan Da- yanışma Gönüüüleri Derneği ve Fransız ınsani yardım kuruluşu Enfants du Monde-Droits de l'Homme'un ortaklığıyla oluştu- rulan fotoğraf atölyesınde Izmit Bekırpaşa'da Eskı Cephanelik Çadırkentf ndeki depremzede çocuklarla yürütülen çalışmalar sonucunda, çocuklann çektik- len 70 siyah-beyaz fotoğraftan oluşan'Depremden Sonra' ser- gisı 26 Şubat-25 Mart arasında İzmit Yahyakaptan'daki Süley- man Demirel Kültür Merke- zi'nde düzenlenecek. Sergiyle ilgili bilgj veren, En- fants du Monde-Droitsdel'Hom- me'un (Dünya Çocuklan-lnsan Haklan) başkam Yves Buannic. çocuk haklannı koruyan bir der- nek olarak, savaş kurbanı, açlık çeken ya da afet gibı zor durum- larda yaşayan çocuklara yardım ettiklerini beurttı. Fransa'da 1986 yılndan beri faalıyet gösteren demeğin kurucusu olan Buannic tzmit'tekı çalışmalanm şöyle anlattı:"Depremden birkaç gün sonra geldik. Depremzede ço- cuklann durumunu görünce, bir psikolojik program projesi yap- maya karar verdik. Ti> arro, mü- ak. resim dans gibi etkinlikJerle çocuklannpsikolojilerini düzeh- meye çaüşnk Aynca Dayanışma Gönüİlüleri Derneği ile birlikte çocuklara fotoğraf dersleri ver- dik. Bu sergide onlarm çektigi fotoğraflar yer alıyor. Çocukla- n mothe etmek açısından çok önemii bir çahşma. Busfireç için- deAvrupa Topluluğu tnsani Yar- dım Ofisi'nden (ECHO)'dan maddi yardım aldık. Ekibimiz- de, gönüDü çahşan gençler,öğren- cier ve profesyonel olarak eğjtim- cUer, psikologlar, lojistik uzman- lan ile fotoğrafçılaı- >ar." Fotoğraf eğıtıminde ve fotoğ- raflann ortaya çıkmasuıda ço- cuklarla çalışan 17 Ağustos dep- reminden sonra Yalova'dan Ada- pazan'na dek deprem bölgesın- de bulunan Dayanışma Gönüİ- lüleri Derneği'nin fotoğraf atöl- yesi grubunun başkam Ozcan Yurdalan ise önümüzdeki gün- lerde serginin Avrupa ve ABD'de açılacağını söyledi: "tçlerinde en çok öne çıkmış olan 7-8 çocuğu ve fotoğraf ser- gisinibir otobüsle ağustos ayı bo- yunca Avnıpa'nın Srrasburg, Londra, Münih ve Amsterdam kenüerinde dolaşüracağız. Böy- lece çocuklann Avrupa'yı fotoğ- raflamasını da sağla\ aeağız. Ay- nca, sergi Paris ve Brüksel'de Enfants du Monde tarafindan açuacak. Şu anda bu etkiıüikler içinsponsoranyoruz. Serginin ya- m su*a tngflizce, Almanca, Fran- SEca veTûrkçe oimakûzere5 dil- de 175 sayfahk bir kitap hazırh- yoruz. Kitapta, sergi çalışması- nın amaçlan ve geldiği nokta an- lanlacak. AvTupa'ya «idene ka- dar, sergryi Türkneiçindeki kent- lerde açmayı düşünüypnız. Mart sonunda Boğaziçi L niversite- si'nde, sonra Eskişehir Anado- hı ÜnKcrshesi'nde, tzmir'de,An- kara'da umrag'da, Bursa, Sam- sun ve Trabzon' da devam ettir- mek istiyoruz. Ağustos'ta A\ ru- pa,eylül başuıda da New York'ta Kültürevi'nde açdmasını plan- hyonız." 'ııınceşiffika^ KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Kuşku, Belirsîzlik, Zürafa Profesör Feynman, Kuşku ve Belirsizlik başlıklı bir yazısında bılimın doğası hakkında aydınlatıcı şeyler söyler. Insanlar akıllanna gelen kimi harikulade so- runlann tümüne; örneğin 'Biz kimiz?', 'Evrenin an- lamı nedir?', 'Bu dana pirzolayı kim ısmaıiadı?' gi- bi yaşamsal önem içeren sorulann tümüne bilim'in yanıt vermesini beklerlerse, akıllar kolayca kanşabi- lir ve bu sorulan bazı mistik yanıtlaria karşılama eği- limi artabilir. Bır bilim insanının, içinde mistik öğeler olan biryanıtı kabullenmesi mümkün değildir.. çün- kü bilim, doğası nedeniyle "anlamak" üzerine kuru- ludur. Bir fızikçiye sorulan yanlış sorulardan biri de. fiziğin kesin/son yasalannı mı bulmaya çabaladığı- dır. Bütün doğa bilimleri gibi fizik de dünyayı/evrenı daha iyi anlamaya çalışır. Ne eksik, ne fazla. Kuşku ve belirsizlik bilim ınsanlannı tedirgın etmez. Tersine bu iki olgu bu mesleğin (bilim insanının) te- mel aletlendir neredeyse. Oysa kuşku duymayanlar, tümü inançlarla beliriendiği için hiçbir belirsizlik ta- şımayan bir "dünyada "yaşayanlar, bilemedikleri ol- gular karşısında uyduruk kavramları kesin bilgiymiş gibı algılayanlar için, kuşku ya da belirsizlik gibi kav- ramlann değeri yoktur doğal olarak. Feynman, 1964 yılında Italya'da yapılan Galileo Sempozyumu'na katılır. Orada konu elbette bilim'in din/inanç biçimleriAoplum/felsefe üstündeki etkile- ri üzerinedir. Uygarlığın geleceğini insanlann kuşku- lanma yeteneğinin ve kapasitesinın belırleyeceğini söyler Feynman. Körü köriine inananlar, ınançlann- dan kuşku duymayan, ödün vermeyenlerle; kuşku- ya ve belırsizliğe, dolayısıyla anlama'nın önemine değer verenler arasındadır asıl çekişme her zaman. Bu nedenle, bilimle ilgisi olsun olmasın hiçbir alan- da düşünceier denetlenmemeli, hiçbirafanda söz öz- gürlüğü kısıtlanmamalıdır. Galiteo'nun düşünüp söy- lediklennın dinle, kiliseyle yakından uzaktan ilgisi yoktu ama ulema tayfası öyle anladı ışi ve bu büyük alimi engizisyona çektiler. Kilisenin yanıldığını anla- ması birkaç yüzyıl sürdü. Galileo ve benzerleri için- se değişen bir şey yoktu; onlar o zaman da haklıy- dılar, şimdi de haklılar. Kuşkuya ve belirsizlığe inan- mayanlann birkaç yüzyıl ilerisındeydiler yalnızca. Biliyorum bu söylediklerim, hurafe erbabı tarafin- dan kabul edilmeyecektir. Oysa dine karşı bir şey yok bu satırlarda. Dinin bilimle yakından uzaktan hiçbir ilgisi olmadığını söyleyenlerle aynı görüşteyim sade- ce. Birbinyle ilgisi olmayan olgulan ıç içe sokup, üst üste bındirerek ortada fol ve de yumurta yokken üst düzeyde saçmalayıp altın kaplama kof yumurtalar yumurtlamak ise postmodern düşünürterin işidir ama.. bu konuya bir kaç hafta sonra geleceğız na- sıl oisa. • • • Akıllı bir editörün hemen üstüne atlayacağı ilginç bir kitap okudum geçenlerde: Zürafa. Afrika'nın de- rinlerinden Paris'in yüreğine kadar gıden bır Züra- fa'nın gerçek hikâyesi. Michael Allin'in yan gaze- tecilik, yarı tarihçi kimlığiyle yazdığı bır kitap Zürafa. Sözcüğün kökeni zarif, zarafet'e kadar gidiyor. Bu güzelim hayvana uygun bir isim. *1ÖSfe yılında b&$lıyor hikâyemiz. Afrikönırt e¥i kâ- ranlık noktalanndan birindeyiz, Sudan'da. Mısır Va- lisi Mehmet Ali Paşa'nın emriyie bir zürafa yakala- nıyor canlı olarak! Ite kaka Nil nehrinin çıkışındaki bir gemiye bindiriliyor ve zahmetli bir yolculuk sonucu Kahire'ye, sonra da Iskenderiye'ye getiriliyor güzel mi güzel hayvanımız. Fransa'da Imparator Onuncu Charies hüküm sürüyor. Istanbul'da Sultan Ikinci Mahmud Zürafanın yakalandığı yıl, Osmanlı'nın başkentınde yenıçeriler ayaklanmışlar (başka bir ne- denden ötürü elbette), şehirde kan gövdeyı götürü- yor. Sonunda Vak'ai Hayriye diye anılan bir temizle- me hareketıyle yeniçeriler, ocakları, kazanları ve on- lara destek olanlar ortadan kanlı bir biçimde kaldı- nlıyor. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın sultanına is- yan etmesine daha altı yıl var. Mehmet Ali Paşa ile Fransa'nın arası her zaman pek iyi. Zürafa da bu ne- denle Sudan'ın dibinden alınıp Iskenderiye'ye geti- riliyor. Oradan bütün Akdeniz'i aşıp Marsilya'ya, ora- dan da Paris'e, Versailles Sarayı'na gidecek. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın Fransa Kralı Onuncu Charles'e armağanı! Fransa ile Mehmet Ali arasın- dakı sıkı fıkılık Osmanlıyı zor duruma düşürüyor. Ikin- ci Mahmud'a yardım elini uzatansa Rus Çan oluyor. Olup bitenlerden güzelim zürafanın haberi yoktabii. Kitap, zürafanın Sudan'dan Paris'e gitmesini ve ora- da başından geçenleri anlatıyor. ikinci Mahmud ilginç bir padişahtı. Harbiye, Tıb- biye, Mektebi Maarif, Adliye, bir çeşit konservatu- var onun devrinde açdmışür. Ülkede ortaöğrenim kurumlan da Rüştiye Mektepleri adıyla onun yöne- timinde açılmıştır. llk resmi gazete de onun saltana- tında yayımlandı. Irticanın amansız düşmanı oldu- ğunu yaiarlar. Mürteciler (zamanın gericıleri) ona gâ- vur padişah derlermiş. Memleket bu haldeyken, bu güzel kitapta Züra- fa'nın yolculuğunu ve o yıllarda Fransa'nın durumu- nu öğreniyoruz. Olağanüstü bir yapıt Zürafa. Zoolo- jiyle ilgilenenlere duyurulur. liyatro Boğaziçi yeni oyununu sahneüyor • Kühür Servisi - Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Demeğı bünyesinde faahyet gösteren BGST'mn tiyatro birimi 'Tiyatro Boğaziçi' yeni oyunu 'Şvayk ile Übü'nün Tarihi Karşılaşması'm bugün ve 27 Şubat tarihlerinde saat 15.00'te Boğaziçi Üniversitesi Demir Demırgil Salonu'nda sahneleyecek. 'Tiyatro Boğaziçi' tarafindan yazılan oyunda: A.Jarry'nin 'Kral Übü', J. Haşek'ın 'Aslan Asker Şvayk' ve B. Brecht'ın 'Şvayk Hitlere Karşı' yapıtlanndan yararlamlıyor. Yönetmenlığıni Ömer Faruk Kurhan'ın gerçekleşnrdıği oyun, savaş, faşizm olgulan karşısında takmılması gereken tavn tartışan deneysel bir çalışma olarak tasarlandı. BUGÜN • MEBA SANAT EVt'nde saat 11.00'de 'Halk Danslan Ve Mizansen Grup Çahşması', 13.00'te 'Geleneksel Türk Tiyatrosu' başlıklı söyleşı, 14.30'da 'Gruplarla Tiyatro Çahşması' yer alacak. (54713 35) • BtLGİ ÜNTVERSrTESİ'nde saat 14.00'te Zeki Demirkubuz'un 'Masumiyet', BarryLevinson'un 'Wag The Dog' (Başkamn Adamlan) adlı fılmlen ızlenebilir. (21622 22) • ADA KÜLTÜR'de saat 15.00'te Yusuftan adlı müzikli oyun ve 18.30'da Esek'in 'Godot'yu tderken' adlı oyunlan gösterimde. (251 38 78) • BAfitL KfTABEVİ nde, 15.00'te Ayhan Bozkurt ve Nevzat Çelik'in imza günü gerçekleşecek. (583 77 84)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle