Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20ŞUBAT2000PAZAR
12 PAZAR KONUGU
Prof. Dr. Ergun Türkcan ile büyük acılara ve ölüme neden olan depremleri, yeni teknolojileri ve bilimi konuştuk
üretmeye
Yumurtayı
kırmadan
omlet olmaz'
Teknolojipolitikalarında karar verirken hangi
kriterlerin bulunması gerekir?
- Teknolojıyi üretırken onun üretine maliyetiyle
dışandan alınması arasındaki kıyaslamayı yapa-
bilmeniz için bazı teknolojilerinizin kaça maJ ol-
duğunu bılmeniz lazım. Bakın, ABD'de 1960'Iar-
dan 1990'lara kadar Office of Technological As-
sessment (Teknolojık Değerlendinne Bürosu) ad-
lı bir kuruluş vardı. Bu kuruluş AvTupa yapunı sü-
personik Concorde uçağınınABD'ye uçuşunu en-
gellemıştı Büyük sistemler, büyük projelere dev-
letin rasyonel bakış açısına sahıp bır politika orga-
nı bulunması lazım
Devietin bu tür bir orgaıu bulunmayınca ne
oiuyor?
-Çevreciler bağınp çağmyor. Globalizme karşı
olanlarsermayeye karşı tavırlannı başka bir biçim-
de ifade edıyorlar vs. Tabıı ki herbiri kendıne gö-
re bakli bır noktadan hareket edıyor. Burada, duy-
gusal değil, teknoloji ve bilımın gerektirdiği ger-
çek anlamda tercibJen değerlendırip çok fazla ıti-
raza açık olmayan kararlar verebilecek yapılar
oluşturmamız gerekiyor. Bakın her şeyi frenJedi-
ğıniz zaman hiçbir şey yapamazsınız. Yani, örnek-
lemek gerekirse, yumurtayı kırmadan omleti pişi-
remezsiniz. Biz her konuda hemen duygusallaşı-
yor, ya tamamıyla bır şeye karşı çıkıyor ya da ta-
mamıyla onun yanında oJuyoruz. Bu duygusallı-
ğımız, bızım bır aydınlanma çağı yaşamamamızın
toplumdakj eksikJiğidir. Bilim adamınuzda tepki-
sini böyle veriyor. Nükleer santrala karşı çıkanla
onu savunanın tepkısi neredeyse birbirinin kafası-
na bir şeyler atma bıçiminde ortaya çıkıyor. Her-
kes Yeşil Banşçı (Greenpeace) olmaz. Ama Yeşil
Banş da olmalı. Bütün bunlara rağmen Türkiye'de
bir takım kararlar da alınmalı Ama padişah usulü
"Ben emir verrfim. Bu böyie olacak" da yanlış bir
yakJaşım. Bilim politikasmı, sadece teknoloji üret-
mek değil, teknoloji tercihlerini rasyonel yapabi-
lecek sistemler kurmak olarak da algılamamız ge-
rekiyor. Belki çok önemli bilünsel ve teknolojık
düzeylere ulaşmadan önce biz çok uzun zaman ve
çok büyük miktarlarda teknoloji transfer ettiğimi-
zı aJcıldan çıkarmamalıyız. Bu globaileşme sûre-
cinde de ülkemize pek çok, tekaolop girecektir. •
BunJann etkilenni çok jyi hesaplamamız lazım. f
Günümüzde teknoiojik hedefler koyma konusun-
da pek çok arkadaşımız konuşuyor. Ben bu tekno-
lojık tercihlerin Türkiye'de önemli bir rol oynadı-
ğını ve bu tercihlerin de yasa mekanızmaJannda-
ki o esneklıği bozmadan, hiç olmazsa, büyük stra-
tejik kararlarda bılım politıkalan sıstemi içinde de-
ğerlendırme yapılması gerektiğı konusunda bir
uyanda bulunmak istedim.
Bu teknoloji tercihleri her gün yapüğımız bir iş
olduğu ıçin sanki kendiliğinden işleyen basıt bir
mekanizma gibı geliyor. Bunun bir başka boyutu,
faturalan farkına varmadan ödememiz. Faturalara
biraz daha dikkat edebiliriz.
Modernleşme
devietin
hedefi
Cumhuriyetin kurulduğu dönemden bu-
güne kadar geçen süre içinde sizce rtasıl bi-
limselpolitikalar uygulandı?
- Türkıye Cumhuriyeti, kurulduğu tarihten
itibaren modemleşmeyi, çağdaşlaşmayı. da-
ha özel bir terimle, Batıhlaşmayı yeni devie-
tin ternel hedefi halıne getirdiği için sanayi-
leşmek, modern bilim ve teknolojiyi özümse-
mek için birçok politika uyguladı. Eğitim ve
bilim alanındaki politikalar, bir ölçüde, im-
kânlara göre kapsamlı ve tutarlı olmakla bir-
likte, teknoloji tarnsferleri, çeşitli iktisadi ka-
rarlann yan ürünleri biçiminde ya da siyasi ve
askeri kararlann etkileriyle, çok kere de rast-
lantısal bir karakter sergiledi. Böylece pek
çok uygun ve dogru teknoloji seçimi yanın-
da büyük yanlışlar da yapüdı. Bazen stratejik
tercihler dogru, uygulamalar çok yanlış; ba-
zen de stratejik yanlışın içinde kalınarak çok
etkin teknoloji seçimleri yapıldı. Bunlann bir
kısmında parasal imkânsızlıklar, kredi koşul-
lan veya günün iç ve dış siyaset dengeleri rol
oynadı.
LEYLA TAVŞANOGLU Ülkemizde büyük acılara, can-mal kaybına neden olan iki şiddetli deprem yaşadık. Bu depremlerden sonradır
ki halkımız, deyim yerindeyse, bilim ve teknolojiyiyeniden keşfetti ve buna sıkı sıkıya sarılmaya çalıştı. Oysa daha önceki yıllarda bu
tür doğal afetler yaşadığımızda hemen
Tanrı 'ya sığınır, başımıza gelenleri
PORTRE/ Prof. Dr. ERGUN TÜRKCAN
YükseköğreniminiA. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi
İktisat veMaliye Bölümü 'nde tamamladu TÜBİTAK'ın
kuruluşundan itibaren bu kuruluşta 10yübilim
politikası konusunda çalıştı. Enerji ve TabiiKaynaklar
Bakanlığı 'nda, VedatDalokay'ın belediye başkanlığı
dönemindeAnkara Belediyesi'nde çeşitligörevler
yaptu Daha sonra üniversiteyegeçti Şimdiki halde
A. Ü. SiyasalBilgilerFakültesiİktisat Bölümü 'nde
öğretim üyesL
alınyazısına bağlardık. Yoksa toplumumuz,
dünyanın girdiği bilgi çağında, hyısından
köşesinden bilgisayara da merak sardığı için
teknoloji ve bilimle ilgilenmeye mi
başhyordu? Türkiye de hükümetler,
cumhuriyetin kuruluşundan bu yana dogru
dürüst bilim politikaları oluşturabilmişler
miydi? Ülkemiz neden hâlâ teknoloji üretme
yerine teknolojiyi transfer eden bir ülke
konumundaydı? Bütün bu noktaları,
TÜBİTAK ın kuruluş aşamasında ve 10 yıl
süreyle kuruluşun bilim politikası üzerinde
çalışan Prof. Dr. Ergun Türkcan 'la konuştuk.
Siz, uzun yıllar Türkiye'nin bilim ve teknoloji politikası üzerinde
çahştmız, Bilim ve teknolojipolitikası nedir? L'lkemizde bupolitika-
lan gereğince hayata geçirmek mümkün mü?
- Biz her gün bilim ve teknolojınin ıçındeyiz. Her gün bununla ilgi-
li bilerek ya da bilmeyerek teknoloji tercihlen yapıyoruz; teknoloji it-
hal edıyoruz. Biz de yavaş yavaş teknoloji üretmeye başladık. Dünya
teknolojisıne kıyısından köşesinden bir şeyler katıyoruz.
Bu konudakı politikayı şöyle tarif edebiliriz.
Bilimsel ve teknolojık faaliyetlerin belli amaçlar için kamu taraftn-
dan yönlendirilmesidir. Politika dediğinüz zaman kamunun alanına gı-
riyoruz. Bunun da başlıca araçlan para, fonlar, insan gücü yetıştırmek
ve daha da önemlisi, makro hedefler koyabilmektir
Bilim politikası kavramt çok da eski bir kavram değil. Bu da tıpkı
200 yıl önce doğan iktisat bılimi gibi. Ama ondan önce iktisadi faali-
yet hep vardı.
Bilim politikası, tkinci Dünya Savaşı öncesi, özellikle de sonrasuı-
da ortaya çıkan bır politika alanıdır.
Neden tkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkıyor? Bunun So-
ğuk Savaş'la ilgisi var mı?
- Bunu doğuran etkenlerin başında önce sıcak savaş, sonra Soğuk
Savaş gelir. Yani devletlerin birtakım askeri, stratejik amaçlan gerçek-
leştinnek için bilim ve teknolojiyi yönlendirmelen, hızlandırmalan
esasor. Ama daha sonra bunun insani amaçlar doğrultusunda kullanı-
lıp kullanılamayacağı üzerinde tartışmalar yogunlaştı. Böylece de mo-
dern bilim politikası, onun organlan, teknikleri, kavramlan ortaya çık-
tı.
Türkiye'de ise, Birinci Plan'uı ilk
üç yüından itibaren bilim ve tekno-
loji düzenlemenın gerekliliği ania-
şıldı. Çünkü iktisadi ve sosyal haya-
h düzenleme kavramı kabul edildi-
ği andan başlayarak bunun bir türe-
vı olan bilimsel ve teknoiojik faali-
yetleri de iktisadi ve sosyal hedef-
' lere paralel biçimde düzenlemek ve
yönlendirmek düşüncesi de kendi-
liğinden doğdu.
Birinci Plan'ın ilk yıhnda TÜBl-
TAK kurulmuştur. Bizim bilim po-
litikası tarihimiz 40 yıla dayanıyor.
Planlamayla, planlı yaşamla bırlik-
te bir bilim politikası tarihimiz var.
O zamanlar TÜBlTAK'ın içinde-
kiler çok iyi hatırlarlar. Bu kavram-
lar, bırakın bilim politikasuıı, araş-
nrma ve geliştirme kavramı bile çok
yabancıydı.
O zamanlar kime sorsanız herkes
araştırma yaptığını söylerdi. O dö-
nemde araştırma kavTamı gazete
okumak. kitaplara bakmak, perso-
nel alırken geçmişiyle ılgili bilgiler
edinmekten ibaretti. Bihmsel araş-
tırma üniversitedeki bazı çevTelerle
sınırlıydı. Bilim politikası daha da bilinmeyen bır kavramdı. Hatta bu-
nu kendi alanlannda tanınmış öğretim üyeleriyle konuştuğumuz za-
man, "Frftikayı her şeye soktunuz. Bifanse de poiitika sokup onu da
baOnn" karşılığını alırdınız.
Türkiye o zamandan beri çok yol aldı. Bugün artık bilim politikası-
nın gerekliliği, araştırma, teknolojinin iktisada, sosyal alana uygulan-
masıyla ilgili faah'yetlerin geliştirilmesını kabul etmeyen taşra sanayı-
cisi bile kalmadı
Teknoloji transferl
Türkiye kendisine gerekli olan teknolojilerin ne kadannı üretebi-
tiyor?
-Türkiye'nin, dünya teknoloji stokunun ya dakendisine gerekli tek-
nolojilerin ne kadaruu ürettigı konusu bir soru işaretidir. Türkiye'de
yenilikçi faalıyetleri teşvik etmek, onlara yol göstermek, yardım et-
mek önemli olduğu kadar bizim gibi bir ülkedeki en önemİi konu şu:
Biz teknolojiyi üretmeden büyük bır sanayicı gücü olmaya soyun-
duğumuz için teknolojiyi transfer ediyoruz, yani dışandan alıyoruz.
Teknoloji transferi çok geniş bir alanı kapsar. Bir fabrikanın teknolo-
jisinden herhangi bir ürünün teknolojisıne, Boğaz' ın tüpgeçıdinden ka-
rayoUannın nasu1
yapılacağı. enerji sektöründe enerjinin hangi kaynak-
tan üretileceğnıe kadar stratejik tercihler ve teknoloji transferleridir.
Bunlar iç içe girmıştir.
Böyle bir ülkede en önemli bilim politikası elemanlanndan birisı,
teknoloji transferini bilinçli yapabilmektır. Bununla iç içe gırmiş olan
teknoloji tercihlerini de bilınçü olarak yapabilmek çok önemlidir.
Pefa, bu tercihleriyaparken sizcesiyasitercihlerde rol oynuyor mu?
-Burada siyasi tercihler de rol oynar. Ama hangi konuda tercıh yap-
mak ıstedığınıze. hangi konuda teknolûjı transfer etmek istediğinize
bağhdır
Bır kere. bunun bır polıtikaya gırmeyen, hatta hiçbir politıkaya gir-
meyen, kendiliğinden işleyen bır mekanızması vardır. Bizde serbest pı-
yasa ekonomısı olduğuna göre, yabancı yatırımcılar kendj teknolojı-
İerini birşekilde buraya getirirler. Bu, ıki tarafın anlaşmasına bağlıdır.
Planlı ekonomi döneminde Devlet Planlama Teşkılatı'nda (DPT) Ya-
bancı Sermaye Başkanlığı'nda bır şekli kontrol mekanızması çalıştı-
nlırdı. Ama devlet bu ışe doğrudan müdahale etmezdi.
Böylece devietin teknoloji alanı, büyük yatınm projelerinde, strate-
jik sıstemlen, sılah sistemlennı seçmesınde büyük stratejik tercihlen
vardır. Eğer NATO standartlannı uyguluyorsanız bunu tamamıyla uy-
gularsınız, araya başka bir şey sokamazsımz.
Ama üretim alanında. belediye ış makıneleri tercihinde ise ihale
mekanızmalan çalışır. Bu ihale mekanizmalan çok önemli rol oynar.
Türkiye'de araştınp da bulamadığımız pek çok şey vardır. Teknoloji-
yi isteyen ınsanlar gerçekten kendi ıradelenyle bühîn alternatifleri bi-
lerek kendilenne en iyi, en uygun, en ucuz teknolojiyi mi seçerler, yok-
sa bu tamamıyla rastlannsal bırtercih midir? Bunlar monopol fiyatm-
dan mi satılır, yoksa tam rekabet şartlan mı hâkımdir? Birtakun tek-
nolojıler serbest mal niteliğindedir. Bu serbest mala aynca, üste para
mı \ erirsıniz?
Bunun tersı de var. Birtakım teknolojiler başkalannın mülkıyetı al-
tındadır. Sız bunu kopya eder, yani çalarsınız. Türkiye'de bu çok yay-
gın. Hatta azgelışmış ülkelerde çok yaygın bir olgudur.
Bu teknolojilen mülkıyetleri altında bulunduraniar, çok önemli tek-
noiojik hırsızhk olmadığı sürece çok fazla ıtıraz etmezler. Ama çok
yeni teknolojilen kop>a etmenıze ızın de verseler siz bunu pek yapa-
mazsınız. Siz onun sadece ürününü satın alabıhrsiniz.
Ortaya bununla ilgili o kadar çok soru çıkıyor ki, Türkiye gibi he-
nüz teknolojiyi kendısuıe yetecek biçimde, belh' miktarda üretmeye baş-
lamamış, işin başlangıcındakı ülkeler için hâlâ teknoloji transferlerini
bilınçü, akıllıca yapmak çok önemlidir.
Bugün dünyadaki teknolojık akımlara bakarak "Bütün bu uçtekno-
lojileregireüm" dıyemezsinız. Sizin belli bir kapasıteniz var. Hatta, di-
yehm ki kapasiteniz var, teknoloji o kadar hızlı değişmektedir ki bel-
li teknoiojik hedefler koymak giderek güçleşmektedir.
Kırk yıl önce belli teknoiojik hedefler koymak, bunlara ulaşmak için
yatınmlar yapmak, ınsan yetiştırmek, bilim politikası içinde doğrusal
modellerdı. Bu modeller artık günümüzde uygulanamıyor.
Neden?
- Demin de dedığim gibi teknoloji çok hızlı değişiyor. Bugün kul-
landığınız teknolojinin bır yıl sonra eskidiğinı görüyorsunuz. Şimdi tek-
noiojik eskime (technologıc obsolence) kavramı ortaya çıktı.
Teknoiojiktaleplerin sürekli arttınlmasıgerçekteyapay taleplermi
yaratıyor? Bu işin üzerinden birtakımları çok çokparalar mı kazanı-
yor?
-Tabii. Bu çok açık. Globalleşmenin temelınde de bu yatmaktadır.
2000yılınagirmeden bilgisayarsistemlerinde Y2Ksendromuya da
2000yılı sendromuyaşanacağı korkusu dünyayı sarmış. onlarca mil-
yar dolarpara ödenerek bilgisayar sistemleri değiştirilmiştL.
- En güzel örnek bu ışte. Belkı bızim deprem sektörü de bundan bü-
yük para kazanacak. Önce. *Binanızı bir mua>ene edetim" diyecekler.
Sonra da şöyle bir tanıyla karşımıza gelecelder:
"Sizin eveüçmiharük bir harcamayaparsak şu kadar şiddetteki dep-
reme dayanddı haie gdecek."
Peki, bunu kontrol etmenin biryoluyok mu?
- Bilımın uygulanması, bilimin anlaşılması, kullanılması ya da kö-
tüye kullanılması bılıncme fazla varamadık. Çünkü bizhenüz bilim top-
lumu olamadık. Bilim bizim için hâlâ uzakta bir alan olarak görüldü-
ğü için bunlan son derece kanşnnyoruz.
Ama depremle birlikte bizim halk en azından Richter ölçeğini, 7.4
şiddetini öğrendi. Ama halk bu arada bazı bilimlerin tam doğruyu tes-
pit edemediklerini de öğrendi. Yani bilim, bır depremin, belli bir şid-
dette, belli bir zamanda ve belü bir yerde olacağım söyleyemiyor. Her-
kes bunu ıstedı, bekledı.
Sonra anlaşıldı ki böyle bir ihtimal yok. Işte o noktadabüimden kop-
maya başlıyorsunuz. Herkes, bir yerde bır gün deprem olacağım artık
kabul etti. Bu bağlamda bılım adamlan şunu söylediler:
"Her an deprem obbihr. BmaJannıa, yerieşme aianlannızı bundan
sonra bu ihtimale göre tasariayın, ona göre inşa edin. Mevcut binalan-
nıa da buna göre onann."
Bu noktada artık bilimle ilgili bir şey kalmıyor. Bilim adamlan ge-
lip de binalan düzeltemez. Deprem, buradan sonra arük bilim adam-
lannın değil, belediyenin işi.
Sizcejeologlarjeofizikçiler, sismologlar bu konuyu çokfazla dal-
landınp çokfazla çelişki, tartışma ûretmediler mi?
- Kendi aralannda yapmalan gereken tartışmalann bir kısmını hal-
kın önünde yapmalan hata olabılir. Ama kötü niyetle yaptıklanm san-
mıyonım. Bu tarüşmalarla halk da bir şeyler öğrendi.
Jeoloji, sismoloji demek ki belli bir
güvenilirlik çizgisinde bilgi verebüi-
yor. Fazlasını veremiyor.
Intemet olgusu
Bunlar Türk değil de Amenkalı ya
da Ingılız bilim adamlan grubu olsa-
lardı onlardan da bundan fazla bilgi
alamayacaktmız. Ama burada şu ya-
pılmalıdır
Türkiye'nin jeolojik yapısını çok
aynnnsıyla bilmeniz lazırndır. Buko-
nuda gerçekten girişimler başladı.
Herhalde üç-beş yıla kadar bilim
adamlan bu yapılan çok iyi analiz
edeceklerdir. Califoraia'daki St. And-
reas fay hatü hakkında bugün ne ka-
dar çok şey bilimyorsa Marmara De-
nızı'ndeki yapı hakkındaki bılgılen-
miz de o düzeye gelecektir. Belki da-
ha ciddi, olasılık oranı daha yüksek
bir tahmın modelıne ulaşılabiiir.
Belki burada bilim politikası, top-
lumla bilim adamı arasındaki sınırla-
nn belırlenmesi için ügınç bir örnek
verdi.
Peki, bu noktada bir şey sormak istiyorum. İnşaat mühendisleri-
miz ne şiddette bir depreme dayanıkh nasıl binayapılması gerektiği-
ni çok iyi bUiyorlar. Ama o binalan kim kontrol edecek?
-Bu ne sismoloğun ne de inşaat mühendısının ışı Orası artık yöne-
tımın meselesidir. Belediye başkaru, "tmar haritasmı açtun. Orada fay
hatb dîye bir şey görmednn" diyor. Ama ımar hantasuıda fay hattı gö-
rünmez kı. Belediye başkanı onun başka bır kavram olduğunun far-
kmda değil.
Biz, böylece, bilimle, teknolojiyle, kamu yönetimi ve politikalarm
uygulanması arasındaki modern teknolojinin yarattığı sorunlan kate-
gorik çerçeveden değil, deneyerek-yanılarak öğrenmeye başladık. Ger-
çek anlamda bilim politikasıyla ilgili deneyimlerimiz güncel hayat-
mıza gırmeye başladı. Girmeye mecbur da...
20. yüzyılın ıkmcı yansmdan sonra teknoiojik ilerlemeler son dere-
ce hızlandı. O kadar hızlandı ki bunlan izlemek, etkilerini ölçmek, bil-
mek, yönlendirmek zorlaştı. Bazı şeyleri yönlendirmeniz de mümkün
olmayabilu1
. Ama en azından önlem alırsuıız
Bir tnternet olgusu var. "Ben bunu reddedrvorum, Bunun dtşmda
kabtcağan" diyemezsiniz. Bundan yararlanmanın, kötüye kullanımı-
nı önlemenın yollanm aramalısuıız.
1960 'lı, 1970'li yıllarda bilgisayar elektronik beyin adıyla anılan, üç
beş yerde, üç beş kişinin çalıştırdığı, hızlı hesap yapan, kımsenın de
ne olduğunu pek anlamadığı bir makineydi. Bugün neredeyse bilgisa-
yar her eve, her odaya girdi. Bunu göz ardı edemezsiniz.
Bunca otomobil üretiyorsunuz, ama bunlan neyapacağınızı bilemi-
yorsunuz. Teknoloji, tıpb mal ve hizmet gibi ürettiğiniz bir şey. O ne-
denle bunu kim üretiyor, bu karan kim veriyor; bunun yanıtını bilme-
lisiniz. Teknolojiyi üretmediğiniz zaman bunu birileri üretiyor ve size
satıyor. Burada piyasa ekonomileri, bu kararlan tüketici ya da yaünm-
cılanna bırakmış oiuyor. Çok azına da devlet karar veriyor.
Dünya kamuoyunun gözü Iran'daki seçimlenje.
Suudiler gibi yalnız dinci değil, tutucu rejimler bile
ve kuşkusuz Amerika'nın başını çektiği Batı dünya-
sı, oylama sonucu bir açılım bekliyor. 'Reformcu-
lar' kazansa da, bu seçeneğin (şimdilik) sınırları var.
Bu sınırı kim saptadı? Humeyni mi, Hamaney mi,
Rafsancani mi, Hatemî mi?.. Bunlardan çok, bir
bakıma, Amerikan yönetimi! Diplomatlannı, CIA gi-
bi gizli servislerini ve sermaye çevrelerini işin içine
yıllar önce katarak. Halkın, dinci kesim ve Humey-
ni kanalıyla Iran Şahı'nın kanlı diktatoryasına tepki-
si aslında Amerika'ya karşı da bir tepkiydi. M.Rıza
Şah'ın otokrasisini (din çevreteri dışında tüm mu-
halefeti acımasızca yok ederek) kuran ve Başbakan
Musaddık'ı CIA marifetiyle deviren oydu. Şimdi,
ektiğini biçiyor. 1979'a dek siyaset dışında bilinçli
olarak tutulan iran halkını yıllarca kısırlığa iten de o-
dur.
20. yüzyılda 1905-11 Anayasa Devrimi, 1951-53
petrolün millileştirilmesi ve 1979'da dinci başkaldır-
manın iktidara gelişi gibi üç büyük çalkantı yaşa-
yan Iran, bir uçtan ötekine Amerika'nın itmesiyle na-
sıl geldi? 1925'te darbeyle iktidara oturan ve o yıl-
arda güçlü görünen Rıza Pehlevî'yi, 1941'deln-
giltere neredeyse kulağından tutup tahttan yuvar-
lamıştı. 1953'te de, onun oğ-
lu Muhammed Rıza Şah'ı ___
kaçmaya zorlayan Başbakan ~~~
Musaddık'ı da CIA halkın gö-
zünde alaşağı edip tutuklat-
mıştı. Bu müdahaleler halkta
(Osmanlıların deyişiyle) bir
'düvel-i muazzama' (büyük devletler) korkusu ya-
rattı. Kısaca, güçlü yabancının yapamayacağı yok-
tu.
Veliaht Muhammed, yabancı desteğiyle babası-
ntn yerine oturduğunda henüz 21 yaşındaydı. So-
ğuk Savaş döneminin 'demokrasi bloku' önderi
Amerika, yanına, geçmişinde parlamentonun üs-
tünlüğünü perçinleyen 1688 Devrimi de bulunan ve
sık sık 'dünyanın en eski demokrasisi' diye anılan
Ingiltere'yi de katarak, Iran'da 'güçlü biryöneticiya-
ratma' ve bu ülkeyi o kısa yoldan denetleme siya-
setini uyguladı. Bu amaç uğruna Iran'daki Meclis
geleneğini de çiğnedi. Bu gerçek, bugün artık açık-
lanmış olan Amerikan ve ingiliz resmi yazışmalann-
dadır. 1905 Anayasa ve Meclis deneyimi de gene
yabancılarca yok edilmiş, Iran o zaman da Rus ve
İngiliz etki alanlanna bölünmüştü.
1941 'de yürütme erki, çoğu tutucu variıklılarolan
ORUŞ IProf. Dr. TÜRKKAYA ATAÖV
İran'da Seçenek
Meclis'teydi. Ama Tahran'la birkaç büyük kentten
seçilmiş olan Aydınlar Meclisi'ni birhalk kürsüsü du-
rumuna sokmuşlardı. Halk, doğrulan söylemeye
çalışan bu ufak azınlığı dinliyordu. Özellikle 14'ün-
cü bileşim, yirmi yıldan bu yana ilk kez açık ve sağ-
lıklı göruşmelere sahne olmuştu. Yasalar açıkça tar-
tışılıyor, nispeten özgür basın bunlara geniş yer ve-
riyordu. Savaş bittiğinde 70 yaşında olan deneyim-
li Kavam başbakandı. Tüm siyasal yapı demokra-
tik değil, ama hiç değilse çoğulcuydu. Amerika-in-
giltere ikilisi, Iran'da bir diktatör kanalıyla egemen
ve petrolünde söz sahıbi olmak istiyorlardı. Şah'la
Kavam arasında bir seçim yaptılar. Kavam bir Mec-
lis oyunuyla, Iran'ın kuzeybatı topraklarındaki Sov-
yet askerlerini çıkaracak bir beceri sergilemişti. İlk
adım olarak, başbakanı düşürdüler. Hem de kabi-
nesinde (yelpazenin en solundaki) Tudeh Parti-
si'nden de önemsiz bakanlıklarda üç üye bulun-
durdu diye. Oysa Kavam, Sovyet-
__ ler'in birlikte petrol üretme öneri-
™" lerinin İngiliz uygulamasından çok
daha kazançlı olmasına karşın,
kuzey komşunun etkisini sınırdışı
etmişti.
ABD Büyükelçisi I. Morris'in
yerine gelen G.V^MIen, resmi raporlannda, "Iranlı-
lann ona gelip Amerika 'nın ülkenin iç işlerine daha
aktif katıtması için" ricalarda bulunduklannı yazı-
yordu. Kimdi bu Iranlılar? Bir avuç tutucu toprak
ağasj ve variıklı tüccar! Eğer Mecliste bunlann ço-
ğunluğu istenmiyorsa, seçim sistemi değiştirilip
parlamento daha temsili, daha demokratik olabilir-
di. Büyükelçiye, "Iranlılar Şah'ı yalnızca bir simge
gibi görecek aşamada değiller" diyen Muhammed
Rıza, Amerika'ya en uygun koşullarda petrol vaat
ederek karşıhğında, ilerdeki diktatoryasının destek-
lenmesini jstedi. İngiliz Büyükelçisi J.l. Rougetef de
Kavam'ın düşürülmesini Şah'a söyledi. Yeni Mec-
lis tahta bağlandı; Şah'a bir suikast girişimi, otok-
rasiye bir fırsat daha verdi. Anayasa degiştirildi.
Meclis, mahkemelerin, basının, siyasi partilerin,
sendikalann, üniversitelerin, meslek kuruluşlannın,
giderek ticaret odalarının bile bağımsızlıklan kısa
sürede elterinden alındı. 'özgür dünyanın önderle-
ri' Amerika ve Ingiltere bu değişimin öncüleri ve
destekçileri oldu.
Gitgide acımasıziaşan bu gidişe Musaddık adlı bir
başbakan, 1952 ortasında 'dur' demek istemişse
de, o da CIA'nın harekete geçirdiği bir generaller
zümresince tutuklandı. Oysa Musaddık, Şah'ın zim-
metine geçirdiği topraklan devlete geri vermiş, sa-
rayın çok kabank bütçesini sağlık bakanlığma dev-
retmiş, petrolü millileştirmiş, toprak reformu öner-
miş, kadınlara oy hakkı tanımış. Adalet ve eğitim ba-
kanlıklanna mollalar dışındakileri atamıştı. Şah ai-
lesiyle kaçtı. Giderken geçtiği yabancı havaalanın-
da kendine görünmeyen Iran elçisi, dönüşünde
ayaklanna kapanmıştı. 1953-77 yıllan daha da bas-
kıcıydı. Kimseden ses çıkmıyor, ama zindanlar ge-
ne de dduyor, insanlar kayboluyordu. Şah ve Ame-
rika yalnız camileri kapatamadı. Her kesimde cılız-
laşan ve tabanla bağını kaybeden muhalefet alanı-
nı yalnız din çevrelerinin ileri gelenleri doldurdu. Ik-
tidar da onlann oldu. O iktidann seçenekleri de bel-
lidir. Bundan memnun olmayanlar biraz da bu olu-
şuma katkılannı anımsasınlar. Bu seçenekleri daha
da çoğulcu yapmak, son tahlilde akılcı önderierin
başını çekeceği halkın elindedir.