Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
I8ŞUBAT2000CUMA CUMHURİYET SAYFA
17
GamaAnkara'da 1959yılında
dokuz mühendis
arkadaşın bi raraya
gelerek kurduğu
Gama A.Ş.'nin Hazar
Denizi kıyısındaki
Türkmenbaşı kentinde
Japon ortağı ile
"anahtar teslimi" inşa
ettiği yüksek oktanlı
benzin rafinerisinin
açılış töreni için 23
saatliğine
Türkmenistan'daydı k.
Yurtdışında bir çok
Türk firması iş
yapıyor;
müteahhitliğin
ötesinde Gama
gibi şirketler
artık teknoloji
üretiyor;
dünyanın herhangi bir
köşesinde şantiyesiyle
birlikte gerektiğinde
endüstriyel Imalata
yönelik fabrikasını da
kuruyor. Orta Asya
pazarında hele Türk
cumhuriyetlerinde
"Türkiyeli Türk"
fırmatarın adı ayrı bir
yer tutuyor; hayranlık
yaratıyor. Gama'nın
Türkmenistan'daki
başarılı çalışmaları
insanı sevindiriyor;
fakat dünya çapındaki
başarılar, her şeyin
para olduğu başka bir
dünyayı yaratabiliyor.
Gama'nın adı
Türkiye'de ne yazık ki,
Akkuyu'daki nükleer
santral ihalesine talip
olan çokuluslu
konsorsiyumlardan
birinin içinde yer
alıyor.
Efektronik posta: som©posta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Siyanüriü aftın
Romanya'yı mahvetmiş...
"Bize birşev olmaz:
Bergama'vı peşkeş çekenlerin
vüzü bile kızarmadı!"
ovyetler Biriiği'nin Bağımsız DevletierTop-
luluğu'na dönüşmesi ile bağımsızlığını ka-
zanan Türkmenistan, ilk devlet başkanı Sa-
par Murat Niyazov'a biraz "bağımlı" ha-
le gelmiş. Eski KGB üyesi ve komünist partinin üst
düzey yöneticisi Niyazov, kendini ömür boyu dev-
let başkanı seçtirip "Türkmenbaşı" adını almış;
"Türkmenbaşı'nın Partisi" diye anılan tek parti ile baş-
bakanın olmadığı bir yönetim kurup "21. asır Türk-
men'in altın asırıdır" sloganını hayata geçirmek için
kolları sıvamış.
Anlatıldığına göre, Türkmenbaşı kendini ülkesine
öylesine adamış ki, devletin hazinesi bile bankada-
ki özel hesabındaymış!
Refinerilerin zehirli atıkları Hazar Denizi'ne veril-
se de sokakların temizliği için yolda sigara içmeyi
yasaklayacak ve özellikle komşusu Iran'dan gele-
cek şeriatı birinci derecede tehdit olarak görse de
ülkedeki hoca takımının isteği üzerine baleyi yasak-
Türkmenistan'dalayacak denli tek egemen olmuş Türkmenbaşı.
Yüzölçümü Türkiye'nin yarısından biraz büyük fa-
kat topraklarının üçte ikisi çöl olan Türkmenistan'ın
nüfusu Istanbul'un yarısı kadar. 21. yüzyılı Türk-
men'in altın yüzyılı yapacak yol çölün altındaki,
"gaz"dan ve "neft"ten geçiyor. Şimdilik yoksul ve
boru hattı ile Rusya'ya bağlı olan Türkmenistan, do-
ğal gaz ve petrolünü Akdeniz'e ulaştırdığı anda ser-
vete kavuşacak. Bakû-Ceyhan boru hattının getire-
ceği para ülkeyi refaha boğacak. Ya sonra?
Türkmenbaşı'nın ayağının altına serilen halılaryün
yerine ipek mi olacak veya başına serpilen gül yap-
raklarının yerini çil altınlar mı alacak yoksa özel uça-
ğına bindiği zaman ülkenin hava sahası uçuşa ka-
patılmayacak ya da birkaç yıl önce yoksulluğu pro-
testo ettikleri için polis otobüslerine bindirilen 70 ka-
dından haber alınabilecek mi orası belli değil!
Her şey, başkent Aşkabat'ın sokaklannda adım ba-
şı sloganlara yansıdığı gibi "Halk, VVatan, Türkmen-
başy" için...
Demokrasi ve insan hakları konusunda Türkiye'ye
yakın ilgisini esirgemeyen "Batı"nın Türkmenistan'a
aynı ilgiyi duyması galiba çokuluslu şirketlerce par-
sellenen yatınmların bitmesine ve Türkmenistan'ın
iyi bir "tüketim pazarı" olmasına bağlı.
Benzinin litresinin 14 bin lira olduğu ve bir depo-
nun 1 dolara dolduğu fakat 30 yıllık otomobillerin
kullanıldığı ve yoksulluğun diz boyunu aştığı Türk-
menistan'ın önünde gerçekten uzun bir yol var...
Varolan soyadını Türkmenbaşı yapan ve ülkesi
için Latin abecesini seçen Niyazov'un kendine Ata-
türk'ü örnek aldığı söyleniyor; ancak Orta Asya'da-
ki Türkmenistan'daki görüntü şimdilik Orta Doğu'da
Saddam Hüseyin'in ya da Hafız Esad'ın ülkesin-
deki görüntüleri andırıyor.
SESSlZJSMDASIZ (!) NVRİKURTCEBE Türkmenbaşı'nın rüşvet önlemleri
Türkmenistan'da medyanın iki gö-
revi var: 1) Türkmen'e Türkmen pro-
pagandası yapmak 2) Türkmen'e
Türkmenbaşı propagandası yap-
mak...
İki kanallı televizyon devlet başka-
nı Türkmenbaşı ile açılıyor, haberler
Türkmenbaşı'na şükranla başlıyor,
Türkmenbaşı ile kapanıyor.
Ekrana yansıyan "bakanlar kurulu"
toplantısında Türkmenbaşı söz verdi-
ği zaman, bakan ayağa kalkıp konu-
şuyor; kendisine sorulan soruyu ya-
nıtlıyor. Türkmenbaşı'nın sorusu ba-
zen bir azarlama ile başlıyor ve baka-
nın aldığı rüşvetle ilgili oluyor.
Türkmenbaşı, bakandan ya aldığı
rüşveti devlete vermesini ya da göre-
vinden aynlmasını istiyor. Görevi bı-
rakanın yerine hemen o anda atama
yapılıyor ve fakat eski bakanın aldığı
rüşvet cebinde kalıyor.
Türkmenbaşı rüşvetçiyi görevden
uzaklaştırarak halkın gözünde yücel-
miş oluyor.
Halk, rüşvet iddialarını doğrudan
Türkmenbaşı'na iletiyor; Türkmenba-
şı ya parayı geri alarak ya da görev-
den alarak gereğini yapıyor.
Hukuk sistemi henüz oturmadığı
için suçüstü yakalanan bir hırsız bile
çaldığını geri verirse hakkında her-
hangi bir işlem yapılmıyor!
Türkiye ise rüşvet konusunda epey
yol almış görünüyor. Şaka değil, Tür-
kiye'de 1 Şubat 2000 tarihinde kabul
edilen 4518 sayılı yasa "Uluslarara-
sı Tlcari Işlemlerde Yabancı Kamu
Görevlilerine Verilen Rüşvetin Ön-
lenmesi Sözleşmesini Onaytanma-
sını Uygun Bulduğuna Dair Kanun"
adını taşıyor.
Bu arada Türkmenistan halkı Tür-
kiye Türkçesi öğrenmeye özen-
diriliyor. Bizdeki yasa adların-^
dan başlamazlarsa iyi olur!
Kapitalizmin Bunalımları
ve Bilim Adamlarımız
DOÇ. DR. YILD1Z SERTEL
Türkiye kapitalist düzenle
idare ediliyor. Ikinci Dünya Sa-
vaşı'nın sonuna kadar; devlet-
çi, korumacı, güdümlü bireko-
nomiyle idare ediliyorduk. Sa-
vaştan sonra kapılarımızı dün-
yaya açtık, liberalleştik, özel
vşa^a^'i güçlendirdik. Bunun
jsonucunda nereye geldik?
'. Yüksek enflasyon, yüksek
işsizlik, yüksek iç ve dış borç-
lar, yüzde 50'si yarı aç yaşa-
yan, direktiflerini IMF ve Dün-
ya Bankası'ndan alan bağım-
lı birtoplum. Türkiye'nin dün-
yada eşine çok az rastlanan
ekonomik sıkıntıları, bir bu-
nalım niteliğindedir.
Günümüzde bunalım de-
yince, akla mali bunalım, bor-
sanın çökmesı geliyor. Aslın-
da, bu kapitalizmin bunalımı-
nın, ancak bir yönü. 1930'lu
yıllarda, büyük dünya krizine
girildiğinde, biryandan borsa
bunalımı yaşanırken bir yan-
dan da ekonomi durgunluğa
gitmiş, fabrikalar kapanmış
ve işsizlik ayyuka çıkmıştı. Ka-
pitalizmin genel bunalımı; dur-
gunluk, işsizlik ve enflasyon bi-
çimlennde belirir. Buna göre,
Türkiye uzun zamandan beri
süren bir yapısal ekonomik
bunalım yaşamaktadır.
Küreselleşmekte olan dün-
yanın bunalımı ilk defa ken-
dini, 1970'li yıllarda gösterdi.
O vakit, bu bunalıma petrol
bunalımı denildi. Çünkü pet-
rol üreten ülkeler, örgütlenip
petrol fiyatlarını yükseltmiş-
ler, petrol ithal eden ülkelerin
ekonomilerini zor duruma
sokmuşlardı. Ancak, bunun
yanında bir de yapısal buna-
lım vardı. Bu da hızla gelişen
"çokuluslu ve uluslaraşın " şir-
ketlerin hızla yığılan sermaye-
lerini, el emeğinin ucuz oldu-
ğu ülkelere ve mali alanlara
yatıımalannın sonucuydu. Kü-
reselleşme diye adlandırılan,
mali ve sınai sermayenin dün-
ya ölçüsünde birieşmeleri yo-
luyla gerçekleşen tekelleş-
me, aşağıdaki sonuçları ver-
mişti:
1. Yığılan sermayenin, el
emeğinin ucuz olduğu ülkele-
re ve mali spekülasyonlara
kayması sonucu, sanayi yatı-
nmlannın azalması, bazı sana-
yi dallarının bunalıma girme-
si...
2. Üretim masraflannın dü-
şük olduğu ülkelerde üretilen
malların, Avrupa pazarların-
da ucuz fiyatlarta satılması,
'ekabet edemeyen gelişmiş
jlke sanayilerinin ikinci bir
darbe yemesi...
3. Dev şirketlerin birleşme-
siyle kurulan dev tekellerin
dünya piyasalannda tekel fi-
yatları uygulamaları, özellikle
bilgisayar gibi bazı sanayi dal-
iarında, rekabetin hemen de
ortadan kalkması.
Bu gelişmelerin sonucun-
da, Batılı bilim adamlan birta-
kım yeni terimler ortaya attı-
ar: "de-industrialisation" (sa-
nayisizleşme). Bu özellikle ba-
zı sanayi dallannda durgunlu-
ğu ve bunun getirdiği işsizli-
ği ifade ediyor: AB'de bugün,
25-30 milyon civarında. Ikin-
cı terim ise "stagflation" yani
işsizlikle enfiasyonun bir ara-
da yaşaması. O günlerde ya-
şanan bu olay, kapitalizmin
geleneksettounalırnındanfark-
lı birdurumun belirdiğini gös-
teriyordu. Diğer deyimle,
1970'li yıllann bunalımı, pet-
rol ile başlayarak birtakım bü-
yük şirketlerin tekel fiyatlan
uygulamalarından ve sanayi-
ye yapılan yatırımların düş-
mesinden kaynaklanıyordu.
Durum böyleyken krizin te-
mel nedeninin, aşırı devlet
müdahaleleri olduğu ileri sü-
rülürse, bu görüşü yadırga-
mamak zordur. Bundan kas-
tedilen, savaş sonunda, bu-
nalıma çare olarak uygulanan
Keynesçi modeldir: Ekono-
minin kilit noktalannın devlet-
leştirilmesi, fiyat kontrolleri,
planlı yatınmlar, sosyal devlet.
Bu modelin bunalım getirdiği-
ni ileri sürüp neoliberalizmi
getiren Amerikan iktisatçılan-
nın hedefi; ulus-devleti, mü-
dahaleleri, gümrük kontrolle-
rini kaldırtıp özellikle üçüncü
dünyada, kendilerine ve bü-
yük sermayeye pazarlar aç-
mak, dünya ekonomisinde
Amerikan egemenliğini sağla-
mak.
1970 bunalımını devlet mü-
dahalelerine bağlayanlar ve
neoliberalizmi bu bunalıma
çare olarak ileri sürenler ge-
ne onlar. Son zamanlarda Se-
attle'da, Davos'ta yapdan ulus-
lararası toplantılarda, neoli-
beralizmin kaçınılmaz çöküşü
açıkça ortaya konuldu. An-
cak, Amerika'da Milton-Fri-
edman'dan başlayarak pek
çok teorisyen hâlâ devletçili-
ği çağdışı görmekte, bu afe-
te karşı özelleştirmeleri, "fa-
kiri faklr, zengini zengin ya-
pan" parasal ekonomileri sa-
vunmaktalar.
Bu politikaların acısını çok
ağır biçimde çeken Türkiye,
sonunda ister istemez bazı
devlet müdahaleleri uygula-
mak zorunda kaldı.
Zaten başta Amerika, bütün
Batı ülkeleri; kotalar, sübvan-
siyonlar, değişik devlet mü-
dahaleleriyle ekonomilerini
koruyoriar. Güney Kore, Çin,
Tayland gibi bazı Asya ülke-
lerinin güdümlü, devlet ağır-
lıklı ekonomilerle hızlı kalkın-
ma sağladıklannı ve hatta, biz-
de Kemal dönemindeki dev-
letçiliği örnek aldıklannı unut-
mayalım.
Gelişmekte olan ülkelerde
ulus devleti, devlet işletme-
lerini, ulusal ekonomiyi yık-
mak, büyük dünya sermaye-
sinin çıkarı gereği. Onlar kü-
reselleşmenin kaçınılmazlığı,
devlet müdahalelerinin buna-
lım getirdiği propagandalan-
nı sürdürecekler. Ancak, biz en
azından bu koroya katıl-
mayalım.
KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicakfo turk.net
ÇtZGİLİK KÂMtL MASARACI
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Şubat
İSMGTINÖNÜ 'NÜN RADYODAN UYAR/S/!.
1362'PE BUGÜN, BAŞ8AKAN ISMET IHÖNÜ'IVÜN RADYOOAN YAPTtSl
YAMKILAK UYANOıBMtŞrı. f36t'w SON AYLAgrNOA, CUMHüRSAŞIcANt CEMAL
GÜfZSEL TAGAFtNDAN HÜKÜMeTt KUtRMAtUA 6Öe.EVL£NOİRİLEN İNÖNÜ, CUM-
İisiiiiiLİ'.:».. nueiYEr T-H&IHI'NIN İLK KOAU&YONUNU ocuçrıı/SMuçn/. cuMnu&Yer
».«üîiiüîl'îül. HALK
pARTİSr /LE APALET PARTİSİ, H'ER ÜYE İLE HÜKÖM£r/N tOJ-
KULUÇUNU SAĞLAMtÇTJ. ANCAK, EStÇI 0£MOK/eAr PA&Tİ
S£ÇİM İÇİN OY AUCILtĞl, YİTİ&İLEN ÇftCAJeLAB/ YENİDBN SLOE
ETME Hies/ YE tZASTEM YA&471LAN HUZU&SU2LUK Gigİ N£-
OENLER HÜ/OJM£Tİ ÇOK. eTKİL£M6~erEYDf. İNÖNÜ, YAPTtĞI taO-
MUŞMAPA, ANAYASA ÛSTLİNE AÇILAN rAISTtŞMALAISA , 8UM-
LAfSIN ZARAlSLj4ie.tHA PEĞİHMİŞj 6/Z ÇGŞİr UYAIS.IDA BULUU.
MUŞTUO SlGADA, oeoaNUN BELLİ Brg K£SİMİNt>E
RAHATStZuK, '21-22 ÇUBAT OLAYLAtll"YLA PATlAK
CEK, SÜÇUİ/O.E •* '~
ANTALYA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN İLAN
Sayı: 1998/686
Davacı Hazine vekili tarafından davalı Zehra Satır aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasında;
Dava konusu Antalya Merkez Yukankaraman köyû 101 ada, 3 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı Hazine adma
tesciline karar verilmesi istenmiştir.
Davalı Zehra Satır adına, dava dilekçesı ve dunışma günü tebliğ edilemediği, Cumhuriyet Savcılığı'nca yapılan araştıraıada adresi
tespit edilemediğınden ilanen tebliğine karar verilmiştır.
Mahkememızde yapılacak olan 13.4.2000 yıh saat 11.10'da hazır bulunması, davalı Zehra Satır kendini bir vekilli temsil ettirmesı,
aksi halde davanın yokluğunda devam olunacağı ve karar verileceği yönünde ilanen dava dilekçesı ve duruşma günü tebliğ olunur.
28.12.1999. Basm: 7332
T.C.
İSKİLİP SULH HUKUK MAHKEMESİ
EsasNo: 1999-455
Davacı tskilip ilçesi, Mutaflar Mahallesi'nde Burhan Cahit Alpsar vekili Av. Bekir Akyol tarafından davalılar Nurhan Büyükcebeci
ve adresleri bilinmeyen Mehmet kızı Hacer, Mustafa kızı Münire, Mustafa oğlu Ali, Mustafa kızı Zeliha, Emine ve Hayriye aleyhine ls-
kilip Bahabey Mahallesi, 458 ada, 2 parsel sayılı taşınmaz hakkında mahkememize açılan ortaklığın giderilmesi davasının yapılan açık
yargılaması sırasında
Adresleri bulunup mirasçılan tespit edilemeyen davalılar Mehmet kızı Hacer, Mustafa kansı Münire ve Mustafa oğlu Ali, Mustafa
kızlan Zeliha, Emine ve Hayriye'ye dava dilekçesı tebliğ edilememiş olup, bu şahıslara ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiş olup,
Bu şahıslar ile bu şahısların mirasçısı olduğunu ıddıa edenlerin duruşmanın atılı bulunduğu 9.3.2000 günü saat 9.00'da mahkememiz
duruşma salonunda hazır bulunmalan veya kendilerinı bir vekille temsil ettırmeleri, aksi takdırde yokluklannda duruşmaya devam edı-
lip karar veriieceği hususu bu şahjslar ve bu şahislann mirasçılanna dava dilekçesı tebliğ edilmiş sayılacağı hususu ilan olunur. 2.2.2000.
Basın: 7341
ANKARA...ANKA...
MÜŞERREF HEKİMOGLU
Can'ı İzlerken
Çarpıcı olaylaryaşanıyorülkemizde. Ruh sağ-
lığı bozuluyor, şaşkına dönüyor insan. Özellikle
siyasal sahneyi izlerken. Kimi politikacılar, daha-
sı, devleti yönetenler de şaşırtıcı açıklamalar ya-
pıyor doğrusu; biraz da saygısız. Olayların karan-
iık boyutlanndan bilgisiz olduklarını söylüyorlar.
Günaydın, diyelim mi?
•••
Sevgililer Günü'nde Genco Erkal'ı izledim 100.
Yıl Salonu'nda. DostlarTiyatrosu'ndan güzel bir
selam başkentlilere. Sıcak bir kavuşma, güçlü
bir soluk tiyatroseverlere. Bir umut, bir mutlu-
luk...
Geçen hafta bu köşede yayımlanan yazım ne-
deniyle ilginç tepkiler geldi okurlarımdan. Çok ki-
şi içten paylaşıyor üzüntümü, eleştirimi. Devlet Ti-
yatrolan'nın düzey yitirdiğini belirtiyor, yeni bir
yapıyla eskimişliği aşması; sevgiyle, coşkuyla ça-
lışması isteniyor. Yıpranan bir kuruluş durumuna
gelmesinden kaygı duyuluyor. Özel bir yasayla ka-
patılmasını, yeniden kurulmasını önerenler de var.
Dev bütçesine karşın cüceleştiğini öne sürüyor,
sahne sayısını çoğaltmak büyümek değil, diyor-
lar! Olanak bulursam bir gün yayımlayacağım bu
mektupları. Kimi hayli acımasız, ama sevgiyle ya-
zıyor, sanatseverliğin gereğini yapıyor. Kültür Ba-
kanlığı'na uyarı niteliğinde eleştiri ve öneriler de
var. Sahnelenen yazarlara, seçilen oyunlara yö-
nelik sorulara dek içeriği hayli ilginç seslenişler.
40 yıldır başkentte yaşayan bir yazar ile dert or-
taklığı türü bir olay. Sevindirici ve düşündürücü.
Tunç Yalman ve Talat Halman ile bir akşam
yemeğınde buluştuk, saatlerce söyleştik geçen
hafta. Yitik dostlardan, tiyatrodan, devlet sahne-
lerinden, Katharina Blum'un zedelenen oyunun-
dan, Muhsin Ertuğrul'un mektuplarından söz
ettik. Kitabı Dünya Tiyatro Günü'nde yayımlana-
cak. Muhsin Beyin "Ikigözüm Tunç"diye başla-
yan 80 mektubu yer alıyor, ayrıca Tunç Yalman'ın
anılan. Uzun yıllann birlikteliğini, büyük ustanın
çalışma yöntemi, sahnedeki ilkeleri, sevgisi, coş-
kusuyla ilgili göziemlerini anlatıyor. Tunç'u dinle-
meye doyamadık, bir an önce anılarını yazmaya
zorladık. Bir de sözteşme imzaladık gece sona erer-
ken. Daha önce de bu köşede belirttim. Talat
Halman, Sevda Şener, Metin And ile yüz yıl ya-
şamak için kurduğumuz birliğe Tunç da katılıyor.
Her şeyi bir yana bırakıp anılarını yazmaya baş-
lıyor. Bence tiyatronun gizemi de açıklanacak o
anılarda. - . ., • , •
Genco Erkal da tiyatronun gizemini yaşayan ve
yaşatan bir sanatçımız. Yıllara meydan okuyor, her
oyunda dimdik sahnede. Daha genç, daha güç-
lü, daha coşkulu. İzlerken bir Genco olayı yaşı-
yor insan. Son oyunu da güzel bir olay. Adı Can,
özü Can. Ama baştan sona Genco. Can Yücel
ile güzel bir bütünleşme, kaba sözler, öfke dolu
dizeler, yakası açılmamış küfürler incecik çizgi-
lere ulaşıyor Genco'nun oyununda. O çok güç,
yorucu sahnelerde kuşlar gibi uçuyor, bir tepe-
dten ötekfnetırmaVifrken oyuncu çizgtöf 0*60*111^
lara ulaşıyor. Danslarla anlatıyofCan'ın öyküsü-
nü. Sevgiyle, coşkuyla, umutla söylüyor özşarkı-
sını, Genco'nun özşarkısı gibi. Yaşama sevincini
yeşerterek, günebakan çiçekleriyle selamlaya-
rak. Sahnede kaç kişi var, kaç yaşam, kaç ölüm.
Kaç doğum bir arada. Geçmişten geleceğe uza-
nan bir gökkuşağı gibi kaç yıl, kaç renk bir ara-
da. Kuşaktan kuşağa seslenir, tüm insanları kıı-
caklar gibi.
Arada incecik dikenler, göndermeler de var,
yaşamak sevincini solduran olaylardan, Berga-
ma'dan, siyanürden, maviyi, yeşili solduran siya-
nürden söz ediyor, belki Can, belki Genco ya da
ikisi birden. Doğa ve insan sevgisiyle karşı çıkı-
yor kirlenmeye. Umursamazlığı vurguluyor. Geri
kalmışlığı, karanlığı derinleştiren gerçekleri, ay-
dınlığa, ışığa giden yolu. Dinlerken yaz oyunları-
nı düşünüyorum. Genco Erkal'ı sevgiyle, coş-
kuyla selamlayan Körfezlileri. Birkaç ay sonra da
Can oyununu izleyecekler. Güzel bir bütünleşmey-
le mutlanacaklar. Biri, Can Yücel şiirimizi yücel-
tiyor; öteki, Genco Erkal datiyatromuzu. izleyen-
ler de yüceliyor elbet.
100. Yıl Salonu'ndaki kalabalık da Can'a can
katan bir olay bence. Herkes ayakta, sevgiyle, say-
gıyla, coşkuyla alkışlıyor Genco'yu. Bence Can
Yücel de yaşıyor bu anı. Özşarkısını dinleyerek
gülümsüyor. Şarkıyı çok güzel söylüyor Genco Er-
kal. O da özşarkısını da seslendiriyor bence. İki
özşarkı bir arada daha güçlü, daha coşkulu...
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLDANSAĞA: 1 2 3 4
1/Kandakigli-
koz miktan. 2/
"akşamlar bir 2
— gibi biter-
di" (Attilâ İl-
han)... Tabaka.
3/ Ulanmış, ka-
tılmış parça...
Fethiye ilçesi 6
yakınlannda, -,
doğal güzelli-
ğiyle ünlü bir 8
koy. 4/ Sağlık g
havuzu... Yüz
metrekare tutannda yü-
zey ölçüsü birimi. 5/
Muğla'nın bir ilçesi...
Aynı ahır adına koşan
yanş atlanna verilen
ad. 6/ Olumsuzluk be- 4
lirtenbirönek... "Inci-
—": Yazanmız. II Bor- 5
do üzerine beyaz çiz-
gilibirtürpeştemal.8/
Argoda esrar... Eti için
yetiştirilenmemelibir 9
hayvan. 9/ Bilgiçlık taslayan kimse... Japonya'da bir
kent.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ "Rum ateşi" de denilen, söndüriilmesi çok zor sı-
vı yakıt. 2/ Bir demek ya da kuruluşun üyelerinin bu-
luşmalan için aynlmış yer... Ticaret mallannı saklamak
için nhtımda yapılan büyük depo. 3/ Jşaret... Ağzı ge-
niş tek kulplu su kabı. 4/ Eski Türklerde ölülerin ar-
dından düzenlenen yuğ törenlerinde söylenen ağıt...
Gümüşün simgesi. 5/ Cılız, zayıf... K.az Dağı'nın an-
tik dönemlerdeki adı. 6/ Küçük çubuklarla oynanan
bir oyun_. 7/"— kapılı bir handa/ Gidiyorum gündüz
gece" (Âşık Veysel)... Ürenin kanda birikmesi sonu-
cu ortaya çıkan hastalık. 8/ Akdeniz Bölgesi'nde bir
akarsu... Akıl. 9/ Her tür mikroptan annmış.