23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
I8ŞUBAT2000CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 GamaAnkara'da 1959yılında dokuz mühendis arkadaşın bi raraya gelerek kurduğu Gama A.Ş.'nin Hazar Denizi kıyısındaki Türkmenbaşı kentinde Japon ortağı ile "anahtar teslimi" inşa ettiği yüksek oktanlı benzin rafinerisinin açılış töreni için 23 saatliğine Türkmenistan'daydı k. Yurtdışında bir çok Türk firması iş yapıyor; müteahhitliğin ötesinde Gama gibi şirketler artık teknoloji üretiyor; dünyanın herhangi bir köşesinde şantiyesiyle birlikte gerektiğinde endüstriyel Imalata yönelik fabrikasını da kuruyor. Orta Asya pazarında hele Türk cumhuriyetlerinde "Türkiyeli Türk" fırmatarın adı ayrı bir yer tutuyor; hayranlık yaratıyor. Gama'nın Türkmenistan'daki başarılı çalışmaları insanı sevindiriyor; fakat dünya çapındaki başarılar, her şeyin para olduğu başka bir dünyayı yaratabiliyor. Gama'nın adı Türkiye'de ne yazık ki, Akkuyu'daki nükleer santral ihalesine talip olan çokuluslu konsorsiyumlardan birinin içinde yer alıyor. Efektronik posta: som©posta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Siyanüriü aftın Romanya'yı mahvetmiş... "Bize birşev olmaz: Bergama'vı peşkeş çekenlerin vüzü bile kızarmadı!" ovyetler Biriiği'nin Bağımsız DevletierTop- luluğu'na dönüşmesi ile bağımsızlığını ka- zanan Türkmenistan, ilk devlet başkanı Sa- par Murat Niyazov'a biraz "bağımlı" ha- le gelmiş. Eski KGB üyesi ve komünist partinin üst düzey yöneticisi Niyazov, kendini ömür boyu dev- let başkanı seçtirip "Türkmenbaşı" adını almış; "Türkmenbaşı'nın Partisi" diye anılan tek parti ile baş- bakanın olmadığı bir yönetim kurup "21. asır Türk- men'in altın asırıdır" sloganını hayata geçirmek için kolları sıvamış. Anlatıldığına göre, Türkmenbaşı kendini ülkesine öylesine adamış ki, devletin hazinesi bile bankada- ki özel hesabındaymış! Refinerilerin zehirli atıkları Hazar Denizi'ne veril- se de sokakların temizliği için yolda sigara içmeyi yasaklayacak ve özellikle komşusu Iran'dan gele- cek şeriatı birinci derecede tehdit olarak görse de ülkedeki hoca takımının isteği üzerine baleyi yasak- Türkmenistan'dalayacak denli tek egemen olmuş Türkmenbaşı. Yüzölçümü Türkiye'nin yarısından biraz büyük fa- kat topraklarının üçte ikisi çöl olan Türkmenistan'ın nüfusu Istanbul'un yarısı kadar. 21. yüzyılı Türk- men'in altın yüzyılı yapacak yol çölün altındaki, "gaz"dan ve "neft"ten geçiyor. Şimdilik yoksul ve boru hattı ile Rusya'ya bağlı olan Türkmenistan, do- ğal gaz ve petrolünü Akdeniz'e ulaştırdığı anda ser- vete kavuşacak. Bakû-Ceyhan boru hattının getire- ceği para ülkeyi refaha boğacak. Ya sonra? Türkmenbaşı'nın ayağının altına serilen halılaryün yerine ipek mi olacak veya başına serpilen gül yap- raklarının yerini çil altınlar mı alacak yoksa özel uça- ğına bindiği zaman ülkenin hava sahası uçuşa ka- patılmayacak ya da birkaç yıl önce yoksulluğu pro- testo ettikleri için polis otobüslerine bindirilen 70 ka- dından haber alınabilecek mi orası belli değil! Her şey, başkent Aşkabat'ın sokaklannda adım ba- şı sloganlara yansıdığı gibi "Halk, VVatan, Türkmen- başy" için... Demokrasi ve insan hakları konusunda Türkiye'ye yakın ilgisini esirgemeyen "Batı"nın Türkmenistan'a aynı ilgiyi duyması galiba çokuluslu şirketlerce par- sellenen yatınmların bitmesine ve Türkmenistan'ın iyi bir "tüketim pazarı" olmasına bağlı. Benzinin litresinin 14 bin lira olduğu ve bir depo- nun 1 dolara dolduğu fakat 30 yıllık otomobillerin kullanıldığı ve yoksulluğun diz boyunu aştığı Türk- menistan'ın önünde gerçekten uzun bir yol var... Varolan soyadını Türkmenbaşı yapan ve ülkesi için Latin abecesini seçen Niyazov'un kendine Ata- türk'ü örnek aldığı söyleniyor; ancak Orta Asya'da- ki Türkmenistan'daki görüntü şimdilik Orta Doğu'da Saddam Hüseyin'in ya da Hafız Esad'ın ülkesin- deki görüntüleri andırıyor. SESSlZJSMDASIZ (!) NVRİKURTCEBE Türkmenbaşı'nın rüşvet önlemleri Türkmenistan'da medyanın iki gö- revi var: 1) Türkmen'e Türkmen pro- pagandası yapmak 2) Türkmen'e Türkmenbaşı propagandası yap- mak... İki kanallı televizyon devlet başka- nı Türkmenbaşı ile açılıyor, haberler Türkmenbaşı'na şükranla başlıyor, Türkmenbaşı ile kapanıyor. Ekrana yansıyan "bakanlar kurulu" toplantısında Türkmenbaşı söz verdi- ği zaman, bakan ayağa kalkıp konu- şuyor; kendisine sorulan soruyu ya- nıtlıyor. Türkmenbaşı'nın sorusu ba- zen bir azarlama ile başlıyor ve baka- nın aldığı rüşvetle ilgili oluyor. Türkmenbaşı, bakandan ya aldığı rüşveti devlete vermesini ya da göre- vinden aynlmasını istiyor. Görevi bı- rakanın yerine hemen o anda atama yapılıyor ve fakat eski bakanın aldığı rüşvet cebinde kalıyor. Türkmenbaşı rüşvetçiyi görevden uzaklaştırarak halkın gözünde yücel- miş oluyor. Halk, rüşvet iddialarını doğrudan Türkmenbaşı'na iletiyor; Türkmenba- şı ya parayı geri alarak ya da görev- den alarak gereğini yapıyor. Hukuk sistemi henüz oturmadığı için suçüstü yakalanan bir hırsız bile çaldığını geri verirse hakkında her- hangi bir işlem yapılmıyor! Türkiye ise rüşvet konusunda epey yol almış görünüyor. Şaka değil, Tür- kiye'de 1 Şubat 2000 tarihinde kabul edilen 4518 sayılı yasa "Uluslarara- sı Tlcari Işlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Ön- lenmesi Sözleşmesini Onaytanma- sını Uygun Bulduğuna Dair Kanun" adını taşıyor. Bu arada Türkmenistan halkı Tür- kiye Türkçesi öğrenmeye özen- diriliyor. Bizdeki yasa adların-^ dan başlamazlarsa iyi olur! Kapitalizmin Bunalımları ve Bilim Adamlarımız DOÇ. DR. YILD1Z SERTEL Türkiye kapitalist düzenle idare ediliyor. Ikinci Dünya Sa- vaşı'nın sonuna kadar; devlet- çi, korumacı, güdümlü bireko- nomiyle idare ediliyorduk. Sa- vaştan sonra kapılarımızı dün- yaya açtık, liberalleştik, özel vşa^a^'i güçlendirdik. Bunun jsonucunda nereye geldik? '. Yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek iç ve dış borç- lar, yüzde 50'si yarı aç yaşa- yan, direktiflerini IMF ve Dün- ya Bankası'ndan alan bağım- lı birtoplum. Türkiye'nin dün- yada eşine çok az rastlanan ekonomik sıkıntıları, bir bu- nalım niteliğindedir. Günümüzde bunalım de- yince, akla mali bunalım, bor- sanın çökmesı geliyor. Aslın- da, bu kapitalizmin bunalımı- nın, ancak bir yönü. 1930'lu yıllarda, büyük dünya krizine girildiğinde, biryandan borsa bunalımı yaşanırken bir yan- dan da ekonomi durgunluğa gitmiş, fabrikalar kapanmış ve işsizlik ayyuka çıkmıştı. Ka- pitalizmin genel bunalımı; dur- gunluk, işsizlik ve enflasyon bi- çimlennde belirir. Buna göre, Türkiye uzun zamandan beri süren bir yapısal ekonomik bunalım yaşamaktadır. Küreselleşmekte olan dün- yanın bunalımı ilk defa ken- dini, 1970'li yıllarda gösterdi. O vakit, bu bunalıma petrol bunalımı denildi. Çünkü pet- rol üreten ülkeler, örgütlenip petrol fiyatlarını yükseltmiş- ler, petrol ithal eden ülkelerin ekonomilerini zor duruma sokmuşlardı. Ancak, bunun yanında bir de yapısal buna- lım vardı. Bu da hızla gelişen "çokuluslu ve uluslaraşın " şir- ketlerin hızla yığılan sermaye- lerini, el emeğinin ucuz oldu- ğu ülkelere ve mali alanlara yatıımalannın sonucuydu. Kü- reselleşme diye adlandırılan, mali ve sınai sermayenin dün- ya ölçüsünde birieşmeleri yo- luyla gerçekleşen tekelleş- me, aşağıdaki sonuçları ver- mişti: 1. Yığılan sermayenin, el emeğinin ucuz olduğu ülkele- re ve mali spekülasyonlara kayması sonucu, sanayi yatı- nmlannın azalması, bazı sana- yi dallarının bunalıma girme- si... 2. Üretim masraflannın dü- şük olduğu ülkelerde üretilen malların, Avrupa pazarların- da ucuz fiyatlarta satılması, 'ekabet edemeyen gelişmiş jlke sanayilerinin ikinci bir darbe yemesi... 3. Dev şirketlerin birleşme- siyle kurulan dev tekellerin dünya piyasalannda tekel fi- yatları uygulamaları, özellikle bilgisayar gibi bazı sanayi dal- iarında, rekabetin hemen de ortadan kalkması. Bu gelişmelerin sonucun- da, Batılı bilim adamlan birta- kım yeni terimler ortaya attı- ar: "de-industrialisation" (sa- nayisizleşme). Bu özellikle ba- zı sanayi dallannda durgunlu- ğu ve bunun getirdiği işsizli- ği ifade ediyor: AB'de bugün, 25-30 milyon civarında. Ikin- cı terim ise "stagflation" yani işsizlikle enfiasyonun bir ara- da yaşaması. O günlerde ya- şanan bu olay, kapitalizmin geleneksettounalırnındanfark- lı birdurumun belirdiğini gös- teriyordu. Diğer deyimle, 1970'li yıllann bunalımı, pet- rol ile başlayarak birtakım bü- yük şirketlerin tekel fiyatlan uygulamalarından ve sanayi- ye yapılan yatırımların düş- mesinden kaynaklanıyordu. Durum böyleyken krizin te- mel nedeninin, aşırı devlet müdahaleleri olduğu ileri sü- rülürse, bu görüşü yadırga- mamak zordur. Bundan kas- tedilen, savaş sonunda, bu- nalıma çare olarak uygulanan Keynesçi modeldir: Ekono- minin kilit noktalannın devlet- leştirilmesi, fiyat kontrolleri, planlı yatınmlar, sosyal devlet. Bu modelin bunalım getirdiği- ni ileri sürüp neoliberalizmi getiren Amerikan iktisatçılan- nın hedefi; ulus-devleti, mü- dahaleleri, gümrük kontrolle- rini kaldırtıp özellikle üçüncü dünyada, kendilerine ve bü- yük sermayeye pazarlar aç- mak, dünya ekonomisinde Amerikan egemenliğini sağla- mak. 1970 bunalımını devlet mü- dahalelerine bağlayanlar ve neoliberalizmi bu bunalıma çare olarak ileri sürenler ge- ne onlar. Son zamanlarda Se- attle'da, Davos'ta yapdan ulus- lararası toplantılarda, neoli- beralizmin kaçınılmaz çöküşü açıkça ortaya konuldu. An- cak, Amerika'da Milton-Fri- edman'dan başlayarak pek çok teorisyen hâlâ devletçili- ği çağdışı görmekte, bu afe- te karşı özelleştirmeleri, "fa- kiri faklr, zengini zengin ya- pan" parasal ekonomileri sa- vunmaktalar. Bu politikaların acısını çok ağır biçimde çeken Türkiye, sonunda ister istemez bazı devlet müdahaleleri uygula- mak zorunda kaldı. Zaten başta Amerika, bütün Batı ülkeleri; kotalar, sübvan- siyonlar, değişik devlet mü- dahaleleriyle ekonomilerini koruyoriar. Güney Kore, Çin, Tayland gibi bazı Asya ülke- lerinin güdümlü, devlet ağır- lıklı ekonomilerle hızlı kalkın- ma sağladıklannı ve hatta, biz- de Kemal dönemindeki dev- letçiliği örnek aldıklannı unut- mayalım. Gelişmekte olan ülkelerde ulus devleti, devlet işletme- lerini, ulusal ekonomiyi yık- mak, büyük dünya sermaye- sinin çıkarı gereği. Onlar kü- reselleşmenin kaçınılmazlığı, devlet müdahalelerinin buna- lım getirdiği propagandalan- nı sürdürecekler. Ancak, biz en azından bu koroya katıl- mayalım. KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicakfo turk.net ÇtZGİLİK KÂMtL MASARACI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Şubat İSMGTINÖNÜ 'NÜN RADYODAN UYAR/S/!. 1362'PE BUGÜN, BAŞ8AKAN ISMET IHÖNÜ'IVÜN RADYOOAN YAPTtSl YAMKILAK UYANOıBMtŞrı. f36t'w SON AYLAgrNOA, CUMHüRSAŞIcANt CEMAL GÜfZSEL TAGAFtNDAN HÜKÜMeTt KUtRMAtUA 6Öe.EVL£NOİRİLEN İNÖNÜ, CUM- İisiiiiiLİ'.:».. nueiYEr T-H&IHI'NIN İLK KOAU&YONUNU ocuçrıı/SMuçn/. cuMnu&Yer ».«üîiiüîl'îül. HALK pARTİSr /LE APALET PARTİSİ, H'ER ÜYE İLE HÜKÖM£r/N tOJ- KULUÇUNU SAĞLAMtÇTJ. ANCAK, EStÇI 0£MOK/eAr PA&Tİ S£ÇİM İÇİN OY AUCILtĞl, YİTİ&İLEN ÇftCAJeLAB/ YENİDBN SLOE ETME Hies/ YE tZASTEM YA&471LAN HUZU&SU2LUK Gigİ N£- OENLER HÜ/OJM£Tİ ÇOK. eTKİL£M6~erEYDf. İNÖNÜ, YAPTtĞI taO- MUŞMAPA, ANAYASA ÛSTLİNE AÇILAN rAISTtŞMALAISA , 8UM- LAfSIN ZARAlSLj4ie.tHA PEĞİHMİŞj 6/Z ÇGŞİr UYAIS.IDA BULUU. MUŞTUO SlGADA, oeoaNUN BELLİ Brg K£SİMİNt>E RAHATStZuK, '21-22 ÇUBAT OLAYLAtll"YLA PATlAK CEK, SÜÇUİ/O.E •* '~ ANTALYA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN İLAN Sayı: 1998/686 Davacı Hazine vekili tarafından davalı Zehra Satır aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasında; Dava konusu Antalya Merkez Yukankaraman köyû 101 ada, 3 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı Hazine adma tesciline karar verilmesi istenmiştir. Davalı Zehra Satır adına, dava dilekçesı ve dunışma günü tebliğ edilemediği, Cumhuriyet Savcılığı'nca yapılan araştıraıada adresi tespit edilemediğınden ilanen tebliğine karar verilmiştır. Mahkememızde yapılacak olan 13.4.2000 yıh saat 11.10'da hazır bulunması, davalı Zehra Satır kendini bir vekilli temsil ettirmesı, aksi halde davanın yokluğunda devam olunacağı ve karar verileceği yönünde ilanen dava dilekçesı ve duruşma günü tebliğ olunur. 28.12.1999. Basm: 7332 T.C. İSKİLİP SULH HUKUK MAHKEMESİ EsasNo: 1999-455 Davacı tskilip ilçesi, Mutaflar Mahallesi'nde Burhan Cahit Alpsar vekili Av. Bekir Akyol tarafından davalılar Nurhan Büyükcebeci ve adresleri bilinmeyen Mehmet kızı Hacer, Mustafa kızı Münire, Mustafa oğlu Ali, Mustafa kızı Zeliha, Emine ve Hayriye aleyhine ls- kilip Bahabey Mahallesi, 458 ada, 2 parsel sayılı taşınmaz hakkında mahkememize açılan ortaklığın giderilmesi davasının yapılan açık yargılaması sırasında Adresleri bulunup mirasçılan tespit edilemeyen davalılar Mehmet kızı Hacer, Mustafa kansı Münire ve Mustafa oğlu Ali, Mustafa kızlan Zeliha, Emine ve Hayriye'ye dava dilekçesı tebliğ edilememiş olup, bu şahıslara ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiş olup, Bu şahıslar ile bu şahısların mirasçısı olduğunu ıddıa edenlerin duruşmanın atılı bulunduğu 9.3.2000 günü saat 9.00'da mahkememiz duruşma salonunda hazır bulunmalan veya kendilerinı bir vekille temsil ettırmeleri, aksi takdırde yokluklannda duruşmaya devam edı- lip karar veriieceği hususu bu şahjslar ve bu şahislann mirasçılanna dava dilekçesı tebliğ edilmiş sayılacağı hususu ilan olunur. 2.2.2000. Basın: 7341 ANKARA...ANKA... MÜŞERREF HEKİMOGLU Can'ı İzlerken Çarpıcı olaylaryaşanıyorülkemizde. Ruh sağ- lığı bozuluyor, şaşkına dönüyor insan. Özellikle siyasal sahneyi izlerken. Kimi politikacılar, daha- sı, devleti yönetenler de şaşırtıcı açıklamalar ya- pıyor doğrusu; biraz da saygısız. Olayların karan- iık boyutlanndan bilgisiz olduklarını söylüyorlar. Günaydın, diyelim mi? ••• Sevgililer Günü'nde Genco Erkal'ı izledim 100. Yıl Salonu'nda. DostlarTiyatrosu'ndan güzel bir selam başkentlilere. Sıcak bir kavuşma, güçlü bir soluk tiyatroseverlere. Bir umut, bir mutlu- luk... Geçen hafta bu köşede yayımlanan yazım ne- deniyle ilginç tepkiler geldi okurlarımdan. Çok ki- şi içten paylaşıyor üzüntümü, eleştirimi. Devlet Ti- yatrolan'nın düzey yitirdiğini belirtiyor, yeni bir yapıyla eskimişliği aşması; sevgiyle, coşkuyla ça- lışması isteniyor. Yıpranan bir kuruluş durumuna gelmesinden kaygı duyuluyor. Özel bir yasayla ka- patılmasını, yeniden kurulmasını önerenler de var. Dev bütçesine karşın cüceleştiğini öne sürüyor, sahne sayısını çoğaltmak büyümek değil, diyor- lar! Olanak bulursam bir gün yayımlayacağım bu mektupları. Kimi hayli acımasız, ama sevgiyle ya- zıyor, sanatseverliğin gereğini yapıyor. Kültür Ba- kanlığı'na uyarı niteliğinde eleştiri ve öneriler de var. Sahnelenen yazarlara, seçilen oyunlara yö- nelik sorulara dek içeriği hayli ilginç seslenişler. 40 yıldır başkentte yaşayan bir yazar ile dert or- taklığı türü bir olay. Sevindirici ve düşündürücü. Tunç Yalman ve Talat Halman ile bir akşam yemeğınde buluştuk, saatlerce söyleştik geçen hafta. Yitik dostlardan, tiyatrodan, devlet sahne- lerinden, Katharina Blum'un zedelenen oyunun- dan, Muhsin Ertuğrul'un mektuplarından söz ettik. Kitabı Dünya Tiyatro Günü'nde yayımlana- cak. Muhsin Beyin "Ikigözüm Tunç"diye başla- yan 80 mektubu yer alıyor, ayrıca Tunç Yalman'ın anılan. Uzun yıllann birlikteliğini, büyük ustanın çalışma yöntemi, sahnedeki ilkeleri, sevgisi, coş- kusuyla ilgili göziemlerini anlatıyor. Tunç'u dinle- meye doyamadık, bir an önce anılarını yazmaya zorladık. Bir de sözteşme imzaladık gece sona erer- ken. Daha önce de bu köşede belirttim. Talat Halman, Sevda Şener, Metin And ile yüz yıl ya- şamak için kurduğumuz birliğe Tunç da katılıyor. Her şeyi bir yana bırakıp anılarını yazmaya baş- lıyor. Bence tiyatronun gizemi de açıklanacak o anılarda. - . ., • , • Genco Erkal da tiyatronun gizemini yaşayan ve yaşatan bir sanatçımız. Yıllara meydan okuyor, her oyunda dimdik sahnede. Daha genç, daha güç- lü, daha coşkulu. İzlerken bir Genco olayı yaşı- yor insan. Son oyunu da güzel bir olay. Adı Can, özü Can. Ama baştan sona Genco. Can Yücel ile güzel bir bütünleşme, kaba sözler, öfke dolu dizeler, yakası açılmamış küfürler incecik çizgi- lere ulaşıyor Genco'nun oyununda. O çok güç, yorucu sahnelerde kuşlar gibi uçuyor, bir tepe- dten ötekfnetırmaVifrken oyuncu çizgtöf 0*60*111^ lara ulaşıyor. Danslarla anlatıyofCan'ın öyküsü- nü. Sevgiyle, coşkuyla, umutla söylüyor özşarkı- sını, Genco'nun özşarkısı gibi. Yaşama sevincini yeşerterek, günebakan çiçekleriyle selamlaya- rak. Sahnede kaç kişi var, kaç yaşam, kaç ölüm. Kaç doğum bir arada. Geçmişten geleceğe uza- nan bir gökkuşağı gibi kaç yıl, kaç renk bir ara- da. Kuşaktan kuşağa seslenir, tüm insanları kıı- caklar gibi. Arada incecik dikenler, göndermeler de var, yaşamak sevincini solduran olaylardan, Berga- ma'dan, siyanürden, maviyi, yeşili solduran siya- nürden söz ediyor, belki Can, belki Genco ya da ikisi birden. Doğa ve insan sevgisiyle karşı çıkı- yor kirlenmeye. Umursamazlığı vurguluyor. Geri kalmışlığı, karanlığı derinleştiren gerçekleri, ay- dınlığa, ışığa giden yolu. Dinlerken yaz oyunları- nı düşünüyorum. Genco Erkal'ı sevgiyle, coş- kuyla selamlayan Körfezlileri. Birkaç ay sonra da Can oyununu izleyecekler. Güzel bir bütünleşmey- le mutlanacaklar. Biri, Can Yücel şiirimizi yücel- tiyor; öteki, Genco Erkal datiyatromuzu. izleyen- ler de yüceliyor elbet. 100. Yıl Salonu'ndaki kalabalık da Can'a can katan bir olay bence. Herkes ayakta, sevgiyle, say- gıyla, coşkuyla alkışlıyor Genco'yu. Bence Can Yücel de yaşıyor bu anı. Özşarkısını dinleyerek gülümsüyor. Şarkıyı çok güzel söylüyor Genco Er- kal. O da özşarkısını da seslendiriyor bence. İki özşarkı bir arada daha güçlü, daha coşkulu... B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 1/Kandakigli- koz miktan. 2/ "akşamlar bir 2 — gibi biter- di" (Attilâ İl- han)... Tabaka. 3/ Ulanmış, ka- tılmış parça... Fethiye ilçesi 6 yakınlannda, -, doğal güzelli- ğiyle ünlü bir 8 koy. 4/ Sağlık g havuzu... Yüz metrekare tutannda yü- zey ölçüsü birimi. 5/ Muğla'nın bir ilçesi... Aynı ahır adına koşan yanş atlanna verilen ad. 6/ Olumsuzluk be- 4 lirtenbirönek... "Inci- —": Yazanmız. II Bor- 5 do üzerine beyaz çiz- gilibirtürpeştemal.8/ Argoda esrar... Eti için yetiştirilenmemelibir 9 hayvan. 9/ Bilgiçlık taslayan kimse... Japonya'da bir kent. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ "Rum ateşi" de denilen, söndüriilmesi çok zor sı- vı yakıt. 2/ Bir demek ya da kuruluşun üyelerinin bu- luşmalan için aynlmış yer... Ticaret mallannı saklamak için nhtımda yapılan büyük depo. 3/ Jşaret... Ağzı ge- niş tek kulplu su kabı. 4/ Eski Türklerde ölülerin ar- dından düzenlenen yuğ törenlerinde söylenen ağıt... Gümüşün simgesi. 5/ Cılız, zayıf... K.az Dağı'nın an- tik dönemlerdeki adı. 6/ Küçük çubuklarla oynanan bir oyun_. 7/"— kapılı bir handa/ Gidiyorum gündüz gece" (Âşık Veysel)... Ürenin kanda birikmesi sonu- cu ortaya çıkan hastalık. 8/ Akdeniz Bölgesi'nde bir akarsu... Akıl. 9/ Her tür mikroptan annmış.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle